kentsiz bir yerdeydik _____________yüksekte bir atmaca kanatlarını deniyor bulutlara ____uyku yok gökyüzü ____her şeyden önce ______________geliyor
birbirini yaşıyor parıltılar toprağın ellerindeki ________________çizgilerde ilmeklerin dip dalgasıyla yolu kesişiyor suların ve yükseliyor örgü sesi çok eskiden iyi -bir güneş’in
yağmur geçmişin izlerini siliyor yapraklarını döken bir ağaç gibi gece oluyor
unutkanlaşıyorum
zamanın kendisi gece gecenin kendisi zaman ve her yeri uyku bastırıyor
ve bir KİLİT TAŞI sürüyoruz ______________yaşamla aramıza
ve saklanıyoruz ________yeryüzünün her şeyinden sönüyor lambalar bir yorgan gibi sarıyor ___________karanlık yüreğimizin taşlaşmış ________soğukluğunu gözenekleriyle birlikte büyük bir yeraltı şehrindeyiz hiçbir ölçüt yok zamanı yaralayan kendi içimizdeki evrenleri anlamak için ______karanlıkla besleniyoruz
20. Bölüm’ün yayın tarihine/saatine ilişkin bilgiler/güncellemeler/değişiklikler için lütfen sosyal medya hesaplarımızı takip ediniz. (instagram: @evvelfanzin twitter: @calmayan)
Türk Edebiyatı’nın en etkileyici hikâyecisi Sait Faik‘in tek şiir kitabı olan Şimdi Sevişme Vakti’nin 1953 yılında (vefatından önce) yayımlanan ilk baskı orjinal replikasını okurlarımıza sunmaktan gurur duyuyoruz. Zafer Yalçınpınar tarafından 2017 yılında kaleme alınan ‘Sait Faik’in Şiirlerine Dair Önemli Bulgular‘ başlıklı inceleme çalışması da Sait Faik’in ilk ve tek şiir kitabının yayın süreci ile diğer baskılarına ışık tutarak replikaya eşlik ediyor…
Önemli Not: “Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla dijital yayıncılık serüvenine başlayan UPAS Yayın‘ın tüm kitaplarını upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.
Cemal Süreya Anma Etkinliği Konuşması, Kadıköy-CKM, 9 Ocak 2018:
Zafer Yalçınpınar: “Çok daha kalabalık toplulukların karşısında hiç heyecanlanmadan çeşitli konuşmalar gerçekleştirmiş olmama rağmen bugün, burada, son derece heyecanlıyım. Demin, sizin oturduğunuz koltuklardayken bu durumun nedenini düşündüm. Çünkü, Cemal Süreya -tıpkı Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Ece Ayhan gibi- çok büyük bir şairdir! İnanmasanız da fark etmeseniz de büyük ve küçük şairler vardır! Böyle bir ayrım vardır! Cemal Süreya büyük bir şair olduğu için, bugün, burada, çok heyecanlıyım!
Her şeyden önce, Cemal Süreya’nın Ece Ayhan ve Sezai Karakoç’la birlikte 1950’li yılların ortasında Türk Şiiri’ndeki aurayı değiştiren ve ‘İkinci Yeni’ ismini verdikleri yenilikçiliğin kurucusu olduğunu hatırlatmak, yani Cemal Süreya’nın ve arkadaşlarının Türk Dili üzerinde yeni bir duygu-durum, yeni bir şiirsellik oluşturduğunu söylemek, vurgulamak gerekiyor. Bu yeniliğin hem okurda hem de diğer -küçük, büyük- şairlerde karşılığı olmuştur ve söz konusu yenilik bir şiir akımına dönüşmüştür. Bu yeni şiirin özellikleri nelerdi… Neden bu kadar sevildi… Neden hâlâ çok büyük bir içtenlikle ve samimiyetle takip ediliyor! Bu büyüklüğü iyice düşünmek ve analiz etmek gerekiyor…
Cemal Süreya ve kendisinin “Güvercin Curnatası” olarak tanımladığı ikinci yeni akımı ne yaptı, neyi değiştirdi… 1950’li yıllarda dünya şiirinden çeviriler yaparak 2. Dünya Savaşı sonrası dünyada oluşan yeni hümanizmin duygu-durumunu, yeni şiirsel dili anlamaya ve Türkçe’ye aktarmaya başladılar. O dönemde Türkçe’de garip akımı kasırgası esiyordu. Garip akımı şiire sadeleşme ve imgede basitleşme getirmişti. Bu durum hikâyelemeci ve biraz da kuru bir şiir ve söylem ortaya çıkarmıştır. Cemal Süreya ve arkadaşları bu sade şiir dilini daha sofistike bir hâle çevirmek, şiir dilini ileriye taşımak için imgelemin güçlenmesini sağladılar. İmgelemin özgürlüğüne inandılar. Karmaşık bir yapıydı bu, ancak imgesel olarak dili geliştiren, Türk Dili’nin imgesel alan derinliğini arttıran ve genişleten bir söyleyiş, bir tını buldular. Zarif, tabii ki modern ve çok ama çok kuvvetli bir şiir oluşturdular. Öyle ki 80’lerin ve 90’ların şairleri bu akımın gölgesinde kalmışlardır! İkinci yeni öyle güçlüdür ki 80’lerin ve 90’ların şairlerini gölgede bırakmıştır! Bugün, 60 sene sonrasında bile bu hakikati görmeliyiz, kabul etmeliyiz artık!
İkinci yeni şiiri geleceğe uzanan, güçlü bir şiirdir! Bir zamanlar, bir edebiyat soruşturması kapsamında bir çakma profesör çıkıp ikinci yeni akımının etkisini kaybettiğini mırıldanmış, bir zamanlar… Bu mutat zevat hiçbir bilimsel açıklamaya, dahası poetikaya değinmeden niyet belirtmeye veya kendince, kendi çetesine ümit vermeye kalkmıştır. Bu komediyi gördüğümde emin oldum: 80’lerin, 90’ların bu şair profesörleri ve bağlı çeteleri acz içinde, ikinci yeninin büyük şiirinin gölgesinde kalmıştır! Çakma şairler acz içindedir bugün…
Sonuçta, hâlâ, burada, bu toplulukta, Türkçe’ye baktığımızda, zamanların sonunda, Cemal Süreya ve arkadaşlarının şiiri, yürürlükte olan baskın ve en güçlü şiir akımıdır… Geleceği belirlemektedir ve geleceğe uzanmaktadır. İkinci yeni şiiri yürürlükteki dili imgesel olarak geliştirmekte, tahayyül gücüne güç katmakta ve şiir dilini etkilemektedir; son derece de kuvvetlidir, etkindir ve insanlığı sürekli geliştirmektedir! Cemal Süreya’nın “Üvercinka” adlı şiirinde ifade ettiği gibi: “Afrika dahil!”
Zafer Yalçınpınar, 9 Ocak 2018 Cemal Süreya Anma Etkinliği Konuşması Caddebostan Kültür Merkezi-Kadıköy
2025 yılındaki yayın tarihlerine/saatlerine ilişkin bilgiler/güncellemeler/değişiklikler için lütfen sosyal medya hesaplarımızı takip ediniz. (instagram: @evvelfanzin twitter: @calmayan)
nerden başlıyor içindeki hiç ordan yürüyorum seni kimsesiz tüm boşluklar el çırpıyor sevinçten kendilerini unutuyor sayılar gökyüzü aksıyor hayatında ilk kez nerden başlıyorsa iç indeki hiç ordan çivileniyor plastik çiçekler duvarlara örülüyor bir sarmaşık yalanlardan pencereler açılıyor kırmızı ve siyah halılar ve plakalar daha derin düşüncelere dalarak
zorlanıyor yapraklar ve ağaçlar
nerde bitmiyor içindeki hiç korkma orda duruyorum dimdik tüm boşluklar teslim oluyor dağılıyor evler para balyaları gibi dizilen yüzsüzler sırtlarını yüklenip gidiyor mesaicilerin cepleri ve elleri ve kafaları ve kalemleri duruyor gökyüzü yoluna devam ediyor topraklar birleşiyor ki zaten bir deniz kendini yineliyor orda duruyorum dimdik bitiyor iç indeki hiç
(…) Dipsiz Göl’de yer alan şiirler 2017’den günümüze kaleme aldığım 21 pâreden oluşuyor. Bu şiirleri fragmante varoluşlarından çıkararak, şiirlerin taşıdığı kırık ve acılı yükleri bütünsel bir düzlemde nasıl konumlandırırım diye uzun zamandır düşünüyordum:- maalesef şairler bazı tarihsel döngü noktalarında birer düşünür gibi davranmak zorunda kalır. Neyse… Bahsettiğim ve ihtiyaç duyduğum konumlandırma noktasında yeni bir imgesel alan derinliği tasarımı oluşturmam gerekiyordu ki bu tasarımı oluşturabilmem için de 21 pâredeki benzerlikleri ve farklılıkları belirlemek çok önemliydi. Şiirlerin sınırlarını yoklamam, şiirsel dil açısından yakınsama ve ıraksama noktaları nasıl akışkanlaşıyor gibi sorulara cevap bulmam ve şiirlerin biçimsel öğelerini dönüştürmem gerekiyordu. İşte, senin ifade ettiğin ‘nefessiz imgesel düzlem’ veya ‘karanlık ormanlardan geçmek’ gibi benzetmeler böylesi bir ortak alanda anlam kazanıyor; Almancası ‘weltschmerz’… Bu ifadeyi ‘dünya ağrısı’ veya ‘varoluş sancısı’ olarak çevirebiliriz. Bugün içerisinde hayatta kalmaya çalıştığımız neoliberal düzenin kentsel gündemini ve tüm bileşenleriyle birlikte kurulu rant ekosistemini -gerçekten de- kötücül bir ‘karanlık orman’ olarak görebiliriz. Ve evet, bu palyatif ve tıknefes süreç bir yaşayıştan çok ‘hayatta kalma’ uğraşısı olabilir ancak… Ölümle kalım arasında… Uğur’un Taksim’deki düşüş ânı zihnimdeki imgesel haritada böylesi bir orijin oluşturdu. ‘Dipsiz Göl nerde, neresidir?’ diye sorsan bana, ‘Taksim’de, Uğur’un atladığı ânda ya da düştüğü yerde açılan bir paralel evrende!’ diye cevaplarım. Uğur’un ‘kazayla intihar’ olarak tanımladığım düşüşü ve vefatı zihnime bir şimşeğin görüntüsü gibi mıhlandı… (…)
Uğur Yanıkel kısa yaşamında edebiyat hakkında çok şeyler yaptı ve bunun için bugün onun adını anıyoruz. Uğur’la 2015 yılında bir dergi fuarında tanışmıştık. 20 yaşında pırıl pırıl bir insandı. O yaşlarda edebiyat hakkında keskin çizgileri olan ve bir amaç uğruna bu denli çabalayan çok az insana rastlanır. O dönemlerde, fanzinlerin ve dergilerin birbiriyle yarıştığı dönemde her köşede insanlarla bağ kuran şiirin bu kafes içinde gerçeklerle uğraşmasını gerektiğini düşünen birisiydi. Bu noktada kendine Ece Ayhan’ı rehber edinmişti ve onun arşivlerini didik didik etmekle meşguldü. Ece Ayhan’ın aksi ve kendine has tavrının bir değişiği de Uğur’da yer alıyordu. Kendi sınırlarını çok net çizer yaşamına çok az insan alırdı. Yaşamına aldığı insanlarla muhteşem bir diyaloğu vardı. Bunun yanında enerjisi hiç tükenmezdi. Kendine has söylemleri, her gün yeni bulduğu hitap biçimleriyle yaptığı laf cambazlıkları hiçbir zaman unutulmayacaktır. Uğur’un kişisel tanımını böyle sayfalarca yapabilirim. Ama bugün daha çok yaptığı işlere değinmek istiyorum.
1/ŞAİRLİK YANI
Şiirleri ve yazıları, Aydınlık Kitap, Diri Ozanlar Derneği, Karanfil, Karazin, Panoptikon, Parende, Peyniraltı Edebiyatı, Dünyadan Çıkış Yolları, Gard, Sipsi Majör gibi dergi ve fanzinlerde yayımlanmıştır. Uğur Yanıkel’in şiiri, bir nehirde suyun kırıldığı küçük şelalelere benzer. Şiirinde, Ece Ayhan’dan fazlasıyla beslenen bir tarihsel derinlik, kapalılık ve kelime oyunları hakimdir. Hatta bazen şiirine o denli bürünür ki, bazı şiir çevrelerinde “Paşa dedesi” olduğu yönünde söylemler duyulmuştur. Silahlar, Bandolar, Hanlar ve Pasajlar gibi şiirlerinde bu temalar sıkça yer alır. Kendisini, Ece Ayhan’ın “Ortodoks”u olarak görür zaman zaman, karşısına kilise papazları çıkar. Dünyada sürekli yerini arayan Uğur, kendisini Meçhul Öğrenci Anıtı’nın kaderini yaşayan biri olarak hisseder. 2018’den sonra şiire ara vermiş ve 23 yaşından sonra bir daha şiir yazmamaya karar vermiştir; çünkü şiir, onu karanlıktan öteye götürememiştir.
Görsel Şiir Çalışmaları:
Görsel şiir üzerine birçok çalışma yapmış olan Uğur Yanıkel, bu çalışmalarının büyük bir kısmını Glitchnâme adlı kitabında toplamıştır. Kitap, yalnızca yayin.pasaj69.org sitesi üzerinden yayımlanmış ve bir süre sonra yayından kaldırılmıştır. Şu an kitaba ulaşılamamakta olup basılı bir nüshası bulunmamaktadır. Ayrıca, Sipsi Majör fanzininde ve bazı sosyal medya platformlarında görsel şiirlerine yer verilmiştir. Bunun dışında resimle de ilgilenmiş olup, resim ve kolaj çalışmalarına imza atmıştır.
2/ DERGİCİLİK YANI
Karazin isimli bir dergiyi iki sayı çıkarabilmiş ekonomik koşullardan dolayı devam edememiştir. Parende Dergisi‘nin son sayılarında yayın kurulunda yer almıştır.
3/ YAYINCILIK YANI
Matbu yayıncılığın artık çağın koşullarına uymadığını ve ekonomik düzeyde sürdürebilir olmayacağını her fırsatta savunan Uğur Yanıkel, Pasaj69 adında otonom bir yayıncılık sitesi kurmuştur. Sitesi hâlâ aktif konumdadır. Burada 13 kitap yayınlamıştır. Kitaplar;
Uğur Yanıkel, her şeyden önce bir edebiyat arşivcisiydi. Arşiv odalarında sürekli olarak gezip, bulduğu en küçük ipucunun peşinden giderdi. Bu arşiv çalışmalarının bir kısmını, Zafer Yalçınpınar’ın öncülük ettiği evvel.org‘da ve daha sonra kurduğu Pasaj69 üzerinden yayımlamayı sürdürmüştür. Ece Ayhan’ın öykülerini ilk defa gün yüzüne çıkarmış, Özgür Gündem’de yer alan cesur eleştiri yazılarını da dosya çalışması olarak yayınlamıştır. Ayrıca Haluk Cengiz’in eleştiri yazılarını ve Ümit Bayazoğlu’nun Ece Ayhan ile yaptığı görüşmeleri bir araya getirip kitaplaştırmıştır.
5/ EDİTÖRLÜK VE TASARIMCILIK YANI
Pasaj69’da yayımladığı kitaplarının yanı sıra, çeşitli fanzin ve dergilere de editörlük yapmış ve tasarımlarını üstlenmiştir. Horplak, Sipsi Majör, Karazin gibi dergilere tasarım desteği sağlamıştır. Son dönemlerde ise kitap kapakları üzerine çalışmalar yaparak bir portföy oluşturmuştur.
6/ ELEŞTİREL YANI
Uğur Yanıkel, şiir emlakçılığına, edebiyat yarışmalarına, edebiyat kanonlarına, emek hırsızlarına, yazar isimlerinin parsellenmesine karşıydı. Telif hakları yüzünden edebiyat dünyasında yaşanan sorunlara karşı büyük bir mücadele içindeydi. Özellikle, telif hakları nedeniyle eserlere çöken yayınevlerine ve yine aynı sebeple toplumun ortak malı haline gelen yazarların eserlerini parayla satan piyasa düzenine karşı duruyordu. Edebiyat yarışmalarında, hep aynı jürilerin yer aldığı, objektiflikten uzak, yazarı sadece bir yarış atına dönüştüren sisteme de şiddetle karşı çıkıyordu. Ayrıca, yalnızca telif hakkı yüzünden emeği sömürülen yazarların haklarını savunarak, mahkemelerle karşılaştığı tehditlere rağmen dimdik durmayı başarmıştır. Örneğin, Ece Ayhan’ın öykülerini ilk kez bulan ve yayımlayan kişi olarak, telif hakları yüzünden tehdit edilmiştir. Ancak emeği üzerine çökülerek, bir yayınevi tarafından ismi dahi anılmadan Uğur’un bulduğu eserler kitaplaştırılmıştır. Yanıkel, yazarların isimlerini kullanarak ödüller ve paralar dağıtan yarışmalar düzenleyen çevrelere karşı da gazetelerde yazılar yazmış, bu tür düzenlerin yazarların emeğinden nasıl nemalandığını, haklarını nasıl gasp ettiğini ortaya koymuştur.
Sizlere kısaca bir Uğur Yanıkel perspektifi çizmeye çalıştım. O kısa zamanda uzun şeyler söyleyerek direnmiş, kendini Beyoğlu – Kurtuluş arasından çıkararak bize bu çürük toplum içinde bir hakikati söylemeye çalışmıştır. Uğur’u biz dostları olarak tarih içinde yaşatmaya ve bu ahlaki savaşını sürdürmeye devam edeceğiz. Işıklar içinde uyusun.
(Azimet Avcu)
Uğur Yanıkel’i düşünüyorum iki üç gündür. Ne esaslı şairdi, ne keçi başlı bir oğlandı. Kurtuluş’tan Taksim’e doğru dalgın dalgın yürüyen bu adamı nerde görsem tanırdım. Gencecik yaşında kişiliği olan şiirler yazdı, yazılara, araştırmalara imza attı. Uğur Yanıkel’leri kim korur?
İlk şiir denemelerinden bazılarını “abi bir baksana nasıl bunlar?” diye bana atmıştı. Okumuş, pek beğenmemiştim ama açıkcası dili ve tavrı da hoşuma gitmişti. Daha sonra o bana öğretti. Oya gibi işledi kendini kendi yazın diline. Oradan şahsına münhasır bir ses çıkarttı.
Yazdıkları günden güne kişilik ve eda kazandı. Sonra sevdim. Uzun uzun münazaralar ettiğimiz de oldu. Çok derin bir şairdi. Kasıntı şiirden ve sanatın laf salatası beylik laflar kısmından hiç hoşlanmazdı. Öyle sıradan bir hikâye anlatır gibi anlatmak istiyordu kendini.
Şimdi bakıyorum da Uğur Yanıkel gibi bir şairi ve araştırmacıyı geçtim, -insan ne kadar az! Uğur’un bir kişilik anıtı olarak ortaya koyduğu yaşamını ve eserlerini saygıyla anmaya ve Uğur gibi değerlere her yerde sahip çıkmaya devam etmeliyiz. Pek çok değerli genç yazar var.
Uğur’u bir akşam Ses Tiyatrosu’na, Ferhan Şensoy’u seyretmeye davet etmiştim. Kırmamış, gelmişti. En öndeki localardan birinden hayranlıkla seyretmiştik Ferhan Usta’yı!
Şimdi ikisi de gökyüzündeki o neşeli meyhanede! İnsan, insanı hatırlamalı!
Böyle varırız biz bize!
Uğur’um, çiçeğim, güzel kardeşim, esaslı şairim, aklı beş karış havada âşık oğlanım!
Ben senden razıyım, umarım sen de benden razısındır. Umarım gittiğin o yerlerde rahatsındır.
Öperim çok!
(Tekin Deniz)
(Toprak Şems Tezcan)
“Sürekli içimizden birilerini yitiriyoruz ve iki sene önce Yaşamımızdaki Uğur, ölümdeki Uğur’suzluğa terk edildi. Nasıl söylesek nasıl teselli etsek kendimizi bilemiyorum. Sonsuzlukta devinen şiirleriyle yaşayacaktır kardeşimiz. Yıldızlar yoldaşı olsun Uğur’un.” (Cem Onur Seçkin)
“Uğur kardeşimizi bugün ölümün ötesinde düşlüyoruz gene. gerçekleştirdiği özverili çalışmaları ve şiirleriyle hatırlıyoruz. Dünyada olan her şey ölümden haberdardır diye not almıştım deftere geçen. İşte bunu düşünerek yaşadı Uğur ve yapmaktan hiç geri durmadı. Tüm bu çaban için sonsuz teşekkürler kardeşim. (Emir Alisipahi)
Fenerbahçe ve Kadıköy’e tebelleş olmuş rant zümresi, etrafındaki açgözlü lümpenleri (sınıf bilincinden yoksun kitleleri) ve mutat neoliberal solcuları kandırıyor; şeytanın bile aklına gelmeyecek RASCLS ve benzeri sinsi yöntemler uygulayarak kendi safına çekiyor ve kullanıyor. Sonra da kendi yarattığı bu hegemonik alanda 10, 20, 30, 40, 50 yıl at koşturuyor… Bundan önceki 26 yılda olan ve bundan sonraki 40 yılda da devam edecek vizyon budur. Kadıköy’de sol kültürün düşüşündeki mesele bu kadar basit ve açıktır! Nokta.
22 Aralık 2022 tarihinde 27 yaşında vefat eden sıkı dost -ve genç yayıncı- Uğur Yanıkel‘i saygıyla anıyoruz. Vefatının ikinci sene-i devriyesinde Uğur Yanıkel’in yaşamı, poetikası, edebiyat/şiir direnişi ve özgür yayıncılık vizyonuna dair Azimet Avcu ile birlikte özel bir yayın gerçekleştirdik.
19. Bölüm’ün yayın tarihine/saatine ilişkin bilgiler/güncellemeler/değişiklikler için lütfen sosyal medya hesaplarımızı takip ediniz. (instagram: @evvelfanzin twitter: @calmayan)
(…) Suzuki’nin gömüldüğü yere şerpalar piramit yapmışlardı. (…) Onoda sanki kocaman yumruklarla ona vuruyorlarmış, sanki bu karlı dağların inanılmaz gücü, bu buzullar, bu uçurumlar onu orta yerinden ikiye ayırıyorlarmış gibi bir sızı hissetti. Taşın önünde durdu. Üstünde dua yazan küçük bez parçasının rüzgârda salınması daha önce bir yaşamın olduğunu anımsatan tek şeydi. Onoda’nın yüzü yine dondu, etrafındaki her şey gibi. Selam durdu. Bulutlar bir anlığına çekingen bir ışığın sızmasına izin verdi. Ne deprem ne gök gürültüsü. yalnızca sessizlik. (…)
Bir serseri ya da dilenci gibi görünebilirim, Ama sen durgun ay, sen ruhumun parıltısının şahidisin.
(…) Attığı her adım geçmişti, bir sonraki adım da gelecek. Ayağını kaldırdığı an geçmişte kalmıştı bile, ayağını çamura basacağı o ansa hâlâ gelecekteydi. Şimdiki zaman neredeydi öyleyse? Bir santim de olsa ileri atılmış bir adım gelmekte olandır, arkada kalan santimse geçmiştir. Ve böyle böyle, giderek küçülerek, milimler halinde, algılayamadığımız sonsuz milimetreler halinde devam eder. Biz şimdiki zamanda yaşadığımızı sanıyoruz, ama aslında şimdiki zaman diye bir şey olamaz. Gidiyor muyum, yürüyor muyum, savaşıyor muyum? Peki o zaman düşmanı yanıltmak için geri geri gittiği o yollar ne olacak? Geriye doğru atılan adımlar da aslında geleceğe gider. (…)
Werner HERZOG Dünyanın Alacakaranlığı’ndan… 2024 Çev: Pınar Akkoç
Emre Siyahoğlu: Tümülüs’ün oluşum süreci nasıl gelişti? Tümülüs’ü kendince nasıl ve hangi yönlerden tanımlarsın?
Ahmet Ali Uzun:Tümülüs benim için aslında çok yabancı sayılmaz, yer verdiğim mitolojik karakterler ve ögeler gereği ilk kitabım Mitologya’da ele almadığım bir panteonu, başka bir dünyanın inanışından dile getirdim diyebilirim. Aradaki en önemli fark; Tümülüs’te Türk Mitologyası’nın Promete’si sayılan Ülgen’in etrafında dönen yörüngeler, gezegenler, peşi sıra gelen sayıklamalar ve histerilerin onun ağzından ve benim aklımdan dile gelişi söz konusu iken; Mitologya’da ise birden fazla karakterin birbirleriyle farklı diyalogları ve bu diyalogların hepsinin kendi içerisinde pişmesi ve son noktayı, sahne biterken bir perde olarak indirmesi söz konusu.
İşlediğim temanın bana zuhur edişi başta o dönemde yaptığım araştırmalara, okumalara ve gözlemlediğim bağdaşımlarla gerçekleşiyor. Altyapıda her zaman bir neden-sonuç ilişkisi var, boşluklar bilinçli ve eksik. Tam burada Kam devreye giriyor. Kam ve Şamanlık geleneği bizim köklerimizi anlatan doğa ile aramızdaki köprü niteliğini taşıyan kültürel, spiritüelve mistik bir miras. Tümülüs’te aslında yapmak istediğim bunların kafamdaki çarklarda nasıl bir kıvama geleceğini görmekti. Bu şiir dosyası için gökte kümülüs, yerde ise “Tümülüs” arasına sıkışan bir zihnin kurtuluşunu hatırlama çabası diyebilirim. Nordik ve Yunan Mitolojilerine kıyasla daha arka planda kalmış olan Türk Mitologyası bu konuda halen bakir alanlara sahip. Olasılıklar sonsuz.
18. Bölüm’ün yayın tarihine/saatine ilişkin bilgiler/güncellemeler/değişiklikler için lütfen sosyal medya hesaplarımızı takip ediniz. (instagram: @evvelfanzin twitter: @calmayan)
Tümülüs; göğün on altıncı katında yaşadığına inanılan ve iyiliklerin tanrısı olduğu düşünülen Ülgen’in insanlara ateş yakmayı öğretmesini kendi ağzından ele alırken, Ahmet Ali Uzun aynı zamanda hem kendinin hem de Ülgen’in varoluş sorgulamaları ve sayıklamalarıyla beraber şiirini işleyerek aynı sancıları okura da yansıtmayı amaçlıyor. Gökte kümülüs yerde ise “Tümülüs” arasına sıkışan bir zihnin kurtuluşunu hatırlama çabası…
Önemli Not: “Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla dijital yayıncılık serüvenine başlayan UPAS Yayın‘ın tüm kitaplarını upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.
Oxford Sözlüğü ‘brain rot’u yılın kelimesi seçti. Türkçe karşılığı ‘beyin çürümesi’ olan kelime sosyal medyanın gereksiz ve eğlence amaçlı kullanımını ifade ediyor. Bir senenin eğilimlerini ve ruh halini niteleyen ‘brain rot’ kelimesi altı aday sözcük arasından 37 binden fazla kişinin katılımıyla seçildi.
‘Brain rot’un sözlük anlamı ‘önemsiz ve zorlayıcı olmayan içeriklerin aşırı tüketimi sonucu kişinin zihinsel durumunun ve entelektüel halinin bozulması’ olarak tanımlandı. BBC‘nin haberine göre kelimeyi ilk kez 1854’te Henry David Thoreau kullanmıştı. Yılın kelimesine aday gösterilen diğer sözcükler şöyleydi:
Sosyal medyada sorumlu davranmayı ifade eden ‘dignified (ağırbaşlı)’
Bir ürünün fiyatını talebe göre değiştirmeyi belirten ‘dynamic pricing (dinamik fiyatlandırma)’
Bir konuda arka plan bilgisi olup kolektif anlatı haline gelen bilgi için kullanılan ‘lore’
Romantizm ve fanteziyi birleştiren kurgu türünü niteleyen ‘romantasy’
Yapay zekâyla üretilmiş düşük kaliteli içerikler için kullanılan ‘slop’
7 Aralık 2024 tarihindeki 1-0’lık Beşiktaş mağlubiyetinden sonra aşağıdaki istatistik şöyle revize oldu: 33 Derbi, 14 mağlubiyet, 13 beraberlik, 6 galibiyet… Yazıklar olsun!
evvel.org‘da yayımlanan 20 yıllık İlhan Berk arşiv çalışmalarımızın ve efemeraların tamamına http://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.
İlhan Berk odağında gerçekleştirmeyi planladığımız özel yayınlarımız kısımlar halinde devam edecek…
17. Bölüm’ün yayın tarihine/saatine ilişkin bilgiler/güncellemeler/değişiklikler için lütfen sosyal medya hesaplarımızı takip ediniz. (instagram: @evvelfanzin twitter: @calmayan)
İşin asıl ilginç yanı şu: Söz konusu videonun çekimine hazırlanırken arşivimin dehlizlerinde yeni gezintiler yapmak zorunda kaldığımdan, İlhan Berk’e dair bazı öğeleri tekrardan irdeleme fırsatı buldum. Böylece, İlhan Berk’in söyleşilerinin bütünlendiği kitaplarda yer almayan çeşitli buluntu parçalarının yeni bir efemeratik araştırma alanı oluşturduğunu fark ettim. (Bkz: İlhan Berk’in Çeşitli Söyleşileri Hakkında Açıklama)
İlhan Berk’in ‘dışarda bıraktığı’ söyleşiler, Türk Şiiri’nde temel problematik olarak anılan birçok konuya ve ‘şiir dili’ne dair müthiş söylemler, önemli odaklar ve pratik çözümler sunuyor. Bu kavramsal çerçevenin oluşmasına katkıda bulunan Anıl Yurdakul’a çok teşekkür ediyorum.
Sıddık Akbayır, hazırladığı biyografi ve portre çalışmalarıyla yakın dönem edebiyat tarihine çözümleme-karşılaştırma açısından en çok katkıyı sağlayan araştırmacılardan biridir. Akbayır’ın 2008 yılında İlhan Berk’e dair kaleme alarak çeşitli şiir mecralarında yayımladığı sıra dışı portre çalışmasını -bir kez daha- okurun ilgisine sunmaktan mutluluk duyuyoruz.
Önemli Not: “Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla dijital yayıncılık serüvenine başlayan UPAS Yayın‘ın tüm kitaplarını upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz. EVV3L kapsamındaki İlhan Berk Arşivi’ne ise http://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.