Tem
05
2023
--

Ece Ayhan’ın İktidar Karşıtlığı… UPAS’ta…


Ece Ayhan’ın İktidar Karşıtlığı… UPAS’ta…
Okumak için: https://upas.evvel.org/?p=894


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” başlıklı ilgilerin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
04
2023
--

Ece Ayhan’a ilişkin olarak Devlet Arşivleri’nde bulunan Resmî Belgeler (1966)

EVV3L taifesinin emektarlarından Uğur Yanıkel, sıkı şair Ece Ayhan Çağlar‘ın yaşamına ve poetikasına dair gerçekleştirdiği araştırmalar sonucunda resmî gazete -ve diğer devlet arşivleri- kaynaklı çeşitli buluntulara ulaştı. 1966 yılında Ece Ayhan’ın kaymakamlık görevinden ayırılmasına ilişkin olarak devlet arşivlerinde rastlanılan çeşitli belgeleri/kararları https://bit.ly/eceayhanresmigazete adresinden inceleyebilirsiniz.

İşbu evrakları incelerken 12 Temmuz 2016 tarihinde Aydınlık Gazetesi’nde yayımlanan “Ece Ayhan Çağlar Hakkında Bilinmeyenler” başlıklı makaleyi de dikkatlice okumanızı öneririz. (Zy)


Ece Ayhan’a ilişkin olarak devlet arşivlerinde rastlanılan
çeşitli belgeleri/kararları https://bit.ly/eceayhanresmigazete
adresinden inceleyebilirsiniz.


Hamiş: EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
14
2023
--

Ece Ayhan’ın “Devlet ve Tabiat” adlı eseri 50 yaşında!

Ece Ayhan’ın Devlet ve Tabiat’ı 50 Yaşında…


297 no’lu nüsha bende…” (Zy)
(Kapak Çizimi: Şamil Potur)


EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin
indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden,
“Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html 
adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
13
2022
--

Ece Ayhan, edebiyat ödülleri hakkında ne düşünüyordu?


Ece Ayhan bir belediye şairi değildir!
Detaylar için tıklayın…

“Şairlere ödüller verileceğini duyunca, şunları düşündüm: Demek yasalar da yetmemiş, ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor. Hoşgörünün törel ve yasal sınırlarını paramparça ederek aşmış bir düşünceyi köşeli bir büyük ayraca, paranteze alacaklar. Alırlar! Daha dün, yaşayan şiir denince elleri tabancalarına giden adamlar, müessesenin küçük hisseli ortakları, şairlere iki paralık değer vermeyenler, gözlerinde tek bir şiir yaşatmayan kalem efendisi kentliler oturmuşlar, düşünmüşler, taşınmışlar, açık baskılar, gizli engellemeler yanında, böylesi bir Chester taslağını sunmuşlardır.

Tarihten, kendi tarihimizden biliriz ki, kardeşlerini az önce boğmuş bir padişahın bile elinde uzak ve kokusuz bir gülle yaptırdığı minyatürleri, çağdaş padişahların ise basına dağıtılmak üzre çocuklarla çektirdikleri birçok fotoğraf vardır. Şimdi çocuklar ve güller dahi yüz vermedikleri için olsa gerektir, ‘müesses ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor’. Bunun böyle olduğu aydındır.  (Ece Ayhan)


(…)
Başka ne olabilir ki! Beni kafakola alamıyorlar. Şu anda bile -ki 60 yaşındayım- kafakola alamıyorlar. Bir beklentim yok. Bir şey istemiyorum. Ev istemiyorum, rüşvet istemiyorum, para istemiyorum, ödül istemiyorum. Bu güne kadar ödül almayan tek adamım ben. 
(Ece Ayhan)


Hamişler:

1) EVV3L kapsamında yer alan Ece Ayhan Arşiv Çalışmaları’nın indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

2) Ayrıca bkz: Edebiyat ve sanat oligarşisine karşıyız!

Ağu
05
2022
--

Ece Ayhan “Bir Belediye Şairi” değildir!


Ece Ayhan‘ın adını kullanarak kurulmaya çalışılan ödül düzeneklerine karşıyız! Önümüzdeki günlerde bize bağlı tüm platformlarda, İyi Parti’li Eceabat Belediyesi’nin iğreti girişimine yüksek sesle ve ayağa kalkarak cevap vereceğiz! (Bu iğreti girişimi planlayanları, bu kötücül düzeneğe ortak olmaya ve katılmaya çalışanları tek tek tespit ediyoruz, takip ediyoruz, araştırıyoruz!)

Çünkü;

1) Ece Ayhan yaşamı boyunca ödüllendirme mekanizmalarına karşı durmuştur, kendi dönemindeki şairler arasında ödül almayan tek kişidir ve Türk Şiiri’nin zirvesidir!

2) Tüm ödüllendirme mekanizmaları hakikat yolundaki kalb ve vicdan arayışından uzakta konumlanan “kötülük dayanışması” tarafından  tasarlanmıştır, sonsuz kötücüldür, yozlaşmıştır ve kandırmacalıdır!

3) Türkiye’de “belediyecilik” dediğimiz şey -en büyüğünden en küçüğüne- aşırı siyasallaşmış bir rant kapısıdır ve yerel yönetim alanında konumlanmış klasik bir statüko bileşenidir.

Ece Ayhan’ın adının ve edebiyatının bu kötücül düzeneklere alet olmasına izin vermeyeceğiz!

Bu düzenek kimseye “İYİ” gelmez, gelmeyecek!

Kötülük Dayanışmasına Karşı…
HAKLILIĞIN İNADI CEMİYETİ-2022


Hamişler:

1) EVV3L kapsamında yer alan Ece Ayhan Arşiv Çalışmaları’nın indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

2) Ayrıca bkz: Edebiyat ve sanat oligarşisine karşıyız!

Tem
12
2022
--

Haklılığın İnadı Cemiyeti


Türk Şiiri’nin zirvesi Ece Ayhan‘dır.
12 Temmuz 2022: Ece Ayhan’ın vefatının 20. yılındayız.
Kötülük Dayanışması’na karşı Haklılığın İnadı Cemiyeti’ni kurduk…
Maksadımız çok eski ve açık aslında:
“Tarihe bakarsanız anlarsınız!”


Ece Ayhan Arşivi’nin İndeksi:
https://bit.ly/eceindeks

Ece Ayhan Web Sitesi:
https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html


Cemiyetin logosunu tasarladığı için Y. M. Alparslan Beyhan‘a teşekkür ederiz.

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
May
15
2022
--

Akademik Yayın: “Uyumsuzluğun Güzelliği: Ece Ayhan Şiirinin Arketipsel Yorumu” (Ali Karahan & Tuğrul Bakır)

Ali Karahan ve Tuğrul Bakır tarafından kaleme alınan ve Dede Korkut Dergisi‘nin (Uluslararası Türk Dili ve Araştırmaları Dergisi’nin) Nisan 2022 tarihli 27. sayısında yayımlanan “Uyumsuzluğun Güzelliği: Ece Ayhan Şiirinin Arketipsel Yorumu” başlıklı akademik yayının tam metnini şuradan -pdf dokümanı biçeminde- okuyabilirsiniz.


Öz: İkinci Yeni, 1950’li yıllarda Türk şiirinin toplumsallıktan bireyselliğe geçişinin önemli kilometre taşlarındandır. Bu dönüşümü yaratan şairler bireysel düzeyde toplumun bir parçası olarak kendi duygularını yansıtırken aynı zamanda toplumun mikro örneği olarak zamanın ruhunu yazdıkları şiirlere aktarmışlardır. İkinci Yeni Şiiri’nin en sivri dile sahip şairlerinden olan Ece Ayhan’ın şiirindeki kapalı yapı okurun anlam arayışını zorlaştırır. Bu nedenle şiirlerin arketipsel eleştiri yöntemiyle irdelenmesi dizelerin içerisine yerleştirilmiş ya da gizlenmiş evrensel konseptleri ortaya çıkararak Ayhan’ın şiirinin daha doğru açıklanmasına katkı sunar. Makalede Carl Gustave Jung’un çalışmalarından hareketle anima, gölge, self ve persona olarak dört arketip temel alınır. Analitik psikolojiden yararlanarak Ece Ayhan şiirinin psikolojik yönleri ortaya çıkarılabilir. Bu yöntemle incelenen şiirlerde Ayhan, kendi görüşlerine uygun kadın ve erkek; mitolojik, tarihi ve modern kahramanları şiirlerinin öznesi haline getirerek kendi psişesi ile paralel hikâyeler oluşturur. Şair, şiirlerinde personası ile uyumlu karakterleri eleştirirken, gölgenin bireyin egosunu ele geçirdiği, bilinç dengesi bozulan toplumda ötekileştirilmiş “soysuz”ları olumlar. Böylece evrensel arketipler etrafında Türk toplumu ve kendi bireysel hikâyesi birleşir. 1950’li yılların sıcak konularından olan bireyler üzerinden toplumun ahlaki değişimi ve etnik azınlıklara bakışındaki çarpıklık bireyler üzerinden ortaya konulur. Makalede bu hikâyelerin şiirlere kattığı anlamların arketipler üzerinden derinlemesine incelenmesiyle hem Ece Ayhan’ın şiirini kurgulama biçimi hem de İkinci Yeni Şiiri’nin yaratmak istediği dönüşümler ele alınacaktır.

Tam metin için tıklayın…

Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” başlıklı çalışmalara https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

May
15
2022
--

Upas’ta; Sait Faik’in Açık ya da Gizli Kış Mekânları-2 (Ece Ayhan)


Ece Ayhan‘ın kitaplarında (kitaplarının bazı baskılarında) yer almayan bu özel-gizli- sosyal-coğrafya çalışmasının tam metnine https://upas.evvel.org/?p=2026 adresinden ulaşabilirsiniz.


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” başlıklı çalışmalara https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
26
2022
--

Upas Yayın -Pembegül Parkı- Buluşması’ndan…. Zambaklı Padişah (23/04/22)


Upas Yayın‘ın youtube kanalına
https://www.youtube.com/channel/UCPnzJBui1m5WP9E2zlOuG4g
adresinden ulaşabilirsiniz.


Hamiş:Upas Yayın kapsamında yayımlanan tüm eserlere upas.evvel.org adresinden ücretsiz pdf olarak ulaşabilirsiniz.

Eyl
19
2021
--

Edebiyat denizinde “Dümensiz” seyirler… bir “Yeniden Yazım” projesiyle başlıyor…


Upas taifesinden dostumuz Cem Onur Seçkin, dumensiz.net adresinde yeni bir yolculuk tasarlıyor… Ece Ayhan ve Turgut Uyar etkileşimli bir “Yeniden Yazım” deneyimiyle Dümensiz’in edebiyat serüveni başladı. İncelemek için: https://dumensiz.net/yeniden-yazm



Dümensiz kapsamında yer alan “Yeniden yazım” deneyinin bütününü https://dumensiz.net/yeniden-yazm adresinden inceleyebilirsiniz.


Fransız Edebiyatı’nda La Réécriture olarak geçen yeniden yazım, önceden yazılmış bir edebi metnin ayrışık ögelerini, açık ya da kapalı anlamlarını, poetik duruşunu yeniden düzenleyerek duygu-duygulanım, düşünce-düşünce düşkünlüğü diyalektikleri arasındaki uyumlarını yeniden sağlayarak yeni bir metin ortaya çıkarma işlemidir. Yazar başka metinlerden aldığı ayrışık ögeleri bir araya getirerek yeni bir yapıt ürettiği için Antoin Compagnon yazmayı bir yeniden yazmak olarak nitelendirerek alıntıdan ve kolajdan bir farkı olmadığını dile getirmiştir. Ancak yeniden yazımı sadece metinlere ait unsurların yeni bir metinde dönüştürülmesi olarak sınırlamamak gerekir. Bir şair ya da yazar kendi yazdığı metne redaksiyon uygulamak, metni derinleştirmek vb. amaçlarla da kendi yapıtlarını yeniden yazabilir. Bu yargıya bakıldığında örnek verilebilecek yazarlardan biri Margeurite Duras’tır. Duras, kendi yapıtlarını yeniden yazdığından dolayı onda metinler arasılık (autointertextualite)ya da bir öz yeniden yazma(autoréécriture) biçiminde görülür. Yazarın yeniden yazım gerçekleştirdiği yapıtlarda, eski yapıtların izleri yoğun biçimde bulunur. Böylelikle yapıtlar arasındaki bütünlük, çizgisellik ve geçiş sağlanmış olur.

Bkz: https://dumensiz.net/yeniden-yazm
Mar
23
2021
--

İlhan Usmanbaş 100 Yaşında!


Prof. Dr. İlhan Usmanbaş‘ın 100. yaşına ve efsanevi eserlerine saygı amacıyla –Upas Yayın kapsamında- “Ece Ayhan ve İlhan Usmanbaş” başlıklı özel bir efemeratik dosya hazırladık. Dosyayı görmek ve okumak için https://upas.evvel.org/?p=1562 adresini ziyaret ediniz.



“Eski notalarımın yeniden karşıma
çıkması beni çok şaşırtıyor. Çok seviniyorum.
Mutluluk dileklerim ve teşekkürlerimle.
İlhan Usmanbaş 27. 07. 2017″


Zafer Yalçınpınar Koleksiyonu’ndan…
“Bu imzanın ve ithafın oluşmasında büyük emeği geçen
Şükret Gökay‘a çok teşekkür ederim.” (Zy)


24 Temmuz 2000 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
Kültür-Sanat sayfasından bir kupür…


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” başlıklı çalışmalara https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
17
2020
--

Upas Yayın mı… O da nedir ki? (Zafer Yalçınpınar)


Üvercinka Dergisi, No. 73, Kasım 2020


Zeynep Meriç: Upas Yayın’ı kurmaya ne zaman karar verdiniz? Bu oluşumda sizi tetikleyen en önemli olay veya olgu nedir?

Zafer Yalçınpınar: Tahakkümlerden ve ezberlerden uzak bir özgür yayıncılık projesi oluşturmayı yıllardır düşünüyordum. 15 yıldır evvel.org kapsamında çeşitli edebiyat çalışmaları gerçekleştiriyorum. Çevremdeki dostlar, özellikle şiir ve poetika kapsamında evvel.org’un çok değerli bir arşiv ihtiva ettiğini, bununla birlikte fazlasıyla kişisel olduğunu sürekli dile getiriyorlardı. Haklılardı. En başından beri evvel.org’u kişisel not defterim, edebiyat ve şiir kapsamında tutulmuş bir not defteri olarak tasarlamıştım. Tuhaftır, okuyucunun ilgisini çekti falan… Neyse… 2018 yılında, evvel.org’un sub-domain’i olarak “upas” başlığını kullanmaya ve burada özgür bir şekilde dijital kitaplar yayımlamaya karar verdim. Balzac’ın bir kitabında ‘Upas’ ismiyle ve ‘Upas Ağacı’nın hikâyesiyle karşılaşmam, çok belirleyici ve tetikleyici oldu. Şu an Türkiye’de, Upas’ın dışında, şiiri, poetikayı ve imgelemin özgürleşmesi gibi kavramları yayın politikasının orjinine yerleştiren, şiiri öncelikli gören, bu kapsamda elini taşın altına koyan sadece bir-iki yayınevi var. Çünkü şiir -özellikle de sıkı şiir- iktisadi bir varoluş sergileyemiyor, satmıyor, okuru ve takipçisi az… Anlayanı ve ilgileneni de az… Bu duruma, böylesi bir çaresizliğe ve imkânsızlığa -kendimce- bir son vermek istedim.

Zeynep Meriç: Upas’ın poetikaya öncelik veren özgür bir yayın girişimi olduğunu belirtiyorsunuz. Peki, Upas’ta sadece şiir mi yer alıyor, diğer edebi türlere yer veriyor musunuz? Okurların arzuları mı size ışık tutuyor?

Zafer Yalçınpınar: Upas Yayın’da yer alan eserlerin özünü şiir ve poetika oluşturuyor. Bizim mihenk taşımız da turnusol kâğıdımız da şiirdir. Şibolet gibi… -Araştırın bakalım ‘Şibolet’ ne demekmiş- Sonuçta, öyküler, roman parçaları, roman karakterleri, polisiye, mizah, popüler kültür falan bizim dışımızda. Bizim önceliğimiz şiir… Sıkı şiir… Deneysellik, avangard, dada, gerçeküstü, letterizm, görsel şiir gibi kavramları kapsam-içi görüyoruz. Bu konuda azıcık katıyız. Sıkı şiiri ve imgelemin özgürleşmesini dert edindik. Yaşamdaki şiirselliğin arttırılması, şiir birikiminin arttırılması, şiir dilinin geliştirilmesi, sezgisel ve bilişsel bir auranın yaratılması, şiirin dilimizdeki sürdürülebilirliği, şiirsel yükün ihtiva ettiği kalp, vicdan ve hakikat duygusu bize yol gösteriyor. Tabiî ki okurumuzu da önemsiyoruz: Sıkı, olgun, güçlü ve geleceği belirleyen bir şiir dilini ve poetikayı okura sunarak, böyle yaparak okurlarımızı önemsiyoruz.

Zeynep Meriç: Upas’ın varoluşunda İlhan Berk ve Ece Ayhan’ın önemi nedir? Bu doğrultuda şiirsel çizginizden ödün verdiniz mi hiç? ‘Dilin imkânlarının genişletilmesi’ gerekliliğinden mi yanasınız sürekli?

Zafer Yalçınpınar: Şiirsel çizgimizden ve şiirsel maksadımızdan ödün vermeyiz. İlhan Berk ve Ece Ayhan da taviz vermemiştir. Sıkı şairlerin en büyük özelliği budur. Tarihsel varoluş, yazgı veya lanetimiz böyledir maalesef… Ece Ayhan ve İlhan Berk’in önemi, Dünya’daki 1950 şiir hareketinden yola çıkarak 2020’lere uzanmayı başaran dilsel uzgörü çizgilerini Türkçe’de oluşturabilmelerinde gizlidir. Felsefi bir boyut, yaşama alan derinliği katan dilsel bir sınırsızlık… Türkçe’deki şiir dilinin günümüze uzanan en başarılı motiflerini bu iki şairin zihnindeki bilişsel harita belirlemiştir. Dikkat ederseniz ‘İkinci Yeni’ akımı demiyorum. 1950 şiir hareketi diyorum. Ve bu durumu derinlemesine araştırmayı sizlere bırakıyorum.

Zeynep Meriç: Basılı nüshalarınızın olmadığını söylemiştiniz. Peki, ilerleyen süreçte bu mümkün mü? Basılı nüshaya geçiş için Upas’ta büyük değişiklikler olabilir mi?

Zafer Yalçınpınar: Olabilir. Fakat şu an böyle iyiyiz. Gidebildiğimiz yere kadar gideceğiz. Ne kendimizi ne de şiir okurunu ekonomik bir külfet altına sokmak istemiyoruz. Şiiri neo-liberal sisteme sokmak istemiyoruz. Dijital yayıncılığın, yeni nesil yayıncılığın güzelliği de budur zaten… Şiire neo-liberal girişimci bir tavır yüklemek isteyen muhteris tipolojiden de yıllardır -açıkça söylüyorum- nefret ediyoruz.

Zeynep Meriç: Okurlarınız yayınlarınıza nasıl ulaşabilir? Sitedeki etkinlikleri nasıl takip edebilir?

Zafer Yalçınpınar: Cevap sorunuzda bulunuyor zaten… Cep telefonunuzdan, tabletinizden veya bilgisayarınızdan upas.evvel.org adresini ziyaret etmeniz yeterli… Tek tıklamayla kitaplarımızı, tüm paylaşımlarımızı ücretsiz olarak indirip pdf biçeminde okuyabiliyorsunuz, arşivleyebiliyorsunuz. Sosyal medyada da çok aktifiz. Duyurularımız da etkinliklerimiz de… Kısacası, her şey bir tık uzağınızda… Daha ne olsun. Büyük hizmet!

Zeynep Meriç: Bilginin bu denli karmaşık ve kirli olduğu dönemde basılı yayının azalmasını ve dijital yayınların çoğalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu durum yayımlanan eserlerin değerini arttırıyor mu, azaltıyor mu?

Zafer Yalçınpınar: Vallahi, bizim yayınladığımız eserler Mars gezegeninin dilinde yazılmıyor. Türkçe yazıyoruz… (Gülüyor) Aynı harfler, aynı dil… Kâğıdın üzerinde veya kitabın içinde olsun ya da ekranda dijital kitap biçeminde olsun son derece özenli ve titiz çalışıyoruz. Şiir dili, redaksiyon, mizanpaj ve diğer tasarımsal öğeler konusunda basılı yayınların çoğundan özenliyiz. Belki, koleksiyonerler için bazı basılı deneylerimiz de olacak gelecekte… Bakacağız.  

Zeynep Meriç: Upas’ı bundan sonra nerede göreceğiz?

Zafer Yalçınpınar: Upas Yayın’ın poetikası bir fısıltı gibi yayılır. Hiç ummadığınız bir anda bizim yayınlarımızla veya bizatihi bizimle karşılaşabilirsiniz. Fakat şunu söyleyebilirim; kitap fuarlarında, mikrofon arkalarında ya da ışıltılı podyumlarda birer dünya güzeli veya doksozof gibi kırıtmayacağımız kesin!

Zeynep Meriç: Devam eden veya başlayacağınız yeni bir proje var mı? Son olarak neler söyleyeceksiniz?

Zafer Yalçınpınar: Birçok gayretimiz var. Şiir aurasına, şiirsel alan derinliğine görsel ve işitsel eklemler sağlamak istiyoruz yakın gelecekte… Sıkı şiiri desteklemeye ve şiire öncelik vermeye devam edeceğiz. Son olarak, ne diyeyim, gözünüz, kulağınız upas.evvel.org’da olsun. Ve tabiî ki bu çevik söyleşi için de sana çok teşekkür ederim.

Zeynep Meriç: Ben teşekkür ederim… Samimi yanıtlarınız için asıl….

___

Eki
30
2020
--

Ece Ayhan’a dair… Gaye Su Akyol’a Açık Mektup

Gaye Su Akyol Hanım,

Çok uzatmadan, kısaca, ayakta -ayağa kalkarak- yazacağım size… “Yort Savul: Bir İsyan Manifestosu” başlıklı yeni piyasa mamulünüzü ve işbu mamulde Ece Ayhan’ın şiirsel gücünü kötüye kullanma biçiminizi gördük, inceledik, çok üzüldük. Türk şiirinin zirvelerinden biri olan Ece Ayhan’a “selam çakmak” ya da Ece Ayhan’ı yeni nesil popüler kültürün -iğdiş edici, hızlı tüketimsel- alanında harcamak sizin (veya türevlerinizin) haddi değildir. Bunu -öncelikle- biliniz.

Eski popüleritenizi kaybetmiş olmanızdan kaynaklanıyor ki yeni mamullerinizde ne yapacağınızı, neyi tüketeceğinizi/tükettireceğinizi şaşırmış durumdasınız. Böylesi çıkmaz sokaklara mecbur ve maruz kalmanıza da -sizin yerinize- çok üzülüyoruz.

Sonuç olarak söyleyeceğimiz şey şudur: Ece Ayhan ve şiirleri, yıllardır alt-kültür makyajıyla mayalanan yeni nesil popçu taifesinin iğdiş edici tuhaflıklarının basit bir mezesi değildir. Şimdi, söylemi ilerletelim: Ece Ayhan’ın ve Türk şiirinin şerefi, sizin pop/arabesk şarkımsılarınızda ifade etmeye çalıştığınız türden ucuz bir şey değildir. Hatta, Ece Ayhan’ın ve Türk şiirinin şerefinin sizin ifade etmeye çalıştıklarınızın tam tersi olduğunu -açıkça ve rahatlıkla- söyleyebiliriz. Söyleriz de.

Zafer Yalçınpınar
30 Ekim 2020


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” başlıklı çalışmalara https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
23
2019
--

Okurlarımızla Konuşmalar’da; Ece Ayhan Çağlar (Yenilik Dergisi, 1955)


Yenilik Dergisi, Ocak 1955, Cilt-1, Sayı: 25
(Görüntüleri EVV3L’e ulaştıran Sn. Tarık Özcan’a teşekkür ederiz.)



Hamiş: EVV3L kapsamında yer alan “Ece Ayhan” başlıklı çalışmaların indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
17
2019
--

Akademik/Makale: “Kötülük Kavramı ve Ece Ayhan’ın Eserlerine Kötülük Meselesi Bağlamında Bir Yaklaşım” (Ümit Bademkıran)(2018)

“Öz” Metni: “Hayatın bir hakikati olarak estetiğe dâhil olan kötülük, tartışmalı bir kavram olarak geniş bir kapsama sahiptir. Neyin kötülük olup olmadığı subjektif aklın bir yargısı olduğu için bugün kötülüğün sayısız tanımı bulunmaktadır. Kötülük, ilk olarak bir insan edimidir ve doğrudan insan ile ilişkilidir. Ayrıca kötülük nihayetinde, estetiğe ve edebiyata insan bağlamında dâhil olur. Subjektifliğin kapsamında olan kötülük, tek boyuta indirgenemeyeceği için edebî eserlerde çeşitli biçimlerde yer almıştır. Edebiyatta var olan kötülük, sanatkârların gerçekliğe inmesi dolayısıyla belirir. Gerçeklik, kötülüğün taşıyıcısı ve onun sürekliliğini sağlayan bir olgudur. Kötülük ve hakikat iç içe olduğu için, edebiyatta kötülüğün gerçekliğin sınırlarında aranması bir yanılgıya sebebiyet vermez; çünkü direkt olarak kötülük, genellikle ve daha önce gerçekliğin dışına itilmiş ve bahis konusu kötülüklere bazı sanatkârlar “kayıtsız” kalmıştır. Bu çalışmada eserlerini kötülük bağlamında inceleyeceğimiz Ece Ayhan, kötülüğü gerçekliğin bahsi geçen sınırlarında aramış ve edebî eserlerini tarih, iktidar, toplum, devlet, fuhuş vb. alanlardaki kötülüklerle inşa ederek kendi dönemindeki edebiyat mensuplarından kötülüğü ‘derinleştiren’ bir sanatkâr olarak ayrılmıştır. Biz ise bu araştırmada Ayhan’ın kötülüğü bir ‘mesele’ olarak ele aldığı bu yönünü, düzyazıları ve şiirleri bağlamında sorgulayacak; söz konusu kötülük unsurlarını çeşitli açılardan yorumlayacağız.” (İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt 58, Sayı: 2, 2018)


Ümit Bademkıran tarafından kaleme alınan makalenin tam metnini https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/595949 adresinden -pdf dosyası biçeminde- okuyabilirsiniz.


Hamiş: EVV3L kapsamında yer alan “Ece Ayhan” başlıklı çalışmaların indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
01
2019
--

2012 Sularında Ece Ayhan Adası


Üvercinka Dergisi, Sayı: 58, Ağustos 2019
Okumak için: bit.ly/eceayhanadasi


Hamiş: EVV3L kapsamında yer alan “Ece Ayhan” başlıklı çalışmaların indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
17
2019
--

ECE AYHAN ADINDA BİRİ TATARA TİTİRİ (Tarık Özcan)


GİRİŞ


Bir süredir üniversite mizah dergilerini, lise edebiyat dergilerini toplamaya çalışıyorum. Bu dergilerin hoş detaylar barındıran ‘efemera niteliğinin’ ötesinde, biyografi çalışmaları için gizli hazineler barındıran özellikte olduğunu keşfettim, keşfediyorum. Şu an okuduğunuz bu yazı da sözünü ettiğim çabanın ürünüdür.

Üniversite mizah dergilerinin belki de en meşhuru Kazgan. Kazgan, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) öğrencilerinin her yıl yayımladığı, –ve yayımlanmaya halen devam eden- okulun hoca ve öğrencileri hakkında karikatürler ve nükteli yazılar içeren bir mizah dergisi. Aynı zamanda “İnek Bayramı” gibi bir Mülkiye geleneği.[1]

Kazgan’ın çeşitli sayılarını incelerken “Mülkiyeli Edebiyatçılar” isimli bir dosya hazırlamayı düşünüyordum. Ancak bu çalışmada bir sınırlamaya gitmek hem biçim hem de içerik bakımından daha doğru olacaktı. Bu düşünce zihnimi meşgul ederken Cemal Süreya ve Ece Ayhan’ın İkinci Yeni için kullandığı tabir aklıma geldi: bir Mülkiye hareketi olarak İkinci Yeni.

Ece Ayhan, İkinci Yeni’den bahsederken şu ifadeleri kullanır:

“Bana baka; ‘İkinci Yeni’ (ben, ‘Sıkı Şiir’ diyorum şimdi buna; o başka, ya da ‘Sivil Şiir’) 1950’lerden sonra, Türkçede, taş­radan gelmiş ve çok genç parasız yatılıların oluşturdukları hiçbeklenmedik, garip bir biçimde de özgün, çağdaş, çağcıl ve önemli bir şiir ve bir düşünce ‘sıçrama’sıdır; yani 13/15 bir akım. Çok özgül bir anlamda belki de bir Mülkiye hareketi, hiç değilse ilginç bir Ankara şiir olayı. (Ne tuhaf; uç beylerini de birlikte getiren, iyice sınırda ve yeni şiir atılımları, ikidir Ankara’dan çıkıyor Cumhuriyet tarihimizde!)”[2]

Şu cümle de onun:

“İlginç bir saptama: Sezai Karakoç ile Cemal Süreya, Mülkiye’yi (Siyasal Bilgiler Fakültesi) bitirmişlerdir ama ‘mülkiyet’le bir ilinti kurmamışlardır.

(Cemal Süreya bana İkinci Yeni olayının temelde ve bir anlamda (İnek Bayramı gibi) bir Mülkiye Hareketi olduğunu da söyler.)”[3]

Bahsettiğim sınırlamayı “Mülkiyeli İkinci Yeni Şairleri” yapmak da bir tercihti. Ancak literatürü incelediğimde, Cemal Süreya: Şairin Hayatı Şiire Dahil ve Doğunun Yedinci Oğlu Sezai Karakoç çalışmalarında Kazgan değinilerini görünce[4] daha özgün bir çalışma yapmak niyetiyle yazıyı sadece Ece Ayhan’a özgülemek istedim ve bu yazı ortaya çıktı.

Kazgan-1959

BİR YIĞIN KEÇİBOYNUZU


1959 Kazgan’ında Kazgancı Cafer İdris Damsarsar, “Şaban’a Mektup” isimli yazıda Ece Ayhan’ın Kınar Hanımın Denizleri kitabını alaycı bir dille müjdeler: “Ece Ayhan Çağlar’ın ‘Kınar Hanımın Denizleri’ adlı bir yığın keçiboynuzuyla dolu bir şiir kitabı çıktı.”[5]

Kazgan-1959, s.3

Keçiboynuzu kavramı (zahmeti çok faydası az) Ece Ayhan şiiriyle kuvvetli bağ kuramayan her okuyucunun kullanacağı türden bir benzetme. Ancak yazının sahibine dikkat çekmek isterim: İdris Damsarsar. Bilindiği üzere İdris Damsarsar, Ece Ayhan’ın kullandığı takma isimlerden biri. Bu bilgiyi bilenler için yukarıdaki değini daha da komik bir hal alabilir ancak 1959 Kazgan’ındaki İdris Damsarsar’ın Ergin Günçe olduğu bilgisini vererek işleri daha da karmaşık bir hale getireceğim, maalesef.[6]

Ergin Günçe’nin Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden yakın arkadaşı ve Kazgan’ın yayın kurulunda bulunan Dinçer Günday, İdris Damsarsar hakkında Hakkı Avan’a şunları anlatır:

“Mülkiye’nin bir geleneği vardır: İnek Bayramı. Aslında bir şenliktir. Fakültenin son sınıfındaki öğrenciler, bu etkinliğin kapsamı içinde bir de Kazgan adındaki mizah dergisini çıkarırlar. 1959 yılının Kazgan’ında yayımlanmak üzere, Apollinaire’nin ‘Marizbill’ adlı şiirinin bir uyarlaması yapılır, ama nedense bu uyarlama dergide yer almaz. ‘Marizbill’, Ergin Günçe’nin el yazısıyla, ‘Mürebbiye’ adı konularak uyarlanır. Uyarlama çevirinin altında “İdris Damsarsar” imzası görülür. Apollinaire’nin anılan şiirini Sabahattin Eyüboğlu ile N. Cumalı dilimize çevirmiştir.”[7]

İşleri daha da karmaşık hale getirmeden, yazıyı kimliğinden bağımsız ‘dönemselliği’ bakımından inceleyeceğim. 1950’lerin ikinci yarısında, pek çok edebiyat dergisindeki meşhur tartışma “İkinci Yeni ve anlamsız şiir” başlıkları üzerine eğilir. Tartışmaların çoğu İkinci Yeni şiirinin, toplumsal sorunlardan uzak ve toplum karşısında “faydasızlığına” işaret eder. Bu nedenle Kazgan’daki yazıyı da tipik bir örnek olarak değerlendirebiliriz. Ancak bu tipikliğe karşı Ece Ayhan’ın savunması ve bugünden bakınca onun şiirinin nerede durduğu göz önüne alındığında bir keçiboynuzundan mı yoksa kurucu babadan mı bahsettiğimiz sorusunun cevabı gayet açık sanırım.

Bu bağlamda Ece Ayhan’ın, İkinci Yeni hakkında yapılan ilk soruşturmada verdiği cevabı önemsiyorum:

“Yeni ozan yeni müteşebbistir, toplum içinde halen var olan ya da var olması istenilen gereksinimleri duyar, sezer, piyasaya gelir, üretime başlar. Yeni gereksinmeleri karşılayacak olan müteşebbisin üretimi, en az halen var olan gereksinmeleri karşılayan müteşebbisin üretimi denli, belki de daha çok, önemlidir.”[8]


TATARA TİTİRİ


 1959 yılının Kazgan’ından bir buluntu: Ece Ayhan Adında Biri Tatara Titiri.

Kazgan-1959, s.10

Yukarıdaki alıntı iki güzel tesadüf barındırıyor. Birincisi, Ece Ayhan hakkında yapılan bir betimlemenin bir argo deyimle yapılmış olması.[9] İkincisi ise “tatara titiri” deyiminin Ece Ayhan’ın yazı ve söyleşilerinde sıklıkla kullandığı bir tabir olması.

“Tatara titiri”, Hulki Aktunç’un Büyük Argo Sözlüğü’nde şöyle tanımlanmış:

“İşe yaramaz, önemsiz, değersiz”.[10]

Kazgan’da Ece Ayhan’ın bu şekilde tarif edilmesi tahminimce onun “tatara titiri” deyimini gündelik hayatta sıklıkla kullanması nedeniyle dergiyi hazırlayan arkadaşlarının, Ece Ayhan’a yaptıkları küçük bir şakadan kaynaklanıyor. Ece Ayhan’ın yazı ve söyleşilerinde, sekiz farklı yerde “tatara titiri” deyimini kullandığını gördüm.[11] Yani sevdiği bir deyim. Bu nedenle okul yıllarında da bu deyimi sıklıkla kullanıyor olabileceğini düşünüyorum. Ancak bu ilişkiden bağımsız olarak Kazgan’ı hazırlayan ekip, “tatara titiri” deyiminin olumsuz anlamını kullanarak bu türden bir betimleme yapmış da olabilir. Bu deyimin tespit edebildiğim ilk kullanımlarından biri Oktay Rifat’ın Jacques Prevert’den yaptığı çeviri:

Blaise Pascal adında biri
Tatara titiri”[12]

Çevirinin altına ayrıca şu not düşülmüş:

“Bu şiir bizim ünlülere uygulanarak da okunabilir.
İşte:Peyami Safa adında biri
Tatara titiri”

O yıllarda bu deyimin gündelik hayatta ya da matbuda ne düzeyde dolaşımda olduğunu bilemiyorum ancak çok yaygın bir kullanım olmasa gerek. Bu nedenle yukarıda yaptığım ilk okumaya daha yakınım.


BABİL’İN EN KÜÇÜK KAPISI


Kazgan-1959, s.41

Yukarıdaki buluntuda geçen “Şiirlerine bakılırsa Babil’de doğmuştur.” ifadesi başlı başına önem arz ediyor. Tunç Tayanç’ın yayına hazırladığı, “Adım Ece Ayhan Çağlar…” isimli çalışmadan öğrendiğimiz kadarıyla Ece Ayhan’ın ilk dönem şiirlerinde “Babil imgesi” önemli bir yer tutmakta. Ece Ayhan’ın ilk dönem şiirlerinden haberdar olan arkadaşları da belki sataşarak belki de hoş bir jest yaparak tarihe not düşmüşler.

Şiirlerden birkaç örnek verelim. İlk örnek “Babil’de Arkadaşlık” şiirinden:

Sonra Kötü İlgi’m
Ben yitmiye devam etmek istiyorum dedim
(tükenmez bir kızlık bu kapıda sıkışmış)
Bir Çarşamba günü
Ve sonraki günler yitmiye devam ettik
(sen Babil’de arkadaşlığın ne demek olduğunu bilir misin).[13]

İkinci örnek “Babilde” şiirinden:

Babil’in en küçük kapısı açık
Sokaklarda bir bakır çocuğun
Güzel yüzünü bir veba maskesi gibi
Bir hüzün gizliyor.[14]

Üçüncü örnek ise “Sentez”[15] şirinden:

Babil’de
Babil’de bir çocuk demek
Bizi kullanıp kullanıp duruyormuş
Ama biz bu değiliz ki
Daha ilk sayfalarda
Karşımıza çıkıveriyor
Başkasının gözleri
Başkasının ağızları dudakları
Babil’de basılmış[16]

Peki neden Babil? En sarih açıklama Edip Cansever’in sanırım:

“Peki neden bu kadar seviyor dille oynamayı Ece Ayhan? Ben şöyle diyeceğim: Yaşamadığı çağların, hatta yaşarken bile yaşamıyor göründüğü bir çağın, o hiç yazılmamış duygular tarihini ele geçirmek için. Bu yüzden kurulu bir şiir dili onun ilgisini çekmez hiç.”[17]

“Babil imgesinin” kökenini Ece Ayhan şiirindeki tarihimsilikte[18] aramak da mümkün. Orhan Koçak’ın anlatımıyla:

“Eğer bazı eski metin ve söylemlere kayıtlı olan ’yabansı’ sözcüklerin şiirdeki varlığı nedensizse, şiiri ‘aydınlatacağına karartıyorsa’ ve buna rağmen şiir de ‘tarihsel tabakalarla’ bağlantısını bu sözcükler aracılığıyla kuruyorsa eğer, o zaman şiirin tarihselliği de sorunlu bir nitelik alır. Bu durumda, tarihten değil de ‘tarihimsilikten’, ‘tarihmiş gibi yapmaktan’ söz edilebilir ancak.”[19]

Ancak bu arayışı gerçekleştirirken Ahmet Soysal’ın uyarısını da dikkate almak gerekir:

“Ece Ayhan’ın şiiri tarihe gönderir. Bu göndermeleri açmak, çözümlemek, ilginç olabilir. Ama bu çözümleme, şiirin şiir olarak değerinin bize veremez. Ece Ayhan’ın şiiri bulmaca değildir, ve bulmaca çözücülerin oyuncağı değildir.”[20]

Buluntudaki bir diğer önemli nokta da şu elbette: “ ‘İkinci Yeni’ adında bir şiir akımını milletin başına bela etmiş, ortalığı karıştırmış, sonra da sessiz sessiz gülmüştür.”

Ece Ayhan personanasının en belirgin iki özelliği, “ortalığı karıştırma” ve “sessiz sessiz gülme” denebilir. Ortalığı karıştırma onun kışkırtıcılığına bir gönderme sanırım. Ama bununla sınırlı değerlendirmemek lazım. Ortalığı karıştırırken kendine yer açan, kendi değerini ve özerkliğini direten bir “eylem” olarak da düşünülebilir. Kendisi de niçin yazdığını şöyle açıklıyor:

“Kimbilir, belki de, yerimi (hakkımı) aramak uğruna çiziktiriyorum. Issız bir uçta ve kendi kendine bir şeyleri yoklamak anlayacağınız. (Efendi efendi ayakta durmaya çabalarken, bak bu bir budak da ne oluyor?”[21]

“Sessiz sessiz gülen” tarafı da onun muzipliğine ve oyunbazlığına bir gönderme kuşkusuz. Bu durumu en iyi anlatan yine kendisi:

“Köylü kentten köyüne dönüyor, yalnız ve ansızın karşısına bir ayı çıkıyor. Kaçış yok. Köylü çırılçıplak soyunuyor. Ayı anadandoğma adamı görünce ters geri kaçıyor. Ben de böyle yaptım, çok ayı ürkütüp kaçırttım.”[22]

Ece Ayhan, İkinci Yeni’yi milletin başına bela etti, ortalığı karıştırdı, çok ayı ürkütüp kaçırttı, sonra da sessiz sessiz güldü. İyi ki de öyle oldu.

TARIK ÖZCAN,9 Temmuz 2019
tarikozcan1@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] Kazgan hakkında kısa bir bilgi için bkz. Bahanur Garan Gökşen-Erol Gökşen, “1923’ten 1960’a Kadar Ankara’da Çıkan Edebiyat-Kültür ve Sanat Dergileri Üzerine Tanıtıcı Bir Kaynakça Denemesi”, Kültürel Mirasın İzinde Ankara, Hacettepe Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2016, s.168.

[2] Ece Ayhan, “Ayağa Kalkarak ‘İkinci Yeni’ Akımı”, Bir Şiirin Bakır Çağı, YKY, İstanbul, 2016, s.14.

[3] Ayhan, s.20.

[4] Feyza Perinçek-Nursel Duruel, Cemal Süreya: Şairin Hayatı Şiire Dahil, Can Yayınları, İstanbul, 2017, s.77 Turan Karataş, Doğu’nun Yedinci Oğlu Sezai Karakoç, Kaknüs Yayınları, İstanbul,  1998, s.55.

[5] Kazgancı Cafer İdris Damsarsar, “Şaban’a Mektup”, Kazgan, 1959, s.3.

[6] İdris Damsarsar meselesi epey karmaşık olduğundan bu yazıda çok fazla üzerinde durmayıp ayrı bir yazı olarak yayımlamayı düşünüyorum.

[7] Dinçer Günday, Ergin Günçe’yi Hatırlamak, Manisa Kültür Sanat Kurumu Yayını, Manisa, 2011, s.13.

[8] Ayhan, s.14.

[9] Ece Ayhan şiirinin argoyla kurduğu güçlü ilişki malum. Meseleye farklı açılardan yaklaşan birkaç okuma için bkz.  Enis Batur, Başkalaşımlar I-X, Kırmızı Kedi, İstanbul, 2016, s.75; Erdoğan Kul, Ece Ayhan’ın Şiirleri Üzerine Bir Araştırma, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2007, s.464-471; Cihat Duman, “Bozuk Ağzın Şiiri Ya da Şiirin Vesikalı Baldızı: Argo”, Hece, Sayı 165, 2011, s.99.

[10] Hulki Aktunç, Büyük Argo Sözlüğü, YKY, İstanbul, 2015, s.275

[11] Ece Ayhan, Aynalı Denemeler, YKY, İstanbul, 2012, s.10, s.74; Ece Ayhan, Başıbozuk Günceler, YKY, İstanbul, 1997, s.250; Ece Ayhan, Şiirin Bir Altın Çağı, YKY, İstanbul, 1993, s.16, s.26, s.77, s.275, s.279.

[12] Jacques Prevert, “Sıkıntılı Bahis”, çev. Oktay Rifat, Yaprak, Sayı 14, 1949,  s.1.

[13] Tunç  Tayanç , “Adım Ece Ayhan Çağlar…”, YKY, İstanbul, 2014, s.142

[14] Tayanç, s.145.

[15] Aynı şiir küçük farklılıklarla Bütün Yort Savul’lar! kitabında da yer almaktadır. Bkz. Ece Ayhan, Bütün Yort Savul’lar!, YKY, İstanbul, 1994, s.237.

[16] Tayanç, s.161.

[17] Edip Cansever, “Ecegilleri Okumak”, Şiiri Şiirle Ölçmek, haz. Devrim Dirlikyapan, YKY, İstanbul, 2012, s.152-153.

[18] Farklı kavramsallaştırmalar kullanılabilir elbette. Necmiye Alpay, benzer bir gerekçeyle uzayzamanı kavramını, Ali Özgür Özkarcı ise tarih toplayıcısı kavramını kullanıyor.  Bkz. Necmiye Alpay, Yaklaşma Çabası, Edebi Şeyler, İstanbul, 2018, s.98; Ali Özgür Özkarcı, Ece Ayhan (Şiir, Tarih, İdeooji), Edebi Şeyler, İstanbul, 2018, s.44.

[19] Orhan Koçak, Kopuk Zincir, Metis, İstanbul, 2016, s.165.

[20] Ahmet Soysal, A’dan Z’ye Ece Ayhan, YKY, İstanbul, 2003, s.45.

[21] Ayhan, s.9

[22] Ümit Bayazoğlu, “Ece Ayhan Sivil İtaatsizliğin Sınırından Sesleniyor: Çok Adam Kırmışım, Özür Dilerim”, Express, 20 Mayıs 1995, s.14.


KAYNAKÇA

Aktunç Hulki, Büyük Argo Sözlüğü, YKY, İstanbul, 2015

Alpay Necmiye, Yaklaşma Çabası, Edebi Şeyler, İstanbul, 2018

Ayhan Ece, Aynalı Denemeler, YKY, İstanbul, 2012

Ayhan Ece, Başıbozuk Günceler, YKY, İstanbul, 1997

Ayhan Ece, Bir Şiirin Bakır Çağı, YKY, İstanbul, 2016

Ayhan Ece, Bütün Yort Savul’lar!, YKY, İstanbul, 1994

Ayhan Ece, Şiirin Bir Altın Çağı, YKY, İstanbul, 1993

Batur Enis, BaşkalaşımlarI-X, Kırmızı Kedi, İstanbul, 2016

Bayazoğlu Ümit, “Ece Ayhan Sivil İtaatsizliğin Sınırından Sesleniyor: Çok Adam Kırmışım, Özür Dilerim”, Express, 20 Mayıs 1995

Cansever Edip, “Ecegilleri Okumak”, Şiiri Şiirle Ölçmek, haz. Devrim Dirlikyapan, YKY, İstanbul, 2012

Damsarsar Kazgancı Cafer İdris, “Şaban’a Mektup”, Kazgan, 1959

Duman Cihat, “Bozuk Ağzın Şiiri Ya da Şiirin Vesikalı Baldızı: Argo”, Hece, Sayı 165, 2011

Garan Gökşen Bahanur – Gökşen Erol, “1923’ten 1960’a Kadar Ankara’da Çıkan Edebiyat-Kültür ve Sanat Dergileri Üzerine Tanıtıcı Bir Kaynakça Denemesi”, Kültürel Mirasın İzinde Ankara, Hacettepe Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2016

Günday Dinçer, Ergin Günçe’yi Hatırlamak, Manisa Kültür Sanat Kurumu Yayını, Manisa, 2011

Karataş Turan, Doğu’nun Yedinci Oğlu Sezai Karakoç, Kaknüs Yayınları, İstanbul,  1998

Koçak Orhan, Kopuk Zincir, Metis, İstanbul, 2016

Kul Erdoğan, Ece Ayhan’ın Şiirleri Üzerine Bir Araştırma, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2007

Özkarcı Ali Özgür, Ece Ayhan (Şiir, Tarih, İdeooji), Edebi Şeyler, İstanbul, 2018

Perinçek Feyza – Duruel Nursel, Cemal Süreya: Şairin Hayatı Şiire Dahil, Can Yayınları, İstanbul, 2017

Prevert Jacques, “Sıkıntılı Bahis”, çev. Oktay Rifat, Yaprak, Sayı 14, 1949

Soysal Ahmet, A’dan Z’ye Ece Ayhan, YKY, İstanbul, 2003

Tayanç Tunç  , “Adım Ece Ayhan Çağlar…”, YKY, İstanbul, 2014


YAYINCININ NOTLARI

-Yazının temel buluntusu olarak dikkat çeken 1959 tarihli Kazgan Dergisi‘nin pdf dosyası biçemindeki tam metnini https://evvel.org/kazgan1959.pdf adresinden inceleyebilirsiniz.

-İşbu kıymetli araştırmayı EVV3L ve takipçileriyle paylaşan Tarık Özcan‘a yerden göğe kadar teşekkür ederiz.

-EVV3L kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” başlıklı ilgilerin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
21
2019
--

Ece Ayhan’ın 1998 Yılında Katıldığı Televizyon Programı ya da “Efsaneyi değiştirmek istedim.”


izlemek için tıklayın…

1998 yılında, yerel bir televizyon kanalında (Ton TV), Ahmet Kaşıkçı’nın sunumuyla gerçekleşen bir programa dönemin Çanakkale Belediye Başkanı İsmail Özay ve Ece Ayhan konuk olarak katılmış. (Programın dört parçadan oluşan eksiksiz kaydını https://pasaj69.org/ece-ayhanin-1998-yilinda-katildigi-televizyon-programinin-kaydi/ adresinde izleyebilirsiniz.)

Programı izlediğimizde, 90’ların sonunda Ece Ayhan’ın zihinsel ve fiziksel açıdan yaşına göre “oldukça sağlıklı” göründüğünü, mantıksal ve kavramsal çerçeveyi kaybetmeden konuştuğunu, yani o dönemde Ece Ayhan’ı itibarsızlaştırmaya çalışan kifayetsiz muhterislerin öne sürdüğü gibi “kötü, sağlıksız, hasta, deli vb.” olmadığını fark ediyoruz. Böylelikle, gözlerimizle gördüğümüz, kulaklarımızla duyduğumuz bu sahici yayın, bizim daha önce edebiyat oligarşisinin kâhyalarına karşı defalarca dile getirdiğimiz “Ece Ayhan’ı yanlış biliyorsunuz, yanlış tanıtıyorsunuz!” suçlamalarımızı da haklı çıkarıyor, diyebiliriz.

Programın eksiksiz kaydının paylaşılmasında emeği geçen Ahmet Kaşıkçı‘ya, Mustafa Önder‘e, Seçkin Ertün’e, Musa Günerigök’e, ayrıca, yayını pasaj69.org ortamından yaygınlaştıran Uğur Yanıkel‘e -yerden göğe kadar- teşekkür ederiz.

Zafer Yalçınpınar
21 Şubat 2019


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
31
2018
--

UPAS’ta: Şiir-Çizgisel Tayflar (Hüseyin Kadir Bostan)


Hüseyin Kadir Bostan tarafından Ece Ayhan ile William Blake
çağrışımlı/göndermeli olarak gerçekleştirilen çizgisel tayfları
https://upas.evvel.org/?p=600 adresinde inceleyebilirsiniz.



Önemli Not: “Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla dijital yayıncılık serüvenine başlayan UPAS Yayın‘ın tüm kitaplarını upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.

upas.evvel.org
Eyl
21
2018
--

Ece Ayhan çağrışımlıdır: “Yort Savul” (Hard Rock Band)


Yort Savul adlı hard rock grubunun Ece Ayhan çağrışımlı “taş” şarkılarına
https://www.youtube.com/user/korsankolins adresinden ulaşabilirsiniz.


May
30
2018
--

Ece Ayhan’ın Ortodoksluklar’ı 50 Yaşında…

Ece Ayhan’ın Ortodoksluklar’ı 50 Yaşında…


742 no’lu nüsha bende…” (Zy)


“Ortodoksluklar Ece Ayhan’ın üçüncü kitabı. 27 parça düzyazısal şiirden oluşan kitap, Memet Fuat yönetimindeki “de Yayınevi” tarafından yayımlanışından elli yıl sonra, Ahmet Soysal, Sezer Tansuğ, Ender Erenel’in kılavuz yazılarıyla özel bir baskıya kavuştu.

1960’larda Divan şiirine, Yunan mitolojisine, toplumsal olgulara, folklora, güncel siyasete yönelen şiirimizde aykırı bir yol tutar Ece Ayhan. Protopop Avvakum’un Hayatım (1946), Metin And’ın Bizans Tiyatrosu (1962) gibi kaynaklardan beslenen, göndermelerle yüklü, yoğun, karanlık ve politik sertlikler taşıyan bir şiir koyar ortaya. Türk şiirinin marjlarını oluşturan Ortodoksluklar, “konuşmaların uzun saltanatlısı”, elli yıldır sürüyor.”

Tanıtım Metni’nden…


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

May
25
2018
--

Ece Ayhan’ı Ararken… (Doğan Kemancı)

“İkinci Yeni!  ikinci Yeni!  diye
burnundan getirdiler adamların,
şimdi kıymete bindi.”
Murathan Mungan’dan aktaran Ece Ayhan

“ECE AYHAN’I ARARKEN…”
Yazan: Doğan Kemancı

1969 yılıydı. Türkiye İşçi Partisi Kadıköy İlçesi, Altıyol otobüs durağının arkasındaki binanın dördüncü katındaydı. Biz on beş, on altılık liseliler özellikle TKP davasından yatıp çıkmış Şevki Akşit’in diyalektiği, materyalizmi, ‘çıt usul İsa asi olmuş’u anlatan derslerini büyük ilgiyle izlerdik. Üsküdar İlçesi’nde ise Doğu Perinçek’i görmüştük ilk kez. Din ve Marksizm diye bir konferans vermişti. Işıl ışıl parlayan gözleri vardı. Dışarıda ezan başlayınca konuşmasını kesip beklemişti bitene kadar.

Biz küçükler partiye üye olamazdık ama her tarafa gönüllü koşar, yakalanırsak Sirkeci’de, Sansaryan Hanı’nın en üst katındaki ‘K’ masasına götürülürdük. Boş kalınca da ilçe örgütündeki kitapları okuyup ‘bilinçlenmeye’ çalışırdık. Edebiyat dergilerini karıştırırken ise en çok, Yeni Dergi’lerin her sayısında şiiri çıkan Ece Ayhan’ı şahsen çok merak ederdim. Bu şiirleri yazan nasıl birisi acaba diye düşünürdüm.

Aralık ayının ortalarında bir gün, Behramoğlu kardeşlerin en küçüğü Turan’la Kadıköy İlçe binasında oturuyorduk. Benden dört yaş büyüktü, üniversiteliydi Turan. Ya, ne kadar çok Stalinci olduğundan sözeder ya da dakikalarca, sessizce boşluğa bakardı. İkimiz de parkalı, postallıydık. Benimkiler Osmanağa Camii’nin yanındaki bit pazarından alınma ucuz Türk malıydı. Turan’ınkiler gıcır gıcır Amerikan PX’inden çıkmaydı! O  gün, öğleden sonra çok acı bir haber geldi. Faşistler Yıldız Teknik’te devrimci bir arkadaşımızı, Battal Mehetoğlu’nu vurmuşlardı. Turan’la ben, hemen Beşiktaş’a doğru yola çıktık. Yıldız Teknik’in önünde devrimciler kapıyı tutmuş, kontrol etmeden kimseyi içeri almıyorlardı. Turan, ‘Ataol’un kardeşiyim’ deyince hemen kenara çekilip bizi de içeri aldılar. Battal’ın cenazesi iki gün sonra Sirkeci’den büyük bir törenle Malatya’ya uğurlandı. Annesi İnsaf Ana’ya bir gazeteci neler hissettiğini sorunca o da, “Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler” demiş. İşte Ece Ayhan’ın ‘Meçhul Öğrenci Anıtı’ şiiri bu yanıttan çıkmıştı…

Ece Ayhan ve Doğan Kemancı

1970’in ilk aylarında, tam Milli Demokratik Devrim çizgisinin doğru olduğuna karar verdiğim bir sırada MDD’ciler de ikiye bölündü! Ne garip bir tesadüftür ki, Proleter Devrimci Aydınlık’ın 3-17. Sayısındaki Şahin Alpay’ın müthiş didaktik ‘İşçi Sınıfı ve Milli Demokratik Devrim’ yazısını okuyup, ölene kadar (beyaz) Aydınlıkçı olmaya karar verdim! Gene o senede, bir gün Cağaloğlu’ndan aşağı inerken Vilayet Han’ın ikinci katındaki De Yayınları’na çıkıp Memet Fuat’a sormuştum; ‘Ece’yi nerede bulabilirim?’diye. ‘Bilmiyorum’ demişti. Ne Çengelköy’den, ne de Üsküdar’dan söz etmemişti.

1980’de artık epey büyümüş, Aydınlık Gazetesi’nde çalışıyordum!  Nezih Coş, Sanat Sayfası’nı hazırlardı. Bir gün gidip Cemal Süreya’nın yazısını almamı istemişti. Cemal Süreya’nın yeri Çemberlitaş’taydı. Yazısını aldıktan sonra ‘Hiç eski Papirüs kaldı mı?’ dedim. Bir de ‘Ece’yi nerede bulabilirim?’ diye ona da sordum.  Gizemli bir ‘bakarım…’ kelimesi çıkmıştı ağzından.

Ertesi gün gazeteye geldiğimde içi Papirüs dolu koca bir paket masamda duruyordu. Saat dört civarında da Nezih Coş telefonu uzatıp ‘Ece Ayhan… Seninle konuşmak istiyor,’ demişti. Büyükada’da kalıyormuş Ece. ‘Ben de Heybeli’de oturuyorum’ dedim.

‘Başkent’ Sirkeci’de buluştuk. Kolunda tuttuğu kalın yeşil paltosu vardı. Mayıs’ın başıydı. Çok heyecanlanmıştım. Yanımda yürüyen, işte o inanılmaz, pırlanta gibi şiirleri yazan, kafamda şiir sihirbazı diye canlandırdığım Ece Ayhan’dı. Bir süre şaşkınlıktan ne diyeceğimi şaşırdığımı hatırlıyorum. Bir şeyler söylemiştim, o da,‘bu tarafıma geç, o kulağım duymuyor,’ demişti. Sanki uzun zamandır görmediğim abimle, bir yakınımla yeniden buluşmuş gibi hissetmiştim kendimi… Ne kadar arkadaş, kardeş, sıcak ve alçak gönüllüydü. Vapurun Heybeli’ye bu kadar çabuk geldiğini hiç hatırlamıyorum. Yol boyunca anlatmıştı; ‘Ut’ şiirinde Karagöz’ü unutmuş, hâlâ ukdeymiş içinde, niçin Hacivat demiş de Karagöz dememiş… Meğerse ilk şiiri 1954’te Türk Dili’nde değil de 1953 yazında Siirt’te, ‘Siirt’in Sesi’nde çıkmış… Ve insan toplumuyla ilgili ‘doldurulmaz derin kuyuların kuşkulara, kuşkuların düşünceye dönüşmesi’… Ya da yeni keşfedip övünerek söylediği Şeyh Bedrettin’le olan akrabalığı…

Ece, Büyükada’da, eski bir köşkte, Mustafa Irgat ve Teoman Taylan’la birlikte kalıyordu. Teoman için,‘her sene kitaplarını vapurdan indirip eşeğe yükler buraya getirir’ demişti adalı arkadaşlar. Ece’nin de çok hoşuna gidiyordu o kadar kitabın olduğu bir yerde kalmak. Oğlu Ege de gelmişti. Onun için de çok mutluydu. Herhangi bir öğleden sonrası, Büyükada’nın Çankaya, ya da 23 Nisan Caddesi’nde Ece’yle Ege yanyana yürürken görülebilirdi. O yaz, bir sene sonra, 1981’de kaybettiğimiz hikâyeci Ayhan Bozfırat da Büyükada’daydı. Ece’yle birbirlerine epey arkadaşlık ettiler.

Ece’yle yaptığım röportaj Aydınlık’ta yayınlandı. Evinde doldurduğum üç saatlik kasetler için ‘bunları çözmek zor, sen bana soruları ver ben sana yazarım’ demişti. Röportaj fazla ses çıkarmadı. Ama gazetede üç kişi Nezih Coş’u ve beni acil bir yargılama toplantısına çağırdılar. Sanıklar, Ece Ayhan’la röportajı yapan ben ve sayfada yayınlayan Nezih Coş’tu. Yargıçlarımız da Celal Üster, Cenap Nuhrat ve Nur Deriş’ti. Ece’yle ilgili, artık suyu çıkmış saçma sapan suçlamaları, iftiraları, dedikoduları bir kere daha tekrar ettiler. Deliymişmiş de falan filanmışmış da… Hiç bir aydına yakışmayacak bir seviyesizlikle saldırdılar. Ece’nin yaşayan en etkili birkaç Türk şairinden biri olduğunu, yaptıkları suçlamaların onu çekemeyen kabiliyetsizler tarafından uydurulduğunu, kendilerinin de böyle yalanlara alet oldukları için utanmaları gerektiğini başım dik suratlarına söyledim. Onları ikna etmek gibi bir derdim de yoktu zaten. Gerçek şiiri ve şairi sahtesinden ayırmak da bir yetenek meselesiydi doğallıkla… O da pek herkeste olmuyor ne yazık ki!

Aslında röportajı önce Sanat Olayı’na götürüp Alpay Kabacalı’ya vermiştim. Ülkü Tamer yayınlamak istememiş. Ece’nin hatırladığına göre, Aydınlık’ta çıkınca Oruç Aruoba’nın dikkatini çekmiş. Kesip Enis Batur’a vermiş. Ece’nin ilk kez açıkladığı fikirleri vardı yazıda.

O yaz Türkiye İşçi Köylü Partisi, Büyükada’da bir gece düzenledi. Ece de gelmişti. Doğu Perinçek’le kucaklaştılar, en önde oturup izlediler geceyi… Ve sonra meşum 1980 Eylül’ü geldi. Kitaplarımız torbalara doldurulup, eşimiz, kardeşimiz GMC’ye konup Deniz Harp Okulu’na götürüldüler. Ekim’de, Mustafa Irgat İstanbul’a dönünce Ece’ye Adalar’da ev aramaya başladık. Ama o Eceabat’a gitti. Arada bir İstanbul’a geliyor ya Sirkeci’de hasır şapkasıyla aniden karşımda beliriyor ya da bana, Milliyet’e uğruyordu.

1984-1985. Kızıltoprak’ta Nilgün Marmara ve Beyoğlu’nun arka sokaklarında Bilsak’ın iki sokak aşağısında Manço Apartmanı’nın arka odalarında Mustafa Irgat günleriydi. ‘Tezgâhı kurdum’ diyordu Ece her gördüğümde. Arada Mustafa’yı eleştiriyordu. İki avuç fasulye ıslatıyormuş Mustafa. Çok diyordu. Bir avuç yeterdi. Bolluğa alışmış diyordu.

Ece Ayhan ve Cemal Süreya

Nilgün’ün evi hepimizin buluşma yeri olmuştu. Bir çeşit Ece’yi sevenler derneği gibiydi. Rakısını alan geliyordu. Başta Cemal Süreya… Bir Pazar günüydü, hadi Edip’i arayalım dediler. Nilgün’ün kocası Kaan çevirdi Edip Cansever’in numarasını, karşısına eşi Mefharet çıktı, biraz konuşup Cemal Süreya’ya verdi telefonu.

-‘Beni tanımadınız mı?… Cemal… Mefharet değil misin sen?… Ben Cemal Süreya… Edip televizyon mu seyrediyor şimdi kuzu kuzu?… Gelsin de bir hesap sorayım ben ondan…’

Ardından Edip Cansever geldi telefona.  Hastalandığını ve hastalığının adını anlatmaya çalıştı Cemal Süreya’ya.

-‘Ne? Faranjit mi oldun? Adını bile bilmem ağbi, hastalık mı o?… Hepsinin benzerlerini hepimiz geçirdik…. Ayakla ne ilgisi var?… Yapma yahu sen gut olmuşsun gut… Ağbi o zaman o başka hastalıktır o. Öyle küçük isimlerle geçiştirmeye kalkma…’

Ardından Ece konuşmak istemişti.

-‘Edip, çok matrak yahu. Televizyon izlediğin doğru mu?… Hasta mısın?… O zaman yarın geliyorum sana.’

Telefonu kapattıktan sonra Cemal Süreya, Cansever’i ufaktan çekiştirmeye başladı.

-‘Bir gün Edip sevgililerinin birinden ayrılmış, geldi bizim eve, ‘ben Türkçe’yi senden öğrendim’ dedi. N’olacak yahu ben de Melih Cevdet’ten öğrendim diyorum. Ne var bunda? Edip’i yeni şiirle ben tanıştırdım.’

Sonra da Ece’ye döndü.

-‘Sen Kudüs Fareleri’ni getirip bana okutmuştun’ dedi.

Ece inkâr etti.

-‘Yapma Cemal, Şubat’ta Ankara’da değiliz ki okul tatil… Şiir Şubat ayında çıktı ben seni Mayıs ayında tanıdım yahu.’

Cemal Süreya üsteledi.

-‘Şiirlerini bana getirmiştin. 1954’te şiirlerini bana getirmiştin. Getirmek şu, arkadaşına şiirini getirmiştin. Şimdi bak Kudüs Fareleri’ni çıkmadan önce bana okudun ağbi.’

Ve bu böylece devam etti gitti, ta ki Ece zar zor kendisini dinletip tartışmaya değişik bir boyut getirene kadar;

-‘Yılını hatırlamıyorum, 1973 olabilir, Refik’te oturuyoruz Tünel’de, benim sağımda Ömer Uluç solumda Doğan Hızlan oturuyor. Cemal sen de yuvarlak masanın bu tarafındasın yani doğal bir şekilde. Ömer de çın çın gülüyor böyle çok şeyde… Sen alındın… Ben de dedim ki; ‘ya Cemal okuldayken senin dişlerin çok güzeldi’ dedim. Gerçekten okuldayken esmer bir adamsın dişlerin pırıl pırıl bembeyaz esmer olunca daha da belirgin oluyor şeyinde… Şimdi Cemal sen, Ömer Uluç boyuna gülüyor ya çın çın alınmışın, ‘ya acaba bana mı gülüyor’ şeyinde. O günlerde sen de dişlerini yaptırıyormuşsun, ne bileyim ben… Ondan sonra sen bana dedin ki, şimdi Ömer Uluç da gülüyor ya kendi şeyinde,‘sen şiirlerini bana gösterirdin’ dedin birdenbire. Ben de sana ‘Cemal’ dedim, ‘bu tabak uçar o oyuncak gemi batar’ dedim. Sen de bana ‘herkes oyuncak gemi’ dedin ve konu kapandı… Ben daha sonra Ankara’ya gittim, 1980 yılının sonunda orada sırtının güzel olmasıyla övünen bir kız var Ayla Kurşunlu… Yaptırmışın dişlerini, Ankara’da Ayla Kurşunlu’ya böyle yapmışsın….’ deyip, Ece işaret parmağının tırnağını ön dişlerine tıklatarak Cemal Süreya’nın taklidini yaptı…

Tam burada Cemal Süreya başladı anlatmaya;

-‘Hayır efendim bu yanlış bak ben sana söyleyeyim, sadece Ayla Kurşunlu’ya değil o sırada herkese evlenme teklif ediyordum. Benim bir tutkum vardı, nihilizm üzerine, herkese evlenme teklif ederdim, evlenme nihilizmi yapıyordum. İnanmadan yani. Yalnız o kadın bana öyle demedi hiçbir zaman. Ama birine demiş ki, o daha dramatiktir benim için ‘ya şu Cemal Süreya niçin dişlerini yaptırmıyor?’ demiş. Çünkü oyuklarla geziyordum ağbi. Çünkü eski dişlerim güzeldi ya üstüme alınmıyordum. Ayrıca başka bir şey söyleyeyim Ayla Kurşunlu benle o gün evlense evlenirdim, bugün de evlense evlenmem artık çünkü şimdi bayan Nihayet var…’

-‘78’de Erzincan’dayım,’ diye devam etti Cemal Süreya, ‘memleketim gibi bir yer, aslında memleketim değil ama… Bak ne oldu biliyor musun? Bir profesör kız vardı orada. Ona bir mektup yazdım, Ece Ayhan’ın bir mısraını koydum içine… ‘Ay kin tutmuyor’… Orada düşündüm, ulan kin mi tutmuyor, kir mi tutmuyor? Altında imzam yok ama benden geldiğini anlamıştır…’

-‘Hani bir de’ dedi Ece, ‘Vapur batsın da, Bandırma’dan dönen vapur, karım ölsün kızım kurtulsun… O kadar bunalmış…’

-‘Vapur değil ama sandal benimki,’ diye devam etti Cemal Süreya. ‘İlk evlilikte hep şunu düşünürdüm. Tanrım diyordum, tanrıya da inanmıyordum… Beraberlik kesintilerle bir buçuk yıl sürdü ama on yıl evli kaldık. Ayrılamadım yani o da bende büyük kompleks yarattı. Kendimi hep nasıl düşünüyordum biliyor musun? Kalamış’tan sandala binmişiz karım, ben ve çocuğum, bir yaşında kızım… Cup diye karım düşüveriyor diye görürüm rüyalarımda. Arıyorum yok… Memnunum tabii… Çocuğumla kurtuluyorum. Tabii bu ilerleseydi ben onu iterdim bir gün…’

Nilgün’ün kaygan parkelerinde birileriyle dansettikçe Cemal Süreya, Ece oturduğu yerden kıs kıs gülerdi.

En son 1986’nın Temmuz’unda Kızıltoprak’da oturup konuşmuştuk Ece’yle. Ben, Devrimci Gençlik Birliği yöneticiliğim sırasında yayınladığımız bir bildiriden yargılanmış, 141/2’den yedi buçuk sene ceza almıştım. Yargıtay’da onanmış ve aranmaktaydım. Yurt dışına gitmek üzere olduğumu söyleyince, ‘gitme, dönmen zor olur’ demişti bana.

Ece Ayhan (Mayıs 1981)

İstanbul’da boş ve kocaman bir apartman dairesinin sadece küçük bir odun sobasının ve bir yatağın olduğu arka odalarından birinde, her an gitmeye hazır, yatağında oturmuş düşünürken hatırlıyorum Ece’yi… Yani hep atının üzerindeydi. ‘Atı da şiiri gibi çok güzeldi. Öldükten sonra da tersine yarıştı’. Sonradan demişti ya: ‘Cemal Süreya otuz, ben elli ev değiştirmişim’ diye.

***

Hakiki şiirden anlayanı hemen içine alan bir şiirdir Ece’ninki. Kaynağı başka bir şiir olmayan, taklidi imkânsız, omurgası sağlam, tarihsel perspektifi olan bir şiir…

Çok eskiden öğrenmiştik; Marksizmin özünü, esasını çıkar, geriye herkesin kabul edebileceği ekonomik bir teori kalır. İkinci Yeni’nin içindeki çekirdek, ‘öz, esas’ Ece’ydi. Ece’dir.

Sezai Karakoç’suz ve özellikle Ece Ayhan’sız bir İkinci Yeni düşünülemez…

***

‘İlk kez Muzaffer Erdost, Temmuz 1956’da Pazar Postası’nda ‘İkinci Yeni’ demişti.. Gene Muzaffer Erdost’un bastığı, Ece Ayhan’ın ilk kitabı Kınar Hanım’ın Denizleri’ndeki 26 şiirden 23’ü Pazar Postası’nda çıkmıştı.

***

Gençler mi?.. Kötülüğe karşı hep dayanışma içinde oldular Ayhan abileriyle!..

DOĞAN KEMANCI
Üvercinka Dergisi, Mayıs 2018

 


Hamişler:

1/ Yazının pdf biçemine https://bit.ly/eceayhanararken adresinden ulaşabilirsiniz.

2/ EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

May
12
2018
--

Araştırma/Makale: “Sait Faik’in Şiirlerine Dair Önemli Bulgular” (Zafer Yalçınpınar)

2014 yılından günümüze ‘Sait Faik Araştırma Atölyesi’ kapsamında Sait Faik’in yaşamına ve eserlerine dair çeşitli çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Bu doğrultuda Sait Faik’in kaleme aldığı şiirlere ilişkin bazı bulgulara ulaştık ve söz konusu bulguları Sait Faik okuyucusuyla/araştırmacısıyla paylaşmaktan gurur duyuyoruz.

İlkin, Sait Faik’in şair yönüne ilişkin birkaç ifadeyi öncül olarak dikkate almak gerekiyor. Ece Ayhan, birçok yazısında Sait Faik’ten “Çakır Hikâyeci” olarak bahseder. [1] ‘Çakır Hikâyeci’ benzetmesinin ardındaki birincil anlamın Sait Faik’in bakışları ya da göz rengiyle/yüz ifadesiyle -ve sürdüğü bohem yaşamıyla- sürekli çakırkeyif bir görüntü sergilemesi olduğu düşünülebilir. Ancak, Ece Ayhan bu benzetmeyi Sait Faik’in ‘yarı hikâyeci-yarı şair’ olduğunu iddia ederek açıklamıştır. Bununla birlikte, Ece Ayhan, ikinci yeni şiir akımının tümünü ima ederek, Sait Faik’in ‘Alemdağ’da Var Bir Yılan’(1954) adlı kitabı ile Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ‘Çocuk ve Allah’(1940) adlı kitabından doğduklarını söylemiş, bu iki esere verdiği önemi kendi varoluşuyla ve ikinci yeni şiir akımının poetikasıyla vurgulamaya çalışmıştır. Gerçekten de Sait Faik’in ‘Alemdağ’da Var Bir Yılan’ adlı kitabındaki hikâyelerin anlatım tarzı son derece şiirseldir: Bu hikâyeler neredeyse ‘düzyazı şiir’ olarak tanımlanan biçemle eşleşecek kadar yoğun bir şiirsel dil ve imgesel alan derinliği içerir.

 


“Şimdi Sevişme Vakti”, Sait Faik, Yenilik Yayınları, 1. Baskı, 1953

 

‘Şimdi Sevişme Vakti’, Sait Faik’in yayımlanmış ilk ve tek şiir kitabıdır. Kitap, ilkin 1953 yılında Yenilik (Aylık Fikir ve Sanat Gazetesi) çevresinin kurduğu Yenilik Yayınları tarafından basılmıştır. (Yenilik Yayınları o yıllarda Nurullah Ataç, Cahit Külebi, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Salâh Birsel’in eserlerini yayımlamaktadır.) ‘Şimdi Sevişme Vakti’nin ilk baskısının Varlık Yayınları’ndan değil de Yenilik Yayınları’ndan gerçekleşmesi Sait Faik’in özellikle “şiir” konusunda Yaşar Nabi Nayır’la ayrışmasının önemli bir göstergesidir. Sait Faik, şiirlerini yayımlatmak için Varlık Dergisi’ne ve Yaşar Nabi Nayır’a güvenmemektedir. Bu güvensizliğin ardında birçok sebep vardır ancak en önemlisi Yaşar Nabi Nayır’ın ‘Güdümlü Edebiyat’ başlığını savunarak yenilikçi genç şairlere, yazarlara ve yeni neslin fikirlerine karşı takındığı olumsuz, itici ve statükocu tavırlardır. Zaman zaman Oktay Rifat’in ve Orhan Veli’nin de işbu tavırlarından ötürü Yaşar Nabi Nayır’ı kınadığı ve bir süreliğine Varlık Dergisi’nden -Sait Faik’i de ikna ederek, birlikte- uzak durduğu bilinmektedir.[2] Daha sonraki yıllarda Yeditepe Dergisi ile Seçilmiş Hikâyeler Dergisi çevresi, Varlık Dergisi-Yaşar Nabi Nayır’ın statükocu tavırlarına karşı kesenkes ve şiddetli bir cephe oluşturmuştur. [3]

Sait Faik’in 11 Mayıs 1954 tarihindeki vefatının ardından, 1954 yılının Temmuz ayında yayımlanan Varlık Dergisi’nin 408. sayısı, “güdümlü edebiyat” tarihimizin kötücüllüğü açısından çok önemli bilgiler ve belgeler taşımaktadır. Yaşar Nabi Nayır, kendisine gelen eleştirilere ve baskılara dayanamamış, zorunlu açıklama mahiyetinde “Sait Faik İçin Notlar ve Sait Faik’in İlk Şiirleri” başlığı altında uzun bir yazı kaleme almıştır. Yazıda, Sait Faik’in Yaşar Nabi Nayır’a gönderdiği ilk şiirler olumlu-olumsuz yönlerden eleştirilmekte ve Sait Faik’in mektubuyla birlikte paylaşılmaktadır. İşbu yazı kapsamında paylaşılan Sait Faik şiirleri, “Evime Dönüyorum” ile “Hasretimin Bittiği ve Başladığı Yer” adlı şiirlerdir. Her iki şiir de ‘Şimdi Sevişme Vakti’nin 1953’ten günümüze uzanan baskılarında bulunmamaktadır.[4] Yaşar Nabi Nayır, Temmuz 1954’teki söz konusu yazısında Sait Faik’in yaşantısını ve mizacını da çokça eleştirmektedir.

 


Varlık Dergisi, Temmuz 1954, Sayı:408, s.5

 

Bununla birlikte, Varlık Dergisi’nin Temmuz 1954 tarihli 408. sayısını asıl önemli kılan şey, dergide ilk kez yayımlanan “Yarı Belimiz” [5] adlı şiirdir. “Yarı Belimiz”, ancak Sait Faik’in vefatından sonra yayımlanabilmiştir! Bu şiir, Yaşar Nabi Nayır’ın Sait Faik hakkındaki yazılarından ayrıksı olarak derginin 5. sayfasında yer almıştır. Şiirin editöryal olarak Yaşar Nabi Nayır tarafından bir süre “bekletildiği-ötelendiği” anlaşılmaktadır! Daha da önemlisi şudur; “Yarı Belimiz” adlı şiir (çok büyük bir ihtimalle Sait Faik’in isteği/vasiyeti dışında!) ‘Şimdi Sevişme Vakti’nin 1958 yılında Varlık Yayınları tarafından gerçekleştirilen 2. baskısında yer almakta ve günümüze uzanan 1970-2000 yılı Bilgi Yayınevi baskıları ile 2014 ve sonrası İş Bankası Kültür Yayınları’nın  yeni baskılarında da (hiçbir editöryal not ya da uyarı içermeden) bulunmaktadır! Üstelik, ‘Şimdi Sevişme Vakti’nin Varlık Yayınları’ndan gerçekleşen 1958 yılındaki 2. baskısının hiçbir yerinde “2. Baskı” gibi bir ifade de yazmamaktadır! Şimdi Sevişme Vakti, Varlık Yayınları tarafından -Sait Faik’in ölümünden yaklaşık 4 yıl sonra- ilk kez yayımlanmış gibi sunulmuştur! Bu durum, tıpkı Sait Faik’in ölümünün ardından Sait Faik Öykü Ödülü’nün icat edilmesi gibi son derece talihsiz bir durumdur; güdümlü edebiyatın kötücül hilelerinden biridir!

 


“Şimdi Sevişme Vakti”, Sait Faik, Varlık Yayınları, 2. Baskı, 1958

 

Sait Faik’in ‘Şimdi Sevişme Vakti’ adlı şiir kitabının eski baskılarında(Yenilik, Varlık, Bilgi, İş Bankası Yay. baskılarında) yer almayan iki şiirin daha farkına vardık. Bu şiirlerden ilki “Sanki Burda Değilim” [6] adlı şiirdir. Şiir, Muzaffer Uyguner’in 1988 yılı Sait Faik Müzesi arşiv-envanter tasnifine göre 99 numaralı kayıttır. Varlığının farkına vardığımız ancak henüz tam metnine ulaşamadığımız bir şiir ise “Aleko”[7]dur. Sait Faik’in ‘Aleko’ adlı şiiri, en eski İstanbul meyhanecilerinden biri olan ‘Aleko’ya ithafen kaleme aldığı düşünülmektedir. Bu şiirin, Sait Faik tarafından -kendi imkânlarıyla- yayımlanan ‘Semaver’ adlı öykü kitabının 1936 yılındaki ilk baskısının kapağında bulunduğu tahmin edilmektedir.

Sonuçta, Sait Faik’in şiirlerine ve şairane yaşamına dair araştırmalarımız sürüyor… Sait Faik’in tüm dostlarını ve sıkı şiir/sıkı edebiyat okurunu araştırmalarımıza destek vermeye davet ediyoruz.

Sahicilikle,
Zafer Yalçınpınar
Kasım 2017


[1] “Ece Ayhan-Şiirin Bir Altın Çağı”, YKY, 1993, ss.124-128

[2] Olumsuzlama ifadesi, Oktay Rifat tarafından Yeditepe Dergisi’nin yayın yönetmeni olan Hüsamettin Bozok’a gönderilen mektuplarda (1953-1955) açıkça görülmektedir. (Bkz: “Oktay Rifat İçin”,  Sempozyum+Belgeler, Hazırlayan: Güven Turan-Yücel Demirel, Temmuz 1999, YKY)

[3] Tahir Alangu’nun hazırladığı “Sait Faik için” adlı armağan/derleme kitap 1956 yılının Nisan ayında Yeditepe Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Bununla birlikte, ‘Seçilmiş Hikâyeler Dergisi’ de 1955 yılında Sait Faik için iki cilt oylumunda özel sayı yayımlamış ve Varlık Dergisi ile Yaşar Nabi Nayır’ın ‘Güdümlü Edebiyat’ adına icat ettiği Sait Faik Öykü Ödülü’nü kapsamlı olarak eleştirmişlerdir. Sait Faik Öykü Ödülü/Yarışması günümüzde hâlâ sürdürülmektedir.

[4] 2003 yılında Sevengül Sönmez’in yayıma hazırladığı ve YKY tarafından yayımlanan “Şimdi Sevişme Vakti ve Diğer Şiirleri” adlı kitapta, söz konusu iki şiir “Diğer Şiirler” bölümünde yer almaktadır.

[5] “Yarı Belimiz” adlı şiirin önemini vurgulayan, işaret eden ve araştırma atölyesi kapsamındaki bulgulara ulaşmamızı sağlayan Şükret Gökay’a çok teşekkür ederim. Ayrıca, Varlık Dergisi’nin Temmuz 1954 tarihli yazısını vurgulayan, işaret eden ve hikâyeci Mahmut Makal ile kapsamlı bir söyleşi gerçekleştiren Tekin Deniz’e de çok teşekkür ederim.

[6] Bkz: “Sait Faik-Bitmemiş Senfoni”, Hazırlayan: Muzaffer Uyguner, Bilgi Yayınevi, 1988, s.127. (2003 yılında Sevengül Sönmez’in yayıma hazırladığı ve YKY tarafından yayımlanan “Şimdi Sevişme Vakti ve Diğer Şiirleri” başlıklı kitapta, “Sanki Burda Değilim” adlı şiir “Diğer Şiirler” bölümünde yer almaktadır.)

[7]  Bkz: “Sait Faik-Karganı Bağışla”, Mektuplar, Hazırlayan: Sevengül Sönmez, YKY, 2003, s. 63


Hamişler:

1/ Makalenin -pdf dosyası biçemini- https://bit.ly/saitfaiksiirleri adresinden arşivleyebilirsiniz.

2/ EVV3L kapsamında yayımlanan “Sait Faik” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

May
06
2018
--

Yort Savul (Ece Ayhan)

(…)
1. Atlasları getirin! Tarih atlaslarını!
__En geniş zamanlı bir şiir yazacağız

2. Harbi karşılık verecek ama herkes
__Göğünde kuş uçurtmayan şu üç soruya:

3. Bir, Yeryüzünde nasıl dağılmıştır
__Tarihi düzünden okumaya ayaklanan çocuklar?

4. İki, Daha yavuz bir belge var mıdır ha
__Gerçeği ararken parçalanmayı göze almış yüzlerden?

5. Üç, Boğaziçi bir İstanbul ırmağıdır
__Nice akar huruc alessultanlarda bayraksız davulsuz?

6. Nerede kalmıştık? Tarihe ağarken üç ağır yıldız
__Sürünerek geçiyor bir hükümet kuşu kanatları yoluk
(…)

ECE AYHAN
“Yort Savul” adlı şiirinden…


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com