Oca
16
2016
0

Hikâye: “İyi Bir Güneş” (Ece Ayhan)

iyibirgunes


Ece Ayhan tarafından kaleme alınmış ve Dost Dergisi’nin Ekim 1958 tarihli 13. sayısında (3. Cilt) yayımlanan “İyi Bir Güneş” adlı hikâyenin tam metnine https://pasaj69.org/iyi-bir-gunes-ece-ayhan-caglar-hikaye/ adresinden ulaşabilirsiniz.


Hamiş: EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
27
2015
0

Efemeratik Edebiyat Tarihi ve Kitap Koleksiyonerleri için Önemli Bir Gün…

muzayede1

Gezegen Sahaf(Sedat Yardımcı) tarafından Taksim-Aslıhan Pasajı’nda gerçekleştirilen kitap müzayedelerinin dördüncü yılı, 26 Aralık 2015 tarihinde özel bir müzayede ve etkinlikle kutlandı.

Çok sayıda efemeratik edebiyat ve kitap koleksiyonerinin katıldığı coşkulu müzayedede, edebiyat tarihi kapsamında tanınmış simalara ilişkin çeşitli imzalı kitaplar ve efemeratik belgeler açık arttırmaya sunuldu. Açık arttırmaya sunulan eserler arasında avukat ve yazar Demir Özlü’nün arşivindeki 1970-80’li yıllara ait bazı hukuki belgeler ile mektuplar oldukça ilgi çekiciydi. Can Yayınları’nın kurucusu Erdal Öz’ün açtığı alacak davalarına ilişkin çeşitli belgeler ve notlar, 1975 yılında 12 yaşındaki oğlunun velayetini almak için Ece Ayhan’ın açtığı dava sürecine ve temyizine ilişkin hukuki dilekçeler, karar belgeleri, notlar ve özel bir mektup, Muzaffer İlhan Erdost’un yönettiği bir yayınevi tarafından yayımlanan ve 1980’li yıllarda el konulan(yasaklanan) bazı kitaplara dair hukuki belgeler ile dilekçeler müzayede kapsamında açık arttırmaya sunulan ve edebiyat tarihi açısından son derece önem taşıyan eserler arasındaydı.

Sn. Sedat Yardımcı ve ekibini edebiyat tarihine verdiği emek, katkı ve gösterdiği hassasiyet nedeniyle tebrik ediyor, tüm efemeratik edebiyat tarihi araştırmacılarını Gezegen Sahaf tarafından Taksim-Aslıhan Pasajı’nda düzenlenen müzayedelere davet ediyoruz.


gsmuzayede1

gsmuzayede2

gsmuzayede3

raybradbury


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “İmzalı” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz. Ece Ayhan İlgileri İndeksi ise şurada: https://bit.ly/eceindeks

Ara
02
2015
0

Haber: Ece Ayhan’ın 1970’li yıllarda muhatap olduğu hukuki davalara ilişkin mektuplar ve bazı belgeler Gezegen Sahaf’ın müzayedesinde satışa çıkarıldı.

eceayhanbelgelermuzayede

Gezegen Sahaf’ın (Sedat Yardımcı’nın) 21 Kasım 2015 tarihinde Beyoğlu-İstanbul’da gerçekleştirdiği özel bir müzayede kapsamında Ece Ayhan’a ait bazı mektuplar ve belgeler satışa çıkarıldı.

Ece Ayhan’ın 1970’li yılların ortasında muhatabı olduğu hukuki dava dosyalarına dair bazı ayrıntıları içeren ve Demir Özlü’ye hitaben yazılmış özel mektuplar ile söz konusu hukuki davalara dair bazı belgeler 2000 TL açılış fiyatıyla açık arttırmaya sunuldu. Açık arttırma sırasında pey veren çıkmadığı/olmadığı için ilgili lot satılamadı. Konuya yönelik olarak görüşlerini aldığımız Gezegen Sahaf (Sedat Yardımcı), Ece Ayhan’a dair belgelerin Aralık ayının son haftasında gerçekleştirilecek diğer bir müzayede kapsamında satışa sunulacağını, işbu belgelerin sahibinin (belgeleri satışa sunan/satışa açan şahsın) kim olduğunun ise gerçekleştirilecek diğer müzayedenin sonuçlanmasına kadar açıklanmayacağını bildirdi. (Zy)


Ayrıca bkz: https://evvel.org/buluntutartisma-onat-kutlarin-ishaki-uzerine-ece-ayhan-demir-ozlu-onay-sozer-erdal-oz


Hamiş: EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
31
2015
0

Buluntu/Fotoğraflar: “1992’de Ece Ayhan Çağlar”

eceayhan1992b
Fotoğraflar: Arif Aşçı


1990’lı yıllarda mimarlık ve kent kültürü çevrelerince yayımlanan “Arkitekt/Yaşama Sanatı” adlı dergide Ece Ayhan, “kentte keşifler” üst-başlığıyla çeşitli metinler kaleme almıştır. EVV3L’in sıkı dostlarından Uğur Yanıkel, Arkitekt Dergisi’nin 1992 tarihli 2. sayısında (92/2) fotoğraf sanatçısı Arif Aşçı‘nın objektifinden görüntülenmiş -ve pek bilinmeyen- birkaç Ece Ayhan fotoğrafına rastlamış. Dergide, Ece Ayhan tarafından kaleme alınan “Sait Faik’in Açık ya da Gizli Kış Mekânları” başlıklı yazıya paralel olarak yayımlanan bu değerli fotoğrafları EVV3L’in dost ve takipçilerine ulaştırdığı için Uğur Yanıkel’e çok teşekkür ederiz. (Ayrıca, Uğur Yanıkel’in yeni yayın projesi olan pasaj69.org adresini de ziyaret etmenizi öneriyoruz.) (Zy)

eceayhan1992a

Önemli Bilgi: Ece Ayhan tarafından kaleme alınan “Sait Faik’in Açık ya da Gizli Kış Mekânları” adlı yazının ikinci bölümü Ece Ayhan’ın yayımlanan kitaplarında yer almamaktadır. İkinci bölüme EVV3L’in Ece Ayhan İlgileri kapsamında https://evvel.org/susulan-bir-yazi-sait-faikin-acik-ya-da-gizli-kis-mekanlari-2-ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.

eceayhan1992c

Fotoğraflar: Arif Aşçı


Hamiş: EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
16
2015
0

Poetika Çalışması/Söyleşi: “RÜZGÂRI ŞİİRLEMEK…” (Z.Yalçınpınar / U.Yanıkel / Eylül 2015)

Uğur Yanıkel’le birlikte ‘Rüzgâr Defteri’ adlı metnimi orjin alarak başladığımız, ardından da ‘İmgelemin Özgürleşmesi’, ‘Ece Ayhan’ ve ‘İkinci Yeni’nin şiirsel alan derinliğine doğru genişlettiğimiz söyleşinin tam metni aşağıdadır.

Bu söyleşinin özel bir öneme sahip olduğunu dile getirmeliyim: Bu söyleşi, yazdığım bir metnin imgesel imkânlarının yanı sıra semantik etkileşimlerini de sınayan, beni yeni düşünce merhalelerine götüren, kendi metnimin anlamını daha tutarlı bir şekilde görebilmemi sağlayan tam bir ‘poetika çalışması’ oldu. Uğur Yanıkel’e ne kadar teşekkür etsem azdır…

Sahicilikle / Zy

Not: Söyleşinin PDF biçemine https://bit.ly/ruzgarisiirlemek adresinden ulaşabilirsiniz.


 

Uğur Yanıkel: Oyun Yayınevi tarafından geçtiğimiz ay yayımlanan Rüzgâr Defteri, adalarda ‘örülmüş’  bir anlatı, zaten kitabın giriş kısmında da bunu açıkça dile getiriyorsun. Kitabı okuduğumda şunu fark ettim; evet, ada kültürünün etrafında yoğun bir şekilde ‘dolaşıyorsun’ ancak bir şeyi ‘yakalıyorsun’, rüzgârı… Rüzgârı yakalıyorsun ve rüzgâr üzerinden derinlemesine bir sorgulama, analiz sürecine girişiyorsun. Ancak, burada bahsettiğim sorgu ve analiz, duyusal alan üzerinden ilerliyor. Bu süreçten sonra da rüzgârı adeta modelliyorsun. İfade etmeliyim ki bahsettiğim bölüm, beni en çok heyecanlandıran, etkileyen bölümdü. Çünkü rüzgârın işlevini, oluşumunu biliyoruz ve tüm bunların doğaya ve canlılara yansımasını görebiliyoruz, ancak kendisini göremiyoruz somut bir şekilde. Görünmeyeni görünür kılman beni heyecanlandırdı açıkçası. Ayrıca bu modellemeyi yapabiliyor olmanda imgelem gücünün yanı sıra geçmişteki eğitim sürecinin ve çalışma hayatının da etkisi olduğunu düşünüyorum. Sen bu konuda neler diyeceksin?

Zafer Yalçınpınar: Ne diyeyimtutarlı, doğruya yakınsayan sözler bunlar… Sorduğun soruda ‘analiz ve modelleme’ diyerek tespit ettiğin durumun nedeni, Rüzgâr Defteri’ni yaşarken -ya da ‘rüzgâr’ denen şeyi düşünürken- elde ettiğim bulguları, görüngüleri alegorik bir dille işlemeye, örmeye çalışmamdır. Bu alegorik dilin bir tür eksiltme hareketi sonucunda oluştuğunu söyleyeyim: Defterin başlangıçtaki, yaşandığı ândaki gerçekliğini değiştirerek ‘rüzgâr’ olgusunun işaret ettiği düşünsel alanı daha belirgin, göz önüne getirilebilir ve nihayetinde ‘sorgulanabilir’ kılmaya çalıştım. Yani, matematikle özdeşleştirerek ifade edersem; yazdığım metnin sürekli olarak türevini aldım ve ‘rüzgârın anlamı’ diyebileceğimiz alegorik bir katmana ulaştım. Bahsettiğim bu işlek kulağa zor, karmaşık, saçma ve tuhaf geliyor olabilir. Basitleştirirsek; ‘rüzgâr’ denen şeyi önce anlayıp sonra da anlatmaya çalıştım. Bunu da metindeki düşünselliği ve imgeselliği dengeleyerek kotarmaya gayret ettim. Aslında, Rüzgâr Defteri’ndeki işleğin ne olduğunu anlatmak için Almanca’da güzel bir fiil vardır: ‘dichten’. Oruç Aruoba bu kelimeyi “şiir olarak kurmak” şeklinde çevirir. Ludwig Wittgenstein bir yazısında “Felsefenin aslında şiir olarak kurulması gerekir.” diyor. Ben de bunu yapmaya çalıştım. ‘Rüzgâr’ olgusunu şiirlemeye, rüzgârın varoluşunu ‘şiir olarak kurmaya’ gayret ettim. Rüzgâr Defteri’nin adalar kültürü ve geçmiş çalışma hayatımla olan ilgisinden önce, bu bahsettiğim ‘şiir olarak kurmak’ meselesi çok daha belirleyici ve önemli… Bunun üstünde durmalıyız sanırım. Bütün bu sözlerimden ve açıklamalarımdan ne anlaşılıyor? Sence nedir Rüzgâr Defteri? Felsefi bir metin mi, şiir mi? Nedir sence?

ruzgardefteri

Rüzgâr Defteri

 

Uğur Yanıkel: Aslında tüm bu bahsettiklerinin bir çıktısı olarak şunu söyleyebilirim, Rüzgâr Defteri tek tığ ile örülmemiştir. Yani, oluşma, örülme evresindeki ilerleyiş, izlenen yol, yöntem bakımından baktığımızda ve bunun yanında kitabın içeriğindeki rüzgârı anlamaya yönelik sorulan soruların yönlendiriciliği bakımından felsefi bir ‘tığ’ kullanılmış diyebilirim. İkinci tığ ise senin de bahsettiğin ‘şiir olarak kurmak’  fiilinden de yola çıkarak erişilen şiirsellik ya da içeriğinde şiirsel bir tını barındıran imgelem. Tüm bu söylediklerimden de anlaşılacağı üzere Rüzgâr Defteri için yalnız başına bir ‘felsefi metin’ ya da bir ‘şiir’ diyemem. Rüzgâr Defteri, yazarının gördükleri, yaşadıklarının bir sonucudur en nihayetinde, dilin kendine özgü bir biçimde kullanılmasından dolayı yine bu temel üzerinden tanımlanabilir, diye düşünüyorum. Zaten, Rüzgâr Defteri dahilinde ve haricinde de böyle düşünüyorum. Yani mesela, bugün artık, ‘şiir’ kavramını gördüğümüzde ya da duyduğumuzda ‘kafamızın içinde’ ne kendini gösteriyor? Bu çok önemli. Şiirin ‘dinamik öz’ diyebileceğim ya da kavramlar üstü bir ‘şey’ olduğunu düşünüyorum. ‘Dinamik öz’ dememi şöyle bir örnek vererek açıklamaya çalışayım: Ateş böcekleri geceleri parıldayan bir böcek türüdür, yani gündüzleri ışık saçmazlar, hâl böyleyken gündüz bir ateş böceğini -tanıyıp- gördüğümüzde, gözümüzü kapatıp elde ettiğimiz ‘karanlık’, ateş böceğinin parıldamasına neden olmaz. Üstelik ateş böceğini de göremeyiz. Bu örnekte bana göre asıl ‘şiir’ ateş böceğidir. Yani o ‘dinamik öz’ dediğim kısıtlandırılamayan, ‘gözümüzü kapattığımızda’ görünmeyen ‘şey’dir.  Buradan hareketle şiirin alışılmış bir biçime(forma) artık gerek duymadığını söyleyebilirim. Bana kalırsa şiir bunu aşan tek türdür; bir biçime(forma) ihtiyaç duymadan varlığını sürdürebildiği için… Bu bağlamda dilin ve kelimelerin göz önünde olmadığı ‘şeylere’ bakalım; yanmış bir filmi banyo ettiğimizde elde ettiğimiz görüntü, ufak bir çocuğa oyalanması için verilen kâğıt ve kalem ile çocuğun yaptığı çizim -ki çocuk genelde o kâğıdı rastlantısal olarak karalar yani ‘rüzgâr’ı çizer-. Verdiğim örnekler çoğaltılabilir elbette. Ancak bu verdiğim örneklerin ve daha fazlasının kişisel sezme yetimiz ile farkında olabiliriz. Rüzgâr Defteri’nin benim için asıl önemi, senin bahsettiklerini saklı tutarak söylüyorum, buradan geliyor. Çocukken hepimiz rüzgârı ‘modellemişizdir’ ancak bunun rüzgârı görünür kılıyor olduğunu bilmeden, farkında olmadan. Rüzgâr Defteri ile şahsen bu farkındalığı kendime kazandırdım. Peki, sen, Rüzgâr Defteri’ni oluştururken, ‘rüzgârı keşfettin’ diyebilir miyiz? Eğer öyleyse, bu keşfin Rüzgâr Defteri dışında bir yansıması oldu mu sende?

Zafer Yalçınpınar: Doğduğumdan beri her yılın belli bir dönemini adada yaşıyorum. Ada yaşamında, denizin hareketini belirleyen rüzgâr çok önemlidir. İnsan için ‘düşünmek’ ne ise ada için de ‘rüzgâr’ odur. Rüzgâr sürekli yaşamı değiştirir, hemen her şey rüzgâra bağlıdır adalarda… Rüzgâr Defteri’nin yazım sürecini yaşamsal düzlem üzerinden anlatayım o zaman… 2013 yılında Duygu Gündeş’le birlikte Bozcaada’da tatile gittik. Bu tatilde, konaklamak için Bozcaada’nın kıyı şeridinde bulunan popüler mevkilerden birini değil de, daha içrek, adanın kuzeydoğuya bakan tarafında bulunan bağ ve bahçelerin ortasında, salaş diyebileceğimiz bir yer seçtik. Bu mevkide, tatilin ilk ânından son ânına kadar rüzgâr hiç durmadı, sürekli ve kuvvetli olarak kendini hissettirdi. Sürekli esiyor, bir şeyler anlatıyor, sürekli birşeyleri düşünüyor, düşündürtüyor gibiydi. Bu yaşantı parçasında, Rüzgâr Defteri’nin ilk orjini oluştu; belirleyici kavram, metne eşlik edecek olan odak noktası bu ‘süreklilik’ti. Diğer orjin ‘rüzgârın etkinliği, etkililiği’ydi. ‘Devinim’ olgusuyla birlikte  ‘rüzgârın yaşama düşünce katması’ da defterin temel eğretilemesidir. Bu orjinler ya da ‘mihenk noktaları’ üzerinden defterin örülümü, yazımı bir tam yıl boyunca sürdü. Marmara Adası’nda, 2014 yılında, fırtınalı bir gecede deftere son noktayı koydum. Bu başlangıç ve bitiş arasında oluşan imgelemin, evet, konuşmamızın başında da vurguladığın gibi matematik ağırlıklı eğitim sürecimden, para kazanmak için bir on yıl kadar çalıştığım bilim kurumundan tut da bulanık mantığa veya dilbilim felsefesine olan ilgime ve araştırma çalışmalarıma kadar uzanan bir arkaplanı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, önemli olan defterin yazımındaki tetikleyici kıvılcımlardır. İlk denklemdir. Daha önce de ‘Çalmayan’(Eylül 2014, Kendi Yayınları) adlı şiir kitabımı okuyan bir arkadaş şiirlerimi ‘matematiksel’ bulduğunu ifade etmişti. Sence, şiir ve matematik arasında belirgin bir ilişki var mı? Sembolik anlatım ekolünde, Bilge Karasu’da veya Rüzgâr Defteri’ndeki alegorik katmanda bu türden bir ilişki mecburiyet hâline mi dönüşüyor? Ece Ayhan, bir yazısında, ‘İkinci Yeni logaritmalı şiirdir.’ der. Peki, şimdi ben kalksam, ‘şiirsel önerme’ ya da ‘imgesel önerme’ diye bir şeyler, kavramlar atsam ortaya, bu ifadeleri duyduğunda aklına neler gelir, ilkin?

uy

Uğur Yanıkel

 

Uğur Yanıkel: ‘Şiir ve matematik’ dendiğinde akla ilk gelen şey ‘ölçülü şiirler’ oluyor. Ancak buradaki biçim odaklı ilişkiyi bir kenara bırakırsak, sanırım şiir ve matematik arasındaki ilişkinin temel belirginliği soyut düşünce ya da soyut düşünebilme becerisinden geliyor. En genel tabiri ile matematik, evren ve zaman içerisinde bulunmayan ancak akılda varlığını sürdüren, soyut zeminde düşünebilmenin sonucudur. Şiirde de böylesi bir soyut zeminin varlığından söz edebiliriz. Formüleri, sayısal bir dili olsa da bu sayısal dilin çözümlenme süreci analitik düşünceyi ortaya çıkarır, sonrasında da güçlendirir. Bu analitik düşünce hayatla, yaşamla, varlıklarla bir bağ kurmaya yönlendirir insanı. Bu bağ ile imgelem gücünün birleşimi de Rüzgâr Defteri’nde kendini hissettiriyor. İlk başta söylediğin ‘…matematikle özdeşleştirirsem sürekli türevini aldım’ sözü de buna delil olarak gösterilebilir… Şimdi, Rüzgâr Defteri’ndeki alegorik katmanda ise tüm bu ilişkinin mecburiyet hâlinden ziyade kendiliğinden oluştuğunu düşünüyorum, az önceki açıklamalarıma dayanarak. Son sorduğun soruda ise aklıma hemen ‘evvel.org’ ile ilk karşılaşmamda okuduğum bir poetik bildiri çalışman geldi: ‘Denizaltı Edebiyatı Bildirisi’. ‘Şiirsel önerme’ ya da ‘imgesel önerme’ dediğin şey zaten adından da anlaşılacağı üzere, muhtevasında imgesellik, şiirsellik barındıran önermelerdir. ‘Denizaltı Edebiyatı Bildirisi’nde; ‘Ödüller insansızdır’, ‘Jüri insansızdır’, ‘Ödül törenleri, kurdeleler, kuşaklar ve podyumlar insansızdır.’ diyorsun mesela. Bunlar, edebiyat içerisinde oluşturulmaya çalışılan oligarşiye, o oligarşinin ödüller aracılığı ile dağıttıkları ve bu dağıtım sonrası elde ettikleri statükoya karşı imgesel önermelerdir. Ayrıca, bu sözünü ettiğim oligarşik yapı ve onun numaraları devam ettiği sürece, o bildiri de güncelliğini koruyacaktır. Sen, yıllardır bu konuda mücadele etmiş, eden ve edecek biri olarak neler söylemek istersin?

Zafer Yalçınpınar: O çetenin piyasalandırdığı stratejinin adı ‘güdümlü edebiyat’tır. Liyakatsız ve muhteris bir tipoloji, 1950’lerin ortasından bu yana ‘güdümlü edebiyat’ üst-başlığındaki bazı söylemleri yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. Aslında bu strateji o çetenin kendisine ait de değil. Dünyanın çeşitli yerlerinde, çoğunlukla da Kuzey Avrupa’nın ve Amerika’nın statükocu dehlizlerindeki çeşitli oligarşiler tarafından uygulanmış, başarısız olmuş, edebiyat sosyolojisinde başarısız, kötücül ve olumsuz bir karşılığı bulunan sinsi, karanlık bir yöntem… Peki bizim topraklarımızdaki menfi uzantılar neden başka yöntemleri değil de bu masonik yöntemi seçtiler dersin? Çünkü, içinde bulundukları menfi ilişki ağlarını geliştirmek ve edebiyat dünyası üzerinde kendi statükolarını besleyecek iktisadi bir ‘ticarileştirme, boyutlandırma, tutundurma ve yönetim’ stratejisi uygulamak istiyorlar. İnsanları kandırmak için de tıpkı siyasi iktidarlar gibi ‘kalkınma’ retoriğini kullanıyorlar. Şiir dışındaki edebi türlerde bu stratejiyi yüksek bir oranda yürürlüğe soktular,  diyebiliriz. Yani kendilerini mikrofonların arkasında, spot ışıklarının altında podyumlaştırabildiler, kendilerini vitrinleştirebildiler. Haksızlık yordamlarını ve retorik arsızlıklarını yaygınlaştırabildiler. Mevcut öz-saygı yıkımında neo-liberal çevrenin de büyük bir desteği oldu. Kim kaybetti? Vasatlaşan, ortalama zekaya mahkum kılınan okurlar ve yazarlar kaybetti, kaybediyor, kandırılıyor, yemleniyor… Bunu açıkça gördük, görüyoruz. Mevcut tipolojiyi ‘Yeni Sinsiyet’ adıyla kavramlaştırdık ve bu kapsamda birçok inceleme ve eleştiri yayımladık. 2009 yılında kaleme aldığım ‘Denizaltı Edebiyatı Bildirisi’ de bu eleştirilerden biridir ve ticarileştirilen, endüstrileştirilen sanatsal alanlara ilişkin tepkisel bir bildiridir. Sanatın, şiirin, edebiyatın ve felsefenin endüstrileşmesi, yeryüzündeki eşsiz güzelliklerin, özün, vicdanın, kalbin ve hakikatin bitirilmesi anlamına gelir. Bu yıkım son 3-5 yılda hızlandı. Daha da kötü bir mertebeye geldik: Mevcut masonik oligarşi devlet erkiyle ‘tüm konularda anlaştı’ ve icraatlarını, haksızlık yordamını devlet bütçesi üzerinden teşvik mekanizmalarıyla meşrulaştırmaya başladı. Senin ifadenle komplike bir ‘edebiyat emlâkçılığı’na yöneldiler. Çok üzülüyorum bu durum karşısında… Peki bu durum daha genç çevrelerce nasıl görülüyor, herkes mevcut kötücül durumun, yürürlüğe sokulan Yeni Sinsiyet’in farkında mı? ‘Karazin’ adlı derginde bu konu üzerine çokça çalıştın… Biraz da sen anlat…

Uğur Yanıkel: Ödüllendirme sistemi senin de anlattığın gibi çok eskiye dayanıyor. Fakat, benim bildiğim kadarıyla, tarihsel süreç içerisinde bugün olduğu gibi bir takım tartışmalar ve bu tartışmaların sonucunda sıkı duruşların sergilendiği de olmuş. Örneğin, ressam İsmail Altınok bir kitabında şöyle diyor ‘…burjuva demokrasisi dönemine girilince, her alanda olduğu gibi resim alanında da açıkgöz ve fırsatçı ressamlar resim alanımızı ellerine geçirdiler. Özellikle bu sergilerdeki satış ve ödülleri kendi kişisel ve kümesel çıkarları doğrultusunda kullandılar. Önceleri ödülleri sıraya koydular, sonra kendilerine, daha sonra da öğrencilerine, oğullarına verdiler…’.  O dönem yaşananlar, tabiî, basına da yansıyor ve 1973’te gerçekleştirilen 32. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’ne sanatçılar yapıt vermeyerek sergiyi boykot ediyorlar. Bu bahsettiğim olay eminim günümüzde yaşanan bazı olayları anımsatmıştır. Hilmi Yavuz’un seçici kurulunda yer aldığı bir yarışmada oğlunun yarışmacı olması ve ödülü oğlunun kazanması ya da Ataol Behramoğlu’nun seçici kurulunda yer aldığı bir yarışmada kardeşi Nihat Berham’ın yarışmacı olarak yer alması ve daha da ötesi ödülü kazanması gibi… Tabiî 1973’teki gibi günümüzde bir boykot hak getire! Tüm bunlar göz önündeyken bile bu ‘kadrolu jüri’ hâlâ ödül dağıtmaya, yemlemeye devam ediyor. Tabiî yavaş yavaş anlaşılıyor, çözülüyor numaraları. Ülkemizde Gezi’yle beraber başlayan ‘Şiir Sokakta’ hareketi, genç çevreler içerisinde edebiyatın daha çok konuşulmasına vesile oldu. Beraberinde bir takım sorunları da getirmedi değil. Edebiyata, şiire ilginin arttığı bu dönemde üniversitelerde ‘şiir topluluğu’ adında bazı oluşumların sayısı arttı. Tabiî bunlara bakıldığında siyasi gençlik örgütlerinin oluşturdukları da var. Bak burası çok ilginçtir mesela. Hem siyasal alanda kavga verip bir örgütlenme biçimi olarak şiir topluluğu oluşturacaksınız hem de bu güdümlü edebiyata, gizli gizli dağıtılan ödeneklere, oluşturulmaya çalışılan bu oligarşiye yani kısacası bu ‘kötülük dayanışması’na dair tek bir çalışma yürütmeyeceksiniz, tek bir kelam etmeyeceksiniz… Bu durum bana İdris Küçükömer’in bir sözünü hatırlatıyor, ‘…Türkiye’de sol sağdır, sağ soldur…’. Edebiyat dergilerinde ise bu konulara dair en ufak bir söylem, bir tepki göremiyoruz. Farkındalar mı orası da şüpheli. Farkında olup da böyle bir yola girmişlerse, bu durum daha acı… Edebiyat dergileri kendilerinde böyle bir sorumluluğu taşımıyor, hissetmiyor. Karazin’i çıkartmaktaki asıl amaç buydu zaten. Bu konuları ele alan, irdeleyen bir edebiyat dergisiyle farkındalık yaratılabilir, düşüncesiyle çıkmıştır Karazin. Fakat ne var ki maddi durumlar Karazin’in devam etmesini neredeyse imkânsız kılıyordu. Nitekim iki sayı sonra kapanmak zorunda kaldı. Şu anda da, Karazin’in bu alandaki mücadelesini ‘pasaj69.org’ adında bir internet sitesiyle devam ettirmeye çalışıyorum. Bu oligarşiye, düzene ve düzeneğe karşı sesimi duyabildiğim her yerde bas bas bağırmaya da devam edeceğim, her şeyden önce bir insan olarak… Peki, sence, Ece Ayhan’a ya da Ayhan Çağlar’a bir dönem yoğun şekilde uygulanan itibarsızlaştırma, unutturma hamlelerinin ve karalama kampanyalarının ters tepmesinin asıl sebebi nedir?

eceayhan

Ece Ayhan Çağlar

 

Zafer Yalçınpınar: Ece Ayhan’ın işbu becerisinde, yani mevcut şiirsel auranın zirve noktası olarak belirmesinde, yaşadığı dönemde vermesi gereken bazı önemli kararları stratejik olarak düşünmesi, tüm detayları ele alması, şiirsellik açısından vizyoner bir kişiliğinin olması ve her adımını geleceğe doğru atması çok belirleyicidir. Misal, Ece Ayhan, ‘Bakışsız Bir Kedi Kara’ adlı efsanevi kitabıyla 1966 yılında ‘Yeditepe Şiir Armağanı’ için yarışmaya katılıyor ama kazanamıyor. O yarışmayı kazanan Ceyhun Atuf Kansu’nun ‘Bağımsızlık Gülü’ adında epik tarzda yazılmış bir şiir kitabı… Merak ediyorum, bugün, ‘Bağımsızlık Gülü’ adlı şiir kitabını önemseyen, dahası o kitabı hatırlayan, bilen birileri var mıdır? Ama buna karşın ‘Bakışsız Bir Kedi Kara’ hâlâ zirvelerden biri… Ece Ayhan o yarışmayı kaybettiği gün, yarışma kazanma konusunda ‘sıkı şiir yazmak’, ‘dünya edebiyatını ve evrensel şairleri tanımak’ , ‘tarihi ve coğrafyayı doğru okumak’, ‘dilbilim ve felsefe okumak’ ya da ‘geleceğin poetikasını kurmak’ gibi şeylerin belirleyici olmadığını anlıyor. Çünkü tıpkı günümüzde olduğu gibi o günlerde de edebiyat alanındaki siyasi tavırlar, dini mezhepler, çıkar ilişkileri, partiler, masonlar, oligarşiler filan yarışma kazanmak için belirleyici… O günlerde de ‘güdümlü edebiyat’ numaraları, çıkarları ve yemlemeleri filan var. Ece Ayhan o yarışmayı kaybettikten sonra, benim bildiğim kadarıyla bir daha herhangi bir yarışmaya katılmıyor. Bugün baktığımızda Ece Ayhan, edebiyat tarihimizdeki tek ‘ödülsüz’ büyük şairdir, diyebiliriz. Bugün, Ece Ayhan’ın ‘ödülsüzlüğü’, 5000-10000 ödüle, plakete, carta curta filan milyonlarca misli değerde bir yücelik ve erişilmezlik taşıyor. Bu tip bir varoluş, yani Ece Ayhan, el değiştiren tarihsel gaddarlıkları şiirlerinde işlerken kimseye ‘Eyvallah!’ demiyor ve bu durum onu sonsuz derecede büyük bir bağımsızlığa, haklılığın inadına, hakikate, anlama, kalb ve vicdan arayışına ulaştırıyor. Bu bağımsız duruşla birlikte, mevcut edebiyatımızı binlerce kez geçerek kendi ‘imgesel alan derinliğini’ oluşturuyor. İşte, Ece Ayhan’ın asıl büyük ve becerikli olduğu nokta da bu tip bir poetika kurmak inadıdır. Ben bu durumu ‘imgelemin özgürleşmesi’ olarak tanımlıyorum. Sorduğun sorunun cevabı da çok basit aslında; Ece Ayhan çok büyük, geleceği imleyen, geleceğe uzanan, yaşadığı coğrafyanın her yalanını, her tarihsel kandırmacayı ortaya seren, tipolojik hedeflerle kurulmuş, tarihsel gaddarlıkların ve statükonun vurgulanarak ortadan kaldırıldığı, yerildiği, rezil edildiği çok büyük bir imgesel alan derinliğini dile getiriyor. Bu imgesel alan derinliği yeni bir şiirsel dil ve yeni bir ‘şiirsel yük’ oluşturuyor. Dile getirilen bu büyük şiirselliğin altında herkes eziliyor. Ece Ayhan açık arayla şiirinde herkesin önüne geçiyor ve kendisini ‘sıkı şiir’e vererek ‘yeni bir insanlık’ için ‘iyi bir güneş’i imliyor. Böylesi bir ‘dile getiriş’ ve imgelem, şiir tarihimizde -hatta, sanat tarihimizde- yeni bir bilişsel çağ açmıştır. Kısacası, hâlâ Ece Ayhan’ı kafakola alamadılar, çünkü Ece Ayhan’ın kurduğu şiirsellik çok büyük ve entelektüel açıdan da bugün ortada gezinen, gerdan kıran ‘ödüllü şairler’in hepsine, o ‘maymun kuşağa’ milyon yıl basacak kadar insani, vicdani ve güçlüdür: Geleceği düşünmek, insanlığı anlamak ve geliştirmek için de sonsuz belirleyicidir, çığır açıcıdır. Merak ediyorum, ‘imgelemin özgürleşmesi’ dediğimde senin aklına ne geliyor? Sence, ‘imgelemin özgürleşmesi için sıkı şiir yazmak’ nasıl bir edimdir?

Uğur Yanıkel: Sorduğun sorulara yanıt vermeden önce, sorularına bağlı olarak başka soruların da çengeline takıldığımı söylemeden geçmek istemiyorum. ‘İmgelemin Özgürleşmesi’ dediğimizde bu kavram öyle sanıyorum ki bir süreç içerisinde gerçekleşebilen bir şey gibi geliyor bana, öyle seziyorum. Bu sürecin başlangıç noktası mutlaka vardır fakat bir sonu ya da sonucu olduğunu düşünmüyorum ve bu sonuçsuzluğu olumlu olarak görüyorum. Her şeyden önce ‘İmgelemin özgürleşmesi ilk nerede başlar?’ sorusu açıkçası zihnimi meşgul etmedi değil. Bu soruya cevap bulabilmek için şiire bakacak olursak; bir olay, bir durum, bir anımsama, bir görüntü, bir varlık vs. ile etkileşime giren şairin ‘kafasının içinde’ onu nasıl çözümlediği ve sonrasında nasıl aktardığı bir başlangıç olarak kabul edilebilir. Dediğim gibi bu bir başlangıç noktasıdır, başlangıcın ardından yazılmış şiir ile etkileşime girenlerde -yani şiiri okuyanlarda- farklı çağrışımlara neden olacağından bu durum anlam çoğalmasına neden olacaktır. Bana kalırsa bunun çok net gerçekleştiği şiirler ‘İkinci Yeni’ şiirleridir. Özellikle Ece Ayhan’ın şiirlerindeki hermetizmi göz önünde bulunduracak olursak, bahsettiğim anlam çoğalmasını doğrulamış oluruz diye düşünüyorum. Elbette yalnızca şiirle sınırlandırılamaz bu durum. Belki de bu sınırlandıramadığımız şey ‘imgelemin özgürleşmesi’ kavramının bizzat kendisidir. Somut ya da deneysel, görsel ya da video şiirlerde; müzikte hatta fotoğrafçılıkta bile bunu yakalamak mümkün. Tüm bu alanları  genişleten ve derinleştiren imgelem, kendi özgürlüğünü böyle sağlıyor kanımca. Şimdi, ‘imgelemin özgürleşmesi’ sürecini sezdiklerim ve düşündüklerim doğrultusunda anlatmaya çalıştım. Söz konusu ‘imgelemin özgürleşmesi için sıkı şiir yazmak’ olunca, en başta, senin de ifade ettiğin gibi ‘sıkı şiirde iktisat yoktur’ demek yerinde olacaktır. Bundan bağımsız olmasa da, artık günümüzde kültür endüstrisi, edebiyat piyasası, ödül çığırtkanlığı gibi pek çok -kapitalist jargon ile- ‘sektör’ ve bu alanın sonucunda ‘pazar’ oluşturulmaya çalışıyor. Bu konuda iyi şeyler söylemek de pek kolay değil maalesef. Bu süslü bataklığın ‘çekiciliğine’ kanmadan, mevcut ortama salınan ve ortama hâkim olan derinliksizlikten uzakta yazılan şiir, ‘imgelemin özgürleşmesi’ bağlamında sıkı şiirdir. Peki, Rüzgâr Defteri’ne geri dönecek olursak, Rüzgâr Defteri’ndeki şiirselliği ‘imgelemin özgürleşmesi’ yolunda açılan bir patika olarak görebilir miyiz?

zy

Zafer Yalçınpınar

 

Zafer Yalçınpınar: Yani… Patika değil de, belki, bir iğne deliği olarak görebiliriz… Ama bu iğne deliği, belki de bir ‘kara delik’ teorisi kadar hesapsızdır, bilinmezdir. Misal, Rüzgâr Defteri’nin 20. sayfasında şöyle demişim: ‘Şiir, bir ön-seziş kurarak dile getirilemeyeni (henüz dile getirilemeyeni) geleceğe uzatıyor, geleceğe eğretiliyor.  Şiirin bir tür tarihsel taşıyıcılığı vardır: Hem geleceğe hem de geçmişe doğru hareket edebilen bir ‘dil-im-yapım’ yöntemi:- Rüzgâr. Rüzgârın örülümü’ gibi… Buradaki önem, ‘dile getirmek’te gizli. Şairin sezdiği ve dizeleştirdiği görüngü katmanında imgenin ‘anlam’ı, her seferinde sonradan gelir. Bunu nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum ama belki şöyle diyebiliriz: ‘Şair dile getirdikten sonra imgeyi anlamlandırır.’ O ‘dile getiriş ânı’nın sırrını, oluşumunu aslında kendisi de bilmez. O dilde bulur kendisini, o dilsel alana, o söze, o dizeye ‘düşmüş, kapılmış, yuvarlanmış’ gibi olur. O alanda ‘imgesel, şiirsel önermeler’ kurgular: O alanda şiirsel motiflerin dışında dilsel bir ‘yenileyici, arttırıcı, aşkın’ motif kalmamıştır artık. Bu durum mevcut dildeki motiflerin imgesel olarak yenilenmesini sağlar, dilin alan derinliği önce sezgisel olarak genişler, birkaç kuşak sonrasında da gündelik düşünce dilindeki yerine, ‘anlam’ına kavuşur. Turgut Uyar’ın “Sevgim acıyor” demesi gibi… Ece Ayhan’ın “Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler?” sorusuna cevabın Gezi Direnişi’nden “Defteri kapat!/Şiir sokakta!/İmza: Düzayak çivit badanalı kent” sloganıyla gelmesi gibi… Bu genişlemenin şair tarafından kendi ‘tahayyül gücü’ne ket vurarak oluşmadığı da aşikârdır. Ve evet, İkinci Yeni’yi hâlâ kimsenin geçememesinde bu türden bir sürekli genişleme söz konusudur. Disiplinler arası  söyleminde de haklısın. Teolojiden tut da modern matematiğe ya da astro-fiziğe kadar, yenileyici, geliştirici tek şey düşüncemize, hesaplamalarımıza yön veren ‘dil’dir. Ludwig Wittgenstein ‘Gerçeğin yapısını dilin yapısı belirler.’ diyor. Buradaki en büyük tehlike dilin ‘endüstrileşmesi’, yeryüzündeki dillerin ve ‘gerçeğin motifleri’nin emperyalist faaliyetlerle yok edilmeye çalışılmasıdır. ‘İmgelemin özgürleşmesi’ kavramına karşıt ve kötücül bir kavram düşünmek zorunda kalsaydık, kesinlikle ‘imgelemin kalkınması’ veya ‘imgelemin endüstrileşmesi’ kavramlarıyla karşılaşırdık ki ‘Yeni Sinsiyet’ olarak tanımladığımız tipoloji bu tip kötücül, yaşamın özünü ve hakikatini öldüren işleri ‘piyasalandırmak’la uğraşıyor…  Üstelik bu piyasalandırma faaliyetini ‘devlet desteği’yle ve ‘statükocu unsurlar’la icra ediyorlar.  Peki sen nasıl görüyorsun, şiirin birincil önemi yeterince fark edilecek mi? Geleceğin şiirinin dilsel özellikleri nedir sence? Zafer Yalçınpınar’ın -bendenizin- geleceğin şiirinde bir yeri var mı sence?

siirsokakta

Uğur Yanıkel: İşte bu konuda ‘Şiir Sokakta’ hareketinin tetikleyici bir rolü olduğunu düşünüyorum. Olumlu yönlerinden birisi de budur bu hareketin. Çünkü dediğim gibi artık şiir üzerine konuşmaya, tartışmaya meyilli ve hevesli bir gençlik var. Ancak bu önemin sahiden fark edilmesi için evvela tüm faydalardan, çıkarlardan arındırılmış bir edebiyat ortamı gerekli. Çünkü şiirin önemlerinden çok, edebiyattan ve edebiyat özelinde şiirden nasıl fayda sağlarız yörüngesinde dönen bir kitle var. Ve bu kitlenin hedefinde de gelecek, yani gençlik var. Ben şahsen ‘genç şairden’ çok sıkı atılımlar bekliyorum. Tavşan gibi her havuç tutana gitmeyecek olanlardan elbette… Ayrıca bu ‘havuççu kitle’nin ve faaliyetlerinin herkesçe farkına varıldığı an, işte o zaman şiirin birincil önemi kapsamında bir farkındalığa sıra gelecek ve o farkındalık oluşacaktır.  Zaten bu faaliyetlerin güdümü; çıkar, fayda, alkış… Biraz irdelense tüm bunların bir ‘güvercin görünümlü kötülük’ olduğu anlaşılacak. Farkındasındır sen de, konuşmamızın hatırı sayılır bir kısmı, senin kavramlaştırdığın şekilde söylemek gerekirse ‘Yeni Sinsiyet’ üzerine oldu. Bu konuların konuşuluyor olmasının ötesinde, bu konuların varlığı bile durumu yeterince izah ediyor aslında… Diğer soruna cevap bulabilmek için geçmişe bakmakta fayda görüyorum açıkçası. İkinci Yeni’ye özellikle, ısrarla İkinci Yeni diyorum çünkü hâlâ geçilmiş, aşılmış değil. Büyük bir sıçrama olduğunu artık herkes adını, soyadını bilir gibi biliyor. Bu yüzden yeni şiirde ve bu şiirin dilsel özelliklerinde de İkinci Yeni’den ‘partiküller’ olacaktır diye düşünüyorum… Buna ek olarak, bahsettiğimiz dil üzerine deneyselliğin artacağını da söylemeden edemeyeceğim. Gerçi kestirilemez ve belirsizliklerle dolu bir zaman diliminden söz ediyoruz. Diğer soruna bu bağlantıda cevap vermek gerekirse ‘Zaman ile vicdan yargıçtır; saatlerinizi kontrol ediniz!’ demek yeterli diye düşünüyorum… Tabiî akıntıya karşı bayrak dikilirse bilirsin ki ırmak kurusa da bayrak kalır… Son olarak sormak istediğim bir şey daha var. Bunu Ece Ayhan’ın ‘Kim ne derse desin. Şiir konusunda da hayat konusunda da -aslında- başkalarının söylediğine bakmayacaksın. En sonunda mihenk taşı olarak kendini koyacaksın ortaya.’ sözünü şiar edinmiş bir ‘başıbozuk’ olarak soruyorum… Biliyoruz ki hakikatin ve vicdanın peşinden gidenler kazanmak ya da kaybetmek hesabı yapmazlar. Stratejileri yoktur. ‘Köçek’ değildirler. Ahbap çavuşçuluğun adını ‘dayanışma’ koymazlar. Evcilleşmezler ve evcilleştirmezler. ‘Atlarından’ inmezler. ‘Olaylar uzak diye, dürbün kullanmak’ aymazlığına ve yanlışlığına yakalanmazlar… Yani kısacası ‘insan’ olabilmek ve insan kalabilmek telaşını barındırırlar içlerinde. Bir İskorpit –bir başka adı da vardı…-  bu telaşı ‘cevher’ olarak adlandırıyor… Sence, bu cevherin ya da telaşın, kişisel ya da kümesel faydalar uğruna yıpratılması, bozuk para muamelesi görmesi ya da daha korkuncu yokedilmesi, söz konusu mudur?

Zafer Yalçınpınar: Değildir. Korkmaya, endişelenmeye mahal yok… Bizim umutsuzluğumuz da karamsarlığımız da ‘akkor’ bir yapıya sahiptir. Zaten, Yeni Sinsiyet dediğimiz muhterisler ‘idare-i maslahat’ pozisyonuna geçmiştir, yani geleceksizdir. Sen, ben, sıkı şiir ve ‘tarihi düzünden okumaya ayaklanan çocuklar’ olduğu sürece, bahsettiğin riskler, stratejik hareketler ve itibarsızlaştırma operasyonlarından hiçbirisi ‘geleceği belirleyici’ derecede başarılı olamayacaktır. Sahici tarih bize bunu göstermiştir. Şiir de… Bu sıkı söyleşi için çok teşekkür ederim. Sağolasın Uğur…

Eylül 2015

ruzgardefteri2


Hamişler/Adresler:

1/ Söyleşinin PDF biçemine https://bit.ly/ruzgarisiirlemek adresinden ulaşabilirsiniz. Zafer Yalçınpınar’ın 2006-2015 yılları arasında gerçekleştirdiği tüm söyleşileri https://bit.ly/dilinkemigi adresinde yer alıyor.

2/ Rüzgâr Defteri’nin Facebook sayfası https://www.facebook.com/ruzgardefteri adresindedir. Rüzgâr Defteri’ni https://www.oyunyayinevi.com/urun/ruzgar-defteri adresinden çevrimiçi olarak satın alabilirsiniz.

3/ Yalçınpınar’ın 2015 yılı öncesinde yayımlanan tüm kitaplarının pdf biçemine https://zaferyalcinpinar.blogspot.com adresinden, tüm şiirlerine ise https://bit.ly/zypsiir adresinden ulaşabilirsiniz. Zafer Yalçınpınar kimdir? sorusunun cevabı da şurada; https://bit.ly/zykimdir

4/ İyi okumalar dileriz.

Eki
08
2015
0

“…neredeyse dil-öncesi bir sözcü…”

spotur

Şamil Potur’un “Ece Ayhan” Desenleri
(Skala Dergisi, Eylül 2002, Sayı: 16, s. 93)

 


(…)Zira, bir dilin susku haddinin kilitlenerek tamamen özgün bir metaforik imge yığınağına dönüşmesinin en güzel örnekleridir bu şiirler. Öz bireşimini ise bilgelik oluşturur bu şiirlerin.

Bilinen bir şeydir: Dili kendi dolayımsal özgünlüğü içerisinde kullanarak tersine bir oluş’a varmak isteyen şairler için dil her zaman bir engel olarak karşılarında yer almıştır. O yüzden dili imgelerle dönüştürerek  bir eğretilemeler bütünü içerisinde, şiirsel bir bakışımlılık ile, dili dönüştürmüşlerdir şairler.

Ece Ayhan, şiiri şiir yapan temel yapı taşlarını en ince haliyle kullanan bir şair. Çoklukla kapalı olarak nitelendirilen büyülü anlatımının yanında şiirinin mitsel, simgesel tarafıyla da keskin bir bilinç akışının neredeyse dil-öncesi bir sözcüsü gibidir.

İşte bu yüzden Ece Ayhan farklı katmanlara bölerek irdelediği devlet, tarih, iktidar gibi denklemi dar konuları çoğu zaman geçişsiz; en çok da kendine ait özel bir dil içerisinde anlatmayı bilmiştir. (…)

Ahmet Bozkurt
Skala Dergisi, Eylül 2002, Sayı: 16, s. 92-93


Hamiş: EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
18
2015
0

Müzik, Şiir, Dil ve “Ece Ayhan” Bağlantısı Üzerine… (Oruç Aruoba)

(…)
muzikvesiir1aruoba
(…)

muzikvesiir2aruoba

Sözden Müziğe Şairler ve Bestecileri (Salı Toplantıları 2009)
Hazırlayan: Hasan Ersel, YKY, 2010, ss. 83-89, 103-104


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Oruç Aruoba” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/oruc-aruoba adresinden, “Ece Ayhan” başlıklı ilgilere ise https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.

Ayrıca, EVV3L’in “Poetika Çalışmaları” başlığını incelemekte de fayda var:
https://evvel.org/ilgi/poetika-calismalari

 

Eyl
02
2015
0

Makale: “Ece Ayhan Üzerine Bir Poetika Denemesi” (Özge Aksoy)

Başkent Üniversitesi ile Hacettepe Üniversitesi’nde “Yeni Türk Edebiyatı” kapsamında akademik çalışmalar gerçekleştiren Özge Aksoy, Ece Ayhan’ın poetikası üzerine önemli bir makale kaleme alarak sıkı şairlerin imgesel alan derinlikleriyle birlikte incelenmesi gerektiğini vurguluyor.

Özge Aksoy’un “Ece Ayhan Üzerine Bir Poetika Denemesi” başlıklı makalesinin tam metnine  https://evvel.org/wp-content/uploads/2015/08/eceayhanbirpoetikadenemesi.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.


Hamişler:

1/ Akademik çalışmasını EVV3L’in dostlarıyla ve takipçileriyle paylaştığı için Özge Aksoy’a çok teşekkür ederiz.

2/ EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
May
31
2015
0

Bir “Ece Ayhan” Fotoğrafı

eceayhanfoto

Mehmet Çağlarer Arşivi‘nden bir Ece Ayhan Fotoğrafı
(Fotoğrafın 90’lı yılların sonuna ait olduğu düşünülmektedir.)

İşbu fotoğraf “İkinci Yeni” adlı Facebook Grubu’ndan alıntılanmıştır.


Hamiş: EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
07
2015
0

Yeni sıkı; “karazin” yayımlandı!

1505167_336229289902383_8464345107832177246_n

Yeni sıkı… “karazin” yayımlandı!
https://www.facebook.com/karazindergi

e-posta: iletisim@karazindergi.org

Karazin’i Kadıköy’de bulabileceğiniz mekânlar;
Akademi Kitabevi, Sosyal Kitabevi, Mefisto, 26A

Şub
05
2015
0

“Sait Faik şair midir, hikâyeci midir?” sorusuna cevaben önemli bir işaret…

Sait Faik’in betiklerinin hangi edebî türün sınırlara yakınsadığı ya da hangi edebî türün sınırlarını zorladığı -Sait Faik’in eserlerini dilbilimsel açıdan ele alanlar için- yıllardır süren önemli ve verimli bir tartışma/araştırma alanıdır. Örneğin Ece Ayhan, Sait Faik’in eserlerindeki poetikanın ağırlığını görür ve çeşitli yazılarında Sait Faik’e “cins şair” olarak seslenir. (Gerçi, Ece Ayhan’ın bazı metinlerinde Sait Faik’e “Çakır Hikâyeci” olarak seslendiği de biliniyor, ancak “İkinci Yeni” şiir akımına dair iki başlangıç noktasından biri olarak Sait Faik’in “Alemdağ’da Var Bir Yılan” adlı eserinden bahsetmesi, Ece Ayhan’ın Sait Faik’in eserlerindeki poetikayı büyük ölçüde içselleştirdiğini gösteriyor.)

Aslında, Sait Faik’in mevcut “edebî türler” ayrımını incelediği ve eleştirdiği “Bir Başka Hikâye” başlıklı önemli bir yazısı vardır. Sait Faik, bu yazıda, edebiyattaki yapısal ayrımlardan tutun da dilimizde yazılan romanların tuhaf karakteristiğine kadar birçok hassas konuya değinir. Burgaz Adası-Sait Faik Müzesi’nde 80’li yılların sonunda Muzaffer Uyguner tarafından gerçekleştirilen envanter tasnifine göre “81” numaralı kayıt olan “Bir Başka Hikâye” başlıklı bu önemli yazının tam metnine https://issuu.com/adabeyi/docs/birbaskahikayesaitfaik adresinden ulaşabilirsiniz.

Sahicilikle
Z. Yalçınpınar


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Sait Faik ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden, Burgaz Adası Sait Faik Müzesi kapsamında gerçekleştirilen Sait Faik Araştırma Atölyesi’nin çalışmalarına ilişkin bilgilere ise https://saitfaikmuzesi.org/sait-faik-arastirma-atolyesi/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
05
2015
0

Fotoğraf: 1970’li Yıllarda Ece Ayhan

1970eceayhan

“1970’li Yıllarda Ece Ayhan”
Öküz Dergisi, 1999


Hamiş: EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
10
2014
0

Özel bir fotoğraf: Ece Ayhan, Tomris Uyar, Tevfik Akdağ, Nilgün Marmara, Cemal Süreya, İlhan Berk

ecenilgun

Kaynak: https://hturgut.uyar.info/post/95080065283/bu-fotografa-iliskin-herhangi-bir-not-yok-nerede

Ece Ayhan’ın, Tomris Uyar’ın, Tevfik Akdağ’ın, Nilgün Marmara’nın, Cemal Süreya’nın ve İlhan Berk’in belirgin olduğu bir fotoğraf… Fotoğrafın, 1980’li yılların ortasında Nilgün Marmara’nın Kızıltoprak’taki evinde çekildiği düşünülmektedir.

(Not: Ece Ayhan, Öküz Dergisi’ndeki yazılarından birinde -İstanbul Günlüğü’nde- Nilgün Marmara’nın Kızıltoprak’taki evinde bulunan geniş ahşap parkeli salondan ve bu ahşap parkelerin 1mm. inceltilerek (kazınarak) cilaya hazır biçime getirilmesinden bahseder. Zy)


Hamiş: EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
31
2014
0

“Sözgelimi, edebiyatçı arkadaşlarımın yüzde 99’u pis herifler. Yaşayarak gördüm! Ya sahtekâr, ya hırsız. ” (Ece AYHAN)

(…)
Ahmet Soysal: İkisi nasıl bir arada olur. İçerikteki o iki unsur? Karanlıkla iyimserlik nasıl bir arada olur şiirde, sıkı örülmüş bir şiirde?

Ece Ayhan: Ama, insanın yarısı kötülüktür, bence.

A.S.: Yarısından fazlası hatta, diyorsunuz…

E.A.: Türkiye’de fazla. Yüzde 99. 60 yaşına kadar birtakım şeyler gördüm. Sözgelimi, edebiyatçı arkadaşlarımın yüzde 99’u pis herifler. Yaşayarak gördüm! Ya sahtekâr, ya hırsız. (…)

Ece Ayhan
“Ayıptır Söylemesi: Rimbaud” başlıklı söyleşisinden…
Aynalı Denemeler, YKY, 4.Baskı, s.66


EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
28
2014
0

Duvarlara; “Şiir Baskını!”

durma

#şiirsokakta


“(…)Şiir Sokakta, ifade olarak çok eskidir aslında. Geçmişi Fransa 68’e kadar uzanır. O dönemin sloganlarından biridir. Özgürlüğün sokakla ve sokakta gerçekleşeceğini işaret eden bir slogan. Bizler bu slogana, 40 küsur sene sonra tarihin tekerrürü gibi 2013 Gezi Direnişi’nde rastladık, Fransız Kültür’ün ahşap kapısına ve Fransızca olarak. Müthiş şiirsel ve sarsıcıydı bu. Daha sonra aynı slogana Taksim civarında bir duvarda rastlandı. Bu sefer şöyle yazılmıştı: Defteri kapat… Şiir Sokakta!. Ve altında Ece Ayhan’ın bir şirinden alıntı yapılmıştı. “Düzayak çivit badanalı bir kent…(…)”

27/9/2014 tarihli BirGün Gazetesi’nde yayımlanan söyleşinin tam metnine https://birgun.net/news/view/sokagi-siirler-basmis/4493 adresinden ulaşabilirsiniz.



Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sokak Sanatı” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
10
2014
0

Bir Ayna: “eceayhancaglar.tumblr.com”

efemera4

“Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesi için
“tumblr” üzerinde temiz bir “ayna” oluşturduk.
Bkz; https://eceayhancaglar.tumblr.com

a74aebf8-f907-4bf2-9aa6-c6b39f2ecd07


Hamiş: EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
02
2014
0

‘Yeni’ Ece Ayhan Şiirleri’nden: “KATIRTIRNAKLARI”, “HARPTE ÖLEN BİRİ İÇİN” ve “HÜRRİYETE GİDİŞ”

KATIRTIRNAKLARI

Bu tanrı eski tanrı değil
Savaşa gidiyor askerler yine
Herkes gibi sen de beklemekten usanacaksın
Dar dünyaları kimse sevmez
Yalnızlığın acı tarafı böyle garip
Alışmalısın.

Gördüklerimiz de oradan geliyor
Ama bu bitmemiş bir hikâyedir
Bu çekinmeden anlatılan, bu ezik
Yıkılmış evler gibi bombardımanlarda
Biri onurunu yitirmeye razı oldu

Savaştakiler güler bunlara, anlatma
Katırtırnakları yerinde güzeldir.

(1955)

Ece Ayhan Çağlar
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”
Haz: Tunç Tayanç, YKY, 2014, 1.Baskı, s.153*

*Bu şiirin bir başka versiyonu için bkz. a.g.e. s.152


 

HARPTE ÖLEN BİRİ İÇİN

Öleceğin hiç aklına gelmemişti
Üstelik böyle istemezdin
Senin ölümün başka türlü olmalıydı
Güneşi ne de severdin
Bir gölgenin altındasın şimdi
Mendillerini hatırlarsın kadınların
Boş düşünceleri bırak
Yaşamadığına inanmalısın artık
Cevap veremediğine göre
Sana seslenenlere.

(tarihsiz)

Ece Ayhan Çağlar
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”
Haz: Tunç Tayanç, YKY, 2014, 1.Baskı, s.99*

*Bu şiirin bir başka versiyonu için bkz. a.g.e. s.98


 

HÜRRİYETE GİDİŞ

Bu davul sesleri niçin?
Serin yaz ikindisinde
Gözler nemli
Parlıyorlar da
Gök hiç böyle olmazdı
Hiç böyle açık
Rüzgâr heyecanlı
İnsanlar gibi
Rüya vadilerinde
Mevsimsiz çiçekler açmış
Güneş yağmuru altında
Gençler var
“Artık şarkılar söylenecek
Hürriyete dair
Dağlara dağlara
Altın yeleli atlar.”

(1950)

Ece Ayhan Çağlar
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”
Haz: Tunç Tayanç, YKY, 2014, 1.Baskı, s.52*

*Bu şiirin bir başka versiyonu için bkz. a.g.e. s.53


Hamişler:

1- Ece Ayhan’ın Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirleri ya da Tetiklenmemiş Başlangıçlar: https://evvel.org/ece-ayhanin-yesil-murekkeple-yazilmis-siirleri-ya-da-tetiklenmemis-baslangiclar-zafer-yalcinpinar

2- “Adım Ece Ayhan Çağlar…” için Tebrik ve Teşekkür: https://evvel.org/adim-ece-ayhan-caglar-icin-tebrik-ve-tesekkur

3- Ece Ayhan’ın “Panik” adlı Şiirine İlişkin Önemli Bir Düzelti: https://evvel.org/ece-ayhanin-panik-adli-siirine-iliskin-duzelti

4- EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
31
2014
0

“Ece Ayhan’ın Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirleri ya da Tetiklenmemiş Başlangıçlar” (Zafer Yalçınpınar)

eceayhantunctayanc


Ece Ayhan’ın Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirleri ya da
Tetiklenmemiş Başlangıçlar

Tunç Tayanç’ın hazırladığı “Adım Ece Ayhan Çağlar…” (YKY, Haziran 2014) isimli sıkı araştırma sonucu elde edilen, Ece Ayhan tarafından kaleme alınmış 100’e yakın “yeni” şiirle (ve şiir taslağıyla) karşı karşıyayız bugünlerde… Tayanç’ın araştırmasının en önemli buluntu bileşenini, Ece Ayhan’ın lise çağında (1949-1953) yazdığı şiirleri ve şiir taslaklarını içeren “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler” başlıklı epizot oluşturuyor.

Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler’in önemsenmediğini ve tuhaf bir “unutuş ya da red -psikolojik- mekanizması”yla bizzat Ece Ayhan tarafından “yok” sayıldığını Eren Barış’ın hazırladığı “Ece Ayhan Çağlar Anlatıyor” (Dipnot Yay., 2012)  adlı kitaptaki Özcan Yalım-Ece Ayhan söyleşisinden biliyoruz. Bu çıkarıma, söz konusu şiirlerin neredeyse tamamını ilk kitabı olan “Kınar Hanım’ın Denizleri”ne almamasından (ilk kitabına içkin görmemesinden) varabiliyoruz zaten. Ancak burada, bir tereddütü ifade etmek gerekiyor: Tunç Tayanç’ın hazırladığı tasnife göre Ece Ayhan’ın 1953-1959 dönemindeki şiirleri için -yani, 2. ve 3. kısım buluntular için- tamı tamına Ece Ayhan tarafından “gözden çıkarılmıştır” diyemeyiz sanırım:- Çünkü, 1953-1959 dönemindeki şiirlerin bazıları Ece Ayhan’ın “Bütün Yort Savul’lar!” (YKY, 1994) adlı toplu şiirleri ile genişletilmiş baskılarında vardır. Bu varlıktan/içermeden de Ece Ayhan’ın haberi olması -içermeyi görmesi, bilmesi, kabul etmesi- gerekir, diye düşünüyorum. (Ki zaten, benzer tereddütü “Adım Ece Ayhan Çağlar…” isimli kitabın 202. ve 203. sayfalarında Tunç Tayanç da -birkaç cihetten birden- ifade etmiş.) Demek ki “Islak” ile “Üç Gencin Kalbi” adlı şiirleri saymazsak Ece Ayhan tarafından “gözden çıkarılmış şiirler” diyebileceğimiz betikler çoğunluğu, “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler” tasnifinin içerisindedir.

Şimdi bugün, Ece Ayhan’ın poetikasıyla yoğunlaştığımızda, yani Ece Ayhan’ın şiir uzamına 2014’ten baktığımızda, gün ışığına yeni çıkan “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler” epizotunu, Ece Ayhan’ın diğer şiirlerine göre “zayıf” olarak  değerlendiren bir “şiir okuru kitlesi” de olacaktır. Gerçekten de Ece Ayhan’ın şiir kitaplarına istinaden 1959-1968 yıllarını kapsayan dönemin, “Devlet ve Tabiat”(1973) ve sonrası dönemine göre farklı bir imgesel ritim -çağrışımsal/gönderimsel bir farklılık- taşıdığını söyleyebiliriz. Ben bu farklılığın nedenini Ece Ayhan’ın “tarihsel avadanlık” meselesine bakışında, daha doğrusu bu bakışın bütünlenme ânında (son dönüşümünde) buluyorum: “Devlet ve Tabiat” adlı kitabıyla birlikte Ece Ayhan, ‘şiirinin kurgusunda/şiirinin zihninde’ tarihî gaddarlıkların -imgesel imkânlar açısından- lirik tuşelere göre “daha vazgeçilmez” olduğunu benimsemiştir. Yani, “Devlet ve Tabiat” adlı kitabıyla birlikte tarihî gaddarlıklar -ve gaddarlığın el değiştirmesi, yaygınlaşması, vurgulanması, ifşa edilmesi- onun şiirinin içinde “makro” bir sorgulama hâline gelmiştir; bir hijyen faktör olmuştur. “Devlet ve Tabiat” öncesinde ise tarihî gaddarlıklar, şiirin (şiirin zihninin, imgeselliğin) mihengi için en fazla diğer unsurlar kadar -örneğin, Ece Ayhan’ın hisleri ve dışlanmışlıkları kadar- vazgeçilmezdir.

Şunu demeye çalışıyorum; Ece Ayhan’ın “Devlet ve Tabiat”(1973) öncesi dönemini düşündüğümüzde, Tunç Tayanç’ın hazırladığı kitapta yer alan “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler” buluntusunda en az ‘Kınar Hanım’ın Denizleri’, ‘Bakışsız Bir Kedi Kara’ ve ‘Ortodoksluklar’daki şiirlerin oluşturduğu kadar sıkı-önemli bir imgelemle karşılaşıyoruz. Zaten, bu kısa ve zoraki değerlendirmeyi kaleme almamı da o şiirsellik sağladı. Ece Ayhan’ın uzamda kurduğu ‘şiir zihni’nin, yani, aradığı “iyi bir güneş” sisteminin yoğrulmamış, tetiklenmemiş başlangıçları olarak gördüğüm şiirler… Şunlar: “Herşey”, “Neden Yarın Patron”, “Hürriyete Gidiş” ve “Çivi Çakan Zenci”.

Peki, Tunç Tayanç’ın Ece Ayhan’a ait şiir buluntularını tasnif ederken kullandığı “Ankara Günleri”(1953-1956)  döneminde (2. kısımda) işbu yazı boyunca önemsediğim türden şiirler yok mu? Var; “C”, “Harpte Ölen Biri İçin”, “Kapıların Kapanışı” ve “Katırtırnakları” adlı şiirleri de Ece Ayhan tarafından “tetiklenmemiş başlangıçlar” olarak içselleştiriyorum.

Görebildiğim kadarıyla…

Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar
24 Temmuz 2014


 

NEDEN YARIN PATRON

Hangi kapıyı açsam
ne güzel birdenbire karşımda
başka bir deniz başka bir cadde
açsam hangi kapıyı

Elbet şarkı söyliyen
başka kadınlar da vardır kentte
ve son şarkısını söylüyor biri*
_____-kendimi karıştırıyorum kendimle-

Neden yeni bir kapı açınca
yeni bir cadde ile yeni bir deniz
ve neden karanlıkta binlerce kesik baş
_____-içlerinden biri benimle alay ediyor
_____biliyorum

Patron yarın beni kovacak
patron yarın beni kovacak
binlerce patron yarın beni zevkle kovacak
_____-gece yarısı bakır ay batıyor
_____denizde boğuldum yine birdenbire
_____açarken başka bir kapıyı

Ve seni hâlâ seviyoruz kıskanç arkadaşımla
denizden bir şarkı dokuyoruz
yel eserken
devler uyurken dağlarda.

(tarihsiz)

Ece Ayhan Çağlar
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”
Haz: Tunç Tayanç, YKY, 2014, 1.Baskı, s.75

* Ece Ayhan, önce, “Semerkantta biri” şeklinde yazmış, sonra üzerini çizmiş.


 

KAPILARIN KAPANIŞI

İki çizgi birleşti
Verdi kolayca yaşadıklarını
Sayılmayan kaçıncı kişi bu
Yani bütün insanlar
Üzerine kapıların kapanışı

(1954)

Ece Ayhan Çağlar
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”
Haz: Tunç Tayanç, YKY, 2014, 1.Baskı, s.118


Hamişler:

1- “Adım Ece Ayhan Çağlar…” için Tebrik ve Teşekkür: https://evvel.org/adim-ece-ayhan-caglar-icin-tebrik-ve-tesekkur

2- Ece Ayhan’ın “Panik” adlı Şiirine İlişkin Önemli Bir Düzelti: https://evvel.org/ece-ayhanin-panik-adli-siirine-iliskin-duzelti

3- EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
22
2014
0

“Adım Ece Ayhan Çağlar…” için Tebrik ve Teşekkür

Ece Ayhan’ın 1949-1958 yılları arasında yazdığı şiirler ile şiir taslaklarını bulan ve “Adım Ece Ayhan Çağlar…” (YKY, Haziran 2014) isimli kitapta derleyen Tunç Tayanç’ı ne kadar tebrik etsek, bu özel -arkeolojik- çalışmaya değgin ne kadar coşkuyla dolsak azdır, diye düşünüyorum. Tayanç, Ece Ayhan’ın söz konusu dönemini “zanaatkâr bir özen” ve hassasiyetle düşünmüş, karşılaştırmış, araştırmış, bulmuş, anlamlandırmış ve büyük bir kaynak çıkmış gün ışığına…

Bilindiği gibi, Ece Ayhan’a ilişkin her buluntu, onun yaşamını ve poetikasını anlamayı daha da zorlaştırır, daha da karmaşıklaştırır. Ancak, Tayanç’ın çalışması ve elde ettiği bulgular böyle değil. Kitaptaki dipnotlar ve ara-söylemler araştırmanın orjini olan nedensellikleri gölgede bırakmıyor, aksine aydınlatıyor: Bu düzlemden bakıldığında, “Adım Ece Ayhan Çağlar…” isimli kitapla birlikte Ece Ayhan’ın poetikasındaki tarihsel başlangıç ânları, büyük tetiklenmeler “tüm hatlarıyla” belirginleşmiştir. (Şunu da ifade etmeden geçemeyiz: Tayanç’ın dipnotlara baktığımızda Eren Barış’ın hazırladığı  “Ece Ayhan Çağlar Anlatıyor…” (Dipnot Yayınları, 2012) adlı kitabın merkezi olan “Ece Ayhan-Özcan Yalım” söyleşisi, Tayanç’ın araştırma sürecindeki ilişkilendirmeler ile temellendirmeler için sıkı bir mihenk olmuş.)

Sonuçta, elde edilen, gün ışığında çıkan 100’e yakın “yeni” buluntu şiir, taslak ve elyazısı nüshalar son derece heyecan/coşku verici… Bunun yanı sıra bazı şiirlerin elyazısı nüshası ile daktilo edilmiş nüshası (ve yayımlanmış hâlleri) arasındaki dönüşümler bize (yani, diğer Ece Ayhan araştırmacılarına, şairlere, sıkı şiir okuyucusuna) Ece Ayhan’ın -başlangıçtaki, 1949-1958 dönemindeki- imgelemini “nasıl” kurduğuna, Ece Ayhan’ın imgelemindeki adımlarını/sıçramalarını nasıl büyüttüğüne, hareketine değgin çok önemli fikirler veriyor. Tayanç’ın araştırmasıyla sunduğu dönüşümler/karşılaştırmalar bu açıdan birer cevherdir: Ece Ayhan’ın şiirsel alan derinliğinin cevherleşmiş tetik noktalarıdır.

Ece Ayhan’ın şiirine ve poetikasına önem veren herkesin bu kitabı didik didik okumasını öneririm.

Ve tabiî ki, Ece Ayhan poetikasını genişletmek yolunda sağladığı kaynaklar ve “yeni” coşkular için Tunç Tayanç’a -içten bir saygıyla- teşekkür ederim.

Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar
22 Temmuz 2014


Hamiş: EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
22
2014
0

Ece Ayhan’ın “Panik” Adlı Şiirine İlişkin Önemli Bir Düzelti

18 Nisan 2011 tarihinde Ümit Bayazoğlu, Ece Ayhan’ın kitaplarında yer almayan “Panik” adlı şiirini (Yenilik Dergisi, 1956, Sayı:45) buluntulayarak, bizimle paylaşmıştı. (Bkz: https://evvel.org/buluntu-siir-panik-ece-ayhan) Ancak, bu paylaşımda -evvel.org tarafından kaynaklanmayan- bir tapaj ya da tarama hatası olmuş gözüküyor: Tunç Tayanç’ın hazırladığı “Adım Ece Ayhan Çağlar…” (YKY, Haziran 2014) isimli kitapta bu şiire ve önemine ilişkin birçok bilgi yer alıyor. Kitabın 198. sayfasındaki 22. dipnotta Tunç Tayanç -haklı olarak- bizi uyarıyor… Şiirin, doğru biçimi (Tayanç’ın incelediği elyazısı nüshalardaki biçimi) aşağıdadır:


 

PANİK

Pazarları
borazan gibi
ayaklarını yıkamış gelir
yarısı aralık bir çingene

Bir çingeneyle öyle bıkmış bir tiren
yeryüzü sokağında masayı içiyorlar
masa da ilgisizmiş ha
kâğıt üzerinde nurkalem ya da faber
sayfasında büyür bir harf bir e

Başka bir şarkıda başka bir kadın
yunansı yunansı gülümser (*)
kocası eski bir dev
(kırala benzer ölmüş) işkence el kitabıyla
ister yadsıyın ister yadsımayın
yarım salılardır bunlar
hepsi özne hepsi deniz de nurkalem de özne

Bıkmış bir tiren
şarkıdaki başka bir kadının
dökülen yerlerine el atar
panik bundan sonra başlar işte
panik bundan sonra yeryüzü sokağında
ilgisiz masada işkence el kitabında
büyüyen e’de panik

Ece Ayhan Çağlar, 1956
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”, Haz: Tunç Tayanç,
YKY, 1.Baskı, Haziran 2014, s.164

* Tunç Tayanç’ın Notu: Yenilik’te yayımlanan şiirde “gülümser” sözcüğü “güller” olarak basılmıştır.

 


Hamiş: EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Tem
18
2014
0

Kitap: “Adım Ece Ayhan Çağlar…” (Tunç Tayanç)

eceayhantunctayanc

Hazırlayan: Tunç Tayanç
YKY, Haziran 2014

Bkz: https://www.ykykultur.com.tr/kitap/”adim-ece-ayhan-caglar

*

Ece Ayhan, farklı söyleşilerinde, ortaöğrenim sıralarında yazmaya başladığını; ilk şiirinin, lisede teksir ederek çıkardıkları “dergi”de yayımlandığını ama hangi şiir olduğunu bilemediğini; 1956’ya kadar, zarfa koyup pulu yapıştırıp şiirlerini dergilere gönderdiğini; ilk kez bir dergide, Türk Dili’nde yayımlanan iki şiirin kendisinde bulunmadığını, adlarını da hatırlamadığını dile getirir ve ekler: “Kısaca 1956 sonlarına kadar ortada yokum, her anlamda yokum…”

1949’da yazdığı dört şiir “Geçen Zamanlardan”, “Yeni”, “Düşünüş”, “Dönüş”ten, arkadaşlarıyla teksir ederek çıkardıkları “Yeni” adlı “dergi”de yayımlanan “Lambalı Kadın”a, Türk Dili’nde yayımlanan “Üç Gencin Kalbi” ve “Islak”tan 1955’te –nedense hiç sözünü etmediği– Seçilmiş Hikâyeler Dergisi’nde yayımlanan “Veda’lardan Birinde”ye uzanan yüzü aşkın şiir Ece Ayhan’ın geride bıraktığı karakutudan ses veriyor.

Yarım yüzyılı aşkın bir geçmişin izini sürerek Ece Ayhan’ın “ortada olmadığı” döneme ait şiirlerini ilk kez gün yüzüne çıkaran bu çalışma Ece Ayhan’ın benzersiz şiirini yaratma serüvenine ışık tutuyor.

(Arka kapak metninden…)


Hamiş: EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
12
2014
0

Ödülsüz Bir Şair Kara: ECE AYHAN (ve Ölüm Yıldönümü)

buluntu4

Bugün, 12 Temmuz; Ece Ayhan‘ın ölüm yıldönümü… Ödülsüz bir şairin büyük günü!

Bugünlerde, Türkiye’nin -“ortam” olarak görmediğimiz- edebiyat ortalığında, belki de ilk defa -yüksek sesle- çok önemli bir tartışma yaşanıyor: Taylan Kara isimli bir yazar cesurca “Türkiye’de Edebiyat Ödülleri Nasıl Verilir?” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Gün Zileli, insanca, bu yazıyı kendi web sitesine taşıdı ve söz konusu yazının okunurluğunu arttırdı. Tartışma, yazıya gelen yorumların çoğalmasının yanında Nihat Genç ile Kaan Arslanoğlu’nun Taylan Kara’ya olumlu katkı vermesiyle birlikte büyüdü. Taylan Kara, işbu yazıda sayılar, istatislikler ve tarih ortaya koyarak, edebiyat ödüllerini dağıtan kitlenin bir “oligarşi” olduğunu, edebiyat ödüllerinde büyük haksızlıklar ile özensizliklerin yaşandığını eleştirel bir dille ifade ediyordu. Tek tek isimler-sayılar verdi, kötülüğü ve kötülüğün kaynağını bize gösterdi: Müstahkem mevkiye sahip bir oligarşi tarafından geçerli kılınan statükoculuğun şeytansı kötülüğünü… Ece Ayhan’ın tüm eserleriyle bize anlatmaya, göstermeye çalıştığı şeyi; kara gerçeği…

“Edebiyat tarihimizde en çok haksızlığa uğrayan kimdir?” diye sorulsa, aklımıza hemen Ece Ayhan gelmeli. Sıkı şiirin efsanesi Ece Ayhan, bin türlü haksızlığa uğramıştır. Hem yaşamında, hem de poetikasında…

Bu sene, ölüm yıldönümünde Ece Ayhan’ın maruz kaldığı haksızlıklardan bazılarını okuyucuya hatırlatmak ve sıkı şair Ece Ayhan’ın ödülsüzlüğünün yüceliğini/büyüklüğünü bir kez daha işaret etmek istiyorum.

1991’de düzenlenen POESIUM adlı uluslararası şiir festivaline birçok şair dostu çağrılmışken Ece Ayhan çağrılmamıştır. Nedeni bellidir; düzünleme komitesinde (Özdemir İnce, Atilla Birkiye ve Yücel Demirel’le beraber) Hilmi Yavuz vardır… Bu olay 21 Mayıs 1991 tarihli Milliyet Gazetesi’nin sanat sayfasında yayımlanan bir bildiriyle Beyaz Dergisi çevresi (Ahmet Soysal, Turgay Özen, Mustafa Irgat) tarafından -ve haklı olarak- protesto edilir:

ŞİİR, ŞİİRİN DORUĞUNU YOK SAYARAK OLMAZ!

Belediye çatısı altında ve yeterlilikleri Türk şiiri adına konuşacak ve karar verecek kadar kanıtlanmamış kişiler tarafından gerçekleştirilecek Poesium 1991’e, Ece Ayhan’ın çağrılmaması korkunçtur. Kurumları ve böyle bir organizasyonu ahkâm kesmek ve öç almak için kullanan kişilerin haysiyetinden şüphe etmeye hakkımız vardır. Protesto ediyoruz ve Poesium 1991’i boykota çağırıyoruz. Şenliğe katılacak olanlar, bu utanç verici durumu yaratanların suç ortağı konumuna düşeceklerdir. Şiir, şiirin doruğunu yok sayarak olmaz. Dorukla kişilerin arasına girip onu gizlemek isteyenler, bakışı ancak bir an için aşağıya çekebilirler. (21 Mayıs 1991, Milliyet Gazetesi)

Ece Ayhan’ın sıkı dostu İlhan Berk, Poesium’a davetlidir ve gösteriye de katılır; Poesium’un sahnesine çıkar, kendi şiirini okumak yerine bir Ece Ayhan şiiri okur!

İsim; Ece Ayhan olunca maruz kalınan haksızlıklar bitmez… Şiir tarihimizdeki en önemli kitap olan “Bakışsız Bir Kedi Kara”nın başına 1966 yılında “dünya kadar büyük” bir haksızlık gelmiştir. Ece Ayhan hayatında ilk kez bir edebiyat yarışmasına (Yeditepe Şiir Armağanı) katılır ve kaybeder. Çünkü jürideki üyelerin çoğunluğunun şiirsel bir uzgörüsü yoktur; jüri üyeleri şiirin geleceğini (geleceğin şiirini) görememiştir. 27 Ocak 1966 tarihli Milliyet Gazetesi kupürunda şunlar yazar:

Tahir Alangu, Asım Bezirci, Hüsamettin Bozok, Edip Cansever, Memet Fuat, Fethi Naci ve Behçet Necatigil’den kurulu Yeditepe seçiciler kurulu, “Yeditepe Şiir Armağanı”nı bu yıl, Ceyhun Atuf Kansu’nun “Bağımsızlık Gülü” kitabına verdi. Kansu’nun kitabı ile birlikte Metin Eloğlu “Türkiyenin Adresi”, Ülkü Tamer “Virgülün Başından Geçenler”, Ece Ayhan “Bakışsız Bir Kedi Kara” ve Ali Püsküllüoğlu “Sırtımızda Kızgın Güneş” kitaplarıyla yarışmaya katılmışlardı. (27 Ocak 1966, Milliyet Gazetesi)

Yaşarken para, saygınlık ve otorite gibi şeylerle değil de “sefalet, çeşitli sessizlik suikastları ve kötülük dayanışmaları”yla “ödüllendirilen” sıkı bir adamdan, Ece Ayhan Çağlar’dan bir alıntı yaparak işbu yazıyı sonlandırmak her zaman yerinde olacak:

“Şairlere ödüller verileceğini duyunca, şunları düşündüm: Demek yasalar da yetmemiş, ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor. Hoşgörünün törel ve yasal sınırlarını paramparça ederek aşmış bir düşünceyi köşeli bir büyük ayraca, paranteze alacaklar. Alırlar! Daha dün, yaşayan şiir denince elleri tabancalarına giden adamlar, müessesenin küçük hisseli ortakları, şairlere iki paralık değer vermeyenler, gözlerinde tek bir şiir yaşatmayan kalem efendisi kentliler oturmuşlar, düşünmüşler, taşınmışlar, açık baskılar, gizli engellemeler yanında, böylesi bir Chester taslağını sunmuşlardır. Tarihten, kendi tarihimizden biliriz ki, kardeşlerini az önce boğmuş bir padişahın bile elinde uzak ve kokusuz bir gülle yaptırdığı minyatürleri, çağdaş padişahların ise basına dağıtılmak üzre çocuklarla çektirdikleri birçok fotoğraf vardır. Şimdi çocuklar ve güller dahi yüz vermedikleri için olsa gerektir, ‘müesses ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor’. Bunun böyle olduğu aydındır.(1970)”


ÖNEMLİ KAYNAKLAR:

1- Ece Ayhan İlgileri İndeksi 2007-2014: https://bit.ly/eceindeks

2- 2012 Sularında; Ece Ayhan Çağlar Adası(Zafer Yalçınpınar)

3- Ece Ayhan Web Sitesi:
https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html


Haz
18
2014
0

Kaymakam Ece Ayhan’dan Bir Mektup… (1964)

Kozaklı Kaymakamı Ece Ayhan’ın (1964 yılında) Arslan Kaynardağ’a gönderdiği bir mektup, Denizler Kitabevi’nin düzenlediği bir müzayede (14 Haziran 2014, Point Hotel) kapsamında -50 yıl sonra- edebiyat efemerası koleksiyonerlerinin ve araştırmacılarının ilgisine sunulmuş, gün ışığına çıkmış. Mektupta Kaymakam Ece Ayhan, “düzyazı(sal)” olarak tanımladığı 15-17 betiğin akıbeti üzerine Arslan Kaynardağ’dan fikir bekliyor. Mektubun içerdiği dil “Kaymakam Ece Ayhan”ı düşünmek için çok önemli… Bir diğer önemli buluntu da mektuptaki Ece Ayhan imzasının altında yer alan “paraf” benzeri işaret… Ece Ayhan’ın “paraf”ı olabileceğini düşündüğüm bu işareti ilk kez görüyorum. (Zy)

(Bkz: https://www.denizlerkitabevi.com/vitrin/ece-ayhan-imzali-mektup1964-tarihli–k940617.html)

 

kaymakamece

Daha önce, Ece Ayhan ile Arslan Kaynardağ’ın ahbaplığı üzerine EVV3L kapsamında iki paylaşım gerçekleştirmiştik. Aşağıda bağlantıları bulunan bu paylaşımları da hatırlatmakta fayda görüyorum:

Ece Ayhan’la Söyleşmek (Arslan Kaynardağ)
Bkz: https://evvel.org/1979da-ece-ayhanla-soylesmek-arslan-kaynardag
Bkz: https://issuu.com/adabeyi/docs/ece_ayhan_la_konu__mak

Arslan Kaynardağ Koleksiyonu Müzayedesi için Kısa Notlar: “Ece Ayhan…”
Bkz: https://evvel.org/arslan-kaynardag-koleksiyonu-muzayedesi-icin-kisa-notlar-ece-ayhan-agop-arad


Hamişler:

1. Mektubu EVV3L sularına haber veren Bülent Kutlu beye çok teşekkür ederiz.

2. EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Haz
13
2014
0

Onların garazını 1991’den beri biliyoruz…

Bazı “bitik” zevatların “İkinci Yeni”yi kötülemek için ezbere yazdıkları yazıların arkasındaki garazı biliyoruz: Bu “bitik” adamlar son birkaç yıldır edebiyattan ve şiirden -istedikleri ölçüde- nemalanamamaktadır; bu adamların esamesi okunmamaktadır artık… Ece Ayhan’ın çağrılmadığı, dâhil edilmediği “POESIUM” (1991) rezaletinden beridir, onları tanıyoruz ve kaile almıyoruz. İkinci Yeni imgeleminin devasa alan derinliği karşısında -her geçen gün, biraz daha- küçülen ve “miniminnacık” kalan o kifayetsiz muhterislere “ince ince” gülüp, geçiyoruz. Onları çoktan geçtik, anlayacağınız…

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com