Nis
30
2011
0

İki E-Kitap…

Uzun zamandır “AltKitap” adlı oluşumu takip etmiyordum. Geçenlerde bir göz gezdireyim dedim ve iki ilginç e-kitapla karşılaştım:

M. Kemal Adatepe
Yeni Dergi, Biyografi ve Bibliyografi
Bkz: https://www.altkitap.com/kitap.asp?kitapid=55

*

Duygu Güles
“Ben Senin Yazarınım”
Bkz: https://www.altkitap.com/kitap.asp?kitapid=57

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yer alan E-Kitap ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=e-kitap adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
27
2011
0

Acının Adı: “İnsanlık Anıtı’nın Kaldırılması”


ACININ ADI

Yavaş sessiz senin buyruğunda toplanır altın yavaş sessiz
Yavaş sessiz senin buyruğunda dağılır buğday yavaş sessiz
Yavaş sessiz senin buyruğunda bölünür halkın ekmeği.

Seninle hızla kararır bozulur ipek seninle hızla
Hızla düğümlenir bulanır su seninle
Körlenir seninle hızla emeğin tarihi.

Ve seninle yavaş yavaş çıkar bakıra kuvarsa tunca yavaş
yavaş acının uzun uzun yazılan adı.

İlhan Berk

Ayrıca bkz: https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=4641

Özellikle bkz: https://haber.sol.org.tr/yazarlar/merdan-yanardag/cumhuriyet-putu-nu-yiktilar-41995

Nis
27
2011
0

Söyleşi: “Nitelikten fedakârlık etmeden bazı fikirler nasıl gündelik kılınabilir?” (Tarık Günersel)

Tarık Günersel

Fotoğraf: Z. Yalçınpınar, 2006

Türkiye P.E.N. Merkezi Başkanı Tarık Günersel’le yeni kitabı “Oluşmak” kapsamında ilginç bir söyleşi gerçekleştirdik…

Zafer Yalçınpınar: Sizinle ve eserlerinizle tanışıklığım görsel işlerime yoğunlaştığım, görsel şiiri deneyimlediğim günlerde gerçekleşti. Deneysel çalışmalarınızla ve özel verimlerinizle tanınıyorsunuz Türk edebiyatında… Bu deneysel çalışmalarınızın geleceğe uzandığını, hatta, “tarih kadar uzun” bir projenin parçası olduğunu düşünüyorum. Çalışmalarınızın yapı taşları nelerdir? Başlarken ne vardı, neyi gördünüz, sizi ne tetikledi?

Tarık Günersel: Büyükbabamın sayesinde, felsefeyle ilgilenmeye ilkokulda başladım: Necmeddin Günersel tanıdığım ilk yazar ve Müslüman-demokrat düşünür oldu. Sonra 1966’da 13 yaşımda Bertrand Russell’ın “Niçin Hıristiyan Değilim” adlı eserini okuyunca inancım sarsıldı, verimli bir buhrana girdim. Tanrı inancından kopuşum acısız olmadı, ama memnunum. 14 yaşımda yerleşik ahlakı köleleştirici buldum, alternatif bir özgürleşme ahlakı amaçladım. 20 yaşımda “Kendi anayasama doğru” diye bir döküm hazırladım –görüşlerimden ve bazı alıntılardan oluşan. 1993’te özdeyişlerimden oluşan ve Seyyit Nezir’in Broy yayınları arasında yer verdiği Uzay Bilinci adlı eserim ile kılavuzum temelde oluştu. 1997’de kızım Barış Günersel’in gelecekle ilgili şiiri önemli bir boyut kazandırdı. 2000’de “süzülüm” adını verdiğim çalışmalar yapmaya başladım. Oluşmak kendim için yaşama kılavuzu. Başkaları da yararlanırsa sevinirim tabii. Çağrım herkese kendi kılavuzunu hazırlama yönünde -beğendiği görüşlere sahip çıkıp gelişmeye açık olarak.

Z.Y.: “Oluşmak” adlı kitabınızın alt başlığı “Yaşama Düşünceleri 6011”… Bu alt-başlık bize 4000 yıl sonrasını işaret ediyor. Ayrıca, Oluşmak’taki poetik dengeyi, felsefi bir “yaşam kılavuzu” olarak tasarladığınızı da biliyoruz. Şiir ile felsefe ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz… Şiirdeki sezgiselliğin önemi nedir? Şiir, felsefeyle nasıl bağdaşıyor?

T.G.: 6011 ile bu yılı kastediyorum. Yazının icadını sıfır yılı sayıp en yaygın tarihleme tarzına pratik bir yaklaşımla 4000 eklemeyi öneriyorum.  İnsanlığın yaratıcılığı ile emeğine saygı ifadesi olarak. Tarihçilerin “Tarih İ.Ö. 4000 civarında yazının icadıyla başlar,” sözünü ciddiye alma ve gereğini yapma önerisi bu aynı zamanda. Geçen gün Alberto Manguel’in ‘Okuma Tarihi’ kitabını okuyordum; “M.Ö. 4000 civarında kil tablete on tane keçi resmi ile okurluğun (ve yazmanın) başladığını belirtiyor. Denk düşen bir tarihleme. Otuz imzacı ile 3 Mart 6010 tarihinde İstanbul’da basın toplantısı yaptık. Yalnızca bir Slovak ve bir Belçikalı gazeteci katıldı; basınımızdan kimse gelmedi.

Şiir ile felsefe çocukluğumdan beri doğal parçalarım. Son yıllarda daha az acı çekerek gelişmeyi öğrenebildim.  Yirmi yıl kadar önce şöyle düşündüm: Dinler neden etkili? Her düzeyde zekâ ve zihin için esnek bir malzeme sunabiliyorlar. Yalın derinlik hem şiirde hem de felsefede ve de dinde önemli. Teorik zenginlik ile “hedef kitlenin” eğitim düzeyi arasında uçurum var. Öncelikle kendim için, nitelikten fedakârlık etmeden bazı fikirler nasıl gündelik kılınabilir? Hem yalın hem de verimli düşünceler nasıl formüle edilebilir? Din dışı (ama dinlerdeki bilgelikten de yararlanan) bir yaşama kılavuzu oluştururken bu hususlar önemli geliyordu. Şiir ile felsefe düşünce bağlamında buluşabiliyor. Sezgi ilginç ve açıklayamadığım bir alan -hayatımda önemli rolü olan.

Z.Y.: “Oluşmak”taki süzülümleri, özdeyişleri, atasözlerini ve kitabın başındaki çağrınızı düşündüğümde, doğu-batı ayrımının dışında durarak ortak ve yüce bir “erdem”i imlemeye çalıştığınızı farkettim. Bunu “yaşamak bilinci” olarak ifade edebilir miyiz? Bilinç ya da seziş kapsamında ele alırsak,  “yazmak” ile “yaşamak” arasındaki çetin birleşimler ve ayrılımlar nelerdir?

T.G.: On binlerce yıldır nice insan acı çekerek bir şeyler düşündü, emek verdi. Emekteki çeşitlilik ile tek gezegendeki ortak hayat gerçeği arasında buluşturucu bir eser amaçladığım söylenebilir. Yazmak ile yaşamak etkileşimli alanlar, evet; bu konuda sürekli daha çok şeyin farkına varıyorum.

Z.Y.: Son olarak, edebiyat ortamında yaygınlaşan “retorik arsızlığı” hakkındaki düşüncelerinizi sormak istiyorum… Mevcut siyasal tutum ve “yeni sinsiyet” şeklinde kavramsallaşan bir tipoloji, yaşamın şiirselliğini karartıyor ve hatta köreltiyor benim gözümde… Edebiyatın ve sözün kutsallığı, içtenliği suistimal edildi, ediliyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu duruma karşı?

T.G.: Hayata, dile ve emeğe özenle yaklaşıyorum, sanırım. Herkes aynı özeni gösteremeyebilir. Hoyratlık yaygın ama benim de daima pekçok kusurum oluyor. Çabayı sürdürmekten başka çaremiz yok.

Yaz. Anlatmaktan çok
_______anlamak için.
Ve sevin. Seni
az da olsa anlayan
___en az bir kişi vardır artık:
__________________Kendin.
(…)
T. Günersel

Nis
26
2011
0

491’e ON ÜÇ! (Ey vakitsizlik!)


491’e ON ÜÇ!

Ey vakitsizlik!

https://zaferyalcinpinar.com/491onuc.pdf

*

Yokoluşlarının ağıtını yazan o kifayetsiz muhterislerle senin ilgilenmeyişinin 2010’lardaki yüzüdür 491
DÖRTDOKUZBİR “Evvel Fanzin” cakasıdır ve Kadıköy kafasıdır.
491, seslidir… Ses ver!

491‘in tüm sayılarını https://zaferyalcinpinar.com/491.html adresinden indirebilirsiniz. (E-posta: dortdokuzbir@gmail.com)

Nis
26
2011
0

Sergi: “Re-Dejenerasyon”

“RE-DEJENERASYON”
Sanatorium
4-7 Mayıs 2011

Rejenerasyon… Bir canlıda gerçekleşen doku kaybı sonrasında, aynı cinsten ve aynı değerden hücrelerin çoğalarak eksilen hücrelerin yerini doldurması. Elbette bu tanımlama şunu da işaret etmekte: Rejeneratif bir süreç, dejeneratif bir sürecin sonucudur. Tıptan bilgisayar yazılımlarına, kentsel dönüşümden ekolojiye ve bilimden teolojiye çok geniş bir yelpazede ele alınan bu konu dahilinde olay şu şekilde gelişir: Önce yapı, bir bozulma ve yıpranma dönemine girer, fakat tam bu anda içindeki bazı negatif unsurları bünyesinden atmaya başlar. Eğer bu süreç başarılı olursa “yeni” oluşum dejenere dokunun içerisine yerleşir ve dejenerasyon–rejenerasyon döngüsü sağlanmış olur.
Rejeneratif süreç bu bağlamda sanatta çoklu okumalara açıktır: Sanat tarihi “sınırları ihlal etmenin” tarihiyse eğer; o zaman sürekli ele alınan bir tema ekseninde üretilen çalışmaların, aslında tam da konuyu dejenere ettikleri, bozdukları iddia edilebilir mi? Sanat, bazı imgeleri yozlaştırır mı? Bunun sonucunda o yapı bozulur/yozlaşır, fakat bunun aksine dejenere bir süreç dahilinde sisteme yeni bir önermeyle enjekte edilerek rejenerasyon sürecine girer mi? Peki eğer sisteme referans verilmeyen bir ironik kayıtsızlık hali sürdürülürse, yapı asla kendisini yenileyememe durumuna girerek “kendi yıkımının” bir parçasını da kendi içinde taşımaz mı?
Bu sorgulamalar ekseninde Yeni Anıt, Elif Çelebi, Orhan Cem Çetin, İnsel İnal, Ferhat Özgür Çağrı Saray ve  Rıfat Şahiner ; Fırat Arapoğlu küratörlüğünde “Re/DeJenerasyon” sergisinde 4-17 Mayıs 2011 tarihleri arasında Sanatorium’da sanatseverlerle buluşacak. Etkinlik dahilinde 10 Mayıs saat 17:00’de moderatörlüğünü Can Ertaş’ın yapacağı, bir proje olarak Yeni Anıt ekseninde Ferhat Satıcı’nın “Doppler Etkisi: 2010 Offspace Odyssey” başlıklı konuşması ve 14 Mayıs saat 17:00’de moderatörlüğünü Guido Casaretto’nun üstleneceği sanatçı Orhan Cem Çetin’in “Konuşma, İş Yapıyorum” adlı performans ve konuşması gerçekleştirilecek. (Basın bülteninden…)

Sanatorium Sivil Sanat İnisiyatifi
İstiklal Cad. Postacılar Sok.
No:6/A Beyoğlu / İstanbul

https://www.sanatorium.com.tr

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Nis
26
2011
0

Haber: William S. Burroughs için soruşturma!

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Ocak ayında Sel Yayıncılık tarafından Süha Sertabiboğlu çevirisiyle yayınlanmaya başlayan William S. Burroughs’un “Cut-up” üçlemesinin ilk kitabı olan ‘Yumuşak Makine’ için soruşturma açtı.

Haberin devamı için bkz: https://www.ntvmsnbc.com/id/25206516/

William S. Burroughs için soruşturma!

Nis
24
2011
0

Eskiden…

(…) Eskiden hava olan yerde şimdi toz var. Eskiden nehirlerin olduğu yerlerde şimdi caddeler var. Eskiden suyun aktığı yerlerde şimdi otomobiller akıyor.

Eduardo Galeano
Aynalar, Çev: Süleyman Doğru, Sel Yay., 2009, s. 138

Nis
23
2011
0

yokluğun yokluğa tuttuğu ayna

(…)
ama artık çok geç
nerde şimdi o budanmış ümitler kelâm konfetileri
sen seçtin insan denilen o kanlı grameri
yokluğun yokluğa tuttuğu ayna
sidre ağacının ötesinin ucunda
(…)

K. Celâl Gözütok
Argos Dergisi’nden…

Nis
23
2011
1

Havayı dinliyorum… (Nâzım Hikmet)

Damardan boşanan kan gibi ılık ve uğultulu
Son lodoslar esmeye başladı
Havayı dinliyorum
Nabız yavaşladı
(…)

Nâzım Hikmet

Türk edebiyatının en önemli şairi Nâzım Hikmet’in 1956 ve 1957 yılında Prag’da el yazısıyla Osmanlıca yazdığı şiirler ortaya çıktı. İçlerinde hiç bilinmeyen mısralar da var, ezbere bildiğimiz dizelerden çok farklı olanlar da…

Ankaralı koleksiyoner Erdal Dikmen’in Nazım Hikmet’in ailesinden aldığı ‘evrak-ı metruke’den pek çok şiirin orijinalleri çıktı. Koleksiyonda Nazım’ın yazdığı 77 daktilo, 17 el yazması ve 13 Osmanlıca mektup ve şiir var. Dikmen, ‘evrak-ı metruke’nin ehil ellere geçmesi için çaba gösterdiğini söylüyor.

Radikal gazetesinden Abdullah kılıç’ın haberine göre, Nâzım Hikmet’in 54 yıl önce vatan hasretiyle yazdığı şiirlerin ilham kaynağı Prag kenti. Şarl Meydanı, Prag Şatosu, Vatslav Caddesi, Doktor Faust’un evi, nehirler, köprüler… ancak şairin asıl özlemi Türkiye, eşi, dostları ve oğlu. Bu hasretini dizelere dökmüş. Nâzım’ın Prag’da yazdığı dizeler, sanki İstanbul için yazılmış. Prag’ın nehirlerine, tarihi köprülerine bakarken, aslında İstanbul vardı gönlünde… Belki de bu yüzden Prag şiirlerini okurken İstanbul geliyor okurun aklına…

Haberin devamı için bkz:  https://www.ntvmsnbc.com/id/25205440/

Nis
22
2011
0

İmza: S. Kudret Aksal

S. K. Aksal’dan Güner Ceylan’a ithafen imzalı…
“Eşik” (1975)

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında paylaşılan “imzalı” ilgilere/eserlere https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Buluntular (Efemeralar) | Etiketler:
Nis
22
2011
0

Okumanın Tarihi’nden: “400 deveden oluşan kütüphane”

UNESCO “Dünya Kitap Günü” (23 Nisan) yaklaşıyor. “Okuma Tarihi” konusundaki A History of Reading –Alberto Manguel (Penguen Books, 1996) adlı eserin çevrilmesini dilemiştim ki meğer zaten Füsun Elioğlu tarafından çevrilip “Okumanın Tarihi” adıyla 2001’de YKY’den yayımlanmış. Birkaç alıntı:

M.Ö. 4000 civarı: Kil tablete on keçi ile koyun çizilmesi ile ilk okur da doğmuş oldu.
MÖ 593: Peygamber Ezekiel bir hayal görür: Ağzını açıp bir kitabı yiyerek okuması emredilir; böylece eserin anlamını sindirip içselleştirebilecektir.
MÖ 330: Büyük İskender annesinden gelen mektubu asker önünde sessizce okur. Askerler şaşkına döner çünkü o ana kadar hep sesli okumaya tanık olmuşlardır.
MÖ 213: Çin İmparatoru Şi Huang-ti tarihin kendi yönetimiyle başladığına karar vererek önceki bütün eserlerin yakılmasını buyurur.
MÖ 200: Bizanslı Aristofanis noktalama işaretlerini icat eder. Daha önce kelimeler kesintisiz ard arda getirilirdi.
MÖ 55: Jül Sezar ruloyu sayfalara bölüp yan yana koyar; böylece kitap formatını başlatmış sayılır.
230: Kraliyet buyruğuyla, İskenderiye’den geçen her gemideki bütün kitapların birer kopyası yapılır –şehir kütüphanesi için. İskenderiye Kütüphanesi yangınında yarım milyon eser yanar.
1000: 117 bin kitabı olan İran Başveziri Abdülkasım İsmail hepsini alfabetik sırada yürüyen dört yüz develik bir kervan halinde yanında taşır.
1100: Gazali Kur’an okuma konusunda bir dizi kural geliştirir. Altıncı kural ağlamaktır –Kur’an’ın bazı bölümlerinin kederle okunmasını gerekli saydığı için.
1284: Venedik veya Floransa’da gözlük icat edilir.
1333: Ressam Simone Martini bir tablosunda Meryem’in eline kitap tutuşturur. Kadınların zihin kapasitesi konusunda şüpheci olan Katolik Kilisesi tartışır: Tanrı’nın Annesi okur sayılabilir mi?
1455: Gutenberg matbaayı icat eder; artık okurlar aynı metnin tıpkı kopyalarını okuduklarından emin olabileceklerdir.
1536: Hümanist William Tyndale İngilizler anlayabilsin diye İncil’i İngilizceye çevirir; bunun üzerine yakılır.
1559: Roma Din Mahkemesi Engizisyon Yasak Kitaplar Listesi çıkarır. Bu liste 1966’da güncellenmiş, Graham Greene ile Colette yasaklı yazarlar arasında yer almıştır.
1740: ABD’nin Güney Carolina eyaletinde kölelere okuma öğretmek yasaklanır. Bunu başka eyaletler izler. Okuma çabasında ısrar edilen kölenin işaret parmağının ilk boğumundan kesilir. Bu yasa ancak 1865’te kaldırılır.
1781: Denis Diderot depresyondaki karısını güzel kitaplar okuyarak iyileştirdiğini açıklar. “Kitap okuyarak tedavi” bilimine daha sonra “biblioterapi” denir.
Günümüz: Dünyada insanların dörtte biri okuma bilmiyor.

Nice okuyuşlara…

Tarık Günersel

Nis
19
2011
0

1981: “Mel’meketimden Rektör Manzaraları” (Oruç Aruoba)

“Üniversite’nin Ölümü” adlı yazıya paralel olarak Arayış Dergisi’nin 21 Kasım 1981 tarihli 40.  sayısında “Mel’meketimden İnsan Manzaraları” başlıklı bir başka Oruç Aruoba yazısı daha yayımlanmış… YÖK’ün üniversiteleri anlamsızlaştırmasını irdeleyen bu paralel yazıya  https://zaferyalcinpinar.com/rektormanzaralari.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

1. Hamiş: Ustam Aruoba’nın ilettiğine göre “Rektör Manzaraları”nın devamı da varmış… Önümüzdeki günlerde bu yazının devamını da Evvel Fanzin kapsamında yayımlayacağım.

2. Hamiş: Oruç Aruoba’nın 1981’de yayımlanan bu iki yazısını 2007’de Radikal Gazetesi’nde yayımlanan “Onur Ödülü’nün Hatırlattıkları” adlı yazısıyla birlikte okumak faydalı olacaktır.

Nis
19
2011
0

Epifani (Berk Doğan)

Berk Doğan’ın epifani duygusu üzerine şekillendirdiği animasyon çalışmaları Futuristika!‘da yayımlandı.

Bkz: https://www.futuristika.org/detritus/film/epifani/

(…)Animasyon, benim, gerçekliği nasıl ürettiğimi anlamamda bir araç oldu.  Sinemayı dışarıda bırakırak bu sözün iyice derinine inerek, gerçekliği üretmek kavramını sorgulamak ve anlamaya çalışmak gerekir. Ve bu konuda çalışmalar yapmış pekçok insan, bizi gerçekliği üretmenin sınırsız olasılıklarına taşıyorlar… (Berk Doğan)

Nis
19
2011
0

Mayıs 2011’de, Evvel Fanzin’de…

Mayıs 2011’de, Evvel Fanzin’de;

“Hakkaniyetsiz edebiyat yarışmaları, edebiyat oligarşisi, edebiyat kâhyaları, üleştirmenler ve ödüllendirme sistematiği” arasındaki habis birlikteliğin modern edebiyat tarihimizdeki kökenine uzanacağız. Sait Faik Hikâye Armağanı’na ilişkin önemli tarihsel yorumları ve tarihsel belgeleri okurlarımızla paylaşacağız. (Zy)

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Nis
19
2011
0

YIKIM 2011

23
GÜN
DÜZ
kaldı!

Bkz: https://destruction2011.com/

Hamiş: “YIKIM 2011” sanat projesine ilişkin olarak Janset Karavin, Z.R. Güvenç ile Rafet Arslan, Fırat Arapoğlu’nun  Açık Radyo’da(Açık Dergi’de) “Yer6Hafıza” programı kapsamında gerçekleştirdiği söyleşiyi https://ia600603.us.archive.org/16/items/YeraltiHafiza15Nisan2011/YeraltiHafiza20110415.mp3 adresinden dinleyebilirsiniz.

Nis
19
2011
0

Sergi: “Yüzükoyun/Prone” (Merve Morkoç)

‘Yüzükoyun / Prone’
Merve Morkoç (lakormis)
21 Nisan-21 Mayıs 2011 / GALERİST

“(…)Rüyaların hiçbir zaman tam olarak hatırlanamaması ve zihinde kalanların görülen rüyaların parçaları olmaları, Merve Morkoç’un “Yüzükoyun / Prone” sergisinin ana fikrini oluşturmaktadır. Sanatçı, izleyicilere her bir  odada  yirmişer dakikalık “REM (Rapit Eye Movement)”ler yaşatmak istemektedir ve her odada bulunan eserler bütünlük içerisinde  parçalara ayrılmıştır.(…)”

Açılış: 21 Nisan 2011, 19.00–21.00

GALERİST Galatasaray
İstiklal Caddesi Mısır Apt. 163/4, Beyoğlu, İstanbul
https://www.galerist.com.tr

https://zaferyalcinpinar.com/mmorkoc.jpg
Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler: ,
Nis
19
2011
0

Söyleşi: “80. Yaşında Juan Goytisolo” (Nedim Gürsel)

6 Ocak 2011 tarihinde, Açık Radyo-Açık Dergi’de,  Juan Goytisolo’nun yaşamı, kişiliği ve yapıtları üzerine Nedim Gürsel’le bir söyleşi gerçekleştirilmiş. Söyleşiyi https://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=27772&cat=100 adresinden dinleyebilirsiniz.

Nis
18
2011
0

Buluntu Şiir: “PANİK” (Ece Ayhan)

Eylül-Ekim 1956 tarihli Yenilik Dergisi’nde yer alan “Panik” adlı şiir aşağıdadır. E. Ayhan Çağlar imzasıyla yayımlanan bu şiiri bulup Evvel Fanzin’e ulaştıran Ümit Bayazoğlu’na çok teşekkür ederim. (Zy)

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm Ece Ayhan ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. Ayrıca, Bakışsız Bir Kedi Kara adlı Ece Ayhan web sitesi de https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde yer almaktadır.

Nis
17
2011
0

Sergi: “Olasılıklar Arası Denge” (Hüma Birgül)

“OLASILIKLAR ARASI DENGE”
Hüma Birgül
6 Mayıs- 8 Haziran 2011 / HUSH GALLERY

“Sonsuz kombinasyon arasında düşünsel devinim! Yaşamsal yansımanın dengesi arayışıyla… Hayatı, şeyleri algılama biçimi üzerinden renk ve form dengesi.
Bir hikâye betimlemek değil, ötesinde de değil, kendisi! İçe doğru ve her yöne. İçeriden!
Durum ve durumlar karşısındaki yeni durumlar…
Kafamdaki denge gitgide netleşiyor… Ta ki istediğim olana kadar devam… Ve baştan… Her resim yaşam gibi, yaşamdan öte. Ve kala.”

Açılış: 6 Mayıs 2011, 19:00

Hush Gallery
Caferağa Mh. Miralay Nazım Sk. 20
Bahariye – Kadıköy / İstanbul
www.hushgallery.org

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Nis
16
2011
1

Bu kez TURGUT UYAR adına; “ÖDÜLLER İNSANSIZDIR!”

Turgut Uyar adına bir şiir yarışması/ödülü düzenlendiğinden ve konunun ayrıntılarından –Egoist Okur adlı bir web sitesindeki duyuru aracılığıyla- bugün haberim oldu. Şiir-edebiyat ödüllerine, jüriciliğe, üleştirmenliğe ve genel olarak da “ödüllendirme sistematiği”ne karşı olarak  binbir türlü yazı yazdık, sıkı duruş sergiledik. Gerek Evvel Fanzin’de gerekse de diğer platformlarda yıllardır dile getirdiğimiz bu hakikatler, yeni sinsiyetin nemalanıcıları tarafından özel bir haysiyetsizlikle ve yüzsüzlükle anlamazlıktan geliniyor her defasında… Bu nedenle -aşağıda yazılanlarda olduğu gibi- bazı şeyleri sürekli tekrar etmek zorunda kalıyorum. Ve ne yazıktır ki tüm edebiyat kâhyalarına, kifayetsiz muhterislere, üleştirmenlere, haysiyetsizlere ve üçkâğıtçılara aşağıdaki sözleri tekrar etmek, hatırlatmak gibi bir haysiyete/göreve sahibim… Böylesi bir yükü yüklendim, istemeden:

Hande Edremit:“Denizaltı Edebiyatı” adlı bildirinizde “Ödüller insansızdır.” diyorsunuz. Ece Ayhan da “Şairlere ödüller verileceğini duyunca, şunları düşündüm: Demek yasalar da yetmemiş, ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor.” demişti. Günlük hayatta da biraz bu şekilde var olmaya çalışıyoruz sanki. Fotoğraflarla önceden belirlenmiş bir sahneyi yaratmaya daha kötüsü yaşamaya çalışarak…

Zafer Yalçınpınar: Ödül konusu son derece karışık bir konu… Şimdi, her şeyi bir kenara bırakalım ve meseleye dil açısından bakalım: Bugün, “Ödül” dediğimiz anda imgesel olarak ödülü alan kişiyi ya da eseri değil “ödül sistematiği”nin kendisini ya da ödülün metasını işaret ediyoruz, yüceltiyoruz, ayrıcalıklandırıyoruz. Eskiden böyle değildi. Şimdilerde, rekabet, kazanmak, yarışmak, hırs, farklılık, üstünlük filan gibi şeyler doğrudan aklımıza geliyor. Ödüllendirme denen şey, Yeni Kapitalizm’in yönetim süreçlerinin içerisinde düşünüldüğünde bir “isteklendirme” türüdür ve iktidar heveslileriyle iktidar sahiplerinin buluştuğu bir podyumdur. Ödül, iktidarın, kendi iktidarını kuvvetlendirdiği bir araçtır. Ödüller sahici değildir. “Ödül Sistematiği” denen şeyden podyumu, ışıkları, jüriyi, ödülü takdim edeni, alkış seslerini, o kırıtışları, gazetelerdeki haberleri, duyuruları filan kaldırın, geriye ne kalır? Şiltler, plaketler filan kalır. Zaten, bu şiltler, plaketler filan birer “simge” değil midir? İmgelemi kuvvetli bir şair için “ödül” denen şeyin karşılığı böylesi bir “sıradan simge” olamaz. Çünkü ödül sistematiğinin demin saydığım bileşenlerinin hiçbiri de imgelemin özgürleşmesiyle bağlantılı değildir. Şairin ödülü sıkı şiir yazmak, yazabilmektir. Şairin ödülü; tüm baskılara rağmen özgür bakışını, imgeselliğinin biricikliğini kaybetmemektir. Derdi şudur şairin; töze nüfuz edebilmek, tözü imlemek… Şair, şiirinin sıkılığını, dizelerinin gücünü yarışmalarla, ödüllerle filan teyit ettiremez. Bakın, bugünün edebiyat ortalığını birazcık araştırdığınızda “ödülsüz” bir şair bulmakta zorlanırsınız. Herkesin bir yığın ödülü var yahu… Nerede kaldı bu adamların ayrıcalığı filan? Ama benim dediğim anlamda, yani imgelemin özgürleşmesi ve töze nüfuz edebilmek yönünde ödüllendirilmiş şair sayısı bir elimin parmaklarının sayısını geçmez. Bu nedenle “Ödüller insansızdır” dedim.

Ayrıca bkz: Damperli Ödül Furyası ve Saygınlık Cukkalamak

Turgut Uyar’ın mezarının görüntüsü… (Yorumsuzdur!)


Denizaltı Edebiyatı Bildirisi‘nden… (2009)

(…)

3.1.1.1. Ödüller insansızdır.
3.1.1.1.1. Yükleniciler insansızdır.
3.1.1.1.2. Düzenleyiciler insansızdır.
3.1.1.1.3. Katılımcılar insansızdır.
3.1.1.1.4. Takdimciler insansızdır.
3.1.1.1.5. Jüri insansızdır.
3.1.1.2. Ödüller insansızlıktır.
3.1.1.2.1. Şartnameler insansızdır.
3.1.1.2.2. Şiltler ve plaketler insansızdır.
3.1.1.2.3. Mikrofonlar ve masalar insansızdır.
3.1.1.2.4. Ödül törenleri, kurdeleler, kuşaklar ve podyumlar
insansızdır.
3.1.1.2.5. Toplu fotoğraflar insansızdır.

(…)

Zafer Yalçınpınar

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Nis
15
2011
0

“Ben bunu Nâzım ağabey için yazıyorum de ve yaz…”

Nâzım Hikmet ve Vala Nureddin(Vâ-Nû)
Bolu’dan Kastamonu’ya geçerken (1920-1921)
(Bu fotoğraf, Müzehher Vâ-Nû’nun “Bir Dönemin Tanıklığı” adlı eserinden alınmıştır.)

*

30 Mayıs 1949

Müzehher, kızım,

(…)
Sende değil popüler aşk ve macera romanları yazacak fakat okkalı, tam mânâsıyla roman yazacak kültür var, hem de fazlasıyla. Sana kaçtır reca ederim, şöyle bir roman yaz, neşredilir mi, edilmez mi diye düşünmeden, ne olur bre kızım yap şu işi, günde bir saat buna çalış. Hatta yarım saat. Ben bunu Nâzım ağabey için yazıyorum de, Akşam gazetesinde tefrika edilmeyecek, belki kitap halinde de basılmaz fakat yazıyorum işte de ve yaz. Yeni yazdığın romandan memnun olmadığına göre, söylemek istediklerinin ancak yarısını söyleyebildiğine göre ve söylemek istediğin şeylerin çokluğu da böylelikle meydana çıktığına göre, herhalde iyi bir şey oluyor demektir. Ah kızım, biz hiçbir zaman duyduklarımızı ve söylemek istediklerimizi, yüzde yüz, boya, kelime, nota filan halinde veremeyiz ki, yeter ki fazla duyalım, söyleyebileceğimiz söz olsun ve onun yarısını sanat kalıplarına dökebilelim. Dehâ eseri denilen sanat verimleri, ister musuki, ister resim, ister edebiyat, ancak duyanın duyduğunun yarısıdır, daha fazlası değil her halde. Çünkü duyguyu, düşünceyi, kalıba dökerken o kalıbın icabettirdiği fedakârlıkları yapmağa, kalıbın aşıntı payını kabul etmeye mecbursun.
(…)

Nâzım Hikmet
“bursa cezaevinden vâ-nû’lara mektuplar”, Cem Yay., 1986, s.185-186

 

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com