(…)
Burada istitrat olarak şunu söylememe müsaadenizi rica edeceğim. Beyoğlunda oturduğum zamandanberi -on sekiz sene kadar oluyor- ya birinci katta oturdum veyahut tavan arasında. İlk oturduğum yer tavan arası idi. Burada uzun müddet kaldım. Sonra Taksimde, birinci katta bir eve taşındım. Burası, hikâyemizin başında bahsettiğim “sokaktan farkı olmıyan” evdi. Hemen caddeye bakan pencereleri olduğu için, her aklına esen uğrar, akşam, gece yarısı veya sabah demez, pencereyi vurarak beni uykudan kaldırırdı. Pek tabiî bu saatte gelenlerin kafaları, alkol buharları ile dolu olduğu için, insafa yer kalmazdı.
Bu evden, tekrar bir apartımanın en üst katına taşınmıştım.
Ancak 113 basamak merdiven çıktıktan sonra kapının zilini çalmak kabil olan bu evde iken, gelip beni görmek istiyenlere evde bulunmaklığım imkânları pek az olduğunu yine ben haber vermiştim.
Buna rağmen nefeslerine güvenenler olmuştu amma birinci katta oturduğum zaman hemen her gece “ziyaret” bahanesile düşen arkadaşlardan artık gelen nadirdi. Galiba, bir gece, Çallı İbrahim kafayı tütsüledikten sonra gelmiş. Fakat merdivenin 85 inci basamağında nefesi kesilip yıkılmış, o aralık tesadüfen, kapısının önüne süprüntü tenekesini koyan bir hizmetçi görmüş, kapıcıya haber vermiş, dar yetiştirmişler, eczahaneye sırtlayıp götürerek kurtarmışlar.
İtiraf etmek lâzımdır ki, 113 basamak çıkılır şey değil. Ayasofya minaresi bile 99 basamaktır.
Netice; ben ve benim gibiler, müfrit insanlarız. Ya en üstündeyiz veya en alt katta. Bir türlü ikisinin ortasını bulamadık.
(…)
Fikret Adil
İntermezzo, Yeditepe Yay., 1955, s.28
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Yeditepe Dergisi ve Yayınları” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/yeditepe-dergisi adresinden ulaşabilirsiniz.