“Allen Ginsberg’in Çınlama Odası”-2008
Piraye’nin ve oğlu Memet Fuat’ın yaşadığı köşk bugün “Ethemefendi 36” adında lüks bir restorana dönüşmüş durumdadır. Geçen sene, köşkün bitişiğindeki arazide yirmi dört katlı iki adet binanın inşaatı başladı. Şimdilerde ise inşaat bitmek üzere; tam bir senedir insanoğlunun yapıcı yıkıcılığını ve özel vahşetini izliyorum. Evimin balkonundan…
Fakat, bu akşamüstü ilginç bir şeye tanık oldum:
İki martı ardı ardına köşkün damına indi. Martılardan biri -daha iri olanı- diğerinin gerisinde duruyordu. Nedendir bilinmez, önce cılız martı köşkün bacasını gagasıyla yoklamaya başladı. Geride duran martı ise hızla havalanıp bacanın üzerine kurulmuş olan uydu antenine saldırdı. Sonra, nerden geldiklerini, çıktıklarını göremediğim birkaç martı daha bacaya indi ve hepsi birden uydu antenini gagalamaya başladılar.
Köşkün bitişiğindeki büyük ve yeni binanın dördüncü katına dizilmiş üç-beş umarsız karga, antene saldıran martılara bön bön bakıyordu.
Zafer Yalçınpınar – 8 Temmuz 2008
Hamiş: Sözkonusu köşkün fotoğraflarına https://zaferyalcinpinar.com/kosk1.JPG ile https://zaferyalcinpinar.com/kosk2.JPG adreslerinden ulaşabilirsiniz.
Halkevinin camlarından aksederek beyaz mermer binayı kan rengi deliklere boğan güneş, akasya ağaçlarının ve çam fidanlarının üzerinde yükselen ve buğu mudur, toz mudur, ne olduğu belli olmayan duman, herhangi bir inşaattan dönen ve parça parça elbiselerinin içinde sessiz ve biraz kambur yürüyen ameleler, üstünde yer yer otomobil lastiği izleri uzanan asfalt… Bunların hepsi mevcudiyetlerinden memnun görünüyorlardı. Her şey, her şeyi olduğu gibi kabul etmekteydi. Şu halde bana yapacak başka bir şey kalmıyordu.
Sabahattin Ali
Kürk Mantolu Madonna, YKY, 17. Baskı,2005, s. 12-13
Ece Ayhan’ın Çanakkale-Yalova Köyü’ndeki evinin fotoğrafıdır.
İSKORPİT
Latinceden mürekkep bilim dünyası ona “Scorpaena Porcus” diyor. Anglosakson literatüründe “Akrep balığı” (Scorpion Fish) olarak tanınıyor. Bizim memleketin balıkçıları ise, onu Akdeniz’de “Sokarca”, Ege Denizi’nde “Adabeyi” ve nihayet Marmara Denizi’nde ise “İskorpit” olarak adlandırıyorlar. Kendisinden 20-25 cm kadar daha büyük olan abisi, balıkçılık alemlerinde “Lipsos” olarak nam salmıştır ve balıkların külhanbeyidir. (Lüfer familyasını “bıçkın serseriler” olarak kabul edersek İskorpit familyasını da “ağırbaşlı serseriler” olarak düşünebiliriz…)
Tarihsel başkalaşım sürecinden fazlaca etkilenmeyen diğer balık familyalarında olduğu gibi İskorpit de -göreceli- çirkin, tarih öncesinden kalma, neredeyse “balıkların dinozoru” şeklinde lakap takılabilecek bir dip balığıdır. İskorpit’in kafası vücudunun yarısı kadardır ve kafasında sayısız girinti çıkıntı vardır. Birinci sırt yüzgecinin on bir, anüs yüzgecinin üç, karın yüzgecinin ise bir adet dikeni zehir taşır. İskorpit balığı “lüfer zokası”yla ve ak yemle yakalanabilmektedir. Yakaladığı İskorpiti oltadan çıkarırken zehirli dikenlere çarpılıp eli şişen amatör balıkçılar çoktur. Benim başıma hiç gelmedi, böyle bir şeyi tecrübe etmedim ama denizin dışında kaldığında, derisi yüzüldüğünde ya da sırt dikenleri kesildiğinde bile İskorpit balığının uzun süre canlı kalabildiği söylenmektedir.
Yukarıda saydığım özellikler nedeniyle midir yoksa başka nedenleri de var mıdır tam olarak kestiremiyorum, ama şair Ece Ayhan, Öküz dergisi tarafından yapılan bir söyleşide kendini İskorpit balığına benzetmiştir.
Zafer Yalçınpınar
(Karga Mecmua‘nın Haziran 2008 sayısından…)
Dr. Erdoğan Kul’la yaptığımız ve 11 Temmuz 2008 tarihli Birgün Gazetesi’nde yayımlanan “Haklılığın İnadı: Ece Ayhan!” başlıklı söyleşiye https://www.birgun.net/life_index.php?news_code=1215767332&year=2008&month=07&day=11 adresinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca;
“BAKIŞSIZ BİR KEDİ KARA” adlı Ece Ayhan Web Sitesi açılmıştır. Siteye https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.
“Toplumsal bağların oluşturulması kimliğe dayanıyor. Kimlik, bir noktada aidiyetle bağlantılı bir unsurdur. Bu durumda bir ilişkiler birlikteliği ortaya çıkıyor ve eski tabiriyle toplum yeniden cemaatleşiyor. Etrafı güçlerle çevrili birey, yalnız ve çıplak kaldığından bir savunma aracı olarak yıkıcı cemaatçiliğe sığınıyor.(…) Bireyin kendisiyle olan ilişkisi diğerleriyle olan ilişkisinden çok daha önemlidir. Artık iyi veya kötü boyutuyla toplumsala dönüş yok. Biz toplumsalı terk ettik. Toplumsal olmayan cemaatlere de dönmeyeceğiz, çünkü cemaatler de parçalanıyor. Temel insan hakları da gösteriyor ki, birey siyasi tutumu, kültürü ve çalışmasıyla kendi kendini yarattı. Artık toplumsal olmayan bir toplumda yaşamak zorundayız. İşçi sınıfsız bir kapitalist toplum, kadınsız bir feminist toplum, vs. artık aktörler yok. Aktörsüz bir toplum vizyonu, her gün amacına daha çok ulaşıyor. (Touraine)
Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com