Ara
17
2025
--

YANKI ODASI // 18. Bölüm // UĞUR YANIKEL’E SAYGI // ÖZEL YAYIN // 22 Aralık 2024 // YouTube // Canlı Yayın Tekrarı // Zafer Yalçınpınar & Azimet Avcu

Zafer Yalçınpınar‘ın YANKI ODASI şurada:
https://www.youtube.com/channel/UC9E2wBnQTNSVuDvaFfMuzOQ


22 Aralık 2022 tarihinde 27 yaşında vefat eden sıkı dost -ve genç yayıncı- Uğur Yanıkel‘i saygıyla anıyoruz. Vefatının ikinci sene-i devriyesinde Uğur Yanıkel’in yaşamı, poetikası, edebiyat/şiir direnişi ve özgür yayıncılık vizyonuna dair Azimet Avcu ile birlikte özel bir yayın gerçekleştirdik.

Uğur Yanıkel (1995-2022)


EVV3L kapsamında yer alan Uğur Yanıkel arşivine https://evvel.org/ilgi/ugur-yanikel adresinden ulaşabilirsiniz. Uğur’un hazırladığı özgür yayıncılık platformu ise https://pasaj69.org adresinde incelenebilir…


19. Bölüm’ün yayın tarihine/saatine ilişkin bilgiler/güncellemeler/değişiklikler için lütfen sosyal medya hesaplarımızı takip ediniz. (instagram: @evvelfanzin twitter: @calmayan)

ya da Yalçınpınar’ın YouTube Kanalı’na abone olunuz:
https://youtube.com/@zaferyalcinpinar


Hamişler:

1/ Yalçınpınar’ın kendisiyle konuşmalarının tümü şurada: https://evvel.org/ilgi/kendimle-konusmalar

2/ Yalçınpınar’ın özgeçmişine ve tüm kitaplarına (pdf olarak) şu adresten ulaşabilirsiniz: https://www.zaferyalcinpinar.info

Ara
15
2025
--

Söyleşi: BİR ÖLÜM KALIM MESELESİ OLARAK ŞİİR… ve DİPSİZ GÖL (Zafer Yalçınpınar – Azimet Avcu) (Aralık 2023)

Azimet Avcu: Geçtiğimiz yıl daha 27 yaşında kaybettiğimiz şair Uğur Yanıkel‘e ithafen bütünlediğin ‘Dipsiz Göl’ adlı şiir kitabı, 2023’ün Mart ayında -Uğur’un vefatından yaklaşık üç ay sonra – Upas Yayın kapsamında dijital nüsha şeklinde okuyucuya sunuldu. Geçtiğimiz günlerde de ikinci edisyon, basılı nüsha olarak Plüton tarafından kitaplaştırıldı ve yayımlandı. Kitabın girişinden itibaren bizi karanlık ormanlardan geçirerek tabiri caizse Yunan mitolojisinde Tartaros olarak bilinen ölüler dünyasına sokuyorsun ve ismiyle müsemma Dipsiz Göl bir tarihsel mezarlığa dönüşüyor. Kimi zaman kelimeleri bozarak kimi zaman da kelimelerin gücünü kullanarak yeni bir evren yaratmaya çalışıyorsun. Bu nefessiz imgesel düzlemde gökyüzü, rüzgâr ve benzeri imgeler dile getirilerek dış dünyaya devamlı özlem duyuluyor… Bu kitap ölümle kalım arasında geçen söylenceler gibi… Uğur’un aramızdan ayrılması da ancak bu kadar güzel bir imgeyle anlatılabilirdi. İlk sorumu şu noktadan sormak istiyorum. Bu kitap çalışması tam olarak ne zaman başladı ve Uğur’un kitap üzerindeki etkisi hakkında neler söylemek istersin?

Zafer Yalçınpınar: Dipsiz Göl’de yer alan şiirler 2017’den günümüze kaleme aldığım 21 pâreden oluşuyor. Bu şiirleri fragmante varoluşlarından çıkararak, şiirlerin taşıdığı kırık ve acılı yükleri bütünsel bir düzlemde nasıl konumlandırırım diye uzun zamandır düşünüyordum:- maalesef şairler bazı tarihsel döngü noktalarında birer düşünür gibi davranmak zorunda kalır. Neyse…  Bahsettiğim ve ihtiyaç duyduğum konumlandırma noktasında yeni bir imgesel alan derinliği tasarımı oluşturmam gerekiyordu ki bu tasarımı oluşturabilmem için de 21 pâredeki benzerlikleri ve farklılıkları belirlemek çok önemliydi. Şiirlerin sınırlarını yoklamam, şiirsel dil açısından yakınsama ve ıraksama noktaları nasıl akışkanlaşıyor gibi sorulara cevap bulmam ve şiirlerin biçimsel öğelerini dönüştürmem gerekiyordu. İşte, senin ifade ettiğin ‘nefessiz imgesel düzlem’ veya ‘karanlık ormanlardan geçmek’ gibi benzetmeler böylesi bir ortak alanda anlam kazanıyor; Almancası ‘weltschmerz’… Bu ifadeyi ‘dünya ağrısı’ veya ‘varoluş sancısı’ olarak çevirebiliriz. Bugün içerisinde hayatta kalmaya çalıştığımız neoliberal düzenin kentsel gündemini ve tüm bileşenleriyle birlikte kurulu rant ekosistemini -gerçekten de- kötücül bir ‘karanlık orman’ olarak görebiliriz. Ve evet, bu palyatif ve tıknefes süreç bir yaşayıştan çok ‘hayatta kalma’ uğraşısı olabilir ancak… Ölümle kalım arasında… Uğur’un Taksim’deki düşüş ânı zihnimdeki imgesel haritada böylesi bir orijin oluşturdu. ‘Dipsiz Göl nerde, neresidir?’ diye sorsan bana, ‘Taksim’de, Uğur’un atladığı ânda ya da düştüğü yerde açılan bir paralel evrende!’ diye cevaplarım. Uğur’un ‘kazayla intihar’ olarak tanımladığım düşüşü ve vefatı zihnime bir şimşeğin görüntüsü gibi mıhlandı… Peki, anlatmaya çalıştığım tüm bu şeyler, bahsettiğim tasarım yaklaşımı falan… Kitapta doğru veya etkili yansıtılmış mı sence? Dahası, okuyucu tarafından hissedilebiliyor mu gerçekten… Sence, bu varoluş sancısı, tıknefes yaşam en çok hangi şiirde kendini gösteriyor, en çok hangi şiirde daha etkili? 

Azimet Avcu: En önce sonda sorduğun soruya cevap vereyim: ‘Çizgi’ şiiri… Bu şiirinin çıkış noktası olan İlhan Berk’le gerçekleşen diyalogunu ilk defa Rüzgâr Defteri’nde okumuştum. Her şairin akılda kalır bir dizesi veya anısı olur. Sizin bu diyalogunuz hem akılda kalır bir dize hem akılda kalır bir anı niteliği taşıyor. Bu diyalogun cevabını yıllar sonra ağaçlarda bulup onun aralarında gezinmen en büyük sancılardan bir tanesi. Bulmanın sancısı. Ayrıca o kitap üzerine Uğur’la yaptığınız uzun söyleşi de hem o dizeleri hem de o şiiri anlamlı kılıyor. Bunun dışında kitabı okurken kafamda Cemal Süreya’nın ölmeden önce yazdığı ‘Göller Denizler’ şiiri gözümün önüne geldi. Şiirde; ‘Ölüm? / Bir gölün dibinde durgun uykudasın… Denizler? / Tanrılar karıştırır durur denizleri…’dizelerini düşündükçe senin dipsiz gölünde bir uyku uyanıklık arasında gezinip durdum. Kitapta istediğin ve planladığın şeyler gerçekleşmiş diye gözlemledim. Örneğin; ‘Kırmızı Bahçenin Dalgalanışı’ şiiri hem görsel hem şiirsel anlamda kitabın en can alıcı kısımlarından. Uğur’un artık o dalgalı evde yaşamaya başladığını gözümün önüne getirdim. Yazmak istenen ve hissedilen şeyler bu noktada bir paralelliğe oturuyor. Bu şiir dışında gözüme başka bir bağlantı daha takıldı. ‘Yeni Gün Yoktur’ şiirinde Turgut Uyar’ın Akçaburgazlı Yekta’sıyla bir kardeşlik sezdim. Bu defa Yekta’yla değil Turgut’la konuşmaya başladığımızı düşündüm. Şiirdeki bireyin kendini mezarının başında beklerken hisleri, özellikle ‘bir çocuğum buz dolu taş / sokakta kimsesiz yollar yok ben de burada değilim’ ifadeleriyle anlatılıyor. Bu ifadelerin ortaya çıktığı duygu ve anlam dünyasını farklılaştıran, bireyin yaşamla olan bağını ve yalnızlığın iç geçmişini nasıl yorumluyorsun?

Zafer Yalçınpınar: ‘Kırmızı Bahçenin Dalgalanışı’ adlı şiirim Şahin Çetin’in efsanevi çizimiyle birlikte düşünülmeli. Zaten bu şiiri kaleme almaya karar vermemde de Şahin’in çizimi özel bir tetikleyici olmuştu. Çizimi basitçe anlatmaya çalışayım. Güçlü dalgalara -belki de her yeri kaplayan bir fırtınaya veya sele- karşı ayakta durmaya, yaşamaya çalışan yıpranmış, yarı yıkık, ahşap bir kulübe çizimi… Sonsuz dalgalarla uzanan bir fırtınanın alan derinliğinde kulübenin yalnızlığı, tek başına duruşu… Sanki, ıssız, insansız, ufuksuz ve sonsuz dalgalardan oluşmuş bir çöl veya okyanus fırtınası gibi… Ve o kulübenin dalgalarla temas eden yüzeyi gücünün sonuna kadar direniyor… Direniyor bir anıt gibi, onurlu bir duruş sergiliyor. Ok ve yay gibi… Tüm zorluklar, her şey, tüm varoluş, her şey gerilimin son noktasında! İnan ki Uğur’un yaşamı böyleydi. Hem şiir-edebiyat araştırmacılığı, hem yayıncılığı, hem de gazetecilik yaşamında sonuna kadar direndi, hiç vazgeçmedi… Üstelik kendisine ‘kahraman’ denmeyeceğini bilerek, alkışlanmayacağını bilerek, hiçbir maddi-manevi çıkar beklemeden… Ece Ayhan bu durumu ‘haklılığın inadı’ olarak tanımlıyor. Ece Ayhan’ın kavramlarıyla formülize etmek gerekirse Uğur’un yaşamı için şunu açıkça söyleyebiliriz: ‘Kötülük dayanışmasına karşı haklılığın inadını göstermek…’ İşte, ‘Kırmızı Bahçenin Dalgalanışı’ adlı şiirimin Uğur’un varoluşuyla özdeşleşen böylesi bir ‘haklılığın inadı’ direnci var! Bu anlattıklarımdan çok daha ayrıksı olarak baktığımızda, gerçekten de Cemal Süreya’nın son dizeleri sayılan ‘Göller Denizler’ şiirinin imgelemi tüm kitapla ilişki içerisinde… ‘Çizgi’ adlı düzyazı-şiir metnimi de kitaba ismini veren ‘Dipsiz Göl’ söylemini de Düzce’de, Topuk Yaylası’ndaki bir gölü ve gölün donmuş yüzeyini seyrederken bütünledim. Sen söyleyince fark ettim bunu… Çok doğru bir tespit… ‘Yeni gün yoktur’ adlı şiirim ise tüm zamanlarda kaleme aldığım şiirlerimin arasında en kara veya karanlık olanlarından biri… Bu şiiri bir kış gecesi, Kadıköy sokaklarından birinin köşesinde bir apartman boşluğuna sığınmışken yazdım. Işık çok azdı, zar zor yazıyordum defterimin sayfasına… Hatta o günlerde şiiri okuyanlar son derece olumsuz etkilenmişti şiirden… Turgut Uyar’ın şiirine ilişkin yaklaşımın da çok doğru… O zamanlar Derviş Aydın Akkoç’un hazırladığı ‘Turgut Uyar’ın Çocuklarıyız’ adlı özel söyleşi kitabını okuyordum. Orada Turgut Uyar’ın ilk kızı Serap’tan bahsedilir, birkaç aylık bir bebekken Ardahan’ın Posof ilçesinde vefat eden ilk kızı Serap’a ve Serap’ın mezarına dair bilgiler vardır. Bilgileri dile getiren Turgut Uyar’ın Semiramis’ten sonraki kızı Şeyda Uyar Dikmen’dir. Şöyle der: “Serap’ın gömülmesiyle ilgili de konuşmuştu babam, iyi hatırlıyorum. O sırada Posof’talar ve kara kış her yanı kasıp kavuruyor. Babam asker, yanında da erler var, Serap’ı gömmüşler ve mezarında ateşler yakıp sabaha kadar beklemişler; kurtlar toprağı eşeleyip de taze ölüyü çıkarmasın diye. Kısacası ne zaman Serap bahsi açılsa, seneler geçmiş olmasına rağmen, babam her seferinde üzülür, kederlenirdi.” (İletişim Yayınları, 2014, 1. Baskı, ss.85-86) Bilemiyorum Azimet… Bu anlattıklarımdan başka-daha acı bir şey olabilir mi… Acı bir ‘yankı odası’ gibi… Ama tabiî ‘yalnız olmak’ ile ‘tek başına olmak’ felsefi düzlemde birbirinden ayrılır. Biz, ben de, Uğur da, sen de, sanırım yalnız değiliz, ama tek başımızayız. Şiirsel alan derinliği de böyle bir uzam… Gezegenler gibi ‘tek başına’ olmak… Peki, İlhan Berk’in bana sorduğu soruyu ben sana sorayım: Senin kendi çizgin nerden geliyor? Nasıl devam ediyor… Hangi noktalarda, nasıl bütünleniyor…

Azimet Avcu: 2016 yılında Kadıköy Kitap Günleri galiba son kez olarak Haydarpaşa’da yapılıyordu. Seni ismen Uğur’dan çok duyduğum ve çalışmalarını takip ettiğim için biliyordum. Orada bir stantta ‘Rüzgâr Defteri’ kitabını görmüştüm. Hemen almak isteyip etrafta standa kimin baktığını bulmaya çalışmıştım. 10 dakikaya yakın bekledikten sonra birisi gelmişti. Kitabı alıp oradan Karaköy vapuruna yürüyüp vapurda kitabı okumaya başlamıştım ki İlhan Berk’in sana sorduğu bu soruya gelmiştim. Uzun zaman kendi adıma bunu düşünmeye çalışmıştım. Yıllar yılı arada aklıma gelir ve çizginin başına gitmeye çalışırdım. Ama Dipsiz Göl’ü okurken bu soruyla tekrar karşılaşınca çizginin başını buldum. Uğur, bir gün yanımıza gelip çok garip bir rüya gördüğünden bahsetmişti. Ne olduğunu anlatmasını istemiştik. Rüyasında ‘insan annesinin karnında cenin pozisyonundayken bir soru işaretine benzer’ diye bir cümle kurmuş. Uyanınca internetten bir bakmış ki gerçekten öyle. Bunu günlerce anlattı. Çizgimin başlangıcını ararken buraya geldim. İnsan ana rahmine düştüğü ân, yani o çizgi, yaşama yolculukla başlıyor. Bir soru işareti olarak gidiyor. Ben şiir yazmaya çocukluk yıllarımda başladım. Galiba bu illet insanın yakasına gelip bir türlü yapışıyor. Şiir dilini öğrendikten sonra da kendini başka bir dille ifade edemiyorsun. Bana bazen ‘kaç dili iyi seviyede biliyorsun?’ diye sorduklarında ‘iki’ diye söylüyorum. Birincisi Türkçe, ikincisi şiir dili. Söyleme dikkatlice bakınca biraz romantik gelebilir ama bunu başka türlü anlatamam. Şiir dilini öğrenince de o dili bilenlerle iyi diyaloglar kuruyorsun. Uğur’la, senle öyle bir dil üzerinden konuşuyoruz. Normal yaşamlarımız ve gündelik dilimiz kendimizi tarif etmeye yetmiyor. İnsan yürüdüğü yolda arkadaşlarını iyi seçerse yolu da sağlıklı katetiyor. Uğur, Selim, Kadir ve ben böyle bir yolculukta karşılaştık. Onlar benim için iyi şiirin yanında iyi şairin nasıl olması gerektiğini de gösterdiler. Zamanla yolda azalsak da burada haklılığın inadıyla devam ediyoruz. Şiire bakış açıma gelecek olursak da yine bu yolda oluşup gelişti. Şiirimi post-modern çizgiye koyabilirim ama tamamen o anlayışla yazmıyorum. Türkiye’de her türlü sanat akımı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalıyor. Politikanın hayatımızı çekip elimizden aldığı, hayatlarımızı zorlaştırdığı bir dünyada güncelden uzaklaşıp sadece sanatsal üretim yapamıyoruz. Ece Ayhan’ın şairlik tanımına ‘etikçi’ dediği bir ülkede etikçiliği biz de elden bırakamıyoruz. Uğur, ihmallerle öldü. Orada ambulansından hastanesine sağlıklı çalışan bir sistem olsaydı, Uğur hayattaydı. Burada gelmek istediğim nokta devletin insan hayatına bu kadar kastettiği bir ortamda şiiri silah gibi savunma aracı olarak görmekten başka çaremiz kalmıyor. Pekâlâ, bu noktaya gelmişken iki soru sorayım. Dipsiz Göl’e politik açıdan nasıl bakabiliriz? Dili bu noktada nereden kurmalıyız?

Zafer Yalçınpınar: Bir kere hemen ifade edeyim; Uğur’un vefatına neden olan düşüşe dair söylediklerine yüzde yüz katılıyorum. Uğur’un vefatında çok boyutlu bir ihmal olduğu açık… Doktorlar, hastane vesaireden önce toplumsal bir ihmal var: Uğur, düştüğü yerde çok uzun süre kalıyor! Gelen geçen ahaliden kimse umursamıyor ölü gibi yerde yatan, bilinci kapalı bir insanı! Üstelik bir cumartesi gecesi! İşte mesela, Ece Ayhan’ın ‘toplum’ ifadesinin yerine koyduğu ‘topluluk’ söylemine çok acı bir örnek daha… İnsan toplumu refleksi gösterilmiyor çünkü! Herkes yılbaşı öncesi tatil, eğlence, tüketim ve alışveriş merkezi kafasında çünkü! Yığışım! Herkes yeni yılda fiyatlar ikiye katlanmadan ne satın alayım, nereye gideyim, ne yapayım derdinde! Keza, Uğur’un hastaneye sevk edilmesi de bence çok uzun bir süre…  Sonra, hastanede tetkik-teşhis-tedavi falan gibi süreçler için de çok bekletiliyor. Standartlardan çok uzun bir bekleme süresi yaşıyor Uğur… Aleyhine çalışan, ölüm kalım gibi bir bekleme süresi… Çok acı… Şimdi, bunca hakikati tüm hatlarıyla düşündükten sonra hemşire, doktor kimse çıkıp olayı normalleştirmeye çalışmasın bana! Hepsi o günlerde ya tatilde olmayı düşünür ya arkadaşlarıyla eğlenmeyi ya da benzerleriyle elit elit takılmayı kuruyordur kafalarında… Yıllardır bu böyle! Yıllardır, utanmadan! Taksim dediğimiz lokasyon, rantıyla, oteliyle, turistiyle, elçilikleriyle, esnafıyla, meyhanesiyle, ev sahibiyle, kiracısıyla, taksicisiyle, fuhuşuyla, uyuşturucusuyla, serserisiyle, ruhsatçısıyla, zabıtasıyla, liberaliyle, belediyesiyle ve nihayetinde hastanesiyle, doktoruyla falan tüm hatlarıyla, tüm dokularıyla lağıma dönmüş durumda! Zaten, Bilge Karasu’nun kitabının adını hatırlayalım: “Lağımlar Anası ya da Beyoğlu”. Yani ben Uğur’un vefatındaki ihmaller silsilesinin ‘Yahu çocuk çok ters atlamış, çok ters düşmüş, çok talihsizmiş…’ falan gibi bir doktor ağzı söylemle geçiştirilebileceğini, dahası benzeri söylemlerle ‘müesses nizam’ tarafından geçiştirilmiş olmasını da kabullenemiyorum bir türlü… Şimdi, bu noktada Nâzım Hikmet’in birçok yazısında şiir diline ithafen ifade ettiği başka bir kavrama geçmek gerekiyor: Şiirimizin, şiir dilinin taşıdığı yük! Ve bu yük yaşadığımız coğrafyada çok ağırdır yüzyıllardır… ‘Davet’ adlı şiirinde Nâzım Hikmet’in ‘Dörtnala gelip Uzak Asya’dan / Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan / bu memleket…’ olarak tanımladığı coğrafyamızda her şey çok zorlu ve acılı yaşanıyor. Yüzyıllardır içinde bulunduğumuz coğrafyanın ‘kara gerçeğini’ gören bir şairin durumu da Nâzım’ın aynı şiirindeki şu dizelere benzer: ‘Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak / ve ipek bir halıya benzeyen toprak / bu cehennem, bu cennet bizim’ Dipsiz Göl, sanıyorum, en ağır ve kara gerçeklerle örülmüş şiir kitabım… Böylesi bir ‘şiirsel yük’ taşıyor. Özellikle de ‘Dipsiz Göl’e girdim’ diye başlayan birinci bölüm… Uğur’un ölümüyle birlikte kitabın üzerindeki şiirsel yük de çok arttı. Tuhaf bir çelişki var: Gündelik yaşamın şiirselliği her geçen gün azalıyor, ama dilin ve mantığın yaşamındaki derin tarihsel yük, dile getirilen kalp ve vicdan arayışı her geçen gün daha fazla artıyor. Hakikat yolundaki kalp ve vicdan arayışı… Bence bu durum bizim coğrafyamıza özgü… Sence de öyle değil mi, bütün bu yakın ve uzak tarihsellik boyunca, tüm yaşadıklarımızdan sonra, kim bu coğrafyanın şiirsel yükünü sırtlanmak ister ki? İkinci Yeni’nin parladığı baskılı dönemde bile daha fazla şiirselliği vardı yaşamın, ya da 1950 şiir hareketinde… Mesela, Ece Ayhan yaşasaydı bugün, 2023’te, kesinkes söylüyorum bunu; şiir yazmayı bırakırdı! Sıkılırdı. Kapitalizm sonrası neoliberal dünyanın aldatıcılığından, sinsiliğinden, bireyi içine düşürdüğü kapandan sıkılırdı. Öylesine karanlık ve palyatif bir dönemde yaşıyoruz şu an… Uğur’un sana gönderdiği bir mesajı göstermiştin bana. Şöyle diyordu Uğur son merhalede: ‘Şiirle rabıtamız kalmamıştır.’

Azimet Avcu: Birgün Aslıhan Pasajı’ndaki sahafları dolaşırken Uğur sevinçle “Azi koş Ece Ayhan’ın bir süredir aradığımŞiirin Bir Altın Çağı’ kitabını buldum.” dedi. Sahaf 200 Lira gibi yüksek bir fiyat çekince üzüntüyle daha sonra alırım deyip kimsenin göremeyeceği bir yere sıkıştırdı. O dönem için bu kitap kafamın köşesine kazınmıştı. Yıllar sonra bu kitap elime geçtiğinde “TARİHE BAKARSANIZ ANLARSINIZ!” diye bir yazıya denk gelmiştim. Orada şöyle bir kesit vardı: “Zaten yamuk ve yampiri bu dünya; tabii bana göre, tümüyle bir ‘kötülük toplumu’ ya da daha yetkin anlatışla, ‘örgütlenmiş sorumsuzluk’tur: Gerçekte ve dipte olan!” Dipsiz Göl tam bu noktada daha büyük bir karşılık buluyor. Yüzeyden bakınca anlaşılmayan ve içine düştükçe çıkılmayan o büyük bir dehliz… Sanatın her zaman iyileştirici bir yanı var. Eğer şiir bizim hayatımızda bu kadar yer edinmese iyileşmez yaralarımızla silinip gideceğiz. Ece Ayhan’da bugün yaşasa senin aksine böyle düşünürdü. Ölümle yüzleşmenin tek yolu yazmaktan geçiyor. Söz bitiyor, ağıtlar diniyor, toprak soğuyor… ama bu şiirler birilerinin kitaplığında, dilinde, hafızasında duracak. Bu özel kitap için ben Yalçınpınar’a teşekkürlerimi sunuyorum. İmgenin ve doğanın bu kadar çoğullandığı Dipsiz Göl’de bize yaşam ideasını tekrar hatırlatan şair okurlara son olarak ne söylemek ister, bunu merak ediyorum.

Zafer Yalçınpınar: Herkesin farklı bir dilsel formülü veya şiarı vardır, şiir ve yaşamla ilgili… Tamamıyla benim icat ettiğim ve kendi 44 yıllık zavallı yaşamımda tüm hatlarıyla deneyimlediğim formül şu: ‘Şiir, dilin sürdürülebilirliğidir.’ Bu formülü ilk kez Kasım 2018’de gerçekleştirilen İlhan Berk Sempozyumu’nda dile getirmiştim. Şiir, imgesel alan derinliğinin uzamında salınan ve dilin sınırlarını genişleterek geliştiren bir özüt! Geçmiş ile geleceğin dili arasında hakiki ve adil bir bağ kurabilen tek-son-öz! Şiirin eşsizliği -eşsiz olana yakınlığı- bu bağda, bu bağın haysiyetinde gizli… Şimdi, aslında, Ece Ayhan’dan aktarmak istiyorum son sözlerimi… Uğur yaşasaydı, o da öyle yapardı çünkü. Yaklaşık olarak şöyle diyor Ece Ayhan Çağlar: “Böylesi bir uçsuz bucaksız ‘kötülük dayanışması’ ortamında karamsar olunmaz da, ne olunur bilemem. Ama benim karanlığımın rengi akkordur, o ayrı. (…) İzin verin de bir kömürün bir elmasa dönüşmüş olduğunu artık anlayalım! (…) Şiir gerçeği yeder! İşte böyle olumsuz bir yeri vardır şiirin toplumlarda. Bir toplumda yeri olmayışı onun yeridir.”

Aralık 2023


Hamişler:

1/ Dipsiz Göl’ün basılı/matbuu olarak yayımlanan ikinci edisyonunu https://www.kitapyurdu.com/kitap/dipsiz-gol/669036.html adresinden satın alabilirsiniz. Tam metin dijital nüsha ise https://upas.evvel.org/dipsiz.pdf adresinden indirilerek, arşivlenebiliyor…

2/ Zafer Yalçınpınar’ın tüm edebiyat çalışmalarını https://www.zaferyalcinpinar.info adresinden inceleyebilir ve tüm kitaplarını aynı adresten -pdf dosyası biçeminde- arşivleyebilirsiniz.

Kas
26
2025
--

Plüton Dergi’nin 13. sayısı yayımlandı…


Plüton Dergi‘nin 13. sayısı yayımlandı…

Satın almak için:
https://www.kitapyurdu.com/kitap/pluton
-edebiyat-kultur-ve-sanat-dergisi-sayi13/738567.html



İÇİNDEKİLER (314 SAYFA)

Azimet Avcu, Zafer Yalçınpınar | Bir Ölüm Kalım Meselesi Olarak Dipsiz Göl // M.Ş.Ş | Poetik, Nevrotik // Neeli Cherkovski | Hapis Şiiri // Bengt O Björklund | Rüzgâr // Ali Yiğit Kahya | Sanki // Turgay Yıldırım | Sessizlik // Toprak Şems Tezcan | Dipsiz Dünya // János Pilinszky | Bağır // Müge Koçak | Sütçü İmam – Başkaldırı(sız) // Eşref Ozan Baygın | Ölmeden Ölümsüz Olamazdık // Sully Prudhomme | Asma İskele // Ömer Yıldız | Açtık Parantez Kapadık Çok // Afrâ Kutluğ | Sû Kayıtları – I // Gizem Aktan | Antimatrix // Hüseyin Avni Dede | Düşünen Şiirler // Kuzey Topuz | Sessiz Alfabe // Melisa Parlak | Aramızdaki Çatlaklar János Pilinszky | Ted Hughes’a Saygıyla // Aldous Huxley | Koruluktaki Maden // Tupac Shakur | Betondan Büyüyen Gül // Ahmet Ali Uzun | Ben Şeytan // Batuhan Çağlayan | “Sonsuzluğa Kiracı” Kitabı Üzerine // Mojtaba Nahani | İlk // Müge Kartal | Günün Birinde Kalbini Çiçeğe Basan Yerliler // Mahmut Aksoy | Atlarımız Sürülenlerdendiler Sürdük Gitmediler // Furkan Çirkin | Bir Çikolatanın Güneş Altında Erimesi > Bizim Yerimize Yürüyen Merdivenler // Charles Baudelaire | Söyleşi // Erdoğan Alkan | Oyun // Oğuz Ziya Anıl | Orman // Arthur Rimbaud | Garipler // Lord Byron | Gözyaşını Gördüm // Tozan Alkan | Hisar // Samet Özkan | Bornova-Beyoğlu Dolmuşu // Elif Burcu Özkan | Yol Buraya Kadar // Eyüpcan Yenilmez | SVB // Miguel Hernández | Ağıt // Betül Yılmaz | İkircikli Çekirdek // Gary Snyder | Yaşlı Kemikler // Hakan Kaya | Buradan Uzağa // Richard SIKEN | ŞEHRAZAD // Alperen Kalıp | Sinek // Otomo no Tabito | Saké’ye Övgü // Tahsin Aladağ | Toprağın El Verdiği // Ahmet Ali Uzun | Atom Bombası ve Milyonlarda Karınca Sonrası: Them! (1954) // İlker Sedat Dikeç | Sen ve Ben Tam Sayıları, Verilen Bir Pozitif Aşk Sayısına Bölündüğünde Aynı Kalanı Veriyorsa ”Sen Tam Sayısı, Ben Tam Sayısına, Aşk Modülüne Göre Denktir! (Sen Sayısının Aşk Sayısına Bölümünden Kalanın Ben Olduğuyla İlgili Şiirdir) // Nedim Gökhan Aydın | Şöyle Bir Fikrim Var; “Hisli Gökyüzü Yollarında Sabah” // Cengiz Yılmaz | Muhayyel // Gültekin Emre | küçük İskender’den Kalanlar: “Masım” // Onur Sakarya | 30’uncu Sanat Yılım // Gonca Royem Gündoğan | Hatıralar // Selen Şimşek | İki Dakika // Halit Asım | Gecelerin Gelmiyen Baharı // Onur Temel | Meskalinli Toprak // Uğur Yanıkel | Tanya Çıkışı // Işıl Nur Güraslan | Okula Gidiyorum // Shiraz Dilara | Gelir Gider Duygu // Can Taşan | Spotify, Video Yıldızını Öldürdü // Zehra Çise | Ait Olamayan Yapboz Parçası // Selma Cengiz | Düalitede Kalalı Oluyor 25-29 Yıl // Serdar Aydın | Uzak Bir Diyarken Hint // Charles Burns‘ın “Last Look” Grafik Romanı | Zihinsel Labirentlerin Derinlikleri // L. Y. | Şiir // William Douglas O’Connor | Hayalet // Fanzin | Akasya // Azıcık Bir Seçki | Amerikan Jisei’leri // sabahattin umutlu | inuit ile yupik // Serhat Fırat Çakıcı | Comedia Dell’arte Kılavuzu // Band | Change the Password // DeepSeek | Deliliğin Lastik İzleri, Çılgın Sokakların İlahisi & Parçalanmış Cennet Haritası


Satın almak için:
https://www.kitapyurdu.com/kitap/pluton
-edebiyat-kultur-ve-sanat-dergisi-sayi13/738567.html


Kas
24
2025
--

İLHAN BERK adına ödülcülük oynamak ve müsamere tertip etmek falan…

Çok fazla söylenecek bir şey yok aslında… Her zamanki kötücül düzenek İlhan Berk adına da işliyor: Bir belediye, birkaç mutat zevatı jüri/danışman olarak kiralayıp/gösterip İlhan Berk adına şiir ödülü (para veya itibar) dağıtmış ve ardından da tören/müsamere tertip etmiş falan…

Ödüllendirme sistemine karşı duruşumuz ve haysiyetli mücadelemiz 10 yıllardır sürüyor, bu konuda kafamız hiç karışık değil. Bizim temellendirmelerimizin özünde şu iki söylem bulunuyor: Ödüller insansızdır! Ödüller kötücül besinlerdir! 

İşbu kötücül konunun ödüllendirme sistematiğini de kapsayan bir “edebiyat sosyolojisi” meselesi olduğunun anlaşılması için, şu alıntıyı kaç on yıl daha tekrar etmem gerekecek? 2009 yılında şöyle demişim:

“Ödül konusu son derece karışık bir konu… Şimdi, her şeyi bir kenara bırakalım ve meseleye dil açısından bakalım: Bugün, “Ödül” dediğimiz anda imgesel olarak ödülü alan kişiyi ya da eseri değil “ödül sistematiği”nin kendisini ya da ödülün metasını işaret ediyoruz, yüceltiyoruz, ayrıcalıklandırıyoruz. Eskiden böyle değildi. Şimdilerde, rekabet, kazanmak, yarışmak, hırs, farklılık, üstünlük filan gibi şeyler doğrudan aklımıza geliyor. Ödüllendirme denen şey, Yeni Kapitalizm’in yönetim süreçlerinin içerisinde düşünüldüğünde bir “isteklendirme” türüdür ve iktidar heveslileriyle iktidar sahiplerinin buluştuğu bir podyumdur. Ödül, iktidarın, kendi iktidarını kuvvetlendirdiği bir araçtır. Ödüller sahici değildir. “Ödül Sistematiği” denen şeyden podyumu, ışıkları, jüriyi, ödülü takdim edeni, alkış seslerini, o kırıtışları, gazetelerdeki haberleri, duyuruları filan kaldırın, geriye ne kalır? Şiltler, plaketler filan kalır. Zaten, bu şiltler, plaketler filan birer “simge” değil midir? İmgelemi kuvvetli bir şair için “ödül” denen şeyin karşılığı böylesi bir “sıradan simge” olamaz. Çünkü ödül sistematiğinin demin saydığım bileşenlerinin hiçbiri de imgelemin özgürleşmesiyle bağlantılı değildir. Şairin ödülü sıkı şiir yazmak, yazabilmektir. Şairin ödülü; tüm baskılara rağmen özgür bakışını, imgeselliğinin biricikliğini kaybetmemektir. Derdi şudur şairin; töze nüfuz edebilmek, tözü imlemek… Şair, şiirinin sıkılığını, dizelerinin gücünü yarışmalarla, ödüllerle filan teyit ettiremez. Bakın, bugünün edebiyat ortalığını birazcık araştırdığınızda “ödülsüz” bir şair bulmakta zorlanırsınız. Herkesin bir yığın ödülü var yahu… Nerede kaldı bu adamların ayrıcalığı filan? Ama benim dediğim anlamda, yani imgelemin özgürleşmesi ve töze nüfuz edebilmek yönünde ödüllendirilmiş şair sayısı bir elimin parmaklarının sayısını geçmez. Bu nedenle “Ödüller insansızdır” diyorum.

Akademik bir alıntı da yerinde olacak:

“(…) Sanat koruyuculuğu, yazarın bir kişi veya kurum tarafından bakılıp korunmasıdır; ama yazardan karşılığında kültürel bir ihtiyacın tatmini beklenir. Müşteri ile patron arasındaki münasebetler ortaçağda sadakat yemini etmiş insanla efendisi arasındaki münasebetlere pek yabancı değildir. Sanat koruyuculuğu feodal teşkilâtlanma gibi, bağımsız hücreler üstüne kurulmuş bir yapıdır. (…) İmparatorluğun zengin Romalısının familia’sı sanat koruyuculuğunun belirmesine en elverişli yapıdaydı. Zaten sanat koruyuculuğu (mécénat), ismini Augustus’un dostu ve Horatius’un koruyucusu Maecenas’ınkinden almıştır. Fakat sanat koruyuculuğu özellikle prenslerin, kralların veya papaların saraylarında gelişmiştir. (…) Devlet koruyuculuğu, çağlar boyunca az çok muntazam ödenek ihsanları veya İngiltere’de “poet laureate”, Fransa’da “Kralın vakanüvisi” benzeri resmî görevler vererek uygulanmıştır. (…) Bu anlamda koruyuculuk yanında, bir de edebiyat pazarına etki yaparak, yazara başka türlü ümit edemeyeceği gelirler sağlayan dolaylı koruyuculukların varlığına işaret edilebilir. Bir hükümet bu şekilde genel kitaplıklar ve propaganda servisleri için, bir eserden büyük miktarda sipariş edebilir. Bununla beraber en fazla kullanılan metot, ismi büyük parası az edebiyat ödülleriyle yazara fazla satış yaptırıp gelirini arttırmaktır. (…) Mısırlı yazar Taha Hussein meseleye gerçek iktisadî anlamını vermiştir: “Burada namuslu olmayan bir pazarlık vardır: Yazar, koruyucunun verdiği altını ve parayı aldıkça harcar; yazar, ona hiçbir şekilde harcanamayacak sanatını veya düşüncesini vermektedir.” (…) (Robert Escarpit, “Edebiyat Sosyolojisi”, Çev: Ali Türkay Yazıcı, Remzi Kitabevi, 1968, ss. 50-53)

Önemli bir tarihsel noktayı ‘sonuç’ olarak işaret etmekte fayda var: 19 Şubat 2016’da Milano’da 84 yaşındayken ölen ünlü yazar Umberto Eco, önümüzdeki -en az- 20 yıl boyunca ne kendi ne eserleri adına ne de düşünceleri üzerine ödüller, konferanslar, buluşmalar ve akademik etkinlikler gibi şeylerin düzenlenmesini istemedi.

Bizimkilerde ise durum on yıllardır aynı… Aynı tas, aynı hamam! Kendileri çalıyor, kendileri oynuyor… Hâkezâ, çalmadan da oynadıkları vardır tabiî!


Zafer Yalçınpınar / 24 Kasım 2025


Hamiş: Yalçınpınar’ın kendisiyle konuşmalarını https://evvel.org/ilgi/kendimle-konusmalar adresinden takip edebilirsiniz. EVV3L kapsamında yer alan İlhan Berk arşivine https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
23
2025
--

Video: İLHAN BERK’İN POETİKASI (Zafer Yalçınpınar anlatıyor…) (13 Ağustos 2024)

Bu videonun çekimine hazırlanırken arşivimin dehlizlerinde yeni gezintiler yapmak zorunda kaldığımdan, İlhan Berk’e dair bazı öğeleri tekrardan irdeleme fırsatı buldum. Böylece, İlhan Berk’in söyleşilerinin bütünlendiği kitaplarda yer almayan çeşitli buluntu parçalarının yeni bir efemeratik araştırma alanı oluşturduğunu fark ettim. (Bkz: İlhan Berk’in Çeşitli Söyleşileri Hakkında Açıklama)

İlhan Berk’in ‘dışarda bıraktığı’ söyleşiler, Türk Şiiri’nde temel problematik olarak anılan birçok konuya ve ‘şiir dili’ne dair müthiş söylemler, önemli odaklar ve pratik çözümler sunuyor.

Zafer Yalçınpınar
13 Ağustos 2024


İLHANBERKİĞNE, Zafer Yalçınpınar
UPAS Yayın/Anlatı, Ağustos 2018, 20 Sayfa
Okumak için: upas.evvel.org/ilhanberkigne.pdf


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan İlhan Berk arşiv çalışmalarına https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
22
2025
--

Doğum Günü // 18 Kasım 2025 // SAİT FAİK 119 YAŞINDA // İLHAN BERK 107 YAŞINDA

Sait Faik Abasıyanık
(18 Kasım 1906 – 11 Mayıs 1954)
(Bazı kaynaklarda Sait Faik’in doğum tarihi
22 Kasım 1906 olarak geçmektedir.)


“Şimdi Sevişme Vakti”, Sait Faik Abasıyanık
(Sait Faik’in Şiirlerine dair Önemli Bulgular’la birlikte…)
İlk Baskı 1953 Replikası, Ocak 2025, 62 Sayfa
okumak ve arşivlemek için: 
https://upas.evvel.org/simdisevismevakti.pdf

“Sarnıç”, Sait Faik Abasıyanık
Hikâyeler, Şubat 2025, 120 Sayfa
okumak ve arşivlemek için: 
https://upas.evvel.org/sarnic.pdf


SAİT FAİK ARŞİVİMİZ
AŞAĞIDAKİ ADRESLERDE YER ALMAKTADIR:

https://evvel.org/ilgi/sait-faik
https://evvel.org/ilgi/sait-faik/page/2
https://evvel.org/ilgi/sait-faik/page/3
https://evvel.org/ilgi/sait-faik/page/4
https://evvel.org/ilgi/sait-faik/page/5
https://evvel.org/ilgi/sait-faik/page/6


İlhan Berk
(18 Kasım 1918 – 28 Ağustos 2008)


“Otuz İki Kısım Tekmili Birden İLHAN BERK”
Sıddık Akbayır, Ağustos 2024, 34 Sayfa
okumak için: https://upas.evvel.org/32ilhanberk.pdf

İLHANBERKİĞNE, Zafer Yalçınpınar
UPAS Yayın/Anlatı, Ağustos 2018, 20 Sayfa
Okumak için: upas.evvel.org/ilhanberkigne.pdf


İLHAN BERK ARŞİVİMİZ
AŞAĞIDAKİ ADRESLERDE YER ALMAKTADIR:

https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk
https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk/page/2
https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk/page/3
https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk/page/4
https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk/page/5
https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk/page/6
https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk/page/7
https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk/page/8


1954 yılında İlhan Berk’in Sait Faik için yazdığı
“requiem”lerden biri… (Bu şiir öncelikle “Yenilik” Dergisi’nde,
ardından Seçilmiş Hikâyeler’de yayımlanmıştır.)

Kas
19
2025
--

YANKI ODASI // 16. Bölüm // İLHAN BERK’E SAYGI // ÖZEL YAYIN // 17 Kasım 2024 // 1. KISIM // YouTube // Canlı Yayın Tekrarı // Zafer Yalçınpınar

Zafer Yalçınpınar‘ın YANKI ODASI şurada:
https://www.youtube.com/channel/UC9E2wBnQTNSVuDvaFfMuzOQ


Yankı Odası‘nın 16. Bölümü’nde ‘şiirimizin uç beyi İlhan Berk‘i saygıyla andık ve evvel.org arşivinin içinde gezindik…

İlhan Berk 100 Yaşında Etkinlikleri kapsamındaki sempozyum konuşmasını (21 Kasım 2018) https://youtu.be/O_bv0S2dkcs adresinden izleyebilirsiniz.

evvel.org‘da yayımlanan 20 yıllık İlhan Berk arşiv çalışmalarımızın ve efemeraların tamamına https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

İlhan Berk odağında gerçekleştirmeyi planladığımız özel yayınlarımız kısımlar halinde devam edecek…


17. Bölüm’ün yayın tarihine/saatine ilişkin bilgiler/güncellemeler/değişiklikler için lütfen sosyal medya hesaplarımızı takip ediniz. (instagram: @evvelfanzin twitter: @calmayan)

ya da Yalçınpınar’ın YouTube Kanalı’na abone olunuz:
https://youtube.com/@zaferyalcinpinar


Hamişler:

1/ Yalçınpınar’ın kendisiyle konuşmalarının tümü şurada: https://evvel.org/ilgi/kendimle-konusmalar

2/ Yalçınpınar’ın özgeçmişine ve tüm kitaplarına (pdf olarak) şu adresten ulaşabilirsiniz: https://www.zaferyalcinpinar.info

Kas
18
2025
--

YANKI ODASI // 27. Bölüm // SAİT FAİK ABASIYANIK’A SAYGI // ÖZEL YAYIN // 10 Mayıs 2025 // YouTube // Canlı Yayın Tekrarı // Zafer Yalçınpınar

Zafer Yalçınpınar‘ın YANKI ODASI şurada:
https://www.youtube.com/channel/UC9E2wBnQTNSVuDvaFfMuzOQ


Yankı Odası‘nın 27. Bölümü’nde çakır hikâyeci Sait Faik Abasıyanık‘ı saygı ve özlemle andık, evvel.org arşivinin içerisinde gezindik. (Sait Faik arşivimize ve araştırma çalışmalarımıza https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.)


27. Bölüm’ün yayın tarihine/saatine ilişkin bilgiler/güncellemeler/değişiklikler için lütfen sosyal medya hesaplarımızı takip ediniz. (instagram: @evvelfanzin twitter: @calmayan)

ya da Yalçınpınar’ın YouTube Kanalı’na abone olunuz:
https://youtube.com/@zaferyalcinpinar


Hamişler:

1/ Yalçınpınar’ın kendisiyle konuşmalarının tümü şurada: https://evvel.org/ilgi/kendimle-konusmalar

2/ Yalçınpınar’ın özgeçmişine ve tüm kitaplarına (pdf olarak) şu adresten ulaşabilirsiniz: https://www.zaferyalcinpinar.info

Kas
16
2025
--

Söyleşi: Sait Faik’e dair, Sait Faik’in İstanbul’u… (İLHAN BERK, 2002)

‘YENİYAZI’ Kültür ve Edebiyat Dergisi, Sayı:11, Güz 2011, ss. 44-48
(Görselleri büyüterek okumak için üzerlerine tıklayınız…)


Hamişler:

1/ Bkz: İlhan Berk’in Çeşitli Söyleşileri Hakkında Açıklama
(Zafer Yalçınpınar, 17/8/2024)

2/ EVV3L kapsamında yayımlanan İlhan Berk arşivine
https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden, Sait Faik arşivine ise
https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
08
2025
--

Şiirimizin güncel olmadığı… Çıngıraklı Sokak’ın Ekim 2025 tarihli 34. sayısında!

Çıngıraklı Sokak Şiir Gazetesi
Sayı: 34, 31 Ekim 2025, s.6

Zafer Yalçınpınar‘ın 21 Mart 2025 Dünya Şiir Günü kapsamında “bir temellük eylemi” olarak kaleme aldığı “Şiirimiz güncel değildir abiler, dom!” başlıklı bildirinin tam metnine https://evvel.org/siirimiz-guncel-degildir-abiler-dom adresinden ulaşabilirsiniz.


Hamiş: Yalçınpınar’ın özgeçmişine ve tüm kitaplarına (pdf olarak) şu adresten ulaşabilirsiniz: https://www.zaferyalcinpinar.info

Kas
07
2025
--

ART’N PARTY // UPAS YAYIN // 60m² BULUŞMASI // Taksim // 9 Kasım 2025


Upas Yayın taifesi ile dostları, 9 Kasım 2025 Pazar günü 15.00-01.00 saatleri arasında üçüncüsü gerçekleşen Art’n Party kapsamında Taksim-60m²‘de buluştu…

Çok tuhaf şiir-işitsel icraatlarımıza Pazar günü saat 15.00‘da başladık ve atraksiyonlarımızı Taksim‘de saat 01.00‘a kadar sürdürdük… Sözün özü şu:- Kemikleşmiş taifemiz; Emir AlisipahiCem Onur SeçkinEmrah SönmezışıkZafer Yalçınpınar ve yakın dostlarımız; Ozan R. KartalAzimet Avcu ile hep beraber yaşamı şiirlemeye (Almancası: Dichten) devam ettik. Yani, gerçeği yedeğe aldık; karekodlarla özgür şiir kitapları dağıttık, imgelemin özgürlüğünün nerede sağlanabileceğini tartıştık ve tuhaf senkoplu deneylere giriştik. Ayrıca, festival kapsamında sıkı gitarist Bora Çeliker ile Cansun Küçüktürk (gitar) Trio‘nun (kontrbas: Çağatay Öncü, davul: Cihan Kahvecioğlu) eşsiz/büyüleyici caz cümlelerine tanık olduk.

Sonuçta, sıkı şiir ile imgelemin özgürleşmesi bahsimizde ısrarcıyız: Devam ke!

Özel Teşekkürler: Erman Akçay & Gülşah Erol



Etkinliğe dair fotoğraf ve videoların tamamına şu adresten ulaşabilirsiniz:
https://upas.evvel.org/?p=3249




Eki
23
2025
--

Zeynep Meral Yalçınpınar (1949-2025)

Z. MERAL YALÇINPINAR (1949-2025)

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi’nin yoğunbakım ünitesinde yaşam mücadelesi veren annem emekli Eczacı Z. Meral Yalçınpınar, 17 Ekim Cuma günü 76 yaşında vefat etti. Biricik annemin naaşını 19 Ekim Pazar günü öğle namazına müteakip Erenköy Galip Paşa Camii’nden kaldırarak, Karacaahmet’te bulunan aile kabristanımıza defnettik. 

Annem 1949 Üsküdar/Koşuyolu doğumluydu, Çamlıca Kız Lisesi’nin ardından İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun oldu. Maltepe-Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi B Blok’ta eczacı olarak 27 yıl görev yaptı ve aynı hastaneden emekli oldu. 

Her daim Cumhuriyet modernitesine bağlı kalmış bir sosyalistti. Kültür-sanat (özellikle sahne sanatları, sinema ve klasik müzik) ilgisi -bu alanlardaki bilgisi/deneyimi de- çok kuvvetliydi. En sevdiği müzik grubu The Beatles ve en sevdiği bestekar Ludwig van Beethoven’dı. 

Yaşamının büyük bölümünü Erenköy-Bağdat Caddesi’nde, yazları ise Marmara Adası-Aba Koyu’nda geçirdi. İkiz kardeşi Kamil M. Kırca’nın yaşadığı Antalya-Kaş’ı 1980’lerin ortasından itibaren birçok kez ziyaret etti. Kaş’ı çok severdi. 

Aile bütünlüğüne bağlı, ahlâklı ve modern bir Cumhuriyet kadınıydı. Ailesini her zaman destekledi, ailesinden hiçbir şeyi esirgemedi ve hiçbir zaman, hiçbir koşulda ailesinin mahsur kalmasına izin vermedi.

Huzur içinde dinlen, mekânın cennet olsun anneciğim…

Zafer Yalçınpınar
23 Ekim 2025, İstanbul

Eki
15
2025
--

Video: FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA’YA SAYGI (Zafer Yalçınpınar anlatıyor…) (10 Ekim 2024)

15 Ekim 2008’de vefat eden büyük şair
Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı saygıyla anıyoruz…


“Dağlarca’nın Şiirlerindeki Sonsuzluk”
https://evvel.org/daglarcanin-siirlerindeki-sonsuzluk-zafer-yalcinpinar


Duyuyor musunuz / Bir betikti burda evren /
bin bir sözcüğü ışıldardı / birbirine
https://evvel.org/evren-bin-bir-sozcugu-isildardi
-birbirine-fazil-husnu-daglarca


“Yaşamamalarda”
https://evvel.org/yasamamalarda-fazil-husnu-daglarca


Güneşi Doğduran
https://evvel.org/gunesi-dogduran-fazil-husnu-daglarca


Haydi-2’den Dörtlükler (1)
https://evvel.org/haydi-2den-dortlukler-fazil-husnu-daglarca

Haydi-2’den Dörtlükler (2)
https://evvel.org/haydi-2den-dortlukler-2-fazil-husnu-daglarca

Haydi-2’den Dörtlükler (3)
https://evvel.org/haydi-2den-dortlukler-3-fazil-husnu-daglarca


PEGÜ HÖS
https://upas.evvel.org/?p=1423


Fazıl Hüsnü Dağlarca Kitap Kapakları Seçkisi
https://evvel.org/fazil-husnu-daglarca-kitap-kapaklari-seckisi


‘Dağlarca’nın Haysiyeti’ bizim meşru direnişimizdir!
https://evvel.org/daglarcanin-haysiyeti-
bizim-mesru-direnisimizdir-z-yalcinpinar


Dağlarca’nın Önemi
https://evvel.org/daglarcanin-onemi


Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Sivaslı Karınca’sı için Çizimler
https://evvel.org/fazil-husnu-daglarcanin-sivasli-
karincasi-icin-cizimler-nurullah-berk-1960


Yanık Çocuklar Koçaklaması’ndan… (Resimler: Mustafa Aslıer)
https://evvel.org/yanik-cocuklar-kocaklamasindan-
fazil-husnu-daglarca-resimler-mustafa-aslier


Oranın Kör Basamakları
https://evvel.org/daglarca-oranin-kor-basamaklari



Dar olan…
https://evvel.org/dar-olan-daglarca


“Dağlarca 100 Yaşında” Sergisi’nden İzlenimler
https://evvel.org/daglarca-100-yasinda-sergisinden-izlenimler


Başlangıç Olayı
https://evvel.org/baslangic-olayi


Üç Şiir: “Yanmak, Gündüz, Yeşil”
https://evvel.org/uc-siir-yanmak-gunduz-yesil-f-h-daglarca


Ece Ayhan ve Dağlarca
https://evvel.org/ece-ayhan-ve-daglarca


Denizden Gelen…
https://evvel.org/denizden-gelen


Görmek
https://evvel.org/gormek


“Bir sanat eseriyle karşı karşıya olduğumuzu anlasak,
daha doğrusu anlasalar, bize yetecek.” (O. Rifat)
https://evvel.org/bir-sanat-eseriyle-karsi-karsiya-oldugumuzu
-anlasak-daha-dogrusu-anlasalar-bize-yetecek-o-rifat


Albüm: Banu Kanıbelli / Dağlarca
https://youtu.be/hZFQrerOQKY


Sessizlik
https://evvel.org/sessizlik


Meçhul Çocukların El İşi Vazifesi
https://evvel.org/mechul-cocuklarin-el-isi-vazifesi-daglarca


Kalıt
https://evvel.org/kalit


Kişilik
https://evvel.org/siir-kisilik-fh-daglarca


Dağlarca İmzaları ve “Karşı Duvar” Dergisi
https://evvel.org/daglarca-imzalari-ve-karsi-duvar-dergisi


Eki
08
2025
--

YANKI ODASI // 35. Bölüm // UPAS’IN 7. YILI // ÖZEL YAYIN // 8 Ekim 2025 // YouTube // Canlı Yayın Tekrarı // Zafer Yalçınpınar

Zafer Yalçınpınar‘ın YANKI ODASI şurada:
https://www.youtube.com/channel/UC9E2wBnQTNSVuDvaFfMuzOQ


Yankı Odası’nın 35. bölümünde Upas Yayın‘ın geçmiş 7 yılını tanıttık, dostlarımıza, okurlarımıza ve takipçilerimize selam gönderdik…


36. Bölüm’ün yayın tarihine/saatine ilişkin bilgiler/güncellemeler/değişiklikler için lütfen sosyal medya hesaplarımızı takip ediniz. (instagram: @evvelfanzin twitter: @calmayan)

ya da Yalçınpınar’ın YouTube Kanalı’na abone olunuz:
https://youtube.com/@zaferyalcinpinar


Hamişler:

1/ Yalçınpınar’ın kendisiyle konuşmalarının tümü şurada: https://evvel.org/ilgi/kendimle-konusmalar

2/ Yalçınpınar’ın özgeçmişine ve tüm kitaplarına (pdf olarak) şu adresten ulaşabilirsiniz: https://www.zaferyalcinpinar.info

Eyl
30
2025
--

Upas Yayın, 7 Yaşında!


Sıkı şiire öncelik vermek ve imgelemin
özgürleşmesini sağlamak için oluşturduğumuz
Upas Yayın7 yaşında!

Yayımladığımız 59 kitabımızla birlikte
tüm dostlarımızı selamlıyoruz…


Zafer Yalçınpınar, Upas Yayın‘ın amacını anlatıyor…”
Temmuz 2024


7. YIL ÖZEL YAYINI (8 Ekim 2025, Yankı Odası)


Ayrıca bkz: 6. YIL ÖZEL YAYINI (2 Kasım 2024, Yankı Odası)


UPAS YAYIN MI? O DA NEDİR Kİ!
(Söyleşi, EKİM 2019)

Zeynep Meriç: Upas Yayın’ı kurmaya ne zaman karar verdiniz? Bu oluşumda sizi tetikleyen en önemli olay veya olgu nedir?

Zafer Yalçınpınar: Tahakkümlerden ve ezberlerden uzak bir özgür yayıncılık projesi oluşturmayı yıllardır düşünüyordum. 15 yıldır evvel.org kapsamında çeşitli edebiyat çalışmaları gerçekleştiriyorum. Çevremdeki dostlar, özellikle şiir ve poetika kapsamında evvel.org’un çok değerli bir arşiv ihtiva ettiğini, bununla birlikte fazlasıyla kişisel olduğunu sürekli dile getiriyorlardı. Haklılardı. En başından beri evvel.org’u kişisel not defterim, edebiyat ve şiir kapsamında tutulmuş bir not defteri olarak tasarlamıştım. Tuhaftır, okuyucunun ilgisini çekti falan… Neyse… 2018 yılında, evvel.org’un sub-domain’i olarak “upas” başlığını kullanmaya ve burada özgür bir şekilde dijital kitaplar yayımlamaya karar verdim. Balzac’ın bir kitabında ‘Upas’ ismiyle ve ‘Upas Ağacı’nın hikâyesiyle karşılaşmam, çok belirleyici ve tetikleyici oldu. Şu an Türkiye’de, Upas’ın dışında, şiiri, poetikayı ve imgelemin özgürleşmesi gibi kavramları yayın politikasının orjinine yerleştiren, şiiri öncelikli gören, bu kapsamda elini taşın altına koyan sadece bir-iki yayınevi var. Çünkü şiir -özellikle de sıkı şiir- iktisadi bir varoluş sergileyemiyor, satmıyor, okuru ve takipçisi az… Anlayanı ve ilgileneni de az… Bu duruma, böylesi bir çaresizliğe ve imkânsızlığa -kendimce- bir son vermek istedim.

Zeynep Meriç: Upas’ın poetikaya öncelik veren özgür bir yayın girişimi olduğunu belirtiyorsunuz. Peki, Upas’ta sadece şiir mi yer alıyor, diğer edebi türlere yer veriyor musunuz? Okurların arzuları mı size ışık tutuyor?

Zafer Yalçınpınar: Upas Yayın’da yer alan eserlerin özünü şiir ve poetika oluşturuyor. Bizim mihenk taşımız da turnusol kâğıdımız da şiirdir. Şibolet gibi… -Araştırın bakalım ‘Şibolet’ ne demekmiş- Sonuçta, öyküler, roman parçaları, roman karakterleri, polisiye, mizah, popüler kültür falan bizim dışımızda. Bizim önceliğimiz şiir… Sıkı şiir… Deneysellik, avangard, dada, gerçeküstü, letterizm, görsel şiir gibi kavramları kapsam-içi görüyoruz. Bu konuda azıcık katıyız. Sıkı şiiri ve imgelemin özgürleşmesini dert edindik. Yaşamdaki şiirselliğin arttırılması, şiir birikiminin arttırılması, şiir dilinin geliştirilmesi, sezgisel ve bilişsel bir auranın yaratılması, şiirin dilimizdeki sürdürülebilirliği, şiirsel yükün ihtiva ettiği kalp, vicdan ve hakikat duygusu bize yol gösteriyor. Tabiî ki okurumuzu da önemsiyoruz: Sıkı, olgun, güçlü ve geleceği belirleyen bir şiir dilini ve poetikayı okura sunarak, böyle yaparak okurlarımızı önemsiyoruz.

Zeynep Meriç: Upas’ın varoluşunda İlhan Berk ve Ece Ayhan’ın önemi nedir? Bu doğrultuda şiirsel çizginizden ödün verdiniz mi hiç? ‘Dilin imkânlarının genişletilmesi’ gerekliliğinden mi yanasınız sürekli?

Zafer Yalçınpınar: Şiirsel çizgimizden ve şiirsel maksadımızdan ödün vermeyiz. İlhan Berk ve Ece Ayhan da taviz vermemiştir. Sıkı şairlerin en büyük özelliği budur. Tarihsel varoluş, yazgı veya lanetimiz böyledir maalesef… Ece Ayhan ve İlhan Berk’in önemi, Dünya’daki 1950 şiir hareketinden yola çıkarak 2020’lere uzanmayı başaran dilsel uzgörü çizgilerini Türkçe’de oluşturabilmelerinde gizlidir. Felsefi bir boyut, yaşama alan derinliği katan dilsel bir sınırsızlık… Türkçe’deki şiir dilinin günümüze uzanan en başarılı motiflerini bu iki şairin zihnindeki bilişsel harita belirlemiştir. Dikkat ederseniz ‘İkinci Yeni’ akımı demiyorum. 1950 şiir hareketi diyorum. Ve bu durumu derinlemesine araştırmayı sizlere bırakıyorum.

Zeynep Meriç: Basılı nüshalarınızın olmadığını söylemiştiniz. Peki, ilerleyen süreçte bu mümkün mü? Basılı nüshaya geçiş için Upas’ta büyük değişiklikler olabilir mi?

Zafer Yalçınpınar: Olabilir. Fakat şu an böyle iyiyiz. Gidebildiğimiz yere kadar gideceğiz. Ne kendimizi ne de şiir okurunu ekonomik bir külfet altına sokmak istemiyoruz. Şiiri neo-liberal sisteme sokmak istemiyoruz. Dijital yayıncılığın, yeni nesil yayıncılığın güzelliği de budur zaten… Şiire neo-liberal girişimci bir tavır yüklemek isteyen muhteris tipolojiden de yıllardır -açıkça söylüyorum- nefret ediyoruz.

Zeynep Meriç: Okurlarınız yayınlarınıza nasıl ulaşabilir? Sitedeki etkinlikleri nasıl takip edebilir?

Zafer Yalçınpınar: Cevap sorunuzda bulunuyor zaten… Cep telefonunuzdan, tabletinizden veya bilgisayarınızdan upas.evvel.org adresini ziyaret etmeniz yeterli… Tek tıklamayla kitaplarımızı, tüm paylaşımlarımızı ücretsiz olarak indirip pdf biçeminde okuyabiliyorsunuz, arşivleyebiliyorsunuz. Sosyal medyada da çok aktifiz. Duyurularımız da etkinliklerimiz de… Kısacası, her şey bir tık uzağınızda… Daha ne olsun. Büyük hizmet!

Zeynep Meriç: Bilginin bu denli karmaşık ve kirli olduğu dönemde basılı yayının azalmasını ve dijital yayınların çoğalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu durum yayımlanan eserlerin değerini arttırıyor mu, azaltıyor mu?

Zafer Yalçınpınar: Vallahi, bizim yayınladığımız eserler Mars gezegeninin dilinde yazılmıyor. Türkçe yazıyoruz… (Gülüyor) Aynı harfler, aynı dil… Kâğıdın üzerinde veya kitabın içinde olsun ya da ekranda dijital kitap biçeminde olsun son derece özenli ve titiz çalışıyoruz. Şiir dili, redaksiyon, mizanpaj ve diğer tasarımsal öğeler konusunda basılı yayınların çoğundan özenliyiz. Belki, koleksiyonerler için bazı basılı deneylerimiz de olacak gelecekte… Bakacağız.  

Zeynep Meriç: Upas’ı bundan sonra nerede göreceğiz?

Zafer Yalçınpınar: Upas Yayın’ın poetikası bir fısıltı gibi yayılır. Hiç ummadığınız bir anda bizim yayınlarımızla veya bizatihi bizimle karşılaşabilirsiniz. Fakat şunu söyleyebilirim; kitap fuarlarında, mikrofon arkalarında ya da ışıltılı podyumlarda birer dünya güzeli veya doksozof gibi kırıtmayacağımız kesin!

Zeynep Meriç: Devam eden veya başlayacağınız yeni bir proje var mı? Son olarak neler söyleyeceksiniz?

Zafer Yalçınpınar: Birçok gayretimiz var. Şiir aurasına, şiirsel alan derinliğine görsel ve işitsel eklemler sağlamak istiyoruz yakın gelecekte… Sıkı şiiri desteklemeye ve şiire öncelik vermeye devam edeceğiz. Son olarak, ne diyeyim, gözünüz, kulağınız upas.evvel.org’da olsun. Ve tabiî ki bu çevik söyleşi için de sana çok teşekkür ederim.

Zeynep Meriç: Ben teşekkür ederim… Samimi yanıtlarınız için asıl….

25 Ekim 2019

Eyl
26
2025
--

YANKI ODASI // 34. Bölüm // EDEBİYAT VE KÜLTÜR-SANAT DERGİLERİ (1980-2000 DÖNEMİ) // ÖZEL YAYIN // 1. Kısım // 24 Eylül 2025 // YouTube // Canlı Yayın Tekrarı // Zafer Yalçınpınar

Zafer Yalçınpınar‘ın YANKI ODASI şurada:
https://www.youtube.com/channel/UC9E2wBnQTNSVuDvaFfMuzOQ


Yankı Odası’nın 34. bölümünde 1980-2000 yılları arasında yayımlanan bazı edebiyat dergilerini ve dönemin dergicilik yaklaşımlarını -jenerik olarak- inceledik…


35. Bölüm’ün yayın tarihine/saatine ilişkin bilgiler/güncellemeler/değişiklikler için lütfen sosyal medya hesaplarımızı takip ediniz. (instagram: @evvelfanzin twitter: @calmayan)

ya da Yalçınpınar’ın YouTube Kanalı’na abone olunuz:
https://youtube.com/@zaferyalcinpinar


Hamişler:

1/ Yalçınpınar’ın kendisiyle konuşmalarının tümü şurada: https://evvel.org/ilgi/kendimle-konusmalar

2/ Yalçınpınar’ın özgeçmişine ve tüm kitaplarına (pdf olarak) şu adresten ulaşabilirsiniz: https://www.zaferyalcinpinar.info

Eyl
21
2025
--

Ali Koç’un 7 yılının özeti: Geldiği gibi gitti… (22 Eylül 2025)

Ali Koç’un 7 yıllık Fenerbahçe başkanlığı dün sona erdi. Son anda gelen MHP desteği de Koç’un seçimi kazanmasına yetmezken Türkiye’nin en büyük patronunun başkanlığı döneminde Fenerbahçe, tarihinin futboldaki en uzun şampiyonluk hasretini yaşadı.

20 yıllık Aziz Yıldırım döneminin yıpranmışlığının verdiği avantajı da kullanıp kulübün “efsane başkanı” olan isme neredeyse 12 bin oy fark atarak 16 bin oyla başkan seçildi.

Taraftarından futbol kamuoyuna çok büyük destek görerek kulüp başkanlığı koltuğuna oturdu.

Beklenti Türkiye’nin en büyük patronunun Fenerbahçe gibi büyük bir kulübün başına geçişinin değil Türkiye ligi, Avrupa kupalarıyla sonuçlanmasıydı.

“Sınırsız para” ve “vizyon” ekiyle Fenerbahçe uçuşa geçecekti.

Sadece bu da değil, böylesi bir patronun futbola dahil olmasıyla birlikte Türkiye’nin bu alandaki “bahtsızlığı” da sonlanacaktı. Yani Koç ailesi sayesinde Türkiye’de futbol şahlanacak, bundan sadece Fenerbahçe değil, ezeli rakipleri olarak tarif edilen Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor da yararlanacaktı.

Ancak sonuç pek de öyle olmadı. Koç’un “büyük parası” ve “vizyonu” hiçbir sonuç vermedi.

Amatör branşlarda birçok kupa ve şampiyonluk yaşanan bu dönemde beklentinin merkezinde yer alan futbolda istenen sonuçlar bir türlü gelmeyince Koç’un dönemi koca bir başarısızlık etiketiyle damgalandı.

Bu konuda, yani başarısızlık kısmında öne çıkan bazı başlıklar oldu.

Bunlardan belki de en kritiği “Ben başkan olduğum sürece bizi şampiyon yapmayacaklar” sözü oldu. Koç’un iktidarla gerilimi olarak okunan bu sözün arkası ne kadar doğruydu hep tartışmalı oldu. Zira ailesi, ülke tarihinde en çok bu dönemde büyüme rekorları kırmış, AKP döneminde servetini her alanda katlamış, Türkiye’nin birçok kamu kurumunu özelleştirme adı altında bünyesine katmıştı.

Koç’un kendisi de iktidarla kavgası yüzünden bunların yaşandığı yönündeki iddiaları hızlıca tekzip etmiş, Erdoğan ve AKP ile bir sorunu olmadığını defalarca Saray ziyaretleri yaparak ortaya koymuştu. Bunun yanı sıra Erdoğan’a çok yakın olan bir ismi, Acun Ilıcalı’yı yönetime alarak bu konudaki algıyı da kırmayı denemişti. Ancak sonuç yine istediği gibi olmayacaktı.

Seçimlere giderken sık sık genel merkezine uğradığı ve “gönül bağı” olduğunu söylediği Cumhur İttifakı’nın parçası MHP’nin açık desteğini aldı ama o da işe yaramadı.

Göreve gelirken büyük desteğini aldığı taraftarın önemli bir bölümü, Koç’un gidişi için uzun süre tribünlerde protestolarda bulundu. Başkanlığa geldiğinde protesto edildiği an gideceğini söylemesine rağmen koltuk büyüsü ve patron kibri taraftarın sesini duymasını hep engelledi.

Muhtemelen elinde bulundurduğu gücü düşündü ve seçimi kaybedeceğine de pek inanmadı.

Daha büyük bir patron yoktu ve Fenerbahçe için ondan daha iyisi mümkün değildi ona göre, sonuç hiç de beklediği gibi olmadı.

Aziz Yıldırım’da olduğu gibi kongre günü tribünler tarafından yuhalandı ve öyle uğurlandı.

7 yılda futbolda sıfır şampiyonlukla Ali Koç dönemi kapandı.

Şok başlangıç ve devamı: 12 teknik direktör, 116 futbolcu transferi

Kulübün başına geçer geçmez “vizyon” hatırlatması yapıp takımın efsane isimlerinden Aykut Kocaman’ın teknik direktörlüğüne son verdi.

Sonrasında 12 kez değiştireceği ilk teknik direktör seçimini yaptı, Hollandalı Cocu takımın başına geçti.

Koç’un bu büyük beklentilere konu olan ilk döneminde takım ligin 15. haftasını düşme hattında geçirdi, 18 takımlı ligde 17. olarak taraftarlarını şoke etti. Son haftalarda gelen galibiyetlerle bu hattın dışına, yukarılara çıkan Fenerbahçe, kesin şampiyonluk beklenen ilk yılda büyük hüsran yaşadı.

İlk yılda olurdu böyle kazalar denilip sineye çekildi ama gerisi de benzer şekilde geldi.

Teknik direktör üstüne teknik direktör değişti, tam 116 futbolcu transfer etti ama olmadı.

Kulüp bir türlü şampiyonluk kupasına ulaşamadı.

Kulübün tarihi rekorları sonlandı

Takımın Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor gibi ezeli rakiplere karşı yıllar süren içerdeki galibiyet serilerinin hepsi bu dönemde sonlandı.

Galatasaray’ın 21, Beşiktaş’ın 15, Trabzonspor’un 23 yıllık Kadıköy’deki galibiyet hasretleri bu dönemde sona erdi.

Kulüp aynı zamanda tarihinin en uzun şampiyonluk hasretini de yine Ali Koç başkanlığında yaşadı.

Ligden çekilme adımı ve tepki çeken vedalar

Hakemlerin ve federasyonun kulübün hakkını yediği gerekçesiyle binlerce kişiyi stadyumda topladı, bu konuda atacağı adımlara taraftardan tam destek gelmesine rağmen bu yönde bir karar almadı.

Taraftar “yapı” tarifine karşı güçlü bir adım beklerken tercihi devamdan yana oldu.

Süper Kupa maçında takımı U-19’la sahaya çıkarıp 1. dakika sonrası sahadan çekti ancak bu adım kulüpten aldığı destek kadar tepki de gördü.

Tüm bunların yanında kulübün bu dönemde efsane isimleriyle vedaları da hep tepki çekti.

Aykut Kocaman’ın dışında Volkan Demirel’e plastik sandalyelerle yaptırılan basın toplantısı, Dzeko ve Tadic’in mutfak tüpü görüntüsüyle takımdan ayrılması taraftarların tepkisini çekti.

Megafon, tribünden atlama ve son…

Ülkenin en zengin ailesinin en öne çıkan ismi, 7 yılın ardından futbol takımının şampiyonluk ve rekorlarıyla değil, elindeki megafonla yaptığı açıklama, Göztepe maçında saha içinde itilerek düşürülmesi, Kadıköy’de tribünden atlayıp yaşadığı tartışmalarla daha çok hatırlanacak gibi görünüyor.

Son düzlükte yaptığı Saray ziyaretleri, MHP’nin açık desteği ve cebindeki büyük paralar Koç’un 7 yılın ardından bir kez daha kulüp başkanı olmasına yetmedi.

Taraftarlar ve kongre üyelerinin çoğunluğu 7 yılın ardından Kadıköy’de protestolar eşliğinde Ali Koç dönemine son verdi.

soL.org.tr, 22 Eylül 2025
https://haber.sol.org.tr/haber/ali-kocun-7-yilinin-ozeti-geldigi-gibi-gitti-401454

Eyl
06
2025
--

Video: ECE AYHAN ÇAĞLAR kimdir? (Zafer Yalçınpınar anlatıyor…) (18 Temmuz 2024)

15 dakikalık bu video kaydında Ece Ayhan’ın poetikası hakkında “doğru kabul edilen yanlışları” düzelterek, yani bu kez “edebiyat tarihini düzünden okuyarak!” 20 yıllık analizlerim sonucunda elde ettiğim çıkarımlarımı anlatmaya çalıştım. Örneğin, Ece Ayhan’ın hangi söylemlerle, kimler tarafından “nasıl ve neden” yanlış tanıtıldığını veya itibarsızlaştırıldığını ya da tersine nasıl yüceltildiğini dile getirdim. Ece Ayhan yaşıyor olsaydı bu video için -yarı şakayla da olsa- “Yeni sesler, çatlak!” yorumunda bulunurdu belki de… Her neyse… Ece Ayhan’ın poetikasındaki gerçekleri merak edenler için, iyi avlar (good hunting!) dilerim.

Zafer Yalçınpınar
20 Temmuz 2024


Ece Ayhan’a dair video arşivine https://youtube.com/playlist?list=PL-xdB10oBNDXU6wkU5PgEecyyg1BePwuh adresinden ulaşabilirsiniz.



Hamiş: “Ece Ayhan” başlıklı araştırmalara https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden, Ece Ayhan araştırmalarının indeksine https://evvel.org/eceayhanindeksi.pdf adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
03
2025
--

Ece Ayhan’ın Son Günceleri… (1997-2000)

Ece Ayhan’ın vefatından kısa bir süre (birkaç yıl) önce Öküz Dergisi’nde yayımlanan son günce metinleri Ece Ayhan’ın kitaplarında yer almıyor ve fazla bilinmiyor… Ece Ayhan yaşamı ile poetikasına ilgi duyan okurlarımızla (ve edebiyat tarihçileriyle) işbu “çevik ve etkili” metinleri -20 küsur yıl sonra tekrarlayıp, vurgulayıp- paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. (Zy)

(Günceleri okumak için üzerlerine tıklayınız..)


Öküz Dergisi Arşivi’nden…
Ece Ayhan’la gerçekleştirilmiş bir röportaj!
(Okumak için resimlerin üzerine tıklayınız..)


EVV3L’in Ece Ayhan Arşivi
https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan
https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan/page/2
https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan/page/3
https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan/page/4
https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan/page/5
https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan/page/6
https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan/page/7
https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan/page/8
https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan/page/9
https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan/page/10
https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan/page/11
https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan/page/12
https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan/page/13


EVV3L’in Ece Ayhan İlgileri İndeksi (2007-2025)
https://evvel.org/eceayhanindeksi.pdf


Ece Ayhan Web Sitesi:
https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html

Eyl
01
2025
--

YANKI ODASI // 31. Bölüm // ECE AYHAN’A SAYGI // ÖZEL YAYIN // 3. Kısım // 12 Temmuz 2025 // YouTube // Canlı Yayın Tekrarı // Zafer Yalçınpınar

Zafer Yalçınpınar‘ın YANKI ODASI şurada:
https://www.youtube.com/channel/UC9E2wBnQTNSVuDvaFfMuzOQ


Yankı Odası‘nın 31. Bölümü’nde ‘kara gerçeğin sivil şairi Ece Ayhan‘ı saygıyla anıyor ve evvel.org arşivinin içinde gezindik…

Ece Ayhan’a Saygı Özel Yayınları‘nın Diğer Kısımları:

2. Kısım: Yankı Odası, 9. Bölüm, 25 Temmuz 2024
1. Kısım: Yankı Odası, 8. Bölüm, 13 Temmuz 2024

evvel.org kapsamındaki 20 küsur yıllık Ece Ayhan arşiv çalışmalarımıza (ve çalışmalarımızın detaylı indeksine) https://evvel.org/eceayhanindeksi.pdf adresinden ulaşabilirsiniz. Ece Ayhan için hazırladığımız web sitesi ise burada…


32. Bölüm’ün yayın tarihine/saatine ilişkin bilgiler/güncellemeler/değişiklikler için lütfen sosyal medya hesaplarımızı takip ediniz. (instagram: @evvelfanzin twitter: @calmayan)

ya da Yalçınpınar’ın YouTube Kanalı’na abone olunuz:
https://youtube.com/@zaferyalcinpinar


Hamişler:

1/ Yalçınpınar’ın kendisiyle konuşmalarının tümü şurada: https://evvel.org/ilgi/kendimle-konusmalar

2/ Yalçınpınar’ın özgeçmişine ve tüm kitaplarına (pdf olarak) şu adresten ulaşabilirsiniz: https://www.zaferyalcinpinar.info

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com