“Yaşar Kemal çok büyük bir ustaydı ve sahici bir insandı. Okuduğum ilk ‘hakiki’ edebiyat eseri, Yaşar Kemal’in ‘Çakırcalı Efe’sidir.”
Z. Yalçınpınar
“Çakırcalı Efe”
Yaşar Kemal
Kapak Çizimi: Semih Balcıoğlu
1993, Toros Yayınları, 9. Baskı
“Yaşar Kemal çok büyük bir ustaydı ve sahici bir insandı. Okuduğum ilk ‘hakiki’ edebiyat eseri, Yaşar Kemal’in ‘Çakırcalı Efe’sidir.”
Z. Yalçınpınar
“Çakırcalı Efe”
Yaşar Kemal
Kapak Çizimi: Semih Balcıoğlu
1993, Toros Yayınları, 9. Baskı
“Dinamo Mesken”
Ege Berensel
27 Ocak 2015-14 Mart 2005
Salt Ulus-Ankara
Bkz: https://sanatatak.com/view/Futbol-hayattir/1479
Erkan Can, Dinamo Mesken taraftar atkısıyla… (2013)
Bkz: https://blog.radikal.com.tr/kultur-ve-sanat/bu-mesken-baska-mesken-18239
(…)
kar yorganlarıyla örtülü toprak
kasvetli yalnızlıklarla dolu gökyüzü:
“bana ‘ağıryüzlü Turgut’ derler
iyilik ateşlerinin söndüğünü
ve kara çalıların örüldüğünü
__________________gördüm
kendimi mezarımın başında bekliyorum.”
(…)
bir
kapının
yokluğu
simsiyah
bir başka
kapıdır
aslında
çıkışlara yaklaştığında
her şeyin değiştiğini anlarsın:
aklımıza çekili bu fotoğraflar
kafasız fotoğraflara gömülü halatlar
sımsıkı tutunuyor kelimeler yana yana
görünmez bir duvarın tepesinde yazarlar
ve bir sabahın durgunluğu yapraklanıyor ağaçlarda
ustura keskinliğiyle anlıyoruz büyük gecesiz gökyüzünü
Zafer Yalçınpınar
Ocak-Şubat 2015
Hamişler:
1/ “Yeni Gün Yoktur” adlı şiirin tam metnine https://bit.ly/yenigunyoktur adresinden ulaşabilirsiniz.
2/ Yalçınpınar’ın tüm şiirlerine https://bit.ly/zypsiir adresinden ulaşabilirsiniz.
3/ “Yalçınpınar da kimdir?” diyenler için; https://bit.ly/zykimdir
Alberto Giacometti Sergisi
11 Şubat-26 Nisan 2015 // Pera Müzesi
Bkz: https://www.peramuzesi.org.tr/Sergi/Alberto-Giacometti-/169
*
(…)
Bir kişiye, bir canlı varlığa, ne de doğal bir olguya yaklaşır gibi yaklaşılmaz sanat yapıtına —bilmeyen yoktur bunu herhalde?— Şiir, resim, heykel, birtakım niteliklerle incelenmek ister. Ama, şimdilik resimden bahsediyoruz.
Canlı bir yüz bile kendini öyle kolay ele vermez; ne var ki bu yüzün anlamını çözebilmek için, fazladan çaba göstermeye gerek yoktur. Bence, —rastgele söylüyorum— bence, önemli olan, bu yüzü yalıtmaktır. Eğer bakışım, bu yüzü, bu yüzün çevresindeki bütün her şeyden kurtarabilirse, eğer bakışım, (dikkatim), bu yüzün, dünyanın kendi dışında kalan bölümüne karışarak gitgide belirsİzleşen anlamlarla, kendini kaybedip sonsuza kaçmasını önleyebilirse, ve eğer, aksine, aracılığıyla bakışımın dünyadan ayırdığı bu yalnızlık ele geçirilebilirse, ancak o zaman, bu yüze, —ya da bu kişiye, bu insan ya da görüngüye— bu yüzün tek kendi anlamı akacak, kendi anlamı birikecektir. Bir yüz bilgisinin, eğer estetik olmak istiyorsa tarihsel olmayı reddetmesi gerekir demeye getiriyorum.
Resmi incelemek, daha büyük bir çaba, daha karmaşık bir işlem gerektirir. Yukarıda anlattığımız işlemi, bizim için ressam ya da heykeltraş gerçekleştirmiştir. Öyleyse bize, bütün olarak geri dönen şey, temsil edilen kişi ya da nesnenin yalnızlığıdır; bu yalnızlığı algılayabilmeniz, ya da onun bize dokunabilmesi için, mekâna ilişkin belli bir deneyimimiz olması gerekir; ancak, kesintisiz bir mekân değil, kesintili.
Her nesne, kendi sonsuz mekânını yaratır.
(…)
Nesnelerin yalnızlığı hakkında.
O— Bir gün, odamda, iskemlenin üstünde duran havluya bakıyordum; o an, her nesnenin, sadece yalnız olmakla kalmayıp bir de ağırlığı olduğu —ya da daha doğrusu— bir başka nesnenin üstüne abanmasını engelleyen bir ağırlıksızlığı olduğu izlenimini edindim. Havlu yalnızdı, o kadar yalnız ki, sanki iskemleyi çeksem bile yerinden kıpırdamayacaktı. Havlunun, kendine Özgü bir yeri, bir ağırlığı, hatta bir suskunluğu vardı. Dünya ne kadar hafifti, ne kadar hafif…
(…)
Bu nesnelerden bir çeşit dostluk bakıldığını, bu nesnelerin bize dost bir düşünce sunduklarını yazdım… Bu benim yaptığıma, gelişigüzel laf etmek denir. Aynı şeyi De Vermeer için söyleyecek olsaydım, doğru olabilirdi belki. Giacometti başka şey: Giacometti’nin boyadığı nesne, “daha insani” olabildiği, —kullanılabildiği ve insan tarafından sürekli kullanıldığı için— ya da insanın, en iyi, en yumuşak, en değerli suretine bürünebildiği için değil, aksine, “şu nesne” olduğu için, “nesneliğin” el değmemiş olanca masumiyeti içinde, kendisi olduğu için heyecanlandırıp ferahlatıyor bizi. O nesne, yanında hiçbir şey olmaksızın. O, bütün yalnızlığı içinde.
Jean Genet
“Giacometti’nin Atölyesi”, Çev: Hür Yumer, Metis Yay., 1990
(…) Giacometti’nin yontularına baktığımızda, bir nokta vardır ki ondan sonra yontular artık ne görünümün kararsızlıklarına, ne de görüngenin(perspektifin) devinimine bağlı kalır. Onları kesinlikle görürüz: İndirgenmiş değil de artık, indirgemeden kaçırılmış, indirgenemezdirler ve uzamda, sahip oldukları, kullanılamayan, canlı olmayan, imgesele ilişkin derinliği oraya geçirme gücü sayesinde uzamın efendisidirler. Oradan yontuları indirgenemez gördüğümüz bu nokta bizim kendimizi sonsuzluğa koyar, içinde burasının hiçbir yerle çakıştığı noktadır. Yazmak bu noktayı bulmaktır. Dili bu nokta ile ilişkiyi sürdürecek ya da yaratacak duruma getirmeyen hiç kimse yazıyor sayılmaz.
(…)
Orada, dil bir güç değildir, söyleme gücü değildir. Kullanıma uygun değildir, onda hiçbir şeye sahip değiliz. Asla benim konuştuğum dil değildir. O dilde, asla konuşmam, asla sana seslenmem, ve asla seni yüksek sesle çağırmam. Bütün bu özellikler olumsuz biçimdedir. Ama bu olumsuzluk yalnızca daha temel bir olguyu gizler ki bu da, bu dilde herşeyin doğrulamaya dönmesi, yadsıyan şeyin doğruluyor olmasıdır. Yokluk olarak konuşmasındandır bu. Konuşmadığı yerde, konuşmuyordur zaten; durduğunda direnir. Sessiz değildir çünkü onda kesinlikle sessizlik konuşur. Alışılmış sözün özü şudur ki onu anlamak onun doğasının bir parçasıdır. Ama, yazınsal uzamın bu nnoktasında, dil anlamsızdır. Şiirsel işlevin tehlikesi de buradan gelir. Ozan anlamı olmayan bir dili anlayan kişidir.
Maurice Blanchot
“Yazınsal Uzam”, Çev: Sündüz Öztürk Kasar, YKY, 1993, s.43-47
(…)1961’de, Paris Bienali’nin bilmem kaçıncı günü, bir Montparnesse gecesinde, Türk olduğumu ve sanatla kıyısından köşesinden ilgilendiğimi bilen büyük sanatçı Giacometti, yanıma yaklaşarak, “Bienalle’nin yontu ödülünü size verdik” dedi. İlkin hiçbir şey anlamadım. Benim, Bienal’de bir eserim yoktu. Sonra büyük usta, Akar ya da Aşar adında bir yontucu tanıyıp tanımadığımı sordu bana. (Fransızca, Kuzgun’un Acar’ını böyle söylüyordu.) O zaman anladım. Ödülü “paslı çivilere” mi verdiklerini sordum. Evet, dedi.
Sonradan öğrendim ki, İtalyan asıllı Giacometti, onüç kişilik seçiciler kurulunun genel eğilimine (üyelerin büyük çoğunluğu, beş yapıtıyla Bienal’e katılan İtalyan Francesco Somaini adlı yontucuyu ödüllendirmek istiyorlarmış) karşı çıkmış ve büyük ödülün Kuzgun’a verilmesini sağlamış. Ertesi saah ilk işim haberi Kuzgun’a telgrafla bildirmek oldu.(…)
Ferit Edgü
“Ölüm mü çaldı kapını Kuzgun, yoksa sen mi ölümün kapısını?”
Politika Gazetesi, 11 Şubat 1976
Hamişler:
1/ Kartviziti EVV3L ile paylaşan Sn. Adem Yüksel‘e çok teşekkür ederiz.
2/ EVV3L kapsamında yayımlanan “Yeditepe Dergisi ve Yayınları” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/yeditepe-dergisi adresinden ulaşabilirsiniz.
Sinema eleştirmeni Ege Görgün tarafından
kaleme alınmış mühim bir tarihsel inceleme yazısı:
https://www.tersninja.com/once-kitaplari-yaktilar
-tarihteki-40-kitap-soykirimi-vakasi/
Bugün Nuh Köklü, bir nefret cinayeti sonucu katledilmiştir.
İnsanlık, kalb ve vicdan yolundaki hakiki bir evlâdını daha kaybetmiştir.
*
Fotos: Zy
Kadıköy, 2015
Ayrıca bkz: https://evvel.org/duvarda-tipografik-tinilar
*
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Sokak Sanatı” başlıklı ilgilere https://evvel.org/ilgi/duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.
İlk gelen asar ceketini, kuru bir meyve gibi-
Süpürür dükkânın önünü ve işsiz kalabalık
zombiler gibi birikir yavaşça. Toplanır umutlar
sobanın başında. Bir çay bin çay, tüm çaylar
memleket özlemi olur tüter burunlarda.
Sonra bir bir açılır kartlar, taşlar yuvarlanır.
Zarlar belirler aç uyuyanı. Çırak gelir,
usta terk eder tezgâhı, çoğalır devletin sirenleri,
boşalır hınçla yıkanmış sokaklar.
Beklemeye koyulur gece, yaşlı bir bakire gibi.
Mehmet Şenol Şişli
Masa Tenisçisinin Güncesi (ya da Savaşçının Yolu)
Esen Kitap, 2014, s.19
Zeki Müren’in 1965 tarihli “Bıldırcın Yağmuru”
adlı şiir kitabına eklediği desenlerden ikisi…
Ayrıca bkz: https://evvel.org/zeki-muren-desenleri-sergisinden-izlenimler
*
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “İmzalı” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.
Nevzat Üstün’in “Cüceler Çarşısı” adlı
şiir kitabının kapak görüntüsü (1955)
Kapak Kompozisyonu: İvi Stangali
*
1. Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Yeditepe Yayınları” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/yeditepe-dergisi adresinden ulaşabilirsiniz.
2. Hamiş: İşbu değerli kitabı EVV3L arşivine ulaştıran dostumuz Şükret Gökay’a çok teşekkür ederiz.
“Ölümüm” adlı şiir, Orhan Veli’nin değil!
Bkz: https://www.insanokur.org/olumum-siiri-orhan-velinin-degil-fahri-erdincin.html
“2008 yılında arkeologlar, Almanya’nın güneyinde Hohle Fels adında bir Taş Çağı mağarasında flüt parçaları buldular. Bu flüt parçaları, akbaba ve mamut kemiklerinden yapılmıştı. Günümüzden önce yaklaşık 42.000 ila 43.000 yıllarına tarihlenen bu enstrümanlar, gelmiş geçmiş en eski enstrümanlar olarak kabul ediliyor. Daha önce en eski kabul edilen enstrümanlar ise 35.000 yıl öncesine tarihleniyordu.”
Neandertal Flütü’ne ilişkin olarak Erman Ertuğrul tarafından kaleme alınan haberin tam metnine https://arkeofili.com/?p=1697 adresinden ulaşabilirsiniz.
Yeni sıkı… “karazin” yayımlandı!
https://www.facebook.com/karazindergi
e-posta: iletisim@karazindergi.org
Karazin’i Kadıköy’de bulabileceğiniz mekânlar;
Akademi Kitabevi, Sosyal Kitabevi, Mefisto, 26A
(…) Dünya kadar eskidir bu mesele: Edebiyatın insanı doyurmadığı fikri bir atasözü değerindedir. (…)
Sanat koruyuculuğu yazarın bir kişi veya kurum tarafından bakılıp korunmasıdır; ama yazardan karşılığında kültürel bir ihtiyacın tatmini beklenir. Müşteri ile patron arasındaki münasebetler ortaçağda sadakat yemini etmiş insanla efendisi arasındaki münasebetlere pek yabancı değildir. Sanat koruyuculuğu feodal teşkilâtlanma gibi, bağımsız hücreler üstüne kurulmuş bir yapıdır. (…)
İmparatorluğun zengin Romalısının familia’sı sanat koruyuculuğunun belirmesine en elverişli yapıdaydı. Zaten sanat koruyuculuğu (mécénat), ismini Augustus’un dostu ve Horatius’un koruyucusu Maecenas’ınkinden almıştır. Fakat sanat koruyuculuğu özellikle prenslerin, kralların veya papaların saraylarında gelişmiştir. (…)
Devlet koruyuculuğu, çağlar boyunca az çok muntazam ödenek ihsanları veya İngiltere’de “poet laureate”, Fransa’da “Kralın vakanüvisi” benzeri resmî görevler vererek uygulanmıştır. (…)
Bu anlamda koruyuculuk yanında, bir de edebiyat pazarına etki yaparak, yazara başka türlü ümit edemeyeceği gelirler sağlayan dolaylı koruyuculukların varlığına işaret edilebilir. Bir hükümet bu şekilde genel kitaplıklar ve propaganda servisleri için, bir eserden büyük miktarda sipariş edebilir. Bununla beraber en fazla kullanılan metot, ismi büyük parası az edebiyat ödülleriyle yazara fazla satış yaptırıp gelirini arttırmaktır. (…)
Mısırlı yazar Taha Hussein meseleye gerçek iktisadî anlamını vermiştir: “Burada namuslu olmayan bir pazarlık vardır: Yazar, koruyucunun verdiği altını ve parayı aldıkça harcar; yazar, ona hiçbir şekilde harcanamayacak sanatını veya düşüncesini vermektedir.” (…)
Robert Escarpit
“Edebiyat Sosyolojisi”
Çev: Ali Türkay Yazıcı, Remzi Kitabevi, 1968, ss. 50-53
Geçtiğimiz Eylül ayında yayımlanan “Çalmayan Şiir”den yola çıkarak “şiirsellik, şairane vaziyet ve şiir dili” üzerine bolca çağrışımlı, bolca gel-git’li bir söyleşi gerçekleştirdik Müslüm Çizmeci ile birlikte… Ardından, sağolsun Koray Sarıdoğan, işbu söyleşiyi “Kalem-Kahve-Klavye” adlı web sitesinde irdeledi, paylaştı… Söyleşinin tam metnine https://www.kalemkahveklavye.com/2015/02/calmayan-siirin-solungaclar-zafer.html adresinden ulaşabilirsiniz.
Diğer söyleşilerin tümü şurada; https://bit.ly/dilinkemigi
Hamiş:
Zafer Yalçınpınar’ın tüm kitapları şu adreste yer alıyor:
https://zaferyalcinpinar.blogspot.comKişisel web sitesi de şurada; https://zaferyalcinpinar.com
Ernst Jandl
“Daha İyisi Saksofon” (Seçme Şiirler), YKY, 1997, s.65
Özel Not: Şiirdeki ilk “g” harflerinin titrek görüntüsü/tınısı, tarayıcı cihazın titreşimi nedeniyle oluşmuştur.
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Dilbilim” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sessizligin-dilbilgisi adresinden ulaşabilirsiniz.
“İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından geçen yıl iki etap şeklinde düşünülen Kadıköy Meydan Projesi’ne 3. etap eklenerek Moda sahili’nin olduğu bölgeye de ‘dolgu alan’ yapılacağı açıklandı.”
Bkz: https://haber.sol.org.tr/turkiye/moda-sahiline-dolgu
-ile-yat-limani-yapilacak-106918
Sait Faik’in betiklerinin hangi edebî türün sınırlara yakınsadığı ya da hangi edebî türün sınırlarını zorladığı -Sait Faik’in eserlerini dilbilimsel açıdan ele alanlar için- yıllardır süren önemli ve verimli bir tartışma/araştırma alanıdır. Örneğin Ece Ayhan, Sait Faik’in eserlerindeki poetikanın ağırlığını görür ve çeşitli yazılarında Sait Faik’e “cins şair” olarak seslenir. (Gerçi, Ece Ayhan’ın bazı metinlerinde Sait Faik’e “Çakır Hikâyeci” olarak seslendiği de biliniyor, ancak “İkinci Yeni” şiir akımına dair iki başlangıç noktasından biri olarak Sait Faik’in “Alemdağ’da Var Bir Yılan” adlı eserinden bahsetmesi, Ece Ayhan’ın Sait Faik’in eserlerindeki poetikayı büyük ölçüde içselleştirdiğini gösteriyor.)
Aslında, Sait Faik’in mevcut “edebî türler” ayrımını incelediği ve eleştirdiği “Bir Başka Hikâye” başlıklı önemli bir yazısı vardır. Sait Faik, bu yazıda, edebiyattaki yapısal ayrımlardan tutun da dilimizde yazılan romanların tuhaf karakteristiğine kadar birçok hassas konuya değinir. Burgaz Adası-Sait Faik Müzesi’nde 80’li yılların sonunda Muzaffer Uyguner tarafından gerçekleştirilen envanter tasnifine göre “81” numaralı kayıt olan “Bir Başka Hikâye” başlıklı bu önemli yazının tam metnine https://issuu.com/adabeyi/docs/birbaskahikayesaitfaik adresinden ulaşabilirsiniz.
Sahicilikle
Z. Yalçınpınar
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Sait Faik ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden, Burgaz Adası Sait Faik Müzesi kapsamında gerçekleştirilen Sait Faik Araştırma Atölyesi’nin çalışmalarına ilişkin bilgilere ise https://saitfaikmuzesi.org/sait-faik-arastirma-atolyesi/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Bedri Rahmi’nin 1977 yılında Ada Yayınları tarafından yayımlanan “Yaşadım” adlı kitabı için “yaşamın ve doğanın tözüne yönelik özel bir şiirsel nakış” diyebiliriz. Bu eser, “duru” bir poetika kurarak yaşamı kutsayan eşsiz değerde bir ifade gücünü sergiler…
Kitapta yer alan özel desenlerin görünümüne https://issuu.com/adabeyi/docs/bedrirahmiyasadim adresinden ulaşabilirsiniz.
Hamiş: EVV3L kapsamında yer alan Bedri Rahmi Eyüboğlu ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/bedri-rahmi adresinden ulaşabilirsiniz.
“1970’li Yıllarda Ece Ayhan”
Öküz Dergisi, 1999
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.
Artık kendimden kurtulmuşum,
Kırmışım zincirimi.
Şimdi karadayız, şarkılar söylüyor
Karayel telefon tellerinde.
Bir taka geçiyor uzaklardan
Yeni şeyler söylerim, yeni şeyler.
Yıldızlar, İstanbul’un ince bir minaresi,
Kâğıthelvası, maltaeriği, kahve, cıgara, çukulata.
Yeni günler geldi günlerime
Perşembeler, pazarlar.
Coşuyorsam gün olur,
Gün olur gülüyorsam,
Bunlar çocukluk değil, değil arkadaşım,
Bunlar kırk yaşında başlayan bir lamba aydınlığı.
Burgaz iskelesinde bir kahvede oturup düşünüyorum.
Doğrusu seviniyorum.
Vapurlara bakıyorum,
İskeleye, konuşanlara bakıyorum,
Sanki burda değilim.
SAİT FAİK
Özel Hamiş: “Sanki Burda Değilim” adlı şiir Muzaffer Uyguner’in 1988 yılı Sait Faik Müzesi arşiv-envanter tasnifine göre 99 numaralı kayıttır. (Bkz: Bitmemiş Senfoni, Muzaffer Uyguner, 1988)
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Sait Faik ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden, Burgaz Adası Sait Faik Müzesi kapsamında gerçekleştirilen Sait Faik Araştırma Atölyesi’nin çalışmalarına ilişkin bilgilere ise https://saitfaikmuzesi.org/sait-faik-arastirma-atolyesi/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Yunus Nadi Ödülü nasıl alınır? (Taylan Kara)
Bkz: https://www.insanbu.com/a_haber.php?nosu=1678
Kendi kendisine ödül veren jüri! 2006’da başladı her şey!
Bkz: https://www.insanbu.com/
Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com