Ağu
23
2007
1

İtiraf ettiler…

(…)Kitapçılar vitrinlerini bugün kapışılan, yarın ise çöplüğe atılan moda olmuş şeylerle dolduruyorlar. (…) Modada en büyük otoriteler bile etkilerini çabukça kaybederler. Şiir ise kalıcıdır. Bunun örneklerini hatırlıyorum. Yüzyıllardan ve daha uzun zamanlardan beri sürekli olarak yanlış anlaşılan ve buna rağmen unutulmayıp devamlı olarak ateşli on ya da yüz kalpte yaşamaya ve yanmaya devam eden çok eski şairlerden söz etmek istemiyorum. Bugün artık yaşlı biri olan, dünya çapında isim yapmış, yayınevlerinin büyük ölçüde takdirini kazanmış ve kitapları defalarca basulmış bir Knut Hamsun’u örnek olarak gösterebilirim. Aynı Hamsun en içten ve en güzel kitaplarını yazdığı zamanlarda ümit vaat etmeyen yersiz yurtsuz biriydi. Ayaklarında doğru dürüst bir ayakkabı yoktu ve pantolonunda yamalar vardı. Biz delikanlılar o vakitler ona sahip çıktığımızda ve ona olan hayranlığımızı belirttiğimizde bize gülünüyor ve sözümüz dinlenmiyordu. Şimdi ise, devir onun devridir. Yani, tembel zihinler otuz yıl boyunca bildiğimiz yolda nihayet onun akımını alarak titreştiler ve kahrolası canlı bir şeyle ilişki içine girdiklerini itiraf ettiler. (…)

Herman Hesse’nin Mektupları,

Çev: Dr. Battal İnandı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s.12,13

Ağu
22
2007
0

SIĞIR

Dağ gibi yapıları gördükçe beş kat on kat

şaşırıyor şaşırmasın mı

ne gördüyse burada gördü

ırgat pazarına her sabah gidip dikiliyor

bulursa yol kazacak harç çekecek hani iş

hamama gidecek hamamcı olursa hani para

boş geziyor şimdilik yaz günü ortalık günlük güneşlik

köylüleriyle yatıyor odaları var ortaklaşa

sığır diyor adamın biri

arabanın önüne çıkıyor ezilecek,

babana rahmet sığır size göre düpedüz sığır

İstanbul kaldırımı bunlarla dolu

sığırlar geliyor bayanlar baylar dokunmasın

dokunmasın yağlı boya

 

Oktay Rifat,

Koca Bir Yaz, Adam Yayınları, 2. Baskı 1991, s.70

Ayrıca, bkz: https://groups.google.com/group/pustahali/browse_thread/thread/6c506f8db2c9815f/038c494f22c04355#038c494f22c04355

Ağu
13
2007
0

“Şiirim Nasıldır?” ya da “Ön-Akort”

Şiirimin gövdesini, köklerini, geleneğini veya benzeri bütünsel genellemeleri bir kenara bırakmalıyız, boş vermeliyiz. Çünkü şiirimdeki ayrıntılar ve yan anlam salınımları gövdenin bütününden çok daha büyük ve önemlidir. Ben şiirde belirleyici olanın “ayrıntının ayrıntısı”nda (1) gizlendiğine, yuvalandığına inanıyorum. Örneğin, Titanik’in batmasının sebebi denizcilik, gözetleme, morfoloji, kaptanlık hataları ya da buzdağının büyüklüğü değildi. Onun batışının asıl sebebi, gövdesindeki demir ve çelik perçinlerin dökümündeki yanlış metalürjidir. Titanik’in batışı ayrıntıda gizlidir, isteyenler araştırabilir.

Gövde ve bütünsellik, ortalama zekâ(2) tarafından işgal edilip, yıkılıp, sömürülüp bana ait olmayan bir sığ algıya tıkıştırılacağı için fazlaca önemli değildir. Günümüz sanatı bu algı uzlaşmasına, düzeltmesine ya da geribildirimine maruz kalmak gibi bir bağımlılık içindedir ve bu çeşit ölümcül hatalar nedeniyle debelenerek, “bata çıka” ilerliyordur. Bu yüzden şiirimin gövdesini, bütününü umursamıyorum; ben, aslında, şiirimin motorları durunca onu taşıyacak gizli yelkenlerin büyüklüğüne ve sağlamlığına bakıyorum, bu gizi önemsiyorum, bunu kurdum. Gizli yelkeni gövdeye bağlayan direklerin (ayrıntıların, tuşelerin) uzunluğuna ve direkle yelken arasındaki makaraların düzgün, etkin çalışıp çalışmadığına (ayrıntıların, tuşelerin niteliğine, eczasına) bakıyorum. Bir “şiir yazarı” (3) olarak, şiirimin hangi rüzgârla nereye gidebileceğine, hangi rüzgâra ne kadar dayanacağına karar vermek benim birincil görevimdir. Şiirimde bulunan ikincil öğeler ise mayınlardır. Benim şiirimde sığlıklara, sığ insanlara karşı mayınlar vardır. Şiirimin tözünü bulduğunu (yakaladığını) zanneden ve şiirimi çürütmek için elinden geleni yapmaya hazır “eğretileme keli” eleştirmenler, ikincil öğelerin üzerine giderek o mayınlardan elini eteğini çekemeyecek kadar tehlikeli bir konuma düşmüşler ve “berber muhabbeti” benzeri yarım yamalak (ve yarım ağızla) bir şeyler söylemek zorunda kalmışlardır.

Ece Ayhan’ın poetikasına baktığımızda şöyle bir ilkeyle karşılaşırız: “İktidarın tezgâh altında gizlenen” ve buna karşın “bağımsızlık üzerine kurgulanan” dizgelerde, dizelerde değişik eczalar veya farklı kırılımlar yaratmak…” Benim derdim ise bütün bütün böyle değil. Benim derdim “şiirimin gizli yelkenleri yeterince sağlam mı ve mayınlar doğru yerde mi?” sorusudur. Ece’nin şiiri pusuda yatar -ki amacı da, yöntemi de budur- ancak benim şiirim ise gizli ve kara yelkenler açar… Benim şiirim, ışığını kaybetmiş bir madencinin yedekte bulunan ufak bir tornavidayı kullanarak, yoluna kara, akkor bir heyecan içinde kör adımlarıyla devam etmesidir. Bununla birlikte, şu söyleyeceğim de sıkı bir ilkedir : “Tipolojiyi bilen kazanır.” (4)

Tüm bu imgesel açıklamalar şiirimin nasıl olduğunu sezmenizi sağlayacaktır. Ancak bunlar şiirimin ne olduğunu göstermez. Çoğu şairin şiirinde yapamadığı, yoklayamadığı şeyleri bir “şiir yazarı” olarak deniyorum ben: Tipolojinin ve duygudurumların tuşelerini, saklı tınılarını sezdirmek, üstelik bunu da bir eskrim inceliğinde yapmak… Şiir bir tipolojiyi verebilecek beceride kurulmalıdır. Şiirimdeki imgecilik, lirizm, dizge, biçem, iş, şu, bu, her şey… yukarıda bahsettiğim şeyi dışsal olarak, ikincil olarak desteklemelidir, destekler de. Şimdi, beni ve şiiri eleştirmek “heves”iyle ortaya çıkışan o ufak, böcek sürüsü benzeri çetesel cemaatlerin (kendi aralarında kurdukları bağımlılıklar, süreçler, çelişkiler ve ilişkiler nedeniyle özgürlüğünü kaybeden o zevatların) düşüncelerini tekrardan akort etmeleri gerekiyor. Ve evet, düşüncelerin de tınısı vardır. Bundan eminim.

——————-

1-Duygudurum tınılarından ve bunlara ilişkin tuşelerden, eskrim inceliğinden ve çeviklikten bahsediyorum.

2-Modern Cehalet, Yeni Sinsiyet ve Eskimiş Köylü Kurnazlığı

3-Ben şair değilim.Ben bir “şiir yazarı”yım.

4-Ece Ayhan

13 Ağustos 2007

Zafer Yalçınpınar

Ağu
11
2007
0

Küçük Çeteler

“Halka doğruyu söyleme iddiasında olanlar, onlara güncel başarılar sağlayacak küçük hesaplar peşinde koşarlarsa önce halkın karşısında saygınlıklarını yitirirler. Sanatçının vazgeçilmez bir tutkusu saydığım özgürlüğü, böyle küçük çeteler içinde yitirmeyi hiç anlamıyorum.”

Oğuz Atay

Ağu
11
2007
0

Görsel İş: Görülmüştür…

Yukarıdaki görsel iş Yıldız Üniversitesi-Mimarlık Fakültesi’nin 3. katındaki bir duvarda “görülmüştür”…

Ağu
03
2007
0

Cumartesi ŞİİR-29

Enver Topaloğlu tarafından yayıma hazırlanan şiir dergisi “CUMARTESİ”nin 29. sayısı yayımlanmıştır.

Dergiyi PDF dosyası halinde şu adresten indirebilirsiniz:

https://zaferyalcinpinar.com/cumartesi29.pdf

Ağu
03
2007
0

sizi tutukluyorum

(…) Asansörün aynalı kabini, içindeki iki Korotkov’la birlikte aşağıya inmeye başladı. İlki, asıl Korotkov, ikinci Korotkov’u kabinin aynasında bırakarak tek başına serin koridora yöneldi. Orada epey şişman ve pembe bir adam, Korotkov’u şu sözlerle karşıladı. “Gerçekten de mükemmel, sizi tutukluyorum.” 

Mihail Bulgakov,

Şeytanî, Çev: Osman Çakmakçı, Salyangoz Yayınları Simsiyah Dizisi , s.92

 

Ağu
01
2007
0

Dinar Bandosu: Saykodelikdeşik

2007 Haziran’da ilk albümü “Saykodelikdeşik”i yayınlayan Dinar Bandosu’nun öyküsü 2003 yazında başlar. İlk olarak dünyanın her ülkesinden bir grubun katıldığı Syd Barrett şarkıları toplaması “Have You Got it Yet”te Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden Dinar Bandosu, adını kült yazar Ece Ayhan’dan almaktadır.

2003 yazından sonra üyelerinin çoğu askere alınan Dinar Bandosu, 2005 yılında yeniden kuruldu ve Mart ayında ilk konserini Peyote’de verdi. İlk günden itibaren kabız ve her an krizde olan müzik piyasasının günlük trendlerinin yozlaştırıcı etkisinden uzak durarak Türk indie’si çizgisini geliştirerek sürdüren grup, kısa sürede birçok müzik yazarı tarafından geleceğin en iyi gruplarından birisi olarak gösterildi. Türkiye’nin en iyi müzik yazarlarından Murat Beşer ve Mehmet Atılgan’a göre:
“Dinar Bandosu”, bir yandan yetmişlerin Can, Neu gibi önde gelen Alman krautrock ve doksanlar başlarının efsanevi İngiliz “Creation” plak şirketinden çıkan Primal Scream gibi indie gruplarına özgü bir rock sound’u, diğer yandan ise Erkin Koray’ın öncülüğünü yaptığı bir tür Türk psychedelic rock’undan besleniyor. Altyapılarındaki çeşitliğin müziklerine bire bir ve isabetli bir biçimde yansıdığını gözlemlemek mümkün. Theremin, analog synthesizer gibi erken dönem elektronik enstrümanların yanında kaşık da dahil olmak üzere bir çok yerli perküsyon aletine yer veren grup, kullandıkları enstrümanların zenginliği içerisinde, kakofoniden uzak, tutarlı bir sound elde etmeyi başarmıştır. Sahnedeki rahat ve eğlenceli tavırlarıyla da izleyiciyi ihya ediyorlar.

Vokalde Ali Asaf Sarıca, gitarda Ali Ece, bas gitarda douglasvegas, davullarda Yılma Karatuna ve başta ney, teremin, su boruları olmak üzere birçok marjinal alette Asaf Zeki Yüksel’den kurulu olan Dinar Bandosu’na zaman zaman Baba Zula’dan Murat Ertel başta olmak üzere birçok konuk müzisyen de katılıyor. İlk albümleri “Saykodelikdeşik”in yayınlanması ile beraber bu yaz başta Zeytinli Rock Festivali ve Barışarock festivallerinde sahne alacak.”Saykodelikdeşik” sonrası ikinci albüm çalışmalarına başlayan Dinar Bandosu uzun yıllar çizgisini bozmadan, geliştirerek sizlerle olmayı hedefliyor…

www.dinarbandosu.com

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com