Haz
25
2009
0

İstanbul Günlükleri -1984- ECE AYHAN

23 Aralık Pazar 1984

Nilgün Marmara taksiye kadar bana yardım etti. Bostancı-Kızıltoprak 750 lira tuttu, (ama iskeleye yürümek zorunda kaldım) Filancadan 10, falancadan 15 almıştım. Nilgün bana masa örtüsü de verdi. Ali de çaydanlık getirirse, çay yaparız. Ali bana dün telefon ettiğinde akşam o kahvede 19.45’te buluşalım demişti. Vapur, Sirkeci’den 18.35’te kalkıyormuş. Ali şezlongu ve yorganı dün akşam getirecekti. Bakalım getirmiş mi?
Ne eksik; çay, şeker, ekmek, tencere, tava, yağ, tuz, süzgeç, diş macunu, sünger.

***

25 Aralık Salı 1984

Sabah baktım Ali kalkıp gitmiş okuluna. Çalarsaat çocuk. sena uğradı bir tava ve sahan bıraktı. Bütün gün (dün de öyleydi) çalıştı durdu bir çırak banyoda.Koyulhisarlı’ymış. soba aldım, kurdurdum, yakmak için iki kasa aldım, muz kasası dedi manav. Park Restaurant’ın yanındaki berbere gittim, saç traşı için 300 lira aldı benden. Denizatı Kahvesi’ne baktım şöyle bir, beğenmedim. Masaları yeşil örtülü bir kahve.
“Otoriteye sığınmak alışkanlığı”
Nilgün Marmara üst kattaki ev sahibine telefon etti, iki mektup gelmiş bana. Postaya verecekler.
“Bu coğrafyada halk tümüyle birlikte ayaklanmaz. Bu coğrafyada halkın boynu merkezi otoriteye sürgit eğiktir.”
Bunları yazarken kapı çalındı, bir kız Cihat’ı sordu, “vallahi görmedim” dedim. Cihat’ı soran komşu sarışın genç.
Sena dün akşam onunla konuşmuştu.Ali’nin parasını bu akşam verecekmiş. Sokaktan sesler geliyor. Eksikler; orta boy kapaklı çöp kutusu, faraş, süpürge, peynirlik, naylon kapaklı kutu, alüminyum tencere, çukur tabak.
Pan “bütün”
“Herşeyi yapabilir bir tanrı.”

***

26 Aralık Çarşamba 1984

Denizatı kahvesi, çuha, örtü, sıcak, tül perdeler. Bize göre değil. Pazara gittim, Heybeli. Adada su olmadığı için (tankerlerle geliyor) su pahalıydı. Bu yüzden ıspanak almadım.
(…)

 

ECE AYHAN

(Öküz Dergisi, Sayı 42, Kasım 1997)

 

Haz
23
2009
0

Kuşları Örtünmek…

12 Aralık 1972

Ben palto tutan insanlardan çok korkarım. Paltocular, bir kez kızdılar mı –neden kızdıkları da belli olmaz- yıllarca palto tutmanın acısını başkalarından çıkarmaya çalışırlar.

***
23 Ocak 1973

Şimdilerde pehpehlenen yazarların çoğu edebiyatın dışında olanlardır. Edebiyat dışı yazarlar! Çoktur böyleleri. Bu gibilerin yazılarında sözcükler iğreti gibi durur. Askısı kopmuş pantolon. Ha düştü, ha düşecek. (…) İşin tuhafı, bu yazarların izleyip okudukları yazarlar da kendileri gibi edebiyat dışıdır.

***

29 Ocak 1973

Haşim, bir dostuna kızdı mı, fotoğrafını salondaki duvardan indirir, ayakyoluna asarmış. Resmin, yine eski yerini alması, ancak Haşim’in başına üşüşen cinlerin dağılmasıyla olurmuş. Ayakyoluna resmi asılmayan hemen hemen kimse kalmamış. Herkes sırasını savmış. Ne ki, buna Haşim’in kendini dizginlemek, dostlarına haksızlık yapmamak için bulduğu bir çözüm biçimi gözüyle bakmak yerinde olur.

Salâh Birsel

“Kuşları Örtünmek” adlı günlüğünden…

Haz
21
2009
0

Livar üzerine…

Livar hakkında yazılan yazılara ve yapılan söyleşilere https://zaferyalcinpinar.com/livarhakkinda.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler: ,
Haz
19
2009
0

“Saat Kulesine ve iskeleye çok yakın…”

***

***

Ece Ayhan’ın Nahit Hanım’a (Nahit Fıratlı Damar’a)
yazdığı mektuplardan…
(Öküz Dergisi, Sayı:40, 1997)

Haz
16
2009
0

Hacivat Günlüğü-2

5 Şubat 1953

(…)Güdümlü sanat, buyruklu sanat güzelliği unutmuş ya da güzellik ardından koşmayı küçük görmeye başlamış toplumların, kişilerin işidir.(…)

*

24 Nisan 1953

(…)Haşim’in şiirlerini, bir dikdörtgen, bir beşgen gibi hiçbir tarafından bozamazsınız. Hoş, divan ve hece şiiri de bu denli bir anlayışla meydana gelmiştir denilebilir. Hatta denilse daha da iyi olur. Yalnız, Haşim’in tek sözcüğünü oynatamamak karşılığında, gazellerin, mesnevilerin, koşma ve kasidelerin ikilik ya da dizelerini istediğiniz kadar çoğaltabilir ya da eksiltebilirsiniz.(…)

*
16 Şubat 1954

“Yeniyi yaratmak için eski olana değil, kötü olana arka çevirmek gerekir.”

Salâh Birsel

Hacivat Günlüğü’nden...

 

Haz
15
2009
0

Şiir şiirde kalmaz efendiler! Kalmamıştır da!

Cogito Dergisi’nin 2004’te yayımlanan “Şiir” konulu 38. sayısında yer alan “Kötülük Toplumu ve Biçimin Muhalefeti: Ece Ayhan’ın Şiirini Okumak İçin Kavramsal Bir Arkaplan Taslağı” başlıklı makaleye aşağıdaki adreslerden ulaşabilirsiniz:

https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/kotuluktoplumuvebiciminmuhalefeti.pdf
https://www.ykykultur.com.tr/dergi/?makale=164&id=27

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler: ,
Haz
14
2009
0

Nasıl yaşamışsın…

Nasıl yaşamışsın Remzi Bey
Nasıl yaşamışsın sen
Bugüne kadar böyle
İnsanlardan habersiz
Oturup bir masa başına
Kaydederek
Falanca evrakın
Nereden gelip
Nereye gittiğini
Hiç de mi canın sıkılmadı
Hiç de mi gözüne ilişmedi deniz
Bunca zamandan beri
(…)

Muzaffer Tayyip Uslu

 

Haz
13
2009
0

DURGUN

Durgun, 9 Mayıs 2009 tarihinde, Safranbolu’da, kendini yazmıştır. Fotoğraflar Zafer Yalçınpınar tarafından çekilmiştir.

Durgun’a https://zaferyalcinpinar.com/durgun.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
10
2009
0

Hacivat Günlüğü

6 Kasım 1949

Goethe’nin Şiir ve Gerçek adlı eserinden aldığım şu parça bugünkü Türk şairleri için de söylensin, gene de doğruluğundan bir şey yitirmez:
“Alman şairleri, bir birliğin üyeleri olarak dayanışma halinde bulunmadıklarından halk arasında en ufak bir ayrıcalığa bile eremiyorlardı. Ne koruyucuları, ne saygı görür bir yerleri ne de kendilerine azçok yararlı olabilecek kimselerle ilişkileri vardı. Bu yüzden de yeteneklerinin parlaması ya da sönüp gitmesi sadece rastlantıya bağlı kalıyordu. Zekâsına ve yeteneğine güvenen her yeryüzü çocuğu, yoksulluk içinde yaşamak ve ilham perilerinden edindiği güçleri, günlük gereksinmelerinin baskısı altında yitirmek zorundaydı.”

*

24 Kasım 1949

Bu günlüğü neden tutuyorum? Yatarken aklıma bu geldi. Evet bunu şimdiye kadar düşünmemiş olsam da beni bu işe iteleyen bir neden olmalı.
Doğrusu edebiyat alanında gerçek adına konuşanlar o kadar azaldı, gerçek dediğimiz ışık yalanla dolanla o kadar bezendi ki her aydının ya da aydın olmak düşüncesini güdenin ortaya atılıp bir şeyler yapması ya da yapmak üzere didinmesi kaçınılmaz bir hal aldı.
Karşıma bir soru çıkıyor: Benim bu atılışım ortalığı büsbütün karıştırmaktan başka bir işe yarar mı?
Bunu şimdiden kestiremem ama ortalık o denli karışık ki benim karıştırmam belki biraz durulmasına yol açabilir.

*

24 Ağustos 1950

Evet yaşayışım huyumcadır.
İçimden gelmiyorsa yazı yazmaya bile katlanamam.
Hoşlanmadığım bir insanla oturup çene yarıştırdığım pek yoktur.
Keyfime göre dost tutar ya da bozuşurum.
Birçokları beni bencillikle, kendini beğenmişlikle suçlandırır. Doğrudur. Kendini beğenmişlere, bencillere, kendini beğenmişlikle, bencillikle karşı korum.
Gerçekte, dikbaşlı görünüşüm, hak bellediğim ilkelere sıkı sıkıya bağlanışımdandır.
Bakın, gidişi gidişime uyan alçakgönüllü kişiler katında küçülmek, silinmek beni ürkütmez. Hele şiir lafı edenler önünde yerle bir olmaktan çekinmem. Benim terbiyesizleştiğim, kabalaştığım kimseler sanat düşmanı olanlar, şiire, resme, heykele, sinemaya arka çevirenlerdir. Ama sözde sanatçılara bunlardan da çok içerlerim. Yığınları sanattan soğutan, sanat alanındaki değerleri altüst eden bu gibilerdir, bu apikurya (apukurya) maskaralarıdır.

SALÂH BİRSEL
Hacivat Günlüğü’nden…

Haz
09
2009
1

Sonrasızlık’ın Altıncı Yılı

2003 yılının Mayıs ayında, Kadıköy’de -100 adet basılarak ve dağıtılarak- yayın hayatına başlayan, sekiz sayı çıktıktan sonra 2006 yılında -blog sistematiğinin yaygınlaşmasıyla birlikte- internete taşınan “SONRASIZLIK” adlı “aksak kolaj”,  9 Haziran 2009’da altıncı yılını tamamlamıştır. (Dünya, “SONRASIZLIK”la birlikte Güneş’in etrafında altı kere dönmüştür.)

2006 yılında -internete geçiş aşamasında- “SONRASIZLIK” için yazdığım giriş metni aşağıdadır. Bu metin geçerliliğini hâlâ korumaktadır:

“Çünkü,
bu kadar retoriğe ve kozmopolit yaşama karşın çelişkisiz bir bütün olmak çok zor artık. Bunu kabul etmeliyiz. Günümüz metinlerinde dizge, kurgu ve kronoloji yavaş yavaş değerini, işlerliğini yitiriyor. En başta bunu hissettim. Sonra da kendimi şurada buldum;  “çağrışımlar” ve “yan anlamlar”la ilerleyen, anlatmak yerine sezdirmeyi yeğleyen, “öncesi” ile “sonrası” yitmeye yüz tutmuş, nedensellik, planlama ve mühendislik güdüsü  azaltılmış, hatta yok edilmiş bir şeyler (betik) oluşturulmalı… Ancak tümüyle de saçmacılık oynayamayız; yani “aksak” da olsa üç aşağı beş yukarı bir tını, bir duruş olmalı, sezdirilmeli… “Parçalar” olmalı ve araya “sus”lar konmalı… Bu garip betik, hangi edebiyat akımından ya da yazınsal türden, hangi eserden olursa olsun sadece fragmanlar tarafından oluşmalı… Metinler ve onların oluşturduğu kolaj, İlhan Berk’in deyişiyle “bir cehennem provası” gibi işlenmeli, seçilmeli… Bir adım daha ileri giderek, oluşturulan bu kolajın fragmanları da aksamalı, serbestleşmeli, yeni metinlerle, geribildirimlerle ve kesitlerle büyümeli, stokastik süreçler gibi, bir sarhoşun bir çizgi doğrultusunda yürümesi -aslında yürüyememesi- gibi ilerlemeli ve bütününe bakıldığında atonaliteye benzer bir şeylere (betik) ulaşılmalı… İşte okuduğum, dinlediğim ve yazdığım metinlerin  arasından tuttum, “parçalar” aldım. Bunlar benim “yazın” sezgilerime ve  kafama  göre güzel “şey”ler; deyişler, söylemler, olaylar, dizeler, tümceler, haberler, karakterler… Sonra da onları buraya -bu blog sitesine- kaydettim. Aynı zamanda benim için büyük bir “alıntı defteri” varoldu. “Aksak Kolaj” fikri böyle çıktı; bir büyük “betik” oluşturmanın coşkusu –belki de özgürlüğü- tüm bunlar…  Ve bir akıl karışıklığı, bir yandan da “kayıt altına alma güdüsü”…
Daha önce bu işi “sonrasızlık” adında basılı bir fanzin yayımlayarak gerçekleştiriyordum. Fanzin İstanbul/Kadıköy’de 100 adet basılıyor ve dağıtılıyordu. Şimdiyse internet üzerinden yeni teknolojiyle (blog sistemi) “sonrasızlık” adını verdiğim/dikiş attığım bu “aksak kolaj” daha büyük, sınırsız ve işlek hale geldi… Geribildirimlerin, yan metinlerin, açılımların da eklenebileceği bir “cehennem yeri” oldu. Olsun da.  “ (Haziran 2006, Zafer Yalçınpınar)

Haz
06
2009
0

F1R3sec10m3M

Beylerbeyi Çakarı’nın adı yok; tanımı ise şöyle:- “FIR3sec10m3M” Bunun “ne anlama” geldiğini çözmem kolay olmadı (haritada kısaltmaların açıklamaları yok – onlar Birinci Pafta’daymış); ama, galiba çözdüm:- “F1R”, önce “FIR” sandım; ama, başkalarına bakınca “I” değil “1” olduğunu anladım: herhalde “Flasher”ın kısaltılmışı. “R” ise “Red” olmalı; çünkü İstinye’den bildiğim yeşil olanına baktım; o “F1G”: “Green”. “3sec”, aralarında üç saniye olan iki çakışı belirtiyor olmalı; galiba da toplam 10 saniye içinde, 7 saniye boşluktan sonra, 3 saniye arayla iki kez çakıyor. “10 m” , herhalde , on metre yüksekliğinde, anlamına gelmeli (Ahırkapı Feneri’ne baktım: “36m”). “3M” için önce parlaklık (şiddet?) gibi bir şey düşündüm; sonra, yaklaşık olarak haklı olduğumu düşündürtecek bir açıklama, buldum, “M”yi “Mile” okuyarak: görüş uzaklığı üç mil… Bunu, şimdi, bir tümce olarak yazabilirim:- “Üç mil görüş alanlı, on metre yüksekliğinde, üç saniye aralıklarla çakan, kırmızı, çakar.” -İnsan birşeyi yazabiliyorsa, bu, anlamlıdır–insan, çünkü, ‘anlamsız’ı, yazamaz…

(…)

Oruç Aruoba

“Çengelköy Defteri”, Metis Yayınları, 2001, s.13

Haz
05
2009
0

Y U V A (Yann Arthus-Bertrand)

Yuva’yı izlemek için https://www.youtube.com/user/homeproject?blend=2&ob=1 adresini ziyaret ediniz.

(…)
İnsanlık geçtiğimiz birkaç kısa on yılda, gezegenin yaklaşık dört milyon yıl süren evrimle kurulan dengesini altüst etti. Ödenecek bedel ağır, ama artık karamsar olmak için çok geç: İnsanlığın bu gidişatı tersine çevirmesi, Dünya’nın zenginliklerini yağmaladığının farkına varması ve tüketim kalıplarını değiştirmesi için hemen hemen 10 yılı var.

Yann Arthus-Bertrand bu filmle, 50’den fazla ülkeden, hepsi havadan çekilmiş eşsiz görüntüleri bize sunarak, kendi şüphelerini ve endişelerini bizimle paylaşıp, hep birlikte yeniden inşa etmek zorunda olduğumuz büyük yapının temel taşını koyuyor.

Olağandışı zamanlar için olağandışı bir etkinlik. YUVA (Home), bir film olmanın ötesinde, tüm Dünya’da başlıca etkinlik olacak: İlk kez bir film, 90’dan fazla ülkede aynı günde gösterilecek.

(…)

Haz
04
2009
0

Meydansız Yalçınpınar (Aziz Kemâl Hızıroğlu)

Aziz Kemâl Hızıroğlu’nun “Meydansız Yalçınpınar” başlıklı yazısına https://zaferyalcinpinar.com/meydansizyalcinpinar.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Not: “Meydansız Yalçınpınar” adlı yazı 2010 yılında TAY Dergisi‘nin 115. sayısında ve ForumEdebiyat(FE) adı derginin de 8. sayısında yayımlanmıştır.

Haz
03
2009
0

Dizboyu karlı bir gece’de…

(…)

dizboyu karlı bir gece,
sofradan kaldırılıp,
polis otomobiline bindirilip,
bir trenle gönderilerek
bir odaya kapatılmakla başladı mâceram.
dokuzuncu yılı biteli üç gün oluyor.

(…)

Nâzım Hikmet’i Saygıyla anıyoruz:

“Tristan Tzara – Nâzım Hikmet Üzerine…”
https://zaferyalcinpinar.com/nazimustune.jpg

“Biz bu gece nerede yatacağını bilmeyen üç kişiyiz…”
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=388

“Bu pencerenin arkasında beş yüz insan yaşıyordu…”
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=374

“Bir defter al…”
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=377

Ayrıca bakınız;

Taş Uçak’ta;
https://zaferyalcinpinar.com/s56.html

Taş Uçak Şiir Sergisi;
https://zaferyalcinpinar.com/tasucakta.html

Taş Uçak Şiir Sergisi Kataloğu;
https://zaferyalcinpinar.com/tasucakkatalog.pdf

Haz
02
2009
0

“BURADA SABAH AKŞAM DONMUŞ BİR DENİZİ TAŞLIYORUZ.” (Doğan Ergül)

2 Haziran 2007’de vefat eden Şair Doğan Ergül’ü saygıyla anıyoruz;

(…)

burada sabah akşam donmuş bir denizi taşlıyoruz
taşladıkça taşıyor deniz
çocuklar oyunda hile yapan arkadaşlarına
ceza olarak bir parça bu denizden veriyorlar
akasyalar ve barbunlar bir aradalar
ortaçağ anlatıları satıyor uzun yol şoförleri
mola yerlerinde…
durup ay’a bakıyor kediler ve köpekler
dolunay akşamları…
mardinli bir gece istiyor aşıklar haftaiçleri
ve haftasonları italyan rönesansı hakkında konuşuyorlar…
mahalle bakkalı yaşlı adam boyuna bir ağacı yontuyor
anlıyoruz ki aşk soyunan bir şehirdir

Doğan Ergül
Aşkın ve Suların Öğleni, Babil Yayınları, 2005, s.84

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com