Tem
31
2011
0

Bozca (I)

 

*

*

Fotoğraflar: Z. Yalçınpınar
Bozcaada 2011

Ayrıca Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/kendinianlatan/kendinianlatan.html

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Ada” ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
31
2011
0

Pazar Postası 1958: Ece Ayhan ve Ceyhun Atuf Kansu, yanyana, bir tersimlemeyi oluştururken…



2 Kasım 1958 tarihli “Pazar Postası” Dergisi’nin ilk sayfası…

*

2 Kasım 1958 tarihli Pazar Postası’nda
Ceyhun Atuf Kansu’nun şiiriyle Ece Ayhan’ın şiiri yanyana…

Geçenlerde Şükret Gökay’la birlikte Kadıköy’ün sıkı mekânlarından İmge Sahaf’a kısa bir ziyaret gerçekleştirdik. Şiir kitapları konusunda raflarına, arşivine hayran kaldığımız İmge Sahaf’ın, edebiyat dergisi bağlamında da çok güçlü olduğunu fark ettik… İmge Sahaf’ın edebiyat dergisi arşivinin içinde bir “Pazar Postası” gözümüze ilişti. 2 Kasım 1958 tarihli bu “Pazar Postası”nı incelediğimizde Ece Ayhan’ın “Neyyire Hanım” adlı şiirine rastladık. Kınar Hanım’ın Denizleri’nde yer alan bu şiirle beraber Ceyhun Atuf Kansu’nun bir şiirinin de yanyana yayımlandığını fark ettik. Bu yanyanalık bize çok ironik geldi. Çünkü 1966’da -yani söz konusu yanyanalığın üzerinden sekiz sene geçtikten sonra- Ece Ayhan, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı sıkı şiir kitabıyla, C.A. Kansu ise “Bağımsızlık Gülü” adlı kitabıyla Yeditepe Şiir Armağanı’na katılacak, sonuçta da C. A. Kansu şiir armağanını kazanacaktı. Ece Ayhan da -büyük ihtimal, zorda kalmadıkça- hayatı boyunca hiçbir şiir armağanına ya da yarışmasına katılmama kararı alacaktı.
Kısacası, “Şiiri yaşamak ve yazmak, kendisini oluşturan binlerce insanın, kavramın, tarihin, hikâyenin ve imgelemin tersimlemesiyle dolup taşıyor.” diye düşündük… Şükret’le…

Zy

 
27.01.1966 tarihli Milliyet Gazetesi’nden..

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ece-ayhan adresinden, “Bakışsız Bir Kedi kara” adlı Ece Ayhan web sitesi’ne ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
30
2011
0

“Borges Ve Ben”

Ötekisi, Borges bu başına türlü işler gelen. Buenos Aires’i dolaşıyorum ve arada belki de öylesine durup, bir girişin kemerine ya da bir demir kapıya bakıyorum. Borges’in haberleri postadan ulaşıyor bana ve bir akademik oy pusulasında ya da bir yaşanıöyküsü sözlüğünde adını okuyorum onun. Ben kum saatlerini, haritaları, on sekizinci yüzyıl baskılarını, kahvenin tadını ve Stevenson’ın düzyazılarını seviyorum. Öteki bu beğenileri benimle paylaşıyor, ama onları bir oyuncuya özgü davranışlara dönüştürerek sahtekârlıkla yapıyor bunu. İlişkilerimizin düşmanca olduğunu söylemek biraz fazla olacak: durum öyle ki ben yaşıyorum, yaşamı kabullenip sürdürüyorum, işte Borges böyle yaratıyor yazınını ve bu yazın benim varoluşumu doğruluyor. Birkaç değerli sayfa yazmayı başardığını İtiraf etmekten çekinmiyorum onun ama bu sayfalar beni kurtaramıyor; belki de bu, iyi bölümlerin artık hiç kimseye, hatta ötekine bile ait olmayıp geleneğe ya da İspanyol diline ait olmasındandır. Bunlar da ötekine ait oldu mu, benim işim bitik demektir kesinlikle ve o zaman onun içinde artık birkaç parçacığım sağ kalabilir artık. Uslanmak bilmez abartma ve yalan söyleme huyunun çok iyi ayrımında olsam da yavaş yavaş her şeyi açıklıyorum ötekine. Spinoza her şeyin kendi doğasını koruma eğiliminde olduğunu savunurdu: Kaya, sonsuza dek kaya olmak ister, kaplan da kaplan. Oysa ben -eğer gerçekten birisiysem- yaşamımı, kendi içimde değil Borges’in içinde sürdürmek zorundayım; kendimi onun kitaplarında, diğer bir çoğununkinden ya da bir gitarın özenle çalınışını dinlerkenkinden daha az ayrımsıyorsam da böyle bu. Yıllar önce kendimi ondan bağımsız kılmaya çalıştım ve aşağı —orta— sınıf söylencelerinden sonsuzlukla ve zamanla oyunlar oynamaya yükseldim, ama bu oyunlar Borges’in oldu şimdi ve ben yeni bir şeyler bulmalıyım. Böylece yaşamım akıp gidiyor işte ve ben her şeyi yitiriyorum ve her şey ya unutuluşun ya da ötekinin oluyor.
Bu sayfayı ikimizden hangisinin yazdığını bilmiyorum.

Jorge L. Borges
Çev: Zafer Aracagök, Yazko Çeviri, Kasım Aralık 1982, Sayı:9, s.62

Tem
28
2011
0

BozcaDADA

“BozcaDADA” by Z. Yalçınpınar, Temmuz 2011, Bozcaada

“BozcaDADA” by Z. Yalçınpınar, Temmuz 2011, Bozcaada

Ayrıca Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/kendinianlatan/kendinianlatan.html

Tem
28
2011
0

Pencerede…

“Bozcaada’da, pencerede…”
Foto: Zy
2011

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm “Sokak Sanatı” ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Tem
28
2011
0

Araştırma/Kitap: “Gebze; Küçük Türkiye’nin Göç Serüveni” (Tolga Tezcan)

“Gebze; Küçük Türkiye’nin Göç Serüveni”
Tolga Tezcan
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Temmuz 2011

Bu kitap, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Gençlik Hizmetleri Dairesi Başkanlığı’nın gerçekleştirdiği S-UN Fonu kapsamında desteklenen ve TÜBİTAK TÜSSİDE tarafından koordine edilen “Gebze’nin Göç Haritası” adlı araştırma projesinin çıktılarını içermektedir. İstanbul ve Kocaeli arasında konumlanan ve nüfusu giderek artan Gebze, uzun yıllardan bu yana özellikle Karadeniz ve Doğu Anadolu’dan göç alırken, son yirmi yıldır Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden göç almaktadır. Gebze’nin göç süreçleri bunlarla da sınırlı kalmayıp, özellikle son yıllarda İstanbul’da tutunamayan ailelerin de uğrak noktası haline gelmiştir. “Gebze: Küçük Türkiyenin Göç Serüveni” adlı bu çalışma, göç, yoksulluk, dışlanma, kentsel gerilim, sanayi, geleneksel dayanışma ağları ve daha pek çok önemli konuyu niteliksel ve niceliksel araştırma yöntemleriyle Gebze örneğinde irdelerken, metnin tamamı boyunca teori ve pratiği birlikte işleme becerisini de gösterebilmektedir. Bir yandan sosyolojinin objektivite hassasiyeti öte yandan antropolojinin araştırmacıyı özgürleştiren subjektivite hassasiyetinin aynı anda sergilendiği bu çalışma, okuyucuyu göç ile içiçe geçmiş Gebze’nin, diğer bir deyişle Küçük Türkiye’nin mahallelerinde ve sokaklarında bir gezintiye çıkarmaktadır. (Tanıtım Bülteni’nden)

Bkz: https://www.idefix.com/kitap/gebze-tolga-tezcan/tanim.asp?sid=MR7262J3HK4KCON1SZ1I

Hamiş: Sıkı sosyolog Tolga Tezcan’ı işbu önemli çalışması ve araştırıcı ruhu için yürekten tebrik ediyorum. (Zy)

Tem
28
2011
0

Ölüm Akşamüstlerini Hatırlatır (Mustafa Dillioğlu)

Ölüm,
Akşamüstlerini hatırlatır bana
Oyunun en güzel saatlerinde,
Alacakaranlıkta
Sokak lambaları yanar
Annem seslenirdi
Hadi eve…

Mustafa Dillioğlu

Tem
23
2011
0

“Niye Gitsin ki Felsefe Sinemaya” (Oruç Aruoba)

“…ve sinema” adlı derginin Nisan 1987’de yayımlanan 5. sayısında sıkı bir yazıyla karşılaştım: Ustam, Oruç Aruoba, “Niye Gitsin ki Felsefe Sinemaya” başlıklı bu yazısında felsefe ve sinema ilişkisini izleyici ile okuyucunun alan derinliği çerçevesinde ele almış… Sözkonusu yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/felsefesinema.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm Oruç Aruoba ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=oruc-aruoba adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
23
2011
0

“saçların dolanır görünmez raylarıma” (Oğuzcan Önver)

(…)
hasır altı edilen sessiz anılara konar yorgun kuşlar
sensizken söylenen şarkılar duygusuz olur inan

saçların dolanır görünmez raylarıma
çözemem

Oğuzcan Önver
13 Temmuz 2011

Tem
18
2011
0

Sahi ve Yalan (Fikret Adil)

Yaşadığımız dakikalarda “sahi” zannetiğimiz nice şeyler bir müddet sonra, bize “yalan” görünüyor.
Biz, bir nehir gibi durmadan akan, “sahi” dediğimiz bir şeyin arkasından koşuyoruz, nasıl o nehir denize dökülüp kayboluyorsa, “sahi” de deniz kadar derin, onun kadar geniş, bizi, onu içerek tatmak ve tanımaktan meneden acı bir boşlukla kayboluyor.
“Sahi” yoktur, demiyorum. Çünkü “yalan” da mevcut değildir. Hangi yalan vardır ki, yalan olduğu meydana çıkmamıştır? İşte nasıl “sahi” yok demekle “yalan” vardır demiyorsam, “yalan” yok demekle de “sahi” vardır demiyorum.
Yalnız, yaşanılan dakikanın “sahi”si ve “yalan”ı vardır.
Ben burada onları yazdım.

Fikret Adil
“Asmalımesçit, 74 (Bohem Hayatı)”, Yeditepe Yay., 1953, 2.Baskı, s.127

Tem
17
2011
0

“Kısa Lodos Hikâyeleri” (Fikret Ürgüp)

1968, İstanbul Matbaası, Özel Baskı”

 

Fikret Ürgüp’ün imzası”

 

1. Hamiş: İşbu kitabı koleksiyonuma ulaştıran sıkı sahaf Barış Bingöl’e çok teşekkür ederim.

2. Hamiş: Koleksiyon kataloğumu Temmuz 2011 itibariyle elden geçirdim. Ece Ayhan, İlhan Berk, Nâzım Hikmet, Oruç Aruoba, Sait Faik ve Oktay Rifat kitaplarının koleksiyonumda yer alan bazı baskıları eksik görünüyordu, kayıtlı değildi. Şimdi bu yazar ve şairlere ait koleksiyonumda yer alan kitapların tüm baskılarını kataloğa ekledim. Ancak -özellikle dergilerin envanterinde- hâlâ büyük eksiklikler var. Zamanla onları da düzenlemeyi, kataloğa eklemeyi planlıyorum. Ardından da “Diğer Kitaplar” bölümünü tamamlayacağım. (Zy)

3. Hamiş: Evvel fanzin kapsamında yayımlanan tüm imzalı kitap ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
16
2011
0

Mermer Sıkıntısı (Metin Sefa)

(…)
gündüzün göğü bir şey diyordu
yüzün hazırlanan bir anlam
-hatırlanan mı demişti yoksa-
gecenin göğüyse hiçbir şey demiyor
bekle diyor belki de sadece bekle
bekleyip göreceğiz neyi beklediğimizi
(…)

Metin Sefa

Tem
15
2011
0

“O onursuz yaratıkları, çirkinliği, ilkelliği (…) kovalamamın iki temel nedeni var.” (Ece Ayhan)

“Eren Barış’ın yayıma hazırladığı ve 1982-84 yılları arasında Ece Ayhan’ın Akif Kurtuluş’a yazdığı mektupları kapsayan “Kardeşim Akif” adlı sıkı kitabı (Dipnot Yay., 2011) okumayanlar, Ece Ayhan ve geçmişi hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmiyorlardır.” diyebiliriz, rahatlıkla… (Zy)


18 Haziran 1982

Kardeşim Akif,

(…) O onursuz yaratıkları, çirkinliği, ilkelliği (…) kovalamamın iki temel nedeni var, biri 1981 Şubat’ı sonlarındaydı, Eceabat’ın Yalova Köyü, ben artık ister istemez Ankara’ya döneceğim, ama 35 kiloya düşmüş annemi köyde bırakmak istemiyorum, hiç param pulum, belirli ufak bir olanağım olmadığı için kadını bir kente Ankara’ya İstanbul’a götüremiyorum, bir çeşit umarsızlık, köyden de İstanbul’daki Ankara’daki eski arkadaşlara bir iş bulabilir miyim? diyedir yazdım ama hiç karşılık alamamıştım.. uzatmayayım, bir-iki gün sonra Ankara’ya döneceğim  Mülkiyeliler Birliği’ne, annem bana şunu demişti, aşağı yukarı aynen “ben de insanım, hakkımı hakkımızı yere koyma, onların arkasını bırakma..” ve bana (ben Zürih’deyken annem benim Çubuklu’daki evimde oturuyordu) bildiğim ama ayrıntısını bilmediğim bir-iki olayı da anlattı O. ve G. üzerine (o zaman ikisi de komşumuzdu); öteki de şu, biliyorsun kim kime dum duma bir garip ortamda yaşıyoruz, insanlığa aykırı şeylere, olumsuzluklara bile yazın çevresi de toplum da hiç aldırmıyor, benim zaman zaman ‘Mekik’, zaman zaman ‘temel nitelik’, zaman zaman da ‘kötülük dayanışması’ dediğim olguları biliyorsun, böyle bir ortamda temel niteliği, bu genel geçerliliği vurguluyorum ki, az ya da çok izler kalsın kalabilsin. Sen mektubunda son, güzel bir şey yazmıştın, ‘hafızayı beşerin nisyan ile malul’ olduğu üzere; bu toplumun temel bir niteliği de evet unutmaktır, ‘belleksiz bir toplumdur’ hem de her alanda da. Biliyorum ben bir başıma bellek yaratamam, ama sergilemeyi sürdüreceğim içyüzleri.
Gerçek tehlike insana en yakınlardan gelir hep gelmiştir tarihte de bugün de. Söylentilere ne inan, ne de güven, uzun gerçekler ortadadır ve apaçıktır. İşte o yüzdendir ki tüm Türkiye’de benim anladığım anlamda sanatla uğraşan beş-altı insan vardır o kadar, gerisi hep fasa fisodur.(…)

Ece Ayhan

Kardeşim Akif (Ece Ayhan’dan Akif Kurtuluş’a Mektuplar), Hazırlayan: Eren Barış, Dipnot Yay., 1.Baskı, 2011, s.45-46

 

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesi ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde bulunuyor.


Tem
13
2011
2

Santrfor Yaşar Yalçınpınar (1914-1998)

Fenerbahçe formasıyla santrfor Yaşar Yalçınpınar.
Hava topuna çıkarken… (1938)
(Z. Yalçınpınar Arşivi’nden…)

Aslında, büyükamcam (babamın amcası) Yaşar Yalçınpınar’ın futbolculuk geçmişine ilişkin fazla bilgi sahibi değiliz. Büyükamcam, garip bir şekilde, 1933-1945 yılları arasında futbol oynadığı döneme ilişkin hiç konuşmazdı. Mizacı böyleydi. Televizyonda bir futbol maçı izlerken kendini kaybedip futbolcuların davranışları, skor ya da oyunun gidişatı üzerine bir şey söylediğini de hatırlamıyorum. Her zaman sessiz sessiz oturur, dikkatlice maçı izlerdi. Ben okuduğum lisenin basketbol takımı ile D.S.İ.’nin basketbol takımında oynarken, birkaç kez beni yanına çekerek “Antrenmanlar nasıl gidiyor?” diye sorması ve arada bir “İyi antrenman yapmalısın. Çünkü basketbol yorucu oyundur, futbol gibi değildir. Futbolda top sende değilken dinlenebilirsin ama basketbolda hiçbir zaman dinlenemezsin!” demesinin dışında spor ya da futbol hakkında bana bir şey söylediğini hatırlamıyorum. Bununla birlikte, 50’li yılların sonuna doğru futbolun endüstrileşerek değişmesini, büyükamcamın futbol geçmişini kayıt altına alacak (buna merak duyacak) bir evlâdının olmaması ile ailemin benden önceki kuşağının futbola ve tarihine yeterince ilgi duymamasını da büyükamcamın -özellikle futbol konusunda- takındığı içe dönük mizacın nedenleri olarak görebiliriz. Sonuçta, babamın büyükamcam hakkında aktardıkları dışında tutarlı bir bilgiye sahip değiliz.

Büyükamcam 1914’te Kadıköy’ün Kuşdili semtinde doğuyor. Santrfor Yaşar Yalçınpınar, 30’lu yılların ortasında genç bir delikanlıyken Kuşdili semtindeki arkadaşlarıyla futbol oynamaya başlamış. Kuşdili’nde, sokakta, bir duvarın önünde sürekli olarak duvara topu göndererek sağ ayak sol ayak paslaşma çalışması yaparmış. Arkadaşlarının arasında çok azimli, hırslı, içine kapanık, ters ve inatçı biri olarak tanınırmış gençliğinde… 1936 öncesinde semt takımları arasında oynanan birçok özel maça katılmış. Büyükamcamın Moda, Üsküdar ve Kuşdili’nin yanı sıra Büyükada, Heybeliada, Kınalıada semti takımları için forma giydiğini ve birçok kez İstanbul Karması’nda yer aldığını da ancak eski fotoğraflardan öğrenebiliyoruz.


1937’de İzmir Fuarı münasebetiyle oluşturulan İstanbul Karması.

(Soldan beşinci; Yaşar Yalçınpınar)
(Z. Yalçınpınar Arşivi’nden…)

Santrfor Yaşar, 1934-35’te büyükteyzem Meral ile tanışıyor ve evlenmeye karar veriyorlar. Büyükamcamın evlilikten önce askerlik ödevini tamamlaması gerekiyor. Askerliği Ankara’ya çıkıyor ve İmalat-ı Harbiye fabrikasında kasatura kalıp ustası olarak çalışıyor. Orada büyükamcamın futbola olan ilgisini, kabiliyetini farkediyorlar ve Ankaragücü takımına alıyorlar. Santrfor Yaşar, Ankaragücü’nde çok başarılı maçlar çıkarıyor; 1935-36 sezonunda Ankaragücü formasıyla Ankara Ligi şampiyonluğu yaşıyor. 3 Mayıs 1936’da Ankaragücü’nün Galatasaray’ı 3-2 mağlup ettiği maçta Ankaragücü’nün gollerinden birini büyükamcam atıyor.


Galatasaray’ı 3-2 mağlup eden Ankaragücü kadrosu (1936)

(Oturanlarda soldan ikinci; Yaşar Yalçınpınar)


Ankaragücü formasıyla santrfor Yaşar Yalçınpınar.
(Z. Yalçınpınar Arşivi’nden…)


“Fenerbahçe Tarihi” adlı kapsamlı ve sıkı kitabın yazarı Dr. Rüştü Dağlaroğlu, büyükamcamın Fenerbahçe Spor Kulübü’ne Üsküdar’daki “Anadolu” kulübünden 1938 yılında transfer olduğunu not düşmüş. Ancak bizim bu konuda -ailece- bildiğimiz ise büyükamcamın  Ankaragücü’nde oynarken, dönemin Fenerbahçe Başkanı Sn. Ali Muhittin Hacı Bekir tarafından kulübe transfer edildiğidir. Fenerbahçe’nin eski başkanlarından Sn. Faruk Ilgaz Bey ise büyükamcamın Kuşdili’nde tanınan ve kabiliyetli bir futbolcu olduğunu, Ankaragücü’nden önce de Fenerbahçe tarafından bilindiğini ve takip edildiğini ifade ediyor.

Fenerbahçe formasıyla santrfor Yaşar Yalçınpınar. (Fenerbahçe Stadı, 1939)
(Z. Yalçınpınar Arşivi’nden…)

Fenerbahçe Spor Kulübü müze müdürü Sn. Alp Bacıoğlu’yla birlikte kulübün kayıtlarına baktığımızda, büyükamcamın 1938-1941 yılları arasında toplamda 75 resmi ve özel maçta Fenerbahçe forması giydiği,  toplamda da 60 golün sahibi olduğunu öğreniyoruz.  29 Ocak 1939 tarihinde Fenerbahçe Futbol Takımı, İstanbul Ligi maçında Fenerbahçe Stadı’nda Galatasaray’ı  3-2  mağlup ederken gollerin ikisini Yaşar Yalçınpınar  ve birini de Esat Kaner atıyor. 30 Ekim 1939′da Galatasaray ve Fenerbahçe arasında oynanan Cumhuriyet Bayramı Kupası maçında, Fenerbahçe 1-0 gerideyken santrfor Yaşar Yalçınpınar üst üste iki gol atıyor ve skoru 2-1′e getiriyor. Bunun üzerine maçın 65. dakikasında olaylar ve arbede çıkıyor.  Maç tatil ediliyor, Fenerbahçe kupayı hükmen kazanıyor!* 30 Ekim 1940’ta, Fenerbahçe Futbol takımı, Fenerbahçe Stadı’nda oynanan Vatan Kupası maçında Galatasaray ile  3-3  berabere kalırken Fenerbahçe’nin gollerini Esat Kaner, Melih Kotanca ve Yaşar Yalçınpınar atıyor. 1940 yılında Fenerbahçe formasıyla milli küme şampiyonluğu yaşıyor. Büyükamcam, en ünlü golünü Romanya’yla oynadığımız özel bir milli maçta atıyor: Milli takımımız 1-0 gerideyken 30-35 metreden çok sert bir şut, gol oluyor. Kaleci yerinden kıpırdayamıyor bile.

Sn. Faruk Ilgaz Bey, 11 Şubat 2011 tarihli Fenerbahçe Gazetesi’nde dönemin futbolcularına ve futbol ruhuna ilişkin olarak şu satırları kaleme almış:

“(…)Eski günlerde Fenerbahçe Stadı ilkel olduğu zamanda Kadıköy’deki futbola meraklı gençler mahalleler asındaki çeşitli arsalarda maçlar yapıyorlardı. O tarihlerde Kadıköy’ün muhtelif semtlerinden: Moda, Kuşdili, Bakla tarlası, Kızıltoprak, Erenköy, Bostancı, Hasanpaşa, İbrahimağa mahallelerindeki çayır ve arsalarda yetişen gençler çoğunlukla Fenerbahçe kulübüne giriyorlardı.
Bu anlamda zaman içinde, Moda’dan; Esat Kaner, Kuşdili’nden; Yaşar Yalçınpınar, Bakla tarlası’ndan; Fikret ile Semih Arıcan ve Bülent Büyükyüksel, Erenköy’den; Fikret Kırcan, Erol Keskin ile Naim Şukal ve Hasanpaşa’dan; Halit Deringör, Müjdat Yetkiner, Sabri Kiraz ve Zeynel Üner temayüz ederek Fenerbahçe’ye gelmişler ve onun şampiyonluklarında emek vermişlerdi. (…)”


Fenerbahçe formasıylaYaşar Yalçınpınar futbolcu kartı… (1940)

(Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi Arşivi’nden…)

Santrfor Yaşar Yalçınpınar’ın 1938’de ve sonrasındaki senelerde Fenerbahçe takımındaki en yakın arkadaşları şöyle: Esat Kaner, Taka Naci, Fikret Kırcan, (Çingene) Lebib Elmas, Zeynel Üner ve Müjdat Yetkiner… Esat Kaner’le, Zeynel Üner’le ve Lebib Elmas’la dostluğu çok daha derin, çok daha sıkı dostlar… Büyükamcam, Zeynel Üner’e “Zogo” diye hitap edermiş, arkadaşları arasında Zeynel Üner’in lakabı “Zogo”ymuş. Zogo Zeynel ava çıkmayı çok severmiş, birkaç kez amcamla birlikte ava çıkmışlar. Böylesi dostlukları ve yaşantıları incelediğimizde, günümüzdeki endüstrileşmiş futbol ile o dönemdeki semt futbolu ruhunun çok önemli bir karşıtlık oluşturduğunun farkına varmaktayız.

Fenerbahçe’de 50 maçın üzerinde forma giyen futbolcular listesinden bir görüntü.
(Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi Arşivi’nden…)

1970’li yıllarda eşi Meral’in parkinson hastalığına yakalanmasının ardından büyükamcamın suskunluğunun arttığı ve yaşama sevincinin azaldığı da ailemiz arasında bilinmektedir. Büyükamcam santrfor Yaşar Yalçınpınar, hayatının son yıllarını Marmara Adası’ndaki yazlığımızda büyükteyzem Meral’le birlikte geçirdi. Büyükteyzem Meral  8 Aralık 1987’de,  santrfor Yaşar ise 18 Ağustos 1998’de vefat etti. (Büyükamacam vefat ettiğinde Sn. Faruk Ilgaz Bey, Erenköy’deki evimize taziye ziyaretine gelmişti. 2009 yılında -Lefter heykelinin açılışında- Sn. Faruk Ilgaz Bey’le karşılaştık ve babamla birlikte elini öptük. Sn. Faruk Ilgaz Bey, bize, amcamı ve futbolculuğunu çok sevdiğini ifade etti.)


Yaşar Yalçınpınar’ın Fenerbahçe Spor Kulübü Üye Kimliği

(Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi Arşivi’nden…)

Sonuçta, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 1/1/1933 giriş tarihli ve 582 numaralı üyesi olan büyükamacam santrfor Yaşar Yalçınpınar hakkında bildiklerimiz -şimdilik- bu yazıda aktarmaya çalıştıklarımızdan ibarettir. Eminim ki Sn. Faruk Ilgaz  ve Sn. Zeynel Üner, büyükamcamın futbol yaşantısı hakkında birçok şey biliyorlardır; çeşitli ayrıntılara, anılara, hikâyelere vâkıflardır.

Bu kısa yazıyı Sn. Zeynel Üner Bey’in Sn. Faruk Ilgaz Bey’e aktardığı ilginç bir anıyla bitirmek yerinde olacaktır:

“Futbolcu arkadaşım Yaşar Yalçınpınar ve kız arkadaşlarımızla Belvü Gazinosu’nda oturuyorduk. Bir de baktık ki, o tarihte kulübümüz yönetim kurulunda vazife görmekte olan, sonradan Fenerbahçe Kulübü başkanı olacak  Hacı Bekir Bey orada idi. Biz utanç ve şaşkınlık içinde iken, nur içinde yatsın, Hacı Bekir Bey bize bir garson ile zarf içinde 40 lira göndermişti.. Hesabı ödememiz için!..”

Zafer Yalçınpınar (Zy)
23 Mayıs 2011

Hamişler ve Güncellemeler:

* 30 Ekim 1939’da Galatasaray ve Fenerbahçe arasında oynanan Cumhuriyet Bayramı Kupası maçına ilişkin ayrıntı 12 Temmuz 2011 tarihinde yazıya eklenmiştir.

İşbu yazının PDF biçemine https://zaferyalcinpinar.com/yasaryalcinpinar.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

“Fenerbahçe Tarihi” adlı web sitesinde yer alan “Fenerbahçe’nin Santrforu Yaşar Yalçınpınar” başlıklı incelemeye (pdf olarak) https://evvel.org/yasaryalcinpinarfbtarihi.pdf adresinden ulaşabilirsiniz. (Güncelleme: Mayıs 2020)

EVV3L kapsamında yayımlanan “Fenerbahçe Spor Kulübü” başlıklı ilgilere https://evvel.org/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden, “Yaşar Yalçınpınar” arşivine ise https://evvel.org/ilgi/yasar-yalcinpinar adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
13
2011
0

Bir merhale…

Nâzım Hikmet: (…)”Kafatası” adlı eserimde ele aldığım birinci tez şu: Kapitalizm, ekonominin gelişmesinde öyle bir aşamaya varır ki, bu son aşamasında yalnız cansız eşya değil, fakat aşk, sanat, ilim ve benzeri gibi şeyler de tıpkı kundura, diş macunu, kumaş ve traktör gibi piyasaya bağlı, üzerinde ticari işlemler yapılan birer meta, mal haline gelirler. Bu aşama ekonominin, tröstler, hava ve deniz yollarının, borsaların uluslararası olmaya başladığı bir merhaledir.(…) Bu piyeste yer alan kahramanlarım, ulusal özellikleri soyutlanmış, bireysel psikolojilerinin ayrıntıları üçüncü plana alınmış, tarihin gelişimindeki belirli bir uluslararası dönemin, aşağı yukarı  bugün her kapitalist memlekette yaşayan tiplerdir. Bunlar arasındaki ilişkiler de böyledir.(…)

Ahmet Rıdvan’ın Nâzım Hikmet’le gerçekleştirdiği söyleşiden…
Darülbedayi Dergisi, Mart 1932

Tem
13
2011
0

“Oysa tersidir gerçek…” (Ece Ayhan)

(…)İnsan böylece -zaten bir dolu handikap var nesnel olmamak için- sorunun bittiğini bitirildiğini sanıyor sanabilir. Şiirdeki özgünlük de öyle bilinir, şair ne denli az etki altında kalmışsa özgün olur; oysa tersidir gerçek, binlerle onbinlerle etki sonucunda özgün olunabilir.(…)
Pek kuşkulu bir adam sayılmam ama bana çok şey gösterilmeye çalışıldığı gözüktüğü gibi gelmiyor. (…)

Ece Ayhan
“Kardeşim Akif”, Haz: Eren Barış, Dipnot Yay., 2011, 1.Baskı, s.25

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Tem
13
2011
0

Şairin dizesi…

(…)
şairin dizesi
gidip bir türlü dönemediğim bu paslı yolun ta kendisi
gökyüzünden gelip canımızı acıtan bu sesler de neyin nesi
oysa
senin bakışlarına benzer taşra

(…)

Oğuzcan Önver
Bkz: https://oguzcanonver.blogspot.com/2011/07/senin-bakslarna-benzer-tasra.html

Tem
12
2011
0

Ece Ayhan ve Bernard Noel (Esat Başak)

Esat Başak’ın çizimlerinden..

(15 Kasım 2001 tarihinde, Fransız Kültür Merkezi’nde Bernard Noel ile
Ece Ayhan’ın birlikte gerçekleştirdiği bir söyleşiden çizimler…)

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. Ece Ayhan Web Sitesi ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde bulunuyor…

Tem
11
2011
0

bakışsız bir kedi kara / geçti saatlerin denizinden

12 Temmuz 2002’de aramızdan ayrılan
sıkı şair Ece Ayhan Çağlar’ı saygıyla anıyoruz.

(…) Yaptıklarımı, ettiklerimi savunmuyorum burada; düşüncemin “iktidar”a geçmesini istemedim hiçbir zaman çünkü. Yalnızca, “şiir”in öyle kitaplarda, kitaplarınızda yazıldığı gibi olmadığı, doğrusu olamayacağıdır (…) “Son biçim”ini alıp almadığını anlamak sorununa gelince, şiirin, buna neden “son öz” denmemiş olduğunu da düşünüyorum, izin verin de bir kömürün bir elmasa dönüşmüş olduğunu artık anlayalım! Bir şiir kıpırdanıyorsa, deviniyorsa sonra ermiş demektir; sözgelimi herhangi bir şey eksikse kıpırdanmaz! Ustalar şunu çok iyi anlayacaklardır; şiir tam bir avadanlıktır, tarihsel bir avadanlıktır! (…)
Tekin değildir şiir pek, iyi gözle bakılmaz ona, taş atar durup durduğu yerde çok dalgalara; çünkü şiir, bir yerde, gerçeğin de yedilmesidir; yani, ortaya konuşuyorum, şiir gerçeği yeder.
İşte böylesi bir olumsuz yeri vardır şiirin toplumlarda. Sonuçlayarak diyebilirim ki, bir toplumda yeri olmayışı onun yeridir. (…)

ECE AYHAN

 Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesi ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde bulunuyor.

Tem
11
2011
0

Yarım Ağızlı Bir Eceoğrafya

 

“Beni yaşatan insan sıcaklığı, dostlarımın ilgisi, gençlerin ve Öküz okurlarının sevgisi. TÜYAP Kitap Fuarı’nda bana gösterdikleri ilgi ve o büyük alkışı hâlâ unutamıyorum. İçim doluyor. İnsanım ben.

Birlikte yenilik yaptığımız arkadaşlarımı çok arıyorum. Çoğu çok genç öldü. Mesela, Sait Faik’i çok severim. (…) Çok yalnız bırakıldı ve sirozdan öldü. Oktay Rıfat’ı da çok seviyorum. Ondan da çok şey öğrendik. (…)”

Ece Ayhan
Nisan 2000 Çapa Hastanesi

Öküz Dergisi, Mayıs 2000,  Sayı: 72, S.7 

“Poetika evreninin kilit dehlizlerini ve işbu dehlizlerin akkorlaşmış anahtarlarının ilkini YKY’den yayımlanan “Dipyazılar” adlı kitabında sunmuştur Ece Ayhan… İkincisi ise 2000 yılında Öküz Dergisi’nde yayımlanan yazılarında bulunmaktadır.” (Zy)

Bir “12 Temmuz” anması olarak boş durmadık (çalıştık) ve Ece Ayhan’ın 2000 yılında Öküz Dergisi’nde yayımlanan yazılarını aşağıda listeledik;

“YARIM AĞIZLI BİR ECEOĞRAFYA”
(2000 yılında Öküz Dergisi’nde Yayımlanan Ece Ayhan Yazıları)

“Günce/ Yarım Aralık 99”
Öküz Dergisi, Ocak 2000, sayı:2000/1,  s.2

“Günce/Ocak 2000”

Öküz Dergisi, Şubat 2000, sayı: 2000/2,  s.2

“Günce/ Mart 2000”

Öküz Dergisi, Mart 2000, sayı:2000/3,  s.2

“Yeni Sesler, Çatlak”

Öküz Dergisi, Nisan 2000, sayı:2000/4,  s.2

“İçim Doluyor. İnsanım Ben.”

Öküz Dergisi, Mayıs 2000, sayı:72,  s.7

“Bir Yıl Daha Yaşamak İstiyorum.”

Öküz Dergisi, Temmuz 2000, sayı:74,  s.2

“Demek ki İnsanın  Hallerinde, Daha Binlerce Olasılık Varmış”

Öküz Dergisi, Ekim 2000, sayı: 77,  s.2

“Acıbadem Günceleri/1 – 23 Kasım 2000 Perşembe”

Öküz Dergisi, Arallık 2000, sayı: 79,  s.2

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesi ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde bulunuyor.

Tem
11
2011
0

“bir koloratur inceltmesidir.” (Ece Ayhan)

(…)
Yazdığım ya da yazmakta olduğum öyle ciddi bir roman da değil hani yani. (…) sankim bir koloratur inceltmesidir, e o kadar!
(…)
Anlayacağınız , bu da bir ‘logaritmalı roman’ işte.
(…)
“iştecik; Bizans, basma entarili İzmirli Roza Eskanazi, Denizkızı Eftalya, (…)Şeyh Bedrettin’in sakalsız dedesi Abdülaziz Paşa, Acı Ece Gölü, en güzel bestelerini yatağında yatarak besteleyen Bimen Şen,(…) Hafız Burhan, Mecidiyeköy dutlukları, (…) vs karılmışlardır. ‘Dissonance’ gibi bir şey. Türkçe ‘kakışma’ deniyor ya da ‘kakışım’. Ne yapalım bizim de kendimize göre bir ‘requiem’imiz olsun istedik. Başarır mıyız orasını bilemem?”
(…)

Ece Ayhan
Sombahar Dergisi, Sayı: 26, Kasım-Aralık 1994, s.5-6

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesi ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde bulunuyor.

Tem
11
2011
0

“…Ayrıca Adam Yayınevi’ne yüzüm ak çıkar. Bugüne kadar hiçbir kitabım satmamıştır çünkü; ki 1954’ten bu yana yazıyorum.” (Ece Ayhan)

“Sincan İstasyonu” adlı dergi Ece Ayhan’ın emekli vali Güngör Aydın’a yazdığı mektupları yayımlamayı sürdürüyor. Dergi, Haziran 2011 tarihli 46. sayısında Ece Ayhan’ın kaleme aldığı iki mektubu yayımlamıştı. Şimdi de Temmuz 2011 tarihli 47. sayısında Ece Ayhan’ın bir başka mektubunu yayımlamış. Bu mektupta Ece Ayhan, yazdığı şiir kitaplarına ilişkin düşüncelerini, beklentilerini ve yayıncılarıyla arasındaki ilişkileri açıkça ortaya koyuyor. Sincan İstasyonu’nun 47. sayısında yayımlanan -ve çok önemli olduğunu düşündüğüm- mektubun tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/eceayhangungoraydin2.jpg adresinden ulaşabilirsiniz. (Zy)

1. Hamiş: İşbu mektupların yayımlanışını Evvel Fanzin’e haber veren Şükret Gökay’a çok teşekkür ederim.

2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesi ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde bulunuyor.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com