Ara
31
2009
0

Hepsinden…

(…)
Hepsinden teker teker nefret ettim.
(…)

Jack Kerouac
“Yolda”

Ara
30
2009
0

Açık Dilde Manifesto (Antonin Artaud)

(…)
İmge alanına ait olan, akıl yoluyla indirgenebilir, imgede kalmaya devam edebilir ya da yok edilebilir.
Yine de imgelerin bir mantığı vardır, imge yüklü canlılık dünyasında daha açık imgeler vardır.
Aklın ani coşumlarında, hayvanların çokbiçimli ve göz kamaştırıcı bir anıştırması vardır. Bu duyarsız ve düşünen toz, kendi içinden doğan yasalara göre düzenlenir; açık ya da engelli aklın ve bilincin alanı dışında.
(…) imgeler alanında düzgün konuşan Yanıltı ya da maddi hata, bilgi yanıltısından daha az var değildir; bu da yeni bir bilginin yaşam gerçekliğine nasıl inebildiğini ya da inmesinin ne denli gerekli olduğunu bir kere daha ortaya koyar.
(…)

Antonin Artaud

Çeviren: Erdoğan Kul

Hamiş: Metnin tamamına https://www.ussuz.com/2009/12/acik-dilde-manifesto/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
29
2009
0

Nietzsche: Şair-Filozof

Oruç Aruoba’nın şair ile filozof arasındaki  geçişkenliği -Nietzsche üzerinden- tanımladığı önemli bir yazı… İşbu yazı, “Yazı” adlı derginin 1978 yılında yayınlanan 3. sayısında yer almıştır. Yazıya https://zaferyalcinpinar.com/sairfilozof.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
28
2009
0

Türk Şiirine Bakmak (İlhan Berk)

İlhan Berk, Türk Şiirine Bakıyor…

“Yeni Ufuklar” adlı derginin Aralık 1964’te yayımlanan 151. sayısındaki  İlhan Berk yazısına https://zaferyalcinpinar.com/turksiirinebakmak.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Uçbeyi İlhan Berk’in sınırlarını çizdiği işbu şiir coğrafyası hâlâ geçerlidir ve sahicidir.

Ara
27
2009
0

2000’ler Edebiyat Soruşturması

KargaMecmua, Aralık 2009 tarihli 33.  ve Ocak 2010 tarihli 34. sayılarında “2000’ler” üzerine bir değerlendirme dizisi gerçekleştiriyor…  KargaMecmua’nın Aralık sayısında yer alan “2000’ler Edebiyat” soruşturmasına https://zaferyalcinpinar.com/2000ler.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Sahicilikle/ Zafer Yalçınpınar

Ara
27
2009
0

Kompile Karga!

Yılbaşı gecesi… Karga’da!

Bkz: https://www.kargabar.org

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Ara
26
2009
0

Velvele Meselesi

Usûl kalıplarının muhtelif şekilleri, daha doğrusu aynı usûlün yalın şekli ve daha süslü ve çiçeklenmiş şekli arasındaki kronolojik ve kavramsal öncelik ilişkisi meselesidir. Usûl kalıplarının daha süslü, vuruş yoğunluğu arttırılmış şekillerine bugün “velveleli” diyoruz. Usûllerin velveleli şekillerinde usûl kalıbının zaman birimi cinsinden toplam uzunluğu değişmez. Velveleler vurulduğunda vuruşların ortalama süresi kısalır. Uzun süreli vuruşlar birkaç parçaya bölünür, bir vuruş birden fazla vuruşa bölünür, vuruşlar arasındaki sessizlik payı da asgariye indirilir.

Ali Ufkî
Saklı Mecmua (Turc 292 Yazmaları),  Haz: Cem Behar,  YKY, s.129

Ara
25
2009
0

Kuzgun’un Yeri (1972)

Kuzgun Acar’ın meyhanesinin, Sinamatek tarafından yayımlanan Filim Dergisi’ndeki reklam kupürüdür.

Kuzgun Acar, ekonomik açıdan bir destek sağlayabilmek amacıyla Galata Kulesi’nde “Kuzgun’un Yeri, Ceneviz Meyhanesi”nin işletmeciliğini üstlendi. Aynı yerde düzenlediği Galata Kulesi Sanat Galerisi’ni Tan Oral’ın karikatürleri, Gültekin Çizgen’in fotoğrafları ve Orhan Taylan’ın desenlerinden oluşan bir karma sergi ile açtı. Ancak bu girişimi uzun ömürlü olmayacak ve beklentilerini karşılamayacaktı. Meyhane kısa bir süre sonra Kuzgun Acar’ın dostlarını ağırladığı bir yer haline dönüşecekti.
Bige Berker’e yazdığı 12 Mayıs 1972 tarihli mektupta içinde bulunduğu durumu şöyle anlatıyordu: “Ben iki buçuk aydır 17.30-00.02 Galata kulesindeyim aralıksız. Sembolik bir zayıflama ile sabah kusmaları dışında her zamanki Kuzgun. Heykel yapmak istemiyor canım. Bir-iki kalem istek dışı, nötr olmaya vardım varmaksa. Belki yaşdönümü.”

Murat Ural
“Kuzgun Acar”, Milli Reasürans Sanat Galerisi Yayınları, 1997,  s.80

Ara
24
2009
0

Abidin Dino’dan İlhan Berk’e Mektup

Kitap-Lık Dergisi’nin Haziran 1996 tarihli 21. sayısından bir efemera… Galata üzerine…
Mektuba https://zaferyalcinpinar.com/abidinberk.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
23
2009
0

Lorca’nın Ölümü (Feyyaz Kayacan)

Bir şarkının elini ayağını uyuttular
Sesini kopardılar tanınmış becerilerle
Kuyular yükseltildi sonra
Bir atın yelesi sönüverdi
Bir çiçeğin çıkrığı örümcek ördü
Ve sustu kadınların saçları.

Bir kuş
Bir sözcükten geri alındı
Bir arı katran topladı
Bir uçurum şakul tuttu
Bir hortlak güneş sonuçlandı
Buruşuk us kapısında

Ve bir köprü yolcularını
Bir duvarın dibine yığdı kaskatı

Sonra kilit koktu
Bir meydan

Feyyaz Kayacan
“Benim Örümceğim Başka” adlı kitabından…

Ara
22
2009
0

Görsel İş: “Cevap” (Zafer Yalçınpınar)

“Cevap”, 2009, Zafer Yalçınpınar

*

Ara
21
2009
0

La Révolution surréaliste (1924-1929)

***

(…)Kendi bedenlerimizde yüzmemize izin verin,
ruhlarımızı ruhlarımıza terk edin. (…)

Antonin Artaud
La Révolution surréaliste, Sayı: 3, Nisan 1925

***

L. Aragon’dan A. Artaud’a mektup…

***

La Révolution surréaliste’nin yayımlanmış sayıları…

Ara
20
2009
0

Yaşayan Anılar

Galeano’nun “Kucaklaşmanın Kitabı” adlı eseri için çizdiği özel desen…


(…)

Aslı Pelit: Siz, hafıza ve tarih hakkında yazıyorsunuz, ve diyorsunuz ki; Latin Amerika’nın en büyük problemi amnezi, bununla ne söylemek istediğinizi açıklar mısınız?

Eduardo Galeano: Hafıza beni çok ilgilendiriyor. Ama müze gezmek gibi değil, yani, o eski sakin geçmişin pasif ve estetik vizyonu beni ilgilendirmiyor. Beni yaşanan tarih, o anılar ilgilendiriyor. Geçmişi bugünden kurtarmak, gelecek günlere doğru, geleceğe doğru bakmak. Bir yerli geleneği var ki, sadece Amerika’nın bazı bölgelerinde devam ediyor hâlâ, mesela Kanada ve ABD sınırındaki adalarda.

AP: Yeni İskoçya tarafında mı?

EG: Evet, o adalardan bazılarında. Ve aynı zamanda, Meksika’nın Maya bölgesinde, Chiapas’da. Bu çok ilginç bir yerli geleneği ve “yaşayan anılar” terimini anlatmak için çok uygun: Kabilenin yaşlı seramikçisi, usta, artık gözleri bulutlanıp elleri titrediği için emekli olmadan önce, bir tören yapar. O törende usta son ve en önemli şaheserini yapar, mükemmel bir çanak. Ve o çanağı en genç seramikçiye verir. Ama genç o çanağı, odasında yüksek bir yere koyup da her sabah bakmak için almaz,  eline aldığı anda yere fırlatıp onu kırarak binlerce parçaya böler! Daha sonra o ufacık parçaları toplar ve kendi yapacağı çanağa ekler yavaş yavaş. Bu tip anılar, hayatın devam etmesine yarayan anılardır.

İnanıyorum ki, amnezya bizim durumuzda, yani Latin Amerika’da bir çok örnekte, hatta dünyada, bu bir olgu. Amnezyanın öyle bir etkisi var ki, bizi bugünkü yolumuzda yürümekte zorluyor. Çünkü amnezya, sadece gücün sesini hatırlamamıza yol açıyor, bu sesler hayatı zorlaştıran sesler. Bu tip anılar, kadınlar mesela resmi tarihte yoklar. Daha doğru söylemek gerekirse, varsınız da sadece bir aksesuar olarak, Procer’in gölgesi gibi, kendini kahraman erkeğe adamış kadınlar, ama hiç bir zaman ilk planda değiller ki aslında olmaları gereken yer orası, gerek insanlığın tarihinde gerekse hayatın bütün alanlarında.

Aynı şey küçümsenen ırklar, siyahlar ve yerlilerle ilgili olagelmiş. Onların anıları, sadece bir renkli bir folklor unsuru olarak görülmüş, hiç bir zaman ciddiye alınmadan.

Mesela Amerikalar için, başlangıçtan beri koloniyal hayatın utanç verici anıları reddedilmiştir. Bütün koloniyal tarih bitmek bilmeyen başkaldırışları anlatır. Resmi tarih, gerçek tarihi unutmayı seçmiş. Aynı şey askeri tarih için de geçerli. Onların hikâyeleri de, hep kılıçlarını kaldırmış kahramanlar, ölmeden önce inanılmayacak kadar uzun sözler söyleyerek, daima yeni kuru temizlemeden çıkmış üniformaları ve göğüslerinde sayısız madalyalar taşıyanlarla dolu. Halbuki gerçek tarihte, sivillerin tarihinde bir çok başka zorluk var. Resmi tarih aynı zamanda zenginlerin tarihidir, çünkü onlar bu hakkı taşırlar, bir miras olarak kalmıştır, çünkü tarih bu hakkın bir parçasıdır.

(…)

“Açık Radyo” söyleşisinden… (20 Mart 2007)
Bkz: https://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=17666

Ara
19
2009
0

Hayâl Kurmaya Övgü

Bu olay, Cuzco dolaylarındaki Ollantaytambo kasabasının girişinde geçti. Birlikte olduğum turist topluluğundan biraz ötede tekbaşıma durmuş, uzaktaki taş kalıntılara baktığım sırada, o yörenin çocuklarından biri, sıska ve partal bir şey, yanıma gelip benden bir kalem istedi. Kalemimi ona veremezdim, çünkü bir yığın can sıkıcı not almaktaydım, ama onun avucuna küçük bir domuz resmi çizmeyi önerdim.
Haber hemen yayıldı. Çevremi birden çocuk yumağı sardı; avazları çıktığı kadar bağırarak , o kirden çatlamış, meşinleşmiş yanık tenli avuçlarına hayvan resmi çizmemi istiyorlardı. Biri atmaca, öbürü yılan istiyor, başkaları da papağan ve baykuşları seçiyordu. Hayalet ve ejderha resmi isteyenler bile çıktı.
Derken, bu curcunanın orta yerinde, alçaçık boylu, boynu bükük bir çocuk, kol bileğine siyah mürekkeple çizilmiş olan saati gösterdi.
“Lima’da oturan amcam yolladı bunu bana,” dedi.
“İyi işliyor mu bari?” diye sordum.
“Biraz geri kalıyor,” diye itirafta bulundu.

Eduardo Galeano
Kucaklaşmanın Kitabı, Çev: Nihal Yeğinobalı, Can Yayınları, s.33

Ara
19
2009
0

Tesadüfi Düşünür

Fikir beklentisi içinde yaşarım; onu önceden hissederim, kuşatırım, ele geçiririm –ve onu dile getiremem, elimden kaçar, henüz bana ait değildir: Onu yokluğum içinde mi tasarlamışımdır? Elikulağında ve bulanık olan fikri, ifadenin anlaşılır can çekişmesi içinde nasıl mevcut ve ışıltılı kılabilirim? Açılması –ve sararıp solması- için ne gibi bir hal ümit etmeliyim?
(…)
Duygusal ilgisizlikte fikirler belirir; bununla birlikte hiçbiri biçim alamaz: Onların açılacakları iklimi sunmak hüznün işidir.

E.M. Cioran
Çürümenin Kitabı, Çev: Haldun Bayrı, Metis Yayınları, s.94


Ara
18
2009
0
Ara
18
2009
1

Düzen

Bukalemun Çağındayız: İnsan soyuna en büyük dersi bu kendi halinde küçücük yaratık öğretmiştir.
Aramızdaki gizleme uzmanları çok saygın; maske kültürü övülüp göklere çıkarılıyor. Mim üstatlarının çifte dilini konuşuyoruz. Çifte dil, çifte hesap, çifte ahlâk kuralı: bir kural konuşmalar için, öbür kural eylemler için. Eylem ahlâkına da gerçekçilik deniliyor.
Gerçekliğin yasası iktidarın yasasıdır. Gerçekliğin gerçekdışı gözükmemesi için iktidardakiler bize, ahlâkın ahlâkdışı olması gerektiğini söylüyorlar.

Eduardo Galeano
Kucaklaşmanın Kitabı, Çev: Nihal Yeğinobalı, Can Yayınları, s.170

Ara
18
2009
0

“Edebiyat Sanayi” (E. Aytaç)

Ercüment Aytaç’ın yazın endüstrisi’ne ilişkin bir yazısı… Kitap-Lık Dergisi’nin 1996’da yayımlanan 21. sayısından…
Yazıya https://zaferyalcinpinar.com/edebiyatsanayi.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
17
2009
0

Görsel İş: “Sıkı Şiir Nerdedir?”

“Sıkı Şiir Nerdedir VI”, 2009, Zafer Yalçınpınar

Ara
16
2009
0

Dünya olduğu gibi olan herşeydir.

by Edok

 

***

Motto: … ve kişinin bütün bildiği, gürültü-patırtı içinde kulağına çalınanlar değil, üç sözcükle söylenebilir.  (Kürnberger)
(…)
1 Dünya olduğu gibi olan herşeydir.
(…)
3.317 (…) Tümcelerin betimlenmesinin nasıl olup-bittiği, öze ilişkin değildir.
(…)
3.32 İm, simgede duyusal algılanabilir olandır.
(…)
3.322 İki nesneyi, aynı imle ama iki farklı  i m l e m e  t a r z ı y l a  imlememiz, hiçbir zaman bu nesnelerin ortak göstergesi olamaz. Çünkü im, isteme bağlıdır. Yani, iki farklı im seçilebilirdi; o zaman imleme tarzında ortak olan nerede kalırdı ki.
3.323 Gündelik dilde, sık sık, aynı sözcüğün farklı tarzda imlediği –yani, farklı simgelere bağlandığı- görülür, ya da, farklı tarzda imleyen iki sözcüğün, tümcede dışsal olarak aynı tarzda kullanıldığı.
Böylelikle, “dır” sözcüğü, tümleç olarak, eşitlik imi olarak ve varoluşun dilegetirişi olarak kullanılır; “varolmak”, “yürümek” gibi geçişsiz fiil olarak; “özdeş” de sıfat olarak kullanılır; “birşey” üzerine konuşuruz, ama, “birşeyin olup-bitmesi”nden de söz ederiz.
“Esmer esmerdir” tümcesinde –ilk sözcük bir özel isim, ikincisi bir sıfattır- bu sözcükler yalnızca farklı imlemlere sahip değildir,
bunlar  f a r k l ı   s i m g e l e r d i r .)

Ludwig Wittgenstein
Tractacus Logico-Philosophicus, Çev: Oruç Aruoba, YKY, 4.Baskı


Ara
15
2009
0

Eski Gemi

(…)Henri aşağıya, farelerin cirit attığı kazan dairesine indi ve orada olmayan bakır kaplamaları çıkarmak için çekiçlerle keserlerle işe girişti. Ben harap haldeki restoranda oturdum. Eski, çok eski bir gemiydi ve bir zamanlar çok güzelken suya bırakılmıştı. (…) Bu gemi Jack London’ın San Fransisco’sunun hayaletiydi. Güneş vuran restoran barında hayallere daldım. Kilerde fareler cirit atıyordu. Bir zamanlar burada, akşam yemeği yiyen mavi gözlü bir kaptan vardı. Şimdi kemikleri kadim incilerle dokunmuştu. Aşağıya, geminin iç kısımlarındaki Henri’nin yanına indim. Gevşek duran her şeyi çekiştiriyordu. “Hiçbir şey yok. Bakır filan; en azından bir iki tane eski İngiliz anahtarı olur sanıyordum. Bu gemiyi hırsızlar soyup soğana çevirmiş.” Gemi yıllardan beri körfezde duruyordu. Bakır kaplaması artık var olmayan bir el tarafından çalınmıştı. “Bir gece bu gemide, sis bastığında ve gemi gıcırdadığında ve şamandıraların o kesif kokusu etrafı sardığında uyumak isterdim” dedim Henri’ye. (…)

Jack Kerouac
“Yolda”, Ayrıntı Yayınları,
Orjinal Rulo Baskısı, 2009, s.95


Ara
12
2009
0

Oktay Rifat’ın Resimleri

***

Cambaz

Sen eşikte, kedi ağaçta, bulut
Damda; gök, yarısı yeşil, yarısı
Sarı, iner denize, oyun başlar.
Hayvanlarım çıkar önce, üstü fil,
Altı kurt; değişir: balıkla geyik.
Kısarım gündüzümü; bir yarım ay,
Bir yıldız çadırı geceye dönük.
Sallanırım son ışık trapezinde,
Bir doğu, bir batı: Korkunç Perende.
(…)

OKTAY RİFAT

***

***

***

Ara
12
2009
0

Gri

(…)Treni beklemekte olan bir sürü insan, artık sabırsızlanmaya başlamıştı. Milletin o günlerde ne giydiğini biliriz: eski püskü, yırtık pırtık giysiler. Elindeki en kötü şeyi sırtına geçirip yola çıkıyordun, hani göze batmamak, kimsenin gözüne çarpmamak için, elden geldiğince gri renkli olabilmek için… Bütün millet griydi, evet, tam anlamıyla. Gri.

Jaroslaw Iwaskiewicz
“Yükseklerde Uçmak”, Çev: Zeyyat Selimoğlu, 1968

Ara
11
2009
0

Görsel İş: “Vatoz Kuşları”

“Vatoz Kuşları”, 2009, Zafer Yalçınpınar

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com