Sıkı şiire öncelik vermek ve imgelemin
özgürleşmesini sağlamak için oluşturduğumuz
Upas Yayın, 4 yaşında!
Yayımladığımız 42 kitabımızla birlikte
tüm dostlarımızı selamlıyoruz…
Sıkı şiire öncelik vermek ve imgelemin
özgürleşmesini sağlamak için oluşturduğumuz
Upas Yayın, 4 yaşında!
Yayımladığımız 42 kitabımızla birlikte
tüm dostlarımızı selamlıyoruz…
“Yeni Ses, Eski Can”
İlhami Tunç Gençer
Eylül 2022, 32 Sayfa
izlemek için: https://upas.evvel.org/yeniseseskican.pdf
İlhami Tunç Gençer‘in “Noise Animasyon” girişimi buluşlu ve etkili bir hareket: Švankmajer’in, Jodorowsky’nin çığır açıcı deneyleri gibi düşünmek gerekiyor Noise Animasyon’u… Sadece insanın değil, tüm yaşamın sesten ibaret olduğunu görmek, duymak için Yeni Ses, Eski Can‘ın izleklerini takip etmenizi öneriyoruz. (Zafer Yalçınpınar)
Not: “Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla dijital yayıncılık serüvenine başlayan UPAS Yayın‘ın tüm kitaplarını upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.
Gertrude Stein
Tender Buttons’dan… (Odalar, Nesneler)
Çev: Aytek Sever
İşaret Ateşi, Nisan 2019
Odalar‘ı okumak için tıklayın…
Nesneler‘i okumak için tıklayın…
İşaret Ateşi‘yle bağlantı kurmak için:
isaretatesi@gmail.com
Yirminci yüzyılın önde gelen kadın yazarlarından Gertrude Stein, 1914’te yayımladığı, düzyazı şiirlerden oluşan Tender Buttons (“Hassas Düğmeler”: Nesneler, Yemek, Odalar) adlı yapıtıyla, bir yandan Kübizmin yazısal örneklerini sunmuş, diğer yandan feminist bir başkaldırıyla edebiyat dilini yeni baştan konfigüre etme girişiminde bulunmuştu. Yayımlandığı dönemde Modernist çevrelerde dahi hak ettiği karşılığı bulamayan avangart yapıt, ilerleyen yıllarda Stein’ın öteki çalışmalarıyla beraber literatürde kendine bir yer edinse de hâlâ güncel ve dinamik bir edebiyat deneyi olarak karşımızda duruyor.
Tender Buttons’ın ilk bölümünün çevirisi olan Nesneler, Gertrude Stein’ın hayat arkadaşı ve sevgilisi olan Alice B. Toklas ile paylaştığı gündelik hayatın ve ev ortamının duyarlılıklarını yansıtırken okurlara kişisel bir fenomenolojiyi sunuyor. Biricik bir “karaf”, bir “kutu”, bir “şemsiye”, bir “sprey şişesi”, bir “parça kahve”, ya da söz gelimi “sırlı bir parıltı”, “yastıktaki bir cisim” ve “korkulu bir salıverilme” üzerinden bizi, anlaşılır olması veya tek bir okunuşa sahip olması gerekmeyen, hem basit hem karmaşık bir düzyazı şiir metniyle karşı karşıya bırakıyor.
Nesneler, devrimci bir yazarın yepyeni bir dille yarattığı “eşyaları” tüm sevimliliği, oyunbazlığı, tuhaflığı ve mistikliğiyle yazı mekânının baş köşesine yerleştiriyor. (Tanıtım Metni’nden…)
Dünyaların Çoğulluğu‘nun ilk sayısı yayımlandı.
Güçlü ve özgür bir içerikle yola çıkan derginin ilk sayısına https://dunyalarincogullugu.files.wordpress.com
/2022/09/dunyalarin-cogullugu.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.
iletişim için: dunyalarincogullugu@gmail.com
Avant-garde sanatçıların, yerleşik normları altüst eden heretik (sapkın) vizyonları muhataplarında esaslı şoklar yarattığı için, Batı dünyasında makineleşme ve kitleselleşmeyle beraber yitip giden yaratıcı heyecanı diriltmekte önemli rolleri olmuştur.
(…) Halkların kendi kaderini kendisinin tayin edebilmesi yönünde hem kapitalistlerden (Woodrow Wilson) hem sosyalistlerden (Vladimir Lenin) Prometheusçu bir enerji alan bu devrimci radikal moment, neredeyse eşzamanlı olarak sanat alanına da nüfuz etmiştir. Dada, konstrüktivizm ve sürrealizm bunlardan en bilindik ve belki de en radikal olanlarıdır. (…)
Hasan Aksakal‘ın EK Dergi kapsamında yayımlanan inceleme çalışmasının tam metnine https://www.ekdergi.com/radikal-avant-garde-buyuk-savastan-buyuk-depresyona-curumenin-karsi-estetigi/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Hamiş: EVV3L kapsamında yer alan “Gerçeküstü” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/gercekustu adresinden ulaşabilirsiniz.
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün efsanevi formasını hakkıyla taşımış futbolculara dair en ilginç tarihsel yazılar, efemeralar, buluntular ve araştırmalar Fenerbahçe Tarihi adlı web sitesinde yer alıyor…
Büyükamcam Yaşar Yalçınpınar‘ın (d. 1914- ö. 1998) forma giydiği maçları, skorları, attığı golleri, maçlara dair gazete kupürlerini, yorumları ve özellikle de Galatasaray’a karşı oynadığı maçlardaki başarılarını içeren kapsamlı bir inceleme yazısı yayımlandı. Futbol tarihimiz -ve aslında, FB-GS ezelî mücadelesi- için önem taşıyan 22 Mayıs 2020 tarihli bu incelemenin tam metnini aşağıdaki bağlantıdan okuyabilirsiniz:
https://fenerbahcetarihi.org/2020/05/22/fenerbahcenin-santrforu-yasar-yalcinpinar/
Fenerbahçe Tarihi ekibine bu özenli çalışması için çok teşekkür ederim.
Zafer Yalçınpınar
23 Mayıs 2020
(…) 6 Haziran 1937 tarihinde Fenerbahçe Spor Kulübü, Kadıköy’de 29. kuruluş yıldönümünü kutluyordu. Sporcuların resmî geçidinden sonra, ilk olarak Fenerbahçe-Güneş tekaütleri maçı oynandı, sonra da Fenerbahçe birinci takımı Rapid Wien ile karşılaştı… Aynı saatlerde İstanbul’un Avrupa yakasında Taksim Stadı’nda ise Ankaragücü, Galatasaray ile maç yapıyordu. Yaşar Yalçınpınar’ın hat-trick yaptığı bu müsabaka için mikrofonlarımız Akşam gazetesinde…
Bu hafta millî kümenin yegane maçı olan Galatasaray-Ankaragücü karşılaşması dün iki-üç bin seyirci önünde Taksim Stadı’nda oynandı.
Galatasaray takımı şöyle idi:
Sacid, Reşat, Lütfi, Ekrem, Hayrullah, Suavi, Necdet, Eşfak, Süleyman, Haşim, Bülent
Ankaragücü de en kuvvetli şeklini muhafaza ediyordu.
Dördüncü dakikada Ankaragücü sol açığı Hamdi’nin şandellediği topu karşılamak üzere çıkan Sacid, Galatasaray kalesini boş bıraktı ve top Güc’ün en tehlikeli muhacimi Yaşar’a geçince Lütfi de boş kaleye geçti. Yaşar topu kaleye gönderdi ve Lütfi eliyle tutmak mecburiyetinde kaldı. Bu suretle penaltıdan Ankaragücü ilk dakikalarda birinci golünü (Şükrü) yaptı.
Bu devrede maç hemen hemen mütevazin oldu, fakat Galatasaray muhacimleri hayli beceriksizlikler yaparak mühim fırsatlar kaçırdılar. O kadar ki kırk dördüncü dakikada Ankaragücü aleyhine verilen penaltıyı bile gole çeviremediler. Devre 1-0 Ankaralılar lehine bitti.
İkinci devre başında Güçlüler, Galatasaray’ın üstünlüğünü bertaraf etmeye muvaffak oldular. Galatasaray kalesinin üst üste tehlikeli ziyaretlerine maruz kaldığı görülüyordu. Nitekim Yaşar 17. ve 18. dakikalarda birbiri arkasına iki gol çıkararak takımını 3-0 galip vaziyete çıkardı.
Galatasaraylıların artık muhakkak bir mağlubiyeti kabul edecekleri tahmin edilirken sarı kırmızılılar yeniden hücuma geçtiler ve 20. ve 21. dakikalarda iki gol çıkardılar.
Maç en heyecanlı safhasına girmişti. Galatasaraylılar bir gol daha çıkararak beraberliği kurtarmak için çabalıyorlardı. Muhakkak bir galibiyeti tehlikeye düşüren Güçlüler de yeniden bir sayı çıkarmak için uğraşıyorlardı. Güçlüler bu mücadeleden galip çıktılar. Yaşar, 31. dakikada bir gol daha atarak kati şeklini verdi ve Güçlüler sahadan 4-2 Galip çıktılar. (…)
(…) Altıncı dakikada Ali Rıza topu uzaktan Galatasaray kalesine doğru ortaladı. Lütfi kale önüne düşen topu güzel bir degajmanla uzaklaştırdı. Top santraya doğru ilerlemiş olan Yaşar’ın önüne düştü. Yaşar’ın da Galatasaray kalesine kadar inen uzun bir şandelini görüyoruz. Osman kaleden çıkarak bu şandeli yumrukla uzaklaştırdı. Akını gayet iyi bir şekilde takip eden Mehmet Reşat topu havadan kalenin önüne doğru vurdu. Santrfor Yaşar yakaladığı topu yerden Galatasaray kalesine gönderdi. Lütfi ile Osman aynı zamanda plonjon yaptılar. Lütfi’nin hareketi kaleciyi şaşırttığı için Osman topu tutamadı. Yaşar’ın ikinci bir sol şutu yerden ağları buldu. (…)
Santrfor Yaşar Yalçınpınar‘ın maçlarına ve gollerine dair gerçekleştirilen incelemenin tam metnini https://fenerbahcetarihi.org/2020/05/22/fenerbahcenin-santrforu-yasar-yalcinpinar/ adresinden okuyabilirsiniz. (Pdf biçemindeki dokümanı da şu adresten indirip arşivleyebilirsiniz: https://evvel.org/yasaryalcinpinarfbtarihi.pdf
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Fenerbahçe Spor Kulübü” başlıklı ilgilere https://evvel.org/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden, “Yaşar Yalçınpınar” arşivine ise https://evvel.org/ilgi/yasar-yalcinpinar adresinden ulaşabilirsiniz.
Büyük Saat‘in evrendeki tik-tak seslerini duyanlar için… Turgut Uyar‘a saygıyla… özel bir yeniden-yazım projesi gerçekleştirdik. Projenin tam metnini https://www.dumensiz.net/yeniden-yazm adresinden okuyabilirsiniz.
(Bu özel projede beni yalnız bırakmayan Cem Onur Seçkin‘e çok teşekkür ederim.)
“Şairlere ödüller verileceğini duyunca, şunları düşündüm: Demek
yasalar da yetmemiş, ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor.
Hoşgörünün törel ve yasal sınırlarını paramparça ederek aşmış bir
düşünceyi köşeli bir büyük ayraca, paranteze alacaklar. Alırlar! Daha
dün, yaşayan şiir denince elleri tabancalarına giden adamlar,
müessesenin küçük hisseli ortakları, şairlere iki paralık değer
vermeyenler, gözlerinde tek bir şiir yaşatmayan kalem efendisi kentliler
oturmuşlar, düşünmüşler, taşınmışlar, açık baskılar, gizli
engellemeler yanında, böylesi bir Chester taslağını sunmuşlardır.
Tarihten,
kendi tarihimizden biliriz ki, kardeşlerini az önce boğmuş bir
padişahın bile elinde uzak ve kokusuz bir gülle yaptırdığı
minyatürleri, çağdaş padişahların ise basına dağıtılmak üzre çocuklarla
çektirdikleri birçok fotoğraf vardır. Şimdi çocuklar ve güller dahi yüz
vermedikleri için olsa gerektir, ‘müesses ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor’. Bunun böyle olduğu aydındır. (Ece Ayhan)
(…)
Başka ne olabilir ki! Beni kafakola alamıyorlar. Şu anda bile -ki 60 yaşındayım- kafakola alamıyorlar. Bir beklentim yok. Bir şey istemiyorum. Ev istemiyorum, rüşvet istemiyorum, para istemiyorum, ödül istemiyorum. Bu güne kadar ödül almayan tek adamım ben.
(Ece Ayhan)
Hamişler:
1) EVV3L kapsamında yer alan Ece Ayhan Arşiv Çalışmaları’nın indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.
2) Ayrıca bkz: Edebiyat ve sanat oligarşisine karşıyız!
Fokurdayan sularda, bugün, susmuştur
tersyüzlü bulutlar – beyaz yağmurdur
yağan, kabuklaştıran gökteki körlüğü.
(…)
Soluk gazete başlıklarındaki hayatımızı
kaynattım sözcükleriyle haberlerin
ve patlayan, sözcük-aya kafatasının.
(…)
Batuhan Çağlayan‘ın “Bir Kaçığın Söylemleri” adlı şiirinin tam metnine https://upas.evvel.org/?p=2076 adresinden ulaşabilirsiniz
Ece Ayhan‘ın adını kullanarak kurulmaya çalışılan ödül düzeneklerine karşıyız! Önümüzdeki günlerde bize bağlı tüm platformlarda, İyi Parti’li Eceabat Belediyesi’nin iğreti girişimine yüksek sesle ve ayağa kalkarak cevap vereceğiz! (Bu iğreti girişimi planlayanları, bu kötücül düzeneğe ortak olmaya ve katılmaya çalışanları tek tek tespit ediyoruz, takip ediyoruz, araştırıyoruz!)
Çünkü;
1) Ece Ayhan yaşamı boyunca ödüllendirme mekanizmalarına karşı durmuştur, kendi dönemindeki şairler arasında ödül almayan tek kişidir ve Türk Şiiri’nin zirvesidir!
2) Tüm ödüllendirme mekanizmaları hakikat yolundaki kalb ve vicdan arayışından uzakta konumlanan “kötülük dayanışması” tarafından tasarlanmıştır, sonsuz kötücüldür, yozlaşmıştır ve kandırmacalıdır!
3) Türkiye’de “belediyecilik” dediğimiz şey -en büyüğünden en küçüğüne- aşırı siyasallaşmış bir rant kapısıdır ve yerel yönetim alanında konumlanmış klasik bir statüko bileşenidir.
Ece Ayhan’ın adının ve edebiyatının bu kötücül düzeneklere alet olmasına izin vermeyeceğiz!
Bu düzenek kimseye “İYİ” gelmez, gelmeyecek!
Kötülük Dayanışmasına Karşı…
HAKLILIĞIN İNADI CEMİYETİ-2022
Hamişler:
1) EVV3L kapsamında yer alan Ece Ayhan Arşiv Çalışmaları’nın indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.
2) Ayrıca bkz: Edebiyat ve sanat oligarşisine karşıyız!
Çekingen‘in tam görüngüsüne https://upas.evvel.org/?p=2064 adresinden ulaşabilirsiniz.
(…)
Aslı Barış: Size ‘kent ozanı’ ya da ‘şarkı şairi’ deniyor. Ne düşünüyorsunuz lakaplarınız hakkında? “Hangisi Hayat” şarkısında sorunuzun birini, “Ortaçgil der ki bu ne iş?” diye soruyorsunuz. Kendinizi bir ozan olarak görüyor musunuz?
Bülent Ortaçgil: “Şarkı Şairi” tanımını seviyorum. “Ortaçgil der ki bu ne iş” dizesini halk ozanlarına gönderme olsun diye, mahlas gibi kullandım. Kendimi şair olarak değil de şiiri şarkılarda kullanan biri olarak görüyorum. Şiir şarkı sözünden çok çok daha özgür…
A.B.: Pandemi döneminde birçok sanat dalı gibi müzik de bu dönemde yara aldı. Belki de bazı sektörlere göre daha fazla… Albümün akabinde bir konser serisiyle Türkiye’nin muhtelif yerlerinde izleyiciyle buluştunuz. Nasıl değerlendirirsiniz izleyicinin ruh halini?
B.O.: Pandemiyi herkes ilk defa yaşadı. Her sektör için zordu, bizler için daha da zor. Aslında pandemi bitmedi, şimdilik öldürücülüğünü kaybetti sadece. Ne var ki bizler öyle bıktık ki yeniden ciddiye almak istemiyoruz.
A.B.: Müzikteki dijitalleşme hakkında ne düşünüyorsunuz? Bugünlerde pek çok platformda müzisyenler kolaylıkla dinleyici ile buluşabiliyor. Ama algoritmaların yönettiği dinamiklerle bir türlü buluşamayanlar var. Nasıl değerlendirirsiniz bu durumu?
B.O.: Müzik yapmak, kayıt etmek ve yayınlamak kolaylaştı ve ekonomik olarak ucuzladı, bu iyi bir şey. Ama müzisyen becerisine de sekte vurdu. Biz bile kayıt yaparken bir iki hata için başa dönmeyip, “öteki kayıttan alıverirsin” diyoruz teknisyenlere. Ayrıca her ses birbirine benzer ve sentetik oldu. Bırakın ender kullanılan enstrümanları, davulu bile makinalara çaldırıyoruz… Müzikte dijitalleşme derin konu birkaç satırlık bir iş değil. Müzisyenlerin yanı sıra teknik adamların sosyologların daha çok tartışmaları gerek.
(…)
Söyleşinin tam metnine https://www.dunya.com/hafta/bulent-ortacgil-siir-sarki-sozunden-cok-daha-ozgur-haberi-664888 adresinden ulaşabilirsiniz.
Sipariş vermek ve içeriği görmek için:
https://fucktory.org/yayin/bukpedia-charles-bukowski-ansiklopedisi/
43 bitti. Uzay zaman olarak baktığımda -dünyayla birlikte- güneşin etrafındaki 43’üncü dönüşümü tamamlamışım.
Ne fark ettim bu hayattan:
1) Ailenizi sevin, sayın… Aileniz gerçek dostunuzdur.
2) Eşya olmayın, insan olmaya çalışın. “Duvar saatleri gibi ahmak ve kibirli” olmayın sakın…
3) Yaşamı anlamaya çalışın, anlam arayışınızdan hiçbir zaman vazgeçmeyin: Hakikat yolundaki kalb ve vicdan arayışınızdan hiçbir zaman ödün vermeyin.
4) Ölüm diye bir şey var, aklınızdan çıkarmayın.
Zafer Yalçınpınar
Temmuz 2022
Küba Devrimi‘nin 26 Temmuz tarihli doğumgününü Julio Cortazár’ın “Buluşma” adlı metniyle selâmlıyoruz: https://bit.ly/cortazarbulusma
“Bodrum, Bostancı, Suadiye, Kalamış, Moda…”
Zafer Yalçınpınar, Temmuz 2022
Tüm fotoğraflar:
https://zaferyalcinpinar.tumblr.com
Türk Şiiri’nin zirvesi Ece Ayhan‘dır.
12 Temmuz 2022: Ece Ayhan’ın vefatının 20. yılındayız.
Kötülük Dayanışması’na karşı Haklılığın İnadı Cemiyeti’ni kurduk…
Maksadımız çok eski ve açık aslında:
“Tarihe bakarsanız anlarsınız!”
Ece Ayhan Arşivi’nin İndeksi:
https://bit.ly/eceindeks
Ece Ayhan Web Sitesi:
https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html
Makedonya’nın en köklü edebiyat, kültür ve sanat dergisi STREMEJ‘in Aralık 2021 tarihli nüshasında “en uzun geceden” ile “en kısa gündüzden” adlı şiirlerim Filiz Mehmetoğlu‘nun özel çevirisiyle Makedonca olarak yayımlanmıştı. Derginin ilkeleri gereği ilgili sayfaları ve çevirinin tam metnini altı aydır paylaşamamıştım. Sağolsun, STREMEJ’in editörü Gabriela Stojanoska-Stanoeska, bugün bana hediye olarak tam çeviri metinleri gönderdi. Filiz’e ve Gabriela’ya çok teşekkür ederim: Yabancı dile çevrilen ilk edebi metinlerimin Kiril alfabesiyle olması -İngilizce olmaması- beni sonsuz mutlu kılıyor. Bu iki eşlenik (ve kritik) şiirimin tam çeviri metinlerini aşağıda paylaşmaktan gurur duyuyorum. (Zafer Yalçınpınar)
(En Uzun Geceden)
ОД НАЈДОЛГАТА НОЌ
Болката ја пушам
до моите ириси
под снегот,
зборовите закопани.
Што може да се направи
во дното на морето,
најголемите бродови
___закопани.
и ова искачување не е добро.
магнолијата се спрема за умирање,
сѐ ќе заврши ноќва.
во воздухот закачен чад
непопустливи дрвја
река раскажувајќи го животот
зборлив галеб
наутро!
морајќи,
моето небо го воспоставувам
со твојата
___линија
на работ на усните.
од најдолгата ноќ.
(En Kısa Gündüzden)
ОД НАЈКУСИОТ ДЕН
болката ја оставам
на небесните длабочини
над дрвјата,
зборовите одат.
како може
во планинскиот врв,
најголемите камења
__стојат.
не се лоши мерките на оној тунел.
се спремат птиците за раѓање,
утре наутро ќе почне сѐ.
во воздухот закачен облак
почвата закажена од живот
бесконечнa хоризонтна линија
крајот на една река
навечер!
морајќи,
своето ништо си го чувам
во твоите ириси
__со смрт
од најкусиот ден.
Zafer Yalçınpınar
STREMEJ Dergisi, Aralık 2021
Makedonca’ya Çeviren: Filiz Mehmetoğlu
(…)
Duvarlar ördük kanat açan güvercinlere.
Rafa kaldırdık kilitleri
Şafak aldırdık gecelere.
Sabahların üstünü tellerle ördük
Umudun ölümünü ellerimizle gördük(…)
Muhammet Emre Durmuş‘tan dört şiirin tam metnine https://upas.evvel.org/?p=2052 adresinden ulaşabilirsiniz.
Ceren Fındık‘ın “Otoportre” çalışmasının tam görüngüsüne
https://upas.evvel.org/?p=2058 adresinden ulaşabilirsiniz.
(…)
(…)
George ORWELL
“Neden Yazıyorum”, Çev: Ertuğrul Pek, Konu Yay., 2021, s.12-13
“BİZİM ERENKÖY YAŞANACAK YERDİR”
“Orhan Selim (Nâzım Hikmet) 21 Aralık 1934 tarihli “Bize Buyrun” başlıklı yazısına ‘Bizim Erenköy’ diyerek başlar. Erenköy’ün yazın toz, kışın çamur derdinden yakınır. Bu çileyi görmesi için bir belediye yetkilisini Erenköy’e davet eder. İroni yaparak, yetkiliye bir köşk tutacaklarını söyler ve hatta yetkilinin bir dediğini iki etmeyeceklerinin de noter karşısında ant içerek garantisini vereceklerini ilave eder. Nâzım Hikmet yazının başında o yılların Erenköy’ünün güzelliklerini şöyle sıralar: “Bizim Erenköy, gerçek yaşanacak yerdir. Buram buram reçine kokan, yaz kış yemyeşil çamları vardır. Suyumuzun tadına doyulmaz. Ağaçlıklar arasında, irili ufaklı kuş yuvaları gibi köşklerimizi bir görseniz; bağlarımızın kabuğu ince, suyu ballı üzümlerini bir yeseniz Erenköyümüzden bir daha ayrılmak istemezsiniz.”
(Tam metni okumak için: https://www.gazetekadikoy.com.tr/yazarlar/emre-musazlioglu/nazim-hikmet-ve-erenkoy)
Emre Muşazlıoğlu, Kadıköy tarihini sıkı yazı ve buluntular eşliğinde irdeliyor. Muşazlıoğlu’nun Gazete Kadıköy kapsamındaki tüm yazılarını https://www.gazetekadikoy.com.tr/yazarlar/emre-musazlioglu adresinden okuyabilirsiniz.
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Kadıköy” başlıklı ilgilere https://evvel.org/ilgi/kadikoy adresinden, “Nâzım Hikmet” başlıklı ilgilere ise https://evvel.org/ilgi/tas-ucak adresinden ulaşabilirsiniz.
“Hatırlayamıyorum”
-Korkunç Güzel-
Gamze Duman
Haziran 2022, 23 Sayfa
izlemek için: https://upas.evvel.org/hatirlayamiyorum.pdf
Gamze Duman’ın bakışı, eserlerinde işlediği konuları önce zamanın ve mekânın donukluğuyla çerçeveliyor, ardından da odak konulara “korkunç güzellik” içeren figüratif bir varoluş ekliyor. Hatırlayamıyorum‘da yer alan görüngülerin zihninizi kurcalayarak hafızanızı harekete geçireceğini düşünüyorum. (Zafer Yalçınpınar)
Not: “Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla dijital yayıncılık serüvenine başlayan UPAS Yayın‘ın tüm kitaplarını upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.
E V V E L’in geçmişi! hakkında çeşitli bilgiler:
2003 yılında, Kadıköy’de… “Sonrasızlık” olarak sokaklara çıkıp Ağustos 2009 itibariyle adını “EVVEL” olarak değiştirdiğim ve şu an okumakta, takip etmekte bulunduğunuz bu büyük betiği (aksak kolajı) yayımlamaya/oluşturmaya başlamamın üzerinden tam 18 yıl geçmiş…
Kuzey Yıldızı Edebiyat Dergisi günlerinin ardı sıra Sonrasızlık Fanzin’i, Puşt Ahali Edebiyat Platformu’nu, Puşt Ahali Tarifesi’ni (P.A.T!’ı), 491’i, poetik bildirileri, Taş Uçak’ı, görsel işleri, değinileri, duyuruları, anlatıları, şiirleri, dizeleri, ifşaatları, lobutları, buluntuları, efemeraları, Ece Ayhan, İlhan Berk, Kuzgun Acar, Kerim Çaplı, Yavuz Çetin, Sait Faik, Oruç Aruoba, Bedri Rahmi, Abidin Dino, Nâzım Hikmet gibi hususi ilgileri, alıntıları, etkinlikleri, tartışmaları, incelemeleri, kitapları, Kadıköy’ü, söyleşileri, izlenimleri, deneyimleri, sahafları, e-kitapları, UPAS‘ı, dergileri, sokak sanatını, dilbilimi, paylaşımları, mücadeleleri ve tüm bunların etrafında yer alan insanları (ve aksine insan olamayanları, o muhterisleri) kısacası her şeyi -ama her şeyi- aklıma getirdiğimde söz konusu 18 yıl bana 180 yıl gibi geliyor…
Bu kalabalık beni yoruyor ama mutsuz etmiyor. Aksine umut veriyor, zinde tutuyor… Ve bu yükün insanı insan eden akkor sahiciliğini yaşamım boyunca taşımaya, çoğaltmaya devam edeceğim.
Sonuçta, ölene kadar yazmaya kararlıyım, ama bunu kimseye önermiyorum. (Zy)
“EVVEL.ORG” ŞiARLARI
1/ evvel.org, bir efemeratik edebiyat, kültür, sanat ve koleksiyon arşividir. Yaşamsal ilgileri doğrultusunda kapsamlı ve heveskârdır.
2/ evvel.org içeriği ve taifesi, “açık kaynak” ile “özgür neşriyat” kavramlarını ve uzgörüsünü benimsemiştir. Bununla birlikte, binlerce yıldır süre gelen yayın ahlâkına da saygılıdır.
3/ evvel.org ve taifesi, edebiyat-sanat oligarşisi ile bu oligarşinin yarattığı “Yeni Sinsiyet” tipolojisine, ödüllendirme sistematiğinin tüm bileşenlerine, yayıncılık istismarlarına ve retorik arsızlıklarına karşıdır.
4/ evvel.org’un poetika çalışmaları “imgelemin özgürleşmesi” kavramının alan derinliğinde yürür.
5/ evvel.org ve taifesi, her devr-i daim, hakikat yolundaki kalb ve vicdan arayışına inanır. Haklılığın inadını (hak dirayetini) kendine mihenk edinmiştir. Kapsama alanındaki hiçbir gaddarlığa sessiz kalmamayı kendine şiar edinmiştir.
6/ evvel.org taifesi, “eşya değildir ve insan olmaya çalışır.”
evvel.org
17 Ocak 2014
EVVEL ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ
Emin Karabal: Öncelikle Evvel Fanzin kendini ilk bakışta nasıl tanımlar? Bir şeylerin platformu mudur; öyleyse “neyin” veya “kimin” platformudur? Evvel Fanzin’in eklem noktaları nelerdir?
Zafer Yalçınpınar: “Bakış” dedin ya, aslında çok güzel bir yerden yaklaştın… Evvel’i, geçmişin sıkı değerlerine yani geleceğe uzanan, uzanmakta olan değerlere doğru yaşamsal bir bakış olarak tasavvur etmek gerekiyor. Bu bakışı bir “anlamlandırıcı”, “sezinleyici” ya da “değerleyici” olarak ifade edebiliriz. Evvel’in bakışı ve süzülümü boşluğu rahatsız ediyor. Paul Valéry’nin çok sevdiğim bir dizesi vardır; “Boşluk, bakışlarımın biçimini taşıyor.” (Sessizlik…) Neyse… Sorduğun soruya fazlaca mistik yaklaştığımı fark ettim. Sonuçta Evvel -birincil olarak- edebiyat, yazar, şiir, şair ve sanat efemeraları ile belgelerini derleyerek insanlarla paylaşan, insanların edebiyat-sanat buluntularına erişebilecekleri bir platformdur. Kısacası Evvel, bazı konuların ve insanların “fan”ıdır. Edebiyat ile şiir konusunda son derece ilkeli, derli toplu, kendine güvenen, yerinde ağır ve poetik bir mekândır. Farklı sanat disiplinlerinde kendilerini kanıtlamış, ancak yaşantılarına bakıldığında içsel açıdan kardeş olan Ece Ayhan, Kerim Çaplı ve Kuzgun Acar ilk aklıma gelen isimler… Sait Faik, Bilge Karasu, Oruç Aruoba, İlhan Berk de Evvel’in önem verdiği isimler arasında… Bu insanlara ait her türlü efemerayı, şiiri, buluntuyu, dergilerde kalmış yazıları, kaynakları paylaşıyoruz. Evvel’e “fanzin” dememiz de bu noktadan kaynaklanıyor. Bununla birlikte, Evvel’in özellikle ilgilendiği birçok konu başlığı da var; dilbilim felsefesi, caz, sokak sanatı, fanzinler, bağımsız sinema, sahaflar, imzalı kitaplar, özgür neşriyatlar, adalar kültürü ve Marmara(Mermer) Adası, İstanbul-Kadıköy Kültürü, Fenerbahçe Spor Kulübü tarihi, koleksiyonerlik kültürü, eski ve yeni edebiyat dergileri, edebiyat ve sanat oligarşisine karşı verilen mücadeleler, ikinci yeni şiir akımı… Peki, tüm bu konular ve ilgiler kimin için… Duvar saatleri gibi ahmak ve kibirli olmayan, eşyadan çok insana benzeyen herkes için.
E. K.: “Evvel”, “Sonrasızlık” ve “P.A.T.”, daha da geriye gidersek “Kuzey Yıldızı” ile nasıl bir ilişki içinde? Bu dönüşüm süreçlerine, en çok da Evvel dönüşümüne etkeyenler nelerdir?
Z.Y.: Bu oluşumların ortak yanı şiir ve hakikat arayışıdır. Bu yolda çaba göstermek, inanç ve inattır. Kafamda sürekli çınlayan iki imge var. İlki kimin dizeleriydi şimdi hatırlamıyorum; “yıldızlara yakın olmak isteyenler, kasabalarını uçurumlara kurarlar.” İkincisi ise Nâzım Hikmet’in dizelerinden… Demin de atıfta bulundum; “duvar saatleri gibi ahmak ve kibirli olmamak / eşyadan çok insana benzemek”. Bu iki imgelem ve duruş çok önemli… Bu duruş bir evrilme gerektiriyorsa, Evvel de evrilir.
E.K.: Evvel sadece internet tabanlı bir yapıya mı sahip yoksa bir baskı uzantısı var mı?
Z.Y.: Evvel, bilinçli olarak interneti kendine medya olarak seçmiştir. Edebiyat, şiir araştırmaları, arama, atıf, takip imkânları, arşivleme, tasarım ve maliyet avantajları, söylem-bağlam analizi kolaylığı, pdf paylaşımı ve özgür neşriyat düşüncesi, tenkit-cevap hızı açısından ve tüm editöryal enstrümanlarıyla internet çok verimli ve kuvvetli bir zemindir. Ben internet yayıncılığı için yaftalanan olumsuz düşüncelere katılmıyorum. İnternet yayıncılığının olumlu gelişmelere vesile olacağını düşünüyorum. Bakın, internette yazılanlar Marsça yazılmıyor! Yazanlar da Marslı değil! Tıpkı diğer medyalarda, matbu dergilerde olduğu gibi internette de kötü yazarlar, kötü eleştirmenler, üleştirmenler, kötü şiirler, cukkacılar, statükocular, sahici olmayan şairler filan var. Ama bunun tersi de yani iyileri ve sıkı olanları da var. Ve bence Evvel gibi platformlar arttıkça sahici edebiyat ve sıkı şiir, imgelemin özgürleşmesi adına çok önemli birer mihenk taşı haline gelecektir.
E.K.: Evvel’in deyimiyle “Aksak Kolaj”ı iskeletlendiren, tam dağınık bir cisim bırakmayan öğeler tam olarak nitelendirilebilir mi? Blog üzerinden yayın yapan Evvel’in biçimini bu “Aksak”lık mı oluşturuyor?
Z.Y.: Bu biçimi ve türevlerini benimsedim, göze aldım. Tıpkı müzikte, caz davulcularında ve caz cümlelerinde olduğu gibi… “Anlam”ın coşkusuzluğunu böylesi bir biçimle ve “aksak”lıkla azaltabilirsiniz ancak… Post-endüstriyel dönemin en önemli karakteristiğidir bu fragmante biçim… Evvel’de yer alan kılavuzda söz konusu fragmante yapının gerekçelerini uzun uzun yazdım, oradan okunabilir. Fakat şunu da ilave edeyim hemen; Evvel’in karakterini “standartlaşma, azamileşme, senkronizasyon, uzmanlaşma, yoğunlaşma ve merkezileşme” gibi endüstriyel aksiyonlardan kaçınması hatta bunlara karşı durması belirliyor… Belirleyecek de.
E.K.: Eski platformlardan bu yana gelen okuyucuları dışarıda bırakırsak Evvel, yeni okuyucuyu nasıl görüyor, kendisini nasıl göstermek istiyor? Önceki soruda sorduğum öğelerle yeni okuyucunun geneliyle arasında bir ilişki kurmak mümkün mü?
Z.Y.: Evvel, okuyucusunu ciddiye alan, önemseyen özenli bir platformdur. Okuyucusu da Evvel’i ciddiye alır, önemser, Evvel’e özen gösterir… (Sessizlik…) Tekrar edeyim; Evvel’in takipçileri ile destekçileri “kültür endüstrileri” karşıtı bir mizaçla sahici edebiyatı ve şiiri arayacak, yeni sinsiyet tipolojisine ve kifayetsiz muhterislere karşı duracak, bazı değerleri “gözleri gibi” koruyacak özenli ve sahici insanlar olacaktır.
E.K.: Evvel’in statik olmaktan çok, eleştirileri ve bildirileriyle yeni bir arayış içinde olduğunu varsayıyoruz… Evvel, kendisinin ileride el vereceği teşkilin nasıl olduğunu sezinleyebiliyor mu?
Z.Y.: Evvel ve çevresi -senin de ifade ettiğin gibi- durağan ya da etrafı çitlerle çevrilmiş bir oluşum değil. Evvel, kendini sürekli yenilemeye ve geliştirmeye çalışan, imgelemin özgürleşmesi için mücadele eden, korkusuz, ilgilendiği konulara ya da insanlara karşı sorumluluğunun ve yükünün bilincinde olan, yayımladığı poetik bildirilerde ve tenkitlerde hakikati arayan, mutat zevatların muhteris tipolojisi ile yeni sinsiyet’in retorik arsızlığına karşı olan, en önemlisi de sahici edebiyatın, sıkı şiirin, poetikanın ve sanatın haysiyetine -o “kalb ve vicdan” boyutuna- yerden göğe kadar inanan bir platformdur. Gelecekte de bu değerlerini, özelliklerini ve ilkelerini koruyacaktır. Söz konusu ilkeler kimde, nasıl tezahür olur, orasını bilemem. Kimse de bilemez. Ama tahminim, gene, yani gelecekte de “eşyadan çok insan olanların, insana benzeyenlerin” Evvel’i takip edeceğidir.
29 Temmuz 2011
Mantıklı olanı yapıp indeksleri birleştirdik
ve bütünleşik Evvel Fanzin İndeksi‘ne ulaştık:
Evvel Fanzin’in takipçilerinden bazıları, zaman zaman, Evvel Fanzin’in odaklarındaki (ilgilerindeki) içeriğe erişmekte -aradığını bulmakta- zorlandıklarını ifade ediyorlar… Haklılar da. 2006′dan bu yana Özellikle “Ece Ayhan”, “İlhan Berk”, “Nâzım Hikmet”, “Sait Faik”, “Kuzgun Acar”, “Oruç Aruoba”, “Ludwig Wittgenstein” gibi bazı evvel fanzin ilgilerinde birçok paylaşım gerçekleştirdik: Evvel Fanzin, bazı ilgilerde/konularda internetteki -ve hatta bazı açılardan matbu/basılı platformları da geçercesine- en birikimli ve kalabalık edebiyat/sanat/felsefe efemerası arşivi haline dönüştü. Bu nedenle Evvel Fanzin kapsamındaki ilgilerin indekslerini oluşturmak efemera meraklıları ve edebiyat/sanat/felsefe araştırıcılarına büyük bir kolaylık olacak…
E V V E L fanzin ilgileri kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan”, “İlhan Berk”, “Kuzgun Acar”, “Sait Faik”, “Nâzım Hikmet”, “Oruç Aruoba”, “Ludwig Wittgenstein”, “Bedri Rahmi”, “Abidin Dino”, “Oktay Rifat” başlıklarındaki paylaşımların (ilgilerin, efemeraların, buluntuların, haberlerin ve diğer gayretlerin) indeksine https://bit.ly/evvelindeksi adresinden ulaşabilirsiniz.
E V V E L ‘in issuu alanında yer alan neşriyatların
bağlantı adreslerini ve indeksini (pdf) indirmek için:
https://evvel.org/issuuindeksi.pdf
“Aksak Kolaj Nedir, Niyedir?”
ya da
“Tarihçe”Çünkü,
bu kadar retoriğe ve kozmopolit yaşama karşın çelişkisiz bir bütün olmak çok zor artık. Bunu kabul etmeliyiz. Günümüz metinlerinde dizge, kurgu ve kronoloji yavaş yavaş değerini, işlerliğini yitiriyor. En başta bunu hissettim. Sonra da kendimi şurada buldum; “çağrışımlar” ve “yan anlamlar”la ilerleyen, anlatmak yerine sezdirmeyi yeğleyen, “öncesi” ile “sonrası” yitmeye yüz tutmuş, nedensellik, planlama ve mühendislik güdüsü azaltılmış -hatta yok edilmiş- bir şeyler (betik) oluşturulmalı… Ancak tümüyle de saçmacılık oynayamayız; yani “aksak” da olsa üç aşağı beş yukarı bir tını, bir duruş olmalı, sezdirilmeli… “Parçalar” olmalı ve araya “sus”lar konmalı… Bu garip betik, hangi edebiyat akımından ya da yazınsal türden, hangi eserden olursa olsun sadece fragmanlar tarafından oluşmalı… Metinler ve onların oluşturduğu kolaj, İlhan Berk’in deyişiyle “bir cehennem provası” gibi işlenmeli, seçilmeli… Bir adım daha ileri giderek, oluşturulan bu kolajın fragmanları da aksamalı, serbestleşmeli, yeni metinlerle, geribildirimlerle ve kesitlerle büyümeli, stokastik süreçler gibi, bir sarhoşun bir çizgi doğrultusunda yürümesi -aslında yürüyememesi- gibi ilerlemeli ve bütününe bakıldığında atonaliteye benzer bir şeylere(betik) ulaşılmalı…
İşte okuduğum, dinlediğim ve yazdığım metinlerin arasından tuttum, “parçalar” aldım. Bunlar benim “yazın” sezgilerime ve kafama göre güzel “şey”ler; deyişler, söylemler, olaylar, dizeler, tümceler, haberler, karakterler… Sonra da onları buraya -bu blog sitesine- kaydettim. Aynı zamanda benim için büyük bir “alıntı defteri” varoldu. “Aksak Kolaj” fikri böyle çıktı; bir büyük “betik” oluşturmanın coşkusu –belki de özgürlüğü- tüm bunlar… Ve bir akıl karışıklığı, bir yandan da “kayıt altına alma güdüsü”…
Daha önce (2003-2006) bu işi “sonrasızlık” adında basılı bir fanzin yayımlayarak gerçekleştiriyordum. Fanzin İstanbul/Kadıköy’de 100 adet basılıyor ve dağıtılıyordu. 2006′da internet üzerindeki yeni teknolojiyle (blog sistemiyle) birlikte “sonrasızlık” adını verdiğim/dikiş attığım bu “aksak kolaj” daha büyük, sınırsız ve işlek hale geldi… Geribildirimlerin, yan metinlerin, açılımların da eklenebileceği bir “cehennem yeri” oldu.
Olsun da.Not: “Sonrasızlık Fanzin”, Ağustos 2009′da adını “Evvel” olarak değiştirmiştir.
Vurgu Hamişi:
Kısacası, tüm dediklerim bir yana, büyük bir “betik” oluşturmak düşüncesinin coşkusu yüzünden oldu her şey.*
Zafer Yalçınpınar (2003-2021)
POETİKA ÇALIŞMALARI
Bkz: https://evvel.org/ilgi/poetika-calismalari
Bkz: https://evvel.org/ilgi/poetika-calismalari
2011 yılında dipdalga ve taifesi, edebiyat alanında uzun yıllardır kimsenin cesaret edemediği türden bir içeriği ve kapsamı yüklenmiş görünüyordu… Taife, https://dipdalga.net adresinde (edebiyat ve şiir yayıncılığı üzerine sıkı bir soruşturma ve derlemle birlikte) yola çıkmıştı. İşbu soruşturmanın, fanzinlere ve fanzin kültürüne ilişkin kısmına “evvel.org” bağlamında katıldım. 2011 yılında soruşturmaya verdiğim cevapların tam metni aşağıdadır:
Dipdalga: Bir fanzinin doğuşuna neden olan motivasyon nelerdir? O fanzine ilgi gösteren kişi neleri gözetir? Fanzin ilgi gösteren kişide neler uyandırır?
Zafer Yalçınpınar: Bence yazınsal, daha doğrusu sanatsal açıdan, insanın içinde tutamadığı bir şeylerin -bir farkındalığın, bir düşün, bir dizenin, bir olayın, bir sezginin, bir fikrin, bir sorunun, bir nedenselliğin, bir imgenin, yani ne yaşanıyor ise onun yarattığı duygudurumun- “dile getirilmesi”, “tınıması”, kişinin “konu” uzayındaki bir noktanın duygudurumsal bir “itki” ya da “ilgi”yle birlikte önemsenmesi, tezahür etmesi sonucunda fanzin doğar… Kısacası, duygudurumsal arkaplan açısından “özel” olan bir “ilgi”nin tezahürüdür fanzin… Özel bir ilgi, retorikten arı bir şekilde fanzinle somutlaşır, diyebiliriz. Yani, öncelikle kişisel ağırlığı olan, kişinin kendisine yönelimini, duygudurumsal olarak kendisini sınamasını, kendisini sorgulamasını mimleyen bir “ilgi” hâlidir bu tezahür… Gariptir ki bu tezahür, “medya” tanımıyla çelişir: -ama gene de yazarı, okuyucusu ya da çoğaltıcısı için “özel bir ilgiler medyası”dır aslında, fanzin…
D.D.: Fanzinler ve toplumsal mücadeleler ilişkisi nasıldır? Sovyet Devrimi’nde fanzinlerin önemine ilişkin bazı değinmeler gördüm. Türkiye’de fanzin geleneği için 1990’ların başına tarih veriliyor olsa da, -yeni olsa da- bu ilişki nasıl biçimlendi?
Z.Y.: Bu konuda belirginleşmiş bir izlenimim yok. Çünkü sorunuzun içerdiği tarihçeyi bütünüyle bilmiyorum. Zaten fanzinlerin bulanık bir geçmişi vardır. Türkiye’deki fanzin kültürünün -başlangıçta, ilk örneklerinde, ilk kez “fanzin” adının telaffuz edildiği zamanlarda- ideolojilerle sınırlanmış olduğunu ya da ideolojilerin sınıflandırdığı toplumsal mücadelerle, işbu mücadelelerin retoriğiyle, diliyle filan bir ilişkisinin olduğunu sanmıyorum. Aksi bir durumla başlamıştır her şey… Türkiye’deki fanzin kültürü, kendini “toplumsal” olanın dışında hissedenlerin kendileriyle (birkaç benzeriyle) yalnız kalmak, biraz kafa dinlemek istemesi ve “diğerleri”ni -bütünüyle- umursamamak yönünde başlamış olsa gerek… İlk dönemlerde, fanzin söz konusu olunca “diğerlerinden kendini soyutlamak” çok önemsenmiş gibi geliyor bana…
D.D.: Popüler ürünlerin yarattığı bilince karşı fanzinler nasıl bir imkân sunuyor?
Z.Y.: Sahici sanatın biricik olanı sezdirme becerisini etinde ve kemiğinde hisseden bir insan evlâdı, o “popüler ürün” dediğiniz şeylerle karşılaştığında büyük bir “pazar/ekonomi/iktisat” bulantısı yaşıyor. Oysa ki “Yeni Kapitalizm”in hilebaz ve sinsiyet içeren tipolojilerinden, piyasadan uzaklaşmak, biricik olana yakınlaşmak, biricik olandaki tözü sezmek ve endüstriyel olandan kurtulmak içindir sanat da fanzin de… Fanzinlerde yer alan konuya, kişiye, olaya, esere, şiire “ilgi” duyuş biçiminin bir iktisadının olmaması en önemli şeydi bence… Bu durumda “imgelemin özgürlüğü” biçimlenebiliyordu. (Sıkı şiirde bu imkân hâlâ geçerlidir.) Bir ilginin, bir içeriğin, bir imgelemin, bir şiirin iktisadı oluşmuşsa eğer, emin olun ki o artık büyük ihtimalle sahiciliğini, tözünü ve sıkılığını kaybetmektedir. Çünkü piyasalandırılmıştır.
D.D.: Fanzin sayısının son yıllarda azaldığından bahsediliyor. Nedenleri nelerdir? Fanzincinin isyan etme gerekçeleri mi azaldı? Kültür-sanat tekellerinin iyice semirdiği, yayınlarda aynı isimlerin döndüğü bir ortamda; yaşamın nabzını tutan fanzinlerin söyleyecek daha çok sözü olması gerekmiyor mu?
Z.Y.: Panoptik gözetleme altında yaşayan sessiz yığınlar ve o yığınların devasa gölgesi… Giderek, insandan çok eşyaya benzemenin Kafkavari hâli, anatomik suskunluğu, cansızlaşması… Kendi yokoluşunun ağıtını hafifçe mırıldanan bir keşmekeş, binbir türlü yabancılaşma, anlamdışı bir kariyerizm, karakter aşınması, retorik arsızlığı ve uzgörüsüzlük, fikir kelliği tipolojisi… Mesailer, mesailer, mesailer… Yöneticiler, yöneticiler, yöneticiler… İşler, müşteriler, küresel ağ kapitalizmi filan… Toplum mühendisliğine maruz kalanların saflığı, öğrenilmiş çaresizlik duygusu… Bugünlerde, Yeni Kapitalizm’in Kültürü’nün içerisinde ne tuhafız yahu!
D.D.: İnternetin gelişimi fanzini nasıl etkiledi? Fanzin arşiv projeleri bu geleneğin devamlılığına nasıl bir etkide bulunabilir? Elektronik ortamdaki fanzin arşivleri, fanzinin fotokopi kokan aurasını zedeler mi? Ne tür önlemler alınabilir?
Z.Y.: Bakın, ben bu internet olumsuzlamalarına katılmıyorum. Blog sistematiğiyle yayımlanan yazılar, şiirler Marslılar tarafından, Marslıların alfabesiyle yazılmıyor! Çizilen resimler, çekilen fotoğraflar filan Marslıların fırçasından, objektifinden çıkmıyor. Gözün ve sözün ucunda insanın zihni var, insanın hakikati var, olmalı, olacak! İnternette de kaleminin, gözünün, sözünün ucunda kalb ve vicdan taşıyanlar var, olmalı, olacak! İnternette kullanılan imgelem başka evrenlerin filan imgelemi değil. Zaten, bence, sıkı fanzincinin fotokopi kokan bir aurası da yok artık. O fotokopi işleri 90’ların sonunun ve 2000’lerin başının medyasıydı, çoğalım tekniğiydi. Bugünün medyası, çoğalım tekniği, internet üzerindedir…
D.D.: Mevcut kültür-sanat eleştirmenliği, edebiyatın sektörleşmesinde nasıl bir tahakküm yaratıyor? Bu sistem yeni seslere hangi ölçülerde açık?
Z.Y.: Ben, titizlikle ve özenle icra edilen bir kültür-sanat eleştirmenliği filan göremiyorum ortada… Ne yapısal, ne de post-yapısal olarak hakikat ihtiva eden, aydınlatıcı bir eleştirmenlik göremiyorum, yok. Kısacası, ortalıkta “eleştiri” yok, “üleştiri” var. Bugün, Yeni Sinsiyet tipolojisinin çeşitli oligarşik söylemlerini, menfaat çeşitlemelerini, cehaleti ve hodbinliği primlendirişini, yandaş/paydaş etkileşimlerini, tüm o “karakter aşınması”nı filan “eleştiri” diye okuyoruz. Tarihi bir hatadır, tarihi bir ilüzyondur bugün yaşanan şu “eleştiri” dansözlükleri, kıvırtmaları… Edebiyatın, sanatın özünü terketmesi ve endüstrileşme sürecine yönelmesidir bu… Yeni Kapitalizm’in kendine yeni “çıkar yollar” bulma çabasıdır tüm o “eleştiri/üleştiri” numaraları…
D.D.: Düzensiz de olsa uzun yıllar yayımlanmış fanzinler var mı? Fanzin eyleminin uzun soluklu olmayışının nedenleri neler?
Z.Y.: Tözle, sahici olanla süreğen bir ilişki kuramazsın. Yanarsın… Kül olursun Kerem gibi… O noktaya geldiğinde, ya sahte bir tavırla “yola devam” diyeceksin ya da yayını, bahsettiğin o fanzin eylemini durduracaksın, dinleneceksin. Her şeyi yeniden düşüneceksin, göğe bakacaksın bir süre… Bu böyledir. Fakat, düşün ki sahtecilikle, statüko arayışıyla, yalanla dolanla 70 yıl boyunca yayın hayatını sürdüren “soluksuz, yaşamsız, içsiz kalmış” bazı “mezarlık dergiler” var tarihimizde… “Bir çöplüğe dönüşmektense varlığımı noktalarım” diye düşünüyor olabilir fanzin ve çevresi… Haklı da.
D.D.: Sokak şairleri, sanatçıları fanzincilerin ruh ikizleri mi? Ortaklıklar nelerdir?
Z.Y.: Benzerliğin kökeni, hakikat yolunda kalb ve vicdan arayışıdır: “Eşya olmak” yerine “insan olmak” arzusudur. Şiir ve şair özelinde başka benzerlikler de vardır; örneğin “imgelemin özgürleşmesi” açısından içsel olarak kardeştirler…
D.D.: Metropollerde (İstanbul, Ankara, İzmir) ve dışında, kültür-sanat endüstrisine karşı duruşunu önemsediğiniz bandrollü yayınlar var mı? Varsa, isim verebilir misiniz?
Z.Y.: Kültür-sanat endüstrisine karşı veya yancı duruşuyla olmasa da bazı özel ilgilerim nedeniyle önemsediğim ve takip ettiğim bandrollü yayınlar var. Ama isim vermek istemiyorum.
D.D.: Kültür-sanat endüstrisine mesafeli bazı muhalif dergiler, dağıtım şirketlerinin istediği yüksek fiyatlar nedeniyle bu ağdan çekildi. Bu durum fanzin kültürünün özgünlüğünün ve fanzinci duruşunun bir onayı olarak görülebilir mi?
Z.Y.: Görülür… Ama çevrimsel ya da iklimsel, yani “geçici” bir onaydır bu aslında… Bak, bir şeyi açıkça ortaya koymalıyız; “dağıtımdan çekilmek” dediğin şey, “yeni kapitalizmin kültüründen çekilmek” anlamı taşımıyor. Aslında, tersine, bu “çekilme” olayı okuyucu profiline ilişkin bir kapristir, şovdur hepi topu… Misal, dağıtımdan çekildiğini söyleyen dergilerin kaçının etiket fiyatı yarı yarıya azalmış? Eminim ki çok azdır… Yani bu “çekilmek” hikâyesi sahici bir tavır değildir. Yarın öbürsü gün, dağıtımcılara ya da benzer bir “Yeni Kapitalizm” sistemine “Eyvallah” diyeceklerdir sanıyorum, eli kulağındadır. Görürsün…
D.D.: Bildiğimiz kadarıyla fanzin eylemi, kültür-sanat aleminin dışında konumlanmayı; günlük hayatın gerçeklerinden yola çıkarak, sisteme isyanı ve direnişi ifade eder. Hiç bu öze aykırı tutumlarla karşılaştınız mı, fanzinin bir basamak olarak görüldüğü durumlarla?
Z.Y.: Evet, defalarca böylesi şeylerle karşılaştım… Özellikle de 2009-2011 arası bu konuda çok belirleyiciydi, çok kritikti. Ama en üzücüsü şuydu bence: “Yeraltı Edebiyatı” denilen söylemin bir basamak ve menfaat enstrümanı olarak kullanılmasına, alt-kültür dilinin ve imgeleminin endüstrileşmesine (yani “imgelemin özgürleşmesi” yolundan çıkarak Yeni Kapitalizm söylemlerinde erimesine) böylelikle de o alt-kültürün anlamsızlaşmasına şahit oldum. Son 2-3 yıl içerisinde “Yeraltı Edebiyatı” denen şey fabrikalaştı…
14/12/2011
E V V E L, sanat ve edebiyat oligarşisine/kâhyalarına karşıdır!
Yeni Sinsiyet’e Karşı Mücadele Etmektedir…
*
Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com