Kas
23
2010
0

Bitmemiş Şiirler 1959-1975 (Göran Sonnevi)

1.

Yüzünde
büyüyor bir gölge
karanlıkların kanatları
gibi.

(…)

7.

Bu ışık
kendinde
her türlü iktidara
karşı  direnebilecek
gücü duyanlarda
vardır.
Işık çakar
söner, çakar
görüyorum bunu
(…)
Toprağın üstündeki
taşlar konuşuyor
Çevremizde otlar
büyüyor-Biz
konuşuyoruz,
(…)

GÖRAN SONNEVİ
Şiirler, Çev: Lütfi Özkök-Yavuz Çekirge, Yeditepe Yay., 1978

Kas
21
2010
0

Olimpos ve Nâzım (Ali Cengizkan)

Fotoğraf: Constantine Manos

Nâzım’a benziyor Olimpos köyü
Su gibi akıyor bayır aşağı.
Denizin mavi aynasında boy verip
İnsanlığın gönlüne gömülmek istiyor.

Ali Cengizkan

Kas
20
2010
0

“Soldan yavaşça yaklaştır” (Ryan Gander)

İngiliz sanatçı Ryan Gander‘ın Zürih-Haus Konstruktiv’de sergilenen
bir yerleştirme çalışması…

Kas
20
2010
0

Beşinci Mektub (Nâzım Hikmet)

Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından tıpkıbasımı gerçekleştirilen
Çankırıdan Piraye’ye Mektublar” adlı defterden…

(…)
Gökyüzünün yarısında bulutlar dolaşıyor..
Böyle hışımla gelen
____________Zonguldak tirenidir.
(…)
Kalktı tiren.
Acı acı öttürüyor düdüğünü.
Kulak çınlaması gibi..
Senin de kulakların çınlasın karıcığım.

Başladı radyo.
Halkevinden verdiler hoparlöre…

Kalın kalın konuşuyor terziler.
Terzilerin makinası Singer.
(…)
Radyo alafranga havalar çalıyor.
Çok uzun sürerse
Belediye reisi kapatır mutlak.
Biliyorum:
Sevmiyor garb musikisini…

Yine sesini duydum o kadının.
Belki böyle bir ses yoktur.
Geliyor senin sesin kulağıma Pirayem.

Terziler 5 numara gazlambası yakıyor.
Gazı nerden bulmuşlar?

Radyo kemençeyle taksime başladı.

Dağlar bembeyaz.
(…)
Tiren işçileri geçiyor yoldan,
Yalnız onlar konuşurlar böyle bağıra bağıra…
Yol aydınlık…
Radyo şarkı söylüyor:
“Ne gelen var, ne haber..
Gün uzun, yollar uzak!”

Neden?
Halbuki ben,
halbuki biz
haber, her halde
ve çok yakında gelecek,
____________biliyoruz…

1-10-940

Nâzım Hikmet
“Çankırıdan Piraye’ye Mektublar”, Bilgi Üniv. Yay., 2010

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm Nâzım Hikmet ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=tas-ucak adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
19
2010
0

Yazarın Uğraşı (Elias CANETTI)

Tan Dergisi’nin Aralık 1982 tarihli 8. sayısında Ahmet Cemal’in çevirisiyle yayımlanan “Yazarın Uğraşı” adlı yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/yazarinugrasi.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
17
2010
0

491 MÖS! (Müzayede Özel Sayısı)

491 MÖS! (Müzayede Özel Sayısı)

“Yoksulluğun harçlığından denkleştirilmiş duhuliyedir en iyisi!”

https://zaferyalcinpinar.com/491mos.pdf

*

Yokoluşlarının ağıtını yazan o kifayetsiz muhterislerle
senin ilgilenmeyişinin 2010’daki  yüzüdür 491
DÖRTDOKUZBİR “Evvel Fanzin” cakasıdır ve Kadıköy tribidir.

491‘in tüm sayılarını https://zaferyalcinpinar.com/491.html
adresinden indirebilirsiniz.
(E-posta: dortdokuzbir@gmail.com)

Kas
16
2010
0

“Beton”

Avantacular Press taifesinden ve Andrew Topel’den sıkı görsel işler gelmeye devam ediyor… “Concrete/Beton” adlı seriden bazı görüntülere https://avantacular-press.blogspot.com/2010/11/concrete.html adresinden ulaşabilirsiniz.

“Concrete (Beton)”
by Andrew Topel

Kas
16
2010
0

Üç Uç: Artaud, Beckett, Blanchot (Ahmet Soysal)

Kitabın tanıtım yazısından;

“Üç: uc’un aynılığı ve başkalığı. İlkinden iki nokta çıkarılınca aynı. İkincisine iki nokta eklenince aynı. İkisi noktasız aynı. İkisi noktalı aynı. Ama ikisi noktalı olunca, yalnızca tekrarlanan bir sayı. Diyalektiğin parodisi gibi. Ayrıca noktalı sözcük ek alınca dönüşmüyor, ç, uç’taki ç gibi c olmuyor. Üç’ün aynılığı ve başkalığı. İki sözcük arasındaki okunmayan boşluk.

İki harf arasındaki daha da okunmayan boşluk. Seslendirilince dil ilk sözcükte damakta daha önde, ikinci sözcükte belirgin olarak daha geride. Sahne. Vücut. Hepsi iki nokta gibi. Yan yana iki nokta. Son noktadan bir nokta eksik. Yazının sona devinimi. Yazının eksikliği. Şimdiden ölümde varlığı.”
Uc’un kenardan sonra geldiğini, göğün bir toplu iğne gibi hayatlarımıza batırıldığını öğreniyoruz.”

Bkz: https://www.pandora.com.tr/urun.aspx?id=216032

Kas
15
2010
0

Tıpkıbasım: “Çankırı’dan Piraye’ye Mektuplar” (1940)

1940 yılında Nazım Hikmet Çankırı Cezaevi’nde yatarken çizgisiz defterine dolmakalemiyle şiirler yazdı. Deftere ‘Çankırıdan Pirayeye Mektublar’ başlığını koydu ve onu kendi elleriyle ciltledi. İçine şu notu iliştirdi: ‘Karıcığıma geç kalmış bayram hediyesi…’ Tek nüsha olan bu eser tıpkıbasımıyla yayımlandı.

Bkz: https://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=1027824&Date=09.11.2010&CategoryID=40

Kas
09
2010
0

Sait Faik’in Maskesi

Sait Faik’in ölümünden kısa bir süre sonra Bedri Rahmi Eyüboğlu öğrencisi Fatin Yılmaz’la birlikte bir hemşirenin yardımıyla Sait Faik’in maskını alır. Maskın pozitif kalıbı Eyüboğlu’nun atölyesinde çıkarıldıktan sonra, Güngör Kabakçıoğlu, maskı alarak Tünel’deki foto Süreyya’da maskın fotoğraflarını çektirir.
Bu fotoğraflar ilk kez Seçilmiş Hikâyeler dergisinin Nisan 1955’te Sait faik özel sayısı  olan 27. sayısında yayımlanır. Aradan geçen zamanda mask uzun bir süre ortadan kaybolur. Güngör Kabakçıoğlu, maskı 1994’te Darüşşafaka’nın Şişli Site Sineması’ndaki merkeziinde, tozlar içinde kararmış bir halde bulur.
Sait Faik’in maskı Güngör Kabakçıoğlu’nun ısrarlı girişimleri spnucunda, 1996’da 42 yıl gecikmiş olarak Sait Faik Abasıyanık Müzesi’ne konmuştur.

Sevengül Sönmez
A’dan Z’ye Sait Faik, YKY,2007, s.132

Kas
09
2010
0

Biri: 7

Biri Dergisi’nin 7. Sayısı Yayımlandı…

Bkz: https://biridergisi.blogspot.com/

Dergiyi şu mekânlarda bulabilirsiniz:

İSTANBUL, BEYOĞLU: Mephisto, Pandora, Simurg (Kivi)
İSTANBUL, KADIKÖY: Mephisto, Penguen, Seyhan, İmge
ANKARA: İmge (her iki şubesinde), Tan, İlgim Ajans (Yüksel Cad. No: 36/2; Çağdaş Asan: 0.535.2120875)
İZMİR, ALSANCAK: Kitapsan
ADANA: Kitapsan, Karahan (Baraj Yolu şubesi); BURSA: Ezgi; DENİZLİ: Yaprak; DİYARBAKIR: Kafka; ESKİŞEHİR: Adımlar; KONYA: Kitapsan; LEFKOŞE: Işık; MERSİN: Kitapsan

biridergisi@hotmail.com

Kas
09
2010
0

Sait Faik ve Mercan Usta

Sait Faik’in “Gün Ola Harman Ola” öyküsünün kahramanı olan Mercan usta, kemik kakmalı sandığı ile Galata Köprüsü’nün altında ayakkabı boyacılığı yapmaktaymış. Bedri Tahmi Eyüboğlu, Sait Faik’le arkadaşlıklarına çeki düzen veren kişinin Mercan Usta olduğunu söylemektedir. Küçük bir kalabalık tarafından çok sevilen Mercan Usta, Sait Faik’in öyküsünden sonra Bedri Rahmi’nin tablosuna da kahraman olmuştur. Bedri Rahmi bu tabloyu 10 Aralık 1952 tarihinde “Mercan Usta’nın yüzü suyu hürmetine Sait Faik’e…” diyerek imzalamıştır.

Sevengül Sönmez
A’dan Z’ye Sait Faik, YKY,2007, s.134

Kas
09
2010
0

Yalnızca, Sait Faik…

491‘in müzayede özel sayısı için ısınma turlarına devam ediyoruz…

Burgaz Adası’nda, Kalpazankaya’da, yalnızca, Sait Faik…

“(…) Ben tek başıma. Milyonlar içinde tek başıma. Acı gitgide acıyor. Kavun acısı gibi, zehir gibi bir acı… Yalnızlık. Yalnızlık güzel. Güzel değil. Kavun acısı.”

Sait Faik
“Yalnızlığın Yarattığı İnsan” adlı öyküsünden…

*

Bedri Rahmi’nin Sait Faik deseni… Bedri Rahmi Eyüboğlu tarafındanMercan ustanın yüzü suyu hürmetine… Sait Faik’e… 10/12/1952″ ithafıyla imzalanmış.

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm Sait Faik ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz. (Ayrıca Bkz:  Sait Faik’in Durumu)

Kas
06
2010
0

Nesillerin Geleceği (Zafer Yalçınpınar)

Karga Mecmua‘nın “Nesil” konulu 43. sayısında yayımlanan “Nesillerin Geleceği” adlı yazıya  https://zaferyalcinpinar.com/k21.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
05
2010
0

291’den Görüntüler…

Francis Picabia, John Marin, Picasso, Maurice de Zayas gibi isimlerin New York’ta  5. Cadde’de çevrelediği galeri 291, Mart 1915 ile Şubat 1916 tarihleri arasında “291” adlı bir dergi yayımlamıştır. 12 sayı boyunca yayımlandığı düşünülen, gerçeküstücü ve dadacı eserlerin yer aldığı bu özel derginin editörlüğünü Alfred Stieglitz üstlenmiş. Ardından Francis Picabia, 1917’de zengin bir şair, araştırmacı ve koleksiyoncu olan Walter Arensberg ile birlikte 291’in devamı olan “391” adlı dergiyi yayımlamaya başladı. Daha önce Evvel Fanzin’de 391’in kapak görüntülerinden bazıları paylaşmıştım. Şimdi de 291 adlı dadacı dergiden bazı görüntüleri aşağıda paylaşıyorum. Bu paylaşımı 491‘in müzayede özel sayısı için bir ısınma turu olarak düşünebilirsiniz. (Zy)

***

Picabia’nın 391 için hazırladığı kapak çizimlerinden  biri ya da “Thermométre Rimbaud


Kas
04
2010
0

“Canım kahve istemedi.” (Yaşar Nabi)

60’lı yıllardır. “Erol T.” adlı bir hukuk öğrencisi Yaşar Nabi’nin Cağaloğlu’ndaki bürosuna gider. Kızgındır, öyküsü Varlık’ta yayımlanmamıştır. Hesap soracaktır. Yaşar Nabi odasındadır; Yeni Harman sigarasıyla boğulmuş, kapalı pencereli odasındadır. Yaşar Nabi birkaç saat beklettikten sonra, bir el işaretiyle Erol’u karşısına çağırır. “Öykünü basmadım…” der. “Çünkü kurşun kalemle yazmışsın. Ama öykünü okudum. Eğer bir öyküyü okuduktan sonra canım kahve  istemezse o öykü henüz tam değildir. Zamanın var, daha çok çalış. Bir de yazdıklarını daktilo et de öyle gönder.” diye bitirir.

Editörlük teraneleri, bugün, 2010’da, hâlâ böylesine devam etmektedir.

Zy

Eki
31
2010
0

Arthur Rimbaud’nun Illuminations’unda ve Ece Ayhan’ın Bakışsız Bir Kedi Kara’sında Ateş Diyalektiği (Yavuz Kızılçim)

Atatürk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Yavuz Kızılçim, Arthur Rimbaud ve Ece Ayhan arasındaki benzeşimler ile farklılaşmaları Gaston Bachelard’ın “ateşin psikanalizi” adlı yapıtı çerçevesinde incelemiş…  Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi’nin 2008’de yayımlanan 11. cildinde yer alan yazının pdf biçemine https://e-dergi.atauni.edu.tr/index.php/SBED/article/view/496/489 adresinden ulaşabilirsiniz.

(…) Gerek Rimbaud’da, gerekse Ayhan’da ateş diyalektiği üzerine kurulu yapıların sıklığı ve baskınlığı doğal olarak bizi, onları bu bakışla incelemeye yöneltti. Ve her iki yazarın da ateş üzerindeki ısrarı bu çalışmanın Bachelard’ın yöntemiyle çözümlenebilirliğini gösterdi. Nesnel bir bilginin ruh çözümlemesinde bu kadar karmaşık yapının ortaya çıkmasından daha doğal ne olabilir ? Bachelard, karmaşadan söz ederken sürekli olarak bir nesnenin kendi içinde yanmasına vurgu yapar, bu vurgu süreklidir; çünkü, yaşamın bizzat kendisi kesintisiz bir sürekliliği dayatır: bir kartal her gün gelir ve Prometheus‘un ciğerini parçalayarak yer; Kartalın her gün gelişi ve ciğerin sürekli yeniden yaratılması, ateş diyalektiğindeki sürecin katlanarak çoğalmasını simgeler. Her iki şairden seçtiğimiz örneklerde gözlemlediğimiz kadarıyla ateş çoğalır ve çoğaltır; çünkü, her koşulda kuşatıcı ve kapsayıcıdır; hiçbir şey ateşin kendine özgü değiştirici ve dönüştürücü niteliğine zarar veremez. Ateşin bu anlamda kullanımı yok etmek ya da yok olmak eylemleriyle aynı anlama gelmektedir. Ateş hem var edici, hem de yok edici bir nesnedir; asıl düşünce soğuk/sıcak derinlikte ve tam anlamıyla dile getirilmemiş sözlerde ve anlatımlarda gizlidir.

Yavuz Kızılçim

Eki
30
2010
1

Haber: Ece Ayhan’ın evini koruyamadık. (Milliyet Gazetesi)

2002’de vefat eden şair Ece Ayhan’ın çocukluğunun geçtiği ve belirli dönemlerde yaşadığı Ecabat’taki evinden kalan duvarlar da çevreye zarar verecek kaygısıyla yıkıldı.

Türk şiirinin en önemli şairlerinden Ece Ayhan 2002’de İzmir’de vefat ettiğinde cenazesi Çanakkale’nin Eceabat ilçesindeki Yalova köyüne defnedildi. Mezarının da bulunduğu köyde yer alan annesine ait evinde geçti Ece Ayhan’ın çocukluğu… Ayhan, 80’li yıllarda hasta olan annesiyle birlikte belirli dönemlerde bu evde yaşadı, şiirlerini ve denemelerini burada sürdürdü… Uzun zamandır bakımsız olan ev, geçtiğimiz günlerde tamamen yıkıldı.
2009’un kış aylarında, zaten bakımsız olan evin çatısı ve ikinci katı çökmüştü. Evde, Ayhan’ın son on yılına tanıklık etmiş, her türlü bakımını üstlenmiş yeğeni Sadık Ece Deniz oturuyordu. Deniz, evin büyük bölümünün yıkılmasından sonra ayakta kalan bir odanın üstünü naylon ile kaplayarak burada yaşamını sürdürüyordu.

Yeğeni öldürüldü.

44 yaşındaki Sadık Ece Deniz, geçtiğimiz ağustos ayında, Bodrum’da kendisinden içki parası isteyen kişilerce bıçaklanarak öldürüldü. Deniz’in ölümünden sonra tamamen boşalan evin ayakta kalan duvarları bitişiğindeki ev için tehlike yarattığı gerekçesiyle, evin varislerinin talimatıyla yıkıldı.
‘Ece Ayhan Buluşmaları Sivil Girişimi’nden Semra Canbulat, “Zaten harap durumdaki evi çevreye de zarar verebileceği kaygısıyla şairin ailesinden birinin, bildiğim kadarıyla yeğeni Sadık Ece Deniz’in ağabeyinin talimatıyla yıkıldı” dedi.

‘Bilgi gelmedi’

Eceabat Belediye Başkanı Kemal Dokuz, kendisine bu konuyla ilgili herhangi bir bilgi iletilmediğini söyledi. Yalova Köyü’nün muhtarı Tuğrul Onan konuyla ilgili olarak şunları belirtti:
“Bu ev Ece Ayhan’ın annesinden kaldı, 7-8 varis var. Evin çatısı geçen kış çökünce kaymakamlığa konuyla ilgili yazı yazdım. Evin tehlike oluşturduğundan bahsettim. Yazıdan 20 gün sonra, Bayındırlık’tan gelip inceleme yaptılar. Hatta İl Kültür Müdürlüğü de geldi. Herkes ilgilendi ama bir çözüm bulunamadı.  Sadık Ece Deniz öldükten sonra da cenazede gördüğüm ağabeyine durumu anlattım. Bize para verip, madem tehlikeli o zaman duvarı yıkın dedi.”

Yasemin Bay
30 Ekim 2010 tarihli Milliyet Gazetesi’nden…

Bkz: https://sanat.milliyet.com.tr/sair-ece-ayhan-in-evini-koruyamadik/diger/haberdetay/30.10.2010/1307847/default.htm?ref=milliyet_anasayfa

2002’de vefat eden şair Ece Ayhan’ın çocukluğunun geçtiği ve belirli dönemlerde yaşadığı Ecabat’taki evinden kalan duvarlar da çevreye zarar verecek kaygısıyla yıkıldı

Eki
30
2010
0

Ece Ayhan’ın “Mitoloji Bandosu”

Aphrodite: Nahit Hanım
Midas: Metin Üstündağ
Odysseus: Ahmet Oktay
Pan: Mehmet Müfit
Tahta At: Çanakkale Aşiretinden Fransız Hasan
Hades: ‘Çanakkaleli Baudelaire’ Ölü Orhan Talat
Orpheus: Rebetes Cengiz
Paris: Kırılgan Yücel
Ganymedes: İsmet Öktem
Penelope: Zeynep (Gümüş Talat ile Hamsi Ahmet’in annesi)
(…)
Babil Kraliçesi Semiramis: Feryal Çeviköz
İkaros: Enis Batur
Güzel Helen: Özay Erkılıç Hanım

Ece Ayhan
22 Eylül 1993

(Son Kişot Dergisi, Sayı:1, Kasım Aralık 2002)

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com