30
2012
Sahte
(…)
İyi bir kadın işçi, iğ ile dakikada ancak beş ilmik atar, oysa kimi dönüşümlü dokuma tezgâhları aynı zaman içinde 30 bin ilmik atıyorlar. Buna göre, makinedeki her dakika, kadın işçinin 100 saat çalışmasına eşittir; ya da, makine her dakikada kadın işçiye on günlük bir dinlenme zamanı sağlamaktadır. Dokuma sanayisi için geçerli olan, modern mekanikle yenilenen tüm sanayiler için de az-çok doğrudur.
Ama ne görüyoruz?
Makine geliştikçe ve insan çalışmasını durmadan artan bir hız ve kesinlikle yendikçe, işçi, dinlenme süresini aynı oranda uzatacak yerde, makineyle yarışırcasına çabasını iki kat arttırıyor. Saçma ve öldürücü bir yarışma bu! İnsan ve makine yarışmasının alabildiğine serbest kalması için, işçiler, zanaatçıların çalışmasını sınırlayan eski loncaların akla uygun yasalarını ve tatil günlerini ortadan kaldırmışlardı.
(…)
Üretici sınıfın kendini adadığı perhiz rejimi, hababam ürettiği ürünler, burjuvaları aşırı ölçüde tüketmek zorunda bırakıyor.
İşçilerin, kendini öldürücesine çalışma ve yokluk içinde sürünerek yaşama gibi çılgınlığı karşısında, kapitalizmin büyük sorunu üretici bulmak ve onların gücünü iki katına çıkarmak değil, tüketici bulmak, isteklerini kamçılamak ve onlarda sahte gereksinimler yaratmaktır artık.
(…)
Paul Lafargue
“Tembellik Hakkı”, Çev: Vedat Günyol, Telos Yay., 7. Baskı, ss. 37-44
29
2012
“Meydansız” ve “Kelimenin Yüzü”; isteyene…

“Kelimenin Yüzü”, Kasım 2007’de kitaplaştı. “Meydansız” ise Şubat 2009’da Taş Uçak Şiir Sergisi‘yle birlikte sınırlı sayıda basıldı. Çekirdek Sanat Yayınları taifesinden -sağolsun- Tuncay Takmaz, elinde kalan -dağıtımdan çıkan- bu kitaplarımdan bana göndermiş. “Bunca mükerrer kitabı ne yapacağım?” diye düşündüm birkaç gün… Tabiî ki “insan”lara ulaştıracağım:-başka ne olabilirdi ki zaten…
İsteyenlere ücretsiz olarak, her daim, “Kelimenin Yüzü” ve “Meydansız” adlı şiir kitaplarımdan “karşı ödemeli kargo”yla gönderebilirim. İsteyenler, bana e-postayla ulaşabilirler…
Sahicilikle
Zy
28
2012
Çekişme Diyarında… (Juan Goytisolo)
(…)Edebiyatın lütfu tesadüfi ve incelikli bir meseledir ve genellikle tanınmışlığın peşinde koşanlardan uzaklaşıp onları bir kenarda bırakarak alır öcünü: Yayın dünyasındaki ayrıcalıklı gözetleme yerinden yıllar yılı sayısız edebi ve ahlaki çoraklaşmaya tanıklık etmiştin: Yazarın, varlığın en derin özüne sadakatsizlik yapması, kendi kendini meşhur etmesi neticede hiç farkına varmadan bir zamanlar sahip olduğu saf ve dokunulmamış erdemlerinin kaybolup gitmesiyle sonlanır. (…)
Bir yazara yöneltilen saldırılar, sıklıkla onun var olduğuna delalettir; okur-eleştirmenin ahlaki ya da estetik gelenekleri yaralanmış ve bu onun tepkisine yol açmıştır: Kısacası, onunla canlı bir ilişkiye girmiştir: Sen kendi açından onları genellikle yüceltme olarak alırsın ve neyse ki kabadayılar da yok değildir: Yenilikçi eser, kuvveti ve yeniliğiyle kendini tehdit altında ya da saldırıya uğramış sayanların savunma amaçlı yanıtını harekete geçirir: Bu ta Gongora’nın zamanından beri geçerlidir.(…)
Zorlu bir insani ve edebi ideal olarak önüne Genet’nin melamilik ahlakını koymak: (…) istihzaları, dedikoducu iğnelemeleri istifini bozmadan kabullenmek: Konformizm temelinde bir davranış tarzının ya da resmi erdemliliğin getirdiği itibardan feragat etmek: Tam aksine gizli meziyetleri sağlam devam ettirebilmek için aşağılanmanın ardına saklanmak,(…) avantajları ve şan şöhreti, vicdanın sesini dinleyerek bir öz inanca feda etmek. Netice itibarıyla bir yüceltilme ya da müritler olmaksızın, arılığın kusursuzlaştırılması ve daha da damıtılmasıyla bir hayat sürmek.
Juan Goytisolo
Çekişme Diyarında, Çev. Saliha Nilüfer, YKY, 2011, ss. 85,97,115
27
2012
Gelişine…
Gelişine
1/
“daha önce nasıldım kimbilir?” dedi
bir bulut
sonra sakinleşti
2/
karşı bahçedeki erik ağacı
beyazdan beyaza
patladı
3/
“dinlenmemiz gerekirdi” dedi
geçici yağmurların
gelişi
4/
tıklım tıklım bir tren
boşlukdoluboşlukla
gelip giden
5/
daha fazla içiyor bir çalgıcı
farklı söylüyor şarkısını
ve meyhaneci dışarıya atıyor
masalarını
6/
şimdi çiçekler daha rahat
mahalleden bir çingene
tezgâhın altında bıçağını biliyor
ve geziniyor içkilerde
gelişine
Z. Yalçınpınar
“Meydansız”, Çekirdek Sanat Yay., 2009, s. 49
(…)
kısalıyor bitişik karanlığı tüm imzaların
zamanda
zamanla
ağrısızlık yaprakların çizgisine yükleniyor:
tüm sırları suların, böceklerin, kuşların
ve toprağın
yavaş
yavaşça
uzanıyor
dallara
zamanla:
“çiçeklerim beni yordu” diyor sarmaşık
Z. Yalçınpınar
“Mosmor Salkım” adlı şiirden…
Kirpi Şiir” Dergisi, Sayı:2, 2009
Ayrıca bkz: https://zaferyalcinpinar.com/siir.html
27
2012
Kuvve’den Fiil’e… (Reşit İmrahor)
“ne zaman insanlıktan çıkıp sadece müzik olacağız?”
*
Bkz: https://mustafairgat.blogspot.com/2012/01/resit-imrahordan-kuvveden-fiile.html
26
2012
Sergi: “Zamanın ve Mekânın Suretleri” (M. Aksoy)
“Zamanın ve Mekânın Suretleri”
Mehmet Aksoy
9 Mart – 20 Mayıs 2012
MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi
Bkz:
https://www.msgsu.edu.tr/msu/pages/tophane-i_amire_k_s_m.aspx
https://194.27.33.3/Tophane/content.aspx?id=220
https://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/728045-mehmet-aksoyun-50-yili-bu-sergide-galeri
26
2012
“Pusuya Düşürülen Şair…” APOLLINAIRE
“o dönemde, her gün şiir ödülleri dağıtılıyordu.. bu amaçla binlerce dernek kurulmuştu ve bunların bolluk içinde yaşayan üyeleri, belirli tarihlerde şairlere de ihsanlarda bulunuyorlardı.. fakat bütün dünyanın en büyük dernekleri, şirketleri, idare konseyleri, akademileri, komiteleri, jürileri vs, vs asıl büyük ödüllerini her yıl 26 ocak tarihinde veriyordu.. o gün, toplam değeri 50.0003.225,75 frank eden 8019 şiir ödülü veriliyordu..”
22
2012
“…tam anlamıyla bir hayalet haline gelirim.” (Roland Barthes)
(…) Doğası gereği Fotoğraf’ta -kolaylık olması bakımından şimdilik yalnızca olumsalın yorulmak bilmez tekrarı anlamına gelen bu tümeli kabul ediverelim:- “totolojik” bir şey vardır: şuradaki pipo, her zaman ve inatla bir pipodur. Her zaman göndergesini yanında taşır gibidir Fotoğraf. (…) Bilimle öznellik arasındaki bu (sonuçta) konvansiyonel tartışmada şu ilginç düşünceye yaklaşıyordum: Neden bir biçimde, her nesne için yeni bir bilim olmasın? Bir mathesis singularis (ama artık universalis değil)? Böylece, kendimi bütün Fotoğraf’ın aracısı saymaya karar vermiştim. Birkaç kişisel dürtüden başlayarak, temel olan özelliği, yani onsuz Fotoğraf’ın bir hiç olacağı tümeli formülleştirmeye çalışacaktım. (…)
(…) Fotoğraf özneyi nesne, hatta bir müze nesnesi haline dönüştürmüştür. İlk portreleri çekmek için (1840’larda) öznenin uzun süre poz vermesi gerekiyordu: Nesne olabilmek, bir ameliyattaki kadar acı çekmek demekti; derken bir cihaz, merceğe görünmeyen ve hareketsizliğe geçişte bedene destek verip onu yerinde tutan protez bulunmuştu: Aslında bu baş dayanağı az sonra olacağım heykelin kaidesi, hayali özümün korsesiydi.
Portre fotoğrafı kapalı bir kuvvetler alanıdır. Burada dört görüntü repertuvarı kesişir, birbirine karşı koyar, birbirini çarpıtır. Mercek önündeki ben, aynı anda: olduğunu sandığım, başkalarının olduğumu sanmalarını istediğim, fotoğrafçının olduğumu sandığı ve fotoğrafçının sanatını göstermek için kullandığıyımdır. Bir başka deyişle acayip bir eylem: durmadan kendime öykünürüm ve bu yüzden her fotoğrafım çekildiğinde (ya da buna izin verdiğimde) bir yanlış olma, bazen de (karabasanlardakiyle karşılaştırılabilecek) bir sahtekârlık duygusunun acısını çekerim. Görüntü repertuvarı bakımından (benim kastettiğim) Fotoğraf, doğruyu söylemek gerekirse, benim ne özne, ne nesne, ama bir nesneye dönüştüğünü hisseden özne olduğum o gizli anı temsil eder: o anda ölümün (arada kalan olayın) bir mikro çeşidini yaşarım; tam anlamıyla bir hayalet haline gelirim. (…)
Roland Barthes
“Camera Lucida”, Çev: Reha Akçakaya, 6:45 Yay., 5.Baskı, 2011, ss. 17-26
20
2012
Ece Ayhan Karikatürü (Mümtaz Arıkan)
4 Ekim 1987 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan Ece Ayhan karikatürü. Mümtaz Arıkan çizmiş…
4 Ekim 1987 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde
Ece Ayhan’ın Ressam Komet’le gerçekleştirdiği söyleşinin kupürü…
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca bkz: https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html
19
2012
Yeni Kitap: “Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri” (Eduardo Galeano)
Sel, Mart 2012
Çeviren: Süleyman Doğru
“Kimse gidecek kadar kahraman, kalacak kadar vatansever değil.” Bir yanda işkenceler, kayıplar, ölümler, katliamlar, sürgünler… Diğer yanda umut, mücadele ve direnç… Sevincin ve coşkunun, acı ve umutsuzluğun yanıbaşında filizlenişinin tanıklığı. Çaresizlikten mücadele, baskılardan direniş yaratan bir halkın fotoğrafı. Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri sahne sahne ilerleyen bir günce niteliğinde. Röportajlardan anılara, tarihsel kısa öykülerden aforizmalara yayılan, Latin Amerika halkının geçmişine ayna tutan, acıları ve umudu yan yana ve keskin bir dille anlatan alışılmadık bir yaşam öyküsü. Bu kitapta anlatılanlar coğrafi olarak ne kadar uzağımızda olursa olsun, tanıdık gelecek okuyucuya. İnsanın insanlık savaşına dair bu sahneleri okurken hissettikleriniz sizi, nerede olursanız olun, yakın çağrışımlara sürükleyecek. Galeano, dünyanın vicdanı olmaya devam ediyor.” (Tanıtım Metni’nden…)
18
2012
İlhan Berk’e ilişkin yeni buluntular…
1930 ve 40’lı yıllarda Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanmış, İlhan Berk kupürlarından bazıları…
3 Aralık 1939, Cumhuriyet Gazetesi
*
28 Haziran 1942, Cumhuriyet Gazetesi
*
18 Eylül 1947, Cumhuriyet Gazetesi
*
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan İlhan Berk ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.
17
2012
Sanat Bağımsız mı? /1/ (Fırat Arapoğlu, İnsel İnal, Rafet Arslan)
“Bağımsız ve Birlikte” mottosuyla ilki gerçekleşen “İkametgâh Kadıköy” etkinlikleri kapsamındaki -3 Şubat 2012, Kadıköy Dunia’daki- “Sanat Bağımsız mı?” başlıklı panelde Fırat Arapoğlu, Rafet Arslan ve İnsel İnal’ın cesaretle dile getirdiği bazı konuları çok önemsiyorum. Karga Mecmua, Mart 2012 sayısında konuşmanın ilk bölümünü yayımlamış; https://zaferyalcinpinar.com/sanatbagimsizmi1.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.
15
2012
Zamanaşımı Kararı Zamanaşımına Uğramayacak
Sivas katliamı davasının zamanaşımına uğratılması tam bir rezalettir, utanç kaynağıdır. Oteli ateşe verip oradaki aydınları yakanlar ile yangını “Cehennem ateşi!” diye coşkuyla seyredenler hakkında vicdanlı bir insanın aklına hangi sıfatlar gelirse, bu kararda payı olan herkes artık aynı sıfatlarla anılacaktır.
Zamanaşımı kararı zamanaşımına uğramayacak, katliamla birlikte kınanacaktır -her zaman!
PEN Türkiye Merkezi
15
2012
“ve ellerinde fenerlerle benim arkadaşlarım / durmadan düşünüyorum ne kadar çok öldük yaşamak için.” (Onat Kutlar)
(…)
Islanınca esmer defterleri yüzümüzün
bu çamurla kanla alınteriyle gizli bir yazgı
çakıyor bir an. Karanlık feneri ülkemizin.
Nasıl bir yalnızlık, unutulmuş bir ışık diliyle
çırpınırken biz üstümüze geliyor büyük gemisi geleceğin
Bir tenis topu, koşan bir çocuk, bir gözyaşı bile değiliz.
Yalnızca bir ağaç ailesi ve bir köşede
yıllardır bizi gözleyen hep aynı balta: Dalgınlık.
Düşünüyorum nasıl budandık bahara ulaşmak için.
Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin
unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz
ölü balıklar geçiyor kırışık bir deniz sofrasından
ve ellerinde fenerlerle benim arkadaşlarım
durmadan düşünüyorum ne kadar çok öldük yaşamak için.
Onat Kutlar
“Unutulmuş Kent”ten…
13
2012
İnsansızlık!
35 insanın yanarak ölmesine ilişkin olarak yürütülen Sivas Katliamı Davası’nın 13 Mart 2012 tarihi itibariyle ve “zamanaşımı” nedeniyle düşmesi kararının bir “insansızlık” kanıtı olduğunu düşünüyorum. Bu kararla birlikte, artık, gaddarlığın, vahşetin ve “insansızlık” kelimesinin bu coğrafyadaki tanımını açık açık gördüğümüze inanıyorum…
Ve bu “insansızlık”tan hicap duyuyorum.
12
2012
İki Sıkı Dost: İlhan Berk ve Ece Ayhan

Yapı Kredi Yayınları’nın
İlhan Berk ve Ece Ayhan için bastığı tanıtım kartviziti…
(Z. Yalçınpınar Koleksiyonu’ndan…)
*

12 Mayıs 1983, Cumhuriyet Gazetesi
Celal Üster’in hazırladığı haber…
*

20 Nisan 1985, Cumhuriyet Gazetesi
*
Hamiş:
Evvel Fanzin’in “İlhan Berk” İlgileri: https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk
Evvel Fanzin’in “Ece Ayhan” İlgileri: https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan
Ece Ayhan Web Sitesi: https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html
11
2012
Buluntu: “Olağanüstü” Ece Ayhan… (1960)

2009 yılında Milliyet Gazetesi Arşivi’ni “Ece Ayhan” ismi doğrultusunda inceleyip çeşitli buluntuları Evvel Fanzin kapsamında paylaşmıştım. (Bkz: https://evvel.org/ece-ayhan-hakkinda-onemli-buluntular-zafer-yalcinpinar)
Geçen haftalarda Cumhuriyet Gazetesi’nin arşivini internet üzerinden kullanıma açmasının ardından işbu arşivi de “Ece Ayhan” başlığı kapsamında (1955-1985 dönemine yönelik olarak) süzdüm. Arşivi inceledikçe Ece Ayhan’ın gizemli “insanlığı” üzerine çok ilginç efemeralarla karşılaştım. Genelde şöyle olur; bir araştırmacı bir konu üzerine derinleştikçe elde ettiği bulgular konuyu aydınlatır, çözüm ve analiz imkânları çoğalır, konu hakkındaki karmaşa azalır. Ancak araştırdığınız isim “Ece Ayhan” olunca elde ettiğiniz buluntular Ece ayhan’ın yaşamını, poetikasını ve kişiliğini çözümlemek yolunda aydınlatıcı olacağına konuyu daha da karmaşık hale getiriyor. Özellikle de 1955-1985 dönemini inceliyorsanız, her seferinde başka bir “yönelim” çıkıyor ortaya… Bu “hakikat” hiç değişmedi.
“Ece Ayhan” ismine yönelik olarak Cumhuriyet gazetesi arşivinde bulduğum efemeraların içerisinde en önem verdiğim kupür 24 Temmuz 1960 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin 5. sayfasında yer alıyor. 27 Mayıs askeri müdahalesinin hemen sonrasında “olağanüstü” sıfatıyla gerçekleştirilen “Türk Edebiyatçılar Birliği” kongresinin aldığı kararları içeren bu önemli kupür yukarıdadır. Kupürdeki habere baktığımızda 27 Mayıs sonrasında Türk Edebiyatçılar Birliği’nden ihraç edilen bazı isimler (örneğin Peyami Safa vb.) ya da soruşturulmak üzere çeşitli kurullara sevk edilenler filan aslında pek de şaşırtıcı veya “olağanüstü” değil. Bu durumlar “bilindik, anlaşılabilir, ezberlenebilir” ve dönemin siyasal aurası doğrultusunda “olağan” şeyler… Ancak, o dönemde oluşan Türk Edebiyatçılar Birliği Yeni Yönetim Kurulu’nda Ece Ayhan isminin yer alması son derece şaşırtıcı bir durum ve hiç de “anlaşılabilir” gibi değil… Kısacası, Ece Ayhan günümüzde olduğu gibi geçmişte de ezberimizi bozuyor!
Başlarken söyledim; incelediğiniz isim “Ece Ayhan” ise bulduğunuz her içerik daha da ağırlaşmıştır, yüklenmiştir… Gelecekte de -20 yıl sonrasında da- bu “ağırlık” sürekli artacak, hiç hafiflemeyecek gibi görünüyor.
Hamiş: Ece Ayhan’a ilişkin olarak 1955-1985 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan bazı önemli efemeraları önümüzdeki birkaç gün boyunca Evvel Fanzin kapsamında paylaşmaya devam edeceğim.
Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar
10 Mart 2012
Bakınızlar:
-Ece Ayhan Web Sitesi; Bakışsız Bir Kedi Kara
-Milliyet Gazetesi Arşivi’nden (2009 taraması):
https://evvel.org/ece-ayhan-hakkinda-onemli-buluntular-zafer-yalcinpinar-Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.
10
2012
İKİ SERGİ: “Ozanın Yaşaması için; 1975” ve “Ece Ayhan için; 1976” (Ece Ayhan’ın tedavisi için açılan destek sergilerine ilişkin buluntular)
Ece Ayhan’ın İsviçre’de gerçekleştirilen beyin ameliyatı masraflarını karşılamak amacıyla dönemin en ünlü sanatçılarının birleşip “Ozanın Yaşaması için” başlıklı bir sergiyi, Melda Kaptana Sanat Galerisi‘nde 1975 yılında icra ettiğini biliyoruz. Herkes bu konuyu ve sonrasında olan “olayları” biliyor… Zaten, bu konudaki bazı ayrıntılara 2009’da Milliyet Gazetesi arşivini süzdüğüm sırada ulaşmış ve sergiyle ilgili kupürü, sergiye katılan sanatçıların isimlerini filan Evvel Fanzin kapsamında paylaşmıştım. (Bkz: https://evvel.org/ece-ayhan-hakkinda-onemli-buluntular-zafer-yalcinpinar)
Ancak, bugünlerde Cumhuriyet Gazetesi Arşivi’ni süzerken hiç bilmediğim ve hiç duymadığım başka bir “gerçek”le karşılaştım, beynimden vurulmuşa döndüm: 1976 yılında “Ece Ayhan için” başlıklı bir sergi daha düzenlenmiş! Bu sergi 22 Aralık 1976 tarihinde Kadıköy-Moda’da bulunan Aydın Cumalı Sanat Galerisi‘nde “Ece Ayhan için” başlığıyla açılmış ve 3 Ocak 1977’ye kadar sürmüş. Hatta, Sennur Sezer’in kaleme aldığı ve “Ece Ayhan için” adlı serginin ayrıntılarını tanıtan/içeren bir yazı, 2 Ocak 1977 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanmış. (Her iki sergiye ilişkin buluntular ve kupürlar aşağıdadır.)
Şimdi, Ece Ayhan’ın ameliyat masraflarını karşılamak için iki serginin icra edildiğini fark edince şunları düşünmemek elimde değil:
“Acaba 1975-76 yıllarında Ece Ayhan’ı kurtarmak için bu iki serginin dışında başka sergiler de açıldı mı? Bu sergiler bir “turne” şeklinde mi düzenlendi? Bu sergilerdeki satış gelirleriyle, hesaplarıyla filan kimler uğraştı? Ece Ayhan bazı kızgınlıklarında haklı olabilir mi?”
Kim bilir, belki de… olabilir!
Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar

22 Aralık 1976, Cumhuriyet Gazetesi
*
2 Ocak 1977 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde
Sennur Sezer’in kaleme aldığı yazı…
Kupürün büyük haline ulaşmak ve yazıyı okumak için kupüre tıklayınız.
*

16 Ekim 1976, Cumhuriyet Gazetesi
*
21 Mart 1975 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde
Oktay Akbal’ın yazısından bir bölüm
*

21 Mart 1975, Milliyet Gazetesi
*
Bakınızlar:
-Ece Ayhan Web Sitesi; Bakışsız Bir Kedi Kara
-Milliyet Gazetesi Arşivi’nden (2009 taraması):
https://evvel.org/ece-ayhan-hakkinda-onemli-buluntular-zafer-yalcinpinar-Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.
07
2012
Yorgan (Sait Faik)
Daha önce Mehmed Kemal’in “Acılı Kuşak” adlı anı kitabında gördüğüm (Bkz: https://evvel.org/satiyorum), Sait Faik’e ilişkin bir hikâyenin -daha ayrıntılı- bir aktarımına Cahit Irgat’ın anıları arasında -tekrardan-rastladım. Her iki anı metninden çıkardığım yegâne sonuç şu; Sait Faik, “Yorgan” adlı piyes fikrinin gerçekleşmesini çok istiyormuş… Aşağıda ayrıntılarını paylaştığım tek cümlelik bu piyes sahnelense, sahnelenebilse keşke… Öyle ya, günümüzde tüm sanat dallarında “deneysellik” üzerine atıp tutan, racon kesen çok… Hadi bakalım sinemacılar ve tiyatrocular; bu piyesi kim, nasıl sahneleyecek, görelim.
Zy
(…)Tiyatronun bir tatil günüydü, pazartesi. “Sait Faik seni aradı,” dediler. Sait’i bulmak kolaydı Beyoğlu’nda ya Çiçek Pasajı’ndadır veya sinema girişlerinin birinde. Nitekim pasajda bulmuştum o gün. Kulplu kalın bardakla birasını içiyordu.
-Hayrola, dedim, beni aramışsın?
-Otur, dedi, bir piyes yazdım, onu anlatacağım sana.
-Piyes anlatılmaz okunur, dedim.
-Dinle hele sen, dedi, anlattı: Dekor bitpazarı veya bir eskici pazarı. Bir adam var işsiz güçsüz. Evde çoluk çocuk aç. Satacak bir şeyi kalmamış adamın. Bir yorganı kalmış sadece. Yorgan omuzunda pazara gelir adam. Önce fiyat veren çıkmaz yorgana. Sonra biri acır haline, bir fiyat biçer.
Adam,
-Satıyorum haraç mezat satıyorum, sattım! der, parasını alır omuzları düşük avucuna baka baka pazardan uzaklaşırken perde iner. Piyesin adı “Yorgan”.(…)
10.7.1968
Cahit Irgat
“Çok Yaşasın Ölüler”
Haz: Turgut Çeviker, Notos Kitap,2011, ss.45-46
(…)
Orhan Veli aktarıyor:
«— Sait (Faik)’in piyesinde hareket var, lâf yok. Bir kelimelik konuşmayla da bitiyor. Böyle yağmurlu bir günde kalabalık bir caddede insanlar koşuşuyor. Beyoğlu olacak… Taksiler, hususiler, bağıran, çığıran, kadınlar, kızlar… deme gitsin… büyük bir kalabalık… İşte bu kalabalık arasından bir adam çıkıyor. Omuzunda bir tek yorganı… Ondan başka göze batar bir şeyi yok. Vitrinlere baka baka, sahnenin önüne doğru geliyor, sırtındaki yorganı indirip seyircilere doğru uzatıyor, hüzünlü bir sesle:
—Satıyorum… diyor.
Piyes de bitiyor.»Mehmed Kemal
Acılı Kuşak, Toplum Yayınevi, 1967, s.26
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Sait Faik ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.
06
2012
TARİHİNSANCISI SÖYLEDİ
(…)
2/
Tozkoparan İskender solakmış
sol kolunun üzerine yatmazmış
(…)
4/
Joseph Glidden adlı bir çiftçi
evinin mutfağında karısı için
dikenli teli icat etti
5/
eğer dikenli tel olmasaydı
Graham Bell telefonu bulamazdı
6/
İşçi George Parker’ın icadı dolmakalem değildi
akıtmamasıdır dolmakalemlerin mürekkep
sahici bir şiir gibi
(…)
8/
Baba Hakkı bir etikçidir.
Z. Yalçınpınar
6 Mart 2012
Şiirin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/s98.html adresinden ulaşabilirsiniz.
06
2012
Ağırlaşma
Henri Michaux’nun efsanevi metnidir. Said Maden çevirmiş…
Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/agirlasma.jpg
06
2012
“Yalnızdım tüm ilgilerle.” (Cahit Irgat)
Orhan Veli için…
(…) Ama söz konusu şiir olunca, dil olunca, biraz da fikir olunca tıkır tıkır dizerdi konuşmasını, o kısık çatlak sesiyle usul usul. Güzel konuşmazdı, daha çok güzel susardı. Gençliğimden bu güne, gözlerim kadar dost bildiklerim vardı. Açlık yalnızlık gibi bir şeymiş bırakılmak. Şu meyhaneler de olmasa, nerede yazacaktım yazdıklarımı?.. Yalnızdım tüm ilgilerle. Kutsal şeffaf yalnızlık. Tüm çıkmazları aydınlığa vardırmak için. Anılar, kül rengi akşamlarda duman… Pırıl pırıl, parlak, zaman zaman… Ve gitmişlerin peşinden yazılmış yazılar ve söylenmiş şarkılar. Hepsi o kadar. O kadar.
Dostluk öylesine dostluktu ki bende, türkülerim türküleriyle iç içeydi sanırdım. Hepimizin hepimizde ter muhabbeti, ömür hakkı, ölüm hakkı, dostluk canı vardı sanırdım. Dostsuz yaşanılmaz bu şehirde sanırdım. (…) Ve bir gün dost sandığım dostlar gölgemi süpürmeyi düşündüler şehrin caddelerinden… Gölgemi çamur gibi fırlattılar peşimden. Sanmıştım ki bana öyle geliyor. Sanmıştım ki sen gidersen, ben gidersem, o giderse şehrin başı döner hasretten.
Her gidenin ardından üç beş anı, üç beş yazı. Ve sonra bir laf, “Ölenle ölünmez, başın sağ olsun”; ne kaba laf.
Şaşırır kalırım arada bir, apışır kalırım arada bir. Ölüm zaten “eşiğim” derim. Seni ararım, onu ararım, gidenleri ararım. Cesedimi ararım eşiklerimde. Vururum kendimi içkiye, şiire. Tüm çocuklar gülmeli derim, tüm insanlar gülmeli derim, tüm ocaklar tütmeli derim. Bütün acılar doymalı derim…. Tüm gözler aydınlıkta olsun isterim. Ve seni düşünürüm. Sait’i düşünürüm, adaşım Cahit Sıtkı’yı düşünürüm.(…)
11.7.1968
Cahit Irgat
“Çok Yaşasın Ölüler”
Haz: Turgut Çeviker, Notos Kitap,2011, ss.32-33
























































