Ağu
23
2009
0

Evvel Fanzin, Sonrasızlık Fanzin, Puşt Ahali Tarifesi ve Puşt Ahali Edebiyat Platformu’na dair duyurudur.

2003 yılının Mayıs ayında, Kadıköy’de -100 adet basılarak ve dağıtılarak- yayın hayatına başlayan, sekiz sayı çıktıktan sonra 2006 yılında -blog sistematiğinin yaygınlaşmasıyla birlikte- internete taşınan “SONRASIZLIK” adlı “aksak kolaj”,  23 Ağustos 2009 tarihinde adını “EVVEL” olarak değiştirmiştir.

Hamiş:  Ağustos 2009 itibariyle “Puşt Ahali Tarifesi (P.A.T!)” adlı e-dergi ve “Puşt Ahali Edebiyat Platformu” adlı e-posta grubu kapanmıştır. P.A.T!’ın tüm sayılarına https://zaferyalcinpinar.com/pat.rar adresinden ulaşabilirsiniz. (P.A.T’ın içeriğine yönelik indekse ise https://zaferyalcinpinar.com/2007pat2009indeks.pdf adresinden ulaşılabiliyor)

Ayrıca bkz: Puşt Ahali Edebiyat Platformu’nun Kapanışı Üzerine Söyleşi

Ağu
15
2009
0

Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı

Sıkı gitarist Yavuz Çetin’in ölümünün ardından sekiz sene geçmiş…

Bundan bir ay önce Batu Mutlugil’in katkılarıyla efsanevi “Blue Blues Band”in bazı canlı performansları gün ışığına çıktı. TRT arşivlerinde yer alan bu performanslar benim için büyük bir değer ve aynı oranda da önem taşıyor. Her şeyden önce Kerim Çaplı ve Yavuz Çetin’i birlikte seyretmek/dinlemek, onlardan yayılan “dehayı ve ruhu” sezmek ya da hatırlamak, günümüzün “dandik” müzik endüstrisine karşın büyük bir kazanımdır; akkor bir deneyimdir. Örneğin “Led Zeppelin-Moby Dick” cover’ındaki davul solosu -ki bence bu soloda Kerim Çaplı, D. Chambers’ı geçmiştir- çok önemli bir belgedir.  Ardından, “Led Zeppelin –Rock’n Roll” adlı parçada, davul kadar vokalde de başarılı ve sıkı bir Kerim Çaplı’yla karşılaşıp tarif edilemez bir şaşkınlık ve hayranlık içine düşebilirsiniz…Dikkatli baktığınızda -kafanızı çalıştırdığınızda-  Ece Ayhan ya da Kuzgun Acar ile Kerim Çaplı arasında bulunan teknik ve yaşamsal benzerlikleri  -üzülerek- fark edersiniz… O akkorluğu görebilirsiniz.

Not: (Youtube’a erişemeyenler Kerim Çaplı’nın davul solusunu https://zaferyalcinpinar.com/kerimcaplimobydick.flv adresinden arşivleyebilirler.)

 

Tem
30
2009
0

Video: “Ben Etikçiyim!” (Ece Ayhan)

Ece Ayhan’ın -kendini anlattığı- bir video görüntüsüdür.

Videoyu https://zaferyalcinpinar.com/benetikciyim.avi adresinden indirebilirsiniz.

Hamiş: Daha önce Ece Ayhan’ın “Fayton” ve “Mor Külhani” adlı şiirlerini okuduğu başka videolar da gün ışığına çıkmıştı. Tüm bu videolar 1998 yılında yayımlanan “Yaşayan Türk Şiiri” adlı belgesel çalışmadan alıntılanmıştır. (Diğer videolara https://zaferyalcinpinar.com/fayton.avi ve https://zaferyalcinpinar.com/morkulhani.avi adreslerinden ulaşabilirsiniz.)

2. Hamiş: “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.
Sahicilikle / Zafer Yalçınpınar

Tem
19
2009
0

Livar…

2007’de yayımlanan şiir kitabım “Livar” ile Bayram Balcı’nın bugünlerde yayımlanan kitabı arasındaki isim benzerliği üzerine çeşitli platformlarda çeşitli geyikler dön(dürül)üyormuş… Bu konuda Nisan 2007’de yaptığımız tartışmaları ve söylemleri tekrar etmeye gerek yok. Haziran 2007’de “Monokl” adlı derginin 3. sayısında yayımlanan, “Livar” hakkındaki bir şöyleşimden alıntıladığım şu metin de açıklayıcı olacaktır:

“Kitabın isminin kısa hikâyesi şöyle: Çocukluğumda, babamla balığa çıktığım
günlerden birinde kaşık oltasıyla bir Kofana yakalamıştık. Balığı oltadan
kurtarıp teknemizin Livar’ının içine koyduk. Ben de elime bir ıskarmoz alıp
livardaki kofanayla oynamaya başladım. Lüfer soylu balıklar çok vahşi
olurlar. Balık gelip elimdeki ıskarmoza kafa atıyor, bazen de gövdesini yarı
yarıya suyun üzerine çıkarıyordu. Vahşi, dinamik, canlı ve muhteşemdi… İşte
benim Livar’ımdaki şiirler de böylesine dinamik olanlar; anlattığım
hikâyedekine benzer bir canlılık ihtiva eden ve belki de debelenip duran
şiirleri aldım LİVAR adlı dosyama… ” (Monokl, Sayı:3, Haziran 2007)

Hamiş:  Son iki sene içinde “Livar” adlı şiir kitabım hakkında yazılan yazıların ve yaptığım söyleşilerin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/livarhakkinda.pdf adresinden ulaşılabiliyor.
Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar

Tem
16
2009
0

Dunning-Kruger Etkisi

Dunning-Kruger Etkisi; Cornell Üniversitesinde iki psikolog olan Justin Kruger ve David Dunning’in tanımladığı çok ilginç bir idrak eğilimidir. Kısaca özetlemek gerekirse: Yetkin olmayan insanlar, vardıkları yanlış sonuçlar ve talihsiz seçimlerin yanlışlığını anlayabilecek kapasiteye sahip değillerdir. Bunu biraz açalım :

İnsanların az ya da çok beceri sahibi olabilecekleri herhangi bir şey söz konusu olduğunda (satranç oynamak, bir alet kullanmak, okuduğunu anlamak gibi):

  1. Yetkin olmayan insanlar becerilerine aşırı değer biçme eğilimindedirler.
  2. Yetkin olmayan insanlar diğer insanlardaki sahici beceriyi farkedememektedirler.
  3. Yetkin olmayan insanlar kendilerindeki yetersizliğin boyutunu görememektedirler.
  4. Eğer bu yetkin olmayan insanlar becerilerini geliştirmek üzere eğitilirlerse, geçmişteki eksikliklerini farkedip kabul etmektedirler.

Bu etkinin sonucunda Charles Darwin’in de belirttiği üzere “cehalet, genellikle bilgi sahibi olmaktan daha çok özgüvene sebep olur”. Yani bir konu hakkında ne kadar az biliyorsak o konu hakkındaki az olan bilgimiz bizim aslında ne kadar az bilgi sahibi olduğumuzu farketmemizi engellediği gibi, bu durum bize sanki konuyla ilgili her şeyi biliyormuşuzcasına bir özgüven kazandırmaktadır.

(…)

Bkz: https://suphecimelek.wordpress.com/2009/07/05/dunning-kruger-etkisi/

Bkz: https://www.haberveriyorum.net/icerik/dunning-kruger-etkisi-ya-da-kifayetsiz-muhterisler

Tem
14
2009
0

Ece Ayhan, Çanakkale’de…

11-12 Temmuz 2009 tarihlerinde, Çanakkale’de, Ece Ayhan’ın anısına gerçekleştirilen etkinliğe ilişkin birtakım haberlere https://www.canakkaleicinde.com/ece-ayhan-canakkalede-anildi.html ve  https://www.canakkaleolay.com/haber_detay.asp?id=50850 adreslerinden ulaşabilirsiniz.

Şair Ece Ayhan’ın 7. ölüm yıldönümü anma etkinlikleri Saat Kulesi arkasında
bulunan Ece Ayhan Sokakta yapılan yürüyüş ile başlarken, Ece Ayhan
portresinin açılışı Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan tarafından
yapıldı. Ayhan, aramızdan ayrılışından sonra ilk kez böylesi büyük bir
etkinlikle anıldı.
Ece Ayhan buluşmaları 2009, 11-12 Temmuz tarihlerinde çeşitli etkinliklerle
gerçekleştirildi. Ece Ayhan dün de kabri başında anıldı. Şair Ece Ayhan’ın
7. ölüm yıldönümü anma etkinlikleri Saat Kulesi arkasında bulunan Ece Ayhan
Sokakta yapılan yürüyüş ile başlarken , Ece Ayhan portresinin açılışı
Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan tarafından yapıldı. Ece Ayhan’ı
ölümünün yedinci yılında unutmadıklarını  ifade eden Ece Ayhan Sivil
İnisiyatifi Sözcüsü Ulaş Önder, “Bu yıl daha geniş kapsamlı etkinliklerle
Ece Ayhan’ı anıyoruz. İlerleyen yıllarda bu etkinliklerimiz artarak daha
nitelikli devam edecektir” dedi. Sonrasında ise Ece Ayhan Yürüyüşü yapıldı.
Morabbin Park’ta ise ilk olarak sokak tiyatrosu ile şiir dinletisi yapıldı.
Ardından ise düzenlenen Bandista konseri ile katılımcılar büyük coşku ile
eğlendiler. Dün ise Ece Ayhan’ın Eceabat Yalova Köyü’nde bulunan mezarı
ziyaret edilerek yeni mezarının açılışı yapıldı.

 

Haz
25
2009
0

İstanbul Günlükleri -1984- ECE AYHAN

23 Aralık Pazar 1984

Nilgün Marmara taksiye kadar bana yardım etti. Bostancı-Kızıltoprak 750 lira tuttu, (ama iskeleye yürümek zorunda kaldım) Filancadan 10, falancadan 15 almıştım. Nilgün bana masa örtüsü de verdi. Ali de çaydanlık getirirse, çay yaparız. Ali bana dün telefon ettiğinde akşam o kahvede 19.45’te buluşalım demişti. Vapur, Sirkeci’den 18.35’te kalkıyormuş. Ali şezlongu ve yorganı dün akşam getirecekti. Bakalım getirmiş mi?
Ne eksik; çay, şeker, ekmek, tencere, tava, yağ, tuz, süzgeç, diş macunu, sünger.

***

25 Aralık Salı 1984

Sabah baktım Ali kalkıp gitmiş okuluna. Çalarsaat çocuk. sena uğradı bir tava ve sahan bıraktı. Bütün gün (dün de öyleydi) çalıştı durdu bir çırak banyoda.Koyulhisarlı’ymış. soba aldım, kurdurdum, yakmak için iki kasa aldım, muz kasası dedi manav. Park Restaurant’ın yanındaki berbere gittim, saç traşı için 300 lira aldı benden. Denizatı Kahvesi’ne baktım şöyle bir, beğenmedim. Masaları yeşil örtülü bir kahve.
“Otoriteye sığınmak alışkanlığı”
Nilgün Marmara üst kattaki ev sahibine telefon etti, iki mektup gelmiş bana. Postaya verecekler.
“Bu coğrafyada halk tümüyle birlikte ayaklanmaz. Bu coğrafyada halkın boynu merkezi otoriteye sürgit eğiktir.”
Bunları yazarken kapı çalındı, bir kız Cihat’ı sordu, “vallahi görmedim” dedim. Cihat’ı soran komşu sarışın genç.
Sena dün akşam onunla konuşmuştu.Ali’nin parasını bu akşam verecekmiş. Sokaktan sesler geliyor. Eksikler; orta boy kapaklı çöp kutusu, faraş, süpürge, peynirlik, naylon kapaklı kutu, alüminyum tencere, çukur tabak.
Pan “bütün”
“Herşeyi yapabilir bir tanrı.”

***

26 Aralık Çarşamba 1984

Denizatı kahvesi, çuha, örtü, sıcak, tül perdeler. Bize göre değil. Pazara gittim, Heybeli. Adada su olmadığı için (tankerlerle geliyor) su pahalıydı. Bu yüzden ıspanak almadım.
(…)

 

ECE AYHAN

(Öküz Dergisi, Sayı 42, Kasım 1997)

 

Haz
19
2009
0

“Saat Kulesine ve iskeleye çok yakın…”

***

***

Ece Ayhan’ın Nahit Hanım’a (Nahit Fıratlı Damar’a)
yazdığı mektuplardan…
(Öküz Dergisi, Sayı:40, 1997)

Haz
09
2009
1

Sonrasızlık’ın Altıncı Yılı

2003 yılının Mayıs ayında, Kadıköy’de -100 adet basılarak ve dağıtılarak- yayın hayatına başlayan, sekiz sayı çıktıktan sonra 2006 yılında -blog sistematiğinin yaygınlaşmasıyla birlikte- internete taşınan “SONRASIZLIK” adlı “aksak kolaj”,  9 Haziran 2009’da altıncı yılını tamamlamıştır. (Dünya, “SONRASIZLIK”la birlikte Güneş’in etrafında altı kere dönmüştür.)

2006 yılında -internete geçiş aşamasında- “SONRASIZLIK” için yazdığım giriş metni aşağıdadır. Bu metin geçerliliğini hâlâ korumaktadır:

“Çünkü,
bu kadar retoriğe ve kozmopolit yaşama karşın çelişkisiz bir bütün olmak çok zor artık. Bunu kabul etmeliyiz. Günümüz metinlerinde dizge, kurgu ve kronoloji yavaş yavaş değerini, işlerliğini yitiriyor. En başta bunu hissettim. Sonra da kendimi şurada buldum;  “çağrışımlar” ve “yan anlamlar”la ilerleyen, anlatmak yerine sezdirmeyi yeğleyen, “öncesi” ile “sonrası” yitmeye yüz tutmuş, nedensellik, planlama ve mühendislik güdüsü  azaltılmış, hatta yok edilmiş bir şeyler (betik) oluşturulmalı… Ancak tümüyle de saçmacılık oynayamayız; yani “aksak” da olsa üç aşağı beş yukarı bir tını, bir duruş olmalı, sezdirilmeli… “Parçalar” olmalı ve araya “sus”lar konmalı… Bu garip betik, hangi edebiyat akımından ya da yazınsal türden, hangi eserden olursa olsun sadece fragmanlar tarafından oluşmalı… Metinler ve onların oluşturduğu kolaj, İlhan Berk’in deyişiyle “bir cehennem provası” gibi işlenmeli, seçilmeli… Bir adım daha ileri giderek, oluşturulan bu kolajın fragmanları da aksamalı, serbestleşmeli, yeni metinlerle, geribildirimlerle ve kesitlerle büyümeli, stokastik süreçler gibi, bir sarhoşun bir çizgi doğrultusunda yürümesi -aslında yürüyememesi- gibi ilerlemeli ve bütününe bakıldığında atonaliteye benzer bir şeylere (betik) ulaşılmalı… İşte okuduğum, dinlediğim ve yazdığım metinlerin  arasından tuttum, “parçalar” aldım. Bunlar benim “yazın” sezgilerime ve  kafama  göre güzel “şey”ler; deyişler, söylemler, olaylar, dizeler, tümceler, haberler, karakterler… Sonra da onları buraya -bu blog sitesine- kaydettim. Aynı zamanda benim için büyük bir “alıntı defteri” varoldu. “Aksak Kolaj” fikri böyle çıktı; bir büyük “betik” oluşturmanın coşkusu –belki de özgürlüğü- tüm bunlar…  Ve bir akıl karışıklığı, bir yandan da “kayıt altına alma güdüsü”…
Daha önce bu işi “sonrasızlık” adında basılı bir fanzin yayımlayarak gerçekleştiriyordum. Fanzin İstanbul/Kadıköy’de 100 adet basılıyor ve dağıtılıyordu. Şimdiyse internet üzerinden yeni teknolojiyle (blog sistemi) “sonrasızlık” adını verdiğim/dikiş attığım bu “aksak kolaj” daha büyük, sınırsız ve işlek hale geldi… Geribildirimlerin, yan metinlerin, açılımların da eklenebileceği bir “cehennem yeri” oldu. Olsun da.  “ (Haziran 2006, Zafer Yalçınpınar)

Haz
03
2009
0

Dizboyu karlı bir gece’de…

(…)

dizboyu karlı bir gece,
sofradan kaldırılıp,
polis otomobiline bindirilip,
bir trenle gönderilerek
bir odaya kapatılmakla başladı mâceram.
dokuzuncu yılı biteli üç gün oluyor.

(…)

Nâzım Hikmet’i Saygıyla anıyoruz:

“Tristan Tzara – Nâzım Hikmet Üzerine…”
https://zaferyalcinpinar.com/nazimustune.jpg

“Biz bu gece nerede yatacağını bilmeyen üç kişiyiz…”
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=388

“Bu pencerenin arkasında beş yüz insan yaşıyordu…”
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=374

“Bir defter al…”
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=377

Ayrıca bakınız;

Taş Uçak’ta;
https://zaferyalcinpinar.com/s56.html

Taş Uçak Şiir Sergisi;
https://zaferyalcinpinar.com/tasucakta.html

Taş Uçak Şiir Sergisi Kataloğu;
https://zaferyalcinpinar.com/tasucakkatalog.pdf

May
30
2009
0

Kapak: Pembe Beyaz (1955)

Ali Püsküllüoğlu’nun 1955 yılında yayımlanan ilk (şiir) kitabının kapağıdır.

Ayrıca bu kitap, Türk Sanatı Yayınları’nın yayımladığı ilk kitaptır.

May
26
2009
3

TYS ASKISI, GENEL KURUL ve Ali Enver Ercan (Hz. Müptezel) Üzerine…

Hz. Müptezel’in (Ali Enver Ercan’ın) ve avanesinin yönetiminde olan Türkiye Yazarlar Sendikası, 30-31 Mayıs 2009’da Genel Kurul’a gidiyor… TYS’nin bu genel kurul toplantısının benim için farklı bir önemi var:

Bilindiği üzre, Ali Enver Ercan’ın kendi “dandik” gerçeğini onun kendisine hatırlatmamın hemen ardından, 18 Şubat 2008’de TYS üyeliğim “askı”ya alınmıştı. 30-31 Mayıs 2009’da gerçekleşecek bu genel kurulda ise üyeliğimin durumu karara bağlanacak. Ben, Ali Enver Ercan ve avanesinin yönetimde olduğu (vasatlığın ve liyakatsizliğin bekası amacında birleşmiş) bir TYS’nin üyesi olarak kalmak istemiyorum. TYS üyesi olan herkesten, 30-31 Mayıs 2009 tarihindeki Genel Kurul’da, Zafer Yalçınpınar’ın (bendenizin) “üyelikten çıkarılması” yönünde irade göstermesini rica ederim. (Ayrıca, Ali Enver Ercan’ın işbu konuyu rafa kaldırmak ve süregelen “askı”yı -belki de işkenceyi- devam ettirmek yolunda bir arzusu olduğunu düşünüyorum. Fakat, konudan haberdar olan -diğer- TYS üyelerinin bu “işkence”yi sürdürmeyeceğine eminim.)

Konuya ilişkin olayların dökümüne, TYS’den gönderilen kâğıtlara ve açıklamalara -kronolojik sırasıyla- şu adreslerden ulaşabilirsiniz:

Ali Enver Ercan Kimdir?;
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=191
Hz. Müptezel ile ikinci karşılaşma;
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=261
TYS, bir halay takımının çalgısı olmamalıdır;
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=264
Ali Enver Ercan dersini almamış;
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=280
TYS Askısı;
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=284

Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar

May
24
2009
1

“Düzbeyaz kâğıtlarda birkaç satır siyah…”

Behçet Necatigil tarafından (Ömer) Lütfi Taştan’a ithafen imzalanmış “Eski Toprak” adlı şiir kitabını koleksiyonuma eklemenin mutluluğunu yaşıyorum.

Necatigil, kitabı şu şekilde imzalamış:

Lütfi Taştan için,

“Düzbeyaz kâğıtlarda birkaç satır siyah”

B.Necatigil

24.3.957

Zonguldak

May
01
2009
1

SAİT FAİK’İN AÇIK YA DA GİZLİ KIŞ MEKÂNLARI-2

Evet, gerçekten ve sahiden de Sait Faik bir ‘cins şair’dir! Gerçeği, maalesef, daha irdelenmeden ve kurcalanmadan yazılamamış ya da yazdırılmamış Türkiye edebiyat tarihinde, ‘cins şair’ Sait Faik’in, çok uzaktan bile olsa, bir benzeri ya da bir benzeyeni yoktur!
Adeta Sait Faik’in hemen hiç akrabası yok gibidir!
Ve, temmuz 1992’de, önceki I. incelememde belirttiğim gibi, bir ardıl’ı da gözükmemiştir hikâye ya da anlatı ufkunda.
Demek ki diyorum; böylesi bir açıklığı ve özdenliği kimse, hiçbir Türk göze alamamıştır!
Elbet bizim ‘cins şair’ Sait Faik’i, gerek sağ kolunda olsun, gerekse giyilmiş (üzerinde) olsun; kışları buruşuk ve kirli pardesülü olarak betimlemeye çalışıyorum.
((Gariptir, Orhan Veli de öyleydi. Ama onunki parasızlıktan ve olanaksızlıktandı.)) İşte burada, zaten Sait Faik, içinde doğmak ve de yaşamak zorunda bırakıldığı ya da bulunduğu bu topluluk’ta ((…))gibi davranır ve düşünür hep.
Sait Faik’in, hemen hemen bütün hikâyelerinde, hele son yetkin ve güzel hikâyelerinde iyice belirir bu. Su yüzüne çıkmıştır!
Adını filan koymaya gerek duymamış olabilir, ama yazılarında, mektuplarında, röportajlarında, notlarında, hikâyelerinde, anlatılarında ve özellikle de şiirlerindeki verilere bakarsak; sözcüğün tam ve açık anlamıyla bir ‘kötülük toplumu’ ortamında ve de koşullarında devindiğini algılarız. Aşk’a bile izin yoktur! İzin vermezler Aşk’ın oluşmasına!
(…)
Bugün dahi ‘cins şair’ Sait Faik’in, yaşarken edebiyatçılarca, romancılarca ve eleştiricilerce nasıl düpedüz taramaya ve alaya alındığını, horlandığını, küçümsendiğini ve kendisine bıyık altından gülündüğünü ben biliyorum.
((Özellikle Beyoğlu’nda arada sırada uğradığı Nisuaz Pastanesi (şimdi Garanti Bankası’dır) ile Ankara Caddesi’nin Ebussuut Caddesi’yle kesiştiği yerdeki ünlü Meserret Kahvesinde.))
Bereket ki Sait Faik’in ailesinin mal mülk varlığı onu biraz koruyordu. Acımasız ve gaddar edebiyat çevresinden ya da arestasından aylarca uzak durabiliyordu.
Sonra, şu da ilginçtir ‘cins şair’ Sait Faik’, edebiyat ve duyarlık dünyasında bir oğul, bir halife yani bir ardıl bırakmamıştır nedense. Öncülü ve ardılı olmayan bir yazar!
Hele yeni kuşaklarda, gençlerde, ((Attila İlhan’ın sıkı deyimiyle “sabun köpüğü çocuklarıdır bunlar!”)) ‘cins şair’e Sait Faik’in düşünce ve ‘idrak’ dünyasında da bu ‘sabun köpüğü kuşağa’ en ufak bir yer yoktur. Bizim meramımız başka, onların meramları çok başkadır! Zaten Sait Faik yaşarken, onların, babaları kendisini ‘kavun acısı yalnızlığı’yla yapayalnız bırakabilmişlerdir. Hem de göz göre bırakabilmişlerdir. Sait Faik’in meramı da, insanları ve insan ilişkilerini ele alışı da gerçekten şimdiki gençlerden çok başkaydı. Şimdi, 1992’de, sözde ona sahip çıkar gibi gözüküyorlar ama ne gezer! İçten ve özden değiller. Bir sahtekârlık taşıyorlar. Sait Faik, belki moda olduğu için böyle bir kurnazlığı seçmiş olabilirler. Gerçekte kendi yaşadıkları hayatta hiç ve hiçbir zaman bir Sait Faik yoktur! Uzaktan Sait Faik’in benzerlerine bile yüz vermiyorlar.
Sait Faik’in, gizli ya da açık kış mekânlarını yazmayı sürdürüyorum:
Tabii öncelikle ünlü LAMBO meyhanesi. Nevizade Sokağı’nda bir köşede. Şimdi biraz büyültülmüş ve içki satılıyor yalnızca.
Orhan Veli’yle Nihat Hanım’ın (Fıratlı) zaman zaman buluştukları bir koltuk meyhanesi. Yalnız pencerenin yanında iki kişinin şöyle biraz oturacak iki yeri var, o kadar. Herkes ayakta. Oraya Sait Faik, Peyami Safa, Mina Urgan, Oktay Rifat, Melih Cevdet, Cahit Irgat, Naim Tiralı, Mücap Ofluoğlu, Cavit Yamaç., geliyor. Sonraları, Edip Cansever, Muzaffer Buyrukçu filan da gelmiş.
Mösyö Lambo, tezgâhın arkasında, vakit buldukça; Gogol, Dostoyevski, Puşkin, Tolstoy okuyor Ruscasından. Ama borçları deftere yazmayı da savsaklamıyor.
Bana yıllar sonra, naiv ve gerçekten ilginç ressam Fahir Aksoy; Sait Faik’in orada Lambo’da bir büyük kavgasını anlatmıştı. O zamanlar hemen hemen bütün tartışmalar soyut ve olmayacak şeyler olurdu genellikle.
İşte Sait Faik’in aslan gibi kükreyerek bağırması ve susmaması orada geçmiştir. Bir gece Peyami Safa da vardır. Yine soyut bir konu tartışması sürdürülüyor içkiler içilirken. Sözgelimi, Paris’te Louvre Müzesi (ya da Sarayı) yanıyor. “Ünlü resim Mona Lisa’yı mı kurtarırsınız: yoksa orada bulunan küçük bir çocuğu mu?”
(…) Peyami Safa, “ben olsam bu durumda Mona Lisa’yı kurtarırdım!” diyor.
Sait Faik ise Peyami Safa’nın bu sözüne karşılık olarak, aslanlar gibi kükreyerek ve bas bas, yüksek sesle, bağırarak ve hatta biraz da Peyami Safa’nın üzerine yürüyerek: “Hayır, ben o çocuğu kurtarırdım!” diyormuş. Büyük bir ağız dalaşı! Sait Faik ayağa kalkmıştır. Mösyö Lambo tezgâhından çıkarak onları ayırıyor, yani daha doğrusu araya giriyor: “Yapmayın, etmeyin çocuklar!” diyerek…
Yıllar sonra, nedense, Mösyö Lambo bu koltuk meyhanesinde bir ortakla birlikte bir kadın ayakkabısı dükkânı açtı. Ve iflas etti. Ve kendini tavana asarak intihar etti. Bunun şiirini Oktay Rifat yazmıştı, hangi kitabında var bu şiir şimdi bilmiyorum. Ve Lambo’nun karşısında Lefter’in Meyhanesi. Kambur Panayot laterna çalardı. 1964’de bando mızıkayla Yunanistan’a gönderilmişti Lefter. Bizim kuşağın çok gittiği bir meyhaneydi ve ucuzdu.
Büyük Ziba ile Küçük Ziba (…). Ucuz. İlk kez Cihat Burak’ı oraya Sait Faik götürmüştür 1946’da. Bir kapıya tekmeler filan atmış Sait Faik.
Bursa Sokağındaki İşkembeci. Şimdi Ahududu Sokağı oldu.
Diamandi meyhanesi. Hammalbaşı caddesinde. İngiliz Konsolosluğu karşısı.
Panayot meyhanesi. Şimdi yine çalışıyor. Ondan ucuzu yoktur. Müşterilerinin hemen hemen hepsi hep hapishaneye girip çıkmıştır.
Anadolu Geçidi. Kuyumcu Franguli ile Fuat Uzkınay Sokağı arasında. Sait Faik Fikret Ürgüp’le oradaki birahanede buluşurmuş.
Rumeli Hanı’nın içersinde bir kahve, gizli. Ama İstiklâl caddesine ve Alkazar, Saray, Şark, Ar, Melek, İpek, Yıldız, Lale, Atlas, Aynalı, Şık ve Elhamra sinemalarına yakın.
Ve Cumhuriyet meyhanesi. Sahne sokağı ile Kalyoncukulluğu Caddesi’nin kesiştiği köşededir. 1933’den beri Cihat Burak’ın, Sait Faik’in, Orhan Veli’nin.. Edip Cansever’in.. vs.nin mekânıdır. Şimdi biz de (…) Cihat Burak’la, Sezer Tansuğ’la, Gülsün Karamustafa’yla, Özay Erkılıç’la, Turgay Özen’le, Ufuk Üsterman’la, Mithat Şen’le, Mustafa Irgat’la, Feryal Çeviköz’le, Yaşar Çubuklu’yla zaman zaman akşamları Cumhuriyet meyhanesine gidiyoruz.
Sait Faik’in daha bir dolu kış mekânları vardı tabii: Eftalikos, Degüstasyon, Çiçek Pasajı, Maya Sanat Galerisi.. filan gibi. Ama şimdilik bu kadar yeter.

Ece Ayhan
Arkitekt Dergisi, 1992, Sayı:3, s. 94- 99

Nis
12
2009
1

MEYDANSIZ’CA BİR SÖYLEŞİ…

Meydansız‘ca Bir Söyleşi…

Utku Kaygusuz: Zafer Yalçınpınar’ın “meydansız”la son dönem bir Türkiye portresi çizdiği söylenebilir mi?

Zafer Yalçınpınar: Bu amaçla yola çıkmadığımı ve bu eşleşmenin tüm hatlarıyla doğru olmadığını göz önüne almakla birlikte böyle bir portreden söz edebiliriz. Daha doğrusu söz konusu portrenin çıkarımlarından, türevlerinden biridir “Meydansız”lık… Mesela ilginçtir, soruya “Zafer Yalçınpınar’ın…” diyerek başladın ya.. böyle bir ayrıcalık da yok aslında. Neyi yaşıyorsak, neyi yükleniyorsak, bugün hangi boşluk bize dikte edilmekteyse onu işaret etmeye çalıştım. Yani söz konusu meydansızlık bana özel değildir; herkesin meydansız kalışının bir sonucudur, yüklenimidir, üzüntüsüdür, al-aşağı edilmesidir. Çeşitli olaylara baktığımızda 2007 ve 2008’i iktidar baskısı ile dikte dolu, hatta konjonktür içindeki en baskılı, yüklü yıllar olarak görüyorum. Bunun sonucudur “meydansız”… Günümüzdeki “strateji hastalığı” filan da bu yükün, baskının hatta “dikte edilmiş bir boşluğun” sonucudur. Gelecekte bu yükün azalmasını umut ediyorum.

U.K.: Bilindiği üzere meydanlar, toplumların özellikle de halkların(!) içinde bulunduğu tarih ve düşünce yapısıyla beraber kimliksel tipolojisini yansıtması açısından önemlidir. Buradan baktığımızda ‘meydansız’, bir şiir kimliğinin altında meydansız kalanların kalplerini ellerine tutuşturmuştur, diyebilir miyiz?

Z.Y.: Sorunu yanlış anlamadıysam ve şiirsellikten bahsediyorsak eğer, “meydansız”daki şiirlerin birilerinin eline “yarım ekmekte köfte” veya “yevmiye” tutuşturarak, “Hadi bakalım yürüyün meydanlara!” demediği, demeyeceği açıktır. İmgesel olarak da tarihsel arka plan açısından da böyle bir kökeni yoktur o şiirlerin… Yani senin düşüncen doğru… Oradaki şiirler için “bağımsızlık, kalb ve vicdan” dışındaki her şeyden vazgeçmenin tipolojisidir, diyebiliriz. Her şeyden önce bu özü, sivilliği, sıkılığı belki de sahiciliği işaret eder, yüklenir meydansız… Ve tabii ki günümüzde, böyle bir sivilliğin kabul edilmeyeceği, hoş karşılanmayacağı da aşikârdır. Misal, Ece Ayhan’ın yaşamı araştırılabilir…

U.K.: “Ön” adlı şiirde sıkı bir ironiyi ve bütünüyle kitabın düşünce yapısının akorunu duyuyoruz. O halde şunu sormak istiyorum: Neden “atından inenler/ masaların ucuna/ binerler”?

Z.Y.: Aslında “Merdiven, Ağaç ve Meydansız” adlı şiirimi bahsettiğin bütünsellik için daha öncelikli buluyorum ben. Fakat madem merak ettin, söyleyeyim… “Ön” adlı şiirimde yönetsel süreçlere ve statükoya karşı duruş olarak başka türlü bir vurgu vardır; masalar, yönetimin ve durağanlığın simgesi, mecrası gibidir o şiirde… Devinimin ve bağımsızlığın güzelliğine, yüceliğine karşı masaların yönetsel durağanlığı, bağlılığı, çirkinliği… Masanın hangi tarafında durursanız durun, hangi ucunda olursanız olun aslında “masa” sizi yönetiyordur. Masaya bağlısınızdır. Ahmet Arif bir gün bir mülakat sırasında şöyle der: “Ben bu masalardan çok gördüm!” Statükoya karşıdır Ahmet Arif… Bu sözü söyleyerek karşısındaki adama “Bana hikâye anlatma, seninle uzlaşmayacağım!” der gibidir Ahmet Arif. Masadan kalkmıştır da…

U.K.: Şiir kimliğini ve “meydansız”ı göz önünde bulundurursak- boşluğun önemi nedir senin için?

Z.Y.: Bu konudan bahsetmek istemiyorum. Fakat sana ufak bir ipucu vereyim: Hubert Reeves’in “Boşluk Bakışımın Biçimini Alıyor” adında bir kitabı vardır. Kitabın adı Paul Éluard’a ait olan “Boşluk bakışlarımın biçimini taşıyor” şeklindeki bir dizenin serbest yorumudur. Kitap 2001 yılında dilimize çevrildi. Bu kitap okunabilir…

U.K.: Teşekkür ederim.

Z.Y.: Sağolasın, asıl ben teşekkür ederim.

Mar
27
2009
0

BİR GEMİ…

1978 yılında, “Yazı” Dergisi’nin 2. sayısında yayımlanmış “Ece Ayhan” başlıklı bir Ece Ayhan şiiridir.

 

Mar
23
2009
0

Saltuk Erginer’in Sisifos Hikâyeleri

 

  

Saltuk Erginer’in “Sisifos Hikâyeleri” adlı albümünün tamamına

https://www.zshare.net/download/55445900a32cf699/%5Dsaltukerginer.rar
adresinden ulaşabilirsiniz…

 

Mar
16
2009
0

Taş Uçak Şiir Sergisi’nin Kataloğu

10-28 Şubat 2009 tarihleri arasında Odakule Sanat Galerisi’nde gerçekleştirilen Taş Uçak Şiir Sergisi‘nin kataloğuna https://zaferyalcinpinar.com/tasucakkatalog.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Zafer Yalçınpınar

Mar
02
2009
0

Galatı Aşk (Janset Karavin)

 

  

Roman, Şubat 2009, Pupa Yayınları (www.pupayayinlari.com)

Janset Karavin, Gordostol’da gerçekleşen bu hırsızlık hikâyesini okuyucuya anlatmak için kendi sesini kaça bölmüşse, Boğaz İstanbul’u o kadar parçaya böler. Karavin’in zamanla hesaplaşması, anlatıcının kendi altbenliğiyle çatışması, Gordostol sakinlerinin herbirine ayrı bir düş kurduran soygun projesi bu karşı-roman’da birleşiyor. Afife, Sarı Tilki Jack Bell, Seyid ALi, Bektaşi Sırrı, Rojda, Ahfeş ve bu masalın tüm diğer kahramanları, hayatlarına ve ölümlerine yazarın zihninde devam ederlerken, Mesih okuucuya Galatı Aşk’ta bir perde aralıyor, seyreylesin gözler diye temaşayı… Bu seyirlik öykü, aynı zamanda, Karavin’in dünya haline bakışı, Doğu’yla Batı’yı sorgulayışıdır, yazarın deyişiyle, “ne kadar Marlene Dietrich ise bir o kadar da Gülşen Bubikoğlu’dur.”

( Kitabın arka kapak yazısından…)

 

Şub
26
2009
1

BEYAZ DERGİSİ, YENİDEN…

 

Dağlarca’nın Ahmet Soysal’a emanet ettiği 34 yeni şiir… Fazıl Hüsnü Dağlarca sevgisi buluşturdu onları ilk defa. Bundan tam 27 yıl önce… Ve o buluşmadan Beyaz dergisi çıktı. Yayını 13 yıl sürdü Beyaz’ın… Şimdi, Dağlarca yok artık O’nun yokluğu Turgay Özen ve Ahmet Soysal’ı yeniden bir araya getirdi. Beyaz’ı Hayykitap künyesiyle yeniden yayımlıyorlar. Dağlarca’ya sevgilerinin son sözü olarak, özel bir sayıyla… “Bütün bu şiirleri bana, Dağlarca, üç dört seferde, dergilerde yayımlamam için verdi. Kısmet Beyaz’da yayımlanmalarıymış meğer” diyor kitabın sunuşunda Ahmet Soysal. Beyaz’ın özel sayısında Dağlarca’nın bu son şiirleri dağılmadan, bir toplam durumunda yayımlanıyor ve böylece “şairin şiirde vardığı son nokta ve bir bakıma şiir vasiyeti ortaya çıkmış oluyor.

Hayykitap, okurlarına, önümüzdeki aylarda Ece Ayhan ve İlhan Berk için de birer Beyaz Özel kitabı hazırlayacağını müjdeliyor…

Tanıtım yazısından…

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “DAĞLARCA” ilgilerininin tümüne https://evvel.org/ilgi/daglarca adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Şub
17
2009
3

Şiir Kitabı: MEYDANSIZ

Meydansız / Zafer Yalçınpınar

Şiir Kitabı, Şubat 2009, Çekirdek Sanat Yayınları, 69 Sayfa

*

Gözü kara bir şiir yazıyor Yalçınpınar. Gözü kara ve atak. Dilin ve gerçekliğin en sinsi uçurumlarında, üstelik de çoğu kez en tekinsiz anlarda dolaşmaktan kaçınmıyor; ama hiçbir zaman olası tuzaklara düşmeden. Sözcükleri çağrışımsal anlamlarının en uç noktalarına kadar koştururken sergilediği ustalık, iyi sindirilmiş bir şiirsel birikimi olduğu kadar bütünüyle özgün bir sanatsal kavrayışı da dışavuruyor. Yalnızca sesi ve sözcükleri değil, sessizliği, sözsüzlüğü, boşluğu da ustaca kullanan bir şair o; imgelerinin gücü de bir ölçüde bu iç içe yapıdan kaynaklanıyor. (Dr. Erdoğan Kul)

*

Meydansız kalmak, müstahkem mevki oluşturmak, cemaatçilik ve pusuculuk gibi haysiyetsiz tavırların genç kuşaklara salık verildiği ya da dayatıldığı günümüz edebiyat dünyasını -bu cürufu- kuyruklarından birbirine bağlamak… “Haklılığın inadı”yla veya “elimizin düzü”yle bir tokat… (Janset Karavin)

*

Satın almak için;

İdeefixe: https://www.ideefixe.com/kitap/tanim.asp?sid=QS2OU1P8W3H5G429ZC0M

Gittigidiyor: https://urun.gittigidiyor.com/MEYDANSIZ-Zafer-Yalcinpinar_W0QQidZZ27560459

Pandora: https://www.pandora.com.tr/urun.aspx?id=176836&oid=2

Eren Kitap: https://www.eren.com.tr/goster/kitap/kitap.asp?kitap=274164

Kitap Yurdu: https://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=447487&sa=39813345

*

Şub
15
2009
0

Taş Uçak’tan…



Taş Uçak Şiir Sergisi‘nden çeşitli görüntülere https://zaferyalcinpinar.com/tasucakta.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Serginin kataloğuna ise https://zaferyalcinpinar.com/tasucakkatalog.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Şub
11
2009
0

Akira Kurosawa-Desen Sergisi

 

 

10 Şubat-26 Nisan 2009 / Pera Müzesi

Bkz: https://www.peramuzesi.org.tr/sergiler32.html

 

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com