Mar
13
2024
--

Arthur Rimbaud’dan ev halkına mektup var!


Arthur Rimbaud‘nun ailesine yazdığı mektuplardan
özel bir seçkiyi https://upas.evvel.org/?p=2402
adresinden okuyabilirsiniz.


Mar
12
2024
--

Ece Ayhan anlatıyor: “Her dönem ‘şiir öldü’ derler!”


0:00 Giriş
06:35 Sezai Karakoç, İkinci Yeni’de bir hafta kadar bulundu
08:00 Şiirlerimi postaladım ama basmadılar
12:25 İktisattan siyasala parasız yatılılar
14:19 Biz politiğiz
24:18 Nobel adayı Ece Ayhan
28:15 Sıfır nedir?
29:27 Talat Paşa’nın evinden giden emirler
35:48 Atatürk’ün sevgilisi Fikriye Hanım ya da “Fayton” şiiri


3 Temmuz 2023 tarihinde Makas Payı taifesi (hesabı), yaklaşık 45 dakikalık çok kıymetli bir Ece Ayhan röportajının tamamını https://www.youtube.com/watch?v=MAeD4kKE_dI adresinde yayımladı. Röportajda Ece Ayhan açık yüreklilikle -ve rahatlıkla, hiç tedirgin olmadan- şiir-tarihsel yaklaşımlarının özünü anlatıyor. İlk şiirinin adından ve ilk şiirini nasıl yazdığından tutun da genç şairlere önerilerine kadar çoğu yaklaşımını ve izlenimini açıkça ifade ediyor. Bununla birlikte yaşamındaki şiirselliğin izdüşümlerini olay, yer, tarih ve isimlerle de dile getiriyor. Röportajın kim tarafından hangi tarihte gerçekleştirildiğini şu an bilemiyorum. Fakat bu röportajla (video kaydıyla) ilk kez karşılaştığımdan eminim. Ece Ayhan’ın poetikasıyla ilgilenen herkesin röportajı izlemesini ve Ece Ayhan’ın sözlerine -özellikle de ara sözlerine- kulak vermesini, dikkat kesilmesini öneririm. (Zafer Yalçınpınar)


Röportajı mp4 dosyası biçiminde
https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/eceayhansoylesi2.mp4
adresinden indirip bilgisayarınızda arşivleyebilirsiniz.


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” başlıklı ilgilere https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden, Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
22
2024
--

İlhan Berk ile ‘Şiirin Yeri’ üstüne bir söyleşi (1992)


Söyleşinin ilk sayfasını okumak için tıklayın…

Feriha Büyükünal tarafından gerçekleştirilen işbu ilginç söyleşi Gösteri Dergisi‘nin Ekim 1992 tarihli 143. sayısında yayımlanmış. Söyleşi, İlhan Berk’in söyleşilerini derlediği “Kanatlı At” adlı kitapta (ki “Kanatlı At’ın ilk baskısı 1994’te, 2. baskısı ise 2005’te YKY’den yayımlanmıştır) yer almıyor. (Zy)



2. sayfayı okumak için tıklayın…

Söyleşinin son sayfasını okumak için tıklayın…

Önemli Not: İlhan Berk’in derlediği Kanatlı At’ta yer almayan bir söyleşi daha var. 1979 yılında İlhan Berk, Türk Dil Kurumu’nun şiir ödülüne layık görülmesinin ardından bir söyleşi icra etmiş;  “Sesimiz” adlı “ekin ve yazın dergisi”nin Ekim 1979 tarihli 123. sayısında yayımlanan bu söyleşi, Zeliha Doğan ve Hasibe Ayten tarafından gerçekleştirilmiş. İşbu söyleşinin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/ilhanberk1979.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.


Okumak için tıklayın…

1. Hamiş: İlhan Berk’in “Kanatlı At” adlı derlemesine almadığı başka ilginç söyleşilerine Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan “İlhan Berk Kitabı” adlı armağan eserde de rastlamak mümkündür.

2. Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan İlhan Berk ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
20
2024
--

Söyleşi: BİR ÖLÜM KALIM MESELESİ OLARAK ŞİİR… ve DİPSİZ GÖL (Zafer Yalçınpınar – Azimet Avcu) (Aralık 2023)

Azimet Avcu: Geçtiğimiz yıl daha 27 yaşında kaybettiğimiz şair Uğur Yanıkel‘e ithafen bütünlediğin ‘Dipsiz Göl’ adlı şiir kitabı, 2023’ün Mart ayında -Uğur’un vefatından yaklaşık üç ay sonra – Upas Yayın kapsamında dijital nüsha şeklinde okuyucuya sunuldu. Geçtiğimiz günlerde de ikinci edisyon, basılı nüsha olarak Plüton tarafından kitaplaştırıldı ve yayımlandı. Kitabın girişinden itibaren bizi karanlık ormanlardan geçirerek tabiri caizse Yunan mitolojisinde Tartaros olarak bilinen ölüler dünyasına sokuyorsun ve ismiyle müsemma Dipsiz Göl bir tarihsel mezarlığa dönüşüyor. Kimi zaman kelimeleri bozarak kimi zaman da kelimelerin gücünü kullanarak yeni bir evren yaratmaya çalışıyorsun. Bu nefessiz imgesel düzlemde gökyüzü, rüzgâr ve benzeri imgeler dile getirilerek dış dünyaya devamlı özlem duyuluyor… Bu kitap ölümle kalım arasında geçen söylenceler gibi… Uğur’un aramızdan ayrılması da ancak bu kadar güzel bir imgeyle anlatılabilirdi. İlk sorumu şu noktadan sormak istiyorum. Bu kitap çalışması tam olarak ne zaman başladı ve Uğur’un kitap üzerindeki etkisi hakkında neler söylemek istersin?

Zafer Yalçınpınar: Dipsiz Göl’de yer alan şiirler 2017’den günümüze kaleme aldığım 21 pâreden oluşuyor. Bu şiirleri fragmante varoluşlarından çıkararak, şiirlerin taşıdığı kırık ve acılı yükleri bütünsel bir düzlemde nasıl konumlandırırım diye uzun zamandır düşünüyordum:- maalesef şairler bazı tarihsel döngü noktalarında birer düşünür gibi davranmak zorunda kalır. Neyse…  Bahsettiğim ve ihtiyaç duyduğum konumlandırma noktasında yeni bir imgesel alan derinliği tasarımı oluşturmam gerekiyordu ki bu tasarımı oluşturabilmem için de 21 pâredeki benzerlikleri ve farklılıkları belirlemek çok önemliydi. Şiirlerin sınırlarını yoklamam, şiirsel dil açısından yakınsama ve ıraksama noktaları nasıl akışkanlaşıyor gibi sorulara cevap bulmam ve şiirlerin biçimsel öğelerini dönüştürmem gerekiyordu. İşte, senin ifade ettiğin ‘nefessiz imgesel düzlem’ veya ‘karanlık ormanlardan geçmek’ gibi benzetmeler böylesi bir ortak alanda anlam kazanıyor; Almancası ‘weltschmerz’… Bu ifadeyi ‘dünya ağrısı’ veya ‘varoluş sancısı’ olarak çevirebiliriz. Bugün içerisinde hayatta kalmaya çalıştığımız neoliberal düzenin kentsel gündemini ve tüm bileşenleriyle birlikte kurulu rant ekosistemini -gerçekten de- kötücül bir ‘karanlık orman’ olarak görebiliriz. Ve evet, bu palyatif ve tıknefes süreç bir yaşayıştan çok ‘hayatta kalma’ uğraşısı olabilir ancak… Ölümle kalım arasında… Uğur’un Taksim’deki düşüş ânı zihnimdeki imgesel haritada böylesi bir orijin oluşturdu. ‘Dipsiz Göl nerde, neresidir?’ diye sorsan bana, ‘Taksim’de, Uğur’un atladığı ânda ya da düştüğü yerde açılan bir paralel evrende!’ diye cevaplarım. Uğur’un ‘kazayla intihar’ olarak tanımladığım düşüşü ve vefatı zihnime bir şimşeğin görüntüsü gibi mıhlandı… Peki, anlatmaya çalıştığım tüm bu şeyler, bahsettiğim tasarım yaklaşımı falan… Kitapta doğru veya etkili yansıtılmış mı sence? Dahası, okuyucu tarafından hissedilebiliyor mu gerçekten… Sence, bu varoluş sancısı, tıknefes yaşam en çok hangi şiirde kendini gösteriyor, en çok hangi şiirde daha etkili? 

Azimet Avcu: En önce sonda sorduğun soruya cevap vereyim: ‘Çizgi’ şiiri… Bu şiirinin çıkış noktası olan İlhan Berk’le gerçekleşen diyalogunu ilk defa Rüzgâr Defteri’nde okumuştum. Her şairin akılda kalır bir dizesi veya anısı olur. Sizin bu diyalogunuz hem akılda kalır bir dize hem akılda kalır bir anı niteliği taşıyor. Bu diyalogun cevabını yıllar sonra ağaçlarda bulup onun aralarında gezinmen en büyük sancılardan bir tanesi. Bulmanın sancısı. Ayrıca o kitap üzerine Uğur’la yaptığınız uzun söyleşi de hem o dizeleri hem de o şiiri anlamlı kılıyor. Bunun dışında kitabı okurken kafamda Cemal Süreya’nın ölmeden önce yazdığı ‘Göller Denizler’ şiiri gözümün önüne geldi. Şiirde; ‘Ölüm? / Bir gölün dibinde durgun uykudasın… Denizler? / Tanrılar karıştırır durur denizleri…’dizelerini düşündükçe senin dipsiz gölünde bir uyku uyanıklık arasında gezinip durdum. Kitapta istediğin ve planladığın şeyler gerçekleşmiş diye gözlemledim. Örneğin; ‘Kırmızı Bahçenin Dalgalanışı’ şiiri hem görsel hem şiirsel anlamda kitabın en can alıcı kısımlarından. Uğur’un artık o dalgalı evde yaşamaya başladığını gözümün önüne getirdim. Yazmak istenen ve hissedilen şeyler bu noktada bir paralelliğe oturuyor. Bu şiir dışında gözüme başka bir bağlantı daha takıldı. ‘Yeni Gün Yoktur’ şiirinde Turgut Uyar’ın Akçaburgazlı Yekta’sıyla bir kardeşlik sezdim. Bu defa Yekta’yla değil Turgut’la konuşmaya başladığımızı düşündüm. Şiirdeki bireyin kendini mezarının başında beklerken hisleri, özellikle ‘bir çocuğum buz dolu taş / sokakta kimsesiz yollar yok ben de burada değilim’ ifadeleriyle anlatılıyor. Bu ifadelerin ortaya çıktığı duygu ve anlam dünyasını farklılaştıran, bireyin yaşamla olan bağını ve yalnızlığın iç geçmişini nasıl yorumluyorsun?

Zafer Yalçınpınar: ‘Kırmızı Bahçenin Dalgalanışı’ adlı şiirim Şahin Çetin’in efsanevi çizimiyle birlikte düşünülmeli. Zaten bu şiiri kaleme almaya karar vermemde de Şahin’in çizimi özel bir tetikleyici olmuştu. Çizimi basitçe anlatmaya çalışayım. Güçlü dalgalara -belki de her yeri kaplayan bir fırtınaya veya sele- karşı ayakta durmaya, yaşamaya çalışan yıpranmış, yarı yıkık, ahşap bir kulübe çizimi… Sonsuz dalgalarla uzanan bir fırtınanın alan derinliğinde kulübenin yalnızlığı, tek başına duruşu… Sanki, ıssız, insansız, ufuksuz ve sonsuz dalgalardan oluşmuş bir çöl veya okyanus fırtınası gibi… Ve o kulübenin dalgalarla temas eden yüzeyi gücünün sonuna kadar direniyor… Direniyor bir anıt gibi, onurlu bir duruş sergiliyor. Ok ve yay gibi… Tüm zorluklar, her şey, tüm varoluş, her şey gerilimin son noktasında! İnan ki Uğur’un yaşamı böyleydi. Hem şiir-edebiyat araştırmacılığı, hem yayıncılığı, hem de gazetecilik yaşamında sonuna kadar direndi, hiç vazgeçmedi… Üstelik kendisine ‘kahraman’ denmeyeceğini bilerek, alkışlanmayacağını bilerek, hiçbir maddi-manevi çıkar beklemeden… Ece Ayhan bu durumu ‘haklılığın inadı’ olarak tanımlıyor. Ece Ayhan’ın kavramlarıyla formülize etmek gerekirse Uğur’un yaşamı için şunu açıkça söyleyebiliriz: ‘Kötülük dayanışmasına karşı haklılığın inadını göstermek…’ İşte, ‘Kırmızı Bahçenin Dalgalanışı’ adlı şiirimin Uğur’un varoluşuyla özdeşleşen böylesi bir ‘haklılığın inadı’ direnci var! Bu anlattıklarımdan çok daha ayrıksı olarak baktığımızda, gerçekten de Cemal Süreya’nın son dizeleri sayılan ‘Göller Denizler’ şiirinin imgelemi tüm kitapla ilişki içerisinde… ‘Çizgi’ adlı düzyazı-şiir metnimi de kitaba ismini veren ‘Dipsiz Göl’ söylemini de Düzce’de, Topuk Yaylası’ndaki bir gölü ve gölün donmuş yüzeyini seyrederken bütünledim. Sen söyleyince fark ettim bunu… Çok doğru bir tespit… ‘Yeni gün yoktur’ adlı şiirim ise tüm zamanlarda kaleme aldığım şiirlerimin arasında en kara veya karanlık olanlarından biri… Bu şiiri bir kış gecesi, Kadıköy sokaklarından birinin köşesinde bir apartman boşluğuna sığınmışken yazdım. Işık çok azdı, zar zor yazıyordum defterimin sayfasına… Hatta o günlerde şiiri okuyanlar son derece olumsuz etkilenmişti şiirden… Turgut Uyar’ın şiirine ilişkin yaklaşımın da çok doğru… O zamanlar Derviş Aydın Akkoç’un hazırladığı ‘Turgut Uyar’ın Çocuklarıyız’ adlı özel söyleşi kitabını okuyordum. Orada Turgut Uyar’ın ilk kızı Serap’tan bahsedilir, birkaç aylık bir bebekken Ardahan’ın Posof ilçesinde vefat eden ilk kızı Serap’a ve Serap’ın mezarına dair bilgiler vardır. Bilgileri dile getiren Turgut Uyar’ın Semiramis’ten sonraki kızı Şeyda Uyar Dikmen’dir. Şöyle der: “Serap’ın gömülmesiyle ilgili de konuşmuştu babam, iyi hatırlıyorum. O sırada Posof’talar ve kara kış her yanı kasıp kavuruyor. Babam asker, yanında da erler var, Serap’ı gömmüşler ve mezarında ateşler yakıp sabaha kadar beklemişler; kurtlar toprağı eşeleyip de taze ölüyü çıkarmasın diye. Kısacası ne zaman Serap bahsi açılsa, seneler geçmiş olmasına rağmen, babam her seferinde üzülür, kederlenirdi.” (İletişim Yayınları, 2014, 1. Baskı, ss.85-86) Bilemiyorum Azimet… Bu anlattıklarımdan başka-daha acı bir şey olabilir mi… Acı bir ‘yankı odası’ gibi… Ama tabiî ‘yalnız olmak’ ile ‘tek başına olmak’ felsefi düzlemde birbirinden ayrılır. Biz, ben de, Uğur da, sen de, sanırım yalnız değiliz, ama tek başımızayız. Şiirsel alan derinliği de böyle bir uzam… Gezegenler gibi ‘tek başına’ olmak… Peki, İlhan Berk’in bana sorduğu soruyu ben sana sorayım: Senin kendi çizgin nerden geliyor? Nasıl devam ediyor… Hangi noktalarda, nasıl bütünleniyor…

Azimet Avcu: 2016 yılında Kadıköy Kitap Günleri galiba son kez olarak Haydarpaşa’da yapılıyordu. Seni ismen Uğur’dan çok duyduğum ve çalışmalarını takip ettiğim için biliyordum. Orada bir stantta ‘Rüzgâr Defteri’ kitabını görmüştüm. Hemen almak isteyip etrafta standa kimin baktığını bulmaya çalışmıştım. 10 dakikaya yakın bekledikten sonra birisi gelmişti. Kitabı alıp oradan Karaköy vapuruna yürüyüp vapurda kitabı okumaya başlamıştım ki İlhan Berk’in sana sorduğu bu soruya gelmiştim. Uzun zaman kendi adıma bunu düşünmeye çalışmıştım. Yıllar yılı arada aklıma gelir ve çizginin başına gitmeye çalışırdım. Ama Dipsiz Göl’ü okurken bu soruyla tekrar karşılaşınca çizginin başını buldum. Uğur, bir gün yanımıza gelip çok garip bir rüya gördüğünden bahsetmişti. Ne olduğunu anlatmasını istemiştik. Rüyasında ‘insan annesinin karnında cenin pozisyonundayken bir soru işaretine benzer’ diye bir cümle kurmuş. Uyanınca internetten bir bakmış ki gerçekten öyle. Bunu günlerce anlattı. Çizgimin başlangıcını ararken buraya geldim. İnsan ana rahmine düştüğü ân, yani o çizgi, yaşama yolculukla başlıyor. Bir soru işareti olarak gidiyor. Ben şiir yazmaya çocukluk yıllarımda başladım. Galiba bu illet insanın yakasına gelip bir türlü yapışıyor. Şiir dilini öğrendikten sonra da kendini başka bir dille ifade edemiyorsun. Bana bazen ‘kaç dili iyi seviyede biliyorsun?’ diye sorduklarında ‘iki’ diye söylüyorum. Birincisi Türkçe, ikincisi şiir dili. Söyleme dikkatlice bakınca biraz romantik gelebilir ama bunu başka türlü anlatamam. Şiir dilini öğrenince de o dili bilenlerle iyi diyaloglar kuruyorsun. Uğur’la, senle öyle bir dil üzerinden konuşuyoruz. Normal yaşamlarımız ve gündelik dilimiz kendimizi tarif etmeye yetmiyor. İnsan yürüdüğü yolda arkadaşlarını iyi seçerse yolu da sağlıklı katetiyor. Uğur, Selim, Kadir ve ben böyle bir yolculukta karşılaştık. Onlar benim için iyi şiirin yanında iyi şairin nasıl olması gerektiğini de gösterdiler. Zamanla yolda azalsak da burada haklılığın inadıyla devam ediyoruz. Şiire bakış açıma gelecek olursak da yine bu yolda oluşup gelişti. Şiirimi post-modern çizgiye koyabilirim ama tamamen o anlayışla yazmıyorum. Türkiye’de her türlü sanat akımı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalıyor. Politikanın hayatımızı çekip elimizden aldığı, hayatlarımızı zorlaştırdığı bir dünyada güncelden uzaklaşıp sadece sanatsal üretim yapamıyoruz. Ece Ayhan’ın şairlik tanımına ‘etikçi’ dediği bir ülkede etikçiliği biz de elden bırakamıyoruz. Uğur, ihmallerle öldü. Orada ambulansından hastanesine sağlıklı çalışan bir sistem olsaydı, Uğur hayattaydı. Burada gelmek istediğim nokta devletin insan hayatına bu kadar kastettiği bir ortamda şiiri silah gibi savunma aracı olarak görmekten başka çaremiz kalmıyor. Pekâlâ, bu noktaya gelmişken iki soru sorayım. Dipsiz Göl’e politik açıdan nasıl bakabiliriz? Dili bu noktada nereden kurmalıyız?

Zafer Yalçınpınar: Bir kere hemen ifade edeyim; Uğur’un vefatına neden olan düşüşe dair söylediklerine yüzde yüz katılıyorum. Uğur’un vefatında çok boyutlu bir ihmal olduğu açık… Doktorlar, hastane vesaireden önce toplumsal bir ihmal var: Uğur, düştüğü yerde çok uzun süre kalıyor! Gelen geçen ahaliden kimse umursamıyor ölü gibi yerde yatan, bilinci kapalı bir insanı! Üstelik bir cumartesi gecesi! İşte mesela, Ece Ayhan’ın ‘toplum’ ifadesinin yerine koyduğu ‘topluluk’ söylemine çok acı bir örnek daha… İnsan toplumu refleksi gösterilmiyor çünkü! Herkes yılbaşı öncesi tatil, eğlence, tüketim ve alışveriş merkezi kafasında çünkü! Yığışım! Herkes yeni yılda fiyatlar ikiye katlanmadan ne satın alayım, nereye gideyim, ne yapayım derdinde! Keza, Uğur’un hastaneye sevk edilmesi de bence çok uzun bir süre…  Sonra, hastanede tetkik-teşhis-tedavi falan gibi süreçler için de çok bekletiliyor. Standartlardan çok uzun bir bekleme süresi yaşıyor Uğur… Aleyhine çalışan, ölüm kalım gibi bir bekleme süresi… Çok acı… Şimdi, bunca hakikati tüm hatlarıyla düşündükten sonra hemşire, doktor kimse çıkıp olayı normalleştirmeye çalışmasın bana! Hepsi o günlerde ya tatilde olmayı düşünür ya arkadaşlarıyla eğlenmeyi ya da benzerleriyle elit elit takılmayı kuruyordur kafalarında… Yıllardır bu böyle! Yıllardır, utanmadan! Taksim dediğimiz lokasyon, rantıyla, oteliyle, turistiyle, elçilikleriyle, esnafıyla, meyhanesiyle, ev sahibiyle, kiracısıyla, taksicisiyle, fuhuşuyla, uyuşturucusuyla, serserisiyle, ruhsatçısıyla, zabıtasıyla, liberaliyle, belediyesiyle ve nihayetinde hastanesiyle, doktoruyla falan tüm hatlarıyla, tüm dokularıyla lağıma dönmüş durumda! Zaten, Bilge Karasu’nun kitabının adını hatırlayalım: “Lağımlar Anası ya da Beyoğlu”. Yani ben Uğur’un vefatındaki ihmaller silsilesinin ‘Yahu çocuk çok ters atlamış, çok ters düşmüş, çok talihsizmiş…’ falan gibi bir doktor ağzı söylemle geçiştirilebileceğini, dahası benzeri söylemlerle ‘müesses nizam’ tarafından geçiştirilmiş olmasını da kabullenemiyorum bir türlü… Şimdi, bu noktada Nâzım Hikmet’in birçok yazısında şiir diline ithafen ifade ettiği başka bir kavrama geçmek gerekiyor: Şiirimizin, şiir dilinin taşıdığı yük! Ve bu yük yaşadığımız coğrafyada çok ağırdır yüzyıllardır… ‘Davet’ adlı şiirinde Nâzım Hikmet’in ‘Dörtnala gelip Uzak Asya’dan / Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan / bu memleket…’ olarak tanımladığı coğrafyamızda her şey çok zorlu ve acılı yaşanıyor. Yüzyıllardır içinde bulunduğumuz coğrafyanın ‘kara gerçeğini’ gören bir şairin durumu da Nâzım’ın aynı şiirindeki şu dizelere benzer: ‘Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak / ve ipek bir halıya benzeyen toprak / bu cehennem, bu cennet bizim’ Dipsiz Göl, sanıyorum, en ağır ve kara gerçeklerle örülmüş şiir kitabım… Böylesi bir ‘şiirsel yük’ taşıyor. Özellikle de ‘Dipsiz Göl’e girdim’ diye başlayan birinci bölüm… Uğur’un ölümüyle birlikte kitabın üzerindeki şiirsel yük de çok arttı. Tuhaf bir çelişki var: Gündelik yaşamın şiirselliği her geçen gün azalıyor, ama dilin ve mantığın yaşamındaki derin tarihsel yük, dile getirilen kalp ve vicdan arayışı her geçen gün daha fazla artıyor. Hakikat yolundaki kalp ve vicdan arayışı… Bence bu durum bizim coğrafyamıza özgü… Sence de öyle değil mi, bütün bu yakın ve uzak tarihsellik boyunca, tüm yaşadıklarımızdan sonra, kim bu coğrafyanın şiirsel yükünü sırtlanmak ister ki? İkinci Yeni’nin parladığı baskılı dönemde bile daha fazla şiirselliği vardı yaşamın, ya da 1950 şiir hareketinde… Mesela, Ece Ayhan yaşasaydı bugün, 2023’te, kesinkes söylüyorum bunu; şiir yazmayı bırakırdı! Sıkılırdı. Kapitalizm sonrası neoliberal dünyanın aldatıcılığından, sinsiliğinden, bireyi içine düşürdüğü kapandan sıkılırdı. Öylesine karanlık ve palyatif bir dönemde yaşıyoruz şu an… Uğur’un sana gönderdiği bir mesajı göstermiştin bana. Şöyle diyordu Uğur son merhalede: ‘Şiirle rabıtamız kalmamıştır.’

Azimet Avcu: Birgün Aslıhan Pasajı’ndaki sahafları dolaşırken Uğur sevinçle “Azi koş Ece Ayhan’ın bir süredir aradığımŞiirin Bir Altın Çağı’ kitabını buldum.” dedi. Sahaf 200 Lira gibi yüksek bir fiyat çekince üzüntüyle daha sonra alırım deyip kimsenin göremeyeceği bir yere sıkıştırdı. O dönem için bu kitap kafamın köşesine kazınmıştı. Yıllar sonra bu kitap elime geçtiğinde “TARİHE BAKARSANIZ ANLARSINIZ!” diye bir yazıya denk gelmiştim. Orada şöyle bir kesit vardı: “Zaten yamuk ve yampiri bu dünya; tabii bana göre, tümüyle bir ‘kötülük toplumu’ ya da daha yetkin anlatışla, ‘örgütlenmiş sorumsuzluk’tur: Gerçekte ve dipte olan!” Dipsiz Göl tam bu noktada daha büyük bir karşılık buluyor. Yüzeyden bakınca anlaşılmayan ve içine düştükçe çıkılmayan o büyük bir dehliz… Sanatın her zaman iyileştirici bir yanı var. Eğer şiir bizim hayatımızda bu kadar yer edinmese iyileşmez yaralarımızla silinip gideceğiz. Ece Ayhan’da bugün yaşasa senin aksine böyle düşünürdü. Ölümle yüzleşmenin tek yolu yazmaktan geçiyor. Söz bitiyor, ağıtlar diniyor, toprak soğuyor… ama bu şiirler birilerinin kitaplığında, dilinde, hafızasında duracak. Bu özel kitap için ben Yalçınpınar’a teşekkürlerimi sunuyorum. İmgenin ve doğanın bu kadar çoğullandığı Dipsiz Göl’de bize yaşam ideasını tekrar hatırlatan şair okurlara son olarak ne söylemek ister, bunu merak ediyorum.

Zafer Yalçınpınar: Herkesin farklı bir dilsel formülü veya şiarı vardır, şiir ve yaşamla ilgili… Tamamıyla benim icat ettiğim ve kendi 44 yıllık zavallı yaşamımda tüm hatlarıyla deneyimlediğim formül şu: ‘Şiir, dilin sürdürülebilirliğidir.’ Bu formülü ilk kez Kasım 2018’de gerçekleştirilen İlhan Berk Sempozyumu’nda dile getirmiştim. Şiir, imgesel alan derinliğinin uzamında salınan ve dilin sınırlarını genişleterek geliştiren bir özüt! Geçmiş ile geleceğin dili arasında hakiki ve adil bir bağ kurabilen tek-son-öz! Şiirin eşsizliği -eşsiz olana yakınlığı- bu bağda, bu bağın haysiyetinde gizli… Şimdi, aslında, Ece Ayhan’dan aktarmak istiyorum son sözlerimi… Uğur yaşasaydı, o da öyle yapardı çünkü. Yaklaşık olarak şöyle diyor Ece Ayhan Çağlar: “Böylesi bir uçsuz bucaksız ‘kötülük dayanışması’ ortamında karamsar olunmaz da, ne olunur bilemem. Ama benim karanlığımın rengi akkordur, o ayrı. (…) İzin verin de bir kömürün bir elmasa dönüşmüş olduğunu artık anlayalım! (…) Şiir gerçeği yeder! İşte böyle olumsuz bir yeri vardır şiirin toplumlarda. Bir toplumda yeri olmayışı onun yeridir.”

Aralık 2023


Hamişler:

1/ Dipsiz Göl’ün basılı/matbuu olarak yayımlanan ikinci edisyonunu https://www.kitapyurdu.com/kitap/dipsiz-gol/669036.html adresinden satın alabilirsiniz. Tam metin dijital nüsha ise https://upas.evvel.org/dipsiz.pdf adresinden indirilerek, arşivlenebiliyor…

2/ Zafer Yalçınpınar’ın tüm edebiyat çalışmalarını https://zaferyalcinpinar.info adresinden inceleyebilir ve tüm kitaplarını aynı adresten -pdf dosyası biçeminde- arşivleyebilirsiniz.

Şub
12
2024
--

İmzalı: Behçet Necatigil’den Salâh Birsel’e…

“tedirginlikleri önlemek
ve daha tedirgin olmak için
başvurduğumuz çarelerden biri..”


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan imzalı ilgilere https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
09
2024
--

Franz Kafka’dan ailesine -son- mektuplar (ve bira ayrıntısı…)(1924)


Franz Kafka‘nın ailesine yazdığı son mektupları
-ve bira ayrıntısını- https://upas.evvel.org/?p=2452
adresinden okuyabilirsiniz.


Şub
04
2024
0

Kuzgun Acar’ın tüm yontularında “çığlık” vardır.

4 Şubat 1976′da vefat eden
sıkı yontucu Kuzgun Acar’ı özlem ve saygıyla anıyoruz…


EVV3L kapsamında yayımlanan Kuzgun Acar ilgilerinden bazılarının bağlantı adresleri aşağıdadır:

1967’den 1988’e Kuzgun Acar’ın Türkiye Rölyefi
https://evvel.org/1967den-1988e-kuzgun-acarin-turkiye-rolyefi

Kuzgun Acar’a İşaret Etmek İçin 16 Neden
https://zaferyalcinpinar.com/k10.html

Kuzgun Acar hakkında kupürler…
https://evvel.org/kuzgun-acar-hakkinda-kupurler

Kuzgun Acar Portresi (Burhan Uygur)
https://evvel.org/kuzgun-acar-portresi-burhan-uygur

KUZGUN ACAR’IN ESERLERİ SATIŞA ÇIKARILMASIN!
https://evvel.org/kuzgun-acarin-eserleri-satisa-cikarilmasin

Kuzgun Acar’ın “Haşim İşcan” Heykeli
https://evvel.org/kuzgun-acarin-hasim-iscan-heykeli

M. Aksoy’un “İnsanlık Anıtı” ve K. Acar’ın “Türkiye” Rölyefi
https://evvel.org/m-aksoyun-insanlik-aniti-ve-k-acarin-turkiye-rolyefi

Kuzgun Acar’ın desen defterinden…
https://evvel.org/kuzgun-acarin-desen-defterinden

Kuzgun Acar’ın Maskları Satıldı!
https://evvel.org/pes-ozgur-tiyatro-bugun-490000-tl-ediyor

Kuzgun Acar’ın İlk Yapıtı, Bir Yorum, Bir Soru ve İki Not!
https://evvel.org/kuzgun-acarin-ilk-yapiti-bir-yorum-bir-soru-ve-iki-not

Kuzgun Acar’ın Yontuları
https://evvel.org/kuzgun-acar-heykelleri

Allah’ın Kuzgun Bir Kuludur.
https://zaferyalcinpinar.com/s54.html

Kuzgun Acar’ın Maskları
https://evvel.org/kuzgun-acarin-masklari

Kuzgun’un Yeri (1972)
https://evvel.org/kuzgunun-yeri-1972

Marmara Adası ve Kuzgun Acar
https://evvel.org/marmara-adasi-ve-kuzgun-acar


Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Kuzgun Acar” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/kuzgun-acar adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
03
2024
--

İmzalı: Füruzan

Zafer Yalçınpınar Koleksiyonu’ndan…


Füruzan kimdir?


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan imzalı ilgilere https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
03
2024
--

Sıkı sahaf ve araştırmacı-gazeteci Ergun Hiçyılmaz vefat etti.

Zafer Yalçınpınar Koleksiyonu’ndan…


Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Ergun Hiçyılmaz‘ın hayatını kaybettiğini duyurdu: https://www.birgun.net/haber/ergun-hicyilmaz-hayatini-kaybetti-506028

Gazeteci Ergun Hiçyılmaz’ın vefatının ardından başsağlığı yayınlayan TGC, mesajda “Uzun yıllar gazetecilik mesleğine başarıyla hizmet veren üyemiz Ergun Hiçyılmaz’ı kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Meslektaşımızın ailesine ve basın topluluğumuza başsağlığı diliyoruz” ifadelerini kullandı.


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan imzalı ilgilere https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
03
2024
--

Uğur Yanıkel’in anısına saygıyla… “BİN YIL YAŞASAK YİNE CİHAN BU / GERDİŞ BU, ZEMİN BU, ASUMAN BU!” (Sümeyye ile Ahmet Keskinkılıç)


Sümeyye ile Ahmet Keskinkılıç tarafından Uğur Yanıkel‘in anısına ithafen tasarlanan özel kolaj çalışmasının tam ve detaylı görüntüsüne https://upas.evvel.org/?p=2540 adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
01
2024
--

Mutlu Son’da; Şiir Gravürleri (Rafet Arslan)


Sıkı dost Rafet Arslan‘ın Happy End (Mutlu Son) başlıklı sergisi 24 Şubat 2024’e kadar Karşı Sanat Çalışmaları’nda (Beyoğlu) devam ediyor… Arslan’ın sergisi ile yan etkinlikleri kapsamında T. Adorno’nun “Yanlış hayat doğru yaşanmaz” bulgusunun çerçevelediği çağdaş sanat eserleri ve gerçeküstücü performanslar buluşuyor. Sergide eser ve enstalasyonların yanı sıra Rafet Arslan’ın poetikasını yansıtan özel gravürler de koleksiyonerlerin ilgisine/satışa sunuldu. Rafet’in Happy End‘ini ziyaret etmenizi ve ‘son’ yıllarda oluşturulmuş en ‘hakiki/sahici gerçeküstücü’ aurayı hissetme fırsatını kaçırmamanızı öneririz. Detaylar şurada: https://upas.evvel.org/?p=2560


Rafet Arslan’ın Upas Yayın’daki tüm eserlerine https://upas.evvel.org/?tag=rafet-arslan adresinden ulaşabilirsiniz.


Şub
01
2024
--

Gittiğim ilk konselerin biletleri… (1995, 1998)


“Gittiğim ilk konserlerin biletleri…” (1995,1998)
Zafer Yalçınpınar Arşivi’nden..

Ara
28
2023
--

René Char kimdir… (Albert Camus)

Albert Camus imliyor, tanıtıyor…
René Char kimdir? Upas Yayın‘da!
Okumak için: https://upas.evvel.org/?p=2511

Ara
27
2023
--

Sıkı dostumuz Uğur Yanıkel’i ölümünün birinci yılında saygı ve özlemle andık…


Sıkı dostumuz Uğur Yanıkel için 27 Aralık 2023 tarihinde Şişli Derviş Eroğlu Kültür Merkezi‘nde özel bir anma programı düzenledik.


Gazeteci ve şair Uğur Yanıkel’in, 24 Aralık 2022’de hayatını kaybetmesinin üzerinden tam bir yıl geçti. halktv.com.tr YouTube Koordinatörü ve şair Yanıkel için ailesi, arkadaşları, sevdikleri, 27 Aralık 2023 akşamı Şişli Derviş Eroğlu Kültür Merkezi’nde bir araya gelerek anma programı düzenledi. Anmada, şair Azimet Avcu, yazar Tekin Deniz, Zafer Yalçınpınar, 10Haber Genel Yayın Yönetmeni Hakan Çelenk, Seda Yanıkel ve Damal Dernekleri Federasyonu Başkanı Güner Kökat konuşmalar gerçekleştirdi. Konuşmaların ardından Yanıkel’in sevdiği türküler sanatçı Eren Can Doğaner tarafından seslendirildi. Anma programının son bölümünde ise arkadaşları A. Gülfem Özer, Celal Baran Yıldırım, Emir Alisipahi, Cem Onur Seçkin, Ozan R. Kartal ve Toprak Şems Tezcan, Uğur Yanıkel’in şiirlerini okudu.

28 Aralık 2023, BirGün Gazetesi

Anma programına ilişkin ulusal basında yayımlanan haberlere ve Uğur Yanıkel’in edebiyat ve arşiv çalışmalarına ilişkin detaylı bilgilere aşağıdaki adreslerden ulaşabilirsiniz.

BirGün Gazetesi: https://www.birgun.net/haber/gazeteci-ve-sair-ugur-yanikel-olumunun-birinci-yilinda-siirleriyle-anildi-494126

Halk Tv: https://halktv.com.tr/gundem/bir-ugur-yanikel-perspektifi-sair-yazar-gazeteci-arkadasimiz-olumunun-birinci-793346h

Gazete Duvar: https://www.gazeteduvar.com.tr/gazeteci-ve-sair-ugur-yanikel-olumunun-birinci-yilinda-anildi-haber-1657325

Artı Gerçek: https://artigercek.com/guncel/gazeteci-sair-ugur-yanikel-olumunun-birinci-yilinda-anildi-278444h

Gerçek Gündem: https://www.gercekgundem.com/guncel/gazeteci-ve-sair-ugur-yanikel-olumunun-birinci-yilinda-siirleriyle-anildi-bircok-isim-uguru-anlatti-446153

10 Haber: https://10haber.net/2023/12/28/gazeteci-ve-sair-ugur-yanikel-olumunun-birinci-yilinda-siirleriyle-anildi-324249/

KRT TV: https://www.krttv.com.tr/gazeteci-ve-sair-ugur-yanikel-olumunun-birinci-yilinda-siirleriyle-anildi


Hamiş: EVV3L kapsamında yer alan Uğur Yanıkel arşivine https://evvel.org/ilgi/ugur-yanikel adresinden, Uğur Yanıkel’in tüm edebiyat ve şiir çalışmalarına pasaj69.org adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
26
2023
--

John Steinbeck’in Eserlerindeki Sahneler için Çizimler ve Canlandırmalar (1968, 1976, 1989)

İnci (The Pearl), Penguin Books, 1976
Çizimler: José  Clemente Orozco


Gazap Üzümleri, Remzi Kitabevi, 4.Baskı, 1968
Resimler: John Groth


Fareler ve İnsanlar (Of Mice And Men)
Heinemann, 1989,  Canlandırmalar: Gay John Galsworthy

Ara
22
2023
--

TENEBRAE (Paul Celan)


Paul Celan‘ın “Tenebrae” adlı şiirinin
tam metnini https://upas.evvel.org/?p=2491
adresinden okuyabilirsiniz.

Ara
22
2023
--
Ara
17
2023
--

Şiir: “Beyaz Rus Kadın” (Ece Ayhan, 1956)


Ece Ayhan‘ın “Beyaz Rus Kadın” adlı şiiri…
Seçilmiş Hikâyeler Dergisi‘nde (Sayı: 56, 1956)
yayımlandığı ilk biçimiyle… Çizim: Hâşmet Akal


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” başlıklı ilgilere https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden, Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
02
2023
--

“Yerde ot yoktu, çöp yoktu. Taş yiyordu atlar.” (Abbas Sayar)

(…)

(…)

(…)

(…)

(…)

Abbas SAYAR
Yılkı Atı, e Yayınları, 3. Baskı, 1973


Eki
30
2023
--

Küllük Dergisi (1940) (pdf)


Küllük, 1940 yılında Alaeddin Hakgüder’in sahipliğinde/yönetiminde tek sayı yayınlanabilen fikir ve sanat dergisidir. Yazarları arasında Abidin Dino, Abidin Nesimi, Asaf Halet Çelebi, Fikret Adil, Hasan İzzetin Dinamo gibi isimler bulunan dergi ilk sayısında yer alan Orhan Veli şiiri nedeniyle İçişleri Bakanlığı’nca kapatılır. (Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı)


Küllük Dergisi’nin ilk ve tek sayısını pdf dosyası biçeminde https://filedn.eu/lpwTKmJuSKCLNjzDCWvh2dm/kulluk/kulluk-01.pdf adresinden arşivleyebilirsiniz.



Eki
29
2023
--

Cumhuriyet’in 100. Yılı


(Avni Arbaş’ın Atatürk portrelerinden…)

Cumhuriyet halkın kendisine duyduğu öz-saygıdır.
Bu haysiyetin ve Cumhuriyet’in kazanımlarının
kıymetinin bilinmesini diliyorum. ((Zy)

Eki
21
2023
--

Upas Yayın, 5 Yaşında!

Sıkı şiire öncelik vermek ve imgelemin
özgürleşmesini sağlamak için oluşturduğumuz
Upas Yayın5 yaşında!

Yayımladığımız 46 kitabımızla birlikte
tüm dostlarımızı selamlıyoruz…

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com