Sait Faik’in 1954 yılındaki vefatının ardından, aynı yıl birçok edebiyat, kültür-sanat dergisi ve gazetede Sait Faik’i yâd etmek -malesef bazıları da ‘hesabı, bakiyeyi, olumsuz söylentileri, eleştirileri kapamak’ (misal, Yaşar Nabi)- amacıyla çeşitli yazılar kaleme alındı, özel dosyalar yapıldı. Bu yazıların içerisinde yer alan anılardan en güzelleri Bedri Rahmi’nin kaleminden çıkmış. Bildiğim kadarıyla Bedri Rahmi Eyüboğlu, biri Cumhuriyet Gazetesi’nde diğeri de resmi bayramlarda yayımlanan Bayram Gazetesi’nde olmak üzere iki yazı kaleme aldı. Bedri Rahmi bu yazılarda, Sait Faik’le yaşadığı ilginç olayları (belki de hovardalıkları) Sait Faik’in benzersiz mizacına doğru yakınsayarak, yani Sait Faik’in “sivil insan” diyebileceğimiz özellikleriyle birlikte paylaşmış… 17 Mayıs 1954 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Bedri Rahmi’nin kaleme aldığı “Sait için…” adlı yazının tam metniyle Bülent Kale’nin “newalaqasaba” adlı mekânında karşılaştım. (bkz: https://newalaqasaba.wordpress.com/2011/11/18/sait-faik-105-yasinda/) İşbu yazıdan ilginç bir bölüm/hikâye aşağıdadır:
(…)
İçkiyi henüz kesmediği günlerden bir gündü. Beyoğlu’nda buluştuk. Bana,
―Sen hiç Ziba mahallesi diye bir yer duydun mu? ―diye sordu.
Böyle bir yerden haberim yoktu. Beyoğlu’nun yan sokaklarından birisine saptık. Kasımpaşa’nın Kurtuluş taraflarına uzayan yollarından geçtik. Vakit gece yarısını geçmişti. Hiç bilmediğim karanlık sokaklardan sonra gayet patırtılı birkaç kahve, birkaç meyhane arasında karar kıldık. Kahvelerden birisinde Sait’in ahbapları seslendiler. Ağır kamyon şoförlerine benziyorlardı. Bütün hallerinde uzun yolların hantal arabaların, belâlı yolculukların izleri vardı. Sait’i uzun zamandan beri tanımamış olsalar onunla bu kadar rahat konuşamazlardı. Masalarına yaklaştık. Bize gayet cömert ikramda bulundular. Sonra yandaki kahvelerden birisine geçtik Sait,
― Bak ―dedi―, ha bu uşaklar senun memleketludurlar…
Kırk beş elli yaşlarında bir adam kemençe çalıyordu. Onun yanıbaşında yedi sekiz yaşlarında bir çocuk aynı gayretle kendi kemençesini işletiyordu.
Bir Karadeniz havası ki sorma gitsin. Bütün mahalle ortasından koca bir testereyle ikiye bölünüyor sanırdınız. Yaşlı kemençeci kahvenin sahibiymiş, o kalktı. Onun kemençeyi kestiğinin farkına bile varmayan küçük habire kemençenin yayına çekiştiriyor, akla, hayale gelmeyecek sesler çıkarıyordu. Meğer küçüğün vazifesi sadece babasının sazına azamî gürültü çıkararak katılmakmış! Sait bir tablo seyreder gibi çocuğu seyrediyor, ikide bir,
― Vay anasını be!… Ulan bu sadece gürültü çıkarıyor, hiç bir şey çaldığı yok! ―diyordu.
Ziba mahallesinden Beyoğlu’na döndüğümüz zaman saat gecenin üçünü geçmişti. Beyoğlu’nda her yer kapalı idi. Yalnız bazı dükkânların kepenkleri altından ışık sızıyordu. Sait bunlardan birisine kabaca bir tekme attı. Kepenk aralandı. Girdik. Gene demin Ziba’da rastladığımız insanlara benzeyen kalender insanlar içki içiyorlardı. Sait bana bunları adlarıyle ve çoğunun adlarının başına, sonuna küfürler katarak tanıştırdı.
Taksim’de ayrılırken şafak söküyordu.
İçki yasağına kadar, yani altı, yedi sene evveline kadar Sait’in hayatı ufak tefek duraklarla bu tempoda işledi sanıyorum.
İstanbul’u, karış karış biliyordu. İstanbul’u turist gibi değil, yerlisi gibi değil; polisi, jandarması, bekçisi gibi değil, babasının evi gibi, cebinin içi gibi biliyordu.
İstanbul yedi tepeye kurulmuş derler, bu tepelerden sekizincisi de Sait’in kurduğu tepe olmalı. İstanbul’u Sait’in dilinden, Sait’in eserinden tatmamış olanlar, istedikleri kadar yerlisiyiz desinler, Sait’i okumadıkça Sait’in dilimize getirdiği ışıkla İstanbul’u kana kana seyretmedikçe, doğup büyüdükleri memlekette birer turist olarak yaşıyorlar demektir.
(…)
Bedri Rahmi Eyüboğlu
Cumhuriyet Gazetesi, 1954
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz. Bedri Rahmi başlıklı ilgiler ise şu adreste: https://evvel.org/ilgi/bedri-rahmi