Ağu
01
2007
0

Dinar Bandosu: Saykodelikdeşik

2007 Haziran’da ilk albümü “Saykodelikdeşik”i yayınlayan Dinar Bandosu’nun öyküsü 2003 yazında başlar. İlk olarak dünyanın her ülkesinden bir grubun katıldığı Syd Barrett şarkıları toplaması “Have You Got it Yet”te Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden Dinar Bandosu, adını kült yazar Ece Ayhan’dan almaktadır.

2003 yazından sonra üyelerinin çoğu askere alınan Dinar Bandosu, 2005 yılında yeniden kuruldu ve Mart ayında ilk konserini Peyote’de verdi. İlk günden itibaren kabız ve her an krizde olan müzik piyasasının günlük trendlerinin yozlaştırıcı etkisinden uzak durarak Türk indie’si çizgisini geliştirerek sürdüren grup, kısa sürede birçok müzik yazarı tarafından geleceğin en iyi gruplarından birisi olarak gösterildi. Türkiye’nin en iyi müzik yazarlarından Murat Beşer ve Mehmet Atılgan’a göre:
“Dinar Bandosu”, bir yandan yetmişlerin Can, Neu gibi önde gelen Alman krautrock ve doksanlar başlarının efsanevi İngiliz “Creation” plak şirketinden çıkan Primal Scream gibi indie gruplarına özgü bir rock sound’u, diğer yandan ise Erkin Koray’ın öncülüğünü yaptığı bir tür Türk psychedelic rock’undan besleniyor. Altyapılarındaki çeşitliğin müziklerine bire bir ve isabetli bir biçimde yansıdığını gözlemlemek mümkün. Theremin, analog synthesizer gibi erken dönem elektronik enstrümanların yanında kaşık da dahil olmak üzere bir çok yerli perküsyon aletine yer veren grup, kullandıkları enstrümanların zenginliği içerisinde, kakofoniden uzak, tutarlı bir sound elde etmeyi başarmıştır. Sahnedeki rahat ve eğlenceli tavırlarıyla da izleyiciyi ihya ediyorlar.

Vokalde Ali Asaf Sarıca, gitarda Ali Ece, bas gitarda douglasvegas, davullarda Yılma Karatuna ve başta ney, teremin, su boruları olmak üzere birçok marjinal alette Asaf Zeki Yüksel’den kurulu olan Dinar Bandosu’na zaman zaman Baba Zula’dan Murat Ertel başta olmak üzere birçok konuk müzisyen de katılıyor. İlk albümleri “Saykodelikdeşik”in yayınlanması ile beraber bu yaz başta Zeytinli Rock Festivali ve Barışarock festivallerinde sahne alacak.”Saykodelikdeşik” sonrası ikinci albüm çalışmalarına başlayan Dinar Bandosu uzun yıllar çizgisini bozmadan, geliştirerek sizlerle olmayı hedefliyor…

www.dinarbandosu.com

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Tem
26
2007
0

“Güneş’in etrafında 28 defa dönmek” ya da “Canlı bir erkek çocuğu”

“hiçbir temel ilke, hiçbir sadakat, hiçbir yasalar bütününü tanımıyordum; eğer işime gelirse dostuma da, düşmanıma da son derece vicdansızca davranabilirim. iyiliklere kırıcı sözlerle ve küfürlerle karşılık vermem olağan bir şey. utanmaz, küstah, hoşgörüsüz, katı önyargılarla dolu ve katır gibi inatçıyım. kısacası tam anlamıyla tahammül edilmez olan tabiatım benimle her türlü ilişkiyi olağanüstü zorlaştırıyordu. yine de çok seviliyordum; öyle bir cazibe, öyle bir heyecan yayılıyordu ki benden, insanlar kötü yanlarımı affetmeye hevesli görünüyorlardı. bu tavır beni daha da küstahlaştırıyor ve daha da serbestleşiyordum. tanrılaşıyordum ve etim bedenim kelimelerdi. kendime aynada baktığımda cümlelerden örülü bir yüz görüyordum.” Rimbaud

——————————————

Hamiş: “Rahatı Kaçan Ağa甑ın ilk baskısı dünyanın en güzel hediyesidir.

 

 

 

Tem
23
2007
0

Ümmetvekili

 

23 Temmuz 2007 itibariyle” millet” yerini “ümmet”e bırakmıştır.

“Milletvekili” kavramı yerini “ümmetvekili” kavramına bırakmıştır.

Artık ülkemiz karanlıktadır, aydınlık azınlıktadır.

Aydın insanlar olarak, başımızın çaresine bakmalıyız.

 

Tem
15
2007
1

Ali Enver Ercan kimdir?

Yukarıdaki fotoğraf Enver Ercan’ın “Eksik Yaşam” adlı çok eski bir şiir kitabının (belki de ilk şiir kitabının) arka kapağıdır. Arka kapakta Enver Ercan’ın fotoğrafının altında bir de özgeçmişi var:

“1958’de İstanbul’da doğdu. Lisedeyken bazı nedenlerden dolayı okulu bırakmak zorunda kaldı. Şimdi bir şirkette satış elemanı olarak yaşam savaşını sürdürüyor.”

Enver Ercan, yaşam savaşını şu an Varlık Dergisi’nin editörü, Yasakmeyve ve Komşu Yayınları’nın sahibi ve Türkiye Yazarlar Sendikası’nın başkanı olarak sürdürüyor.

Ayrıca Bakınız:

TYS Askısı:

https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=284

Ali Enver Ercan dersini almamış;

https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=280

TYS, bir halay takımının çalgısı olmamalıdır; https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=264

Hz. Müptezel ile ikinci karşılaşma;

https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=261

Tem
11
2007
0

Poelitika: Kötülük Toplumu’ndan Haklılığın İnadı’na

Kötülük Toplumu’ndan Haklılığın İnadına – 11/07/2007 – Ragıp DURAN

https://www.bianet.org/2007/07/11/99122.htm

Çuvalında çocuk ölüsü taşıyan korsan, körfeze öyle bir girdi ki 2002’den beri semaforlar hiperaktif. “Ben şair sayılmam, etikçiyim” derdi ya, dizelerini ezberleyenden çok, savunduğu ahlakı yaygınlaştırmaya çalışanlar var etrafta. Seveceğiz seni hep Ece…

***

Ece başını eğmemiş ama yere bakıyor. Sırtında ekose bir ceket, saçları biraz uçuşuyor rüzgardan.Yaklaşık on basamaklık tribün gibi bir oturma alanı.

Yazlık giysileriyle çoğu kadın, insanlar oturmuş basamaklara. Arka fonda dikenli teller var. Yüksek dikenli tellerin arkasında da askerler duruyor, silahlı. Askeriyede görüşme günü sanki.

Ece’nin tarafı sipsivil, sonra insanlar ardında da dikenli teller ve askerler. Ece’yi, Ece’nin şiirini ve düşüncesini bu kadar iyi anlatabilen, betimleyebilen, sembolleştiren başka bir fotograf görmedim şimdiye kadar.

Bir Ece kitabı

Bu fotograf, galiba Doğan Kemancı çekmiş, yakında çıkacak bir kitapta yayınlanacak: Orta Dünya Yayınları ve tesmeralsekdiz Yayınları adı altında, Eren Barış’ın editörlüğünde, tam da Ece’ye yakışan bir kitap oldu. Son provaları gördüm, sevdim.

Kitabın ilginç bir öyküsü var: Tutku, hatta kimi zaman delicesine tutku, hastalık düzeyinde sevgi ve sadakat olmayınca doğru dürüst bir şey, ilginç bir yapıt doğurmak mümkün değil. Eren sıkı ve kara ve bir Ece Ayhan okuru.

Ankara’da genç bir edebiyat öğretmeni. Bir yandan yüksek lisans yapıyor. Bir yandan da hakiki ve olumlu anlamda alternatif/marjinal işlerle uğraşıyor: Şiir yazıyor, Siyahi dergisine eğitim konusunda dosya hazırlıyor, Derrida okuyor, Foucault içiyor, Deleuze kokluyor.

Dersimli olağandışı genç bir aydın. Heyecanlı mı heyecanlı. Beyni proje deposu. Yüreği azgın Fırat.

Eren oturdu, üşenmedi neler yaptı neler: Milli Kütüphaneye girdi; Ece’yle ilgili ne varsa aradı taradı buldu. İçişleri Bakanlığından Ece’nin Kaymakamlık yaptığı yıllara ilişkin belgelere ulaştı. Ece’ye mektup yazan, Ece’den mektup alan onlarca insanı keşfetti. Yayınlanmamış şiirlerini buldu.

Üniversite kütüphanelerinde gezindi Ece hakkında yazılmış yüksek lisans ve doktora tezlerini gözden geçirdi. Özel Ece fotograflarını gün yüzüne kavuşturdu. Ece’yi tanıyanların yüzde 90’ına ulaştı onlarla bıkmadan usanmadan mailleşti, telefonlaştı. Gerçek bir “euridit” çalışması…

Poelitika

Ben de Eren’le öyle tanıştım zaten. Bir kaç kişi ya da fikir vardır, adı geçince akan seller durur. Ece Ayhan için ben, kim ne isterse yaparım. Anlaşılan bu konuda yalnız değiliz.

Poelitika kitabında kimlerin yazısı yok ki: Mahmut Mutman, Burak Delier, Ahmet Orhan, İlhan Berk, Dinar Bandosundan Ali Ece, Doğan Kemancı, Akif Kurtuluş, Rafet Arslan, Muzaffer İlhan Erdost, Uygar Asan, Utku Özmakas, Özgür Yalçın, Altay Öktem, Seyhan Erözçelik, Onur Akyıl, İzzet Yasar, Zafer Yalçınpınar, Celal Gözütok, İbrahim Yıldırım, Süreyya Berfe, Sinan Fişek, Enis Batur

Bir yılı aşkın süredir bu kitap üzerine çalışıyor Eren ve arkadaşları. Kitap Ece’ye yakışır bir şekilde önümüzdeki aylarda piyasaya çıkacak. Üstelik Eren ve arkadaşları kitabı yayınlamak için gerekli olan finansmanı bir kafede garson ve bulaşıkçı olarak çalışarak topluyorlar. Gerçekten helal süt, ak emekle yapılan bir yayıncılık faaliyeti.

Ece aramızdan ayrılalı tam beş yıl oldu. 12 Temmuz günü Ece’yi İzmir’den Bakunin ve Proudhon’un yanına gönderdik. Eş-dost Spartaküs, Pir Sultan ve Çanakkaleli Melahat’a göndereceği mektupları, taze meyve sepetiyle birlikte Ece’ye vermişti o gün.

“Şair sayılmam, etikçiyim…”

Eren de ben de biraz şaşırdık. Deşince, araştırınca, sağa sola haber salınca ne çok Ecesever varmış, anladık ve tabi ki sevindik. Çünkü mesela bizim şiir dünyasında şeyhliğe özenip mürit toplamak için arka cebini yırtan çok adam vardır da, Ece, sadece yazı ve konuşmaları, alay ve gülümsemeleri ile onlarca, yüzlerce sadık okur yarattı.

O zaten ağalığa, şeyhliğe, müritliğe filan karşıydı. İnsanlar onu okusun, tartışsın, eleştirsin, anlasın, sevgi ve saygı duysun, yeterdi ona. Nitekim de öyle oldu.

“Ben şair sayılmam, etikçiyim” derdi ya, dizelerini ezberleyenden çok, savunduğu ahlakı yaygınlaştırmaya çalışanlar var hala etrafta. Eşcinselliği, anarşiyi, sivilliği, sarışın ve karaşınları, Osmanlıları ve Osmansızları soktu fikrimize, belleğimize, gönüllerimize.

Ermenileri, Kürtleri, Süryanileri başrole çıkarttı dizelerinde. Elinde hep kara bayrak. Fikir okyanuslarında atonal müzik eşliğinde, Cihat Burak’ın kedileriyle, Avrupa’yı Asya’yı cebine koyup, Şeyh Galip’ten girip İdris Küçükömer’den çıktı yazılarında sohbetlerinde.

Son beş yılda Ece’yi çok özledik. Yarın daha da fazla özleyeceğiz.

RAGIP DURAN

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler: ,
Haz
25
2007
0

ŞANS ESERİ: “Ben Ali Enver Ercan, Varlık Dergisi’nin Sahibi…”

Bazen yaşam insanın başına öyle raslantılar (kesişimler) getiriyor ki şaşkınlık içinde kalıyorsunuz ve “Her şey olabilir ya da oluyor” diye düşünüyorsunuz. Yani “Yahu bu kadarı da olmaz!” diye düşündüğünüz her olay başınıza gelebiliyor veya oluyor. Geçenlerde yaşanılanlar buna sıkı bir örnektir:

Yakın editör dostlarımdan biri taşınma telaşı içindeydi. Zorlukla Kadıköy’de kiralık bir ev buldu. Taşınma sırasında yerleşeceği apartmanın kapısının önüne kitaplarını  yığdı. Tam o sırada karşı kaldırımda duran bir adamın kendisine dik dik(bön bön) baktığını fark etti. Önce adamı umursamadı ve kitapları dairesine taşımaya devam etti. Arkadaşım birkaç sefer yaptı, ama kaldırımdaki adam hâlâ yerinden kıpırdamamıştı ve bön bön (dik dik) bakmaya devam ediyordu. Sonunda, kadırımdaki adam arkadaşıma seslendi:

 

-Kaça kiraladınız bu evi?
Arkadaşım:
– 750 YTL…
-Çok vermişsiniz…
-Ne yapalım, ama biz şimdilik memnunuz…
Kaldırımdaki adam, apartman girişine yığılmış kitaplara bakarak:
-Kaç kitap var burada?
Arkadaşım:
-3000 civarında…
-O kadar yoktur…
-İçerdekilerle birlikte 3000 eder… diyor…
Bunun üzerine kaldırımdaki adam:
Benim adım Ali Enver Ercan. Ben “varlık dergisi”nin sahibiyim….Ayrıca, sizin üst komşunuzum, bir de bendeki kitaplara gör sen!
diyor ve aşağılayıcı bir bakış atıyor…
Arkadaşım da kendini tanıtıyor ve editörü olduğu dergiden bahsediyor ve “Zafer Yalçınpınar’la neden kavgalısınız?” diye soruyor.
Ali Enver Ercan:
-Zafer Yalçınpınar’ın psikolojik sorunları var. Ben onunla muhatap bile olmam! diyor.
Arkadaşımın yanındaki başka bir arkadaşım da Enver Ercan’a:
-Zafer Yalçınpınar iyi şairdir… Sizin derginizdeki şairler piyasa adamıdır. diyor…
Ali Enver Ercan da bunun üzerine arkadaşımın mesleğini soruyor ve onun reklâm yazarı olduğunu öğrenince, asıl, arkadaşımın “piyasa adamı” olduğunu söylüyor, bir şeyler daha geveliyor ve çekip gidiyor…
Arkadaşım bana bu olayı anlatınca gülmekten yerlere yatıyorum.
Kendi kendime, “Ulan Zafer, bak, tıpkı Ece Ayhan’a yaptıkları gibi yapıyorlar sana da… Deli diyorlar… Demek ki doğru yoldasın!” diyorum.
Şimdi, Ece Ayhan’ın İlhan Berk’e yazdığı bir mektupta yer alan aşağıdaki sözleri Enver Ercan’a cevap olarak alıntılamakta fayda var:
(…)”Her alanda derin yanlışlık var. (Sözgelimi, düşünüyorum, İstanbul’daki üç fırsatçı ‘yaratık’ […, …, …] aşağı yukarı biliyorum ki ‘aman canım, söyler söyler durur, biz dalgamıza bakalım, koskoca toplum, herkesin de kendi sorunu var üstelik, sonra gerçekleri söyleyen kişiye ameliyatlar geçirmiştir deriz olur biter’ diyebilirler. Acaba kazın ayağı böyle midir? Bir adam kafaca üşütmüş olsa bile, dolaylı yoldan da olsa, gerçekleri söyleyebilir olgusu hiç değilse üç-beş kişice biliniyordur. Ben de amma iyimserim ha, dum dumalığı, bu ilkel topluluğun ilkellik gerçeğini göz önünde   bulundurmadım, yazıyorum sana.(…)Acımasızlık, gaddarlık, ölüsoygunculuk, fırsatçılık kuyuları meğerse ne denli yakınmış bizlere İlhan?”
Haz
08
2007
0

NO Edebiyat Sanat Seçkisi’nin ilk sayısı yayımlandı!

Üç ayda bir okurla buluşacak olan yeni No Edebiyat Sanat Seçkisi‘nin Baharsonu sayısı yayımlandı. Şiir, öykü, oyun, deneme, inceleme, mektup, gezi yazısı gibi tüm edebi türlere açık olan No’yu yayına Turgay Kantürk hazırladı, tasarımını ise Savaş Çekiç gerçekleştirdi.
No’nun bu ilk sayısında Selim İleri, Sina Akyol, Jale Sancak, Orhan Alkaya, Haydar Ergülen, Seyhan Erözçelik, Oğuzhan Akay, Metin Cengiz, Altay Öktem, Gültekin Emre, Özden Çiftçi, Serdar Koçak, Enver Topaloğlu, Deniz Durukan, Levent Tülek, Kadir Aydemir, Uygar Asan, Levent Karataş,  Zafer Yalçınpınar, Anita Sezgener, Onur Behramoğlu, Pelin Onay, Erkut Tokman, Mustafa Işık, Onur Tekin,  S. Aylin Antmen, İ. Cem Doğru ve Turgay Kantürk ürünleriyle yer alıyorlar. Geçtiğimiz Nisan ayında yaşamını yitiren Kurt Vonnegut bir söyleşiyle No’da. No’da ayrıca Meksika Kısa Öyküsü üzerine özel bir bölüm yer alıyor; Bulut Tarakçının çevirileriyle Hector Perea, Maria Antonio Campos, Jesus Gardea, Monica Lavin ve Rosa Bertran bu bölümün konukları. Nonun bu ilk sayısında Temür Koran desenleriyle yazarlarımıza eşlik ediyor.

Nonun amacı, yalnızca edebi ürünlere değil, yazı yoluyla anlam bulabilecek tüm sanatsal türlere bir zemin hazırlamak olacak. Çünkü bu sayfalar yazıda ifade bulan her sanatsal disipline açık. Artık (belki de) kanıksadığımız dayatmacı, hiza belletici, alabildiğine kirli, kollamacı (sözde yenilikçi ve güncel) ortama küçük de olsa bir delik açmak; bir nefes payı yani!Edebiyatı olduğu kadar, diğer sanatsal disiplinleri de içine alan bu rekabetçi kaos ortamından sıyrılma yolunda bir çaba belki de No; zor ama olanaksız değil! Sayılarla konuşan okurlara, yazarlara, şairlere, dergi yöneticilerine, eleştirmenlere yeniden! yeniden! yeniden! sözcüklere dönmemiz gerektiğini hatırlatma çabası belki de No.

Haz
06
2007
1

Bilmece II: Kabzımal

Edebiyatımıza Strazburg’dan katılan, “kabzımal” lâkabıyla tanınmış şiir ihracatçımız kimdir?

Haz
04
2007
1

Bilmece: Ağıl’da Yetişen Bülbül…

Ağılda bülbül beslemeye/yetiştirmeye çalışan, “Ağıl Ağızlı” lâkabıyla tanınmış Türk şairi kimdir?

 

Haz
03
2007
0

Şair Doğan Ergül’ü Kaybettik… (taşladıkça taşıyor deniz)

   

Dostumuz, Şair Doğan Ergül’ü kaybettik. Şiir içinde yatsın. 

(…)

burada sabah akşam donmuş bir denizi taşlıyoruz

taşladıkça taşıyor deniz

çocuklar oyunda hile yapan arkadaşlarına

ceza olarak bir parça bu denizden veriyorlar

akasyalar ve barbunlar bir aradalar

ortaçağ anlatıları satıyor uzun yol şoförleri

mola yerlerinde…

durup ay’a bakıyor kediler ve köpekler

dolunay akşamları…

mardinli bir gece istiyor aşıklar haftaiçleri

ve haftasonları italyan rönesansı hakkında konuşuyorlar…

mahalle bakkalı yaşlı adam boyuna bir ağacı yontuyor

anlıyoruz ki aşk soyunan bir şehirdir

 

Doğan Ergül

Aşkın ve Suların Öğleni, Babil Yayınları, 2005, s.84

Haz
01
2007
1

Lale Müldür’e İmzalı Kitaplar: Arslanbenzer ve Serkan Ozan Özağaç

Dün sahafları gezerken bir sahafta bazı kitaplar gördüm. İlgili sahaf Lale Müldür’ün kütüphanesindeki “işe yaramaz kitaplar”ı sattığını söyledi. Kitapları inceledim, kitapların içinde Hilmi Yavuz hazretlerinin Lale Müldür’e imzaladığı kitap da vardı. Belediye şairi Hilmi Yavuz beni pek ilgilendirmedi.Ancak, Lale Müldür’e imzalanan kitaplar arasında iki ilginç isim vardı: HAKAN ARSLANBENZER ve SERKAN OZAN ÖZAĞAÇ… Tarikatçı Arslanbenzer’in  dergâh yayınlarından çıkmış “Şehidet’in Erken Günlerini Anarak”  adlı kitabı Lale Müldür’e imzalıydı ve  2 Ytl’ye satılıyordu. İçinde bulunduğum durum beni güldürdü. Bu işten kâr çıkarılabileceğim ortadaydı ve kitabı satın aldım ve şu an gittigidiyor’da satışa sundum, şu adresten kitabı satın alabilirsiniz:

https://www.gittigidiyor.com/main/urun.php?id=5017378

Serkan Ozan Özağaç’ın Lale Müldür’e imzaladığı kitap ise tarikatçı arslanbenzer olayından çok daha ilginçti:  ”Ağrılar Kitabı” adlı kitap Serkan Ozan Özağaç tarafından Lale Müldür’e imzalanmıştır. Lale Müldür zamanında Serkan Ozan Özağaç’a kitapta yer alan “Marie Sophie” bölümüyle ile ilgili bir “çalıntı” suçlamasında bulunmuştur. Bu olay C Yayınları’nın sahibi rahmetli Cenk Koyuncu ile Lale Müldür arasında bir tartışmaya neden olmuştur. Tartışma basına ve gazetelere yansımış ve Cenk Koyuncu, Lale Müldür için “Lale Devri kapanmıştır.” demiştir. Kitapta bazı yerler ve sayfalar Lale Müldür tarafından işaretlenmiştir. Kitap 1-50 numaralı satışdışı kopyanın 41 numaralı olanıdır. Bu kitabı da GittiGidiyor’da satışa sundum:

https://www.gittigidiyor.com/main/urun.php?id=5017433

May
28
2007
0

DERGİ: Göğe Bakma Durağı

Yılmaz Cemgil’in Mersin’de çıkardığı Göğe Bakma Durağı adlı derginin 5. sayısı yayımlanmıştır.

May
20
2007
0

Satış

GittiGidiyor adlı web sitesi üzerinden satışa
sunduğum ve koleksiyonumda
bulunan bazı kitapları göstereyim/sunayım istedim.
Kitapların GİTTİGİDİYOR tanıtımlarına ve fotoğraflarına aşağıdaki
bağlantıdan ulaşabilirsiniz: 
https://www.gittigidiyor.com/main/search.php?aramasatici=zafer_yalcinpinar

Nis
17
2007
0

“Şiir göndermeyin kardeşim!” (Varlık,Nisan 2007)

Varlık Dergisi’nin Nisan 2007 sayısında Enver (Paşa) Ercan gene “inciler”
dökmüş ortaya… Birçok “laga luga” söylemden sonra dergisine gelen yazıları
ve şiirleri okuyamadığını, yeterince değerlendiremediğini
söyleyip çokça yazı ve şiir geldiğinden yakınıp durmuş. Şu eski teraneyi
tekrar etmiş… (Bu numara ,aslında, dergisine itibar sağlamak için bir
editörün uyguladığı en klasik en beylik numaradır ya, her neyse geçelim)…

Bu noktada, kendisine burdan bazı “yeni” kavramları hatırlatalım;

-Zaman Yönetimi
-Değişim Yönetimi
-Süreç Yönetimi (Süreç İyileştirme Takımları)

Yukarıdakileri uygularsa(çalışırsa), “Selim İleri” gibi “suluboya” adamlara
“kutlama”lar tertip etmezse ve destekçilerine “mikro iktidar” numaraları
çekmezse, yarışmalarda jüricilik ve TYS’de başkancılık oynamazsa
pekala dergisine gelen yazıları, şiirleri okuyabilir ya da ehl birkaç kişiye
okutabilir. Hikâye bu kadar basittir.
(Zaten, kuşlar bana, Enver Ercan’ın bir şiirin ilk dizesini okuyup bu ilk
dizeyi beğenmezse şiirin geriye kalanını okumadığını, direkt
sildiğini söylediler. Eh, tabii ki bunu da şiiri gönderen saf ve iyi niyetli
insanlara açıklayamayacağı, yazıyı gönderene cevap veremeyeceği açıktır.)

Yazıda -utanmadan- şuna benzer laflar da etmiş: “Bize yazı gönderenler
kendilerinden yazı isteyip istemediğimizi, bize şiir göndermelerini isteyip
istemediğimizi düşünüyorlar mı hiç?”
Yani, dolaylı yoldan, “Göndermeyin kardeşim, yazı, şiir falan göndermeyin
kardeşim!” diyor.

Merak ediyorum, bununla birlikte, Enver Ercan, Varlık dergisini çıkarırken
şunu düşünemiyor mu:
Okur, Selim İleri’yi dergi kapağı olarak görmek, içsiz, tözsüz dosyalar ve
tekrarlanmış ağırbaşlılık retorikleri, didaktik numaralarla donatılmış bir
“varlık dergisi” okumak, böyle bir şeyi kitapçılarda görmek ister mi hiç?

Mar
22
2007
1

P’enis Batur mu?

Sabah Gazatesi / 22-3-07

P’enis Batur mu?

Edebiyat çevreleri, normalden büyük penise sahip bir adamın hayatını anlatan “P’ENİS” isimli romanı, ünlü eleştirmen ve yazar Enis Batur’un yazdığını iddia etti. 

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan “P’enis” isimli romanın yazarının ünlü yazar ve eleştirmen Enis Batur olduğu öne sürüldü. Penisinin boyu 32.5 santimetre olan bir adamın başından geçenlerin anlatıldığı romanın kapağında çok büyük bir “P” harfi bulunuyor. Bu harfin hemen altında ise “ENİS ROMAN” yazıyor. Harfler birleşik söylendiğinde ise kitabın ismi “Penis Roman” olarak okunuyor. Ama edebiyat çevresi büyük P hariç tutulduğunda okunan “Enis Roman” kelimelerinin “Enis Batur” a gönderme yapmak için özellikle seçildiği fikrinde birleşiyor.

Röportajı çıkmıştı 
Edebiyat çevreleri de, kitabın Enis Batur’a ait olduğu iddialarıyla çalkalanıyor. Yıllardır sayısız kitabı çıkan Batur’un, bir türlü en çok satanlar listesine girmemesine içerleyip, çevresindekilere, “Bir gün öyle bir popüler
kültür romanı yazacağım ki, yer yerinden oynayacak” dediği öne sürülüyor. Bu sözler, kitabın yazarının Batur olduğu savına kanıt olarak gösteriliyor. Tartışılan kitap çıktıktan sonra, yazarı isim vermeden bir gazeteciye verdiği röportajda, kitapta yaşananların normalden iri penise sahip olan bir kişinin hayatı olduğu izlenimi verilmişti. Röportajda, kitabın yazarı adının Enis olduğunu da öne sürmüş, penisinin iriliği nedeniyle hayatının zorlaştığını anlatmıştı. Yazar, “Bu kitap tamamen kurgu mu, yoksa otobiyografik yanları da var mı?” sorusunu ise şöyle yanıtlamıştı: “Otobiyografik yanları var. İyi bir esin kaynağım vardı diyelim, bana çok ‘büyük’ bir ilham verdi…” Kara mizah olarak nitelenen “P’enis Roman”, Okuyan Us yayınlarından çıktı.
Oca
22
2007
2

Yasak Meyve 24 ya da “Bana Cüneyt Arkın derler..”

12 Ocak 2007 akşamında “Kuzey Yıldızı Edebiyat Dergisi” altıncı yılını tamamlayacaktı. Bunu -her sene olduğu gibi- bir yemek organizasyonuyla kutlayacaktık. Yemeğe katılmadan önceki boş zamanımı Kadıköy’deki Mefisto Kitabevi’ne uğrayıp yeni çıkan dergilere ya da dergilerin yeni sayılarına göz atarak geçirmeyi düşündüm. Kitabevinde dergileri incelerken içeri Enver Ercan girdi. Elinde koca koca iki büyük siyah torba vardı. Sakalları uzamıştı ve üstü başı da bakımsız görünüyordu. Belli ki, Yasak Meyve Şiir Dergisi’nin yeni  sayısının dağıtımını elden yapıyorlardı. Bir süre kasadaki adamla hesaplar üzerine tartıştılar. Enver Ercan işini bitirip kitabevinden çıkacağı sırada yanına yaklaştım ve “Ben, Zafer Yalçınpınar.” dedim.”Aaa, Merhaba…” dedi ve bana elini uzattı. Buna şaşırmıştım, çünkü Enver Ercan ve Nalan Barbarosoğlu ile aramızda birçok tatsız mektuplaşma, telefon görüşmesi olmuştu. Elini sıktım ve manidar bir şekilde “Size çalışmalarınızda başarılar dilerim.”  dedim. Biraz düşündü ve “Sağol…” dedi. O sırada, kasada hesaplarla uğraşan kitabevi sorumlusu, “Sizin adınız neydi, deftere kaydedeceğim de…” diye Enver Ercan’a seslendi. Durumu garipseyen Enver Ercan, “Bana Cüneyt Arkın derler!” diyerek kasadaki adamın yanına yöneldi. İhtimal, Enver Ercan, Mefisto’daki bakkal defterine benzeyen “dergi hesapları defteri”ne kendi adını yazdırırken, ben de kitabevini terk ediyordum. Yasak Meyve’nin 24. sayısıyla ilk karşılaşmam bu şekilde olmuştur. Hayat, işte…

Oca
12
2007
0

YAPIKREDİKOÇ’un şiir yasağına karşı ŞİİRDİR!

KUŞBAZDIR

yana taralı saçı fazla nizamiye tek düşmanı rüzgar, bankacıdır

ölü aynaların karşısına kurar tezgahını veya sabah makyajı tamam –ki o tıraşlar hayatıdır:

1. “olmaz ya da olabilir” bir toplantı masasının hâkimidir.

2. kişiliği yaka kartından ibaret sanır ya da büyükbaş mevduat.

3. aklını yan cebinde toplamıştır ve deliksiz ve gediksiz.

4. grafik duruşuyla uzanır paranın aybaşılı yatağına.

5. ikide bir ağzını düzeltip sayıklar:

“çok paramız var abiler, ona göre!”

 

https://zaferyalcinpinar.com/s14.html

Oca
02
2007
0

Videopoem

Geof Huth’un “Videopoem”adlı görsel şiirine

https://www.poetikhars.com/bloglar/serkan_isin/videopoem_geof_huth

adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
19
2006
0

Monokl / BlogAşırı

Monokl Deneysel Sanat Dergisi’nin, taifesinin tartışma ve paylaşım platformu açılmıştır. Blog sistematiği üzerinden çalışan site aşağıdaki adresten ziyaret edilebilir. Edilmelidir de.

https://monokl.net/blogasiri

Ara
19
2006
0

Pamuk Prens’in Babası’nın Bavulu’na karşı…

Pamuk Prens Nobel Konuşması’nı “Babamın Bavulu” diye metinleştirmiştir. Buna karşı olarak “Hangisi” adlı anlatıyı aşağıdaki adreste okuyabilirsiniz…

https://zaferyalcinpinar.com/a10.html

Ara
03
2006
0

İlhan Berk / Defter Kapakları Sergisi

Yapı Kredi Kültür Merkezi Sermet Çifter Salonu, Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden İlhan Berk’in Defter Kapakları, adlı sergisine ev sahipliği yapıyor. 24 Kasım–30 Aralık tarihleri arasında ziyaret edilebilecek sergide İlhan Berk’in şiir çalıştığı ve not tuttuğu onlarca defter ile bu defterlerin kapaklarına yaptığı soyut resimler ve kolajlar yer alıyor.

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Kas
05
2006
1

Cukkalanmış Saygınlık Projesi

1 Kasım 2006 Çarşamba akşamı Şeref Bilsel’in Yaşamradyo’daki söyleşisini dinlerken onun kurduğu cümleleri ve yakın geçmişte olanı biteni düşündüğümde taşlar yerine oturdu; bir tipolojinin uygulamaya geçirdiği “proje” zihnimde berraklaştı. Ben de, tutup, hem Şeref Bilsel’in söylediklerini aktarmak(1) , hem de bir kesimin tavrını ortaya koymak amacıyla, kısıtlı olan zamanımdan feragat ederek oturdum, bu yazıyı yazdım.(2)Cukkalanmış Saygınlık Projesi’nin amacı adından da belli olduğu gibi “saygınlık” ve “tanınmışlık” elde etmektir. Projenin tek bir uygulama yöntemi vardır; o da her şeyi ve herkesi “araç” olarak kullanabilmektir. Proje için risk, zaman ve maliyet yönetimi de yoktur, tüm sınırlamalar göz ardı edilmiştir. Tüm hesap kitap; “hesapsızlık”, “kitapsızlık”, “fırsatçılık”, “külhanbeyi retoriği”, “retorik arsızlığı” ve “edebiyat kâhyalığı” üzerine kurulmuştur. Şimdi projenin bâzı faaliyet adımlarını gözden geçirelim;

1. Bundan üç sene önce günlerden bir gün, Şeref Bilsel Tüyap Kitap Fuarı’nda kendisinin dâhil olmadığı(konuşmacı olmadığı) bir oturumda konuşmacı masasına sarhoş bir şekilde yanaşıp, salonun içinde sigarasını yakıp, konuşmacıları rahatsız eder bir tavırla onlara dik dik bakmıştı.

2. Başka günlerden bir gün Yazı Kitabevi’nde oturuyordum. Şeref Bilsel’in Halim Şafak’la tartıştığını öğrendim. Sonra Şeref Bilsel geldi ve “Halim Şafak’ı gidip döveceğim, telefonda da küfürleştik dün akşam…” dedi. Hatta bu olay, telefondaki o küfürleşmeler dergilere de yansımıştı. Yanlış hatırlamıyorsam, Kaçak Yayın’da konuyla ilgili bir şeyler yazılmıştı.

3. Gene günlerden bir gün, Şeref Bilsel’in polislerle kavga ettiğini öğrendim. Sebebini bilmiyorum. Başka bir gün de “hesap” yüzünden bir meyhanede kavga ettiğini duydum…

4. Askerden döndüğümde Metin Cengiz ile Şeref Bilsel arasında geçen tartışmaları, laflaşmaları okudum. Ve asıl o zaman “Yazık!” dedim kendi kendime…

5. Kuzey Yıldızı Edebiyat Dergisi 11. sayısını “Özge Dirik” şiirlerine ayırdığında Şeref Bilsel bize “Ölü edebiyatı yapıyorsunuz!” olumsuzlamasıyla çıkışmıştı.(3)Hatta Şiir Defteri 2006’da Kuzey Yıldızı’nın 11. sayısını göz ardı etmişti. Sonra, aynı Şeref Bilsel, fırsatını bulunca, Özge Dirik üzerine Yasakmeyve’de müntehir şairler dosyasına yazı yazdı. Bu çelişkidir!(4) . Şeref Bilsel için, dergileri ciddi bir “pusuculuk”la takip etmek, antoloji hazırlamak, fırsatları değerlendirmek, edebiyat mikro iktidarı oluşturmak, edebiyat kâhyası olmak ve fırsatları değerlendirmek artık bir tipoloji haline gelmiştir ve stratejiktir. Eserleriyle değil de bu tip toplama, zorlama ve süzme işlerle “saygınlık sağlamaya çalışmak”, aslında, “saygınlık cukkalamaya çalışmak”tan başka bir işe yaramaz.

6. Bu tipolojinin tek uğraşısı, dalgalandırıcı(sansasyonel) ifadelerle yapay gündem yaratmaya çalışmaktır. Şeref Bilsel, söz konusu radyo programında şu cümleleri kurmaktan çekinmemiştir;

“Hakiki gerçeğin önündedir.”

“Dilin bekçisiyim. Şairlerin köpeği olacağıma dilin köpeği olurum.”

“Benim arkadaşlarım zaten iyi şairlerdir.”

“Bana kalsaydı, Şiir Defteri 2006’da sadece yirmi şair yer alırdı.”

“Görsel Şiir mevsimseldir.”

“Yeni kitabım en kötü ihtimalle bizim Kadir’in(5) yayınevinden yayımlanır.”

“Zafer Yalçınpınar, zengin ve yakışıklı bir çocuktur.”

“Hoşça kal halkım!”

Sonuç olarak, yukarıda örneklediğim faaliyet adımları incelendiğinde, tüm bunların (Şiir Defteri’nin, dergilerdeki mahlas yazılarının, Özge Dirik hakkındaki yazının, radyo programının, muhafazakârlığın, küfürleşmelerin, kavgaların ve dil köpekliklerinin) saygınlık cukkalamak ya da eleştirmencilik oynamak adına ilerleyen başıbozuk bir projenin parçaları olduğu aşikârdır. Ben bu tip işlere hiç girmedim ve kısacası, ben –artık- bu numaraları yemem. Edebiyat dünyasındaki külyutmazlar da bu numaraları yemeyecektir. Edebiyat dünyasının bir “çiftlik” ya da bir “Karadeniz kahvehanesi” olmadığını birinin çıkıp söylemesi, hatırlatması gerekiyor. Maalesef bu ifşaatı her seferinde, “kerhen”, ben gerçekleştirmek zorunda kalıyorum ve yıpranıyorum.

—————

(1)Ki aslında o sözlerin pek tartılacak bir yanı yok. Çünkü Şeref Bilsel’in tüm sözleri ve “ayak”ları, çelişkisiz temellendirmelerden yoksun ve hatta gerekçesizdi. Bu tip durumlara “zırva” denir ama benim dilim –hâlâ- varmıyor bunu söylemeye…
(2)Bu yazıyı, gerçekten çok kısıtlı bir zamanda, işlerimin en yoğun olduğu anda yazıyorum.
(3)Biz böyle bir şey yapmıyorduk, Kuzey Yıldızı’na omuz veren bir dostumuza vefa borcumuzu ödemeye ve sözümüzü tutmaya çalışıyorduk.
(4)Zaten beni çileden çıkaran da bu “çelişki”dir. Dostumun böylesine bir projede “araç” olarak kullanılmasıdır.
(5)Kadir Aydemir

Kas
02
2006
0

Görsel Şiir Kitabı

Zinhar ve taifesi Kasım 2006’da Poetik Hars Görsel Şiir Kitabı’nı iftiharla sunacaktır…

ayrıntılı bilgi için: https://www.poetikhars.com ve www.zinhar.com adreslerine bakabilirsiniz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com