Ali Enver Ercan (namı diğer Hz. Müptezel) ile bugün, yani 9 Ocak 2008 tarihinde, gene karşılaşmış bulunmaktayım. Meğer ben ne kadar temiz yürekli bir adammışım ve şu dünya da ne kadar küçükmüş… Bugün yaşadığım şeyler, bugünkü karşılaşma bunu kanıtlıyor.
Hemen anlatayım:
Bugün, çeşitli işler için saat 17:30 sularında Kadıköy’deydim. 19:00’da işyerinden Kadıköy’e dönecek olan eşimi beklerken, zaman öldürmek için sahafları gezmeye karar verdim. Uzun zamandır uğramadığım Ün Sahaf’a uğradım ve 2 Ytl’ye satılan şiir kitaplarını incelemeye başladım.Kitapların arasından Ali Enver Ercan’ın “Eksik Yaşam” adlı kitabı çıkmaz mı… Ün sahaf’ın sahibini yanıma çağırıp, kitabı ve kitabın arkasındaki resmi gösterip beraberce güldük… (Kitapların arasından Mesut Aşkın’ın ilk şiir kitabı olan “Çocuk Gülünce” adlı kitap da çıktı.) Her iki kitabı ve bulduğum bazı diğer kitapları da satın alıp dükkandan çıktım. “Som Gemi” adlı mekâna gittim ve orada Mesut Aşkın’la karşılaştık, sahaftan bulduğum kitabı Mesut Aşkın’ın kendisine imzalattım. Enver Ercan’ın “eksik yaşam” adlı kitabını ve kitabın arkasındaki o ünlü fotoğraf ile yazıyı da Mesut Aşkın’a ayrıca gösterdim, güldük. Sonra, biraz daha sohbet ettik ve Son Gemi’den çıkıp beni Starbucks’da (eski postanenin yakınlarında, yeni açılan yerde) bekleyen eşimin yanına doğru yollandım. Starbucks’a girmiştim ki bir de baktım, karşımda Ali Enver Ercan… Beni tanımamazlıktan geldi ve hemen Starbucks’dan çıktı. Eşimin oturduğu masaya, elimdeki kitapları ve kafamdaki şapkayı bıraktım, paltomun önünü açtım, “Eksik Yaşam” adlı kitabı da yanıma alarak Enver Ercan’ın peşine düştüm. Enver Paşa, Starbucks’ın yanında ufak bir girişi olan Seyhan Müzik’e girdi. Arkasından ben de girdim. Gene beni tanımamazlıktan geldi. Sonunda dayanamayıp: “Enver bey!” dedim. Döndü. Elimdeki “Eksik Yaşam” adlı kitabı(yani Enver Ercan’ın o meşhur kendi kitabını) ona, bizzat uzatarak “Ben Zafer Yalçınpınar, bunu alın!” dedim. Sinirlendi ve “Ben senin gibi bir adamdan bir şey almam!” dedi. Güldüm ve kitabı ona yeniden uzatarak “Şimdi, bu kitabı alıyor musunuz, almıyor musunuz?” diye sordum. Seyhan Müzik’in alt katındaki herkes bize bakıyordu. “Alayım bari!” dedi, kitabı aldı ve şöyle devam etti:
“Bak, sen terbiyesizsin… Edebiyat dünyasında kötü üne kavuştun… Ayrıca o kız benim sevgilim falan değil, Almanya’da yaşıyor…” dedi.
Ona hafifçe gülümsedim ve çektim gittim; Enver Ercan’ı, elinde “Eksik Yaşam” adlı ilk kitabıyla, çeşitli haysiyet çelişkileriyle ve tüm bu yaşananların ağırlığıyla başbaşa bırakıp gittim. Orada öylece kala kaldı.
Sonra, eşimle birlikte eve geldik. Ve zamanında babamın Gökçeada’dan satın aldığı yıllanmış bir el yapımı şarabı açıp, içtik.
Kendi kendime şöyle dedim:
“Eh, Hz. Müptezel’in kendi dandik gerçeğini, onun kendi eline de verdik… Enver Ercan işi, bu dandik dava da halledilmiştir. Daha fazlasına gerek yok… ”
Biliniz ki şu an, kimse benden daha mutlu olamaz.
Zafer Yalçınpınar 9 Ocak 2008, Saat “22:09”
“Osman Olmuş” diye bir adam var; Enver Ercan’ın yarenliklerinden/avanesinden yarı-meczup bir adam…
Anlaşılan Enver Ercan, benim üzerime onu salmış… İşbu Osman Olmuş denen adam biraz önce bana “osmanolmus@gmail.com” adresinden şu şekilde bir e-posta göndermiş:
“Anca gidersin, lan dallama, zeka ozurlusu, capsiz surungen… Once siir yazacaksin, ki senin gibi yeteneksizlerin hicbir zaman beceremeyecegi bir halt, sonra ileri geri konusacaksinnnn…. Hayir, sana kufur edemecegim ama hepsi bosa gidecegi icin etmiyorum,… Bir daha sakin senin gibi hicbir dallama, ece’nin, ayhan caglar’in adini dahi agzina almasin… Ne hakla lan dallama… Kimle ne konustugunu zannediyorsun sen ! (Osman Olmuş)”
Bunu okuyunca gülmekten yerlere yattım. Demek ki birilerinin bir şeyleri anlaması için defalarca tekrar etmek gerekiyormuş. Edelim; Enver Ercan’ın tüm avanesine açık açık şunu söylüyorum:
“Bakın,artık hiç heves etmeyin. Ben Enver Ercan’ın gerçeklerini, haysiyetini falan, dün onun eline verdim ve gönderdim. Onunla ya da onun yarenlikleriyle/ avanesiyle bir davam da kalmamıştır artık… Dediğim gibi, şimdi, siz buralarda, amuda kalksanız ya da ağzınızla kuş tutsanız dahi, bunu değiştiremezsiniz. Enver Ercan işi tamamdır, dava kapanmıştır.”
Zafer Yalçınpınar
Osman Olmuş’a “leblelici@yahoo.com” adresinden küfürlü e-postalar
geliyormuş.
Osman Olmuş da -nasıl becerdiyse- bu e-postaları atanın “ben” olduğuma karar kılmış ve beni mahkemeye verecekmiş.
Görünen o ki uzun bir süre işi gücü bırakıp, bu yarı meczup adamlarla
ve onları ıslah etmekle uğraşacağız.
Bu işler böyledir, bir konuda konuşursunuz ve iş üzerinize kalır…
Anlayacağınız “Osman Olmuş’un Islâhatı Meselesi ” gene, mecburen,
benim üzerime kaldı.
Hamiş: Ben isterdim ki Enver Ercan hazretleri, Osman Olmuş falan gibi
yarı-meczupları değil de avanesinin içinde bulunan daha donanımlı, ne
bileyim daha itibarlı birilerini üzerime salsaydı.
Zafer Yalçınpınar
[…] Ercan Kimdir?; https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=191 Hz. Müptezel ile ikinci karşılaşma; https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=261 TYS, bir halay takımının çalgısı olmamalıdır; https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=264 […]