Eki
13
2006
1

Buyrun

Buyrun buradan yakın; Orhan Pamuk 2006 nobel Edebiyat ödülünü aldı. 1,4 Milyon dolara sahip oldu. Üzerinde “DÜNYA Güzeli” yazan bir kuşağa sahip oldu. Podyumlardaki prestiji arttı.

Eki
11
2006
0

Karga 10. Yıl

26 Ekim 2006 Perşembe – 12 Kasım 2006 Pazar   12:30-20:00

KARGA 10.YIL
Sergi / DJ PROGRAM

*Pazar hariç hergün saat 12:30 – 20:00 saatleri arasında gezilebilir.
*Açılış kokteyli, “Karga 10. Yıl Gecesi” ile ortaklaşa 26 Ekim Perşembe saat 19:00’da gerçekleşecektir.

Karga 10.Yıl Gecesi, 26 Ekim Perşembe 21:00 – 02:00 saatleri arasında gerçekleşecektir.DJ Bahadır.

Kadıköy gece hayatının önemli alternatif müzik ve yaşam merkezlerinden Karga Bar, 2006 senesi ile birlikte onuncu yılını dolduracak. 26 Ekim gecesi, iyi veya kötü birçok olayı barındıran on senesini tamamlayacak olan Karga, yeni bir “on yıl”a ayak basacak. Varlığını sürdürdüğü zaman boyunca müzikal tavrından vazgeçmeyen Karga, bu tavrı hem özel geceleri hem de destek olduğu kardeş kurumu KargART ile yaşam alanına yansıttı. “Karga Bar 10. Yıl” gecesi hem müzikal olarak Karga Bar’ın geçmişine toplu halde bakılacak hem de ister “müdavim” ister” “çalışan” olarak yaşamının bir bölümünü bu çatı altında geçiren herkes Karga’da buluşacak. Kardeş kurum KargART’da aynı gece gerçekleştirilecek olan sergi ise Karga’nın kendine baktığı bir ayna olacak. Bu nedenle, şimdiden Karga Bar’ı tanıyan, bilen ve burada nefes almış herkes davetli…
26 Ekim Perşembe gecesi 10.Yıl…

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Eki
08
2006
0

Papaza Kızıp Oruç Bozmak

Papaza Kızıp Oruç Bozmak(1)
ya da
“Çiftçiye Öğütler”

Başlarken, neden “Şiiri Özlüyorum” matbuatı, onun çıkar(ı)cısı ya da edebiyat ortamında dönen dolaplar, söylediklerimi ve edebiyat camiası hakkındaki negatif düşüncelerimi haklı çıkarmak için bir referansa dönüşüyor sürekli? Ben, birkaç kere de yanılmak isterim… İnsan, yanılmak ister çünkü yanılgılar ardında uyanış, silkinme ve ayılma barındırır. Bana bu zevki neden tattıramıyorlar? Üzülüyorum. Gene papaza kızıp oruç bozacağız, başka bir şey değil; vakit öldürmek bu… (2)

1. Kerhen

Çiftçi, “Şiiri Özlüyorum” matbuatının 18. sayısının 43. sayfasında Serkan Işın ve Poetik Hars için çeşitli göndermeler ve açıklamalar yapmış. Yazının içeriğinden önce sayfa düzenine bakalım:

Sayfanın sol üst köşesinde Çiftçi Bey’in bir portre fotoğrafı var, fotoğrafın üstünde “Şiir Gözü”(3) yazıyor. Fotoğrafın sağında da “Editörden…” yazıyor ve bu sayfa matbuatın 43. sayfası olarak yer alıyor. Şimdi, benim bildiğim, “Editörden…” yazıları derginin başında olur. Çünkü editör derginin içeriğini tanıtır; bu sayıyla birlikte ne yapmak istediğini, bu amaca nasıl ulaşmaya çalıştığını anlatır ve okuyucuya perdeyi açar. Ama Çiftçi, tersini yapıyor. “Editörden…” yazısının derginin 43. sayfasında olmasının iki sebebi olabilir;

a. “Ağalık” ya da “Astsolistlik” taslamak istiyordur.
b. Konvansiyonel Şiiri kendince savunarak “Görsel Şiir Atılımı” üzerinden prim yapmak istiyordur. Tabii bu da bir “Editörden…” yazısı değildir. 43. sayfada yer alan “ayrık” bir şeydir.
c. Derginin içeriğinden bahsedemeyecektir. Çünkü içerik tıkıştırma, toplama, zorlama ve “sayfa doldurma” mantığıyla -fason işlerle- oluşturulmuştur.(4)

Bu bir.

2. Kerhen

Çiftçi, yazısında “Şiiri Özlüyorum” adlı matbuatın amaçsız olmadığını söylemiş ve amaçlarını

a. Şiir gündeminde tartışmalar açmak
b. Ardı ardına dosyalar düzenleyerek gündem oluşturmak

şeklinde tanımlamış. Bu çabanın yersizliği ortadadır. Çünkü şiir kendisi hakkında söylenen her şeyi yıkma eğilimindedir. Şair de gündelikten kaçar. Şair gündemin, gündeliğin içinde yapamadığı, bu geyiklere inanmadığı için şairdir. Ayrıca, derginin oluşturduğu dosyalar da, tavırlar da, yayımladığı şiirler de, değiniler de yapısal ve duygusal olarak çelişkilidir. Hem de fasondur. Sözgelimi, “Şiiri Özlüyorum”un bir sayısında Hilmi Yavuz konu edilirken, bir başka sayıda Ece Ayhan çıkıp gelebilir karşımıza… Bu gibi çelişik durumları gördükten sonra kimin neye paravan olduğunu düşünelim; “Polemik, retorik arsızlığı, köylü kurnazlığı, pusuculuk, itibar kazanmaya çalışmak…” Başka da bir şey değil. Ben bu numaraları yemem. Her şey ortadadır.

Bu iki.

3. Kerhen

Çiftçi, yazısında benim için “Kendine yazık ediyor, içtenliğin sıkı kumaşıyla konuşamıyor, kendine özgü dinamizmi sergileyemiyor” demiş. Sanırım, külyutmaz karakterimiz, edebiyat kâhyalarına ve edebiyat kâhyası adaylarına karşı tavrımız Nevşehir’e kadar uzanmış. Beğenmiyor ise paketlesin geri göndersin tavrımızı; ben kendimle, İstanbul’umla, içtenliğimle, yaptıklarımla ve yaptıklarımın dozajıyla idare ediyorum. Çiftçilik hizmetine de ihtiyacım yok. Hayatım boyunca da başkalarının üzerinden prim elde etmeye çalışmadım. Çalışmam da. Tekrar ediyorum, her şey ortadadır.

Bu üç.

4. Kerhen

Çiftçi, yazısını Cemal Süreya’nın şiiriyle noktalamış. Şiirde kurt ve köpek karşıtlığı var. Alttan alttan bize köpek, kendisine de kurt benzetmesini yakıştırmaya çalışıyor. Ben ise tarafları “Yumurta ve Taş”a benzetiyorum. Yumurta kendini taşa atsa(gidip kendini taşa vursa) veya taş gidip yumurtaya vursa, sonuçta kırılan gene yumurta olacaktır. Şimdi, buradan, kendisini “Şiir Gözü” olarak ifade eden Çiftçi’ye şu atasözünü de armağan ediyorum:

“Bakmakla usta olunsa kediler kasap olurdu.”

Bu dört.

5. Kerhen

Eğer birileri, sizin masanıza gelip, şapkasını çıkarıp, masaya koyuyorsa bilin ki bu “Sen bunları benim külahıma anlat!” demenin Arapçasıdır. Bu da beş.

Hamiş: “Yallah!”

——————————-

(1) Papaza kızıp “beş kere” oruç bozmak

(2) Burada oturup birilerini savunmak amacında değilim. Çiftçi Bey’in çattığı merci (Serkan Işın) zaten kendini hakkıyla savunabilecek kadar zeki, güçlü ve donanımlı birisidir. Konunun kavramsal ve kuramsal boyutlarını çelişkisiz, güçlü bir temellendirmeyle açıklayabilecek kadar bilgilidir. O da kendi orucunu kendince bozacak… Bundan eminim.

(3) Çiftçi, “Şiir Gözü” başlığını kullanarak benim daha önce bahsettiğim “pusuculuk” mantığını da teyit etmiş oluyor. “Şiir Gözü” başlığı bence “pusuculuk” ihtiva ediyor.

(4) Ki Çiftçi, “Editörden…” yazısında derginin içeriğinden bahsetmiyor bile… Ki Murat Üstübal bu durumu “Panorama” benzetmesiyle çok güzel açıklamıştı. “Şiiri Özlüyorum” matbuatı turistiktir, panoromik bir gezinti gibidir. Başka da bir şey değildir.

Eki
01
2006
0

Çelişki

(…) Kendisini tam bir “İslâmcı şair” saymadığım Hilmi Yavuz’un şiirinde bu olgu çok açık biçimde görülebilmektedir. Hilmi Yavuz’de uhrevî öğelerle dünyevî öğeler içiçe geçmiştir. Hilmi Yavuz şiiri “Tevhid”le “sağaltılmayı” ve diriltilmeyi” isterken, Hilmi Yavuz Nev-izade’de eşiyle dostuyla rakı içebilir. Hilmi Yavuz bir kitabında “Narsis, “ Sexualis”, “Psychoathia” diye konuşuyorsa bir başka kitabında “dîl-i mecruh” ve “ser-i kûyûunda”,”ketebe el fakiyr” diye konuşmakta tuhaflık görmez. Her şey iç içe girmiştir. Belki de tevhid’in bir öngereğidir bu. Hilmi Yavuz, söylemek gerekir : İmam Gazzali ile İbn-Rüşt’ü vb. kendisinde birleştirmiştir , yani tasavvufu ve felsefeyi. Tam da bu yüzden “sadakor”, “jorjet”, “zehebî”, “hurufî”, “depresif”, “manik”, “ garanik” , “”tevellâ”, “teberrâ” türünden sözcükler şiirin yüzeyini kaplayabilir. Yavuz, bir sufî olduğunu beyan etmesine rağmen “ben ölürsem yapayalnız kalacak olan Allah’a” diye bir dize yazmaktan bile kaçınmaz. Burada söylediklerim bütün bir Hilmi Yavuz şiirinin eleştirisini öngörmüyor elbette. Ben sadece, bir tuhaflığa dikkati çekmek istiyorum. Hilmi Yavuz’un postmodernist, hatta monden bir İslamcı olduğuna işaret ediyorum. 

Aslında ben “İslâmcı Şiir” nitelemesinin henüz tartışmalı olduğunu düşünüyorum. Çünkü, Türkiye’deki tartışma ortamına baktığımızda ilkeleri kesinlikle saptanabilecek bir İslam tanımına rastlayamıyoruz. Dahası, çeşitli kişisel şiirseller arasında, daha önce söz ettiğim “geçişkenlik” ve “akışkanlık” olgularını yeterince göz önüne almıyoruz. İslamla flört ettikleri gözlenebilen şairlerin tümüyle modernizmin içinden konuştuğu, modernizmin entelektüel ufku içinde düşündüğü söylenebilir. Modern şiirle çelişyor ya da çekişiyor göründükleri noktalarda bile.( Arif Ay, İhsan Deniz vb. şairleri düşünüyorum). Benim İslâmcı bir şair olarak kabul edebileceğim tek kişi olan Sezai Karakoç bile, en azından düzyazılarının büyük bölümünde modernizmden kopabilmiş değildir. Ama Karakoç’un şiiri, bugünkü gövdesiyle ; izlekleri, yapısı (mesnevi düzeni), dilsel özellikleri açısından İslâmcı bir doğrultuda yer alabilir. Burada, gömlek değiştirir gibi dünya görüşü değiştiren İsmet Özel’i hiç anmıyorum. İsmet Özel, ancak psikopatolojik çerçevede ele alınabilir. Türk Şiiri’nin İsmet Özel diye bir sorunu yoktur. 

(…)

Ahmet Oktay

(Bir söyleşisinden…)

Eyl
21
2006
0

Patricia Barber’ın yeni şiiri…

Caz şairi Patricia Barber yeni albümünü tamamlamış bulunmaktadır.

İlgili bağlantı: https://www.patriciabarber.com/discs/mythologies.htm

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Eyl
16
2006
0

Üsküdar’daki Şarap Partisi


AKP’li Üsküdar Belediyesi’nin sahilde, parkta, koruda içki içenlere 132 YTL para cezası kesmesi… Ceza kestiği yurttaşların kimliğini de internet sitesinde teşhir etmesi üzerine Cumhuriyet yazarı Deniz Som dün sütununda dedi ki:
“Şeriat işte böyle usul usul geliyor. Fakat bendeniz bir yurttaş olarak, ülkemi ortaçağ karanlığına sürüklemek isteyenlere artık başkaldırıyorum ve yedi kuşak bir Üsküdarlı olarak meydan okuyorum! Eşimle birlikte, elimde bir şişe şarap ve birkaç plastik bardak olduğu halde 19 Kasım Pazar günü saat 14.00 ile 15.00 arasında Salacak sahil yolunda Kız Kulesi’nin tam karşısındaki büfenin yanında ‘Sahilde içki içmek yasaktır’ yazan tabelanın önünde kadeh kaldıracağım. Eğer zabıta ve polis beni oradan kaldırmaya kalkışırsa direneceğim…
Direnirken de Atatürk’ün Bursa Söylevi’ni okuyacağım:
“Türk genci, devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunun gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Rejimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, ‘bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır’ demeyecektir. Hemen müdahale edecektir…”
Deniz’le dün konuştuk.. Pek çok okurun da o saatte Salacak’ta olacağını söyledi. Keyifli bir şarap partisi olacak…

Ağu
18
2006
1

Hişt, bizden bahsediyorlar!

Serkan Işın 18 Ağustos 2006 tarihinde Poetik Hars’ta şöyle dedi ve bayrağı dikti;

“Şiiri Özlüyorum” dergisi 17. sayısında iki sayıdır devam ettirdiği “şair ne biliyor?” dosyasının kenarına köşesine bir yerine (tam da altay öktem’in yazısının bulunduğu sayfaya) “yorumu okura bırakılmak üzere” (sanki diğer şiirler başka türlü değerlendiriliyor, hepsi okurun yorumuna bırakılıyor zaten) poetikhars’tan (fuat çiftçi bir 17 yıl daha tashih ilmi ile iştigal ederse sanıyorum poetikhars’dan değil poetikhars’tan yazılacağını öğrenecektir) iki adet iş yerleştirmiş, bizden izin almadan. Kanımca yapılacak en ayıp işlerden birini yaparak, siktiriboktan dergi kontenjanını doldurmaya da hak kazanmış. Şimdi biz bu olay üzerine biraz yoğunlaşalım, anlamaya çalışalım.

Biz bu işlere “görsel şiir” diyoruz ve çok şükür daha “okurun yorum yapabileceği” seviyede olmadığını bildiğimiz için de çok mutlu ve gururluyuz. Daha “görsel şiir olur mu?” sorusunu sormakla meşgul bir sürü şairin, eleştirmenin ve derginin karşısında 3 yıldır bu siteyi ve mevsimlik olarak de dergiyi ayakta tutmaya çalışıyoruz. Dergiye kıytırıktan ebatlarda alınan iki işin bir tanesinin benim “Aşk ve 22 Cüceler” ve diğerinin de Barış Çetinkol’un “ulaşmak için”i olduğunu da not edelim. Bir kere bunlar “çalışma” değil. Çalışma “amelelerin” yapacağı birşeydir, hani vardır ya “şiir ameleleri”, “fikir işçisi”. İşte bu zevat çalışma yapar, biz bunlara açıkça “iş” diyoruz. Neden öyle dendiğini de ben oldukça açık bir dille açıklamaya çalıştım, merak eden gider şuradan bakar. O zaman şu denebilir; kendi diline uydurmak gibi bir lüksü kimsenin yoktur. Bunlar “görsel şiir”dir ve kimsenin onlara “deney, çalışma” falan demeye çapı yetmez ve hakkı da yoktur. Bu böyle biline. Ayrıca bana da ıspatlayamazsınız.

Üç yıldır uğraşa uğraşa en azından bazılarınızın diline “sözlü kültür, deneysel, somut” gibi kelimeleri yerleştirme talihsizliğimiz oldu. Sonuçta bu kelimeleri, kavramları icat etmiş değilim, sadece işe yaradıklarını gördüm ve bir bağlama oturuyorlardı. Kitaplarda herşey gibi bunlar da yazıyor. Konumuza dönersek, kitap okumamak ve bilgiyi (epistemolojik anlamda) deneyimin bir gradyanı olarak almak bugünün icadı değil. Etrafta böyle takılmak isteyen çok şair var. Kusura bakmayın ama bu site ve bu dergi sizin suratınıza tükürmeyi bir görev biliyor. Nasipleniniz.

Bir başka konu da şu. Şiir, çeşitli numaralar ve göz boyamalarla sanki birilerinin tahakkümü altındaymış gibi de görünüyor. Kendi adıma ben birilerinin Şiir demeyi sevdiği şeyden bolca yazdım. O alanda da uzviyetimle yarıştırabileceğim kendi kuşağımdan çok fazla insan yok ne yazık ki, bu yüzden de oldukça rahatım. Çoğu süprüntü, birbirine bakmaktan aptallaşmış, yatıp kalkıp aynı muhabbetleri yapanların çiziktirdikleri birkaç dizeye de şiir muamelesi, şairlerine de Şair muamelesi yapacak halim yok.

Türkiye’de Merkez Şiiri denebilecek şey ölmüştür. Bunun birçok sebebi var, araştırır bulursunuz. Eğer merkeze oynayacak bir şiir yazacaksınız işin içine asgari ücret alan birinin hissiyatını, geneli kucaklayan ve jiletleyen birinin varoluşunu falan katmanız gerekiyor. “Violent Femmes” falan olmanız gerekiyor, “Bob Dylan” olmanız gerekiyor. Bob Dylan Victorias Secret defilesinde görünebilir de sizi Zeki Triko’nun çekimlerine kim davet eder merak da etmiyor değilim. Yani kötülük ile asgari şartlarda bir mukavele imzalamanız gerekiyor. Eve duşakabin alıp, içine tabure koyuyorsanız o başka elbet..

Son iki yıldır, kendi adıma bu sitede olan bitenin izlenmediğini düşünüyordum. Ama görüyorum ki izleyip aklında kalanlarla eleştiri yapmaya çalışan üç beş çapulcu dışında iyi şeylerin olmasını da sağlamışız. Gerçi koskoca Hece dergisi’nde Hayriye Ünal bizi Tarık Günersel ve genç arkadaşları olarak tanıtmaya gayret ederken, adı Şiiri Özlüyorum olan bir derginin bizden izin almadan, görsel şiirlerimizi basması yadırganacak birşey değildir. Akıllı olmanız gerekiyor, zira çoğunuzdan çok daha fazla yetenekli ve inatçı olduğumu biliyorum ben.

Hadi yeteneği ve inatçılığı bir kenara atalım (onlar Allah vergisi) da iyi niyet ve hakkaniyete ne oldu? İmge, düşünce falan diye sayıklayıp 1970’lerin dergilerinden getirdiğiniz o boktan çevirilerinin 80 kuşağındaki abilerinize, ablalarınıza neler ettiğini görmek için IQ gerekmiyor. Ben 80 kuşağına dahil değilim, 90 kuşağı da değilim. Bu dergi de kendisine öyle bir kök aramak zorunda, bağlantı, referans aramak durumunda da değil.

Velhasıl, Zinhar’ın eylemine katılan herkesten ayık olmalarını rica etmekten başka çarem yok, zira ortalama zeka tarafından dedikodumuz yapılıyor..

Serkan Işın

Tem
15
2006
0

Kuzey Yıldızı Edebiyat Dergisi’nin 13. Sayısı Çıktı

KY13

çıkrık sızısı − aziz kemâl hızıroğlu
hediye − derya önder
ikincil ruhla pis−duvar buluşmaları − özge dir
metroloji − zafer yalçınpınar
temizlikçi kadınlar için − cengiz kılçer
çeviri şiir: louis macneice − ersin engin
maktûl − sefa fersal
orta kat − ulaş oral
adın kuma yazılır − metin fındıkçı
ipler − kerem ışık
söz cinayet gibi çekiciydi − öztürk uğraş
giz’li anlatı − umut karaoğlu
uçan ayna − salihaydemir
elifli sadi − arzu çur
yalnızım söylemeye dilim varmıyor gözlerimden akan yaş konuştum sayılsın! − halim şafak
evden uzakta veya kayıp − hakkı engin gidener
oyun II − eylül hicran polat
makas − burçin özdeş
kırık düş − hakan sürel
geç yol − şakir özüdoğru
fusion ya da bi’ teklik sen kimsin? − duygu güles
ay çiçek − idil berf
yüreğimin yıldızı − volkan hacıoğlu
kara mıh kilit alesta − zafer yalçınpınar
asude − oylun pirolli
ça commence avec toi − gökçe polatoğlu
küçük defterler − salih aydemir

Tem
10
2006
0

Kitap okumak azınlık işi mi?

Kitap okumak azınlık işi mi?

Nobel ödüllü Portekizli yazar José Saramago, “Okumak her zaman azınlık içindi, her zaman da öyle olacak” dedi, ülkesini şaşırttı. Biz de yazarlarımıza kitap okumanın bir “azınlık eylemi” olup olmadığını sorduk

28 Haziran 2006 Çarşamba  (Milliyet Gazetesi)

Murathan Mungan
Kitap okumak keşfedilen ve keşfettirilen bir şey
Saramago’nun bu sözleri hangi bağlamda söylediğini bilemem. Dolayısıyla söyleyeceklerimin ona değil, ortaya konan soruna bir cevap niteliğinde olduğunun bilinmesini isterim.
Olgularla, doğruları karıştırmamak gerekir. Azınlık-çoğunluk ayrımı mutlak değerler düzeyinde yapılabilir mi? Dünya nüfusu göz önüne alındığında, okuma oranının her yerde düşük olduğu öteden beri bilinen bir gerçektir; ama anladığım kadarıyla Portekiz Kültür Bakanlığı’nın girişimi de bu yüzden zaten. Kitap okumak, zaten bir “boş zaman özgürlüğü” değil midir? Hani Marx’ın önemle üzerinde durduğu, eşitsizliğiyle ünlü şu “Boş zaman!..” Kimileri hiç çalışmazken, kimilerinin günde on beş saat çalışmak zorunda olduğu sınıflı toplumlarda insanlara kitaba ayırmaları gereken zaman, ne yolla hatırlatılabilir?
Açlık sorunuyla boğuşan Afrika’nın, Asya’nın kimi ülkelerinde okuma alışkanlığının istatistiki bir karşılığı olabilir mi? Bütçesinde askeri harcamalarla, eğitim harcamaları arasında büyük uçurumlar bulunan; geçmişi kitap yasakları, kitap yakmalarıyla ünlü olan, eğitim müfredatı çocukluktan başlayarak insanı okumaktan soğutmak üzerine kurulu ülkelerde okuma alışkanlığının varlığı-yokluğu üzerine sağlam veriler çatılabilir mi?
Günümüzde görüntü teknolojisinin oyuncaklı gereçlerinin, insanları “okumak” yerine daha zahmetsiz bir yol olan “seyretmeye” yönlendirdiği bilinen bir gerçek. İnsanın kendine ayırdığı zamanı değerlendirmesinde “kitap okuma”nın bu anlamda rakipleri çoğaldı, ama gerçeğin tümü bu kadar mıdır?
İnsanoğlunun “homo ludens” olduğuna inanıyorsanız, onun çocukluktan başlayarak kitap okumaya özendirilebileceğine, yönlendirilebileceğine inanabilirsiniz.
Dahası, “Reklamlar” çağına inanıyorsanız, buna da inanabilirsiniz. Değeri olmayan şeylerden reklam ve manipülasyon yoluyla “değer” yaratılan bir çağda, “kitap” kendi değerini hatırlatmaya çalışıyor yalnızca. Unutmamalı ki, kitap okumak da, keşfedilen ve keşfettirilen bir şeydir. Konunun üzerine dört koldan gitmek gerekir.
Yaşar Kemal
Büyük bir kesim kitap düşmanı!
Evet, kitap okumak bir azınlık eylemidir. Herkes kitap okumaz; hoşuna gitmez, canı sıkılır… Ama öte yandan, yazarları mutlu edebilecek kadar okur da var dünyada. Fakat uğraşılsa, insanlar okumayı bırakmaz. Türkiye’de niçin az kitap okunuyor? Çünkü okur  yazar sayısı da az. Bu ülkenin büyük bir kısmı, politika olarak kitap düşmanı. Ne kadar kitap varsa yakıyorlar, ne kadar yazar varsa hapsediyorlar!
Elif Şafak
Yanlış ve tehlikeli bir sav
Bugün okumanın sadece belli bir elit kesim için olduğu savı, premodern toplumda hayli geçerli olan İncil’i (ya da Kuran’ı) okuma ve anlamlandırma yetkisinin sadece din adamlarına ait olduğu savı kadar yanlış ve tehlikelidir. Herkesten okumayı sevmelerini beklemek doğru olmayabilir, ama okuma özgürlüğünü, hakkını ve alışkanlığını toplumun her kesimine istisnasız yaymaya çalışmak, bence uğrunda mücadele edilmesi gereken bir fikirdir.
Adalet Ağaoğlu
Zorlarsanız büsbütün kaçarlar!
Bu görüş, üzerinde  durulmaya değer. Çünkü bizde okurun çok az olmasından ileri gelmiş bir baskı var. Ama bir bakıyorsunuz ki kitaplar da hiç olmadığı kadar çok satış gösteriyor. Tamamen tişört seçer gibi marka seçiliyor ve ne reklam edilirse ona koşuluyor.  Bu kadar kitabı satın alan herkesin tümü iyi okur değil bence. Ve onlardan bunu bekleyemeyiz. Çünkü Saramago’nun söylediği gibi, eğer zorlarsanız, büsbütün kaçarlar. Çünkü kendisini okumaya hazır hissetmesi lazım. Ancak kendi isteği varsa, merak içinde gelişmişse iyi bir sonuç alır. Zorlarsanız tişörtten bıkıp atar gibi olur…  Bazıları futbola nasıl meraklıdır, evde tutamazsınız; okur da böyle okursa sahici okur olabilir.
İnci Aral
Kitap okumak için edebiyat altyapısı gerek
Haklı buluyorum Saramago’yu. Çünkü kitap okumak asgari bir edebiyat altyapısı gerektirir; okuduğunu anlamayı, ondan zevk almayı… Günümüzün eğitim sistemleri içinde bunun pek yeri yok gibi. Çünkü insanlar çabuk tüketilen, orta zekâlar için sunulan zevklere ve eğlencelere şartlandırılıyor.  Bu ihmalin biraz da kasıtlı olduğunu düşünüyorum. Öte yandan, derinlik olarak ucuz kitapların, bu çok az eğitim görmüş kitleye pazarlanması için taktikler geliştiriliyor. Ama bu insanları değiştirecek nitelikte kitaplar değil onlar… 
Orhan Pamuk
Demek ki daha çok okumamız gerekiyor!
Saramago, okumanın bir çeşit direniş olarak görüldüğü bir kültürden geliyor. Benim kuşak, ama daha çok benden önceki kuşak, okumaya atfedilen bu özel anlamı iyi bilir.
Saramago’nun azınlıklardan kastettiği, okumanın toplumun içindeki küçük bir kesim tarafından yapılan bir iş olduğunu hatırlatmak. Voltaire’den beri insanoğlunun seçkinleri, küçük bir azınlık okuyor, düşünüyor. Keşke ütopyaların dillendirdiği hayallerimiz gerçek olsa da herkes okusa.
Bu arada okuma işini ‘azınlık’ işi olduğu için itibarlı görmek de yanıltıcı. Azınlık ile itibarı ilişkilendirdiğine göre Portekiz’de azınlığın yaptığı bir işi yapmak şerefli bir şey. Biz daha oraya gelemedik. Azınlık durumunda kalmak hepimizin bildiği gibi bizde alçakça bir şey. Demek ki, daha çok okumamız gerekiyor.
Hasan Ali Toptaş
Saramago’ya katılıyorum!
Saramago’nun sözlerine tamamıyla katılıyorum. Herkes okumak zorunda değil. Okur olmak da yazmak kadar uğraş isteyen, çileli bir iş.  “Okur sayısı azaldı” diye düzenlenen kampanyaların ve bu tür kaygıların çok uzağında biriyim. Okumak da yazmak da kişisel uğraşlar; kimseyi zorlayamayız.
 

Haz
29
2006
0

Poetik Hars’dan yeni ayarlama

Büyük site www.poetikhars.com , uzun süreden beri yolculukta bulunduğu “GÖRSEL, DENEYSEL ŞİİR” yalıtımını azaltarak  

 

üstbaşlığı ŞİİR’e ayarladığını bildirdi.

 

Bakalım; hayırlı, uğurlu olsun.

Haz
11
2006
0

Monokl çıktı

1.

Uzun bir süreden beri Volkan Çelebi’nin emekleriyle yayıma hazırlanan MONOKL adlı deneysel edebiyat ve sanat dergisi 11/06/2006 tarihi itibariyle dolaşıma çıkmıştır. Kitapçılarda bulabilirsiniz.

2.

Bu dergi sıkı bir deneysel edebiyat dergisidir. Bu dergiyi yayıma hazırlayanlar da sıkı taifedir.

3.

Biliyorum ki yıldızlara yakın olmak isteyenler evlerini uçurumlara kurarlar.

4.

Pazardaki bir ürünün fiyatını pazara en uzak çiftçi belirler.

5.

Derginin web sitesi www.monokl.net olacaktır.

6.

Bu derginin içindekiler listesi aşağıdadır:

Gelecek Sözlük Anlamı olarak ya da Şimdi’ nin Sözlükötesi Anlamı Olarak Monokl -Volkan Çelebi

LABİRENT

– Atlı Karınca, Deniz Tuncel
– Dada, Serkan Işın
– Ortak Labirent
– Yolculuk, Derya Vural
– Aşk ve Yirmi İki Cüceler, Serkan Işın
– Bir Yahudi Genç Kızı Hatırlatan Şiir, Carlfriedrich Claus
– Materyal
Kolaj, Karl Riha

TİRŞE IŞIĞI

– Sanat ve Provokasyon, Avangardların Tarihinde Kuşbakışı Gezinti, Flavia Costa- Anna Battistozzi
– Ah Nerede O Eski Avangardlar, Armağan Ekici
– Şu Tatmini İmkansız Teselli Arzumuz, Dagerman
– Sanatın Esaretinde Sanatçı Olmak, Görkem Arev
– Bum Bum Pop Art, Değer Esirkuş

MANİFESTO

– Mimariyi Aktarmak, Fizikselaşırı Kent – Marcos Novak
– Füturizmin Kuruluşu ve Manifestosu, Marinetti
– Gized Oulipo, François Le Lionnais
– Hava Gösterisi, Terry Atkinson

GRAMMA (YAZI)

– Ölüm Yazı Vücut, Ahmet Soysal
– Demanrikü: Yazı ve Düşünce, Boşluk ve Eylem, Volkan Çelebi
– Yazı’ nın Sözyaşları, Eren Rızvanoğlu
– Metinlerarasılık ve Varlıkbilim, John Frow

ORPHEUS

– İğnelemeler 1-2, Cem Kurtuluş
– Savrulanlar, Ali Tirali
– Bir Böcekten Çıkanlar, Cem Kurtuluş
– Krallar ve Larvalar, Cihan Demiral
– Su Yolcu, Zafer Yalçınpınar
– Sahildeki Konuşmalar, Tanrı Vahdettin’ e Sırt Çeviriyor; Ali Tirali

ARAKİTAP

– Refika Belendis Kırka Seksen, Ertan Arslansoy

ARS POETİKA

– Şiirde İş Nedir, Serkan Işın
– Şiirden Haberler, Lawrence Ferlinghetti
– Bir Karşı-Demiurgosluk Girişimi Olarak Madde-Şiir Pratiğinin Olanakları, Cem Kurtuluş
– Baudleaire’ den Seçmeler, Charles Baudleaire

DİEGESİS (ÖYKÜ)

– Üç, Burçin Özdeş
– Bar Sonatları, Herv Le Tellier
– Bir Şeyler, Melik Saracoğlu
– Aksak, Volkan Kızılöz
– Kayıp Otobanlar Tepesi, Sarper Özharar
– Örümcek Ağacı Özlem Taşkıran
– Tek Taraf, Arda Güçler

LABORATUVAR

– Devridaim, Duygu Güleş
– Geri Dolaşım, Zafer Yalçınpınar
– Yaldızlı Çadır, Derya Ekenci
– Nasıl, Duygu Güleş
– Gerçeğin Yanıtı, Cihan Akkartal

LATERNA MAGİKA

– Eisler ve Brecht, Çiğdem Erken

FANTASMAGORIE
– Korku Sinemasında Gerçekliğin Tanığı Olarak Göz ya da Göz Bozukluğu
– Godot’ yu Beklerken Üzerine Bir Deneme, Sinclair

PORTRE

– Tanrı, Kral, Köle, Seda Cebeci

YARI YAZILAR

(In Defence of Algiers, Kısıtlayan Gerçeklik Üzerine, Avangard Tiyatro, Arap Şeyhi Alman Kız, Cehennemdeki Handel)

MASKE

– Anonimograf, Herv Le Tellier

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com