Haz
05
2008
0

Yeni Bir Kötülük Dayanışması…

“Ahmet Korhan” mahlasını kullanan birileri ahmet.korhan@yahoo.com adresinden Tübitak Başkan Yardımcıları’nın sekreterlerine “hakkımda pislik, hakaret ve tehdit dolu söylemler içeren, doğrudan işten atılmamı ya da uzmanlık görevimden uzaklaştırılmamı sağlamaya yönelik” mektuplar göndermektedirler… Bu mektupların kopyalarını da bilgilendirme amacıyla Baki Ayhan T, Hakan Arslanbenzer, Metin Celal, Mehmet Öztek, Salih Bolat, Osman Olmuş, Cihan Oğuz, Enver Ercan, Onur Caymaz, Şeref Bilsel ve Ömer Şişman’a da göndermişlerdir.

(Üzülerek söylüyorum ki bilgilendirme mektuplarını alan kişilerin de bu işin içinde, bir köşesinde olduğunu düşünmeye eğilimliyim.)

Bu tehditi yapanların, bu mektupları yazanların kim olduklarından emin değilim ama işime, evime ve hayatıma yönelik bir eyleme ve tecavüz konumuna geçtikleri açıktır. Birçok düşmanım var. Fakat bu mektupları yazan, bu işi planlayanların eski “kötülük dayanışması” takımının başını çeken Reha Yünlüel, Ömer Şişman ve Emrah Altınok olduğundan şüphelenmekteyim.

Fakat şunun bilinmesi gerekir ki kim ne yaparsa yapsın, kime hangi mektubu gönderirse göndersin, hangi gizli elleri ve mekanizmaları çalıştırırsa çalıştırsın, ne olursa olsun, artık benim “ölene kadar yazacağım” ve bir tipolojiyi “sıçtığı yere kadar kovalayacağım” kesindir.

Bunların dışında söyleyecek özel/yeni bir şey yok.

Hiç boşuna “heves” etmesinler…

Zafer Yalçınpınar

Haz
04
2008
0

Ece Ayhan’dan Nilgün (Marmara) ile Kağan (Önal)’a…

Ece Ayhan’ın 11.11. 1984 tarihinde Nilgün Marmara ile Kağan Önal’a ithafen imzaladığı “Yeni Defterler” adlı kitabını koleksiyonuma ekleyebilmiş olmanın sevincini yaşıyorum.

Nilgün Marmara’nın en belirgin özelliği; Mülkiyet Duygusu’nun olmamasıdır. Kızıltoprak’taki evinde oturuyorlardı. Evlenecek. Ev kocasının. Salonun parkeleri bir milim inceltildi, yeniden cila yaptılar. Haftasonları onlarda kalıyordum. “Bak ne güzel oldu” dedim. “Misafirler için artık salonu kullanmayın, benim kaldığım odayı kullanın.” Dedim. O da “İnsanlar kullanmayacaksa ne işe yarar!” demişti. Nilgün Marmara’nın nikâh şahidiydim. Kadıköy’deki nikâhta hiç süslenmedi, gelinlik giymedi. Şöyle bir mavi sürmüştü gözüne, herhalde rimel. Ben bazen Tezer Özlü ile Nilgün Marmara’yı birbirine karıştırırım. Sahi, Nilgün Marmara ile Tezer Özlü yaşadı mı patron?!

Ece Ayhan

Öküz Dergisi, Sayı: 2000/2, s.2

May
28
2008
0

Günler…

947. Gün 

Enis Batur Argos’tan da ayrılmış. Hem de ilk sayının çıktığı gün. Haberi gazetede okuyunca çok üzüldüm. Daha sonra telefonda konuştuk. Fazla bir şey demedi; demek istemedi belki. Ama gösterilen nedenler ne olursa olsun, hatta Enis ne derse desin, bir dram da var burada. Reisin gemi daha yola çıkarken tekneden inmiş olması başka nasıl açıklanabilir!

Başka bir olay geliyor aklıma. Andre Gide NRF’in (Nouvelle Revuo Française) danışmanı. İlk sayıda Gide, dergide yayımlanmasını istediği bir yazının çıkmadığını, buna karşılık istemediği bir yazının da yayımlandığını görüyor. Karşı çıkıyor bu duruma. Basılmış nüshalar yok ediliyor. İlk sayı yeniden basılıyor. Bu da başka bir ölçü. (s.396)
 

824. Gün

Beyaz Yayınevi Ece Ayhan’ın Kolsuz Bir Hattat adlı kitabını 1000 adet basmış ve hepsini ona armağan etmiş. “Dipyazılar 1” adıyla anılması gereken bu kitap Ece’nin gazete ve dergilerde çıkmış bazı yazılarını, notlarını, kendisiyle yapılmış ve kendisinin başkalarıyla yaptığı konuşmaların birkaçını kapsamakta. Üç dört arkadaş kitapların bir kısmını elden satmaya karar verdik. Ben, kendi payıma, Kolsuz Bir Hattat’tan 20-30 tane satabildim.

Yazarlar, hiç değilse şairler, kendi aralarından böylesi fiili satış kooperatifleri kursalar ne iyi olur diye düşündüm. Diyelim, kitap 3000 basıldı; 500 kadarı iyi kâğıda bastırılabilir, desenlerle süslenebilir; ayrı bir cilt özeniyle hazırlanabilir.

Şiir kitabı için tek umut nesne-kitaba giden yolda. (s.293)

 

Cemal Süreya, Günler,YKY, 2.Baskı, 2002

 

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
May
25
2008
0

Damperli Ödül Furyası ve Saygınlık Cukkalamak

S Gazetesi’nin 113. sayısında yayımlanan “Damperli Ödül Furyası ve Saygınlık Cukkalamak” başlıklı yazıma https://zaferyalcinpinar.com/i17.html adresinden ulaşabilirsiniz.

May
22
2008
0

891. Gün

 

“Turgut Özal’ı getirin Türkçeye çevireyim.”

Cemal Süreya – Günler, YKY, 2.Baskı, 2002, s.367

 

 

May
11
2008
0

Ayırdım…

30.

(…)

ey cama vuran kurşun, kimsenin kapayamayacağı yara!

ey atların nallarında çarpıtılmış ölüm!

ey kuşağındaki hançeri güle anlatan hayvan!

seninle yolumu aşk için ayırdım!

(…)

 

Onur Akyıl

Vietnam Mektubu’ndan…

 

May
08
2008
1

Abdülhak Şinasi Hisar İmzası

Abdülhak Şinasi Hisar’ın 1958 baskısı “İstanbul ve Pierre Loti” adlı kitabını Korhan Akman’ın “İkarus Sahaf” adındaki dükkanında buldum. Kitap, A.Ş. Hisar tarafından  “Kitap mütehamisi Bay Jan Jak Balamutoğlu’ya muhabbetli hâtıralarimle…” şeklinde imzalanmış.

Hisar’ın bu kitabı “İstanbul Fetih Cemiyeti/İstanbul Enstitüsü Yayınları” tarafından  1958 yılında “İş Bankası’nın nakdi yardımiyle basılmıştır.”

Ünlü kitap koleksiyoneri veya sanat hamisi Ömer Koç’un “Abdülhak Şinasi Hisar” imzalı kitaplar topladığını göz önüne alırsak, kendi koleksiyonuma bir adet “A.Ş. Hisar imzası” ekleyebilmiş ya da kurtarabilmiş olmanın sevincini yaşıyorum.

Hamiş: Sahaf Korhan Akman’a bu imkânı bana sağladığı için çok teşekkür ederim. Ayrıca, tüm kitap heveskârlarına Kadıköy’deki İKARUS SAHAF’ı ziyaret etmelerini -özellikle- öneririm.

May
03
2008
0

“TYS ASKISI”

Hz. Müptezel(Ali Enver Ercan) ve avanesinden bizim eve yeni bir “kâğıt” daha geldi. Bu üçüncü kâğıtta yazanlara göre, TYS yönetim kurulu, TYS üyeliğimi “askı”ya almış. Üyeliğimin geleceği, Genel Kongre’de karara bağlanacakmış.

Bağlasınlar.

Şimdi, Ali Enver Ercan ve bir halay takımının çalgısı(enstrumanı) olarak şekil değiştiren TYS hakkında söyleyecek fazla bir şeyim kalmadı; hemen hemen her şeyi daha önce söyledim. İşbu halay takımının kavrayamadığı biricik şey ise şudur; Zaten ben, 2005 senesinden beri kendi üyeliğimi kendim askıya almış durumdaydım ve son 3 senedir Ali Enver Ercan ile avanesinin yönetimindeki TYS’ye zerre kadar saygım kalmamıştır. Tıpkı Varlık Dergisi’ne -o mezarlığa- saygım kalmadığı gibi… Bunun nedeni de -basitçe- Ali Enver Ercan’ın müptezelliğidir, köylü kurnazlıklarıdır ve retorik arsızlığıdır. Bu söylediklerim de “nal gibi” ortadadır.

Hamiş: Aşağıda TYS’den gelen son yazı var. Önümüzdeki genel kongre’den sonra – ihtimal, TYS’den ihraç edildikten sonra- bugüne kadar TYS’den gelen tüm dokümanların ve işbu dandik yazıların herbirini GittiGidiyor adlı web sitesi üzerinden 1YTL fiyatla satışa sunacağım.

——-

Tarih: 18 Şubat 2008 / Sayı:3

Konu: Onur Kurulu’nun Kararı Hk.

Bay Zafer Yalçınpınar

Yazar kimliğine yakışmayan söz ve davranışlarınız nedeniyle sizi Onur Kurulu’muza vermiş, kararı 13 Şubat tarihli mektubumuzla bildirmiştik. Konuyla ilgili internet ortamında yaptığınız açıklamadan, seviyesiz tutum ve davranışlar sergilemeyi sürdürdüğünüz anlaşılmaktadır. Söz ve davranışlarınız, TYS gibi saygın bir kurumla bağdaşmadığı için üyeliğiniz, genel kongrede karara bağlanmak üzere askıya alınmıştır.

Bilgilerinizi rica ederiz.

TYS Yönetim Kurulu

——

SON NOT: TYS ve Hz. Müptezel (Ali Enver Ercan) ile ilgili diğer yazılara aşağıdaki adreslerden ulaşabilirsiniz:

Ali Enver Ercan dersini almamış; https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=280
TYS, bir halay takımının çalgısı olmamalıdır; https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=264
Hz. Müptezel ile ikinci karşılaşma; https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=261

Ali Enver Ercan Kimdir?;

https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=191

——–

May
03
2008
0

SİNEKLER…

Jose Miguel Corchado’nun sorularla dolu bir bedeni var. Kendisini sürekli kovalayan soruların hesabının ucunu kaçıralı yıllar oluyor; ama ilk sorunun içine girdiği akşamı bugün gibi hatırlıyor.

Sevilla şehrinde olmuştu. Geleneğe uygun olarak portakal çiçeği aromalı, güneşli bir ikindi vaktiydi. İlk soru bir karasinek gibi uçarak geldiğinde, başka herhangi bir yalnızlık gibi bir yalnızlıkta, insanların arasından tek başına, evine doğru yürüyordu. Onu korkutmak istedi, ama soru turlar atarak içine girip, artık çıkmayıncaya kadar çevresinde döndü durdu. Ve bütün gece onu uyutmadı.

Ertesi gün Jose Miguel bir sandalyeye oturdu ve şunu ilan etti:

-Kim olduğumu öğreninceye kadar buradan kalkmayacağım.

Eduardo Galeano
“Zamanın Ağızları” adlı kitabından…

May
01
2008
0

Ceza

Televizyona bakan bir çocuğun yüzü beni korkutuyor. Daha doğrusu, küçük ya da büyük, televizyona bakan herkesin yüzü beni korkutuyor; totemin karşısında hareketsiz, pasif, ama çocuklarda beni daha çok etkiliyor. Yarı açık ağız, hipnotize gözler: Onunla konuştuğunda seni duymuyor; dokunduğunda fark etmiyor. Trans halinde, uyumuyor ama uyanık da değil, seri olarak imal edilmiş heyecanları tüketiyor. Çocuklar bizim -kaç yıl önce?- okurken keşfettiğimiz görüntüleri hazır olarak alıyorlar. Ben çocukken evde kalmak bir cezaydı.

Eduardo Galeano
Biz Hayır Diyoruz, Çev: Bülent Kale, Metis Seçkileri, 2008, s.75

May
01
2008
1

“1 MAYIS 2008” ya da “Meydansızlık”

Taksim Meydanı ile bu alana ulaşan tüm yollarda yoğun güvenlik önlemleri alan ve kontrol noktaları oluşturarak çeşitli yerlere konuşlanan polisler, Cumhuriyet Anıtı’nın çevresini de bariyerlerle kapattı. Araçların girişine izin verilmeyen meydandan yaya geçişleri devam ederken, bariyerle çevrilen anıta yayaların ulaşması engelleniyor.
ACİL SERVİS ÖNÜNE GAZ BOMBASI
Şişli Etfal Hastanesi önünde bir polisin düşürdüğü belirtilen gaz bombası hem hastane önünde bekleyenlerin hem de acil servistekilerin olumsuz etkilenmesine neden oldu. Türk Tabibler Birliği Merkez Konsey Üyesi Dr. Ali Çerkezoğlu polisin göstericilere karşı aşırı oranda gaz kullandığını belirterek, bu şekilde müdahalenin doğru olmadığını söyledi.
PANZERLİ ENGELLER
Yürüyüşün başlaması planlanan Şişli Abidei Hürriyet Caddesi Nakiye Ergül Sokak’taki Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) çevresinde ve Taksim güzergahı üzerinde de panzerlerin desteğiyle yoğun önlemler alan polis ekiplerine, uçuş yapan bir helikopter de yardımcı oluyor.
GEZİ PARKINDA ASKERİ BİRLİKLER VAR
Bu arada, Taksim Gezi Parkı’nda da askeri birliklerin konuşlandıkları görüldü. Öte yandan, şehir hatları vapurlarının Üsküdar ve Kadıköy’den Kabataş, eşiktaş ve Karaköy iskelelerine seferleri durduruldu. Yine Sirkeci-Kabataş tramvay hattı, Kabataş-Taksim arasındaki füniküler sistem ile Mecidiyeköy-Taksim arasındaki metro seferleri gerçekleştirilemiyor.

Kaynak:  https://www.ntvmsnbc.com/news/444778.asp

—————-

Ayrıca bkz:

ŞİİR: Merdiven, Ağaç ve MEYDANSIZ ( https://zaferyalcinpinar.com/s43.html )

ŞİİR: Ön ( https://zaferyalcinpinar.com/s59.html )

Nis
15
2008
0

S Gazetesi (gaSte): “Evler vardı Zaman’ın altında kaldılar!”

“S” Şehir Gazetesi’nin (eski adıyla gaSte’nin) Nisan 2008 tarihli 112. sayısında yer alan “Evler vardı Zaman’ın Altında Kaldılar!” başlıklı yazım aşağıdadır:

“EVLER VARDI ZAMAN’IN ALTINDA KALDILAR!”

25 Kasım 2007 tarihli Birgün Gazetesi’nde “İmzacılık Oynamak Yerine Faydalı Bir Şey Yapmak” başlıklı bir yazım yayımlanmıştı. Bu yazıda bazı yazarlar ve şairlerin sahaflarda, hurdacılarda ve eskicilerde bulduğum “ithaflı, imzalı kitapları”nın yolculuğundan, o garip maceradan -maceranın oluşmasında etkili olan çeşitli güdüleri ve tahminleri de ortaya koyarak- bahsetmiştim. Bu yazı umduğumdan daha fazla bir ilgiyle karşılanmıştı ve çeşitli çevrelerden birçok olumlu ya da olumsuz geribildirim almıştım. Yazıda bahsettiğim yazarların, şairlerin ve ithaf edilen kişilerin hepsi hayattaydı. Bu sefer -okumakta olduğunuz işbu yazıda ise- koleksiyonumda yer alan ancak şu an hayatta bulunmayan tanınmış yazarların ve şairlerin bazı imzalı kitaplarından bahsedeceğim.

Sahaf Celal Gözütok’un bana Eylül 2007’de “düğün hediyesi” olarak verdiği bir imzalı kitap, bahsedeceklerimin içinde en ilginç olanıdır; Kemal Tahir, “Rahmet Yolları Kestiğinde” adlı romanını Yahya Kemal’e ithafen 4.10.1957 tarihinde “Üstat şairimiz Yahya Kemal’e derin saygılarımla…” şeklinde imzalamıştır. İşin ilginç tarafı ise kitabın sadece ilk sekiz sayfasının açılmış, forması kesilmiş olması ve geriye kalan formaların ise matbaadan çıktığı gibi hiç açılmamış, kesilmemiş olmasıdır. Demek ki Yahya Kemal -eğer kitap eline ulaştıysa- Kemal Tahir’in romanını okumamıştır. Bu durum şairlerin -özellikle de Yahya Kemal’in- düzyazıyı sevmediğinin, roman türüne fazlaca önem vermeyişinin ya da bizzat Kemal Tahir’i önemsemeyişinin kanıtıdır.

İstanbul-Kartal’da bir çingenenin, “kışın yakmak üzere” istiflediği kitapların arasından çıkan, Ahmet Muhip Dıranas imzalı bir kitap da oldukça ilginçtir. Dostoyevski’nin bir piyesini türkçeleştiren Dıranas, bu kitabı dönemin İçel milletvekili olan Ferit Celâl Güven’e “Sanatkâr ve politikacı ve idealist dostum ve ağabeyim Ferit Celâl Güven’e…” şeklinde imzalamıştır.

İstanbul-Kaynarca’daki bir hurdacının büyük deposunda bulduğum iki imzalı kitap ise başka bir örnektir: Eski bir merdaneli çamaşır makinesinin içine yığılmış kitapların arasından Can Yücel imzalı “Bir Siyasinin Şiirleri” ile Memet Fuat’ın çevirisini yaptığı ve kendisi tarafından imzalanmış “John Steinbeck-Kasımpatları” çıkmıştır. Can Yücel, “Bir Siyasinin Şiirleri” adlı kitabını “Beyoğlu Ocakbaşı kuruluşuna iç köfte yemek üzre, sevgiler…” ithafıyla imzalamış. Memet Fuat ise “Kasımpatları” çevirisini “Sayın büyüğüm Dr. S. Oğlancı’ya saygılarımla…” şeklinde imzalamıştır. Kayserili hurdacıya bu –değerli- kitapları nerden bulduğunu sorduğumda “Kitaplar Erenköy’deki bir evden çıktı…” cevabını alıyorum. Şaşırıyorum. Erenköy’deki evin sahipleri (ya da mirasçıları) bu kitapları “hurdacı”ya satmak kolaycılığını, değerbilmezliğini niye sergilemişlerdir? “Baştan savmak!” Başka da bir şey değil.

Sonuç olarak, tüm bu imzalı kitaplar, gerek bulundukları yer, gerekse bu kitapları buluş biçimim açısından Oktay Rifat’ın şu ünlü dizesine işaret etmektedir:

“Evler vardı Zaman’ın altında kaldılar!”

Zafer Yalçınpınar

Nis
14
2008
0

Söyleşi: “Eskiden Fakir Yoktu Çünkü Denizde Balık Çoktu!”

Vecdi Çıracıoğlu’yla yaptığımız, 14 Nisan 2008 tarihli Birgün Gazetesi’nde yayımlanan söyleşiye https://zaferyalcinpinar.com/zafersoylesivecdi.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
10
2008
0

Kendinizi yoklayın…

“Anlamadım!”. Bize heyecan vermeyen şairleri bu sözle azarlarız. Azarların içinde en ağırı da budur.
(…)
Kendinizi yoklayın. Buna, düşünce, çifte kavrulmuş düşünce, kendini yaşıyor görmek, başkalarını yaşıyor görmek adları verilir.
İç dünya budur.
(…)
Kendi sesinizi, bir davul gibi, kendi karnınıza oturtun. Davul sesine benzemeyen her ses çocukçadır.
(…)
Eleştirmecilerin yazılarını hor görmeyin. Bir yazarın nasıl övüldüğünü, nasıl kötülendiğini onlardan öğrenebilirsiniz ancak. Ama eleştirmecilere sokulmamaya da bakın; iyileri son derece azdır. Eleştirmeciyi eleştirin. On yıl, yirmi yıl geçsin; kişiliğinizi bulun da, ona öyle güvenin.

Max Jacob
Genç Bir Şaire Öğütler, Çeviren: Salâh Birsel, Gim Yayınları

Nis
07
2008
0

Heykel Sergisi: “BELEŞARAP” (Ayşe Ece Altunç)

“BELEŞARAP”

Ayşe Ece Altunç- Heykel Sergisi
19 Nisan – 4 Mayıs 2008

“…boşluktan  çaldığınız her hacim, ucunu kapattığınız her sınır bir heykel oluyor. Her gecen gün, her uyandığınız yatak, her sıkıntı,her kadeh, her yol , her rota, her gitme heyecanı, her varma anı bir tanesinin içinde saklı ama hangisi nerde, hangisinin içinde onu bilmiyorum.” (Ayşe Ece Altunç)

Ayrıntı için: https://www.kargart.org  

Nis
06
2008
0

Kalem olmak için…

Burası

Yani şu beyaz kağıt

Her şeyi

Buraya topluyorum 

Gökler buraya akıyor

Nehirler buraya boşaltıyor kendini

Ağaçlar

Burada soyunuyor

Kalem olmak için 

(…)

 

Hüsniye Sakar

Nis
04
2008
0

Görsel İş: Süpermen Zor Durumda (Zafer Yalçınpınar)

“Süpermen Zor Durumda” – Zafer Yalçınpınar

Nis
04
2008
0

Çarşı pazar işlerinden çok iyi anlar.

(…)Behçet Necatigil’i kalabalık yerlerde, toplantılarda görmek pek mümkün değildir. Ancak sevdiği birkaç arkadaşıyla –pek seyrek olarak- oturup sohbet etmesini, birkaç kadeh içmesini sever. Bütün günlerini öğretmenlik yaptığı okullarda ve evinde çalışmakla geçirir. Çok mükemmel bir baba olduğu için, işi gücü evine bir şeyler taşımaktır. Çarşı Pazar işlerinden çok iyi anlar. Alışverişlerde malın iyisini kötüsünden büyük bir titizlikle ayırt etmesini bilir. Boş zamanlarında, tatil günlerinde kollarını sıvar mutfağa girer, nefis yemekler pişirir. Bir iki defa yaptığımız kır gezintilerinden bilirim, sofra hazırlamakta, salata yapmakta pek mahirdir.(…)

Baki Süha Ediboğlu,

“Bizim Kuşak ve Ötekiler”, Varlık Yayınları, 1968, s.179-180

 

Hamiş: Behçet Necatigil’in “Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü”nün tüm baskılarını inceledim. 1960 yılında yapılan ilk baskısından 1970 yılında yapılan 7. baskısına kadar “Nazım Hikmet Ran” maddesi “Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü”nde yer almamıştır. (ZY)

 

Nis
01
2008
0

Görsel İş: Dave Holland Dengesi (Zafer Yalçınpınar)

Dave Holland Dengesi – Zafer Yalçınpınar

Mar
29
2008
0

TYS Halay Takımı, F.H. Dağlarca’yı ziyaret etmiş.

Bildiğiniz gibi, Enver Topaloğlu’nun yayıma hazırladığı” Cumartesi Şiir Dergisi” internette dağıtılan hoş ve nahif şiir dergilerinden biridir. Fakat, daha önceden dağıtıldığı halde 36. sayısıyla beraber “Puşt Ahali Edebiyat Platformu”na bu derginin dağıtılmaması, yollanmaması bana çok ilginç geldi. Ben de oturdum, dergiyi inceledim. Meğer işin içinde gene bizim Hz. Müptezel(Ali Enver Ercan) varmış: Cumartesi Şiir’in 36. sayısının giriş yazısında TYS’nin 21 Mart 2008 Dünya Şiir Günü’nde yaptığı aktivitelerden, TYS Halay Takımı’nın Şair F.H. Dağlarca’nın evini ziyaret etmesinden uzun uzun bahsediliyor… O günkü etkinlik tüm ayrıntılarıyla anlatılıyor.  Eh, işin içinde TYS ve Ali Enver Ercan olduğu için de Enver Topaloğlu’nun” Cumartesi Şiir Dergisi”ni “Puşt Ahali” üzerinden dağıtması, eskiden yaptığı gibi “Puşt Ahali”ye yollaması pek akıllıca olmazdı.

Şimdi, Tys’nin (Ali Enver Ercan ve halay takımı’nın) 21 Mart’taki “F.H. Dağlarca” ziyareti beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Beni asıl ilgilendiren bundan uzun zaman önce Enver Ercan’ın Dağlarca’yı başka bir iş için ziyaret edişidir. Bu konuyla ilgili yaygın olarak bilinen hikâye şöyledir;

Birgün Dağlarca’nın evindeki kombi ya da termosifon bozuluyor. Dağlarca, hemen bizim Ali Enver Ercan’ı arıyor ve evine çağırıyor. Kaynakçılık, termosifon ya da kombi tamiri işlerinden iyi anlayan Ali Enver Ercan, Dağlarca’nın evindeki bu tesisat bozukluğunu tamir ediyor. Dağlarca, Enver Ercan’ın bu konudaki becerisini gördüğünde şöyle diyor:

– Yahu Ali Enver Ercan, sen şair değil de tesisatçı olmalıymışsın…

Mar
29
2008
0

1968 yılından bir “Yanılgı”…

(…)Bazı eleştiricilerin söylediği gibi ,“İkinci Yeniler” ekolü doğumundan bir iki yıl sonra ölmüştür. Ben bu konuda, bu derece insafsız değilim. Toplumumuz “İkinci yeniler”i sevmek, benimsemek için gerekli çabayı göstermemiştir. Bence “İkinci Yeniler”, kolay, rahat, lâti lokum bir sanat anlayışı içinde değildirler. Bugünkü şiir okuyucusu, çok gariptir, dünün şiir okuyucusuna bakıp, kafasını yormaktan, uzun uzun düşünmekten hoşlanmaz. Tıpkı hazır elbiselere, hazır fikirlere, harcına hiçbir emek katmadığı hazır apartmanlara sonu gelmez bir tembellik ve rahatlık içinde sahip çıkmak, yerleşmek ister gibidir.(…) “İkinci Yeniler”, üzüntü ile söylemek isterim ki, daha ileride anlaşılmak, sevilmek şansını da kaybetmiş gibi görünüyorlar. Toplumumuz, her gün biraz daha ileri, biraz daha olumlu bir sanat ve şiir anlayışına gideceği yerde aksine geri yürümekte, şiir pazarında âdilik, bayağılık rüzgârı esmekte, büyük bir kitle şarkı güftesi bile olmayacak şiirleri okuyup tutmaktadır.

 

Baki Süha Ediboğlu,

“Bizim Kuşak ve Ötekiler”, Varlık Yayınları, 1968, s.264-266

 

Mar
29
2008
1

Yaşama el kaldırır gibi (Hüsniye Sakar)

(…) 

Toprakta büyüyen otlar

                         Arsızca büyüyorlar

                                          Yaşama el kaldırır gibi

3/ 

Tutmak istedi gök

Kayan yıldızlarını

Gece için

(…)

Hüsniye Sakar

 

Mar
23
2008
0

Pazartesi

Bir Pazartesi günü idi. Günler, şu garip günler! Uykumuzun içinde saatleri başlayan günler! Uyandığımız zaman üçte birini arkada bırakmışızdır başlayan günün, kaldı mı üçte ikisi… Yap bakalım hesabını!.. Hey gidi pazartesi hey! Kaldı onaltı saatin. Bir saat kavgaya say, bir saat konuşmaya, iki saat yürümeye, yarım saat düşünmeye koy, yemeye içmeye de bir saat, yarım saat el yıkama, abdest bozmaya, yarım saat olduğun yerde kestirmeğe, çeyrek saat bilet almağa, tünele, tramvaya, vapura binmeye… Say sayabildiğin kadar. Koy bu on saatin içine boşlukları doldur bakalım. (…)

Ulan pazartesi! Sen bir tarafta Pazar, bir tarafta salısın; serseri herif! Ne diye İstanbul’da bize “pazartesiyim” diye kafa tutarsın.

Sait Faik, Kayıp Aranıyor, 1953, Varlık Yayınları, s.81-82

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com