Eyl
16
2010
0

Yazınsal Uzam (Maurice Blanchot)

(…) Yapıt onu yazan kişi ile onu okuyan kişinin açık içli dışlılığı, söyleme yetisiyle dinleme yetisinin karşılıklı itirazlarıyla zorla açılmış bir alan olduğunda bir yapıttır ancak. Ve yazan kişi bitmez tükenmez ile ardı arkası kesilmeyeni “kavramış”, onu söz olarak işitmiş, onunla uzlaşmaya varmış, isteğine boyun eğmiş, onda kendini yitirmiş, ve bununla birlikte onu gerektiği gibi sürdürmüş olmak için, onu durdurmuş, bu kesilme içinde onu anlaşılabilir kılmış, onu bu sınıra sıkı sıkıya bağlayarak dile getirmiş, onu ölçerek ona egemen olmuş kişidir aynı zamanda.

Maurice Blanchot
“Yazınsal Uzam”, Çev: Sündüz Öztürk Kasar, YKY, 1993, s.33

Eyl
14
2010
0

Yeni Kapitalizm’de Meritokrasi-II

Potansiyel kabiliyetle ilgili yargılar, başarıyla ilgili yargılardan daha kişisel bir niteliğe sahiptir. Bir başarı, toplumsal ve ekonomik koşulları, şansı, benlikle birleştirir. “Sende potansiyel yok” demek, “beceremedin” demekten çok daha kahredicidir. Kim olduğunuzla ilgili çok temel bir iddiada bulunur. Daha derin bir işe yaramazlık anlamı taşır.
(…)Young’ın anladığı şekliyle meritokrasi hem bir fikir, hem de bir sistemdir; bu  sistem kurumun, bir kez yargılanmış bir insana aldırmazlığı üzerine kuruludur. (…)
Esnek bir şirketin gerektirdiği sosyal beceri, kısa ömürlü ekipler içinde başkalarıyla, tanıma fırsatına sahip olmayacağımız başkalarıyla, iyi çalışma kabiliyetidir. Ekip dağıldığında ve siz başka bir gruba girdiğinizde, bu yeni ekip arkadaşlarıyla mümkün olduğunca hızlı bir şekilde işe koyulmanın bir yolunu bulmanız gerekir, çözmeniz gereken problem budur. Potansiyel kabiliyetin sosyal ifadesi, “herkesle çalışabilirim”dir. (…)
Bu ideal benlik nitelikleri bir kaygı kaynağıdır çünkü işçi kitlesini güçsüzleştirir. Bu nitelikler işyerinde sadakat ve enformal güven açısından sosyal eksiklikler üretir, birikmiş deneyimin değerini aşındırır. Şimdi, bunlara, kabiliyetin içinin boşaltılmasını eklememiz gerekiyor.(…)
Geçmişteki başarıya bakmaktansa büyüme potansiyelinin peşine düşen yetenek arayışı, esnek şirketlerin tuhaf koşulları için biçilmiş bir kaftandı. Bu şirketler aynı araçları daha büyük bir amaç için, hem bireyleri elemek, hem de teşvik etmek için kullandı: İnsanlar arasında yapılan bu haksız kıyaslama son derece kişisel hale geldi.

Richard Sennett
“Yeni Kapitalizmin Kültürü”, Çev. Aylin Onacak, Ayrıntı Yay., 2009, s. 83-93

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Eyl
08
2010
0

Yeni Kapitalizm’de Meritokrasi

(…)Zanaatçılık çoğunlukla el işçiliği için kullanılan ve bir keman, saat ya da çömlek yapılırken kalitenin amaçlandığını gösteren bir terimdir. Ama bu fazlasıyla dar bir bakış açısı. Zihinsel zanaatçılık diye bir şey de var, anlaşılır bir şekilde yazma çabası buna ötnek gösterilebilir; sürdürülebilir bir evlilik yapmak toplumsal zanaatçılık olarak görülebilir. O halde zanaatçılığın kapsamlı bir tanımı şöyle yapılabilir: Bir şeyi o şeyin kendisi için yapmak. Öz-disiplin ve öz-eleştiri tüm zanaatçılık alanlarına sıkı sıkıya bağlıdır. (…) Nesneleştirme bu anlama gelir: Kendi içinde anlamlı bir şey yapmak. (…)
Ne var ki, kısa vadeli işlemler ve sürekli değişen görevler üzerine kurulu olan kurumlar bu derinliği üretmez. Hatta şirket bundan korkabilir; buradaki yönetim şifresi içe doğru büyümedir. Sırf bir etkinliği doğru yapmak için o etkinliğin derinlerine inen kişi, diğerleri tarafından, tek bir şeye saplanmış, yani içe doğru büyümüş kabul edilir; ve zanaatçı için saplantı aslında gereklidir. Bu kişi, kaşla göz arasında konup kalkan ve asla yuva yapmayan modern danışmanın tam tersidir. Dahası, kişinin herhangi bir uğraş için becerilerini derinleştirmesi zaman alır. Üniversiteden yeni mezun olmuş genç bir meslek sahibinin incelediği deneklerden aldığı bilgilerin hangilerinin gerçekten işe yarar olduğunu anlaması genellikle üç, dört yıl alır. Kabiliyeti pratikle derinleştirmek, insanların pekçok farklı şeyi kısa sürede yapmasını isteyen kurumların amacına ters düşer. Esnek şirket akıllı insanlardan faydalanır; ama eğer bu insanlar kendini zanaatçılığa verirse sorun yaşar. (…) Şimdi, yetenek yeni bir toplumsal eşitsizlik doğurmuştu: Yaratıcı ve zeki olmak, başkalarından üstün, daha değerli bir insan olmak anlamına geliyordu. Zanaatçılıktan meritokrasiye giden geçit işte burada saklı. Kurumların kendilerini bu eşitsizlik türü üzerine yapılandırmaya başlamasıyla modern meritokrasi şekillendi. (…)
Başarısızlığın nesnelleştirilmesi, yeteneğin keşfedilmesinden, bir bakıma daha önemli hale geldi. Bürokratik bir prosedür artık bireyin derinliklerindeki bir şeyi ölçüyor, kabiliyetsizliğinden dolayı onu cezalandırıyordu. Yetersizliğin mutlak ölçüleri, başarılı olanların “liyakat”ını güçlendirmekten başka bir şey yapmadı; kişisel değeri, kişisel olmayan bir değerlendirme belirledi. (…) Bu bürokratik meritokrasi makinesi kabiliyet için bir demir kafes yarattı; fakat bu demir kafes tek kişilik bir hapishane hücresi. (…)
Modern toplumlarda, özellikle dinamik kurumlarda, yetenek arayışı gerçekten de bir toplumsal içerme çerçevesinde işliyor. Fakat en iyiyi ödüllendiren o testler, değerlendirmeler ve kariyer yolundaki kilometre taşları, bu seçkin düzeyin altında olan diğerlerinden kurtulmak için bir dayanak vazifesi görüyor. (…)
Sosyolog Pierre Bourdieu bu iki yüzlü ilişkiye “temayüz” adını verir.(…)

Richard Sennett
“Yeni Kapitalizmin Kültürü”, Çev. Aylin Onacak, Ayrıntı Yay., 2009, s. 75-83

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Eyl
05
2010
0

Anlayışın Önündeki Bir Engel Olarak Paradigma Arayışı (Albert O. Hirschman)

Albert O. Hirschman’ın toplumsal bilimlerle ilgili eleştirel makalesinde yer alan ve “teorik!” açısından çok önemli bulduğum bir episoda https://zaferyalcinpinar.com/anlayisengel.jpg adresinden ulaşabilirsiniz. Hirschman’ın yazısı Cogito Dergisi’nin Yaz-1996 sayısında yayımlanmış…

Eyl
04
2010
0

İp Cambazı’nın Antrenmanı (Philippe Petit)

Şaşkınlık günlerce sürmüştür. Her sabah çayırlarda, sıçrayarak ipine koşmuştur, ağlamamak ve fazla mutluluktan dalgınlaşmamak için büyük çaba harcamıştır ve sürekli bir baştan öbür başa yürümüştür. Bu gidiş gelişler sonucunda kendilerini ip cambazı olmuş sananlar vardır. Oysa gerçek ip cambazı bu yatay tekdüzeliği kabul etmez; üstünde bulunduğu çizginin kesinlikle ölçüsü olmadığını bilir. Daha yeni doğan bir cambaz olduğunu hatırlayarak, aklını başına toplar ve çalışmaya koyulur.
Tek başına ve sükûnet içinde, aşağıda öğrendiği her şeyi tele taşır. Mekâna uygun düşmeyen hareketlerden kaçınır ve öteki hareketleri sürekli geliştirir, inceltir, hafifleştirir ve daha çok kendisine mal eder.(…)
İp cambazı, işi öğrendikten sonra, antrenman süresi her seferinde daha uzun olur ve bu süre daha değerli hale gelir; gün ancak bir ip biçimini aldığı takdirde anlam kazanır.

Philippe Petit
“İp Cambazı”, Çev: İsmail Yerguz, Sel Yay., 2006, s.63,64

Eyl
04
2010
0

491’e ALTI!

491‘e ALTI!

“Kendini kendin ver kendine…”

https://zaferyalcinpinar.com/491alti.pdf

*

Yokoluşlarının ağıtını yazan o kifayetsiz muhterislerle senin ilgilenmeyişinin 2010’daki  yüzüdür 491
DÖRTDOKUZBİR “Evvel Fanzin” cakasıdır ve Kadıköy tribidir.

491‘in tüm sayılarını https://zaferyalcinpinar.com/491.html adresinden indirebilirsiniz.

E-posta: dortdokuzbir@gmail.com

Eyl
04
2010
0

Öze duyulan… (1952)

(…) Şair kelimelere, herkesin verdiği anlamı unutturmak, onlara yeni seziş imkânları kazandırmak için sürekli, yorucu bir işe girişir. Hiç şüphe edilmesin! Mısraların dış yapısı üzerinde ne kadar durulmuşsa, iç zenginliği o nisbette artmıştır. Bir solukta şiir yazıldığını romantiklere bırakalım!
Şiire, toplum sorunlarını savunmak görevini verenlerin bu işe kuyumculuk diyeceklerini biliyorum. Varsın desinler. Beğendikleri şairlerin çoğu kelimelerin nabzını yoklayamadıkları, onların esrarlı dünyasına giremedikleri için, bir tarafından şiire varılması mümkün olan toplum olaylarını, kötüsünden olmak üzere, birer makale parçasına çevirmişlerdir.
Şiire dost olmayan bir dönemde yaşıyoruz. Gerçek değerler bir kargaşalık içinde savrulup gidiyor. Öze duyulan açlık, hiçbir zaman kendini bugünkü kadar hissettirmemiştir. (…)

1952

Suut Kemal Yetkin
“Denemeler”, İş Bankası Kültür Yayınları, 1972, s.203

Eyl
02
2010
0

İmza: Nurullah Ataç

Nurullah Ataç’tan imzalı…

Hamiş: Kitabı bana ulaştıran sahaf Haluk Ceylandağ’a çok teşekkür ederim. (Zy)

Eyl
01
2010
0

Şiire ve Şiirde Primitif Anlayışa Dair. (1943)

Muzaffer Tayyip Uslu -ki kömürü elmasa dönüştüren şairlerdendir- 1943 yılında ilginç bir yazı kaleme almış… Yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/siirdeprimitif.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.
İşbu yazı, Zonguldak’ta, Kara Elmas Dergisi’nin 17. sayısında yayımlanmış.

Eyl
01
2010
0

İmza: Burhan Arpad

Burhan Arpad, Hayat Ansiklopedisi yazarı ve
senarist Sezai Solelli’ye ithafen imzalamış… (1959)

Ağu
31
2010
0

YOKSULLUĞUN HARÇLIĞINDAN DENKLEŞTİRİLMİŞ DUHULİYEDİR EN İYİSİ. (ECE AYHAN)

Ne türden olursa olsun, gerçek şiirin, çağdaş toplumlarda, öyle “ayrılmış” bir yeri filan yoktur, söylenenlerin, yalanla başlayıp yalanla bittiği dillere destan olmuş bütün bayram demeçlerinin aksine.
Eh, toplumuna göre değişebilir biraz bu, kötülüğün koyuluğundan, iyiliğin açıklığına kadar —iyilik de, olanaksızlığın iyiliğidir. (…)
Tekin değildir şiir pek, iyi gözle bakılmaz ona, taş atar durup durduğu yerde çok dalgalara; çünkü şiir, bir yerde, gerçeğin de yedilmesidir; yani, ortaya konuşuyorum, şiir gerçeği yeder.
İşte böylesi bir olumsuz yeri vardır şiirin toplumlarda. Sonuçlayarak diyebilirim ki, bir toplumda yeri olmayışı onun yeridir. (…)

Ece Ayhan
Yeni Dergi, Ekim 1970, Sayı: 73

Ağu
31
2010
0

“Ortodoksluklar” Üzerine… (Sezer Tansuğ)

Sezer Tansuğ, “Yeni Dergi”nin 1968’de yayımlanan 48. sayısının “değinmeler” bölümünde Ece Ayhan’ın “Ortodoksluklar”  adlı kitabına ilişkin bir yazı kaleme almış… O günlerde “Ortodoksluklar” yeni yayımlanmıştı… Sözkonusu yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/ecesezertansug.jpg adresinden ulaşabilirsiniz…

Ağu
29
2010
0

Şiir, felsefe için, tek ayrıcalıklı sanattır. (Oruç Aruoba)

Notos Öykü Dergisi’nin Ağustos-Eylül 2010 tarihli  23. sayısında Kaan Özkan, Oruç Aruoba’yla bir söyleşi gerçekleştirmiş.

(…)
Kaan Özkan: Okur karşısında bu kadar yalın olmak aynı zamanda bir sahiciliği de ifade etmiyor mu? Gerçi “sahici ben” diye halihazırda verili bir şey olmadığını bilerek ve sadece hesaplaşmanın apaçık yürütülmesini kast ederek soruyorum bu soruyu…

Oruç Aruoba: Yazdıklarımı hiçbirzaman “okur karşısında” yazmadım -yayımlanmaları birçok başka koşul gerektirdi. Wittgenstein’ın dediği gibi, “kendimle kafa kafaya vererek” yazdım; yazdıklarım çok sonradan ‘kitap’ olup iki kapak arasında, bir cilt içinde biraraya geldiler, “okur önüne” çıktılar.
“Yalınlık-Sahicilik” açısından, Simplex sigillum veri (Yalınlık hakikatin mührüdür) diye eskil saygıdeğer deyiş vardır. O yalınlık düzeyine bazen ulaşabildiğim belki söylenebilir; ama bunun böyle olup olmadığını ben yargılayamam.
(…)

K.Ö.: Felsefeyle özellikle şiiri bir hayli yakın buluyorsunuz. Şiiri ayrıcalıklı kılan ne?

O.A.: Yakın değil, neredeyse özdeş buluyorum. Şiir, felsefe için, tek ayrıcalıklı sanattır-bütün öteki sanat dallarını teker teker ve birlikte ele alıp “genel” sanat içinde nasıl yanyana bulunduklarını ortaya koyabilince, şiir hep aynı durur-hepsinin altında ya da üstünde, ama yanında değil… Şöyle: her bir sanat dalı kendine özgü “malzemesiyle” -kâğıt, çizim, renk, taş, ses, vb -anlam kurar; oysa şiir anlamla anlam kurar-malzemesi de ürünü de anlamdır.Tabii ki dili -sözcükleri ve tümceleri- kullanır; ama, bunlarla -onların anlamlarıyla- kurduğu, başka, yeni bir anlamdır. Kendine ‘verilmiş’ olan ‘doğal’, ‘gündelik’ dil içinde varolan, işleyen anlam birimlerini yeni bağlantılar içinde işleyerek, daha önce varolmayan anlam bütünlükleri kurar, yaratır. -Haydi bir küçük örnek: “duman”ın da “dağ”ın da ne anlama geldiğini biliriz; ya, bir dizede “dumanlı dağlar” kuruluşu geçince, ne anlarız -şair ne demektedir?..
(…)

Söyleşinin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/aruobasoylesi.jpg adresinden ulaşabilirsiniz. Kaan Özkan’ın gerçekleştirdiği söyleşideki fotoğraflar Özer Sayın’a ait…

Ağu
29
2010
0

Aruoba İle Söyleşi (Kuzey Yıldızı, 2002)

(…)

KY: Türkiye’deki felsefe bölümlerinin eğitimini nasıl buluyorsunuz? Bu bağlamda felsefe okumak isteyen birine ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz?
OA: “Eti nasıl buldunuz?” diye soran garsona müşterinin verdiği yanıttaki gibi: “Patateslerin arasında zorlukla”… Türkiye’de felsefe hocaları hep bir ‘dışarlıklı’ akımının ‘Türkiye acentesi’ oldular, yani felsefeyi ‘ithal’ ettiler. ‘İthal felsefe’ felsefe değildir. Tabiî ki ‘etkilenme’ denen şey vardır; ama, felsefe tarihi okumaları ancak kendi düşünceleriniz için hareket noktaları oluyorsa bir işe yarar — ya da, kendi düşündüğümüz birşeyler varsa, kendinize yakın düşünürler bulursanız; yoksa, birilerinin kötü bir kopyası olarak kalırsınız. — Felsefe okumak isteyene bulunabileceğim tek tavsiye, kendisi, okumak… Yıllar önce, bir öğrencim doktora yapmak için yurtdışına gidiyordu; bana, ne yapmasını tavsiye ettiğimi sordu. Şöyle birşey dedim: “Git, kendine yakın bulduğun bir filozof bul, seç, onu ıcığına – cıcığına varasıya oku, anla, öğren; sonra da, unut.”

(…)

Kuzey Yıldızı‘nın 5. sayısında (Ekim-Kasım 2002) Oruç Aruoba ile gerçekleştirdiğimiz söyleşinin tam metnine https://www.kuzeyyildizi.com/dergi/5/soylesi.oruc.aruoba adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
29
2010
0

Ada Çarpıntısı

(….)
köpekler gece bekçiliğinden yorgun tek gözleriyle bana bakıyor
sigaradan ölmüş bir balıkçı denizin ortasından beliriyor

bir hayalet gibi kendinden sarhoş kahvede
akşamdan kalanlar genç çaycıya ters bakıyor: “nasıl çay bu!”
_______________________________çaycı da akşamdan kalma
sevgilisizlikten ve geleceksizlikten
meramet ustası büyük bir ağ yığınına bakıyor
_______________________________bütün bir iş gününe
bir fırıncı kendine süt dolduruyor
tekneler inip kalkıyor
derinde bir çapa
______________kalamasını harcıyor
tarıyor yavaş yavaş teknesi
_____________________iskeleye değiyor
(…)

Zafer Yalçınpınar

Şiirin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/s85.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
27
2010
0

“İLHANBERKİĞNE”… daima…

28 Ağustos 2008’de vefat eden sıkı şair ve uçbeyi İlhan Berk’i saygıyla anıyoruz…

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm İlhan Berk ilgilerine, alıntılara ve buluntulara https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

*

İlhan Berk’in vefatının ardından 4 Eylül 2008’de kaleme aldığım “İlhanberkiğne” adlı yazının tam metnine -ki bu yazı Birgün Kitap Eki’nde de yayımlanmıştı- https://zaferyalcinpinar.com/ilhanberkigne.pdf adresinden ulaşabilirsiniz. (Zy)

İlhan Berk’ten Zy’ye…

*

İlhan Berk ve Zy (2006)

Ağu
27
2010
0

İlhan Berk Defter Kapakları Sergisi’nden Görüntüler (2006)

Kasım 2006’da Yapı Kredi Kültür Sanat A.Ş. tarafından gerçekleştirilen “İlhan Berk Defter Kapakları” sergisinden bazı görüntüler…

Fotoğraflar: Zy

Ağu
27
2010
0

Ağaçlardan Arkadaşlarım Oldu; “İncir” ya da “İlhan Berk”

Mayıs 2010’da diktiğim incir fidesi ya da “Uzun Bir Adam” olarak “İlhan Berk” (Zy)

*

İlhan Berk’in “Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yoktum” adlı eserinden bir görüntü…

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com