Mar
03
2011
0

Yeniler (1958)

Genelde, tarih salınımının hangi döneminde yayımlanmış olursa olsun antolojilere ve içinde yer alanlara fazlaca itibar etmem, böyle şeyleri “araştırma” anlamında fazlaca önemsemem.  (Hele hele 1990 sonrası yayımlanan antolojilerle hiç ilgilenmem ve böylesi statüko cukkalama enstrümanlarını hazırlayan edebiyat kâhyalarıyla, üleştirmenlerle filan kanlı bıçaklı olduğum da herkes tarafından bilinir. Bkz:  Yıllık Geyiği) Ancak, Dr. Hüseyin Karakan’ın 1958’de yayımladığı “Yeniler” antolojisini en azından Evvel Fanzin ilgileri ve poetik duruş açısından önemsiyorum.  Örneğin, Oktay Rifat’ın, İlhan Berk’in, Turgut Uyar’ın, Rüştü Onur’un ve Salâh Birsel’in 1958 yılına kadar yayımladıkları şiirlerde  sergiledikleri poetik duruşlar üzerine bazı fikirleri bu antolojide yer alan özgeçmişlerinden edinebiliyoruz. Ayrıca, 1958 öncesi kuşağın işbu yeni şairlerden ve oluşmaya başlayan yeni şiirden beklentileri ile antolojide yer alan fotoğraflar da bana ilginç geldi. (Misal, daha önce hiçbir yerde Rüştü Onur’un bir vesikasını görmemiştim. )

Dr. Hüseyin Karakan’ın hazırladığı “Yeniler” adlı antolojide yer alan Oktay Rifat, N. İlhan Berk, Salâh Birsel, Turgut Uyar ve Rüştü Onur’a ait özgeçmişlere ve fotoğraflara https://zaferyalcinpinar.com/yeniler1958.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Her şey bir yana, Ece Ayhan’ın 1958’de yayımlanan  “Yeniler” antolojisinde yer almaması (belki de Ece Ayhan’a yer verilmemesi) önemli bir tartışma ve odak konusudur.

Zy

Mar
03
2011
0

“En abyme”

(…)Basit özerk otorite imgeleri farklı bir biçimde yeniden üretilir.
Basit özerkliğin anlamı, uzman bir kişinin yalnızca, gene uzman meslektaşları tarafından anlaşılması demektir. Astlarından hiçbiri onu sorgulamayı bilemez. Uzman otoritelerin emirleri zincirin halkaları boyunca ilerlerken, “onlar” -yani otoriteler- en iyi kararı vermiştir, denir. (…)
Modern kuruluşlarda otorite imgelerinin gerisinde yatan denetim genellikle maskelenmiş durumdadır. Çıplak iktidar dikkati üzerine çeker, etkileme yoluyla gerçekleştirilen denetim ise dikkati çekmez.
En abyme, yeniden ürettikleri imgeleri değiştiren yansımaları nitelemektedir.
(…)Özerkliği olan kişiler kendi kendilerini duvarla çevirmiş görünürler; önerdikleri bir şey olmadığı için aldatmaları da söz konusu değildir; ancak konu bu da değildir. Özerk kişinin nüfuzu bürokratik bir tarzda psikolojik manipülasyon biçimlerine dönüştürülebilir. Bir örnek olarak, özerk kişi, özgürlüğün ne olduğuna ilişkin yanıltıcı bir görünüm sunar. O, başkalarına bağımlı olmaktan kurtulmamıştır; yalnızca, başkalarıyla karşılıklılık temelinde ilişki kurmaktan kurtulmuştur. (…)
Bir tertip olmaksızın gerçekleşen aldatma ya da aldanmaya “yanılsama” demek daha doğrudur. Yanılsamalar, davranış ve tutum biçiminde sistemli olarak yayılır; efendiler ve uşakların ortak yanılsamaları olabilir. (…)
Otorite konusunu işleyen modern edebiyat yapıtlarının çoğu -Orwell’in 1984’ünden Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sına kadar- özgürlüğün, otoritenin büyüsünden kurtulmak olduğu inancını ortaya koymaktadır.(…)
Gözle görülür ve anlaşılır otoriteye duyulan inanç, kamu dünyasının pratik bir yansıması değildir; bu dünyaya yöneltilen, hayal gücüne dayalı bir taleptir. İktidarın hem insanların bakımını üstlenmesini hem de kendisini kısıtlamasını istemek gerçekdışıdır ya da en azından, efendilerimizin bize aşıladığı fikir budur. Bununla birlikte, otoritenin kendisi de yapısı gereği hayal gücünün bir ürünüdür. Otorite somut bir şey değildir; başkalarının gücünde, somut gibi görünen bir sağlamlık ve güvenlik arayışıdır.

Richard Sennett
“Otorite”, Çev: Kamil Durand, Ayrıntı Yay. 2. Baskı, ss.202-210

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Mar
03
2011
0

Canlı Karga: Mart 2011 Konserleri

11 Mart Cuma, İhtiyaç Molası
12 Mart Cumartesi, Cemiyette Pişiyorum
16 Mart Çarşamba, Motorr Moose
19 Mart Cumartesi, bicycle day
25 Mart Cuma, Kırıka
26 Mart Cumartesi, Büyük Ev Ablukada

info@kargabar.org
Kadife Sokak No:16, Kadıköy
0 216 449 17 25

Hamiş: Canlı Karga kapsamındaki performansların bazılarına https://www.myspace.com/canli.karga adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Mar
02
2011
1

4 Mart Cuma, 19:10’da, Açık Radyo’da…

94.9 Açık Radyo’da Açık Dergi Programı kapsamındaki Yer6 Hafıza bölümünde bu hafta, “özgür neşriyatların niteliği ve niceliği” çerçevesinde karşı karşıya olunan “endüstrileşme” tehlikesinden, “denizaltı edebiyatı”ndan ve elbette Evvel Fanzin ile 491’in öyküsünden söz etmek, söyleşmek üzere Zafer Yalçınpınar konuğumuz olacak.

Programa Kolektif’ten Zeynep Rojda Güvenç, Janset Karavin katılacak.
Program 4 Mart Cuma akşamı 19:10‘da, 94.9 Açık Radyo‘da.

Not: Açık Radyo podcast kanallarından Yer6 Hafıza’nın kaçırdığınız geçmiş yayınlarının tümünü dinleyebilirsiniz…

YER6 HAFIZA
PROJE EKİBİ

Mar
02
2011
1

BLOGGER hangi sudan sebeple KAPATILDI. (Borges Defteri)

Blogger’a erişim yasağına ilişkin olarak Borges Defteri Moderasyon Grubu’nun yayımladığı basın açıklaması aşağıdadır:

1 Mart 2011 günü karar sayısı, mahkeme adı belli olmayan o alışık olduğumuz tek satırlık kırmızı ibare Türkiye çıkışlı ve www.blogspot.com veri tabanından hizmet alan bloglar-sitelerde(defter dahil binlerce blog bu kıyımdan payını aldı) de gözükmeye başlandı. Tesadüf değil, bunun böyle olacağını, (birilerinin nezdinde illa ki böyle olması gerekirdi!) tahmin etmiştik, demiştik tüm blog edebiyat –sanat portalları kendilerini saman kağıtlara hazırlasınlar. Ve nihayet onlara göre bir yanlış daha düzeltildi: “blogspot” uzantılı tüm siteler gerçek bir kıyımdan geçirildi (son bir ay zarfında binlerce site zaten kapatılmıştı..)
Tam 6 senedir bizler “borges defteri” olarak “blogspot” veri tabanından yararlanarak yüz binlerce iyi okura ulaştık, bizim gibi yüzlerce site hep belli bir disiplin ve ciddiyet, sorumluluk içerisinde hareket ettiler, sorumluluğumuzu sokağın sesi, vicdanına, hakikat yolcusu dostlara karşı yerine getirmeye çalıştık ve gerekli yankıyı da buldu. Birçok değerli kalem Edebiyatımıza, kültür düzlemimize farklı renkler, tatlar kattılar ve net ağı üzerinde Türk şiiri ve edebiyatı ekseninde hatırı sayılır bir birikim ve arşiv zenginliğinin oluşmasına yardımcı oldular.
Ama gelin görün ki ne bütün bu çabaların ne sözün kutsaniyeti, dokunulmazlığı, tanrısallığı “birileri” için zerrece bir değer ifade etmiyor.
Net ağı üzerinde çöl çoraklığı ve esintisiz, boğucu bir hava estirilmeye başlandı. Birisi bir kıvılcımla her şeyi, herkesi yakacak yangını da beraberinde getiriyor.
TTNET’den hizmet alan milyonlarca abonman artık ödedikleri bedelin karşılığını kısıtlamalar, sansürlerle alıyorlar. TTNET idari mahkemeler ve yetkili merciler karşısında yapması gereken “savunma” mekanizmadan kendini sıyırmış bulunmaktadır. Suç işleyen site veya sayfayı kapatmak yerine topyekün kapatmaya gidiyorlar. Bu mantıkla, kararların takipçisi olunmuyor, sadece “uygulayıcı” bir rolle işin içinde kendine cılız-sefil bir pay biçiliyor, kendi oturduğu dalları birer birer kesen bir kurum ne denli sağlıklı gelişir, varın siz düşünün… Milyonlarca insanın talebi resmen hiçe sayılıyor, kendi bildiklerini okuyorlar, ama ne denli büyük bir ticari prestij kaybına uğradıklarını zerrece hesaba katmıyorlar, bir çarkın dişlisi paslı sesiyle milyonların kulağını tırmalıyor, yapılan onca reklam harcamaları bu kıyımların karşısında etkisiz kalıyor.
Net ağı üzerinde suç işleyen, insan onurunu, hak hukukunu en iğrenç biçimiyle ihlal edenler elbet ki ayıklanmalılar ama bunun yolu ve üslubu milyonlarca insanı öteki “doğrulardan” mahrum bırakarak gerçekleştirmek değil. Tutarsız, hileli zihinsel taslaklarla “hakikat” duvarları kirletilmemelidir; bu sorun artık bir sanal “itlaf” meselesinin ötesine geçmiştir.
Kimi zihniyetler dün de aynı zulmeti, karanlığı bu coğrafya halklarına reva görerek matbaa’yla neredeyse 200 yıllık gecikmeyle tanıştırıldılar onları. Oysa Batı diyarı çoktan tüm nehirleri, akarsuları geçmişti. Bizler daha aşk, marifet, fakr, yokluk sokağının başını tutarken ve kendimizi mürekkep sermestliğine vermişken, birileri aklın sarsılmaz tuğlalarını kendi kalelerine taşıyorlardı. Aradan 200 yıl geçer ve döner bir de bakarız ki o mesafe hâlâ yerli yerindedir.
Çünkü hep en kolayı denemişiz, susturmayı ilk ve en çarpıcı seçim, çare olarak görmüşüz.
Neden hâlâ birileri bizim adımıza, bizi, kendi yarattıkları sözde “kötülüklerinden” koruma gibi bir ödev çıkarıyor?
Kim ki bunlar? Genel kültür donanımları ne? Hangi alt veya üst kültürden geliyorlar?
Ödev onlar için nerdeyse “bir buyruk” oldu. Buyruğun ve ödevin genel karakteristiğidir: İnandırma yolundan gitmez, o buyurur sadece! O yetkedir, hem de uydurma yetke!
Dıştan gelme bir yetkedir, içinizi yıkamak, sözde saflaştırmak adına, çünkü onun nezdinde “erişkin” değil, tümden tüm kötülüklere her an maruz kalabilecek “çocuksunuz”, sezdirmeden aşağılar toplumu. Üzerimize koyduğu yasak bulutu tıpkı bize dışarıdan gelen etkilere benzer. Zihinsel bir şiddete maruz kaldığınızı ancak çok zaman sonra kavrarsınız…
Bu “soyut!” ve anonim baskı unsuru artık elini ayağını sokağın, edebiyatın-sanatın üzerinden çeksin.
Onların bu açık zorbalığı ve her şeyi oldu bittiye getirme telaşlarına itaat edecek değiliz.
Kasırgalar, boralar, yüzyılların ağır ağır çalışması insanlığın sığındığı ve bu sığınakta kendini hiçbir zaman mutlu bulmadığı tahakküm bulutlarını dağıtmaya, yarıp çatlatmaya her zaman gücü yetmiştir.
Sansür ve baskıcı yöntemler, üreten zihinleri kamçılamaktan başka bir işleve aracılık etmemiştir ve yeni hiç gidilmemiş yollar aramaya koyulmak en kutsani ayin olmuştur insan ırkına.
Ama keşke birileri en az, en az sempati ahlâkının kıyısından geçmeyi de yaşamları boyunca bir defa deneselerdi, emin olun bunca acınacak duruma düşmezlerdi.
Teknolojinin belirli bir düzleminden ve bu coğrafyadan işte böylesine sevimsiz bir tarihin yazılıyor olması işte tam o 200 yıllık gecikmenin paralel ve simetrik duruşudur. Başka türlü okumaya hiç gerek yok. “Kelle isteriz padişahım”! Gerisi lafı güzaftır.
Hürriyeti, özgürlüğü en çok isteyenler susturulmuş olanlardır, fakat bunlar başkalarını yenince (çok tanıdık değil mi?) o başkalarına hiçbir hürriyet vermezler. Herkes hürriyetten, haklı haksız, ancak “iyiliğin hürriyeti”ni yahut fenalıklardan en azının hürriyetini kastederler.
Böyle oluşan bir insan, insanlık şeması büyük arızadan başka bir şey değil. Arızasız zihinler rehberiniz olsun, ama bir gerçek olanca ihtişamıyla ortada:  Bu yol, yol değildir!

Çağrımıza, sesimize ses versin: Önce sokak.
Hileye kayan eller, emeller durdurulmalıdır.
Daha özgür, daha insani bir dünya, daha çok düşünce,
fikir paylaşımında bulunan seslere sonsuz hareket alanı…
İnternete uygulanan içler acısı kısıtlama ve sansür
bir an önce durdurulmalı, bitirilmelidir…

Aleme bunca maskara olmanın “alemi” yok!
İtiraz dalgasını her geçen gün
biraz daha büyütüp,
geniş kitlelere yayalım.
Körü körüne oluşturulan bu “itaat” psikolojisi kırılmalı.
Bütün basın camiamız, edebiyat-sanat portalları
lütfen sesimize ses olsunlar…
“Özgürlük” sözcüğü çöl gezginlerinin heybesindeki
işlevsiz nesneye dönüştürülmesin,

çünkü o sözcük bir gün hepimize, hepinize gerekebilir.

Saygıyla,
BORGES DEFTERİ MODERASYON GRUBU

Şub
28
2011
0

“Saman Sarısı” için, devam… (Abidin Dino)

Nâzım Hikmet’in “Saman Sarısı” adlı şiiri için
Abidin Dino’nun hazırladığı desenlerden biri…
(“Yeni Şiirler”, Nâzım Hikmet, Dost Yayınları, 2. Baskı, 1970)


Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Abidin Dino ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?s=Abidin+Dino adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
27
2011
0

491’e 11: “Seslidir!”

491’e 11!

“Yaşadım” diyebilmen için…

https://zaferyalcinpinar.com/491onbir.pdf

*

Yokoluşlarının ağıtını yazan o kifayetsiz muhterislerle senin ilgilenmeyişinin 2010’lardaki  yüzüdür 491
DÖRTDOKUZBİR “Evvel Fanzin” cakasıdır ve Kadıköy tribidir.
Bundan böyle 491, seslidir… Ses ver!

491‘in tüm sayılarını https://zaferyalcinpinar.com/491.html adresinden indirebilirsiniz. (E-posta: dortdokuzbir@gmail.com)

Şub
26
2011
0

Canım Kızım, Gördüğüne Sakın İnanma! (Mete Sancaktaroğlu)

Mete Sancaktaroğlu’nun “Gördüğüne İnanma!” başlıklı sergisini dün ziyaret ettim. Sancaktaroğlu, kitle medyasının bilindik fenomenlerini defter sayfalarında redakte ediyor. Sıkı bir “görüngü eleştirisi” olarak içselleştirdiğim bu sergiden çok etkilendiğimi de özellikle söylemeliyim. Sergide,  kitle medyasından alınmış kupürler ve söylemler, “gerçek” düzlemine getirilmek adına defter sayfalarına mıhlanmış. Sancaktaroğlu, kitle medyasına hâkim görüngülerin emeğe, adalete, gerçeğe, sanatsal imgeye, şiirselliğe ve ideolojik bilgiye olan uzaklığını eserleriyle eleştirel bir biçimde düzeltiyor. Ben, Sancaktaroğlu’nun defterlerini, 2000’lerde öne çıkarılan ve kitlelere tüketim unsuru olarak sunulan çeşitli bileşenlerin hem tipolojik hem de sosyolojik bir “söylem analizi” olarak okuyorum ve bu kapsamda sergiyi ziyaret etmenizi öneriyorum. Sergi, 9 Mart’a kadar Kadıköy – KargART’ta devam edecek… (Zy)


Şub
24
2011
0

Her şey bir boşluk bırakır. (İlhan Berk)

(…)
Bilinmez. Bilinen ki
Bilinmeyende yitirir kendini
(…)
Arkamdan başını kaldırıp
Bakmıştı yol.
(…)
Her şeyin bir yüzü vardır
Kısa bir süre
Hem aşk da karanlıkta kalabilir
Her şey bir boşluk bırakır
(…)

İLHAN BERK
“Çiğnenmiş Gül”, Y. Hazırlayan: Gonca Özmen, YKY, 2011

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan İlhan Berk ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
24
2011
0

Nublu Jazz Festival (4-12 Mart 2011)

Festival programına ve ayrıntılara https://www.babylon.com.tr/tr/babylon/nublu-jazz-festival-2011/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Festival kapsamında en çok merak ettiğim şey sıkı davulcu Turgut Alp Bekoğlu‘nun caz cümleleridir. (Zy)

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Şub
22
2011
0

“Saman Sarısı” için… (Abidin Dino)

Nâzım Hikmet’in “Saman Sarısı” adlı şiiri için
Abidin Dino’nun hazırladığı desenlerden biri…
(“Yeni Şiirler”, Nâzım Hikmet, Dost Yayınları, 2. Baskı, 1970)


Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Abidin Dino ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?s=Abidin+Dino adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
22
2011
0

Lou Qing, sanatorium’da…

Luo Qing
Sanatorium Sivil Sanat İnisiyatifi
11 Şubat – 12 Mart 2011

Sanatorium Sivil Sanat İnisiyatifi, 11 Şubat – 12 Mart 2011 tarihleri arasında Çin güncel sanatının önemli temsilcilerinden biri olan ressam Luo Qing’in yapıtlarına ev sahipliği yapıyor.

Günümüzün kaotik toplumunda bireyin kapıldığı umutsuzluğu çarpıcı bir şekilde tablolarına yansıtan Qing, izleyicilere gerçeklikle fantezi arasında duran bir seyir sunuyor. Güncel zamanlara dair bir zihin ve ruh haliyle yola çıksa da sanatsal algısını modernizmle postmodernizm arasında bir noktada konumlandıran sanatçı, yapıtlarında, modernist dönemden günümüze geçişte insanlığın yaşadığı bunalımı, âdeta umudun yok olduğu bir uçurumdan betimliyor.(…)

Bkz: https://www.sanatorium.com.tr/luo_qing.html

Şub
22
2011
0

Sıkı Sergi: “Yeni Eğlenme ve Dinlenme Biçimleri”

Nazım Hikmet Richard Dikbaş
“Yeni Eğlenme ve Dinlenme Biçimleri”
GALERİ NON /28 Ocak – 12 Mart 2011

Dikbaş’ın “Yeni Eğlenme ve Dinlenme Biçimleri” adlı sergisi dış çevre algısının muhtemel çöküşünü duyuruyor ve içsel algıda yeni bir aydınlanma döneminin başlangıcını müjdeliyor.

Sergide yer alan bazı eserlerin görüntülerine ve ayrıntılı bilgiye https://galerinon.com/tr/nazim-hikmet-richard-dikbas-2 adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
22
2011
0

Açık Hava

Anita Sezgener ile Uygar Asan’ın AÇIK HAVA şiir ve nod deneyimleri…
Malone’dan bu yana sıkı, çok sıkı…

Bkz: https://acikhavasiir.blogspot.com/

Açık Hava’da “Fiona Banner”

https://4.bp.blogspot.com/_pi0kq_DjWRk/TP8wsxJ7aXI/AAAAAAAAAMI/I1qrgo5hHAs/s1600/fiona_banner.jpg
Şub
21
2011
0

“Şizofrengi” Arşivi

90’ların en delişmen dergisi olan “Şizofrengi”nin tüm içeriği internete taşınmış…

Bkz: https://www.sizofrengidergisi.com/dergi/

Şub
21
2011
0

Sergi: “Bir Usta Bir Dünya; METİN AND”

Geleneksel Türk tiyatrosu, tasvir sanatları, illüzyon ve halkbilimi üzerine yaptığı benzersiz çalışmalarla tanınan Prof. Dr. Metin And bu sergide; kitapları, dostlarının onun hakkında yazdıkları yazıları, özel eşya ve belgeleri, kendi albümünden fotoğrafları ve illüzyon aletleriyle yeniden gündeme geliyor. Metin And’ın renkli ve çok yönlü dünyasını gözler önüne seren Bir Usta Bir Dünya: Metin And“Daima Oyun, Her Daim Oyuncu” sergisi, 26 Ocak – 25 Şubat 2011 tarihleri arasında Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi’nde ziyaret edilebilecek.

Bkz: https://www.ykykultur.com.tr/sergi/?id=69

Hamiş: Metin And’ın tiyatro çalışmaları ve uğraşıları -özellikle de Bizans Tiyatrosu tipolojisi ve izleği- Ece Ayhan‘ın poetikasında önemli bir yere sahiptir. (Bkz: “Ortodoksluklar”)

Şub
20
2011
1

İnönü’de İnleyen Nağmeler; “BJK:2 – FB:4”

Beşiktaş  Jimnastik  Kulübü:  2
Fenerbahçe Spor Kulübü:  4

Fenerbahçeliler’den tüm Beşiktaşlılar’a geliyor:
“İnleyen Nağmeler”

*

Son not:  “KARA DERYALARDA BİR FENERSİN!”

*

Şub
20
2011
0

“İpin Ucu” Taslakları (Vüs’at O. Bener)

Vüs’at O. Bener’in “İpin Ucu” adlı sosyo-güldürü oyunu için -kendi el yazısı ile- üzerinde çalıştığı taslakların ilk birkaç sayfasına https://zaferyalcinpinar.com/vbeneripinucu.jpg adresinden ulaşabilirsiniz. İşbu el yazısı taslaklar, “1000 Tane Yayınları” tarafından  Şubat 1989’da yayımlanan “İpin Ucu” adlı kitapta yer almaktadır.

Şub
20
2011
0

Burhan Uygur’un bir deseni…

Burhan Uygur’un bir deseni… (1989)

Not: Burhan Uygur’un tüm desenlerine “İnsanlık”
adını yakıştırmışımdır her zaman… (Zy)

Written by in: Buluntular (Efemeralar) | Etiketler:
Şub
20
2011
0

Zamanın Sularında (Turgay Gönenç)

Kasım-Salı 1985

Günümüz Türk şiiri içinde resim de yapan şairleri düşünüyorum. Sanırım yaptıkları en tutarlı ve resim olan Oktay Rifat. İstanbul’da lise öğrenciliğim sırasında hafta sonu Beyoğlu turlarında “Saray Kitabevi”nin vitrininde tabaklarını sevgiyle izlemiştim. O günlerde yaptıkları, “Perçemli Sokak” kitabının kapağına yaptığı resmin üslubundaydı. Oktay Rifat’ın çağdaş resmi çok yakından izlediği etkisini vurguluyordu bu çalışmalar. Pierre Solulages’e özel bir ilgi duyduğu izlenimini vermişti bana.
Son yıllardaki çalışmalarından (görebildiğimce) resminin epey geliştiğine, kendine özgü bir resim dili oluşturduğuna tanık oldum.

Ocak-Cuma 1986

Küçük odadaki tiyatro kitaplığımı düzeltiyordum bugün. Gerhart Hauptmann’ın “Fareler” ve Wolfgang Borchert’in “Kapıların Dışında” oyunlarına saatlerce takıldım. Yeniden okudum onları. Behçet Necatigil çevirileri. “Kapıların Dışında” da şunlar yazıyor:

“Bir uzatışımız var boynumuzu öfkelerin ardından”
Turgay Gönenç için ne kadar sevinerek…
B. Necatigil
4.10.1962

Şubat-Salı 1986

Anlaşmazlığın kökenlerine inemk, uygar iki insan gibi bir diyoloğa girmek istediğiniz an, karşınızdaki: “Edebiyatı bırak, felsefe yapma…” diyorsa, yapılacak hiçbir şey kalmamıştır. O anda, aranızdaki boşluğu görüp çekilmezseniz, o boşluğa düşecek siz olursunuz. Karşınızdaki bu iki tümceden birini ya da ikisini kullanmışsa ilkel bir tartışma dışında hiçbir isteği yoktur. Hiçliğin getirdiği kaba bir bencillik her an saldırganlığa dönüşmeye hazırdır. (…) Bunu başardığında ise, bir bakıma, hiçliğin eşdeğerli bir görünümü ile avunur, “O da benim gibi, ne fazlalığı var benden.” düşüncesiyle ilkel bir rahatlığa kavuşur. Sürekli birarada olma bağı içinde ise, bu tavır akıl almaz yıkıntılara, boşluklara neden olsa gerek.

Turgay Gönenç
“Zamanın Sularında”, Sanat Çevresi Yay, 1989

Şub
19
2011
0

Trajedi Koğuşu (Aziz Kemâl Hızıroğlu)

Aziz Kemâl Hızıroğlu’nun “Trajedi Koğuşu” adlı yeni şiir kitabı yayımlandı.

kalbim! tahammül teknem! dur biraz
burada zaman yok kuşlar yok varış yok
ne tutunabileceğim bir kıyı düşü
ne kendi kederini çitileyen deniz
kanamalı insanla beslenen adalar arası ada
ah kalbim! aklım yorgun

isteyecek neyin kaldı açık yaram
alnımda: beş kıtanın dinmeyen fırtınası
ayaklarımda: raylardan kömür toplayan yoksul
sırtımda: kirecin muhacir arabaları dörtnal
deri altımda: mavi çizgili kırık notalar
ah kalbim! şarkım yorgun
(…)

Aziz Kemâl Hızıroğlu

Şub
19
2011
0

Hiledarlar (Z. Yalçınpınar)

1.
güzele benzeyen bir sabah yalanı
hiledarların sanırımları ve belkileri
aynanın karşısında
yüze giydirilen belirsiz bir takvim
kapının çıkışında
tırnak aralarına saklanmış teklifleri
iş planı, kaynak kullanımı filan
eziktir ezerek eziklik gidermeleri
(…)

4.
onların lağımlarının dibi yoktur
sonu

Zafer Yalçınpınar
19 Şubat 2011

Şiirin tamamına https://zaferyalcinpinar.com/s89.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
18
2011
0

Kuzgun Acar’ın “Haşim İşcan” Heykeli

(…)Yıl 1975. Antalya Festivali sorumlusuyum. Festivalin sanat dallarının çoğunu içermesini istiyoruz. Sanatçı dostlar coşkulu bir destek veriyorlar. Heykel sanatçısı Kuzgun Acar en büyük destek verenlerin başında. Bu arada sanıyorum o yıllarda yurtdışından yeni gelmişti; Mehmet Aksoy da vardı. Belediye yönetimi belediye binasının önüne Vali Haşim İşcan’ın heykelinin yapılmasını istemişti. Kuzgun Acar valiyi yakından tanıyordu.  Bana söylediği şuydu: “Haşim İşcan fizik olarak güzel bir adam değildi ama, çok çalışkan bir insandı. Elinin başparmağı ile serçe parmağını birbirine sürterek çalışkanlığı simgelerdi. İzin verin ben Haşim İşcan’ın heykelini değil, elinin heykelini yapayım.”

Büyük tartışmalar sonunda Kuzgun Acar’ın dediği oldu ve Haşim İşcan’ın el heykeli belediye binasının önünde törenle açıldı.

(…) Ve 12 Eylül gerici darbesi geldi. (…)

Kuzgun Acar’ı eşi telefonda çığlık çığlığa bağırıyordu. “Güngör biliyor musun, Antalya belediye başkanı Kuzgun’un heykelini kaldırıyor. Bir yerlere atacakmış galiba…” diyordu. Hemen belediye başkanına gittim. Avukattı belediye başkanı ve çağdaş bir görünümü vardı. Ya da biz öyle değerlendirmiştik. Sanata karşı düşmanlığın hiçbir iktidara yarar sağlamadığını anlatmaya çalıştım. Başkan “Biz onu başka bir yere atmayacağız Konyaaltı parkına koyup denizden gelenlere el sallar gibi yapacağız” diyordu. Ve Haşim İşcan’ın heykeli hiç olmazsa bir parka yerleştirilmiş oldu.

Güngör Türkeli

Yazının tam metnine https://www.antalyabugun.com/?page=makale&MID=8890 adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Metin Kızılcalıoğlu’na paylaşımı için teşekkür ederiz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com