Oca
08
2013
0
Oca
06
2013
0

Türkiye’de Çeviri Edebiyatı: “Çevir Kazı Yanmasın!” (1986)

“Poetry is what is lost in translation.”  Robert Frost

*

Milliyet Sanat Dergisi, 15 Nisan 1986 tarihli 142. sayısında “Türkiye’de Çeviri Edebiyatı” başlıklı bir derlemeye yer vermiş. Derlemede Teoman Aktürel, Sevgi Sanlı, Fatma Akerson, Nilüfer Kuruyazıcı, Turgay Kurultay, Sabahattin Eyüboğlu gibi isimlerin çeviri üzerine düşünce ve deneyimleri bulunuyor. Ayrıca, Shakespeare ve Mallarme’nin metinlerinden karşılaştırmalı çeviriler ile “çeviri yanlışları” üzerine üç soruluk kısa bir soruşturma, Milliyet Sanat’ın dosyasını zenginleştiriyor.

*

12 sayfa uzunluğundaki özel dosyanın tam metnine
https://zaferyalcinpinar.com/ceviriedebiyati1986.pdf
adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Oca
06
2013
0

Kurgunun Eylem Kapasitesi ya da “Özgürlük Tahayyülü”

(…)fenomenolojik bakış açısından özsel olan şey, bu gücün dolaysız kesinliğini, ancak bu kesinliğe aracılık eden tahayyül mahsülü çeşitlemeler üzerinden kavrayabilmemdir.

Böylece projelerimin basit modellemesinden, arzularımın tasvir-edilebilirliğine, oradan da tahayyül mahsülü “muktedirim” çeşitlerine doğru bir ilerleme söz konusudur. Bu ilerleme, pratikte mümkün olanın genel bir fonksiyonu şeklinde tahayyül fikrine işaret eder. Kant’ın Yargı Gücünün Eleştirisi’nde tahayyül gücünün “özgür oyunu” terimi altında müjdelediği şey, işte bu genel işlevdir.

Tahayyül gücünün özgürlüğü bakımından girilmesi gereken bir konu da, özgürlük tahayyülünün nasıl bir şey olabileceğidir. Ancak burada, düzayak bir bireysel eylem fenomenolojisi artık yeterli değildir.  Şüphesiz bu fenomenoloji, tahayyül gücüne tümüyle taklide dayalı bir işlev yüklemekle çizilen sınırları geride bırakmıştır. (…)

Paul Ricoeur
“Söylem ve Eylemde Tahayyül Gücü”, Brüksel, 1976
“Tahayyül Gücünü Yeniden Düşünmek”, Derleyen: G. Robinson & J. Rundell
Çev: Ertuğrul Başer, Ayrıntı Yay., 1999, s. 183

Ayrıca bkz:
https://evvel.org/soylemde-tahayyul-gucu
https://evvel.org/soylemde-tahayyul-gucu-ii
https://evvel.org/kurgunun-heuristickesfettirici-gucu

Oca
05
2013
0

KİM?

(…)Öyle sanıyorum ki ondan bize, bizi heyecanlandıran, aldatan, bizi, düşünülmesine izin vermeyen bir düşüncenin kuşkusuna açan bir düş geliyor. Farkında olmadan ve bizim iznimiz olmaksızın, bu düşünceden bize bir şey iletip iletmediğini soruyordum bazen kendime. Bu çok basit sözcükleri dinliyordum, sessizliğini dinliyorum, zayıflığını öğretiyorum kendime, istediği her yerde sessizce izliyorum onu; ama merakı sildi, öldürdü bile, onu sorgulayan ben kimim, bilmiyorum, (…)

Bir Tanrının bizzat kendisinin bile tanığa ihtiyacı vardır. İlahi gizliliğin bu dünyada delinmesi gerekir. Tanığının ne olabileceğini uzun uzun düşünmüştüm. Bu tanığın ben olmam gerektiğini, sadece amaç uğruna kendi kendini dışlaması değil, fayda gözetmeksizin amaçtan da dışlaması ve yol üstündeki sınır taşı gibi sessiz ve hareketsiz bir varlık olması gerektiğini düşününce hasta oluyordum adeta. Kendi kendimi sınır taşı gibi bir şey yapmak için çok zaman harcadım, zor ve zahmetli bir zaman. ama yavaş yavaş -birden- bu hikâyenin tanıksız olduğu ortaya çıktı. Ben oradaydım, -“Ben” şimdiden bir Kim’den fazlası değil miydi? Bir “Kim” sonsuzluğu mu?- kendisi ve yazgısı arasında kimsenin bulunmaması, yüzünün çıplak ve bakışının bölünmeden kalması için vardım ben. Onu görmek için değil, kendi kendisini görmemesi için, aynada gördüğünün ben olması için, ondan başka biri -bir başkası, yabancı, yakın, kayıp, öteki kıyının gölgesi, hiç kimse- olması için ve böylelikle sonuna kadar insan olarak kalması için vardım.(…)

Maurice Blanchot
“Son İnsan”, Çev: İsmail Yergüz, Kabalcı Yay., 2008, ss.17-19

Oca
04
2013
0

Nâzım Hikmet ve Mimar Sinan

Yeryüzünde az verim bulunur ki, Sinan’ın Süleymaniye’si kadar, kendini yaptırtanların iç dileklerinin taban tabana tersini vermiş, göstermiş olsun.

Nâzım Hikmet
22.5.1935, Tan Gazetesi

 

Milliyet Sanat Dergisi’nin 15 Şubat 1988 tarihli 186. sayısında Nâzım Hikmet tarafından kaleme alınan “Mimar Sinan ve Süleymaniye Camii” üzerine (çoğu 1935 tarihli ve Orhan Selim mahlaslı) bir dizi yeniden yayıma rastladım. Asım Bezirci‘nin sunu yazısıyla derlenen görkemli düşüncelerin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/nazimsinan.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Nâzım Hikmet” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/tas-ucak bağlantısından erişiliyor.

Oca
03
2013
0
Oca
03
2013
0

Kurgunun Heuristic(Keşfettirici) Gücü

(…) Şiirsel dilin tertiplediği olumlu kuvveti analiz ettiğimizde görürüz ki metaforik süreçle yarılan sadece anlam değil; aynı zamanda göndermedir. Burada bertaraf edilen öğe, günlük dilde nesnelere başvurmak için -ki istemlerimizden birine; kontrol ve yönlendirme amaçlı birincil istemimize denk düşer- yaptığımız tipte bir göndermedir. Şiirsel söylem, bu istemi ve onun hüküm sürdüğü anlam küresini askıya alarak, sökülmez bir şekilde yaşam dünyasına eklenmemizi, daha doğrusu bu tür bir eklenişin ufuktan uç vermesini sağlar; kendi varlığımızı başka varlıklara ve genel olarak Varlığa iliştiren ontolojik bağın ifade edilmesini sağlar.
(…)
Kurgu ve yeniden betimleme arasındaki bu bağ, model teorisinde ve dolayısıyla, şiirsel dilin dışındaki alanlarda, bazı düşünürler tarafından kuvvetle vurgulanmıştır.Kurgular belirli şiirsel söylem modelleri için ne anlama geliyorsa, modellerin de bilimsel söylem biçimleri için aynı anlama geldiğini önemle belirten koca bir külliyat vardır. Kurgu ve modellerdeki ortak özellik bunların “keşfettirici” kuvvetidir, yani eski bir betimlemeye inancımızı askıya alarak, gerçekliğin yeni boyutlarını görüşe açma ve serimleme (unfold) kapasitesidir.
(…)

Paul Ricoeur
“Söylem ve Eylemde Tahayyül Gücü”, Brüksel, 1976
“Tahayyül Gücünü Yeniden Düşünmek”, Derleyen: G. Robinson & J. Rundell
Çev: Ertuğrul Başer, Ayrıntı Yay., 1999, ss. 178-179

Ayrıca bkz:
https://evvel.org/soylemde-tahayyul-gucu
https://evvel.org/soylemde-tahayyul-gucu-ii

Oca
02
2013
0

Necip Fazıl Kısakürek’in Adnan Menderes’e yazdığı gizli mektuplar ve mektuplarda yer alan maddi talepler…

Necip Fazıl Kısakürek’in Adnan Menderes’e yazdığı gizli mektuplar ve Menderes’ten talep ettiği maddi destekler gün ışığına çıktı… Artık kimse, kolay kolay, “yazarlık onuru”ndan filan bahsedemez, diye düşünüyorum. Bu mektuplardan ve mektuplarda yer alan dilden çok utanıyorum. Nasıl desem bilmiyorum, neredeyse yüzüm kızarıyor!

Habertürk Gazetesi’nden Abdullah Kılıç’ın gündeme sunduğu ve 50’li yıllarda Necip Fazıl Kısakürek tarafından Adnan Menderes’e ithafen yazılmış gizli mektuplardan bazı bölümler aşağıdadır:

21 Ocak 1954, “Muhterem efendim”
“Muhterem efendim” diye başlayan mektupta Emniyet Genel Müdürü’ne kovuşturmalarla ilgili gerekli talimatın verilmesini, huzura kabul edilmesini ve kendisine yardım yapılmasını talep ediyor.

26 Aralık 1956, “Her şeyi uğrunuza risk ettim”
“Müsteşar Bey’den 2500 lira ve ‘Mecmuanı çıkar da görelim ve sonra yardım edelim’ cevabı aldım. İlk defa bir itimatsızlık sezer gibiyim. Ben parayı alır da mecmuayı mı çıkarmam veya çıkarırım da uygunsuz bir istikamet mi tutarım? Ben ki her şeyi uğrunuza riske etmiş, her defa mükemmel eseri vermiş ve bu kadar tecrübe ve çileden geçmiş bir adamım. Şahsım, kalbim ve kalemim her türlü teminatın üzerindedir.

“Sürünmekteyim”
Benim yaptığımı yapanlara hükümetler ve rejimler servetlerini ve nimetlerini yağdırır. Bütün bunlara karşı 15 bin lira zarar çarpıtılmış ve daha nice kasıt ve sabotaja karşı yalnız bırakılmış olarak sürünmekteyim. Haftalardır Ankara’nın bu hücra ve münzevi otelinde cinnet buhranları içinde çırpınmaktayım. Bütün istediğim zarara birkaç bin zamla 20 bin lira temininden ibarettir. Bunca muvaffakiyetten sonra uğratıldığım bu hal ve düştüğüm şeref kırıklığı hayatıma mal olabilir. (…) Artık Necip hakkında olmak mı olmamak mı kararı sizi de üzüntüden kurtaracak şekilde verilmeli ve bu iş bitirilmelidir. Ben kararlıyım ve her şeye razıyım.”

14 Ocak 1958, “Hesabı nasıl vereceksiniz”
“Ben hastayım. Şekerliyim. Ayrıca çıldırmak üzereyim. Bütün hastane halime acıyor. Bu vaziyette emrin uzaması benim ölüme ve cinnete terk edilmem demektir. Başıma bir hal gelecek olursa Allah’a, Türk Milletine ve “Allah bir” diyenlere karşı hesap nasıl verecektir. Kadiri mutlakın üzerine yemin ederim ki yalan söylemiyorum, mübelağa etmiyorum, rol oynamıyorum, edebiyat yapmıyorum.”

14 Haziran 1958, “10 bin lira lütfedilirse”
Reklam ve sair ihtiyaçlarım için 10 bin lira lütfedilirse… Ayda 6 bin lire tahsis olunursa… Akis, Kim, Form gibi mecmuacıklarla bütün muhalefet matbuatını saf fikirle çürütücü, muazzam bir içtimai ve edebi, ideoloji, bina edici kaalara ve yüreklere nüfuz edici bir mecmua kuracağıma emin olunabilir. Bu da olmazsa tam altı aydır bir tek yardım görmeyen beni vazife günüme kadar her ay muayyen ve mukarrer bir mikyas altında kurmaktan ve göz yaşları içende yalnız ibadet ve mücerret eserler kaleme almaya terk etmekten başka iş kalmaz.”

Oca
02
2013
0

Sergi: “İlerlemenin Kutsallığı ve Zorbalığı”

 

“İlerlemenin Kutsallığı ve Zorbalığı”

 

Murat Germen-Melih Görgün-Borga Kantürk–Vahit Tuna–Erol Eskici

Küratör: Emre Zeytinoğlu

04 Ocak 2013 – 02 Şubat 2013
ALANistanbul

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Oca
02
2013
0
Oca
02
2013
0

İki “sansür” rezaleti…

Dünyaca ünlü edebiyatçıların eserlerini sansürün bilinçli körlüğüne/karanlığına maruz bırakma olaylarını/girişimlerini esefle kınıyoruz ve ayıplıyoruz:

“Şeker Portakalı” müstehcen oldu!
Bkz: https://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=389916

Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar” adlı eserine “sansür” talebi!
Bkz: https://haber.sol.org.tr/kultur-sanat/steinbeckin-klasik-eseri-akpnin-gozunden-kacmadi-fareler-ve-insanlara-sansur-talebi

Oca
01
2013
0

2012 Zafer Yalçınpınar Oto-Almanağı

“Ölene kadar yazacağım. Ama bunu kimseye önermiyorum.” Zy

(2006-)2012 Zafer Yalçınpınar Oto-Almanağı’na
https://zaferyalcinpinar.com/almanak2012.html
adresinden ulaşabilirsiniz.

*

Ayrıca; Edebiyat Geçmişime Baykuş Bakışı

Oca
01
2013
0

“İstanbul Destanı” Sergisi (Bedri Rahmi Eyüboğlu)

“İstanbul Destanı” Sergisi, 4 Ocak’dan 19 Şubat’a kadar Çırağan Sarayı’nın giriş katındaki Sanat Galerisi’nde günün her saati ücretsiz olarak sanat severlerin ziyaretine açık…

Bkz:https://www.hurriyet.com.tr/kultur-sanat/etkinlik/22224253.asp

*

Ara
30
2012
0

Söylemde Tahayyül (Gücü) – II

(…)Şair, dilde çalışan bir sanatçıdır, salt dil aracılığıyla imgeler yaratır, onlara biçim verir.
Yankılanma, rezonans veya yansımanın etkisi hiç de ikincil bir görüngü değildir. Seraplarda anlamın zayıfladığı ve dağıldığı bir vakaysa, imge, tam sürecin bir gerçekdışılık boyutunda olup bitmesi sayesinde, sürece bir askıya alma notu iliştirilir, bir nötrleştirme etkisi, kısaca negatif bir moment sokar. İmgenin nihai rolü sadece anlamı farklı duyusal alanlar arasında yaymak değildir, aynı zamanda, bu nötrleştirilmiş atmosferde, bu kurgu öğesinde anlamı askıda tutmaktır. (…) zaten fark ediyoruz ki tahayyül gerçekten de bu terimle kastettiğimiz şeydir: algı veya eylem dünyasından sıyrılmış bir durumda özgür olabilirlikler oyunu. İşte bu sıyrılmışlık hali içinde yeni fikirler, yeni dünyada-oluş şekilleri deneriz. Ama tahayyül kavramıyla ilgili bu “sağduyu”, tahayyülün doğurganlığının, metaforik süreçlerde örneklendiği gibi, dilin doğurganlığına bağlanmadığı sürece tam manasıyla anlaşılamaz. Bağlantıyı kurmazsak şu hakikati, imgeleri işittiğimiz oranda gördüğümüz hakikatini ihmal etmiş oluruz.

Paul Ricoeur
“Söylem ve Eylemde Tahayyül Gücü”, Brüksel, 1976
“Tahayyül Gücünü Yeniden Düşünmek”, Derleyen: G. Robinson & J. Rundell
Çev: Ertuğrul Başer, Ayrıntı Yay., 1999, s. 177

Ayrıca bkz: https://evvel.org/soylemde-tahayyul-gucu

Ara
29
2012
0

soL haber: “Edebiyatçılardan Sadık Albayrak’a destek için imza kampanyası”

Bkz: https://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/edebiyatcilardan-sadik-albayraka-destek-icin-imza-kampanyasi-haberi-65126

Orhan Pamuk’un savaş kışkırtıcılığına tepki gösteren yazar Sadık Albayrak’a yapılann saldırıya karşı bir imza kampanyası başlatıldı.

Sedat Simavi ödül töreninde, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a gönderdiği mektupta kullandığı ifadeler nedeniyle Orhan Pamuk’a tepki gösteren yazar Sadık Albayrak’ın saldırıya uğramasına ve savaş kışkırtıcısı Orhan Pamuk’un yapıtının belgeseline ödül verilmesine karşı bir imza kampanyası başlatıldı.

“Savaş Kışkırtıcısı Orhan Pamuk’u ve ‘Sahibinin Sesi’ Olanları Kınıyoruz” başlıklı imza metni şu şekilde:

Edebiyat, yaşamı savunur; doğayı ve insanı tahrip eden, yaşama hakkını yok sayan her yaklaşımı reddeder. Oysa Orhan Pamuk, edebiyatın bu temel niteliğini hiçe sayarak bir süre önce beş kişiyle birlikte Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a gönderdiği mektupta “ İstifa dışında sizi, aileniz için üzücü olan tek bir yol bekliyor: Saddam Hüseyin ya da Kaddafi gibi ölmek ya da Lahey’de dezenfekte edilmiş bir hücrede ömür boyu hapis…” ifadesiyle yazarlık onurunu ayaklar altına alan bir tehditte bulunmuştur. Bilim, sanat ve siyaset çevrelerinde büyük tepkiye yol açan bu ifadelerden sonra, mektuba imza atanlardan Alman gazeteci, sosyolog ve siyaset bilimci Alfred Grosser, imzasını geri çektiğini açıklamıştır.

Ülkemiz adına üzücü bu tablo ortadayken, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği Sedat Simavi ödülleri töreninde televizyon dalında Demet Haselçin’e “Masumiyet Müzesi” adlı belgeseli nedeniyle ödül verilirken, Haselçin’in Orhan Pamuk’a teşekkür etmesi, haklı olarak tepkilere yol açtı. Tören sırasında tepki gösteren edebiyat eleştirmeni ve yazar B.Sadık Albayrak, Orhan Pamuk için “masum ama savaş kışkırtıcısı” diyerek Pamuk’un bazı yazarlarla birlikte Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a yazdığı mektubu hatırlattı. “Ödülün, savaş kışkırtıcısı Orhan Pamuk’un eserine istinaden verilmesi kabul edilemez,” diyen B. Sadık Albayrak’ın tepkisi, salon içerisinden de destek görmesine karşın, bir izleyici Albayrak’a saldırmış ve yazar bunun üzerine salonu terk etmişti.

Bir aydın sorumluluğu ve edebiyatçı duyarlığıyla tepkisini demokratik biçimde ortaya koyan B. Sadık Albayrak’a yapılan bu saldırıyı kınıyoruz. Emperyalist güçlere, Suriye’yi işgal çağrısı yapan utanç verici mektubun düzenleyicisi Orhan Pamuk’u, barış ve yaşamı savunan sanatçı ve edebiyatçılar olarak lanetlerken, onun yapıtından yola çıkılarak hazırlanan belgesele ödül verenleri de vicdan muhasebesi yapmaya davet ediyoruz. Çünkü, güzelim ülkemizin hapishanelerini dolduran yüzü aşkın gazeteci, televizyoncu, yazar varken, onların içinden bu süreci değerlendiren belgesellere imza atanlar söz konusuyken, “sahibinin sesi” bir yazarın yapıtının belgeseline ödül verilmesini, ülkemiz aydınına ve sanatçısına haksızlık olarak görüyoruz.

Kazanan, yaşamı savunanlar olacaktır.

(soL – Haber Merkezi)

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Ara
28
2012
0

Kendini Anlatan: “ağanlık”

“ağanlık”

Foto: Z. Yalçınpınar

Ayrıca bkz: “Kendini Anlatan”

*

Ara
28
2012
0

Sadık Albayrak’a destek için imza kampanyası…

“İnsan Okur” adlı web sitesi, Sedat Simavi Ödül töreninde eleştiri hakkını kullanmak isteyen Sadık Albayrak’a karşı gerçekleşen faşizan saldırıyı kınamak amacıyla bir imza kampanyası başlattı. “İnsan Okur” adlı web sitesinde yayımlanan bildiriye ve imza kampanyasına şu adresten ulaşabilirsiniz: https://www.insanokur.org/?p=44109

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Ara
27
2012
0

Söylemde Tahayyül (Gücü)

(…)imge,(…) dilden nasıl devşiriliyor olabilir?
Paradigmatik bir örnek olarak şiirsel imgenin analizi bize belli bir cevap tohumu sağlayacaktır. Şiirsel imge, şiirin, belli bir dilin eseri olarak, belli şartlar altında ve belli usullere göre ortaya serdiği bir şeydir. Buradaki usul, Gaston Bachelard’ın Eugene Minkowski’den ödünç aldığı ifadeyle, yankılan(dır)maktır (reverbation). Fakat bu usulü anlamak için önce söz konusu yankılanmanın görülen şeylerden değil; söylenen şeylerden geldiğini fark etmek zorundayız. O nedenle öncelikle ele alınması gereken şey, tahayyül-mahsülünün yaratılmasına imkân veren söylemin koşulları sorunudur.
(…)Metafor adeta, söyleme bir beden, bir şekil, bir yüz vermiş gibidir. Ama nasıl? (…) Bunu anlamak için işe Aristo’nun meşhur saptamasıyla başlayalım: “İyi bir metafor… benzeri kavramaktır.” Ama bunu fikirlerin gruplandırılması cinsinden yorumlarsak, (metanomi ve simge-adlarla geçerli kuralın, yani bitişiklik esasında gruplandırmanın aksine) benzerlik esasında gruplandırma şeklinde algılarsak, buradaki benzerliğin rolü hakkında tümüyle yanılırız. Benzerlik, bizzat, olağandışı yüklem kullanımının bir fonksiyonudur. Dört bir yana dağılmış anlam alanları arasındaki mantıksal mesafenin bir anlam şoku yaratarak, metaforun anlamını tutuşturan bir sarsıntı yaratarak kapandığı bir “uzlaşma” ihtiva eder. Tahayyül, yeni bir yüklemsel uygunluğun idrakidir, ansızın görülmesidir. Benzerliğin, yüklem süreciyle aynı yapıda bir süreç olduğunu vurgulamak için buna yüklemsel özümleme de diyebilirdik. Bunların hiçbiri, şu eski görüşten, fikirlerin gruplandırılması görüşünden çıkartılamaz; çünkü orada zihinsel atomların mekanik çekimi söz konusudur. Tahayyül etmek evvela ve hepsinden önce anlam alanlarının yeniden yapılandırılmasıdır. Wittgenstein’ın Felsefi İncelemeler‘deki ifadesiyle, “gibi görme…”dir.
(…)

Paul Ricoeur
“Söylem ve Eylemde Tahayyül Gücü”, Brüksel, 1976
“Tahayyül Gücünü Yeniden Düşünmek”, Derleyen: G. Robinson & J. Rundell ,
Çev: Ertuğrul Başer, Ayrıntı Yay., 1999, ss. 175-176

Ara
27
2012
0

Nâzım Hikmet Kültür Merkezi: ‘Savaş kışkırtıcısının fedailerini kınıyoruz’

Bkz: https://haber.sol.org.tr/kultur-sanat/nhkmden-odul-torenindeki-skandala-tepki-savas-kiskirticisinin-fedailerini-kiniyoruz

Nâzım Hikmet Kültür Merkezi (NHKM) önceki gün The Marmara Taksim Oteli’nde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen Sedat Simavi ödül töreninde yaşananlar hakkında bir açıklama yaptı. Törende, televizyon dalında Demet Haselçin’e “Masumiyet Müzesi” adlı programı nedeniyle ödül verilmesine tepki gösteren edebiyat eleştirmeni ve yazar Sadık Albayrak, Orhan Pamuk için “masum ama savaş kışkırtıcısı” diyerek Pamuk’un bazı yazarlarla birlikte Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a yazdığı mektubu hatırlatmıştı.

Albayrak’ın tepkisi salon içerisinden de destek görmesine karşın, bir izleyici Albayrak’a saldırmış ve yazar bunun üzerine salonu terk etmişti.

NHKM konuyla ilgili yaptığı açıklamada “Savaş kışkırtıcısı ‘yazar’ı protesto eden B. Sadık Albayrak’a yapılan saldırıyı kınıyoruz” dedi.

Açıklamada şunlar söylendi:

“11 Aralık tarihinde ‘İşgalin öncü kuvveti’ komutanlığına soyunan Nobelli yazar Türkiye aydınlarını temsil etmemektedir başlığıyla bir açıklama yaparak, yanına beş yazarı daha alarak emperyalistlere Suriye’yi işgal çağrısı yapan kişiye ilişkin görüşlerimizi paylaşmıştık. Dünyanın dört bir yanında aydınların protestosuna neden olan ve kimi imzacıların imzalarını çekmeleriyle sonuçlanan tehdit bildirgesi, insanlık adına utanç vesilesi olarak tarihe geçti.”

“Dün (25 Aralık) Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen Sedat Simavi ödül töreninde televizyon dalında savaş kışkırtıcısı yazarın kitabına atfen çekilen ve TRT Türk’te yayınlanan Masumiyet Müzesi adlı belgesel ödül verildi. Yazar Sadık Albayrak bu fiyaskoya karşı durduğu için ‘yazar’ın fedailerinin saldırısına uğramıştır.”

“Bir aydın sorumluluğuyla ve olgunlukla tepkisini dile getirmesine rağmen saldırıya uğrayan Sadık Albayrak yalnız değildir. Ne mutlu ki, savaşlara ve işgallere karşı olan aydınlar, gençler, emekçiler ülkemizde çoğunluktadır.”

“Türkiye; işgalcileri, Patriotçuları, NATO’cuları ve onların fedailerini yalnız bırakacak bir birikime sahiptir.”

“Savaş kışkırtıcısının yaptıkları dünyanın dört bir yanında ve ülkemizde tepkilere neden olurken, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin bu kişiye sahip olmadığı bir itibar kazandırmak anlamına gelen bu ödülünü kınıyoruz.”

“Savaş heveslilerine ve işgalcilere karşı cesurca haykıran ‘Bizim’ Sadık Albayrak’a yapılan saldırıyı kınıyoruz.”

(soL-Haber Merkezi)

Ayrıca Bkz:  SADIK ALBAYRAK’IN YANINDAYIZ ve HAKLI TAVRINI DESTEKLİYORUZ!

Ara
26
2012
0

SADIK ALBAYRAK’IN YANINDAYIZ ve HAKLI TAVRINI DESTEKLİYORUZ!

The Marmara Oteli’nde düzenlenen Sedat Semavi Ödülleri töreninde, TRT Türk’te yayınlanan “Masumiyet Müzesi“ adlı belgeseli ile ödüle layık görülen ve konuşma yapmak için kürsüye gelen Demet Haselçin, edebiyat eleştirmeni Sadık Albayrak’ın “haklı” tepkisiyle ve eleştirileriyle karşılaştı. Orhan Pamuk’a ve Orhan Pamuk’un son zamanlardaki söylemlerine ilişkin bariz çelişkileri işaret eden bir protesto konuşmasıyla eleştiri hakkını kullanan Sadık Albayrak’a, salondan birinin “Sen de kimsin, çık dışarı!” diyerek fiziksel müdahalede bulunduğu ve saldırdığı görüldü. Albayrak, Orhan Pamuk için, “masum ama savaş kışkırtıcısı” değerlendirmesinde bulunmuştu.

Bugüne kadar dünyadaki “demokrasi yanılsamasından, sahte demokrasiden ve demokrasi keşmekeşinden” en kıyak avantajları elde eden Orhan Pamuk-severleri, “hakiki demokratik eleştiri” hakkını kullanmak isteyen Sadık Albayrak’a saldırarak Sadık Albayrak’ı salondan çıkarmaya çalıştılar.

E V V E L fanzin ve çevresi olarak Sadık Albayrak’ın yanındayız ve Sadık Albayrak’ı destekliyoruz. Tüm ödüllere, ödüllerin veriliş biçimlerine, ödül gecelerine ve kapitalizmin yönetsel kesiminin “al gülüm, ver gülüm” şeklinde yürüttüğü “ödüllendirme sistematiği”ne karşıyız. Biz, Nobel dahil olmak üzere kapitalizmin ödül sistematiğini bir “insansızlık” biçimi olarak görüyoruz. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ni, özelinde de Sedat Simavi Ödülü organizasyonunu ve o salonda Sadık Albayrak’a sergilenen haksız tavrı onaylarcasına sessiz kalan herkesi esefle kınıyoruz, ayıplıyoruz!

Ayrıca, biz, asıl şunu merak ediyoruz ve ısrarla soruyoruz: “Orhan Pamuk kimdir?”

***

Sadık Albayrak’ın açıklamalarını içeren haber metni aşağıdadır:

Bkz: https://haber.sol.org.tr/medya/sadik-albayrak-saldiriyi-degerlendirdi-
odulun-boyle-bir-esere-verilmesi-kabul-edilemez-haberi

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ödül töreninde Orhan Pamuk protestosu yapan ve saldırıya uğrayan yazar Sadık Albayrak, yaşananları değerlendirdi. Albayrak, saldırganı tanımadığını belirtirken, linç tehditleri savuran Pamuk’a ödül verilmesine de tepki gösterdi.

TRT Türk’te yayınlanan “Masumiyet Müzesi” adlı belgesele verilen ödüle tepki gösterdiği için saldırıya uğrayan Sadık Albayrak, saldırıyı ve verilen ödülü değerlendirdi.

NATO sözcüsü gibi davranarak Esad’a ölüm tehdidi savuran bir yazara ilişkin esere ödül verilmesine doğal bir tepki gösterdiğini belirten Albayrak, verilen ödülü kınadığını ifade etti.

Masumiyet kelimesi ve Orhan Pamuk’un isimlerinin yan yana gelmesine karşı gösterdiği tepkiye “çık dışarı” sesleri ve “saldırı” ile yanıt verildiğini belirten Albayrak, bunun AKP iktidarının tavrını yansıttığını söyledi.

AKP’nin kendisini protesto edenlere saldırı ve susturma şeklinde yanıt verdiğini vurgulayan Albayrak, bu saldırının da liberallerin içindeki faşizmi gösterdiğini dile getirdi.

Cezaevlerinde yüzün üzerinde gazeteci bulunurken ödülün böyle bir esere verilmesinin kabul edilemez olduğun belirten Albayrak, daha önce de elinde sahte belgelerle gezen Mehmet Baransu’ya ödül verildiğini hatırlattı.
(soL – Haber Merkezi)

Ara
26
2012
0

Futuristika/Kurgu: “Çünkü Roza…” (İlkay Yıldız)

Futuristika‘nın sıkı taifesinden İlkay Yıldız’ın sahaflardan çıkıp otellerin ya da kafelerin duvarlarında süs eşyası olan fotoğrafların hikayelerini geri verme denemesi ‘Çünkü Roza…’ ile başladı…

Bkz: https://www.futuristika.org/kurgu/cunku-roza/

 

Ara
24
2012
0

Nilgün Marmara’ya ithafen “Çok Eski Adıyladır”

Ece Ayhan’dan Nilgün Marmara’ya ithafen “Kardeşim Nilgün Marmara’ya, içtenliklerle, sevgilerle, merhabalarla sunulmuştur. Selâm! Ece Ayhan, 26.9.82 , Gümüşlük”  şeklinde imzalı “Çok Eski Adıyladır”Kuzguncuk Sahaf’ın arşivinde yer alan bu eseri, Evvel Fanzin’e haber veren Ümit Bayazoğlu’na ve Kuzguncuk Sahaf’ın sahibi Bahadır Bey’e çok teşekkür ederiz.

Hamişler:

Nilgün Marmara’ya ithafen imzalanmış bir başka Ece Ayhan kitabı için bkz: https://evvel.org/ece-ayhandan-nilgun-marmara-ile-kagan-onala

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. “İmzalı” ilgiler ise https://evvel.org/ilgi/imzali adresinde bulunuyor.

 

Ara
24
2012
0

“İmgelem” nedir?

(…)
Tahayyül gücü sorununu deşmek isteyen felsefi bir araştırma, daha başlangıcından itibaren bir dizi engel, paradoks ve ayakbağıyla karşılaşır; çağdaş felsefede tahayyül gücü sorununda yaşanan göreli tutulmanın nedeni belki de budur.

Bir kere genel tahayyül gücü sorunu, “imge” teriminin deneysel bilgi teorisinde kötüye kullanılması  sonucunda kazandığı kötü şöhretten mustariptir. Çağdaş semantikteki “psikolojizm”in yol açtığı itibar kaybı  –mantıkçıların ve dilbilimcilerin gözünde— “anlam”(sense) teorisinde tahayyül gücüne yapılan göndermelere de sirayet eder (bu bakımdan sadece Gottlob Frege’yi ve onun bir önermenin veya sözcüğün –“nesnel” ve “ideal” anlamda— “anlamı” ile onun her durumda “öznel” ve tümüyle “olgusal” olarak kalan “temsili/tasavvuru” arasında yaptığı ayrımı zikretmemiz yeter). Davranışçı psikoloji aynı şekilde, özel, gözlemlenemez ve zihinsel kendilikler olarak gördüğü imgeleri ortadan kaldırma derdindedir.

(…) kökleri geçici bir ruh halinden ya da bir ortam sorunundan daha derinlere uzanan bir şüphe var. Bu şüphe Gilbert Ryle’ın “Concept Of Mind” adlı çalışmasında güçlü bir şekilde dile getirilir. “Tahayyül (gücü)” deyimi tek, yekpare bir görüngüyü mü niteliyor yoksa sadece uzak bir şekilde ilişkilendirilmiş bir deneyimler toplamını mı? Gelenekte, terimin en az dört kullanım şekline rastlıyoruz. Terim her şeyden önce, orada bulunmayan ama başka bir yerde var olan bir şeylerin rastgele zihinde uyanmasını anlatır; bu zihinde uyanma, bulunmayan bir şeyin, herhangi bir şekilde burada ve şimdi bulunan şeylerle karıştırılmasını ima etmez.

Buna yakın ikinci bir kullanımda terim, portreleri, tabloları, çizimleri, şemaları vb şeyleri niteler; bunların hepsi de fiziksel bir varlığa sahiptir ama işlevleri, temsil ettikleri şeylerin “yerini almak”tır.

Anlamını daha da gerdiğimizde, imgeleri, orada-bulunmayan şeyleri değil, var olmayan şeyleri akla getiren kurgular olarak adlandırırız. Ancak bu kurgular, düşlerden –uyku imalatları-, oyunlar ve romanlar gibi tümüyle edebi bir varoluşa sahip icatlara kadar değişen bir yelpaze oluşturur.

Son olarak imge terimi, yanılsama alanına atfedilir, yani dış bir gözlemciye ya da sonraki bir tefekkürün sonucuna göre orada-bulunmayan ya da var-olmayan şeyler alanına havale edilen; ama özne açısından ve öznenin dikkatini onlara yönelttiği durum çerçevesinde kendi nesnelerinin gerçekliğine inanılması için çırpınan temsillere/tasavvurlara atfedilir.

Peki, orada yok-farkındalığı ve yanılsamalı inanç veya mevcudiyet yokluğu ve sahte-mevcudiyet arasında ortak olan nedir?

Bu derin çift anlamlılığı aydınlatmaktan ziyadesiyle uzak bir felsefi geleneğin kaydettiği tahayyül gücü teorileri, sorunu çözmek yerine, bu geniş temel anlamlandırmalar yelpazesinde neyin paradigmatik olarak kabul edilmesi gerektiği konusunda kendi aralarında bölündüler. O nedenle her durum için ayrı, tek anlamlı –ama rakip- tahayyül teorileri inşa etmek gibi bir eğilim ortaya çıktı. Bu teorilerin oluşturduğu yelpaze iki farklı eksen üzerinde kat edilebilir: nesne açısından mevcudiyet ve yokluk ekseninde; özne açısından büyülenmiş bilinç ve eleştirel bilinç ekseninde.

İlk eksen boyunca imge, sırasıyla Hume ve Sartre tarafından resmedilmiş iki karşıt teoriye tekabül eder. Bu ilk eksenin ucunda imge, zayıf bir mevcudiyet anlamında salt bir iz olarak nitelenebilecek bir şeyin algısına gönderilir; tüm yeniden üretici tahayyül gücü teorileri bu kutba meyillidir. Eksenin öteki ucunda imge, esas olarak yoklukla ilişkili olarak, mevcuttan-başka olarak düşünülür; üretici tahayyülün çeşitli anahtar figürlerinin –portre, düş,kurgu- hepsi de farklı yollardan bu asli başkalığa gönderme yapar.

Üretici tahayyül gücü ve hatta yeniden üretici tahayyül gücü, orada-mevcut olmayan şeyin zihinde canlandırılmasından mürekkep asgari bir inisiyatif barındırdığı oranda, ayrıca ikinci bir eksen boyunca da konumlanır; bu eksende ayırt edici etmen, tahayyül-mahsülü ile gerçek arasındaki fark konusunda tahayyül öznesinin eleştirel bir farkındalık göstermeye muktedir olup olmadığıdır. (…) İmge teorileri bu kez noetik (akli faaliyetle ilgili) bir eksen üzerinde yerlerini alırlar. Eksenin bir ucunda –ki külliyen eleştirel bilinç yokluğuyla tanımlanır- imge gerçekle karıştırılır, gerçek diye alınır. (…) Eleştirel mesafenin tümüyle kendisinin bilincinde olduğu eksenin diğer ucunda tahayyül gücü bu kez gerçeklik eleştirisinin bir aracı olarak iş görür. Husserl’ci aşkın indirgeme, bir varoluş nötralizasyonu olarak, bunun kusursuz bir örneklenmesidir.

İkinci eksen boyunca kaydedilen anlam değişiklikleri birinci eksenden hiç de az değildir.
(…)

Paul Ricoeur
“Söylem ve Eylemde Tahayyül Gücü”, Brüksel, 1976
“Tahayyül Gücünü Yeniden Düşünmek”,  Derleyen: G. Robinson & J. Rundell ,
Çev:  Ertuğrul Başer, Ayrıntı Yay., 1999, ss. 171-174

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com