“Vira Bismillah!”
Foto: Zy
Ayrıca bkz: Kendini Anlatan
2006 yılının Ağustos’uydu. İlhan Berk’le Bodrum’da, Şalvarağa Sokak 16 numarada bulunan evinin o ünlü “avlu”sunda yüz yüze görüşme fırsatı buldum. Bu görüşmenin içeriğinden “ilhanberkiğne” adlı yazımın -BirGün Kitap, 2009- sonunda “önemle” bahsederim.
İlhan Berk ile görüştüğüm gün çektiğim fotoğraflardan -birkaç tanesi dışında- paylaşmamıştım. Bugün, söz konusu fotoğrafların hepsini paylaşıyor ve 28 Ağustos 2008’de vafat eden sıkı şair İlhan Berk’i saygıyla yâd ediyorum.
Z. Yalçınpınar
25 Ağustos 2014
Hamişler:
1/ 2006 yılında dijital fotoğraf makineleri yaygın değildi. Aşağıdaki fotoğraflar, o günlerde kullandığım 1970 model ve analog bir “Zenit” marka fotoğraf makinasıyla görüntülendi.
2/ “ilhanberkiğne” başlıklı yazının tam metnine https://upas.evvel.org/ilhanberkigne.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.
3/ Yalçınpınar’ın diğer fotoğrafları için bkz: https://zaferyalcinpinar.tumblr.com
4/ EVV3L kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.
“İlhan Berk’le…”
“Avlu”
“Avludaki Yasemin”
“Şalvarağa Sokak, 16 Numara (Bodrum)”
“İlhan Berk’in Çalışma Masası”
İlhan Berk ‘Yolda’
“İlhan Berk çarşıda…”
Hamişler:
1/ 2006 yılında dijital fotoğraf makineleri yaygın değildi. Aşağıdaki fotoğraflar, o günlerde kullandığım 1970 model ve analog bir “Zenit” marka fotoğraf makinasıyla görüntülendi.
2/ “ilhanberkiğne” başlıklı yazının tam metnine https://upas.evvel.org/ilhanberkigne.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.
3/ Yalçınpınar’ın diğer fotoğrafları için bkz: https://zaferyalcinpinar.tumblr.com
4/ EVV3L kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.
*
Sahir Bey’le 2014’ün kış aylarında gerçekleşen bir serginin açılışında tanıştık. Daha doğrusu Sahir Bey, beni -uzaktan biliyormuş- İlhan Berk üzerine yaptığım incelemeleri, araştırmaları takip ediyormuş. İlhan Berk, 1954 yılında Kırşehir’de, Sahir Bey’in okuduğu lisede Fransızca öğretmeniymiş. Sahir Bey, İlhan Berk’e değgin bir anısını benimle paylaştı. Kendi sözleriyle aktarıyorum:
“İlhan Berk’e ‘mösyö’ derdik. Uzun boylu, çok yakışıklı, son derece temiz ve bakımlıydı. O zamanlar ben ve birkaç arkadaşım, edebiyat dersi ödevi olarak bir duvar gazetesi çıkarıyorduk. Duvar gazetesinde benim vezinli-kafiyeli şiirlerimi görmüş. Birgün arkadaşlarım “Mösyö seni çağırıyor,” dediler. Gittim, lisede öğretmen odalarının orada bir pin-pon masası vardı. İlhan Berk masanın başında, ellerini arkada kavuşturmuş, bekliyordu. Heybetli bir duruşu vardı. “Sahir sen misin?” dedi. “Evet” dedim. “Duvar gazetesinde şiirini gördüm. Ne o öyle! Şiirin bozuk tekerlek gibi tıngırdıyor, hep aynı sesi veriyor. Kafiyeyi vezini bırak, o şiir anlayışı eski…” dedi.
Birkaç hafta sonra duvar gazetesinin diğer sayısında kafiyesiz, serbest başka bir şiir yazdım. Arkadaşlar “Mösyö seni çağırıyor,” dediler gene. Gittim, aynı yerde, aynı duruşla beni bekliyordu… Yeni şiirimi okumuş. “Aferin, şimdi oldu.” dedi ve arkasından Walt Whitman’ın “Çimen Yaprakları” adlı çeviri kitabını çıkardı, imzalayıp bana hediye etti. “Aferin, böyle devam et!” dedi.
Şiire bakışımı değiştiren o olayı hiç unutmuyorum.”
Sahicilikle
Z. Yalçınpınar
Yeni Sinsiyet Tipolojisi’ne karşı dile getirdiğim bu sorular “devede kulak” misalidir. 2012 yılı içerisinde yayımlamak üzere yukarıdaki soruların cevaplarını ve diğer her şeyi ihtiva eden bir yazı dizisi (kitapçık) kaleme almaktayım. 2000’den 2011’e kadar edebiyat ortalığında gördüğüm, duyduğum, şahit olduğum her şeyi, tüm yaşadıklarımı, tüm duyumsadıklarımı, tüm içtenliğimle, sahiciliğimle, teker teker isimler vererek, olaylarla, şiirlerle ve belgelerle -acele etmeden- anlatacağım.
“İnsanlık Tarihi” devam ettiği sürece birileri çıkacak ve böylesi sorular sormaya, direnen yazılar yazmaya devam edecektir. Üstelik söz konusu karşı duruşu, direnişi ve haysiyeti hiçbir menfaat gözetmeden, aksine, karşı olduğu Yeni Sinsiyet’in melanet zevatları tarafından yaşamına ve ailesine zarar geleceğini “bile bile” sergileyecektir. Gelecekte kalemim, gözüm, kalbim benden alınsa da -ki bu acz içine düşmem muhtemeldir- başka birileri her zaman olacak; sahici edebiyat adına, hakikate uzanan kalb ile vicdan yolu adına çıkacak ve “şiir”i savunacak: Kaleminin ucundaki gözünü, kalbini ve vicdanını savunacak, dile getirecek. Çünkü “haklılığın inadı” diye bir şey vardır ve bu direniş bitirildiğinde -biterse eğer- “İnsanlık Tarihi” de (tarih de) bitmiş demektir. Ve o günlerde -hâlâ nefes alıp verebiliyorsanız, becerebilirseniz- kendinize “Ben bir eşya mıydım, yoksa, insan mıydım?” diye yüksek sesle sorun. Cevap veremeyeceksiniz, kendinize… Hatırlamayacaksınız. Cevap uydurmaya gerek de kalmamıştır:- zaten, biraz önce dedim ya, insanlık tarihi bitmiştir ve soru sormanın -düşünüyor olmanın- bir anlamı yoktur. Sorular dile gelmeyecektir. Tarih de şiir de…
Dile gelmeyecektir.
Zafer Yalçınpınar
11 Kasım 2011 / İstanbul
zaferyal@gmail.com
www.evvel.org
www.zaferyalcinpinar.com
Ayrıca bkz: https://evvel.org/ilgi/davali
“Kendini Anlatan” fotoğraflar yayımlamaya başlayalı 15 yıl olmuş…
Bu vesileyle “Kendini Anlatan” fotoğrafları düzenleyip
https://zaferyalcinpinar.tumblr.com adresine taşıdık.
Güzel bir mekân oldu.
*
*
“Körüller”
Fotoğraflar: Z. Yalçınpınar
Körüller‘in 1. bölümüne ulaşmak için:
https://evvel.org/koruller
Ayrıca bkz: kendini anlatan
*
Ece Ayhan’ın Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirleri ya da
Tetiklenmemiş Başlangıçlar
Tunç Tayanç’ın hazırladığı “Adım Ece Ayhan Çağlar…” (YKY, Haziran 2014) isimli sıkı araştırma sonucu elde edilen, Ece Ayhan tarafından kaleme alınmış 100’e yakın “yeni” şiirle (ve şiir taslağıyla) karşı karşıyayız bugünlerde… Tayanç’ın araştırmasının en önemli buluntu bileşenini, Ece Ayhan’ın lise çağında (1949-1953) yazdığı şiirleri ve şiir taslaklarını içeren “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler” başlıklı epizot oluşturuyor.
Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler’in önemsenmediğini ve tuhaf bir “unutuş ya da red -psikolojik- mekanizması”yla bizzat Ece Ayhan tarafından “yok” sayıldığını Eren Barış’ın hazırladığı “Ece Ayhan Çağlar Anlatıyor” (Dipnot Yay., 2012) adlı kitaptaki Özcan Yalım-Ece Ayhan söyleşisinden biliyoruz. Bu çıkarıma, söz konusu şiirlerin neredeyse tamamını ilk kitabı olan “Kınar Hanım’ın Denizleri”ne almamasından (ilk kitabına içkin görmemesinden) varabiliyoruz zaten. Ancak burada, bir tereddütü ifade etmek gerekiyor: Tunç Tayanç’ın hazırladığı tasnife göre Ece Ayhan’ın 1953-1959 dönemindeki şiirleri için -yani, 2. ve 3. kısım buluntular için- tamı tamına Ece Ayhan tarafından “gözden çıkarılmıştır” diyemeyiz sanırım:- Çünkü, 1953-1959 dönemindeki şiirlerin bazıları Ece Ayhan’ın “Bütün Yort Savul’lar!” (YKY, 1994) adlı toplu şiirleri ile genişletilmiş baskılarında vardır. Bu varlıktan/içermeden de Ece Ayhan’ın haberi olması -içermeyi görmesi, bilmesi, kabul etmesi- gerekir, diye düşünüyorum. (Ki zaten, benzer tereddütü “Adım Ece Ayhan Çağlar…” isimli kitabın 202. ve 203. sayfalarında Tunç Tayanç da -birkaç cihetten birden- ifade etmiş.) Demek ki “Islak” ile “Üç Gencin Kalbi” adlı şiirleri saymazsak Ece Ayhan tarafından “gözden çıkarılmış şiirler” diyebileceğimiz betikler çoğunluğu, “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler” tasnifinin içerisindedir.
Şimdi bugün, Ece Ayhan’ın poetikasıyla yoğunlaştığımızda, yani Ece Ayhan’ın şiir uzamına 2014’ten baktığımızda, gün ışığına yeni çıkan “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler” epizotunu, Ece Ayhan’ın diğer şiirlerine göre “zayıf” olarak değerlendiren bir “şiir okuru kitlesi” de olacaktır. Gerçekten de Ece Ayhan’ın şiir kitaplarına istinaden 1959-1968 yıllarını kapsayan dönemin, “Devlet ve Tabiat”(1973) ve sonrası dönemine göre farklı bir imgesel ritim -çağrışımsal/gönderimsel bir farklılık- taşıdığını söyleyebiliriz. Ben bu farklılığın nedenini Ece Ayhan’ın “tarihsel avadanlık” meselesine bakışında, daha doğrusu bu bakışın bütünlenme ânında (son dönüşümünde) buluyorum: “Devlet ve Tabiat” adlı kitabıyla birlikte Ece Ayhan, ‘şiirinin kurgusunda/şiirinin zihninde’ tarihî gaddarlıkların -imgesel imkânlar açısından- lirik tuşelere göre “daha vazgeçilmez” olduğunu benimsemiştir. Yani, “Devlet ve Tabiat” adlı kitabıyla birlikte tarihî gaddarlıklar -ve gaddarlığın el değiştirmesi, yaygınlaşması, vurgulanması, ifşa edilmesi- onun şiirinin içinde “makro” bir sorgulama hâline gelmiştir; bir hijyen faktör olmuştur. “Devlet ve Tabiat” öncesinde ise tarihî gaddarlıklar, şiirin (şiirin zihninin, imgeselliğin) mihengi için en fazla diğer unsurlar kadar -örneğin, Ece Ayhan’ın hisleri ve dışlanmışlıkları kadar- vazgeçilmezdir.
Şunu demeye çalışıyorum; Ece Ayhan’ın “Devlet ve Tabiat”(1973) öncesi dönemini düşündüğümüzde, Tunç Tayanç’ın hazırladığı kitapta yer alan “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler” buluntusunda en az ‘Kınar Hanım’ın Denizleri’, ‘Bakışsız Bir Kedi Kara’ ve ‘Ortodoksluklar’daki şiirlerin oluşturduğu kadar sıkı-önemli bir imgelemle karşılaşıyoruz. Zaten, bu kısa ve zoraki değerlendirmeyi kaleme almamı da o şiirsellik sağladı. Ece Ayhan’ın uzamda kurduğu ‘şiir zihni’nin, yani, aradığı “iyi bir güneş” sisteminin yoğrulmamış, tetiklenmemiş başlangıçları olarak gördüğüm şiirler… Şunlar: “Herşey”, “Neden Yarın Patron”, “Hürriyete Gidiş” ve “Çivi Çakan Zenci”.
Peki, Tunç Tayanç’ın Ece Ayhan’a ait şiir buluntularını tasnif ederken kullandığı “Ankara Günleri”(1953-1956) döneminde (2. kısımda) işbu yazı boyunca önemsediğim türden şiirler yok mu? Var; “C”, “Harpte Ölen Biri İçin”, “Kapıların Kapanışı” ve “Katırtırnakları” adlı şiirleri de Ece Ayhan tarafından “tetiklenmemiş başlangıçlar” olarak içselleştiriyorum.
Görebildiğim kadarıyla…
Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar
24 Temmuz 2014
NEDEN YARIN PATRON
Hangi kapıyı açsam
ne güzel birdenbire karşımda
başka bir deniz başka bir cadde
açsam hangi kapıyıElbet şarkı söyliyen
başka kadınlar da vardır kentte
ve son şarkısını söylüyor biri*
_____-kendimi karıştırıyorum kendimle-Neden yeni bir kapı açınca
yeni bir cadde ile yeni bir deniz
ve neden karanlıkta binlerce kesik baş
_____-içlerinden biri benimle alay ediyor
_____biliyorumPatron yarın beni kovacak
patron yarın beni kovacak
binlerce patron yarın beni zevkle kovacak
_____-gece yarısı bakır ay batıyor
_____denizde boğuldum yine birdenbire
_____açarken başka bir kapıyıVe seni hâlâ seviyoruz kıskanç arkadaşımla
denizden bir şarkı dokuyoruz
yel eserken
devler uyurken dağlarda.(tarihsiz)
Ece Ayhan Çağlar
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”
Haz: Tunç Tayanç, YKY, 2014, 1.Baskı, s.75
* Ece Ayhan, önce, “Semerkantta biri” şeklinde yazmış, sonra üzerini çizmiş.
KAPILARIN KAPANIŞI
İki çizgi birleşti
Verdi kolayca yaşadıklarını
Sayılmayan kaçıncı kişi bu
Yani bütün insanlar
Üzerine kapıların kapanışı(1954)
Ece Ayhan Çağlar
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”
Haz: Tunç Tayanç, YKY, 2014, 1.Baskı, s.118
Hamişler:
1- “Adım Ece Ayhan Çağlar…” için Tebrik ve Teşekkür: https://evvel.org/adim-ece-ayhan-caglar-icin-tebrik-ve-tesekkur
2- Ece Ayhan’ın “Panik” adlı Şiirine İlişkin Önemli Bir Düzelti: https://evvel.org/ece-ayhanin-panik-adli-siirine-iliskin-duzelti
3- EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.
Ece Ayhan’ın 1949-1958 yılları arasında yazdığı şiirler ile şiir taslaklarını bulan ve “Adım Ece Ayhan Çağlar…” (YKY, Haziran 2014) isimli kitapta derleyen Tunç Tayanç’ı ne kadar tebrik etsek, bu özel -arkeolojik- çalışmaya değgin ne kadar coşkuyla dolsak azdır, diye düşünüyorum. Tayanç, Ece Ayhan’ın söz konusu dönemini “zanaatkâr bir özen” ve hassasiyetle düşünmüş, karşılaştırmış, araştırmış, bulmuş, anlamlandırmış ve büyük bir kaynak çıkmış gün ışığına…
Bilindiği gibi, Ece Ayhan’a ilişkin her buluntu, onun yaşamını ve poetikasını anlamayı daha da zorlaştırır, daha da karmaşıklaştırır. Ancak, Tayanç’ın çalışması ve elde ettiği bulgular böyle değil. Kitaptaki dipnotlar ve ara-söylemler araştırmanın orjini olan nedensellikleri gölgede bırakmıyor, aksine aydınlatıyor: Bu düzlemden bakıldığında, “Adım Ece Ayhan Çağlar…” isimli kitapla birlikte Ece Ayhan’ın poetikasındaki tarihsel başlangıç ânları, büyük tetiklenmeler “tüm hatlarıyla” belirginleşmiştir. (Şunu da ifade etmeden geçemeyiz: Tayanç’ın dipnotlara baktığımızda Eren Barış’ın hazırladığı “Ece Ayhan Çağlar Anlatıyor…” (Dipnot Yayınları, 2012) adlı kitabın merkezi olan “Ece Ayhan-Özcan Yalım” söyleşisi, Tayanç’ın araştırma sürecindeki ilişkilendirmeler ile temellendirmeler için sıkı bir mihenk olmuş.)
Sonuçta, elde edilen, gün ışığında çıkan 100’e yakın “yeni” buluntu şiir, taslak ve elyazısı nüshalar son derece heyecan/coşku verici… Bunun yanı sıra bazı şiirlerin elyazısı nüshası ile daktilo edilmiş nüshası (ve yayımlanmış hâlleri) arasındaki dönüşümler bize (yani, diğer Ece Ayhan araştırmacılarına, şairlere, sıkı şiir okuyucusuna) Ece Ayhan’ın -başlangıçtaki, 1949-1958 dönemindeki- imgelemini “nasıl” kurduğuna, Ece Ayhan’ın imgelemindeki adımlarını/sıçramalarını nasıl büyüttüğüne, hareketine değgin çok önemli fikirler veriyor. Tayanç’ın araştırmasıyla sunduğu dönüşümler/karşılaştırmalar bu açıdan birer cevherdir: Ece Ayhan’ın şiirsel alan derinliğinin cevherleşmiş tetik noktalarıdır.
Ece Ayhan’ın şiirine ve poetikasına önem veren herkesin bu kitabı didik didik okumasını öneririm.
Ve tabiî ki, Ece Ayhan poetikasını genişletmek yolunda sağladığı kaynaklar ve “yeni” coşkular için Tunç Tayanç’a -içten bir saygıyla- teşekkür ederim.
Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar
22 Temmuz 2014
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.
Zafer Yalçınpınar’ın tüm kitaplarına (pdf biçeminde)
ulaşmak için derli toplu bir mekân oldu:
https://zaferyalcinpinar.blogspot.com
*
Taylan Kara’nın “Türkiye’de Edebiyat Ödülleri Nasıl Verilir?” başlıklı yazısıyla ortaya koyduğu karanlığı, “yazarım, şairim, iyi okuyucuyum ve haysiyetliyim!” diyen herkesin fark etmesi, işbu yazıda işaret edilen “oligarşi”ye boyun eğilmemesi, direnilmesi gerekiyor: https://www.gunzileli.com/2014/06/30/taylan-karaturkiyede-edebiyat-odulleri-nasil-verilir/
Edebiyat ödüllerindeki kötülüğü anlamak için şu iki metin de önemlidir:
Nisan 2011′de, Hande Edremit ile gerçekleştirdiğimiz bir söyleşide “jüricilik” mesleği hakkında şunları dile getirmişiz:
Hande Edremit: “Denizaltı Edebiyatı” adlı bildirinizde “Ödüller insansızdır.” diyorsunuz. Ece Ayhan da “Şairlere ödüller verileceğini duyunca, şunları düşündüm: Demek yasalar da yetmemiş, ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor.” demişti. Günlük hayatta da biraz bu şekilde var olmaya çalışıyoruz sanki. Fotoğraflarla önceden belirlenmiş bir sahneyi yaratmaya daha kötüsü yaşamaya çalışarak…
Zafer Yalçınpınar: Ödül konusu son derece karışık bir konu… Şimdi, her şeyi bir kenara bırakalım ve meseleye dil açısından bakalım: Bugün, “Ödül” dediğimiz anda imgesel olarak ödülü alan kişiyi ya da eseri değil “ödül sistematiği”nin kendisini ya da ödülün metasını işaret ediyoruz, yüceltiyoruz, ayrıcalıklandırıyoruz. Eskiden böyle değildi. Şimdilerde, rekabet, kazanmak, yarışmak, hırs, farklılık, üstünlük filan gibi şeyler doğrudan aklımıza geliyor. Ödüllendirme denen şey, Yeni Kapitalizm’in yönetim süreçlerinin içerisinde düşünüldüğünde bir “isteklendirme” türüdür ve iktidar heveslileriyle iktidar sahiplerinin buluştuğu bir podyumdur. Ödül, iktidarın, kendi iktidarını kuvvetlendirdiği bir araçtır. Ödüller sahici değildir. “Ödül Sistematiği” denen şeyden podyumu, ışıkları, jüriyi, ödülü takdim edeni, alkış seslerini, o kırıtışları, gazetelerdeki haberleri, duyuruları filan kaldırın, geriye ne kalır? Şiltler, plaketler filan kalır. Zaten, bu şiltler, plaketler filan birer “simge” değil midir? İmgelemi kuvvetli bir şair için “ödül” denen şeyin karşılığı böylesi bir “sıradan simge” olamaz. Çünkü ödül sistematiğinin demin saydığım bileşenlerinin hiçbiri de imgelemin özgürleşmesiyle bağlantılı değildir. Şairin ödülü sıkı şiir yazmak, yazabilmektir. Şairin ödülü; tüm baskılara rağmen özgür bakışını, imgeselliğinin biricikliğini kaybetmemektir. Derdi şudur şairin; töze nüfuz edebilmek, tözü imlemek… Şair, şiirinin sıkılığını, dizelerinin gücünü yarışmalarla, ödüllerle filan teyit ettiremez. Bakın, bugünün edebiyat ortalığını birazcık araştırdığınızda “ödülsüz” bir şair bulmakta zorlanırsınız. Herkesin bir yığın ödülü var yahu… Nerede kaldı bu adamların ayrıcalığı filan? Ama benim dediğim anlamda, yani imgelemin özgürleşmesi ve töze nüfuz edebilmek yönünde ödüllendirilmiş şair sayısı bir elimin parmaklarının sayısını geçmez. Bu nedenle “Ödüller insansızdır” dedim.
2008 yılında kaleme alınmış önemli bir başka yazı:
DAMPERLİ ÖDÜL FURYASI VE SAYGINLIK CUKKALAMAK
Bundan yedi-sekiz sene önce edebiyat ödülleri üzerine bir yazı yazmaya kalkışsam işim çok daha zor olurdu. Çünkü o zamanlar, bugünkü ödül dağıtım mekanizmaları üzerine biriken kızgınlığımı anlamsız kılabilecek bir içeriğe sahip en azından iki ya da üç “edebiyat ödülü” ve bu ödüllerin seçici kurullarında da yetkinliğine inandığım -en azından yetkinliğinden şüphelenmediğim- iki üç sıkı insan bulunmaktaydı. Ayrıca, bundan yedi-sekiz sene önce yazarlar ve şairler, ödül kazanmanın bir “müstahkem mevki” sağlayacağını düşünüp, bugünkü gibi ödüllerin peşinde koşmazlar, herhangi bir ödüle değer bulunduklarında da bugünkü gibi sağda solda (podyumlarda, etkinliklerde, özel yemeklerde ve her türlü mikrofon arkasında) kırıtmazlar, dirsek temas aralığında hizaya gelip sokaklarda halay çekmeye kalkışmazlardı. Çünkü “sanat alanında ödül kazanmak” denen şeyin sıradan (belki de erken ve gereksiz) bir “teyit” olduğuna inanırlardı: Yazarlar ya da şairler için gerçekten önemli olan şey “kariyerizm uğruna özgeçmiş doldurmak, donatmak, uydurmak” değil de “ufuk açacak kadar farklı ve sıkı bir yapıt” yaratmak, yaratabilmiş olmaktı. Bununla birlikte, ilginçtir ki edebiyat ortamında bulunan dergi editörleri ve yayınevi sahipleri de kimin hangi ödülü aldığına, kimin özgeçmişinin ne kadar dolgun/kalabalık olduğuna, “babalık, ağabeylik, evlatlık” gibi ailevi ilişki biçimlerine, kalem kavgası sicillerine falan fazlaca itibar etmezlerdi. (Çünkü o zamanki sıkı editörler, “dişçiden, imamdan, celepten, hafızdan ya da lehimci ustasından devşirme editörler”den sayıca daha fazlaydı ve daha etkindi.) Gerçek editörler, yazarların dirsek temas aralıklarını, unvanlarını ya da ait oldukları ilişki şebekelerini değil de yayımlayacakları yapıtın kuvvetini/etkisini ölçerlerdi; eserin kurgusal, imgesel, semantik, toplumsal, tarihsel, tipolojik, morfolojik ve hatta sezgisel öğelerini kendi iç dünyalarında hisseder, tartar ve yayımlayacakları eseri olabildiğince içselleştirirlerdi. Yani, özgeçmiş ya da statüko üzerinden çalışmazlar, biricik saygınlık unsurunu “özgeçmiş dolgunluğu” olarak görmezler, önlerine gelen eserleri ciddi ciddi okurlardı, değerlendirirlerdi. (“Okumak” eyleminin önemini ayrıca vurgulamak gerekir. Bugünkü edebiyat ödüllerinin çoğunda seçici kişiler, ödüle katılan yazarların eserlerini ya hiç okumamaktadır ya da örnekleme metoduyla -eserin başından, ortasından ve sonundan parçalar okuyarak- bir şeyler yapmaya, karar vermeye çalışmaktadırlar. Bu “okumamak” durumunun sebebi de ödülün verileceği kişinin çok önceden –statükocu unsurlarla- belirlenmiş olmasıdır. )
Kısacası, bundan yedi sekiz sene öncesinde edebiyat ödülleri, ne yazarların ve şairlerin haysiyetinde (özdeğerlendirme yokuşunda) ne de editörlerin gözünde çok önemli şeyler değildi. Çünkü saygınlık, “sıkı bir eser” yaratabilmek ya da okuyabilmekten geçerdi ve yazarın kendi iç dengesiyle, kendi eseriyle arasındaki özel bir yokuş ya da mesafeydi. Yani yazarlar, öncelikle “haysiyet”lerini düşünürler, bir “muhteris” gibi köşeyi dönmeye, köşebaşı tutmaya ya da saygınlık cukkalamaya çalışmazlardı. Bugün ülkemizde, 79 kadar –çoğu da şiir/şair odaklı, çoğu da çeşitli belediyeler ve kamu kuruluşları tarafından verilen- edebiyat ödülü bulunmaktadır. Peki ülkemizde, bu kadar çok ödülü kazanacak nitelikte yazar, şair, genç yazar, genç şair ve bu kadar ödülde seçicilik yapabilecek kadar nitelikli yazar, şair ve eleştirmen kalmış mıdır, var mıdır? Cevabınız “Kalmadı…Yok işte!” ise ülkemizdeki edebiyat ödüllerinin dağılımı veya dağıtımı için şu benzetmeyi rahatlıkla kullanabiliriz: “Damperli Ödül Furyası yoluyla Saygınlık Cukkalamak!”
Eduardo Galeano’nun dediği gibi “Sizi alkışlayanlar, aslında sizi zararsız görenlerdir.” Bu sözü genç yazar, genç şair ve tüm edebiyat heveslileri aklının bir köşesine mıhlamalı… Galeano’nun ifade ettiği şey bugünkü durumu tamı tamına karşılamaktadır. Yaşarken para, saygınlık ve otorite gibi şeylerle değil de “sefalet, çeşitli sessizlik suikastları ve kötülük dayanışmaları”yla “ödüllendirilen” sıkı bir adamdan, Ece Ayhan Çağlar’dan bir alıntı yaparak işbu yazıyı sonlandırmak istiyorum:
“Şairlere ödüller verileceğini duyunca, şunları düşündüm: Demek yasalar da yetmemiş, ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor. Hoşgörünün törel ve yasal sınırlarını paramparça ederek aşmış bir düşünceyi köşeli bir büyük ayraca, paranteze alacaklar. Alırlar! Daha dün, yaşayan şiir denince elleri tabancalarına giden adamlar, müessesenin küçük hisseli ortakları, şairlere iki paralık değer vermeyenler, gözlerinde tek bir şiir yaşatmayan kalem efendisi kentliler oturmuşlar, düşünmüşler, taşınmışlar, açık baskılar, gizli engellemeler yanında, böylesi bir Chester taslağını sunmuşlardır. Tarihten, kendi tarihimizden biliriz ki, kardeşlerini az önce boğmuş bir padişahın bile elinde uzak ve kokusuz bir gülle yaptırdığı minyatürleri, çağdaş padişahların ise basına dağıtılmak üzre çocuklarla çektirdikleri birçok fotoğraf vardır. Şimdi çocuklar ve güller dahi yüz vermedikleri için olsa gerektir, ‘müesses ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor’. Bunun böyle olduğu aydındır.(1970)”
Zafer Yalçınpınar – 2008
“İKİ” (2011-2013 şiirlerinden ara-imgelem)
Tam metin, pdf: https://bit.ly/2iki2
“MEYDANSIZ” (Şiir, 2009)
Tam metin, pdf: https://bit.ly/meydansiz2009
“KIZGIN” (2009-2011 şiirlerinden ara-imgelem)
Tam metin, pdf: https://zaferyalcinpinar.com/kizgin.pdf
“LİVAR” (Şiir, 2007)
Tam metin, pdf: https://bit.ly/livar2007
“KELİMENİN YÜZÜ” (İç-sözlük, 2007)
Tam metin, pdf: https://bit.ly/kelimeninyuzu2007
“DADALIada” (Fotoğraf, 2000-2012)
pdf: https://bit.ly/dadaliada
*
Ayrıca bakınız;
Tüm kitapları; https://zaferyalcinpinar.com/d2.html
Tüm şiirleri; https://zaferyalcinpinar.com/siir.html
Yaşadığımız bunca olaydan sonra yeni sinsiyet tipolojisinin emin adımlarla, tıkır tıkır ilerlediğini, tüm yeni sinsiyet enstrümanlarının [i] eşgüdümle çalıştığını söyleyebilir miyiz?
“Melanet” ortamına değin genişletilmesi bir “performans” olarak görülen, yandaş-paydaş etkileşimleri doğrultusunda, “muazzam kötücül” bir “biz” söylemiyle [ii] kalkınan cehalet ortamının muhterisleri, her alanda belirgin bir nicel üstünlüğü -hileli de olsa mizanı- ileri sürmenin kendilerine muktedir ya da müstahkem [iii] bir varoluş hediye edeceğini sanıyorlarsa, yanılıyorlar. Bu sanrının konforlu gözbağında ısrar eden herkesin telafisiz (ölümcül) “mezalim” merhalesinde “haksızlık zevatları” olarak türevleştiğini, hizmetkârlaştığını anlamadılar mı? Zulmün her yerde hâkim olduğunu, her şeye, herkese bulaştığını…
Bugünlerde, Yeni Sinsiyet tipolojisinin hile ve yalanla çeşitlendirerek yeni bir nitelik olarak sunmaya uğraştığı her farikada(logoda) görülen sahtelik, tözsüzlük, liyakatsizlik, retorik arsızlığı, “boğucu karanlık ve kin” gibi kötücül doğrultuda çoğalan etkileşimlerin hiçbir uzamda -özellikle de tarih ile şiirde- yücelmeyeceğini, ölümden başka bir şey getirmeyeceğini fark eden “haysiyet, kalb ve vicdan sahibi” (sahici) insanlar, yeni sinsiyetin gaddarlığını icra ettiği “mezalim ortamı”na karşı direnmektedirler. Ve hâlâ; yeni sinsiyet tipolojisinin -körül- muhterisleri, mezalim ortamına karşı direnen sahici insanları ezilecek, üzerine basılacak birer minik ucube/yaratık gibi görmektedir, mimlemektedir; icabında öldürmektedir de.
Ama artık, biliniyor; yeni sinsiyetin ikbal ezberi bozulmuştur.[iv] Yeni sinsiyetin cehalet ortamını yönetmek için kullandığı enstrümanların eskisi kadar hızlı ve pragmatik başarılar elde edemediği açıktır. Yeni kapitalizmin ödüllendirme sistemi, işbirliği yöntemleri ve kültürel sermayenin küresel etkileşim biçimi (vizyon arayışı) çürümektedir. Kullanılan enstrümanların sonuçları, hedeflenen çıkarlarla -istendiği ânda, eskisi kadar- kavuşmamakta, beklenen ve kurgulanan tüm sahte bağlamlarda beklenmedik/istenmedik çürükler oluşmaktadır. Şimdi mecburen, yeni sinsiyet tipolojisine, her pragmayı “muazzam kötücül” bir noktada lehimleyen, kolaylaştırıcı, yaygınlaştırıcı, kavuşturucu, ütüleyici, her şeyden her şeye hızlıca bulaşabilecek, dokunduğu her şeyin “töz”ünü “anlamsız” bırakacak şeytansı bir el yordamı gerekmektedir: “Haksızlık”.
El, kılık ve tabela değiştiren; haksızlık… Kendi ağzıyla değil, başkalarının ağzıyla konuşan; haysiyetsizlik… Her alanda, her yerde, tek çarenin nifak olması…
Yeni sinsiyet, “haksızlık yordamı”nı kültürel sermaye alanındaki birikimsel gerilimden başlayarak ticarileştirdiğinde -taşınabilir ya da taşınamaz eşyaya dönüştürdüğünde- kendini koruyan mezalim ortamını “sürdürülebilir” kılabileceğini düşünmektedir. Günahlarına yeni günahlar katarak, yani günahlarını haksızlık yordamıyla büyüterek; şirketleştirerek, plazalaştırarak, gökdelenleştirerek, kurumsallaştırarak ve endüstrileştirerek mezalim ortamının görünmez hale bürüneceğini sanmaktadır. “Devasa” -melanet gibi- bir yanılgıdır bu! Zahir anlaşılmıştır! Yeni sinsiyet, yüzyıllar sonrasından ve milyonlarca kilometre öteden dahi açıkça görülebilecek bir “baskı” yangınından geriye kalan susku molozlarını, yani, zihinsel ve yaşamsal olmayan “zahiri” bir şeyi “hakikat” diye göstererek sayısal mizanlar oluşturmaktadır: Yaşamdan yeşeren tüm hakikati ütüleyerek karartmak için yaşamı susturmakta (yani, nifakta -hırslardan hırslara coşmakta, bürünmekte-) ısrarcıdır.
Fakat biliyoruz ki yeni sinsiyet tipolojisinin haksızlık yordamını uygulamaya koyması ve mezalim ortamını genişletmeye çalışması “kendi sonunun başlangıcı” olmuştur. Mezalim ortamına işlerliğini kazandıran şeyin “eşyanın suskusu” olduğunu fark eden kalb ve vicdan sahibi (sahici) insanlar, haklılığın inadıyla, haysiyetle, yeni sinsiyetin yaygınlaştırmaya çalıştığı haksızlığın her türlü hamlesine üstün gelecektir. Gözlerimizin vicdanı bize bunu açık açık, pırıl pırıl göstermektedir.
Yüzyıllar öncesinden…
Zafer Yalçınpınar
1 Haziran 2014
[i] Bkz: “Yeni Sinsiyet ve Bazı Enstrümanları”, 2010
https://zaferyalcinpinar.com/i21.html
[ii] Bkz:“Yeni Sinsiyet Tipolojisi’nin ‘Biz’ Söylemi ve Retorik Arsızlığı”, 2010
https://zaferyalcinpinar.com/i22.html
[iii]Bkz: “Yeni Sinsiyet’in Seçkinlik Arayışı”, 2011
https://zaferyalcinpinar.com/i23.html
[iv]Bkz: “Yeni Sinsiyet’in İkbal Ezberi”, 2012
https://zaferyalcinpinar.com/i29.html
Hamiş:
-Yeni Sinsiyet Tipolojisi’ne karşı kaleme alınan yazıların ve sergilenen tavırların tüm envanterine https://yenisinsiyet.evvel.org adresinden ulaşabilirsiniz.
-Yazıya https://bit.ly/haksizlik adresinden pdf biçeminde ulaşabilirsiniz.
-Ayrıca bkz: https://evvel.org/ilgi/davali
zeytin ağaçlarıyla dikilmiş bir perde
denize iliklenen küçük iskelesiyle
bu eski mermer adasının üstü
zeytinyağlı bir gökyüzü
“şimdi”
tüm anlamların zamanı geldi
ve “hemen” gitti:
yaşayıp ölmekten dönüyoruz
Marmara Adası’nın gökyüzünden
__ağıryüzlü Turgut Uyar
__ve aşk ve avarelik üstüne
_____Oktay Rifat’la
perçemli sokaktaki
İstanbul’a
Zafer Yalçınpınar
23 Eylül 2008
Hamiş: Z. Yalçınpınar’ın tüm şiirlerine https://zaferyalcinpinar.com/siir.html adresinden ulaşabilirsiniz.
Sait Faik’in edebiyatına ve yaşamına dair yeni bulgular ile bakış açıları elde etmek amacıyla, Sait Faik Müzesi çevresince gönüllülük esasında yürütülen “Sait Faik Araştırma Atölyesi” çalışmalarının ikinci bölümü 22 Haziran 2014 Pazar günü, Burgaz Adası-Sait Faik Müzesi’nde başlıyor…
“Sait Faik Araştırma Atölyesi”nin 25 Mayıs 2014’te gerçekleşen ilk bölümünde, Türkiye’de edebiyat alanında icra edilen ilk “Bilişsel Haritalama” deneyimi olan “Sait Faik Odaklı Bilişsel Haritalama” proje süreci, ortaya çıkan yeni bulgular, pilot bilişsel harita ve Mahmut Makal ile gerçekleştirilen “sözlü tarih” çalışması, Zafer Yalçınpınar, Canan Cürgen, Şükret Gökay ve Tekin Deniz tarafından atölye katılımcılarıyla paylaşılmıştı.
22 Haziran‘da, 13.00-17.00 saatleri arasında, Burgaz Adası-Sait Faik Müzesi’nin bahçesinde yürütülecek atölye çalışmalarında, Sait Faik’in “Lüzumsuz Adam” adlı hikâyesinin merkez olacağı bir forum gerçekleştirilecek ve forumun sonucunda elde edilen bulgular ile kavramsal ilişkiler, Sait Faik Odaklı Bilişsel Harita’ya eklenecektir.
Sait Faik Araştırma Atölyesi’nin bilişsel haritalama ve odak çalışmaları yaz ayları boyunca, Sait Faik hikâyelerinin merkez alınacağı forumlarla Burgaz Adası-Sait Faik Müzesi’nde devam edecek…
Sait Faik Müzesi şurada; https://4sq.com/nHDn4R
Hamiş: E V V 3 L kapsamında yayımlanan “Sait Faik” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.
İmgelemin Özgürleşmesi / Zafer Yalçınpınar
18 Haziran Çarşamba, Saat: 20.00
Don Kişot Sosyal Merkezi, YELDEĞİRMENİ
Don Kişot Sosyal Merkezi şurada; https://4sq.com/166pvUp
“Mümkün-Hayata Geçen Ütopyalar” başlığıyla devam eden “Kargaşa 14” yan etkinlikleri kapsamında, 13 Haziran tarihinde ilkini gerçekleştirdiğimiz “İmgelemin Özgürleşmesi” sunum ve sohbetlerine devam ediyoruz: “İmgelemin Özgürleşmesi” sunumunun ikincisi, 18 Haziran Çarşamba, saat 20.00’da Yeldeğirmeni, “Don Kişot Sosyal Merkezi” bünyesinde gerçekleştirilecek…
Sahici dostları bekleriz.
Hamiş: E V V 3 L kapsamında gerçekleştirilen “Poetika Çalışmaları” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/poetika-calismalari adresinden ulaşabilirsiniz.
Herkes aşağıdaki tümceyi kendine şiar edinmeli
ve ölümlere/mezalime karşı sessiz kalmamalı:
“Karanlık, bizi, ölüme alıştıramayacak!” (Z. Yalçınpınar)
*
İmgelemin Özgürleşmesi / Zafer Yalçınpınar
13 Haziran Cuma, Saat: 20.30, KargART, Kadıköy
KargART şurada; https://4sq.com/uAzbxz
Facebook Etkinlik bağlantısı:
https://www.facebook.com/events/1430236790574927/
11-30 Haziran 2014 tarihleri arasında “MÜMKÜN-Hayata Geçen Ütopyalar” başlığıyla KargART tarafından gerçekleştirilecek olan “Kargaşa 14” etkinlikleri kapsamında, “İmgelemin Özgürleşmesi” üzerine bir sohbet-sunum icra edeceğiz.
Sahici dostları bekleriz…
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında gerçekleştirilen “Poetika Çalışmaları” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/poetika-calismalari adresinden ulaşabilirsiniz.
Kargaşa 14 / 11-30 Haziran 2014
“Mümkün – Hayata Geçen Ütopyalar” // KargART //Kadıköy
Aslı Taner–Veysel Çolak, Aslı Dinç, AslieMk, Burcu Barakacı
Çağrı Saray, Deniz Mehmet Örnek, Emrah Bekdikli, Erhan Cihangiroğlu
DefterKazıyıcılarKooperatifi(Ali Mete Sancaktaroğlu,Cem Gezginti–Dilara Tekin)
Harun Töle, MAHAL, Melike Kılıç, Murat Mrt Seçkin, Nazım Serhat Fırat
Okay Özkan, Onur Kaçmaz, Rafet Arslan, Sedat Türkantoz, Seha Can
Tayfun Polat, Yonca Enderer, Zafer Yalçınpınar
KargART’ın geleneksel sezon kapanış sergisi Kargaşa, bu sene Gezi’den ilhamla ve Gezi’nin öğrettikleriyle, “Hayata Geçen Ütopyalar”ı hatırlamak ve “Mümkün,” demek istiyor.
Sezon sonlarındaki Geleneksel karma sergi alışkanlığımız, bu yıl ilk defa zengin bir yan etkinlikler programıyla destekleniyor. 22 isim altında 30’un üzerinde işin yer aldığı sergiyle paralel gerçekleştirilecek yan etkinlik programının bir kısmı, ayrıca Kadıköy’den iki dayanışmanın ev sahipliği yaptığı Don Kişot Sosyal Merkezi ve Caferağa Dayanışma Evi’nde de tekrarlanacak.
Yan etkinlikler (Belgesel Film Programı, DOCUMENTARIST Kısa Film Seçkisi, Performanslar, Sunumlar…) ve programı ayrıca duyurulacaktır.
Açılış: 11 Haziran, Çarşamba, 19:00
Açılışta, Gonca Gümüşayak’ın “Likit Politika” isimli performansı saat 20:00’da gerçekleştirilecektir.
DOCUMENTARIST, Don Kişot Sosyal Merkezi ve Caferağa Dayanışması’nın katkılarıyla…
Facebook Etkinlik Bağlantısı:
https://www.facebook.com/events/457822721028886
*
SOKAĞIN YAĞMURU
1. önce
ben bu sokağın yağmuruyum
her şeyin arasındayım
kaçılmaz ellerimden
____________ellerimin çizgilerinden
inanmazsınız ama ben bu sokağın kendisiyim
evlerinizi birbirine bağlarım
istersem
her şeyi düğümler
im
istersem
_____her düğümü açarım
tüm lambaların ışıklarını karıştırırım
ben bu sokağın yüzüyüm
_______________kırışıklarıyım
çamurdan çizgiler yapar
ağaçların dallarına
_____________uzanırım
ben bu yaprakların yerle olan ilişkisiyim
müziğiyim
duvarların ve kapıların
2. sonra
ben bu sokağın durgunluğuyum
her şey benim
durgunluğumu yüklenir
ben de onların altından
yürürüm her yere
___________köşelerin yanından
ben bu sokağın yağmuruyum
caddesiz
_____im
______yaşıyorum
Zafer Yalçınpınar
8 Aralık 2008
Hamiş: Yalçınpınar’ın tüm şiirlerine https://zaferyalcinpinar.com/siir.html adresinden ulaşabilirsiniz.
Sait Faik Araştırma Atölyesi‘nin ilk episodu, 25 Mayıs 2014 tarihinde Burgazada-Sait Faik Müzesi’nde gerçekleştirildi.
Sait Faik Müzesi’nin tarihsel ve tasarımsal arka-planı ile atölye çalışmalarının kapsamı Müze Müdürü Canan Cürgen tarafından katılımcılarla paylaşıldı; Sait Faik’in edebiyatının ve yaşamının yeni araştırma yöntemleri ile sürekli yenilenen “yaratıcı çalışmalar” kapsamında ele alınmasının önemi vurgulandı.
Türkiye’de edebiyat alanında icra edilen ilk “Bilişsel Haritalama” deneyimi ve proje süreci katılımcılara Zafer Yalçınpınar ile Şükret Gökay tarafından sunuldu. Sait Faik odağıyla birlikte elde edilen Pilot Bilişsel Harita’nın sayısal hesaplama ve uygulama yöntemi, bulgular, analitik çıkarımlar, kavramsal kümelenmeler ve kıyaslamalar detaylarıyla birlikte paylaşıldı.
Bilişsel Haritalama sunumunun ardından Sait Faik ve öykücülüğü üzerine Mahmut Makal ile gerçekleştirilen “sözlü tarih” çalışmasından bazı izlenimler ve Sait Faik’in edebiyatında yer alan toplumsal açılımlar etkileşimli olarak Tekin Deniz tarafından atölye katılımcılarıyla paylaşıldı. Özdeğerlendirme sohbetinin ardından atölye çalışması tamamlandı.
Sait Faik Araştırma Atölyesi ve Bilişsel Haritalama faaliyetlerine ilişkin atölye çalışmalarının takvimi, önümüzdeki günlerde Sait Faik Müzesi’nin sosyal medya platformlarından paylaşılacak…
Tüm ziyaretçi ve katılımcılara sundukları katkı için teşekkür ederiz.
SAİT FAİK ARAŞTIRMA ATÖLYESİ
Zafer Yalçınpınar, Canan Cürgen, Şükret Gökay, Tekin Deniz
Kuruluş-planlama sürecine dahil olduğum “Ve Yayınevi” fikrinden, çeşitli ailevi nedenlerden dolayı 6 Mayıs 2014 tarihi itibariyle istifa ettim.
Arkadaşlara yolculuklarında başarılar dilerim.
Zafer Yalçınpınar
“Körüller”
*
Fotoğraflar: Zafer Yalçınpınar
*
Körüller‘in 2. bölümüne ulaşmak için:
https://evvel.org/kendini-anlatan-koruller-2-bolum
*
Ayrıca bkz: kendini anlatan
Ayrıca bkz: kendini anlatan
*
__________ (Jules Supervielle için, gibi…)
nasılların yolundan gittim
(doğru yerden indim)
yanlışların sokağına
(ben nerdeyim)
aklımı kaybettim
(ben kimseyim)
herkes kimsedir
(defne ağacı çiçekleniyormuş)
otuz beşimde fark ettim
(gözlerimi yendim)
seni ellerime gömdüm
(çizgilere koydum)
kalbimi sektim
(nerdeyim kimseyim)
yendim sektim
(kendinle)
birlikte
(…)
Zafer Yalçınpınar
Hamiş: Şiirin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/s110.html adresinden ulaşabilirsiniz. (Yalçınpınar’ın tüm şiirleri https://zaferyalcinpinar.com/siir.html adresinde…)
Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com