Nis
07
2014
0

anlam/az

alabildiğine sürmeyecektir
çünkü çenemizi buldum
biriydi o kısmen
kardeşin

belki yine çoğu geceler bana
her tavırları hep gülmek
gülerek yetinmeyerek
yakışmayandır

pansiyonda dakikalık düpedüz bakmaktaydım
usulcacık görebildiğimden memnun
katılmamış kesinliğe kulak verip

sonunda
hiçbir şeyin düzülmüştü
sonuçta

Zafer Yalçınpınar
7 Nisan 2014

Yalçınpınar şiirleri için bkz: https://zaferyalcinpinar.com/siir.html

Mar
15
2014
0

ağıryüzlü

“ağıryüzlü”
foto by Zy

Heybeli Ada, 2014

Ayrıca bkz: kendini anlatan

*

Mar
13
2014
0

Kendini Anlatan: “Adanın Kış Geceleri”

 

*

“Adanın Kış Geceleri”
Heybeli Ada, 2014

Fotoğraflar: Z. Yalçınpınar

*

 

 

 

 

ayrıca bkz: kendini anlatan

*

Mar
08
2014
0

Şiir: “Heybeli’de Kış Mevsimi” (Z. Yalçınpınar)

heybelidekis

(…)

martılarla
yükleyip
evimizi
gemilerle
adaya
çektik

3/
Ey hatırlamasız!
“sorun neydi yahu?”

4/
tek derdimiz şöyle;
denize sarınmak istiyoruz biz
dört kez sarılmak denizle
artık kandıramazsın bizi
dragos’un gece kolyesiyle

5/
çünkü göz göze bir açıklıkta
tüm şehirlerin kapanına karşıyız
adalardaki ağaçlar gibi
birbirimize özgürce
____________bağlıyız
(…)

Zafer Yalçınpınar
7 Mart 2014, İstanbul

Hamişler:

1. Şiirin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/s108.html adresinden ulaşabilirsiniz.

2. Yalçınpınar’ın tüm şiirleri şurada yer alır: https://zaferyalcinpinar.com/siir.html

3. Fotoğraf:  Z. Yalçınpınar

Mar
04
2014
0

Tahayyül ve İmgelemin Özgürleşmesi Üzerine…

2013 yılının Şubat ayında, Poetika 2013 Odaklanmaları kapsamında Hande Edremit ile birlikte önemli bir söyleşi gerçekleştirmiştik. Söyleşinin odağını “tahayyül ve imgelemin özgürleşmesi” olarak belirlemiştik. İşbu önemli söyleşiden konuya ilişkin bazı vital bölümleri, 2015’te tamamlamayı düşündüğüm büyük analize dair ipucu vermek açısından aşağıda paylaşıyorum:

Z.Y.: “(…)tahayyül etmeye yöneldiğimiz şeyin yol açacağı meseleler, sanıyorum, önünde sonunda, şairin şiirine olan uzaklığıyla ilişkilenecek gibi geliyor bana… Ama bir şairin poetikasındaki ya da işte poetikadaki ontolojisini nasıl tanımlarız, nasıl başlatırız? Üstelik de tahayyül gücüyle birlikte sürekli genişleyen, yenilenen bir alan derinliğini (ya da Wittgenstein’ın ifadesiyle söylersek—bir “özel dili”) düşündüğümüzde, şair nereye, ne kadar uzaklıktadır? Onun imgelemi, imgebirimlere ayrıldığında hangi imge veya dize nereye, ne kadar uzaktadır? Bu imgebirimler geçişken/geçişli midir? Bir merkez var mıdır, yok mudur? Bu sorular karmaşasına çözüm bulmak için değil de, en azından “imgelemin özgürleşmesi” kavramına “yön” bulmak için, önce, şu biricik soruya bakalım:  İmge uzayı ve şairin şiir(sel) eyleyişi, mevcut dilin “t” anındaki sınırları açısından “içrek” mi, yoksa “aşkın” mı? Habermas, Lavinas, Weber ve tabii ki Kant (Bkz: Saf Aklın Eleştirisi) gibi düşünürler, tahayyülün değişkenliğini ve klasik bilgi teorisinin tersine olarak imgelemin “özel bir aşkınlık” gösteren varlığını (ontolojisini) araştırmışlardır. Etika ile poetika farkının -belki de birinin diğerine tercihinin- sorgulanarak, didiklenerek geçtiği koca bir yüzyıl bile vardır düşünce tarihinde… Bu doğrultuda düşündüğümüzde “görme”nin “içrek” bir bilgi teorisine sabitlendiğini, “bakış”ın ise “aşkın” bir imgelem pratiğiyle devindiğini söyleyebiliriz. “Bakışımıza sahip çıkmalıyız” ifadesini, bunlardan biraz daha farklı olarak, ama gene de doğru noktaya işaret ederek, anti-emperyalist bir eksende söylemiştim. Çünkü poetika kendini sınırsız kılarken, kapitalist ve endüstriyel unsurlar da P. Bourdieu’nun bahsettiği simgesel metalar ekonomisi gibi araçları kullanarak hareket alanını sınırsız kılmaya çalışıyor. Basitçe sorarsak, endüstriyel düşüncenin dağıttığı ya da somutlaştırdığı simgeler veya simgesel metalar ekonomisi (en basitinden bilgi teknolojisinde Facebook, endüstriyel logolar, kurumsal kimlik ve dükkânlar, sinema endüstrisinin hikâyeleri, müzeleşmiş, vitrinleşmiş tarih, galerilerle biçimsizleşmiş plastik sanatlar, yaratıcılığı körelmiş ve ezber dolu bir aktivizm vb) bizim tahayyül gücümüzün özgürlüğünü, aşkınlığını kısıtlıyor ya da olumsuz etkiliyor mu sence?

(…)

Z.Y.: Simge -felsefedeki “logos” bağlamında düşündüğümüzde- aşkın bir özüt-biçim ya da sağaltım-biçim olmalıydı. Husserlci düşünceye yakın bir bilinç fazı olmalıydı. Ama bugün geldiğimiz noktada -bırak öncüllüğünü, simgenin bizatihi kendisi bile- çelişkilerle dondurulmuş şekilde içkin ve kaotik! Nasıl desem, “sınırlı kaos” gibi bir şey bu… İnsanın, ama sahici insanın, kendine ve kendine dair olan her şeye -kendini tahayyül etmeye de- mesafesi sorununu araştırmak isteyen biri, mutlaka, Maurice Blanchot’un “Son İnsan” adlı kitabını okumalı… “Son İnsan”daki yerlem değişimlerinin, sürekli bir “insanlık” imgelemi değişimlerine -formüllerine- de “vesile” ya da ne bileyim, bir “tetik” olduğunu fark edersiniz. Bana göre o kitap, “bakıştaki” değişkenliğin ve arılığın dünyadaki en önemli kılavuzudur. Bir “kim” sonsuzluğu, insanın kendisi ile kendine uzanan sonsuz yollar arasında -ve hiçbirinde- kimsenin ve hiçbir şeyin bulunmaması… Bu arı kutbu “Blanchotvari hümanizm ve hakikat” diye adlandırırsak, diğer uçta da -üzülerek söylüyorum ki- “Facebookvari hakikat ve işler güçler” filan var! Şimdi, bence, karmakarışık ettiğimiz uzamsal bileşenleri bir kenara bırakalım da şu zamansallık içeren soruya cevap arayalım birlikte: Bir imgenin kuruluşu (tahayyül edilişi) zihnimizde nasıl, ne zaman oluyor? Apansız bir şey mi bu imge, yoksa öncesi ve sonrası var mı?

(…)

Z.Y.: İnsanlığın zihnini düzlemsel olarak modellemeye çalışalım: Zihnimizi yatay eksende bir “yaşam” düzlemi -jilet gibi- kesip geçsin. Yaşam düzleminin üzerinde tüm gündelik veriler, bilindik nedensellik ilişkileri olsun -ne bileyim: iş, para, aile, eğitim, hesap, siyasa, şu, bu…  Bir de dikey eksende benim “poetika” ya da “imgelem” dediğim düzlem kessin zihnimizi… Bu dikey eksende de imgeler, kolaylıkla adlandıramayacağımız şeyler olsun, -ne bileyim; ara duygulanımlar(örneğin, sevgi ve öfke arasında bir duygu), nedensizlikler, ikinci yeni şiiri, atonal müzik, gayri resmi dünya tarihi, toplumsuzluk, rüyalar, dinler, mitolojiler… Bu iki düzlemin (poetika ve yaşam) kesiştiği yeri (ki bu yer bir çizgi olacaktır), şimdilik, “dil” olarak kabul edelim. Bu modelde, o dar dil çizgisi üzerinde düşünerek, düzlemler arasında çevirmeye çalıştığımız, anlama kavuşturmaya yöneldiğimiz her nokta herhangi iki düzlemden birinde kayıplara, mesafelere neden olacaktır. Bu durum çevrilemezliğin ilk ve bilindik senaryosu… Oysa kimse ikinci senaryoyu düşünmüyor; ikinci senaryo daha imkânsız bir “zamansallık veya fizik” ihtiva eder: Biz söz ettiğim bu çevirileri herhangi bir “t” anında, donuk ve durağan bir şekilde yaparız. Oysa düzlemler arasındaki muhtemel kesişimler, devinim halindedir (“t1″,”t2″,”t3”,…, “tsonsuz” gibi…). Düzlemler, görüngülerin fiziğine göre değişir ve sürekli hareket ederler. Bu ikinci senaryoda dil dediğimiz şey “sonsuzca” değişen ve eğrisel bir alan derinliği oluşturur, yani üçüncü ve yeni bir düzlem oluşturur. Bu devinimin riyaziyesi de fiziği de kimyası da henüz hesaplanamadı. Çünkü riyaziye de, fizik de, kimya da birer dildir! Şiir, bence nedir biliyor musun, hani ilk senaryoda düzlemlerin çevriminde yaşanan anlam kayıpları, anlam kaymaları vardı ya, o anlam kaymalarının dil çizgisine olan uzaklığından oluşan “hata”ların tümüdür. İşte buna “dördüncü” boyut diyebiliriz: Bu dördüncü boyut imkânı, bize, geleceği doğurur…”

Zafer YALÇINPINAR

Poetika 2013 Odaklanmaları’ndan…
Bkz: https://bit.ly/poetika2013
Şubat 2013

 

Şub
26
2014
0

“Paco de Lucia ile tanışmak” (Z. Yalçınpınar)

Şaka maka, aradan 20 yıla yakın zaman geçmiş: 1995’ti sanırım, gitar çalmaya yeni başlamışım -bir sene filan olmuş- ve lise öğrencisiyim.

Yaz tatili için (o zamanlar sahip olduğu tüm özellikleriyle, Türkiye’nin en güzel akdeniz kasabası olarak gördüğüm) Antalya-Kaş’a gitmiştim. Uzun Çarşı yokuşunda, dayımın ortağı olduğu ve Kütahya tipi el-boyaması seramik ürünlerin satıldığı bir dükkânda çalışıyor, boş vakitlerimi de akustik gitar çalarak, müzik dinleyerek, okuyarak yani akdeniz avarelikleri diyebileceğim şeylerle meşgul olarak geçiriyordum.

sokak

Bir gece, dükkânı kapadıktan sonra, Uzun Çarşı’ya paralel küçük ve sevimli ara sokaklarda avare avare  gezinirken, etkileyici bir gitar ezgisi kulağıma çarptı. Duraksadım, dikkatlice dinlemeye başladım. Sonra, gitar ezgilerine keman ezgileri de eklendi. Müziğin geldiği yöne doğru yürüdüm ve tuhaf bir mekânla karşılaştım. Eski plakların, kitapların, müzik kasetlerinin ve notaların satıldığı bu tabelasız, tuhaf, yarı dükkân yarı ev diyebileceğim mekânda iki uzun saçlı adam, enstrümantal bir parçayı son derece serbest (önlerinde nota olmadan) ve coşkulu biçimde çalıyorlardı. Gitaristin, klasik gitar klavyesindeki müthiş gezintisi, parçanın kulağa değişik gelen armonisi ve ritmi beni çok etkilemişti. (Sonradan, bu etkinin nedenlerinin “arpej ustalığı” ve “flamenko ruhu” olduğunu öğrenecektim.)  Onları rahatsız etmemeye çalışarak, gittim bir kenara oturdum, bu iki müzisyeni hayranlıkla izledim. Parça bittiğinde çok etkilendiğimi ve hatta bu şarkıdan büyülendiğimi söyledim iki tuhaf müzisyene… Birbirlerine bakıp bana güldüler. Gitarist, kısık bir sesle “Paco de Lucia’nın parçası bu, flamenkocudur ve yurtdışında çok ünlüdür.” dedi.  İşte, Paco de Lucia’nın ezgileriyle tanışmam, 1995 yılında Kaş’ta, Erkan Abi’nin o tuhaf dükkânvari evinde böylece gerçekleşmiştir.

Ardından, Erkan Abi’nin dükkânına her gün bir saat kadar uğrar oldum. İlk olarak, Paco de Lucia’nın “Entre Dos Aquas”  (1975) (bkz:https://www.youtube.com/watch?v=0o8vszqVL2U) adlı eserini çalışmaya başladık. Birkaç haftada parçanın genel hatlarını çıkarmıştım, öğrenmiştim. Bu parça -göreceli olarak- Paco de Lucia’nın en kolay çalınabilir parçasıydı. İkili olarak (iki gitarla da) genel hatlarıyla icra edilebiliyordu. Sonra, Erkan Abi, Paco de Lucia’nın John Mclaughlin ve Al Di Meola ile birlikte trio olarak gerçekleştirdiği “Friday Night in San Francisco” (1981) adlı efsane performans kayıdını (kasetini) dinletti bana. Performansın açılış (A1) şarkısı olan “Mediterranean Sundance” (bkz:https://www.youtube.com/watch?v=nlaCZ106b5w) iyi bir gitarist ve müzisyenin ne demek olduğunu kavramak açısından çok önemliydi. Erkan Abi’de ‘Friday Night in San Francisco’nun notaları da vardı. Notaların fotokopisini ve kasetin bir kopyasını aldım ve tüm yaz, boş vakitlerimi  şarkıları dinleyerek, çeşitli bölümleri gitarda çalmaya çalışarak geçti. 1996 kışı da öyle…

images

Sonuçta, bu ufak akdeniz kasabası hatıram, Paco de Lucia’nın müziğiyle tanışıklığım ve ‘Friday Night in San Francisco’ adlı albüm, müziğe-müzisyene bakışımı kökünden değiştirmiş, geliştirmiş, daha da önemlisi o dönemki pop gitaristi geyiklerinden de beni sonsuza kadar korumuştur, diyebiliriz.

Zafer Yalçınpınar
26 Şubat 2014

Hamiş: Müziğe ve müzisyene bakışımı geliştiren bir trio proje albümü daha vardır: “Rite Of Strings” (Al Di Meola, John Mclaughlin, Stanley Clarke)

Şub
23
2014
0

Söyleşi: “2011-2014 Poetika Çalışmaları Üzerine…” // 16 Şubat 2014

Tekin Deniz: İkinci Yeni çalışmalarınızı yakından takip edenlerdenim. Öncelikle, bu özverili ve güzel çalışmalarınız için teşekkür ederim. 2014 yılında, hâlihazırda tamamlanmış bir çalışmanız var mı? Bizimle ne zaman paylaşacaksınız?

Zafer Yalçınpınar: 2013’teki odaklanma çalışmalarının, yani, farklı katılımcılara yöneltilmiş farklı sorular üzerinden yoğunlaşma gayreti içeren söyleşilerin ardından, 2014 yılında bir anket veya poetika soruşturması düzenlemeyeceğimi, 2013 yılı sonuçlarını paylaştığım dosyadaki sunuş yazısında ifade etmiştim. (Bkz: https://bit.ly/poetika2013) Zaten, geçmiş 2011-2013 poetika çalışmalarında yeterince veri toplamıştım. (Bkz: 2011, https://zaferyalcinpinar.com/ikinciyeni2011.pdf) (Bkz: 2012, https://bit.ly/poetika2012) Bir de, her yıl yeni gelen verilerin, katılımcıların söylemlerinin önceki çalışmalardan üssel olarak bir farklılık göstermemesini, marjinal faydanın ve poetik bulguların azaldığını, yaptığımız araştırmanın “zorlama” diyebileceğimiz bir noktaya yaklaştığını hissetmem kararımda etkili oldu. Çünkü İkinci Yeni ve imgelemin özgürleşmesi meselesi için yöntemsel olarak ters bir durum bu. İkinci Yeni konusu üssel derecede aşkın bir poetika meselesidir. Yani, incelendikçe bulguları, anlamları, imgelemi genişleyen büyük bir meseledir. Tıpkı, Ece Ayhan’ın yaşamını ya da şiirindeki tarihselliği araştırmak gibi… Yani, diğer meseleleri her düzlemde katbekat aşan bir alan derinliği, genişliği vardır. Bu nedenle Şubat 2013 ile Şubat 2014 arasındaki zamanı, 2011-2013 dönemindeki geçmiş anket ve söyleşilerden elde ettiğim verileri incelemeye adadım. Ancak, şu an içinde bulunduğumuz tarihsel ya da çevrimsel dönemde karşılaştığım haysiyet yoksunu birçok kötülük, şeytanlık, vicdansızlık ya da “müsibet” diyebileceğimiz olay, analizi tamamlamama, çalışma hızımı optimize etmeme engel oldu. Şu an kaleme aldığım diğer iki büyük konuyla birlikte, poetika analizi de karınca adımlarıyla ilerliyor. 2015’in Şubat ayında, gelecekte yapacağım diğer poetika çalışmalarına süreksel ve üssel yollar açabilecek analitik çıkarımları ortaya koyarak, toparlayarak, 2011-2014 döneminin poetika analizini tamamlamayı umut ediyorum.

T.D.:Sizi, “50 yılın ardında İkinci Yeni” anketini hazırlamaya iten koşullar nelerdi? Sizce edebiyat ve diğer dallarda bugün bu alanda ne tür boşluklar, ne gibi eksiklikler var?

Z.Y.: Beni 2011 anketine yönelten en önemli neden, her şeyden önce, İkinci Yeni akımının bitmediğini görmem, aksine, İkinci Yeni’nin diğer her şeyden çok daha etkin bir biçimde geleceğin şiirini biçimlendirdiğini sezmemdir. Bilimde de vardır bu. Bir hakikati hissedersiniz, sonra araştırmaya, kanıtlamaya başlarsınız. Düşünsenize, 50 küsur yıldır bu topraklarda dile getirilen tüm şiirlerin, dergilerin, şunun bunun, hepsinin aurası, hâlâ, İkinci Yeni şiirinin imgelemini geçemedi. Bütün o antoloji rezaletleri, ödüllendirme mekanizmaları, jüricilik ya da editörcülük salınışları, mikrofon arkasından sabuklamalar, gerdan kırmalar, şiir seçkileri, şiir dergileri, eleştiri numaraları, kavgalar, icat edilmeye çalışılan püsür, karışık akımlar, kitap olmayan kitaplar, “şiir ve x” başlıklı dosya konuları, kendini büyük şair zanneden küçük şiir heveskârları filan… Tüm bu “yapaylamasına etkin” şiir ortamında yer alan hiçbir unsur İkinci Yeni’den daha güçlü bir şiirsel alan derinliğinin oluşmasını sağlayamadı. Sağlayamaz da. Çünkü hepsi, hepsi, hepsi türev… Hepsi de fos çıktı. Bu dev başarısızlığın yanına “edebiyat körlüğü” veya bir tür “öğrenilmiş çaresizlik” kavramı da eklendi. Yani, okuyucu da şair de neyin şiir olduğunu veya şiirin nerde olduğunu, neyin hangi bağlamda eşsiz değere sahip olduğunu anlayamayacak, dahası sezemeyecek duruma geldi. “Bilmediğini, bilmiyor olduğunu da anlayamaz, yani bilmediğinin de farkına varamaz” türünden bir körlük sarmalına düşüldü. Ece Ayhan bu durumu “derin bir çatlak var” diyerek ifade eder. Dünya kadar büyük bir armuz… Sonuçta, “okumamak” ya da “araştırmamak” gibi şeyler de hasıl oldu. Bu durum 2011 anketini başlatmamdaki birincil neden… Ayrıca, Yeditepe Dergisi kapsamında Fahir Aksoy’un hazırladığı 1960 tarihli büyük anketi (bkz: https://evvel.org/50-yilin-ardinda-ikinci-yeni-anketi) inceledim ve o çalışmadan çok feyz aldım. Orada çok önemli şeyler var. Analize oradaki cevapları da ekleyeceğim. Aslında, bakıyorum şu son 20 yıla, İkinci Yeni hakkında dirsek çürütüp, akımın özünü doğru kavrayıp, doğru yordam ve yöntemlerle hakiki bir araştırma yapılmamış. Bir kümelenme analizi, diskur analizi, dendogram çalışması ya da bir imgesel etkileşim-nedensellik haritası, sezgisel de olsa bir “sınır ağları” çalışması filan koyulmamış ortaya… Denenmemiş bile. Herkes aynı şeyleri ezberden geveleyip durmuş. Çünkü kendine eleştirmen ya da araştırmacı diyen o üleştirmenler, gerçekte, yordam ve yöntem bilmiyorlar. Yordam ve yöntem, İkinci Yeni’nin alan derinliğinin incelenmesi kapsamındaki en önemli isterlerdir. Son 20 yılda kimse İkinci Yeni’nin sezgisel alan derinliğini ve etkileşimlerini doğru yordam ve yöntemlerle inceleyememiş. İsterleri bilmiyorlar. Çok zor tabiî… Emek, rahle, izan, görgü, bilgi ister, aidiyet duygusu ister böyle şeyler… Kısacası, göz ister! Böyle şeyleri, bilginin içerdiği özütü dirsek temaslarıyla, yeni sinsiyet tipolojisiyle, retorik arsızlığıyla ya da saygınlık cukkalama enstrümanlarıyla, ödüllendirme sistematiğiyle, antolojicilikle kısacası damperli, fikir keli bir kafayla elde edemezsiniz.

T.D.: Çağdaşı olan birçok şaire göre Cemal Süreya’nın ölümünden sonra şiirimiz ciddi bir tutukluk dönemi geçiriyor. İkinci Yeni sizce edebiyatımızda büyük bir çıkmaz sokak mı oluşturdu yoksa ortaya koyduğu yeni imgelemler ile yarattığı derinlik henüz anlaşılamadı mı?

Z.Y.: Tutukluğun nedeni, sadece Cemal Süreya’nın vefatı değil, tüm İkinci Yeni’nin aşkın, üssel derecede güçlü bir şiir akımı olarak belirleyici etkisini hâlâ sürdürmesidir. “Çıkmaz sokak” söylemini ağzına dolayan belediye şairleri hiçbir şeyin farkında değiller, kendilerinin bile… Sanki, bir tür ezberle hayatlarını sürdürüyorlar, ezbere yaşıyorlar. Misal, ben bu “çıkmaz sokak” söylemini ilk duyduğumda çok hoşuma gitti: Çünkü bu sözün İkinci Yeni imgelemindeki ve söylemindeki karşılığı bir tür övgüdür aslında. İkinci Yeni şiiri, üzerinde AVM’ler ya da türlü türlü gaddarlıklar, bilinçsiz tüketim, kampanya, görsel taciz, hile, endüstri, itiş kakış ve hatta rezilleşmiş trafik taşıyan işlek bir cadde değil. İkinci Yeni’nin meselesi şu dizede vurgulanır: “Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler?” Yani, İkinci Yeni imgelemi mağazalaşacak, endüstrileşecek, ızgara sistemiyle sokak sokak, cadde cadde şebekesi kurulacak bir şey değil, akışkanlar mekaniğiyle hesaplanacak bir emlak meselesi değil. İnsanlığın ve tüm zamanların tahayyül gücüne hitap eden çok önemli bir poetika meselesidir İkinci Yeni.

T.D.: Anket ve odak çalışmalarının öncesini ve sonrasını düşünürsek, Zafer Yalçınpınar olarak hangi çıkarımlara vardınız?

Z.Y.: Bunları daha sonraki yıllarda dile getireceğim. Ama, 2011 yılında gerçekleştirdiğim anketin sunuş yazısından bir alıntıyla soruna cevap vermeye gayret edeyim: (Bir kâğıttan okumaya başlıyor) “Türk şiirinde İkinci Yeni, imgelemin özgürleşmesine odaklanan tek şiir akımıdır. Dilin yapıtaşının sözcükler olmadığı “hakikati”, İkinci Yeni akımının şiirselliğiyle birlikte edebiyatımıza mıhlanmıştır. İmgelemin özgürleşmesi yönündeki bir tasavvur, sözcüklerin belirli bir ‘t’ anındaki sözlük anlamının ön-kabulüyle ya da sözlü kültürün “zihinsellik taşımayan” dolaşımına odaklanarak gerçekleşemeyecektir. İkinci Yeni şairlerinin -hepsinin- bu durumu fark ettiği aşikârdır. İkinci Yeni’ye göre dilin yapıtaşı “imge”dir.”

T.D.:Sizin imgeleminizi esaret altına alan temel olgular nelerdir? İmgeyi özgürlüğüne kavuşturabilmek için nasıl bir söylem içinde olunmalı? Birey ile toplum ilişkisi göz önüne alındığında İkinci Yeni’nin nefes alıp verdiği dönem ile bugün arasındaki kopukluklar veya bağlar nelerdir?

Z.Y.: Bu konuda da fazla bir şey söylemek istemiyorum. Söyleyeceklerimi 2011-2014 yılları arasındaki poetika çalışmalarımın analizine, geleceğe saklamak istiyorum. Ancak, basitçe şöyle diyelim;“insandan çok eşyaya benzememek”. Bu tümce benim için değişmez bir şiardır. Söz özün giysisidir. Bir de tutup söze giysi giydirmeye çalışırsanız, haysiyetsizliğe ve melanete yol açan retorik arsızlığının esiri ya da kölesi olursunuz. İmgelemin özgürleşmesinin önündeki en büyük engel de retorik arsızlığıdır. Aslında, senin sormak istediğin bağ da kopukluk da bu noktadadır.

16 Şubat 2014

     

*

Hamişler:

1. Söyleşinin tam metnine https://issuu.com/adabeyi/docs/poetikacalismalarisoylesi adresinden de ulaşabilirsiniz.

2. Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Poetika Çalışmaları” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/poetika-calismalari adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
09
2014
0

“Vicdan” Üzerine Büyükçe Düşündürücü Notlar

“Vicdan” Üzerine Büyükçe Düşündürücü Notlar

  • Üzerinde yaşadığımız bu coğrafyada ya da bu toprakların tarihinde “vicdansızlık” ile “meydansızlık” aynı anlama gelir.
  • Vicdan yürür: Bir şey deviniyorsa eğer, onda vicdanı arayabilirsiniz.
  • Vicdan konuşur: Sizin -biricik kendinizin- endüstri ve retorik stratejileriyle dolu, ezbere ve tekrarlı iç-sesinize karşı, basit, aydınlık, başka, pür ve hakikat doludur. Kalb ve vicdan arayışının aydınlığı, sinsiyet dolu karanlığın karşıtıdır. Bu karşıtlık, binlerce yıl denizde kalmış bir çakıl taşının içine -kalbine- su sızmaması gibidir.
  • Teselli ya da ikna olamadığınız noktada, vicdanın varlığıyla yüzleşirsiniz.
  • Yüzünü duvarlara dönenler vicdanlarıyla yüzleşirler.
  • Ece Ayhan, Kuzgun Acar ve Nâzım Hikmet yaşadıkları dönemlerin vicdanı olmuşlardır. Sahiden yaşamışlardır.
  • Bir maaşgan, her gece vicdanı tarafından defalarca sorgulanır. 1890’lardan beri bu böyledir; çarklar ve buharlar, şimdilerde de silikonlar ve plazalar arasında sürekli sorgulanırsınız.
  • Pragmatik bir adalet duygusu ile vicdan arasında hiçbir gerçek ilişki -varoluşsal özüt- yoktur. Böylesi bir zorunlu dikiş, bu topraklarda bin yıldır tutmamıştır.
  • İktidarın “vicdan” söylemleri, sahte bir düzeltme/ütüleme durumunu içerir. Oysa vicdan içkin ve hakikat dolu bir özgürlük biçimidir.
  • Sandıklı seçimler ya da sayısal öğeler aşkın bir vicdan değildir. Çünkü, dolaylı bir temsiliyet içerir. Vicdan ise doğrudan hakikatle ilgilidir.
  • Emeği hizmet olarak dile getiren ve emeğin özünü mikrofonlar ile masaların arkasından değiştirmeye çalışanların vicdanından şüphe edebilirsiniz. Hatta, şüphelenmekten -vicdan rahatlığıyla- daha da ileriye gidebilirsiniz. Gezi’de olduğu, Gezi’nin gösterdiği gibi…
  • Tüm ödüller insansız ve vicdansızdır. Sıkı şiir ve sahici tarih ise vicdanın kanıtıdır.
  • Sahici bir yazarın kaleminin ucunda kalb ve vicdan vardır. Bu diken üstü duruş bir haysiyet göstergesidir.
  • Zaman ve vicdan yargıçtır. Şimdi, zamanı gelmiştir –ki zaten, saatlerinizi kontrol edebilirsiniz.

Zafer Yalçınpınar
Karga Mecmua, Şubat 2014

 

Hamiş: Yalçınpınar’ın KargaMecmua’da yayımlanan yazılarının tamamına https://zaferyalcinpinar.com/kargaca.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
09
2014
0

2011’in başında söylemişiz…

Karga Mecmua, Mart-Nisan 2011′de (47. ve 48. sayılarında) dosya konusu olarak “Yerli” üstbaşlığını  işlemişti. Dosya kapsamında edebiyat, sinema, müzik, tiyatro ve çağdaş sanatlardaki “yerli” söylemini analiz etmeye çalışmıştı. Karga Mecmua’nın Mart 2011 tarihli 47. sayısında yayımlanan “Yerli Edebiyat” soruşturmasına verdiğim cevaplar aşağıdadır:

Karga Mecmua: “Yerli” edebiyat denince aklınıza ne geliyor?

Zafer Yalçınpınar: Aklıma “yetiştiği, yeşerdiği dile özgü, yetiştiği dilin zihinselliğiyle ve bileşenleriyle olgunlaşmış, yaşamın imgesel imkânlarını, bütünlüğünü, coşkusunu, umudunu, şiirselliğini, mücadelesini ve insani hakikatini kısacası her şeyi, ama her şeyi yetiştiği dilde -yani yetiştiği yerde- arayan” bir edebiyat geliyor. Sonra da -nedense- tüm bunlar birden aklımdan uçup gidiyor. Hepsi bir yanılsamaymış, geçersizmiş ya da geçersizleşecekmiş gibi bir düşünce eşliğinde karamsarlığa kapılıyorum.

K.M.: Son 10 yılda “yerli” edebiyatta genel eğilimlerden bahsedebilir miyiz?

Z.Y.: Önce fotoğrafın geneline bir baykuş bakışı atalım ve neler var görelim…
Yeni Kapitalizm kültürüne eklemlenmeye ve kendini küresel pazarda alınıp satılan bir tüketim unsuru haline getirmeye çalışan, bu yönde mağazalaşan yerli(!?) edebiyat var; bu bir. Sivilleşmeye, sıkılaşmaya, sürüden çıkmaya, bağımsızlığını güçlendirmeye ve eşyadan çok insana benzemeye çalışan bir yerli edebiyat var; bu iki. Sosyal ve kültürel politikalar yoluyla toplumu (aslında topluluğu) yönlendirenlerin pompaladığı, belediyecilik araç ve gereçleriyle mankenleşen, bütçelenen, naz yapan, gerdan kıran bir yerli edebiyat var; bu üç. Yeni Sinsiyet Tipolojisi’nin “biz” söylemleriyle cehalet alanını kalabalıklaştıran bir yerli edebiyat var; bu da dört. Birinci ve dördüncü tipolojinin niceliksel üstünlüğü ve kalabalığı aşikâr… Niteliksel olarak ise ikinci tipolojinin üstünlüğü, yalnızlığı, biricikliği aşikâr… Genel eğilimi, sanırım, niceliksel üstünlüğü olan birinci ve dördüncü tipoloji belirliyor. “Hileli bir demokrasi” gereği olarak filan… Bununla birlikte, bir “bezdiri” şeklini aldığından beri genel eğilimleri fazlaca umursamıyorum.

K.M.: “Yerli” kitap endüstrisinde bir gelişme var mı? Varsa gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Z.Y.: Sorunun çapı gereği, olsa olsa, endüstriyel gelişmeler vardır. Standartlaşma, azamileştirme, merkezileştirme filan… Bunların kahrediciliğinden “üçüncü dalga” konulu mecmuada bahsetmiştim. Şimdi, bir kez daha yüzleştirme beni bunlarla… Zaten her gün -belirli oranlarda- böylesi bir endüst-realite’ye maruz kalıyorum.

K.M.: “Yerli” edebiyat dışarıda nasıl algılanıyor?

Z.Y.: Başta ortaya koyduğum tipolojiler kapsamında cevap vermeye çalışayım. Birinci ve dördüncü tipoloji batıda “gelişmeye-kullanıma açık” olarak algılanıyor, doğuda nasıl algılanıyordur, bilmiyorum. Üçüncü tipoloji batıda “otantik ve zayıf”, doğuda ise “batıcıl ve zayıf” olarak algılanıyor. İkinci tipolojinin ise dışarıda algılandığını düşünmüyorum.

K.M.: Türkiye’de hem sanatçı hem de okuyucu kitlenin popülerlik anlayışını nasıl buluyorsunuz?

Z.Y.: Bu meseleye “gerçeklik terörü” üzerinden bakmak gerekiyor… Bu bir “gösteri arzı ile seyirci talebi dengesi” meselesi oldu artık… Podyum, mikrofon, alkış, eyyam heveslileri ve böyle şeylere meraklıların sayısı arttı. Birisi -hiç düşünmeden- podyuma çıkar ve beline “Ben dünya güzeliyim” yazan bir kuşak takarak türlü pozlar verir. İzleyenler de -gene hiç düşünmeden- podyumdakini alkışa boğar. Ertesi gün bir komşunuz diğerine şöyle fısıldıyordur: “Dünkü dünya güzelini gördün mü… Ne harika şeydi!” Sonuçta, zihinselliğin zayıfladığı her yerde “popülerlik” güç kazanır. Aslında, popülerliğin spot ışıklarının altında gerçek bir “aydınlanma” yoktur. Koşutluğu devam ettirirsek, “komşu-okuyucu” okuduğundan aydınlanamaz haldedir ve bunun da farkında değildir.

Karga Mecmua, Mart 2011, Sayı:47

Şub
06
2014
0

Narlı

narli

“Narlı”

Foto: Zy
Heybeliada, 2014

Ayrıca bkz: kendini anlatan

*

Ara
30
2013
0

Özet: “2013 Atraksiyonları” (Z. Yalçınpınar)

 poetika2013k

POETİKA 2013
“Odaklanmalar”
Haz: Z. Yalçınpınar
(pdf) indirmek için: https://bit.ly/poetika2013

*
*

ŞİİRLER:

Eksiltilmiş Yedili Şiir
https://zaferyalcinpinar.com/s104.html

Sol Kalbim
https://zaferyalcinpinar.com/s105.html

Gezi’deyim
https://evvel.org/siir-gezideyim-z-yalcinpinar

Gece Görüşleri
https://zaferyalcinpinar.com/s106.html

Tarihinsancısı Söyledi-2
https://zaferyalcinpinar.com/s107.html

*
*

ikikapakk

“İKİ”
2011-2013 Şiirleri’nden Ara İmgelem
(pdf)indirmek için: https://bit.ly/2iki2

*
*

491adakarasi

491′in “ADAKARASI”
4-5 Mayıs 2013 tarihlerinde Büyükada’da gerçekleştirilen
İstanbul Fanzin Festivali için özel sayı…
(pdf) indirmek için: https://bit.ly/491adakarasi

*
*

cakir

“ÇAKIR”
Sait Faik’in Burgaz Adası’nda yer alan müze-evi’nin
-yeniden- ziyarete açılışı anısına…
(pdf) indirmek için: https://bit.ly/cakirhikayeci

*
*

Untitled-1

E V V E L ‘in issuu alanında yer alan neşriyatların
bağlantı adresleri ve indeksi
(pdf) indirmek için:
https://evvel.org/issuuindeksi.pdf

iyi okumalar!

*

Ara
01
2013
0

şiir: TARİHİNSANCISI SÖYLEDİ-2 (Z. Yalçınpınar)

TARİHİNSANCISI
SÖYLEDİ (II)

Martin Niemöller yaşasaydı eğer
dünyaya şaşmazdı gene
şiirlerde bile

1/
yirmi beş metrelik bir kuyu kazmıştır
Takiyüddin el-Râsıd
bakmaya doğru
kendine

2/
“denizden uzak dur!” diye her havada
oğluna öğütlüyordur Zaven Hüneryan
Stambol’un tüm azabını çekmiştir

3/
Paşazade Vehbi’yi ve tüm erkekleri geçmiştir
1930’larda falan Samiye Burhan
geçmiştir mahkemede bile

4/
gene 30’lar falan Asım Baba ortada; halklıdır
direkler arasında karamela satmaktadır
büyük tulûat kendisini bitirmiş
iâne ruhu kendisini toplamıştır

5/
kadınları eğlendirir
büyük kara uçağıyla
Fethi Bey

6/
Petra Ruiz
Carmen Vélez
Juana Ramona
Angela Jiménez
bizde de Fatma Seher Erden

7/
21 Temmuz’da at arabasını sürmüştür
eski dünyasından yeni korku dünyasına
“nasıl olur, nasıl olur!” diye sorar kendine
baloya mı gitsek frenkin onur nişanıyla?

8/
Dingo ayık olsaydı meğer
ahırının yolunu bile bulamazdı

9/
Bikini Adası gerçekten
bir mayo devriminden
başka bir şey anlatmaz

ve Yalçınpınar selâmı verir
bamyacı temennayla tarihe
şiirlerde bile

 

Zafer Yalçınpınar
28 Kasım 2013-İstanbul

Hamişler:

1- “tarihinsancısı söyledi (1)” adlı şiire https://zaferyalcinpinar.com/s98.html adresinden ulaşabilirsiniz.

2-Yalçınpınar’ın tüm şiirlerine https://zaferyalcinpinar.com/siir.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
19
2013
0

“la, şu Meydansız haklı!” (e-kitap)

2009′da yayımlanan “Meydansız” adlı şiir kitabının
kapak görüntüsü… (Tasarım: Savaş Çekiç)

Meydansız‘ın tam metnine
https://bit.ly/meydansiz2009
ya da
https://issuu.com/adabeyi/docs/meydansiz
adreslerinden pdf dosyası biçeminde ulaşabilirsiniz.

*

Ayrıca bkz: LİVAR (2007)

*

Kas
18
2013
0

Ada’da: “Değirmenli Burun”

“Değirmenli Burun”

Fotos:  Z. Yalçınpınar
HeybeliAda 2013

*

“adaya giderken…”

Ayrıca bkz: kendini anlatan

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
27
2013
0
Eki
27
2013
0
Eki
21
2013
0

Mermer Adası’nda Ekim (2)

ekimadasi9

Fotoğraflar: Z. Yalçınpınar
Marmara Adası-Ekim 2013

ekimadasi5

Ayrıca bkz: kendini anlatan

ekimadasi2

“Paçanoz Kaya”

ekimadasi4

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
19
2013
0

Şiir: Gece Görüşleri (Zafer Yalçınpınar)

1.
mükemmel bir gece
sokak lambasının
______cızırtısı dışında
mükemmel sessiz
her şey kendisi gibi
tek hece

2.
en geç soluyan yeryüzünü
ve en son solan gökyüzüne
tüm yaprakları gözleşmiş
bahçedeki akasyanın
şerhli uygunsuz
birer bakış

3.
iğneli iğneli duruyor
uzaktaki çam ormanı
sabırla bekliyor
savaş zamanını

4.
bir su yolunun kendinden çıkması
kendine dönmesi kendinden
geçmesi kendine
gelmesi

5.
ay
bir gökyüzü lambası
iyi giyimli ve umutlu
bir sanatçı

6.
alacakaranlıkta
ağaçların yosunlu
evlerin çatlak
iplerin çürümüş
tarafıyım

7.
ağların içene doluşan habersiz balıklar
koşuşturması partal bir şehrin
tüm yalanların paylaşılması
fazladan mutsuzluk
trafik çoğalması
sabaha karşı
dolantı

8.
işyerlerindekiler
iğrendirdiler
bize bakan yönünü
her şeyin
gündüzünü

Zafer Yalçınpınar
18 Ekim 2013

 

Hamiş: Yalçınpınar’ın şiirlerine https://zaferyalcinpinar.com/siir.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
19
2013
0

Mermer Adası’nda Ekim (1)

ekimadasi6

ekimadasi1

ekimadasi8

Fotoğraflar: Z. Yalçınpınar
Marmara Adası-Ekim 2013

*

ekimadasi7

Ayrıca bkz: Kendini Anlatan

*

Hamiş: Evvel fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
06
2013
0

Hatırlatma: “Yeni Sinsiyet’in İkbal Ezberi”

Kasım 2012’den bugünleri görmüşüz…

YENİ SİNSİYET’İN İKBAL EZBERİ

Yeni sinsiyet tipolojisi[i] tarafından kurgulanan tüm enstrümanların birer saat gibi tıkır tıkır işlemesine, cehalet alanının genişleyerek devasa bir cehalet ortamına dönüşmesine, işbu havzadaki dipsizlik duygusunun gün be gün artmasına, tüm yanıltıcı salvoların veya retorik arsızlıklarının [ii] “mutlak bilgi”ye bağlanmasına, ortamdaki yandaş-paydaş etkileşimlerinin endüstrileşmiş bir menfaat-sömürü çizelgesinde üssel olarak hızlanmasına ve nihayetinde yeni sinsiyet tipolojisinin oligarşik bir yönetsel katmanda(kulede) müstahkem mevki kazanmasına[iii], kısacası, bu kör keşmekeşinin tümüne şahit bulunmanın ya da kalmanın biriktirdiği “susku” korkunçluğunu, “susku” gerginliğini ve “susku” öfkesini nasıl anlatabiliriz?

(…)

Yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/i29.html adresinden ulaşabilirsiniz.

[i] Bkz: “Yeni Sinsiyet ve Bazı Enstrümanları”,
https://zaferyalcinpinar.com/i21.html

[ii]Bkz: “Yeni Sinsiyet Tipolojisi’nin ‘Biz’ Söylemi ve Retorik Arsızlığı”, https://zaferyalcinpinar.com/i22.html

[iii]Bkz: “Yeni Sinsiyet’in Seçkinlik Arayışı”,
https://zaferyalcinpinar.com/i23.html

 

Eyl
30
2013
0

teknemiz Livar, adada balığa çıkar… (e-kitap)

ada20131

“teknemiz Livar, adada balığa çıkar…”

2007’de yayımlanan “Livar” adlı şiir kitabının
kapak görüntüsü… (Zy)

Livar‘ın tam metnine
https://bit.ly/livar2007
ya da
https://issuu.com/adabeyi/docs/livar
adreslerinden pdf dosyası biçeminde ulaşabilirsiniz.

“Livar” hakkında yazılan bazı yazılara ise
https://zaferyalcinpinar.com/livarhakkinda.pdf
adresinden ulaşılıyor.

*

Ayrıca bkz: MEYDANSIZ (2009)

*

ada20132

 “bulutsu”

*

ada20133

Marmara Adası, 2013

Ayrıca bkz: kendini anlatan

Ayrıca bkz: Livar

Eyl
27
2013
0

Kendini Anlatan: “Kalın Burun” ve “Geveze”

“Kalın Burun”, Bozcaada

*

“Geveze”, Bozcaada

by Zy

*

Ayrıca bkz: kendini anlatan

Eyl
14
2013
0

Kör Yürüyüş (Z. Yalçınpınar)

2009’da kaleme alınan önemli bir şiirdir:

KÖR YÜRÜYÜŞ

körler ülkesinde
bir su yolunda
gözler
im
iz
kapalı
yürüyoruz
ucuca birleşik adımlar
ve gökyüzüne kalkan kuşlar:

“ardıardınaiçilmişbinsigaranınbirbirinedağlanışıgibi
körler alfabesiyle yazılmış bir şiirdi
büyük ve açık bir kalbe benzeyen
avuçlarımıza ilişti”

karanlığı kucaklamayı öğrendik böylece
kanatlandık yürüdükçe
seyirciler yok oldu hiç olmadıkları kadar
kulaklarımız da ceplerimizden çıkmış
tüm fısıltılar ve tıkırtılar yere atılmış
yürüdük kendimize

sonra açtık gözlerimizi gökyüzüne
dişlerimizi sıka sıka:

“Hürya!”

10 Aralık 2009
Zafer Yalçınpınar

 

Hamiş: Yalçınpınar’ın diğer şiirlerine https://zaferyalcinpinar.com/siir.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com