Nis
23
2012
0

Evvel Fanzin İndeksi

Mantıklı olanı yapıp indeksleri birleştirdik
ve bütünleşik Evvel Fanzin İndeksi‘ne ulaştık:

https://bit.ly/evvelindeksi

*

Evvel Fanzin’in takipçilerinden bazıları, zaman zaman, Evvel Fanzin’in odaklarındaki (ilgilerindeki) içeriğe erişmekte -aradığını bulmakta- zorlandıklarını ifade ediyorlar… Haklılar da. 2006′dan bu yana Özellikle “Ece Ayhan”, “İlhan Berk”, “Nâzım Hikmet”, “Sait Faik”,  “Kuzgun Acar”, “Oruç Aruoba”, “Ludwig Wittgenstein” gibi bazı evvel fanzin ilgilerinde birçok paylaşım gerçekleştirdik: Evvel Fanzin, bazı ilgilerde/konularda internetteki -ve hatta bazı açılardan matbu/basılı platformları da geçercesine- en birikimli ve kalabalık edebiyat/sanat/felsefe efemerası arşivi haline dönüştü. Bu nedenle Evvel Fanzin kapsamındaki ilgilerin indekslerini oluşturmak efemera meraklıları ve edebiyat/sanat/felsefe araştırıcılarına büyük bir kolaylık olacak…

2007-2012 tarihleri arasında , E V V E L fanzin ilgileri kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan”, “İlhan Berk”, “Kuzgun Acar”, “Sait Faik”, “Nâzım Hikmet”, “Oruç Aruoba”, “Ludwig Wittgenstein” başlıklarındaki paylaşımların (ilgilerin, efemeraların, buluntuların, haberlerin ve diğer gayretlerin) indeksine https://bit.ly/evvelindeksi adresinden ulaşabilirsiniz.

Sahicilikle
Zy

Nis
22
2012
0

“Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken” (Theodor W. Adorno)

(…)

Kültür endüstrisinin en azimli savunucuları bugün bu endüstrinin (bizim kuşkusuz ideoloji olarak adlandırabileceğimiz) tutumunu, düzenleyici bir etken olarak gösteriyorlar. Kaos içinde olduğu söylenen bir dünyada insanlara bir nevi konumlanma ölçütü vermesi bile tek başına takdire değer sayılıyor. Oysa savunucularının kültür endüstrisinin koruduğunu hayal ettiği şey, aslında onun tarafından tamamıyla yok ediliyor. İnsanların birbirine yakınlaştığı meyhaneler ve kahvehaneler renkli film tarafından bombalardan daha kesin bir biçimde yerle bir ediliyor, film imago’sunu yok ediyor. Filmlerin konu edinip işlediği hiçbir yurt, üzerinde yetişen emsalsiz karakteri birbirinin yerine geçebilir bir aynılığa dönüştüren filmler karşısında, yurt olarak kalmaya devam edemez.

Kültür tanımını meşru bir biçimde elde eden şey, acı ve çelişkinin ifadesi olarak, iyi yaşam fikri konusunda bir kavrayışı korumaya çalışmıştır. Kültür endüstrisinin varolan gerçekliği iyi yaşamın ta kendisi gibi göstererek iyi yaşam fikrinin üstünü örtmek için kullandığı, sanki iyi yaşamın gerçek ölçütüymüş gibi sunduğu, törel ve artık bağlayıcılığı olmayan düzen kategorilerinin, ya da salt varolanın; kültür tarafından temsili mümkün değildir. Kültür endüstrisi temsilcilerinin sanatla uğraşmadıkları yönünde bir tepki vermeleri bile bir ideolojidir ki, sektörün yaşam kaynağını sağlayanlar konusundaki sorumluluktan kaçmalarına yarar. Hiçbir kötülük, kötülük olarak tarif edilmekle düzeltilememiştir.

Somut özgüllük olmadan tek başına düzene başvurmak boşa kürek çekmektir; öte yandan gerçeklikte ya da bilinç karşısında kendini hiçbir zaman kanıtlayamayan normların yayılmasına başvurmak da aynı derecede boştur. Nesnel ve bağlayıcı bir düzen düşüncesi insanlara dayatılmaktadır, çünkü onlara göre çok eksiklidir, içsel olarak ve insanlar karşısında kendini kanıtlamadıkça hiçbir iddiası yoktur. Fakat kültür endüstrisinin hiçbir ürünü böyle bir işe girişmez. İnsanların beynine çakmaya çabaladığı düzen kavramları daima statükonun kavramları olmuştur. Onları kabul edenlerin gözünde hiçbir anlamları kalmasa bile, sorgulanmaz, çözümlenmez, diyalektik olmayan bir şekilde varsayılmış olarak kalırlar. Kantçı buyruğun aksine, kültür endüstrisinin kategorik buyruğu artık özgürlükle hiçbir ortak yana sahip değildir. Şöyle der: Neye uyacağınız belirtilmemiş olsa dahi uyacaksınız; gücüne ve her an her yerdeliğine bir refleks olarak, herkesin, öyle ya da böyle düşündüğü şeye, öyle ya da böyle varolana uyum sağlayacaksınız. Kültür endüstrisinin ideolojisi o kadar güçlüdür ki bilincin yerini uygitsincilik almıştır. Kültür endüstrisinden fışkıran düzen hiçbir zaman olduğunu iddia ettiği şeyle ya da insanların gerçek çıkarlarıyla karşı karşıya konmaz. Düzen kendi başına iyi değildir. Ancak iyi bir düzen iyi olabilir. Kültür endüstrisinin bunu bilmezden gelmesi ve düzeni kendi başına göklere çıkarması, aktardığı mesajların yetersizliğini ve yanlışlığını da beraberinde getirir. Kafası karışmışlara yol gösterme iddiasıyla onları aldatarak mevcut çatışmaların yerine sahte çatışmalar koyar. Onların çatışmalarını sadece görünüşte, gerçek yaşamlarında çok zor uygulanabilecek biçimlerde çözer. Kültür endüstrisinin ürünlerinde insanlar ancak zarar görmeden kurtulacaklarsa başları derde girer ve genelde onları kurtaran da hayırsever bir kolektifin temsilcileri olur; ondan sonra boş bir ahenk oluşur, daha başlangıçta çıkarıyla taleplerinin uzlaşmaz olduğu anlaşılan çoğunlukla uzlaştırılır. Kültür endüstrisi bu amaçla, kavramsal olmayan alanlarda bile formüller geliştirmiş ve örneğin hafif müziği ortaya çıkarmıştır. Burada da insan bir karmaşaya düşer, ritmik sorunlar yaşar ve bu sorunlar anında basit bir temponun zaferiyle çözülür gider.

(…)
Ne olursa olsun, damlayan suyun zamanla taşı deleceğini tereddüt etmeden söyleyebiliriz, özellikle de kitleleri saran kültür endüstrisi sisteminin, sapmalara giderek daha az hoşgörü gösterdiğini ve hiç durmadan aynı davranış kalıpları üzerinden hareket ettiğini düşünecek olursak. Ancak ve ancak bilinçaltının derinliklerindeki güvensizlik, sanatla görgül gerçeklik arasındaki farkın kitlelerin ruhsal doğasındaki son kalıntısı, neden uzun zamandır dünyayı kültür endüstrisi tarafından kurulduğu biçimiyle algılamadıklarını ve kabullenmediklerini açıklayabilir. Kültür endüstrisinin verdiği mesajlar iddia edildiği kadar zararsız olsa bile –ki pek çok durumda zararlı oldukları açıktır, örneğin aydınları tipik karakterlerle temsil ederek onlara yönelik antipropagandaya katkı sağlayan filmler– bu mesajlarla öne çıkardığı görüşlerin zararlı olduğu açıktır. Bir astrolog herhangi bir günde okuyucularına dikkatli araba kullanmalarını tavsiye ederse, bunun gerçekten de kimseye zararı olmaz, fakat bunun altında yatan, her gün geçerli olan ve tam da bu yüzden belli bir günde özellikle tekrarlanması aptalca görünen bir tavsiyenin doğrulanması için yıldızlara bakmak gerektiği gibi sersemletici bir fikir, alabildiğine zararlıdır.

İnsanın bağımlılaşması ve köleleşmesi, yani kültür endüstrisinin yok edici etkisi, ABD’de yapılan bir programda halktan bir kişinin, insanlar ünlü karakterleri taklit ederlerse çağımız sorunlarının yok olacağı yönündeki görüşünden daha iyi bir biçimde tarif edilemezdi. Kültür endüstrisi, ikiyüzlüce önüne geçtiği mutluluktan insanları uzaklaştırmak için aldatıcı bir memnuniyet duygusunu devreye sokmakta, dünyanın tam da kültür endüstrisinin istediği gibi olduğu fikriyle bir refah havası yaratmaktadır. Kültür endüstrisinin asıl etkisi aydınlanma karşıtlığında kendini göstermektedir ve doğaüstündeki gittikçe artan teknik egemenlik olarak aydınlanma, Horkheimer’la benim daha önce de yazdığımız gibi, kitleleri aldatma haline gelmekte, bilinci zincire vurma yöntemine dönüşmektedir. Kendi başlarına bilinçli olarak yargılayan ve karar veren özerk, bağımsız bireylerin gelişimi önünde bir engel olarak durmaktadır. Böyle bireyler, güçlenmek ve gelişmek için olgun insanlara ihtiyaç duyan demokratik toplumun olmazsa olmaz önkoşuludur. Eğer kitleler sırf kitlelere dönüştükleri için hakir görülüyorsa, şunu akıldan çıkarmamak gerekir ki, onları kitlelere dönüştürüp küçük düşürme, devrin üretim güçleri ne kadarına izin veriyorsa o kadar olgunlaşmalarını sağlamak için, özgürleşmelerini engelleme konusunda kültür endüstrisinin rolü çok büyüktür.

Theodor W. Adorno

Çeviren: Bülent O. Doğan, “COGİTO” Dergisi, Yaz -2003

Hamiş: Makalenin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/kulturendustrisiyenidenadorno.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
21
2012
0

Mantıksal Anlam Kuramı (Prof. Dr. Teo Grünberg ve Dr. Adnan Onart)

1979’da Türk Dil Kurumu’ndan yayımlanmış…
Sayı saymayı bilenlere…

Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/mantiksalanlamkurami.pdf

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Dilbilim” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sessizligin-dilbilgisi adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
12
2012
0

Ece Ayhan’dan… bir mektup…

Ece Ayhan’dan Ahmet Necdet’e yazılmış bir mektup; 80’lerin sonunda, 90’ların başında kaleme alınmış olsa gerek… Eski Dergisi’nin Mart 2003 tarihli 17. sayısında gün ışığına çıkmış. Mektubun tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/eceayhananecdet.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

1. Hamiş: Mektubu Evvel Fanzin’e ulaştıran Evin Okçuoğlu hanıma çok teşekkür ederim.

2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yaymlanan “Ece Ayhan” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.

3. Hamiş: “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
05
2012
0

Hatay (Meyhanesi) Defterleri’nde; “Feyyaz Kayacan”

Hatay Meyhanesi Defterleri, Ümit Bayazoğlu’nun -ki sıkı bir E V V E L fanzin dostudur- editörlüğünde 2003 yılında YKY’den yayımlanmış ve şu an baskısı tükenmiş… 80’li yıllarda Kadıköy-Bostancı’daki Hatay Meyhanesi’ne takılan -başta Cemal Süreya olmak üzere- çeşitli şair, yazar, ressam ve gazetecilerin ortaklaşa tuttuğu bu “meyhane” defterlerinin, dönemin aurasını ve Kadıköy taifesinin imgeselliğini anlamak açısından eşsiz bir efemera kaynağı olduğunu bilen, biliyor; gören görüyor.

Geçenlerde, Soyut Sahaf’ta, “Hatay (Meyhanesi) Defterleri”nin çok ilginç bir özgün baskısına rastladım. Tamamı kuşe kâğıda fotokopi yoluyla basılmış ve beyaz karton kapağıyla ciltlenmiş bu nüshanın 80’lerin sonuna doğru Hatay Meyhanesi dostlarına dağıtılmak üzere, gene Hatay Meyhanesi’nin kendi imkânlarıyla (meyhanenin müşterilerinin desteğiyle) basıldığı anlaşılıyor. (Nüshanın kapağını Semih Poroy çizmiş, dizgisini ve özgün baskısını da Umut Kudat gerçekleştirmiş. Kapaktaki “BİR” ibaresi başka bir cildin daha geleceğini anlatmaya çalışıyor. Bu baskı ile YKY’den yayımlanan kitabı henüz karşılaştırmadım; YKY baskısının kapsamına her şey alınmış mıdır, bilmiyorum. Zaten, konumuz da tamamen “Hatay (Meyhanesi) Defterleri” değil…)

Konumuz, 5 Nisan 1993 tarihinde vafat eden Feyyaz Kayacan’ın birçok etkileyici el yazısı notuyla, dizeleriyle ve görkemli imgelemiyle Hatay (Meyhanesi) Defterleri’nde tekrar karşılaşmamdır: “Feyyaz Kayacan…”  Daha önce Feyyaz Kayacan’a ilişkin olarak Evvel Fanzin kapsamında bazı şeyler paylaşmıştık (Bkz: https://evvel.org/?s=feyyaz+kayacan), ancak Feyyaz Kayacan’ın yaşamına ayrıntısıyla yönelmemiştik.  Şimdi -geç olmadan- odaklanalım:

“Feyyaz Kayacan, 19 Aralık 1919 yılında İstanbul’da büyük bir evde dünyaya gelir. Baba tarafından soylu bir Osmanlı ailesine mensup olan yazarın Büyük babası Reşat Bey, Londra’da Namık Kemal’le Ziya Paşa’nın çıkardığı Hürriyet gazetesini yönetmiş bir şahsiyet, amcası ise Washington’da ilk Osmanlı elçisi olarak görev yapmış bir kişidir. Liseyi İstanbul’da Saint Joseph’te tamamlayan Kayacan, Paris’te École Libre des Sciences Üniversitesi’nde bir yıl kadar siyasal bilgiler, oradan da İngiltere’ye giderek Durham Üniversitesi’nde de iktisat okur. Bu arada Fransızca “Gestes â la Mer” adlı da şiir kitabı yayımlanır. Londra’da gerçeküstücü topluma katılmış, Paris’te de André Breton’la tanışır. Fransızca bir dergide gerçeküstücü akımın özelliğini gösteren şiirleri yayımlanır. İngiltere’de okurken Fransızca yazan bir şair olarak, Türk Şair ve yazarlarını keşfetmesiyle Türkçe yazmaya başlar. Avrupalı yazarlardan James Joyce, Dylan Thomas ve W. Faulkner’den, Türk yazarlardan da Sait Faik Abasıyanık’tan etkilenir. 1950’li yıllarda öykü ve şiirlerini Türkçe yazarak, bunları Türkiye’de Yeditepe, Yenilik ve Türk Dili dergilerinde yayımlatır. Uzun yıllar BBC Türkçe Yayınlar Servisi’nde çalışan yazar, buradan emekli olur ve emekli olduktan sonra da Londra’ya yerleşir. İki kez evlenir ve altı çocuk sahibi olur.

Edebî macerası Şiirle başlayan Feyyaz Kayacan, üç dilde şiir yazan bir şairdir. İlk iki şiir kitabını Fransızca Les Gammes İnsollites-Poemes suivis de Destruction (1935) ve Géstes á la Mer (1943) adıyla çıkarır. Şair ilk şiir kitabı çıktığında bir lise öğrencisidir ve kitapta Feyyaz Fergar adını kullanır. Türkçe Şiirlerini Kaşık Havası (1976) ve Benim Örümceğim Başka (1982) adıyla, son olarak da İngilizce Şiirlerini A Talent for Shrouds (1991) adıyla yayımlar. Onun asıl ünü, birçok yeniliği içinde barındıran öyküleriyle olur. 1950 kuşağı içinde yetkin bir isim olan yazarın Şişedeki Adam (1957), Sığınak Hikâyeleri (1962), Cehennemde Bir Yusuf (1964), Gibiciler (1967), Hiçoğlunun Serüvenleri (1969) ve Bir Deli Değilin Defterleri (1987) adlı öykü kitapları bulunmaktadır. Sığınak Hikâyeleri 1963 yılında TDK Hikâye Ödülü’nü alır. Öykülerinin tamamı, yazarın ölümünden sonra Bütün Öyküler adıyla 1993’te, dört oyununu topladığı Mutlu Azınlık 1968’de, öykü anlayışının hem tematik hem de teknik olarak bir devamı olan tek romanı Çocuktaki Bahçe 1982’de ve Türk Şiirini kapsamlı olarak ele alan Modern Turkish Poetry adlı antolojisi de 1992 yılında yayımlanır. Feyyaz Kayacan, edebiyat dünyasında öncelikli olarak öyküleriyle yer edinmiş bir yazardır. 1950’li yıllardan itibaren yazdığı öykülerinde, gerek dildeki yeniliği gerek modern insanın sorunlarına dikkat çekmesi bakımından modernist ve postmodernist bir eğilim göze çarpar. Gerçeküstücü ve varoluş akımlarına bağlı olarak sıkıntı, bunalım, hiçlik, kuşatılmışlık, özgürlük ve umut onun öykülerindeki başlıca temaları oluşturur.“ (Doç. Dr. Nilüfer İlhan, “Feyyaz Kayacan’ın Çocuktaki Bahçe Romanında Ev Ve Sokak Karşıtlığı Ya Da İçerdekiler Ve Dışardakiler”,  Turkish Studies, Sayı: 6/3 Yaz 2011, s. 903-928)

E V V E L fanzin olarak ikide bir “imgelemin özgürleşmesi” kavramından bahsediyoruz  ya, işte — Feyyaz Kayacan (tıpkı Sait Faik, Vüs’at O. Bener ve Bilge Karasu gibi) bu yolda en büyük ve en sağlam adımları atmış zirve isimlerden biridir, diyebiliriz. Sonuçta, Hatay (Meyhanesi) Defterleri’nin bu ilginç nüshasında bulduğum Feyyaz Kayacan betiklerine https://zaferyalcinpinar.com/hataymeyhanesifeyyazkayacan.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Betikleri okumayı, okuyabilmeyi size bırakıyorum…

Zy

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “imzalı” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
03
2012
0

Nisan’da; “Nisan” Dergisi ve Yayınevi

1980 sonrası döneme ve içerdiği keşmekeşe genel olarak baktığımızda, çoğu dergi ve yayınevi oluşumunun sıkı, sağlam, derli toplu, ne yaptığını, ne istediğini bilen -yani “sahici”- bir tavırla yola çıktığını söyleyemeyiz. Bu dönemde, uzgörüleri ve özgörüleri doğrultusundaki bir devinimle geleceğe uzanan yayınevi sayısı bir elimin parmaklarının sayısını geçmez. 80’li yıllarda gündemin başköşesine ithal edilen kalkınma ya da endüstrileşme retoriğinin “çözüm” gibi uygulanan neo-liberal hileleri, kültürel yaşamda -telafisi mümkün görünmeyen- bir “bağlamlar kopukluğu”nu (içerik-biçem dengesizliğini) her yere yaymıştır. Yatırım, büyüme, satış ve girişimcilik gibi kavramların yönettiği “Pazar/sürüm hedefleri” hemen hemen tüm yayınevlerinin varoluşunu etkilemiştir: Neo-kapitalizmin tüm fırsatları, tüm editörlerin ve imtiyaz sahiplerinin önündedir artık… Üretilen sahte ihtiyaçlar (altın suyuyla boyanarak abartılmış, göz kamaştırmış küçük farklar) tüketimin “karaktersizleşmesini”, nihayetinde de reklamcılığın yaygınlaştırdığı kültürel emperyalizmin “baskınlaşmasını” gerçekleşmiştir. Sonuçta, edebiyat-sanat heveskârları ve her türden okuyucunun kafasının “bütünüyle” karışması, bilişsel olarak “anlam arayışlar”ın sıfırlanması da bu “yapıcı yıkıcılık” dönemine denk gelir…

Yukarıda bahsettiğim 1980 sonrası oluşan keşmekeş atmosfere kendisini bırakmayıp, açtığı “niche” alanda kültürel yaşamını sürdürebilen “Nisan” Dergisi ile yayınevini son derece “sıkı, sağlam ve sahici” buluyorum.*

2010 yılının Nisan ayından bu yana, efsanevi Nisan Dergisi ve yayınevinin kitaplarında yer alan birçok metni/odağı (özellikle sinema, felsefe ve caz müziği üzerine) EVV3L ilgileri kapsamında paylaşıyoruz. (Bu ilgilere https://evvel.org/ilgi/nisan-dergisi adresinden ulaşabilirsiniz.)

2012’nin Nisan ayına geldiğimizde ise “Nisan” Yayınevi’nin yayımladığı eserlerden bazılarının kapak görüntülerinden oluşan bir görsel derlemeyi paylaşmak, EVV3L ile takipçileri açısından zamanında bir atraksiyon olacaktır. Derlemeye https://zaferyalcinpinar.com/nisankapaklari.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Sahicilikle
Z. Yalçınpınar
1 Nisan 2012

* Nisan Dergisi’nin “yalnız” kalmadığını da ifade etmekte fayda var… 80’li yıllarda oluşmuş, içerik-biçim dengesini, özgörüsünü ve uzgörüsünü yitirmemiş, savunduğu bağlamlar, yayımladığı kitaplar, çeviriler ve yazar-editör kadrosu açısından geleceğe uzanan (geleceği mümkün kılan) başka yayınevleri ile dergiler de var(dı) elbet; “Ada” Yayınları, “Hil” Yayın, “İyi Şeyler” Yayıncılık, “Tan” Yayınları, “Beyaz” Dergisi, “Sokak” Dergisi böylesine “sahici” oluşumlardır. 2010’ları düşündüğümüzde ise şu yayınevlerini benzer bir varoluş içerisinde görüyorum; “6:45”, “Norgunk”, “MonoKL”…

Nis
02
2012
0

exdergi 6

exdergi
yolunu
yürüyor
insanca.

6. sayı…
Bkz: https://exdergi.com/nesriyat/exdergi-6/

Mar
31
2012
0

…açmıyor bizi

HİÇBİR şey hiçbir şey
açmıyor  bizi
gitmek bile
(…)

Ece Ayhan Çağlar, 1956

Bkz: TAKMA GÖZ

Hamiş: “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan Web Sitesi’ne https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
21
2012
0

“Umut” Filmini Bir Kez Daha Açındırmak için 12 Noktada Söyleşme (Mustafa Irgat)

Mustafa Irgat sıkı ve sağlam görüyor:

“Umut” Filmini Bir Kez Daha Açındırmak için 12 Noktada Söyleşme
(Defter Dergisi, Sayı: 14, 1990)

Ayrıca bkz: https://mustafairgat.blogspot.com

Hamiş: İlgili metni Evvel Fanzin’e işaret eden Metin Kızıcalıoğlu‘na çok teşekkür ederim.

Şub
20
2012
0

“Bakışsız Bir Kedi Kara” Notasyonları (İlhan Usmanbaş)

Sağolsun Şükret Gökay bizi yalnız bırakmadı, bırakmıyor; Prof. Dr. İlhan Usmanbaş’ın “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı efsanevi bestesinin notasyonlarından bazılarını Evvel Fanzin’le  paylaştı. Ece Ayhan’ın “sıkı şiir”leri için İlhan Usmanbaş’ın kullandığı ses ve piyano notasyonları büyük bir deha ürünü… Eğer Türkiye’de bir “Görsel Şiir”den bahsediliyorsa ve “bakış”ın disiplinler arası bağlamları veya akışkanlığı dikkate alınıyorsa, İlhan Usmanbaş’ın notasyonlarının “Görsel Şiir” duruşunda bir “zirve” noktası olduğunu -gönül rahatlığıyla- söyleyebilirim. (Zy)

Notasyonların kısa bir episoduna https://zaferyalcinpinar.com/usmanbasbbkk.pdf adresinden  ulaşabilirsiniz.  

Hamiş: Ece Ayhan Web Sitesi’ne https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden, Evvel fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne ise https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
19
2012
0

Özgür İmgelemin Uzgörüsü (Z. Yalçınpınar)

Hüsamettin Bozok yönetimindeki Yeditepe Dergisi’nin Şubat 1960’da gerçekleştirdiği “Büyük Anket”ten feyz alarak Şubat 2011’de, İkinci Yeni Şiir Akımı’nın günümüzdeki etkisini deneyimlemeye yönelik bir soruşturma düzenlemiştim. “50 Yılın Ardında; İkinci Yeni” adını verdiğim bu çalışmanın sonuçlarını ve çıkarımlarını 12 Şubat 2011’de E V V E L kapsamında paylaşmıştım.

Şubat 2011’deki anketin icra edilişi ve bu ankete gelen cevaplar, İkinci Yeni şiir akımının Türk Şiiri’ne sağladığı özgürlük alanını ya da alan derinliğini irdelemek yolunda çok önemli bir fırsattı. Bu anket, zaten yıllardır sezdiğim ve imgesel açıdan Türk Şiir Tarihi’ndeki tüm deneyimleri üssel bir biçimde “aşarak kapsayan” önemli ve iddialı bir alacakaranlığı düşünmeye çağırıyordu beni. Zihnimde dönüp dolaşan şu tümceyi ve işaret ettiği olguyu kavramaya çalıştım; “İkinci Yeni’nin sunduğu sezgisel alan derinliği, herhangi bir “t” anında ya da herhangi bir “kısıt fonksiyonu” altında türevlendirilemiyor.”  Sonuçta, İkinci Yeni şiirinde bir “en uygun/optimum” tanımlaması bulunmuyordu;—misal, şu tümce İkinci Yeni’yi kavramakta daha da etkili olabilir: “İkinci Yeni’nin imgelemi, sıfır sayısının çarpanlarına ayrılamayışındadır.”

İkinci Yeni şairlerinin şiirlerinde işaret ettikleri “evren tasavvuru”nun birimi “sözcükler” değildi. Onu herhangi bir “t” anıyla “bağlı” bulunulan “sözlükler” de oluşturmamıştı. Çünkü İkinci Yeni, şiirinin özünü ve birimini “imge” olarak “imgesel” bir düzlemde tasarladı. 2011 Anketi, İkinci Yeni’nin günümüzdeki işlerliğini bana kanıtladığı gibi, daha da önemlisi, farklı okur-yazar-şair nesilleri boyunca İkinci Yeni’nin açtığı imgesel fazların sürekli genişlemekte olduğunu da işaret eder nitelikteydi. Hiçbir zaman tersinin gerçekleşebileceğini düşünmedim. Çünkü İkinci Yeni etkisi, sezgisel varoluşunu tehdit edemeyecek biçimde bir “suskunluğu”, “boşluğu”, “sivilliği”, “sıkılığı”, “anlam arayışını” ya da herkesin İkinci Yeni’yi suçlarken kullandığı gibi bir “anlamsızlığın anlamı”nı seçiyordu. (Hâlbuki insan, anlamsız olanı yazamaz veya düşünemez.) Eğer Türk Şiiri’nde bugünkü kuşakları etkileyen bir imgesel özgürlükten bahsedeceksek ve özellikle de işbu imgeselliğin devasa boyutta bir alan derinliğine dönüştüğünü hissediyorsak, bunda İkinci Yeni akımının üssel -hatta “sayılamaz sonsuz”- önemdeki varoluşunu da kabul etmeliyiz. Mevcut farkındalığı en basitinden, “Artık, Türk Şiiri’nde akımlar dönemi bitti!” söylemiyle -ve işbu söyleme bıyık altından gülerek- gerekçelendirebiliriz. Çünkü birkaç bin yıl önce icat edilen ifadesiyle “Poetika”, bugün, “İmgelemin Özgürleşmesi” yolunda kendini yenilemektedir.

“İmgelemin Özgürleşmesi” ifadesini ilk kez 2011 anketinin çıkarımlarıyla beraber sunduğum “İkinci Yeni ve İmgelemin Özgürleşmesi” başlıklı yazımda kullanmıştım. İkinci Yeni’nin Türk Şiiri’nde oluşturduğu alan derinliğinin geleceğe uzanışı, bir “imgelemin” tıpkı “sonsuzluk” kavramındakine benzer bir genişleme kuramıyla birlikte devinmesidir. Yani, “imgelem” -tıpkı ‘sonsuzluk’ kavramında olduğu gibi- her zaman bir “imgebirim” daha genişleyebilir. Kuramsal olarak, herhangi bir “uç” imgebirimin poetikadan “dışlanamayışı” verili evren tasavvurunu genişleteceği gibi şiirsel algı ortalamasını da yükseltecektir. Bu düzlemdeki tüm “uzgörü”lerin, “imgelemin özgürleşmesi” ifadesinin tüm salınımlarıyla birlikte diğer her şeyden hızla soyutlanarak “yenilenen” bir “poetika” oluşturduğu aşikârdır.

Poetika 2012 Anketi’yle “imgelemin özgürleşmesi” ifadesinin bilişsel sınırlarını ve poetikadaki imgesel dağılımını, verili imgelemin taşıdığı şiirsel yükü ve bu yükün geleceğe uzanışının önündeki engelleri araştırmaya, bir “uzgörü” sağlamaya gayret ettim. Bu kapsamda, anketi yanıtlayan herkese çok teşekkür ederim. Gelecek yıllarda “İmgelemin Özgürleşmesi” ifadesinin kavramlaştığını göreceğiz… Ve poetikanın terk ettiği uzlaşılar ile giriştiği “çekişmeler”e odaklanacağız.

Sonuçta, “Poetika” ile ilgilenen herkesi -geleceğe ilişkin bir ipucu olsun diye- şu sorunun önemini düşünmeye davet ediyorum:

“Okumakta olduğunuz bu tümceye kadar neden bir kez bile ‘dil’ sözcüğü kullanılmamıştır?”


Zafer Yalçınpınar (Zy)

19 Şubat 2012, Pazar Sabahı

Hamiş: Poetika 2012 Anketi’ne verilen yanıtlara https://j.mp/poetika2012  adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Şub
19
2012
0

Poetika 2012 /Anket Yanıtları

Anket yanıtlarını içeren dokümana
https://j.mp/poetika2012
adresinden ulaşabilirsiniz.

Poetika 2012 Anketi’yle “İmgelemin Özgürleşmesi” ifadesinin bilişsel sınırlarını ve poetikadaki imgesel dağılımını, verili imgelemin taşıdığı şiirsel yükü ve bu yükün geleceğe uzanışının önündeki engelleri araştırmaya, bir “uzgörü” sağlamaya gayret ettim. Bu kapsamda, anketi yanıtlayan herkese çok teşekkür ederim. Gelecek yıllarda “İmgelemin Özgürleşmesi” ifadesinin kavramlaştığını göreceğiz… Ve poetikanın terk ettiği uzlaşılar ile giriştiği “çekişmeler”e odaklanacağız.

Anket yanıtlarını içeren dosyayı olabildiğince yaygınlaştırmanız dileğiyle…

Sahicilikle,
Zy


Katılımcılar:

A. Güzel, Adan Karlı, Ahmet Yılmaz Borke, Alişan Çapan, Altay Ömer Erdoğan, Anıl Arar, Barış Yarsel, Cüneyt Ateş, Devrim Altıkulaç, Dilek Değerli, Duygu Ergün, Erim Bayrı, Esat Başak, Evin Okçuoğlu, Gizem Yılmazer, Güher Gürmen, Gün Zileli, Hasan Güçlü Kaya, Hayri K. Yetik, Hilal Yıldırım, Hüseyin Tosun, Komet, Mehmet İşten, Mehmet Kazım,  Mehmet Sarsmaz, Metin Kızılcalıoğlu, Mine Ömer, Mukadder Kırmızı, Mustafa Güneş, Nedim Üstün, Oğuzcan Önver, Ömer Türkoğlu, Özcan Er, Özgüç Güven, Rafet Arslan, Reyhan Sur, Sanem Uçar, Senem Korkmaz, Serdal Köçer, Serhat Uyurkulak, Songül Bozacı, Şükret Gökay, Tarık Günersel, Tayfun Ak, Tuğba Gülal, Uluer Aydoğdu, Vedat Kamer, Y. Teoman Serinkaya, Yakup Şahin, Yılmaz Arslan, Zeynep Yılmaz Taşçı

 

Ayrıca bkz: 50 Yılın Ardında; “İkinci Yeni” / 2011 Anketi

Oca
06
2012
0

1956: Dünya Sarsılıyor (Rock’n Roll)

Bkz: https://www.ziriabmobile.org/?p=249

“Hayalet Oğuz”

*

Dünya Sarsılıyor (Rock’n Roll)
Yazan: Hayalet Oğuz (Oğuz Haluk Alplaçin)
İlk Basım: Ekicigil Yayınları, Aktualite Kitapları Serisi No:1 1956 / İstanbul
Temmuz 2009 / Kadıköy

(…) 1955 yılı Elvis’in adının Amerika’da ve Avrupa’da henüz duyulmaya başlandığı, rock müziğin tüm radyoları yavaş ama kesin bir şekilde sardığı, James Dean’in 24 yaşında ölerek dünyanın daha önce görmemiş olduğu ve Hendrix, Joplin, Morrison, Vicious, River, Kurt, Layne gibi adları da zincirine katacak yeni bir genç ölüler kuşağının fitilini yaktığı, ve Batı Dünyası gençliğinin deri değiştirdiği bir zamandı. Avrupa’nın bile gelmekte olan güçlü dalganın ucunu göremediği bu özel zamanda, insanı korkutacak kadar zamanın gerisinde kalmış bir ülkenin zamandışı (eski) başkentinde, 27 yaşında bir delikanlı bir kitap yazmaya karar verdi. Kitabı yazmak için arkadaşlarının eve geldiği zamanları kollaması gerekiyordu, çünkü bu delikanlının ne bir evi ne bir odası ne de bir çalışma masası vardı. Cebinde beş kuruşu olmayan ve tercüme ettiği ucuz Amerikan romanlarıyla hayatta kalmaya çalışan bu delikanlı, İstanbul’un sokaklarında yaşıyordu. İstanbul’un sokaklarında, ama her zaman yazarların, ressamların, sanatçıların, sinemacıların arasında. (…)

Bkz: https://www.ziriabmobile.org/?p=249

 

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan E-Kitap ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/e-kitap adresinden ulaşabilirsiniz.

Oca
06
2012
0

exdergi: 5

Sıkı bir maksatla yola çıkan exdergi, 5. sayısına ulaştı.
Derginin “ar diretmeni” Ali Rıza Esin’e ve tüm taifeye selâm olsun…

Bkz: https://exdergi.com/nesriyat/exdergi-5/

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan PDF ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
21
2011
0

Sıkı Bir Maksat: “EXDERGİ”

Exdergi ve taifesi için ne desem az… Sezar’ın hakkını Sezar’a, Spartaküs’ün hakkını da Spartaküs’e teslim etmek gerekiyor; son zamanlarda bu kadar heyecanla okuduğum ve takip ettiğim, içerik ve tasarım güzeli bir dergi -hatta, tabiî ya- yeni bir yayıncılık türü/kafası olmamıştı. Exdergi taifesinin işaret ettiği sıkı maksat, hem içerik hem de teknik olarak “mihenk taşı” sayılabilecek bir töz ve uzgörü ihtiva ediyor. Exdergi ve taifesi için “Şahane yahu, yürüyün be, kim tutar sizi!” demek geliyor içimden… (Bu coşkulu duyguduruma -inanın ki- ne zamandır kapılmamıştım.)

Ayrıca, Exdergi’nin 3. sayısı Oyun Güzel Eki’yle birlikte yayımlanmış. “Oyun Güzel Eki”ne ilişkin olarak bir iki noktayı özellikle vurgulamak gerekiyor; Exdergi taifesi, söz konusu Oyun Güzel Eki’ni oluştururken 1985 yılında yayımlanan “Mor Köpük” adlı felsefe dergisinin Oyun Özel Sayısı’ndan esinlenmiş. Böylelikle ortaya son yılların en zekice projesi ile “oyun irdelemesi”nin felsefi atraksiyonlarından/salınımlarından oluşan -tam da arşivlik- bir eser çıkmış. Bu bağlamda önce Ali Rıza Esin’i, sonra da Exdergi ve taifesini yerden göğe kadar tebrik ediyorum. 

Z. Yalçınpınar / 20 Eylül 2011

Hamiş: Exdergi’nin üçüncü sayısına ve Oyun Güzel Eki’ne şu adresten ulaşabilirsiniz:  https://exdergi.com/nesriyat/exdergi-3/

2. Hamiş: Söz, Mor Köpük Dergisi’nden açılmışken, Evvel Fanzin kapsamında yayımladığımız bazı Oruç Aruoba ilgilerine de işaret etmek gerekiyor. Mor Köpük Dergisi’nde yayımlanan bazı Oruç Aruoba yazılarına şu adresten ulaşabilirsiniz: https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=6812

Ağu
28
2011
0

İLHANBERKİĞNE… tüm zamanlarda…

28 Ağustos 2008’de vefat eden sıkı şair İlhan Berk’i saygı ve özlemle anıyoruz…

1. İlhan Berk’in vefatının ardından 4 Eylül 2008′de kaleme aldığım “ilhanberkiğne” adlı yazının tam metnine  https://zaferyalcinpinar.com/ilhanberkigne.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

 

2. İlhan Berk’in 1962-65 ve 1975-1977 yılları arasında “Yeni Ufuklar” ile “Milliyet Sanat” adlı dergilerde yayımlanan inceleme yazılarını Mart 2011’de “Bakmak” adlı e-kitapta topladım. Bu bütünü, imgelem, şiir dili, dize tekniği, doğu-batı şiiri gibi konular kapsamında çok değerli, İlhan Berk’in kendi poetikasına ilişkin ayrıntılı açıklamaları kapsamında ise örneklerle dolu ve aydınlatıcı bir derleme olarak görüyorum. Ayrıca, İkinci Yeni şiir akımının 1950′den günümüze uzanan imgesel yaklaşımındaki kökenleri, getirdiği yenilikleri ve oluşturduğu poetikanın gerekçelerini de İlhan Berk’in bu güçlü inceleme yazıları aracılığıyla kavrıyoruz. Kitabın tamamına https://zaferyalcinpinar.com/ilhanberkbakmak.pdf adresinden PDF biçeminde ulaşabilirsiniz. (60 Mb.)

3. Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan İlhan Berk ilgilerinin tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

4. İlhan Berk’in 1935-1978 yılları arasında yayımlanan şiir kitaplarının kapak görüntülerine https://zaferyalcinpinar.com/1935nilhanberk1978.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Zafer Yalçınpınar

Tem
13
2011
2

Santrfor Yaşar Yalçınpınar (1914-1998)

Fenerbahçe formasıyla santrfor Yaşar Yalçınpınar.
Hava topuna çıkarken… (1938)
(Z. Yalçınpınar Arşivi’nden…)

Aslında, büyükamcam (babamın amcası) Yaşar Yalçınpınar’ın futbolculuk geçmişine ilişkin fazla bilgi sahibi değiliz. Büyükamcam, garip bir şekilde, 1933-1945 yılları arasında futbol oynadığı döneme ilişkin hiç konuşmazdı. Mizacı böyleydi. Televizyonda bir futbol maçı izlerken kendini kaybedip futbolcuların davranışları, skor ya da oyunun gidişatı üzerine bir şey söylediğini de hatırlamıyorum. Her zaman sessiz sessiz oturur, dikkatlice maçı izlerdi. Ben okuduğum lisenin basketbol takımı ile D.S.İ.’nin basketbol takımında oynarken, birkaç kez beni yanına çekerek “Antrenmanlar nasıl gidiyor?” diye sorması ve arada bir “İyi antrenman yapmalısın. Çünkü basketbol yorucu oyundur, futbol gibi değildir. Futbolda top sende değilken dinlenebilirsin ama basketbolda hiçbir zaman dinlenemezsin!” demesinin dışında spor ya da futbol hakkında bana bir şey söylediğini hatırlamıyorum. Bununla birlikte, 50’li yılların sonuna doğru futbolun endüstrileşerek değişmesini, büyükamcamın futbol geçmişini kayıt altına alacak (buna merak duyacak) bir evlâdının olmaması ile ailemin benden önceki kuşağının futbola ve tarihine yeterince ilgi duymamasını da büyükamcamın -özellikle futbol konusunda- takındığı içe dönük mizacın nedenleri olarak görebiliriz. Sonuçta, babamın büyükamcam hakkında aktardıkları dışında tutarlı bir bilgiye sahip değiliz.

Büyükamcam 1914’te Kadıköy’ün Kuşdili semtinde doğuyor. Santrfor Yaşar Yalçınpınar, 30’lu yılların ortasında genç bir delikanlıyken Kuşdili semtindeki arkadaşlarıyla futbol oynamaya başlamış. Kuşdili’nde, sokakta, bir duvarın önünde sürekli olarak duvara topu göndererek sağ ayak sol ayak paslaşma çalışması yaparmış. Arkadaşlarının arasında çok azimli, hırslı, içine kapanık, ters ve inatçı biri olarak tanınırmış gençliğinde… 1936 öncesinde semt takımları arasında oynanan birçok özel maça katılmış. Büyükamcamın Moda, Üsküdar ve Kuşdili’nin yanı sıra Büyükada, Heybeliada, Kınalıada semti takımları için forma giydiğini ve birçok kez İstanbul Karması’nda yer aldığını da ancak eski fotoğraflardan öğrenebiliyoruz.


1937’de İzmir Fuarı münasebetiyle oluşturulan İstanbul Karması.

(Soldan beşinci; Yaşar Yalçınpınar)
(Z. Yalçınpınar Arşivi’nden…)

Santrfor Yaşar, 1934-35’te büyükteyzem Meral ile tanışıyor ve evlenmeye karar veriyorlar. Büyükamcamın evlilikten önce askerlik ödevini tamamlaması gerekiyor. Askerliği Ankara’ya çıkıyor ve İmalat-ı Harbiye fabrikasında kasatura kalıp ustası olarak çalışıyor. Orada büyükamcamın futbola olan ilgisini, kabiliyetini farkediyorlar ve Ankaragücü takımına alıyorlar. Santrfor Yaşar, Ankaragücü’nde çok başarılı maçlar çıkarıyor; 1935-36 sezonunda Ankaragücü formasıyla Ankara Ligi şampiyonluğu yaşıyor. 3 Mayıs 1936’da Ankaragücü’nün Galatasaray’ı 3-2 mağlup ettiği maçta Ankaragücü’nün gollerinden birini büyükamcam atıyor.


Galatasaray’ı 3-2 mağlup eden Ankaragücü kadrosu (1936)

(Oturanlarda soldan ikinci; Yaşar Yalçınpınar)


Ankaragücü formasıyla santrfor Yaşar Yalçınpınar.
(Z. Yalçınpınar Arşivi’nden…)


“Fenerbahçe Tarihi” adlı kapsamlı ve sıkı kitabın yazarı Dr. Rüştü Dağlaroğlu, büyükamcamın Fenerbahçe Spor Kulübü’ne Üsküdar’daki “Anadolu” kulübünden 1938 yılında transfer olduğunu not düşmüş. Ancak bizim bu konuda -ailece- bildiğimiz ise büyükamcamın  Ankaragücü’nde oynarken, dönemin Fenerbahçe Başkanı Sn. Ali Muhittin Hacı Bekir tarafından kulübe transfer edildiğidir. Fenerbahçe’nin eski başkanlarından Sn. Faruk Ilgaz Bey ise büyükamcamın Kuşdili’nde tanınan ve kabiliyetli bir futbolcu olduğunu, Ankaragücü’nden önce de Fenerbahçe tarafından bilindiğini ve takip edildiğini ifade ediyor.

Fenerbahçe formasıyla santrfor Yaşar Yalçınpınar. (Fenerbahçe Stadı, 1939)
(Z. Yalçınpınar Arşivi’nden…)

Fenerbahçe Spor Kulübü müze müdürü Sn. Alp Bacıoğlu’yla birlikte kulübün kayıtlarına baktığımızda, büyükamcamın 1938-1941 yılları arasında toplamda 75 resmi ve özel maçta Fenerbahçe forması giydiği,  toplamda da 60 golün sahibi olduğunu öğreniyoruz.  29 Ocak 1939 tarihinde Fenerbahçe Futbol Takımı, İstanbul Ligi maçında Fenerbahçe Stadı’nda Galatasaray’ı  3-2  mağlup ederken gollerin ikisini Yaşar Yalçınpınar  ve birini de Esat Kaner atıyor. 30 Ekim 1939′da Galatasaray ve Fenerbahçe arasında oynanan Cumhuriyet Bayramı Kupası maçında, Fenerbahçe 1-0 gerideyken santrfor Yaşar Yalçınpınar üst üste iki gol atıyor ve skoru 2-1′e getiriyor. Bunun üzerine maçın 65. dakikasında olaylar ve arbede çıkıyor.  Maç tatil ediliyor, Fenerbahçe kupayı hükmen kazanıyor!* 30 Ekim 1940’ta, Fenerbahçe Futbol takımı, Fenerbahçe Stadı’nda oynanan Vatan Kupası maçında Galatasaray ile  3-3  berabere kalırken Fenerbahçe’nin gollerini Esat Kaner, Melih Kotanca ve Yaşar Yalçınpınar atıyor. 1940 yılında Fenerbahçe formasıyla milli küme şampiyonluğu yaşıyor. Büyükamcam, en ünlü golünü Romanya’yla oynadığımız özel bir milli maçta atıyor: Milli takımımız 1-0 gerideyken 30-35 metreden çok sert bir şut, gol oluyor. Kaleci yerinden kıpırdayamıyor bile.

Sn. Faruk Ilgaz Bey, 11 Şubat 2011 tarihli Fenerbahçe Gazetesi’nde dönemin futbolcularına ve futbol ruhuna ilişkin olarak şu satırları kaleme almış:

“(…)Eski günlerde Fenerbahçe Stadı ilkel olduğu zamanda Kadıköy’deki futbola meraklı gençler mahalleler asındaki çeşitli arsalarda maçlar yapıyorlardı. O tarihlerde Kadıköy’ün muhtelif semtlerinden: Moda, Kuşdili, Bakla tarlası, Kızıltoprak, Erenköy, Bostancı, Hasanpaşa, İbrahimağa mahallelerindeki çayır ve arsalarda yetişen gençler çoğunlukla Fenerbahçe kulübüne giriyorlardı.
Bu anlamda zaman içinde, Moda’dan; Esat Kaner, Kuşdili’nden; Yaşar Yalçınpınar, Bakla tarlası’ndan; Fikret ile Semih Arıcan ve Bülent Büyükyüksel, Erenköy’den; Fikret Kırcan, Erol Keskin ile Naim Şukal ve Hasanpaşa’dan; Halit Deringör, Müjdat Yetkiner, Sabri Kiraz ve Zeynel Üner temayüz ederek Fenerbahçe’ye gelmişler ve onun şampiyonluklarında emek vermişlerdi. (…)”


Fenerbahçe formasıylaYaşar Yalçınpınar futbolcu kartı… (1940)

(Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi Arşivi’nden…)

Santrfor Yaşar Yalçınpınar’ın 1938’de ve sonrasındaki senelerde Fenerbahçe takımındaki en yakın arkadaşları şöyle: Esat Kaner, Taka Naci, Fikret Kırcan, (Çingene) Lebib Elmas, Zeynel Üner ve Müjdat Yetkiner… Esat Kaner’le, Zeynel Üner’le ve Lebib Elmas’la dostluğu çok daha derin, çok daha sıkı dostlar… Büyükamcam, Zeynel Üner’e “Zogo” diye hitap edermiş, arkadaşları arasında Zeynel Üner’in lakabı “Zogo”ymuş. Zogo Zeynel ava çıkmayı çok severmiş, birkaç kez amcamla birlikte ava çıkmışlar. Böylesi dostlukları ve yaşantıları incelediğimizde, günümüzdeki endüstrileşmiş futbol ile o dönemdeki semt futbolu ruhunun çok önemli bir karşıtlık oluşturduğunun farkına varmaktayız.

Fenerbahçe’de 50 maçın üzerinde forma giyen futbolcular listesinden bir görüntü.
(Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi Arşivi’nden…)

1970’li yıllarda eşi Meral’in parkinson hastalığına yakalanmasının ardından büyükamcamın suskunluğunun arttığı ve yaşama sevincinin azaldığı da ailemiz arasında bilinmektedir. Büyükamcam santrfor Yaşar Yalçınpınar, hayatının son yıllarını Marmara Adası’ndaki yazlığımızda büyükteyzem Meral’le birlikte geçirdi. Büyükteyzem Meral  8 Aralık 1987’de,  santrfor Yaşar ise 18 Ağustos 1998’de vefat etti. (Büyükamacam vefat ettiğinde Sn. Faruk Ilgaz Bey, Erenköy’deki evimize taziye ziyaretine gelmişti. 2009 yılında -Lefter heykelinin açılışında- Sn. Faruk Ilgaz Bey’le karşılaştık ve babamla birlikte elini öptük. Sn. Faruk Ilgaz Bey, bize, amcamı ve futbolculuğunu çok sevdiğini ifade etti.)


Yaşar Yalçınpınar’ın Fenerbahçe Spor Kulübü Üye Kimliği

(Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi Arşivi’nden…)

Sonuçta, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 1/1/1933 giriş tarihli ve 582 numaralı üyesi olan büyükamacam santrfor Yaşar Yalçınpınar hakkında bildiklerimiz -şimdilik- bu yazıda aktarmaya çalıştıklarımızdan ibarettir. Eminim ki Sn. Faruk Ilgaz  ve Sn. Zeynel Üner, büyükamcamın futbol yaşantısı hakkında birçok şey biliyorlardır; çeşitli ayrıntılara, anılara, hikâyelere vâkıflardır.

Bu kısa yazıyı Sn. Zeynel Üner Bey’in Sn. Faruk Ilgaz Bey’e aktardığı ilginç bir anıyla bitirmek yerinde olacaktır:

“Futbolcu arkadaşım Yaşar Yalçınpınar ve kız arkadaşlarımızla Belvü Gazinosu’nda oturuyorduk. Bir de baktık ki, o tarihte kulübümüz yönetim kurulunda vazife görmekte olan, sonradan Fenerbahçe Kulübü başkanı olacak  Hacı Bekir Bey orada idi. Biz utanç ve şaşkınlık içinde iken, nur içinde yatsın, Hacı Bekir Bey bize bir garson ile zarf içinde 40 lira göndermişti.. Hesabı ödememiz için!..”

Zafer Yalçınpınar (Zy)
23 Mayıs 2011

Hamişler ve Güncellemeler:

* 30 Ekim 1939’da Galatasaray ve Fenerbahçe arasında oynanan Cumhuriyet Bayramı Kupası maçına ilişkin ayrıntı 12 Temmuz 2011 tarihinde yazıya eklenmiştir.

İşbu yazının PDF biçemine https://zaferyalcinpinar.com/yasaryalcinpinar.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

“Fenerbahçe Tarihi” adlı web sitesinde yer alan “Fenerbahçe’nin Santrforu Yaşar Yalçınpınar” başlıklı incelemeye (pdf olarak) https://evvel.org/yasaryalcinpinarfbtarihi.pdf adresinden ulaşabilirsiniz. (Güncelleme: Mayıs 2020)

EVV3L kapsamında yayımlanan “Fenerbahçe Spor Kulübü” başlıklı ilgilere https://evvel.org/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden, “Yaşar Yalçınpınar” arşivine ise https://evvel.org/ilgi/yasar-yalcinpinar adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
30
2011
0

David Hume, Asos’ta, 300 Yaşında…

Felsefe ve Bilim Derneği tarafından her yıl Assos’ta düzenlenen toplantıların 2011 ana başlığı “David Hume”. 18. yüzyıl İskoç filozofu David Hume’un 300. doğum günü sebebiyle tüm dünyada gerçekleşen etkinlikler kapsamında Türkiye’de gerçeleşecek bu ilk toplantının konusu ‘Hume’da Tanrı, Din ve Ahlâk’ olacak. Toplantılarda Doç. Dr. Örsan K. Öymen, Prof. Dr. Mete Tunçay, Dr. Oruç Aruoba, Doç. Dr. Halil Turan’ın yanı sıra Yale, Arizona, Cambridge Üniversitesi’nden çeşitli akademisyenler de sunumlar yapacak.  (Basın Bülteni’nden…)

4-7 Temmuz 2011 tarihleri arasında Asos‘ta gerçekleşecek etkinliklerin programına ve ayrıntılarına  www.philosophyinassos.org adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Hume konusunda, özellikle, “nedensellik” üzerine gerçekleştirilen çalışmalar ve söylemler ilgimi çok çekiyor. “David Hume kimdir, ne düşünmüştür, neyle uğraşmıştır?” diyenler, enformasyonel anlamda önem taşıyan bir makaleye https://www.guncelonkal.com/PDF/hume.pdf adresinden ulaşabilirler. Güncel Önkal, kaleme aldığı bu makalede kaynak olarak “İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma” (Çev: Oruç Aruoba, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 1976″)  adlı kitabı kullanmış… (Zy)

Haz
07
2011
0

E-Kitap: KIZGIN (Zafer Yalçınpınar)

 

“Kızgın”
Zafer Yalçınpınar

Haziran 2011
(2009-2011 şiirlerinden ara imgelem…)

Kızgın‘ı, https://zaferyalcinpinar.com/kizgin.pdf adresinden indirebilirsiniz.

Hamiş: 2003-2011 yılları arasında yayımlanan Zafer Yalçınpınar e-kitaplarının tümüne https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=5982 adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
01
2011
0

Zafer Yalçınpınar E-Kitapları

2003-2011 tarihleri arasında yayımlanan Zafer Yalçınpınar E-Kitapları:

Kızgın – Şiir- 2011
https://zaferyalcinpinar.com/kizgin.pdf

Taş Uçak Şiir Sergisi Kataloğu 2009
https://zaferyalcinpinar.com/tasucakkatalog.pdf

yeniŞ – görselişler -2010
https://zaferyalcinpinar.com/yenis.pdf

Durgun– Şiir – 2009
https://zaferyalcinpinar.com/durgun.pdf

Kelimenin Yüzü– İçSözlük – 2007
https://zaferyalcinpinar.com/kelimeninyuzu.pdf

ŞİİŞ – Görsel İşler – 2006
https://zaferyalcinpinar.com/siis.pdf

Çalgıdönüm – Şiir – 2005
https://zaferyalcinpinar.com/calgidonum.pdf

Kalem Konçertoları – Anlatı – 2002-2003
https://zaferyalcinpinar.com/kalem_koncertolari.pdf

May
29
2011
0

Biraz da DADA: “Merz”


“MERZ”, Kurt Schwitters’ın Almanya-Hannover’da 1923-1932 yılları arasında çıkardığı dadacı bir dergidir. Schwitters, “MERZ” adlı dergisini ve bu bağlamda oluşturduğu tekniğini “her şeyi kullanmanın ilkesi” olarak tanımlar. Dada’nın ayrıksı isimlerinden olan Schwitters’ın dergisi Dada akımının etkisini kaybettiği bir dönemde yayımlanmaya başlamıştır.

1915’te F. Picabia’nın akıma katılmasıyla “karşıtlık” ruhu hızlanan Dada’nın, 1920’de “Uluslararası Dada Fuarı”yla zirveye ulaştığı, Winter Birahanesi rezaleti sonrası Max Ernst’ün çekip gitmesiyle, 1922 yılı dolaylarında kendi sonunu açıkladığı düşünülmektedir. 1922’de Bauhaus’ta Hans Arp ve Tristan Tzara, Dada üzerine ağıtvari bir söylev çekerler. Bu söylev sonradan MERZ’de yayımlanmıştır.


Merz Konstrüksiyonu’nun 1933 yılındaki görüntüsü.

Schwitters, o dönemlerdeki en sıkı ve etkileyici eserini 1920’de vermiştir. Evinin içini ve dışını garip malzemelerle kaplayıp adını da “Merz Konstrüksiyonu” koymuştur. “Merz” düşüncesi 1.Dünya Savaşı’nın ardından Schwitters’ın akademide öğrendiği her şeyin işlevini kaybetmesi sonucu oluşmuştur. Savaşın yıkıntı parçalarından, kayıplardan ve acılardan ortaya çıkardığı bileşkelere “MERZ” adını verir. (Merz Konstrüksiyonu, 1943’te bir İngiliz hava saldırısı sırasında yıkılmıştır.)

Zy

MERZ adlı derginin bazı sayıları şu adresten incelenebiliyor: https://sdrc.lib.uiowa.edu/dada/merz/index.htm

Ayrıca bkz: https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=5593

May
06
2011
0

Her Yıl Yeniden Ölen Adam: Sait Faik

S.H. Dergisi: Sait Faik sağ olsaydı, kendi adına kurulan bu armağanı üç yıldan beri kazananlar için ne derdi?
Ece Ayhan: Sait Faik sağ olsaydı, herhalde; “Yahu teselli mükafatı mı bu?” derdi.


Mart-Nisan 1957 tarihli “Seçilmiş Hikâyeler” dergisinde yer alan “Sait Faik: Her Yıl Yeniden Ölen Adam” başlıklı dosyayı tekrardan yayımlıyoruz. Dosyanın tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/olenadamsaitfaik.pdf (18  Mb.)adresinden ulaşabilirsiniz.

Salim Şengil’in yönettiği “Seçilmiş Hikâyeler” adlı derginin Mart-Nisan 1957 tarihli 62. sayısı çok önemlidir. Önemlidir çünkü modern edebiyat tarihimizde ilk kez kayda değer şekilde -dimdik durarak, topluca ve ayağa kalkarak- bir edebiyat yarışmasının(armağanının) sonucuna ve dağıtımındaki haksızlığa karşı çıkılmıştır. Salim Şengil ve “Seçilmiş Hikâyeler” dergisi çevresinde yer alan yazarlar, 1957 yılının “Sait Faik Hikâye Armağanı”nın adil bir şekilde dağıtılmadığına işaret etmişlerdir; derginin 62. sayısı “Sait Faik: Her Yıl Yeniden Ölen Adam” adında oylumlu bir dosyaya ayrılmıştır. Salim Şengil ve arkadaşlarının iddiası; 1954-57 yılları arasında Sait Faik Hikâye Armağanı’nın Varlık Dergisi çevresindeki yazarlara haksız bir şekilde dağıtıldığı yönünde eleştirel bir bakış içeriyor. Dosyanın başında Salim Şengil’in açıklaması ve Seçilmiş Hikâyeler dergisi çevresinin “Sait Faik Hikâye Armağanı”ndan çekilişinin, ayrılışının öyküsü ile açık/sert bir mektup yer alıyor. Ardından konuya ilişkin olarak Attila İlhan‘ın “İş İştir”, Burhan Arpad‘ın “Sait Faik Adına Saygı Gerekir”, Tevfik Çavdar‘ın “Varlık Sanat Tekeli” ve Orhan Duru‘nun “Maskeli Balo” adlı ağır eleştiri yazıları yer almaktadır. Ciddi haksızlıklara karşı yayımlanan bu dosyada kısa bir soruşturma da gerçekleştirilmiş… Soruşturmaya Fikret Otyam, Ece Ayhan, Çetin Altan, Suat Taşer, Tarık Buğra, Mehmed Kemal, Sabahattin Batur, Vüs’at O. Bener, Baki Kurtuluş, Nezihe Meriç, Muzaffer Erdost, Güner Sümer, Tarık Dursun K., Orhan Duru, Tevfik Çavdar, Celâl Vardar, Sevgi Batur, Şükran Özkutlu, Can Yücel, M. S. Arısoy, Mahmut Makal ve Tektaş Ağaoğlu cevap vermiş. Soruşturma cevaplarının çoğu Sait Faik Hikâye Armağanı’nda yaşanan haksızlığı işaret ediyor…

Seçilmiş Hikâyeler dergisinin 1957’de sergilediği “karşı duruş ve haklı tepki” bize şunu göstermektedir: “Günümüzdeki hakkaniyetsiz edebiyat yarışmaları, edebiyat oligarşisi, edebiyat kâhyaları, üleştirmenler ve ödüllendirme sistematiği arasındaki habis birliktelik “yeni” bir şey değil… Yeni olan şey, söz konusu  habis birlikteliğe tepkisiz kalışımız…”

Sonuçta, Evvel fanzin kapsamında (sözkonusu edebi ayaklanmadan tam 54 sene sonra, yani 2011 yılında) herkese ibret olsun diyedir, “Seçilmiş Hikâyeler” dergisinin “Sait Faik: Her Yıl Yeniden Ölen Adam” başlıklı dosyasını tekrardan yayımlıyoruz. Dosyanın tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/olenadamsaitfaik.pdf (18  Mb.)adresinden ulaşabilirsiniz.

Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar

ÜÇ ÖZEL HAMİŞ:

1. Hamiş: Ece Ayhan’ın soruşturmaya verdiği zekice yanıt beni çok heyecanlandırdı.

2. Hamiş: 54 yıl sonra, günümüzde, hâlâ aynı yerde saydığımızı görmek beni üzüyor. Hâlâ aynı kifayetsiz muhterisler, üleştirmenler ve edebiyat kâhyaları, benzer edebiyat armağanlarını ya ele geçirmiş durumdalar ya da manüple etmekteler…  “Varlık” sebepleri bu olsa gerek!

3. Hamiş: Mayıs ayı boyunca, Evvel Fanzin kapsamında birçok Sait Faik ilgisini paylaşmaya devam edeceğiz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com