“Kalem” Dergi’nin “Nefret” başlıklı 12. sayısı yayımlandı…
Bkz: https://kalemdergi.com
*
Gerçekten de son yıllarda (2003’ten günümüze) “Nâzım Hikmet” başlığında sergilenen neşri gayretlere baktığımızda, en sıkı, bütünsel ve kıymetli verimin Temmuz 2010 tarihli NTV Tarih Dergisi‘nin 18. sayısında yer aldığını söyleyebiliriz. Gerek edebiyat efemerası kapsamındaki buluntular doğrultusunda, gerekse de Nâzım Hikmet’in “siyasası-poetikası-yaşamı” arasındaki kuvvetli ilişkileri araştırmak yolunda, derginin kapağına mıhlanan “Nâzım Hikmet Şiir Arkeolojisi” ifadesi dosyanın içeriğini tümden karşılıyor…
Ayrıca, Nâzım Hikmet’in ilk eserlerine (kitaplarına) ilişkin özel buluntuları okuyucuyla paylaşan ve Nâzım’a dair çoğu sahhafiye veriyi -dolayısıyla izlenimi de- yenileyen Prof. Dr. Haluk Oral’a ne kadar teşekkür etsek azdır.
16 sayfa uzunluğundaki bu değerli dosyanın tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/nazimhikmetsiirarkeolojisi.pdf (6 mb.) adresinden ulaşabilirsiniz.
NTV Tarih Dergisi Arşivi
Temmuz 2010, Sayı: 18
*
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Nâzım Hikmet” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/tas-ucak adresinden erişebilirsiniz.
“Poetry is what is lost in translation.” Robert Frost
*
Milliyet Sanat Dergisi, 15 Nisan 1986 tarihli 142. sayısında “Türkiye’de Çeviri Edebiyatı” başlıklı bir derlemeye yer vermiş. Derlemede Teoman Aktürel, Sevgi Sanlı, Fatma Akerson, Nilüfer Kuruyazıcı, Turgay Kurultay, Sabahattin Eyüboğlu gibi isimlerin çeviri üzerine düşünce ve deneyimleri bulunuyor. Ayrıca, Shakespeare ve Mallarme’nin metinlerinden karşılaştırmalı çeviriler ile “çeviri yanlışları” üzerine üç soruluk kısa bir soruşturma, Milliyet Sanat’ın dosyasını zenginleştiriyor.
*
12 sayfa uzunluğundaki özel dosyanın tam metnine
https://zaferyalcinpinar.com/ceviriedebiyati1986.pdf
adresinden ulaşabilirsiniz.
Yeryüzünde az verim bulunur ki, Sinan’ın Süleymaniye’si kadar, kendini yaptırtanların iç dileklerinin taban tabana tersini vermiş, göstermiş olsun.
Nâzım Hikmet
22.5.1935, Tan Gazetesi
Milliyet Sanat Dergisi’nin 15 Şubat 1988 tarihli 186. sayısında Nâzım Hikmet tarafından kaleme alınan “Mimar Sinan ve Süleymaniye Camii” üzerine (çoğu 1935 tarihli ve Orhan Selim mahlaslı) bir dizi yeniden yayıma rastladım. Asım Bezirci‘nin sunu yazısıyla derlenen görkemli düşüncelerin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/nazimsinan.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Nâzım Hikmet” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/tas-ucak bağlantısından erişiliyor.
Futuristika‘nın sıkı taifesinden İlkay Yıldız’ın sahaflardan çıkıp otellerin ya da kafelerin duvarlarında süs eşyası olan fotoğrafların hikayelerini geri verme denemesi ‘Çünkü Roza…’ ile başladı…
Bkz: https://www.futuristika.org/kurgu/cunku-roza/
İlhan Berk
“BAKMAK”
Dergilerdeki Yazıları (1962-65 ve 1975-77)
Hazırlayan: Zafer Yalçınpınar
Mart 2011
*
1962-65 ve 1975-1977 yılları arasında “Yeni Ufuklar” ile “Milliyet Sanat” adlı dergilerde yayımlanan bu inceleme yazılarının bütününü, imgelem, şiir dili, dize tekniği, doğu-batı şiiri gibi konular kapsamında çok değerli, İlhan Berk’in kendi poetikasına ilişkin ayrıntılı açıklamaları kapsamında ise örneklerle dolu ve aydınlatıcı bir derleme olarak görüyorum. Ayrıca, İkinci Yeni şiir akımının 1950′den günümüze uzanan imgesel yaklaşımındaki kökenleri, getirdiği yenilikleri ve oluşturduğu poetikanın gerekçelerini de İlhan Berk’in bu güçlü inceleme yazıları aracılığıyla kavrıyoruz. (Zy)
*
*

E V V E L Fanzin kapsamında Ocak 2012‘de yayımlanan başlıkları incelediğimizde edebiyat, şiir ve poetika ilgileri açısından Ocak 2012‘nin çok verimli geçtiğini, E V V E L ‘ in takipçilerine sıkı ve sağlam bir içerik sunduğunu görüyoruz.
(Sanki, “Poetika 2012 Anket Çalışması”na ve “Özgür İmgelemin Uzgörüsü“ne ön-hazırlık olarak düşünülmüş Ocak 2012…)
OCAK 2012’den BAZI ÖNEMLİ/DEĞERLİ BAŞLIKLAR/PAYLAŞIMLAR:
“Şiir üstüne” (Hermann Hesse)
Bkz: https://evvel.org/siir-ustune-hermann-hesse“Yeni bir açıklık ve kavrayışın doğacağı saati beklemek” (R.M. Rilke)
Bkz: https://evvel.org/yeni-bir-aciklik-ve-kavrayisin-dogacagi-saati-beklemek-r-m-rilkeOctavio Paz’da “Şiir Dili”
Bkz: https://evvel.org/octavio-pazin-siir-diliŞiirsel Yük
Bkz: https://evvel.org/siirsel-yuk-2“Çünkü şiir, her şeyden önce kendimizden başka biri olmamak için savaşır.”
Bkz: https://evvel.org/cunku-siir-her-seyden-once-kendimizden-
baska-biri-olmamak-icin-savasir-ilhan-berkVideo: “En sonunda mihenk taşı olarak kendini koyacaksın” (Ece Ayhan)
Bkz: https://evvel.org/video-en-sonunda-mihenk-tasi-olarak-
kendini-koyacaksin-ece-ayhanBuluntu: “Yeni Sesler, Çatlak” (Ece Ayhan)
Bkz: https://evvel.org/buluntu-yeni-sesler-catlak-ece-ayhanunreferierbar
Bkz: https://evvel.org/unreferierbarİmbilim Ders Notları’ndan… (Bilge Karasu)
Bkz: https://evvel.org/imbilim-ders-notlarindan-bilge-karasu“Görüntünün Morfolojik Metaforu” (Necmi Karkın)
Bkz: https://evvel.org/goruntunun-morfolojik-metaforu-necmi-karkinSessizliğin İçinde…
Bkz: https://evvel.org/sessizligin-icindeBuluntu: “Dünyada ne görüyorsak şiir için görsek!” (İlhan Berk, 1954)
Bkz: https://evvel.org/buluntu-dunyada-ne-goruyorsak-siir-icin-
gorsek-ilhan-berk-1954“Seni Sefiller’in yazarı yaptık, daha ne istiyorsun.” (Hayalet Oğuz)
Bkz: https://evvel.org/seni-sefillerin-yazari-yaptik-daha-ne-istiyorsun-hayalet-oguzBedri Rahmi Röportajı (1964)
Bkz: https://evvel.org/bedri-rahmi-roportaji-1964Nâzım Hikmet (Philippe Soupault)
Bkz: https://evvel.org/nazim-hikmet-philippe-soupaultSait Faik çevrilebilir mi?
Bkz: https://evvel.org/sait-faik-cevrilebilir-mi
90’lı yılların ortasında haftalık olarak yayımlanan Aktüel Dergisi’nin “19-25 Kasım 1992” tarihli 72. sayısında özel bir Ece Ayhan dosyası bulunuyor. Dosyada, Reha Mağden’in Ece Ayhan’la gerçekleştirdiği zehir-zemberek bir söyleşi ve “Ece Ayhan’ın şair defteri’nden…” bazı episodlar var. Ece Ayhan’ın 1993 yılı ve sonrasındaki kitaplarını taradığımızda, Aktüel’deki bu dosyanın YKY tarafından Nisan 1995’te yayımlanan “Aynalı Denemeler” adlı kitaba alındığını görüyoruz. Dosyadaki fotoğraflar çok ilgi çekici… Dosyanın, Aktüel’de yayımlanan tam metnine ve görsel mizanpajına https://zaferyalcinpinar.com/dislanacagimibiliyordum.jpg adresinden ulaşabilirsiniz. (Zy)
Hamişler:
1. Dergiyi Evvel Fanzin’e haber veren Kenan Yücel’e çok teşekkür ederiz.
2. Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden ulaşabilirsiniz.
3. Ece Ayhan web sitesi ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde bulunuyor…
*
Ankara’da Hacettepe Üniversitesi’nde okuyan ve Keçiören’de abisi ile birlikte derme çatma bir müştemiletta barınan ve gerçekten de yoksul genç bir öğrenciden sabahleyin ilk karşılaştığı bir arkadaşı hemen borç para ister. Yoksul öğrenci de “Ama” der “sen benim ne kadar parasız olduğumu biliyorsun. Bu üniversitede kendisinden borç para istenmeyecek neredeyse tek öğrenci benim. Nasıl olur?”
Arkadaşı fütursuzca yanıt verir bir çırpıda. “Biliyorum, ama sen benden borç para istemeyesin diye böyle söyledim bir acele. Seni görür görmez sezdim ki sen benden borç para isteyeceksin!”*
İyice yoksul bir kadın bir işyerinde temizlikçilik gibi bir iş bulur. Aylığını, bir zaman başkası vezneden alarak o kadına veriyordur. Aracı olan adam bir ara izne çıkar. Artık kadın aylığını kendisi alacaktır.
Alır ama altı lira fazla olarak.
Kadın uyarır:
“Bana altı lira fazla verdiniz!”
Veznedar “Hayır” der “bu doğru”.Ece Ayhan
90’lı yılların sonunda (tahminen 1996-1998 döneminde) Ece Ayhan’ın “final niteliğinde bir anlatı, özel bir minyatür” kaleme aldığını biliyoruz. Önceleri tek -bütünsel- bir kitap olarak düşünülen bu anlatının adı “Melanet” olarak belirlenir… Sonradan, bu “final niteliğindeki anlatı”nın Ece Ayhan tarafından -bilinçli olarak- ikiye bölündüğünü ve bir bölümünün “Morötesi Requiem” adıyla 2001 yılında YKY’den yayımlandığını biliyoruz. Peki diğer bölüme ne oldu?
Diğer bölümün adı “Yaşasın Kötülük ve de Ötesi”dir. Ece Ayhan’ın kaleme aldığı bu yayımlanmamış kitap taslağından bazı “kırıntılara”, Kitap-lık Dergisi’nin Nisan 2001 tarihli “İlk otuz sayıdan seçme yazılar” başlıklı özel sayısında karşılaştık. Orjinali 1997’de (Kitap-Lık sayı: 29-30) yayımlanan bu parçaları Ece Ayhan’a kalben ve vicdanen bağlı dostlarının ilgisine sunuyoruz:
https://zaferyalcinpinar.com/eceayhankotulukotesinden.jpg
Sahicilikle
Zy
Hamişler:
Parçaları buluntulayarak Evvel Fanzin’e ulaştıran Kenan Yücel’e çok teşekkür ederiz.
Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.
Ece Ayhan web sitesi ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde bulunuyor.

Şu an okumakta olduğunuz bu “yayım” ya da “başlık” Evvel Fanzin’de 2000. paylaşıma ulaştığımızı gösteriyor. Yani, 2006 yılından bugüne toplamda 2000 adet başlıktan oluşan paylaşım/yayım bu sayfalar -ya da işte ekranlar- üzerinden gerçekleştirilmiş…
Sayıların herkesin diline düşen bön ya da “duvar saatleri gibi ahmak” taraflarıyla konuşmayı sevmem, ancak, Evvel Fanzin kapsamında okuyucuyla paylaştığım şiirleri, görsel işleri, değinileri, duyuruları, anlatıları, dizeleri, ifşaatları, lobutları, buluntuları, efemeraları, Ece Ayhan, İlhan Berk, Kuzgun Acar, Kerim Çaplı, Yavuz Çetin, Sait Faik, Oruç Aruoba, Nâzım Hikmet gibi hususi ilgileri, alıntıları, etkinlikleri, tartışmaları, incelemeleri, kitapları, Kadıköy’ü, adalar kültürünü, söyleşileri, izlenimleri, deneyimleri, sahafları, e-kitapları, dergileri, sokak sanatını, dilbilimi, mücadeleleri ve tüm bu paylaşımların etrafında yer alan insanları düşündüğümde, (nitelikle eşanlı olarak garip bir nicelikte de kendini bulan) söz konusu cehennemvari “Aksak Kolaj”ın imgesel uzamı, içerdiği duygudurum tuşeleri, çeşitlenen morfolojik yapısı ve göstergesel derinliği beni coşkuyla dolduruyor.
Evvel Fanzin’in yayım hayatının üçyüzbininci başlığa/paylaşıma/yayıma ulaşmasını dileyerek ve Turgut Uyar’ın “üçyüzbin” adlı şiirinden kısa bir bölüm alıntılayarak sözlerimi sonlandırayım:
bu kıvırcık ateşten yalanlar
300.000
kimi sularca inanıyorum kimi zulüm yakıcı
çocuksu, deli deli zincirler boğuntusu gök
elimde kolumda senin seslerin var gel de aldırma
(…)
seni kentlere seni bankalar seni seni
300.000
seni zamansız ölümlere karşı koyuyorum hep aklımdasın
yükün ağır, bir irisin bir ufaksın yetiştiremiyorum 300.000
kapattığımız sağnak akşamları açtığımız sabahları
300.000
elimden tut beni acar balıklara alıştır
tekin durmayı öğret acıkmış aç kayalarda
(…)
TURGUT UYAR
EKLER:
E V V E L üzerine gerçekleştirilmiş birkaç söyleşi…
Emin Karabal: Öncelikle Evvel Fanzin kendini ilk bakışta nasıl tanımlar? Bir şeylerin platformu mudur; öyleyse “neyin” veya “kimin” platformudur? Evvel Fanzin’in eklem noktaları nelerdir?
Zafer Yalçınpınar: “Bakış” dedin ya, aslında çok güzel bir yerden yaklaştın… Evvel’i, geçmişin sıkı değerlerine yani geleceğe uzanan, uzanmakta olan değerlere doğru yaşamsal bir bakış olarak tasavvur etmek gerekiyor. Bu bakışı bir “anlamlandırıcı”, “sezinleyici” ya da “değerleyici” olarak ifade edebiliriz. Evvel’in bakışı ve süzülümü boşluğu rahatsız ediyor. Paul Valéry’nin çok sevdiğim bir dizesi vardır; “Boşluk, bakışlarımın biçimini taşıyor.” (Sessizlik…) Neyse… Sorduğun soruya fazlaca mistik yaklaştığımı fark ettim. Sonuçta Evvel -birincil olarak- edebiyat, yazar, şiir, şair ve sanat efemeraları ile belgelerini derleyerek insanlarla paylaşan, insanların edebiyat-sanat buluntularına erişebilecekleri bir platformdur. Kısacası Evvel, bazı konuların ve insanların “fan”ıdır. Edebiyat ile şiir konusunda son derece ilkeli, derli toplu, kendine güvenen, yerinde ağır ve poetik bir mekândır. Farklı sanat disiplinlerinde kendilerini kanıtlamış, ancak yaşantılarına bakıldığında içsel açıdan kardeş olan Ece Ayhan, Kerim Çaplı ve Kuzgun Acar ilk aklıma gelen isimler… Sait Faik, Bilge Karasu, Oruç Aruoba, İlhan Berk de Evvel’in önem verdiği isimler arasında… Bu insanlara ait her türlü efemerayı, şiiri, buluntuyu, dergilerde kalmış yazıları, kaynakları paylaşıyoruz. Evvel’e “fanzin” dememiz de bu noktadan kaynaklanıyor. Bununla birlikte, Evvel’in özellikle ilgilendiği birçok konu başlığı da var; dilbilim felsefesi, caz, sokak sanatı, fanzinler, bağımsız sinema, sahaflar, imzalı kitaplar, özgür neşriyatlar, adalar kültürü ve Marmara(Mermer) Adası, İstanbul-Kadıköy Kültürü, Fenerbahçe Spor Kulübü tarihi, koleksiyonerlik kültürü, eski ve yeni edebiyat dergileri, edebiyat ve sanat oligarşisine karşı verilen mücadeleler, ikinci yeni şiir akımı… Peki, tüm bu konular ve ilgiler kimin için… Duvar saatleri gibi ahmak ve kibirli olmayan, eşyadan çok insana benzeyen herkes için.
E. K.: “Evvel”, “Sonrasızlık” ve “P.A.T.”, daha da geriye gidersek “Kuzey Yıldızı” ile nasıl bir ilişki içinde? Bu dönüşüm süreçlerine, en çok da Evvel dönüşümüne etkeyenler nelerdir?
Z.Y.: Bu oluşumların ortak yanı şiir ve hakikat arayışıdır. Bu yolda çaba göstermek, inanç ve inattır. Kafamda sürekli çınlayan iki imge var. İlki kimin dizeleriydi şimdi hatırlamıyorum; “yıldızlara yakın olmak isteyenler, kasabalarını uçurumlara kurarlar.” İkincisi ise Nâzım Hikmet’in dizelerinden… Demin de atıfta bulundum; “duvar saatleri gibi ahmak ve kibirli olmamak / eşyadan çok insana benzemek”. Bu iki imgelem ve duruş çok önemli… Bu duruş bir evrilme gerektiriyorsa, Evvel de evrilir.
E.K.: Evvel sadece internet tabanlı bir yapıya mı sahip yoksa bir baskı uzantısı var mı?
Z.Y.: Evvel, bilinçli olarak interneti kendine medya olarak seçmiştir. Edebiyat, şiir araştırmaları, arama, atıf, takip imkânları, arşivleme, tasarım ve maliyet avantajları, söylem-bağlam analizi kolaylığı, pdf paylaşımı ve özgür neşriyat düşüncesi, tenkit-cevap hızı açısından ve tüm editöryal enstrümanlarıyla internet çok verimli ve kuvvetli bir zemindir. Ben internet yayıncılığı için yaftalanan olumsuz düşüncelere katılmıyorum. İnternet yayıncılığının olumlu gelişmelere vesile olacağını düşünüyorum. Bakın, internette yazılanlar Marsça yazılmıyor! Yazanlar da Marslı değil! Tıpkı diğer medyalarda, matbu dergilerde olduğu gibi internette de kötü yazarlar, kötü eleştirmenler, üleştirmenler, kötü şiirler, cukkacılar, statükocular, sahici olmayan şairler filan var. Ama bunun tersi de yani iyileri ve sıkı olanları da var. Ve bence Evvel gibi platformlar arttıkça sahici edebiyat ve sıkı şiir, imgelemin özgürleşmesi adına çok önemli birer mihenk taşı haline gelecektir.
E.K.: Evvel’in deyimiyle “Aksak Kolaj”ı iskeletlendiren, tam dağınık bir cisim bırakmayan öğeler tam olarak nitelendirilebilir mi? Blog üzerinden yayın yapan Evvel’in biçimini bu “Aksak”lık mı oluşturuyor?
Z.Y.: Bu biçimi ve türevlerini benimsedim, göze aldım. Tıpkı müzikte, caz davulcularında ve caz cümlelerinde olduğu gibi… “Anlam”ın coşkusuzluğunu böylesi bir biçimle ve “aksak”lıkla azaltabilirsiniz ancak… Post-endüstriyel dönemin en önemli karakteristiğidir bu fragmante biçim… Evvel’de yer alan kılavuzda söz konusu fragmante yapının gerekçelerini uzun uzun yazdım, oradan okunabilir. Fakat şunu da ilave edeyim hemen; Evvel’in karakterini “standartlaşma, azamileşme, senkronizasyon, uzmanlaşma, yoğunlaşma ve merkezileşme” gibi endüstriyel aksiyonlardan kaçınması hatta bunlara karşı durması belirliyor… Belirleyecek de.
E.K.: Eski platformlardan bu yana gelen okuyucuları dışarıda bırakırsak Evvel, yeni okuyucuyu nasıl görüyor, kendisini nasıl göstermek istiyor? Önceki soruda sorduğum öğelerle yeni okuyucunun geneliyle arasında bir ilişki kurmak mümkün mü?
Z.Y.: Evvel, okuyucusunu ciddiye alan, önemseyen özenli bir platformdur. Okuyucusu da Evvel’i ciddiye alır, önemser, Evvel’e özen gösterir… (Sessizlik…) Tekrar edeyim; Evvel’in takipçileri ile destekçileri “kültür endüstrileri” karşıtı bir mizaçla sahici edebiyatı ve şiiri arayacak, yeni sinsiyet tipolojisine ve kifayetsiz muhterislere karşı duracak, bazı değerleri “gözleri gibi” koruyacak özenli ve sahici insanlar olacaktır.
E.K.: Evvel’in statik olmaktan çok, eleştirileri ve bildirileriyle yeni bir arayış içinde olduğunu varsayıyoruz… Evvel, kendisinin ileride el vereceği teşkilin nasıl olduğunu sezinleyebiliyor mu?
Z.Y.: Evvel ve çevresi -senin de ifade ettiğin gibi- durağan ya da etrafı çitlerle çevrilmiş bir oluşum değil. Evvel, kendini sürekli yenilemeye ve geliştirmeye çalışan, imgelemin özgürleşmesi için mücadele eden, korkusuz, ilgilendiği konulara ya da insanlara karşı sorumluluğunun ve yükünün bilincinde olan, yayımladığı poetik bildirilerde ve tenkitlerde hakikati arayan, mutat zevatların muhteris tipolojisi ile yeni sinsiyet’in retorik arsızlığına karşı olan, en önemlisi de sahici edebiyatın, sıkı şiirin, poetikanın ve sanatın haysiyetine -o “kalb ve vicdan” boyutuna- yerden göğe kadar inanan bir platformdur. Gelecekte de bu değerlerini, özelliklerini ve ilkelerini koruyacaktır. Söz konusu ilkeler kimde, nasıl tezahür olur, orasını bilemem. Kimse de bilemez. Ama tahminim, gene, yani gelecekte de “eşyadan çok insan olanların, insana benzeyenlerin” Evvel’i takip edeceğidir.
29 Temmuz 2011
evvel.org
***
Dipdalga: Bir fanzinin doğuşuna neden olan motivasyon nelerdir? O fanzine ilgi gösteren kişi neleri gözetir? Fanzin ilgi gösteren kişide neler uyandırır?
Zafer Yalçınpınar: Bence yazınsal, daha doğrusu sanatsal açıdan, insanın içinde tutamadığı bir şeylerin -bir farkındalığın, bir düşün, bir dizenin, bir olayın, bir sezginin, bir fikrin, bir sorunun, bir nedenselliğin, bir imgenin, yani ne yaşanıyor ise onun yarattığı duygudurumun- “dile getirilmesi”, “tınıması”, kişinin “konu” uzayındaki bir noktanın duygudurumsal bir “itki” ya da “ilgi”yle birlikte önemsenmesi, tezahür etmesi sonucunda fanzin doğar… Kısacası, duygudurumsal arkaplan açısından “özel” olan bir “ilgi”nin tezahürüdür fanzin… Özel bir ilgi, retorikten arı bir şekilde fanzinle somutlaşır, diyebiliriz. Yani, öncelikle kişisel ağırlığı olan, kişinin kendisine yönelimini, duygudurumsal olarak kendisini sınamasını, kendisini sorgulamasını mimleyen bir “ilgi” hâlidir bu tezahür… Gariptir ki bu tezahür, “medya” tanımıyla çelişir: -ama gene de yazarı, okuyucusu ya da çoğaltıcısı için “özel bir ilgiler medyası”dır aslında, fanzin…
D.D.: Fanzinler ve toplumsal mücadeleler ilişkisi nasıldır? Sovyet Devrimi’nde fanzinlerin önemine ilişkin bazı değinmeler gördüm. Türkiye’de fanzin geleneği için 1990’ların başına tarih veriliyor olsa da, -yeni olsa da- bu ilişki nasıl biçimlendi?
Z.Y.: Bu konuda belirginleşmiş bir izlenimim yok. Çünkü sorunuzun içerdiği tarihçeyi bütünüyle bilmiyorum. Zaten fanzinlerin bulanık bir geçmişi vardır. Türkiye’deki fanzin kültürünün -başlangıçta, ilk örneklerinde, ilk kez “fanzin” adının telaffuz edildiği zamanlarda- ideolojilerle sınırlanmış olduğunu ya da ideolojilerin sınıflandırdığı toplumsal mücadelerle, işbu mücadelelerin retoriğiyle, diliyle filan bir ilişkisinin olduğunu sanmıyorum. Aksi bir durumla başlamıştır her şey… Türkiye’deki fanzin kültürü, kendini “toplumsal” olanın dışında hissedenlerin kendileriyle (birkaç benzeriyle) yalnız kalmak, biraz kafa dinlemek istemesi ve “diğerleri”ni -bütünüyle- umursamamak yönünde başlamış olsa gerek… İlk dönemlerde, fanzin söz konusu olunca “diğerlerinden kendini soyutlamak” çok önemsenmiş gibi geliyor bana…
D.D.: Popüler ürünlerin yarattığı bilince karşı fanzinler nasıl bir imkân sunuyor?
Z.Y.: Sahici sanatın biricik olanı sezdirme becerisini etinde ve kemiğinde hisseden bir insan evlâdı, o “popüler ürün” dediğiniz şeylerle karşılaştığında büyük bir “pazar/ekonomi/iktisat” bulantısı yaşıyor. Oysa ki “Yeni Kapitalizm”in hilebaz ve sinsiyet içeren tipolojilerinden, piyasadan uzaklaşmak, biricik olana yakınlaşmak, biricik olandaki tözü sezmek ve endüstriyel olandan kurtulmak içindir sanat da fanzin de… Fanzinlerde yer alan konuya, kişiye, olaya, esere, şiire “ilgi” duyuş biçiminin bir iktisadının olmaması en önemli şeydi bence… Bu durumda “imgelemin özgürlüğü” biçimlenebiliyordu. (Sıkı şiirde bu imkân hâlâ geçerlidir.) Bir ilginin, bir içeriğin, bir imgelemin, bir şiirin iktisadı oluşmuşsa eğer, emin olun ki o artık büyük ihtimalle sahiciliğini, tözünü ve sıkılığını kaybetmektedir. Çünkü piyasalandırılmıştır.
D.D.: Fanzin sayısının son yıllarda azaldığından bahsediliyor. Nedenleri nelerdir? Fanzincinin isyan etme gerekçeleri mi azaldı? Kültür-sanat tekellerinin iyice semirdiği, yayınlarda aynı isimlerin döndüğü bir ortamda; yaşamın nabzını tutan fanzinlerin söyleyecek daha çok sözü olması gerekmiyor mu?
Z.Y.: Panoptik gözetleme altında yaşayan sessiz yığınlar ve o yığınların devasa gölgesi… Giderek, insandan çok eşyaya benzemenin Kafkavari hâli, anatomik suskunluğu, cansızlaşması… Kendi yokoluşunun ağıtını hafifçe mırıldanan bir keşmekeş, binbir türlü yabancılaşma, anlamdışı bir kariyerizm, karakter aşınması, retorik arsızlığı ve uzgörüsüzlük, fikir kelliği tipolojisi… Mesailer, mesailer, mesailer… Yöneticiler, yöneticiler, yöneticiler… İşler, müşteriler, küresel ağ kapitalizmi filan… Toplum mühendisliğine maruz kalanların saflığı, öğrenilmiş çaresizlik duygusu… Bugünlerde, Yeni Kapitalizm’in Kültürü’nün içerisinde ne tuhafız yahu!
D.D.: İnternetin gelişimi fanzini nasıl etkiledi? Fanzin arşiv projeleri bu geleneğin devamlılığına nasıl bir etkide bulunabilir? Elektronik ortamdaki fanzin arşivleri, fanzinin fotokopi kokan aurasını zedeler mi? Ne tür önlemler alınabilir?
Z.Y.: Bakın, ben bu internet olumsuzlamalarına katılmıyorum. Blog sistematiğiyle yayımlanan yazılar, şiirler Marslılar tarafından, Marslıların alfabesiyle yazılmıyor! Çizilen resimler, çekilen fotoğraflar filan Marslıların fırçasından, objektifinden çıkmıyor. Gözün ve sözün ucunda insanın zihni var, insanın hakikati var, olmalı, olacak! İnternette de kaleminin, gözünün, sözünün ucunda kalb ve vicdan taşıyanlar var, olmalı, olacak! İnternette kullanılan imgelem başka evrenlerin filan imgelemi değil. Zaten, bence, sıkı fanzincinin fotokopi kokan bir aurası da yok artık. O fotokopi işleri 90’ların sonunun ve 2000’lerin başının medyasıydı, çoğalım tekniğiydi. Bugünün medyası, çoğalım tekniği, internet üzerindedir…
D.D.: Mevcut kültür-sanat eleştirmenliği, edebiyatın sektörleşmesinde nasıl bir tahakküm yaratıyor? Bu sistem yeni seslere hangi ölçülerde açık?
Z.Y.: Ben, titizlikle ve özenle icra edilen bir kültür-sanat eleştirmenliği filan göremiyorum ortada… Ne yapısal, ne de post-yapısal olarak hakikat ihtiva eden, aydınlatıcı bir eleştirmenlik göremiyorum, yok. Kısacası, ortalıkta “eleştiri” yok, “üleştiri” var. Bugün, Yeni Sinsiyet tipolojisinin çeşitli oligarşik söylemlerini, menfaat çeşitlemelerini, cehaleti ve hodbinliği primlendirişini, yandaş/paydaş etkileşimlerini, tüm o “karakter aşınması”nı filan “eleştiri” diye okuyoruz. Tarihi bir hatadır, tarihi bir ilüzyondur bugün yaşanan şu “eleştiri” dansözlükleri, kıvırtmaları… Edebiyatın, sanatın özünü terketmesi ve endüstrileşme sürecine yönelmesidir bu… Yeni Kapitalizm’in kendine yeni “çıkar yollar” bulma çabasıdır tüm o “eleştiri/üleştiri” numaraları…
D.D.: Düzensiz de olsa uzun yıllar yayımlanmış fanzinler var mı? Fanzin eyleminin uzun soluklu olmayışının nedenleri neler?
Z.Y.: Tözle, sahici olanla süreğen bir ilişki kuramazsın. Yanarsın… Kül olursun Kerem gibi… O noktaya geldiğinde, ya sahte bir tavırla “yola devam” diyeceksin ya da yayını, bahsettiğin o fanzin eylemini durduracaksın, dinleneceksin. Her şeyi yeniden düşüneceksin, göğe bakacaksın bir süre… Bu böyledir. Fakat, düşün ki sahtecilikle, statüko arayışıyla, yalanla dolanla 70 yıl boyunca yayın hayatını sürdüren “soluksuz, yaşamsız, içsiz kalmış” bazı “mezarlık dergiler” var tarihimizde… “Bir çöplüğe dönüşmektense varlığımı noktalarım” diye düşünüyor olabilir fanzin ve çevresi… Haklı da.
D.D.: Sokak şairleri, sanatçıları fanzincilerin ruh ikizleri mi? Ortaklıklar nelerdir?
Z.Y.: Benzerliğin kökeni, hakikat yolunda kalb ve vicdan arayışıdır: “Eşya olmak” yerine “insan olmak” arzusudur. Şiir ve şair özelinde başka benzerlikler de vardır; örneğin “imgelemin özgürleşmesi” açısından içsel olarak kardeştirler…
D.D.: Metropollerde (İstanbul, Ankara, İzmir) ve dışında, kültür-sanat endüstrisine karşı duruşunu önemsediğiniz bandrollü yayınlar var mı? Varsa, isim verebilir misiniz?
Z.Y.: Kültür-sanat endüstrisine karşı veya yancı duruşuyla olmasa da bazı özel ilgilerim nedeniyle önemsediğim ve takip ettiğim bandrollü yayınlar var. Ama isim vermek istemiyorum.
D.D.: Kültür-sanat endüstrisine mesafeli bazı muhalif dergiler, dağıtım şirketlerinin istediği yüksek fiyatlar nedeniyle bu ağdan çekildi. Bu durum fanzin kültürünün özgünlüğünün ve fanzinci duruşunun bir onayı olarak görülebilir mi?
Z.Y.: Görülür… Ama çevrimsel ya da iklimsel, yani “geçici” bir onaydır bu aslında… Bak, bir şeyi açıkça ortaya koymalıyız; “dağıtımdan çekilmek” dediğin şey, “yeni kapitalizmin kültüründen çekilmek” anlamı taşımıyor. Aslında, tersine, bu “çekilme” olayı okuyucu profiline ilişkin bir kapristir, şovdur hepi topu… Misal, dağıtımdan çekildiğini söyleyen dergilerin kaçının etiket fiyatı yarı yarıya azalmış? Eminim ki çok azdır… Yani bu “çekilmek” hikâyesi sahici bir tavır değildir. Yarın öbürsü gün, dağıtımcılara ya da benzer bir “Yeni Kapitalizm” sistemine “Eyvallah” diyeceklerdir sanıyorum, eli kulağındadır. Görürsün…
D.D.: Bildiğimiz kadarıyla fanzin eylemi, kültür-sanat aleminin dışında konumlanmayı; günlük hayatın gerçeklerinden yola çıkarak, sisteme isyanı ve direnişi ifade eder. Hiç bu öze aykırı tutumlarla karşılaştınız mı, fanzinin bir basamak olarak görüldüğü durumlarla?
Z.Y.: Evet, defalarca böylesi şeylerle karşılaştım… Özellikle de 2009-2011 arası bu konuda çok belirleyiciydi, çok kritikti. Ama en üzücüsü şuydu bence: “Yeraltı Edebiyatı” denilen söylemin bir basamak ve menfaat enstrümanı olarak kullanılmasına, alt-kültür dilinin ve imgeleminin endüstrileşmesine (yani “imgelemin özgürleşmesi” yolundan çıkarak Yeni Kapitalizm söylemlerinde erimesine) böylelikle de o alt-kültürün anlamsızlaşmasına şahit oldum. Son 2-3 yıl içerisinde “Yeraltı Edebiyatı” denen şey fabrikalaştı…
14 Aralık 2011
dipdalga.net
Alemlerin sıkı maksatlı neşriyatı exdergi,
“sekiz” dedi.
Bkz: https://exdergi.com/nesriyat/exdergi-8/
*
Louis-Ferdinand Céline’in ünlü romanı “Gecenin Sonuna Yolculuk”un 30’lu yıllarda başından geçen yayın serüvenine ilişkin önemli bir yazıyla “Kitap-lık” Dergisi’nin Ocak-Şubat 2002 tarihli 51. sayısında karşılaştım. Frédéric Vitoux tarafından kaleme alınmış serüveni Orçun Türkay dilimize çevirmiş… Yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/geceninsonunayolculuk1932.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.
Kitap-lık Dergisi’nin Ocak-Şubat 2002 tarihli 51. sayısında Ece Ayhan’ın kaleminden çıkmış ilginç bir betikle karşılaştım. Kendimce “Tarihsel Senkronizasyon” olarak gördüğüm, “Karşılaştırmalı Tarih ve Şiir” başlıklı bu betiğin tamamına https://zaferyalcinpinar.com/karsilastirmalitarihvesiir.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.
Not: İşbu betiği, Temmuz 2002 tarihindeki vefatından 6-7 ay önce (kısa bir süre önce) Ece Ayhan tarafından kaleme alınmış olması bağlamında da çok önemsiyorum.
Zy
Hamiş: Evvel fanzin kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.
2. Hamiş: “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşılıyor…
İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Özgür Uçkan, bir dönem, önemli edebiyat dergilerinin yüklendiği hayati beslenme işlevini bugün edebiyat bloglarının üstlenmeye başladığını belirtiyor.
28 Ağustos 2008′de vefat eden sıkı şair İlhan Berk’i saygıyla ve özlemle anıyoruz…
İlhan Berk’in vefatının ardından 4 Eylül 2008′de kaleme aldığım “İlhanberkiğne” adlı yazının tam metnine -ki bu yazı Birgün Kitap Eki’nde de yayımlanmıştı- https://zaferyalcinpinar.com/ilhanberkigne.pdf adresinden ulaşabilirsiniz. (Zy)
İlhan Berk’ten Zy için…
*
2012 yılı, İlhan Berk’in yaşamına ve poetikasına ilişkin fikirlerimi ve çıkarımlarımı kuvvetlendiren bazı buluntuları sağlamak ve okuyucuyla paylaşmak adına verimli bir yıl oldu;
İlhan Berk’e ilişkin yeni buluntular…
https://evvel.org/ilhan-berke-iliskin-yeni-buluntular
İki Sıkı Dost: İlhan Berk ve Ece Ayhan
https://evvel.org/iki-siki-dost-ilhan-berk-ve-ece-ayhan
İlhan Berk Bodrum’da…
https://evvel.org/ilhan-berk-bodrumda
Dr. Halil İbrahim Bahar ve Soyut Dergisi Arşivi’nden Kısa Bir İzlek… (Z. Yalçınpınar)
https://evvel.org/dr-halil-ibrahim-bahar-ve-soyut-dergisi-arsivinden-kisa-bir-izlek
Buluntu/Söyleşi: “İlhan Berk’e İki Yeni Kitabı Dolayısıyla Kimi Sorular” (Mustafa Irgat)
https://evvel.org/buluntusoylesi-ilhan-berke-iki-yeni-kitabi-dolayisiyla-kimi-sorular-mustafa-irgat
1979: bir İlhan Berk söyleşisi…
https://evvel.org/1979-bir-ilhan-berk-soylesisi
“Çünkü şiir, her şeyden önce kendimizden başka biri olmamak için savaşır.” (İlhan Berk)
https://evvel.org/cunku-siir-her-seyden-once-kendimizden-baska-biri-olmamak-icin-savasir-ilhan-berk
Buluntu: “Dünyada ne görüyorsak şiir için görsek!” (İlhan Berk, 1954)
https://evvel.org/buluntu-dunyada-ne-goruyorsak-siir-icin-gorsek-ilhan-berk-1954
Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.
28 Ağustos 2008′de vefat eden sıkı şair İlhan Berk’i saygı ve özlemle anıyoruz…
İlhan Berk’in 1962-65 ve 1975-1977 yılları arasında “Yeni Ufuklar” ile “Milliyet Sanat” adlı dergilerde yayımlanan inceleme yazılarını Mart 2011′de “Bakmak” adlı e-kitapta topladım. Bu bütünü, imgelem, şiir dili, dize tekniği, doğu-batı şiiri gibi konular kapsamında çok değerli, İlhan Berk’in kendi poetikasına ilişkin ayrıntılı açıklamaları kapsamında ise örneklerle dolu ve aydınlatıcı bir derleme olarak görüyorum. Ayrıca, İkinci Yeni şiir akımının 1950′den günümüze uzanan imgesel yaklaşımındaki kökenleri, getirdiği yenilikleri ve oluşturduğu poetikanın gerekçelerini de İlhan Berk’in bu güçlü inceleme yazıları aracılığıyla kavrıyoruz. Kitabın tamamına https://zaferyalcinpinar.com/ilhanberkbakmak.pdf adresinden PDF biçeminde ulaşabilirsiniz. (60 Mb.)
Zafer Yalçınpınar
Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan İlhan Berk ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.
Futuristika taifesinden Barış Yarsel ve Ferhat Uludere, J. L. Borges ve dünya edebiyatına etkileri hakkında fevkalâde yerinde bir konuşma gerçekleştirmişler… Konuşmanın tam metnine https://www.futuristika.org/kultura/edebiyat/jorge-luis-borges-hakkinda-yaptiklarinin-delilik-oldugunu-kabullenmek/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Varlık Dergisi, 1 Mayıs 1955
*
Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.
Azize Erten, Sait faik’in ölümünün ardınan Sait Faik’in annesiyle bir konuşma gerçekleştirmiş… 1 Mayıs 1955 tarihli Varlık Dergisi’nde yayımlanan bu konuşmanın tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/saitfaikinannesiyle.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.
Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.
“Koltukname” taifesi derli toplu ve özenli çalışmalara/buluntulara devam ediyor…
Bkz: https://koltukname.com/2012/08/09/sylvia-plath-ve-flannery-oconnordan-gorsel-calismalar/
Açık Dergi, İlhan Mimaroğlu ve müziği üzerine söyleşilere devam ediyor…
Bkz: https://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=30220&cat=100
(…) “Denebilir ki ‘tek doğruyu bulabilirsem, tartışmayı, eleştiriyi bir kenara bırakıp, işleri daha çabuk, daha iyi görebilirim.’ Bu, temelinden çürük bir düşüncedir. Çünkü bilgi, kendisini tek doğru saymağa başladığı anda, bilgi olmaktan çıkar. Bilgi tarihi, ‘tek doğru benim’ demeğe başlamış bilgi sistemlerinin yıkıntılarıyla doludur. Kendini tek doğru saymağa başlamış bir sistem, yapabileceğinin sınırına ulaşmış, tükenmiş demektir; bu noktada da yobazlaşma başlar. Oysa bilgi tarihi, sonu olmayan bir akıştır, dur-durak tanımayan bir ilerlemedir. Bu yol üstünde varılan her nokta, daha ileriye gideceklerin yolunu açar; dayanılan her duvar, geleceğe açılacak bir kapıdır. Ancak bu yol açıcılığı başarabilen bilgi, sahici bilgidir; ancak başka bilgilere kapı olabilen bilgi, bilgi olma işlevini yerine getirebilir. Bilgi yolunun son durağı yoktur, çıkmaz sokağı yoktur. Bilgiye bir son durak bulmağa çalışan tutum ise, onu kendi çıkmaz sokağına sokar —farkında değildir ki asıl çıkmaza giren, kendisidir. Kendini tek doğru sayan bilgi, kanıya dönüşür, yobazlaşır, zorbalaşır; ama sonunda yeni bilgiye yenik düşer, yıkılır, kırılır, geride kalır. Kapı olmak istemeyen duvar, yıkılmağa mahkumdur.” (…)
Oruç Aruoba
“Özerklik Üzerine”, Arayış Dergisi, Sayı: 19, 1981
1. Hamiş: Hatırlattığı için Ali Rıza Esin’e teşekkür ederiz.
2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Oruç Aruoba ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/oruc-aruoba adresinden ulaşabilirsiniz.
Murat Meriç, İlhan Mimaroğlu’nu ve müziği anlatmaya devam ediyor…
Açık Radyo’da gerçekleşen söyleşilerin kayıtlarına https://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=30203&cat=100 adresinden ulaşabilirsiniz.
Mutlu DEVECİ: Edebiyatla tanışmanız nasıl ve ne zaman gerçekleşti? İlk etki kaynaklarınızdan bahseder misiniz?
Ferit EDGÜ: Sanat alanın merkezi durumunda olan bir kentte/ İstanbul’da yaşamanın verdiği kolaylıklarla çok erken yaşlarda okumaya ve yazmaya başladım. Sanat çevrelerine de böylece girmiş oldum. Örneğin, Sait Faik’i tanıdığımda lisede öğrenciydim. Attila İlhan’ı, Salah Birsel’i, hemen ardından Melih Cevdet’i daha sonraları benim ilk yazılarımı yayınlayacak olan Vedat Günyol’u, lise öğrencilik yıllarımda tanıdım. Bütün bu kişilerin arasında beni en çok etkileyen Sait Faik olmuştur. Bunu birçok kez dile getirdim. Bir daha dile getirmiş olayım: Biz 1950 kuşağının, özellikle öykücülerinin, Sait Faik’ten geldiğimize inanırım. Dostoyevski’nin o ünlü sözü: “Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan geliyoruz.” Biz de kanımca, Sait Faik’den geliyoruz. Neden? Çünkü biz genç yazarlar yazmaya başlarken gereksinimini duyduğumuz yenilik tohumlarını Sait Faik’te bulduk. Neydi bu yenilik tohumları? O estetikle etiği birbirinden ayırmayan bir sanat anlayışı. Ne toplumu, toplumsalı; ne bireyi ve bireyseli göz ardı etti öykülerinde. Böylece ilk kez, toplum ve birey, düş ve gerçek, onun öykülerinde bir araya geldi. Özellikle ölümünden bir ay önce yayımlanan “Alemdağ’da Var Bir Yılan” kitabında bunun en güzel örneklerini verdi.
(…)
M.D.: Dil ile söz ayrımı için ne dersiniz? Ayrıca, günlük dil ile şiir dili arasında fark olmalı mıdır?
F.E.: Şair, kamunun sözcüklerini kullanır. Ama öylesi bir imge yaratır ki o sözcükler kamunun malı olmaktan çıkar. Hattâ anlamları da sözlükteki anlamları olmaktan çıkar. Buna şairin sözü demek kanımca doğru olur. Bu, halk ozanı olan Karacaoğlan için de geçerlidir, Melih Cevdet için de.
Sokak Türkçesi, günlük dil, herkesin konuştuğu dille biz yapıtlarımızı kuramayız görüşüne karşıdır çağdaş Türk şiir dili ve modernitesi. Kimi zaman büyük yenilikler küçük bir ayrıntıdan doğar. O güne değin insanlar, “Ah! Onu görmüştüm” der, ama bunu bir şair, bir ressam ortaya koyduktan sonra diğerleri görür. Orhan Veli ve arkadaşları bir devam olmak istemediler.
(…)
Ada Dergisi, Sayı:10, 2008
Hamiş: Söyleşinin tam metnine https://www.edebiyathaber.net/ferit-edgu-ile-sanat-edebiyat-ve-dil-uzerine-bir-soylesi/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com