Tüm zamanların sıkı maksatlı özgür neşriyatı exdergi,
Tamu’z sıcağında -haklı olarak- “7” dedi…
Bkz: https://exdergi.com/dergi/exdergi-7/
Tüm zamanların sıkı maksatlı özgür neşriyatı exdergi,
Tamu’z sıcağında -haklı olarak- “7” dedi…
Bkz: https://exdergi.com/dergi/exdergi-7/
Kanat Atkaya, 26 Temmuz 2012 tarihli köşe yazısında orta şiddetli bir tepki koymuş:
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21068993.asp?yazarid=25&hid=21070149
E V V E L, yürür…
https://evvel.org/e-v-v-e-l-dokuz-yildir-canlidirve ilgilenir.
https://evvel.org/evvel-fanzin-ilgileri
Sıkı Fenerbahçe taraftarının Fenerbahçe Spor Kültürü’ne yönelik özgür
neşriyatı “Ver Lefter’e”, 3. sayısıyla Temmuz 2012’de yayında…
“Kara deryalarda bir FENERsin,
Senin ışığınla yürüyoruz.
Biz, bu karanlık yolun sonunda,
Doğacak güneşi görüyoruz.”
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Fenerbahçe Spor Kulübü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden ulaşabilirsiniz.
Bkz: https://birdirbir.org/ece-ayhanin-ardindan/
*
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.
“Erkek ölümden konuşuyoruz yeni ormanlardan”
(…) Yaptıklarımı, ettiklerimi savunmuyorum burada; düşüncemin “iktidar”a geçmesini istemedim hiçbir zaman çünkü. Yalnızca, “şiir”in öyle kitaplarda, kitaplarınızda yazıldığı gibi olmadığı, doğrusu olamayacağıdır (…) “Son biçim”ini alıp almadığını anlamak sorununa gelince, şiirin, buna neden “son öz” denmemiş olduğunu da düşünüyorum, izin verin de bir kömürün bir elmasa dönüşmüş olduğunu artık anlayalım! Bir şiir kıpırdanıyorsa, deviniyorsa sonra ermiş demektir; sözgelimi herhangi bir şey eksikse kıpırdanmaz! Ustalar şunu çok iyi anlayacaklardır; şiir tam bir avadanlıktır, tarihsel bir avadanlıktır! (…)
Tekin değildir şiir pek, iyi gözle bakılmaz ona, taş atar durup durduğu yerde çok dalgalara; çünkü şiir, bir yerde, gerçeğin de yedilmesidir; yani, ortaya konuşuyorum, şiir gerçeği yeder.
İşte böylesi bir olumsuz yeri vardır şiirin toplumlarda. Sonuçlayarak diyebilirim ki, bir toplumda yeri olmayışı onun yeridir. (…)
ECE AYHAN
Ece Ayhan İlgileri İndeksi 2007-2012: https://bit.ly/eceindeks
Ayrıca bkz: 2012 Sularında; Ece Ayhan Çağlar Adası
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesi ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde bulunuyor.
Üç Gencin Kalbi / Islak
Sayı: 29 Şubat 1954 Sayfa: 291
Bakışsız Bir Kedi Kara
Sayı: 109 Ekim 1960 Sayfa: 64
Kılıç
Sayı: 121 Ekim 1961 Sayfa: 17
Kargabüken
Sayı: 123 Aralık 1961 Sayfa: 161
1990’ların sonlarına doğru Ece Ayhan’ın Almanya’da kaldığı dönemde, Beyazperde dergisine yazdığı Jarmusch izlenimleri ve Sinematek’te çalıştığı dönemle ilgili kısa bir anısı…
(…) ilk olarak bu ‘çayır’ sinemasında gördüğüm Macar asıllı Amerikan sinema yönetmeni olan Jim Jarmusch’dan söz edeceğim; hem de sevinç ve coşkuyla. Yamuk oluşu ne güzel!
Defterime, tuttuğum Gecece’lerime bakıyorum:
1- Stranger Than Paradaise (Cennetten de Garip). Şu kadar yıllık ömrümde bir sinema yönetmeninin bir filmde ABD’yi ‘böyle’ göstediğini ilk kez görüyorum. Çok hoşuma gitti herşey. Jim Jarmusch, kendisi de bir marjinal mi?
2- Down by Law (Kanunun Canı Cehenneme) gibi bir anlamı da var. Türkiye’de ‘Kanunsuzlar’ adıyla oynadı galiba. İstanbul Sinema Günleri’nde.
3- Ve Jim Jarmusch’un çektiği ilk renkli film: Mystery Train. (İlk ikisini evde televizyonda, işte bunu ise ‘çayır’ sinemasında gördük. Film yeni başlamıştı, yarı karanlıkta önce yavru tavşanlar çimenlere çıkmaya başlamıştı. Sonra daha büyükleri, ablalar, abiler ve en son da anneler, babalar!)
23 Haziran 1990 Cumartesi ise deftere şunları yazmışım:
Arif Çağlar’la Luis Bunuel’in Endülüslü Köpek filmini gördük bugün. Dali ile ortak ve Çölün Simeon’unu. Genellikle Endülüslü Köpek, hep ve her yerde Altın Çağ’la birlikte gösterilir nedense. Kimbilir belki de arka arkayadır diye.
U.F.O. Kinos I-II
Victoria Caddesi.
Girişte, kalabalıkta, sıra beklerken, kısa pantolonlu ihtiyar bir Alman görünce; 1968’de Sinematek’te çalıştığım günler aklıma geldi. 1967-68’de İstanbul Üni. İktisat Fakültesi’nin İşletme Enstitüsü’nde okurken, 2. yarıyılın başlangıcında Sinematek’te çalışmaya başlamıştım. Sovyetler, Sergey Yutkieviç’in 1933’de yaptığı filmi “Türkiye’nin Kalbi: Ankara”yı Sinematek’e, yeni bir kopyası olarak, armağan vermişlerdi. Filmde o zamanın Başvekili (İsmet Paşa, bir yıl sonra da 1934’te İnönü) açıyordu, hem de iyi oynayarak. Ayrıca ve asıl önemlisi Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ünlü 10. yıl söylevi kendi sesinden çok açık ve pürüzsüzdü. Evet, kısa pantolonlu Alman’ın bana çağrıştırdığı şeye geliyorum. Yutkieviç’in filminin Sinematek’te oynamaya başladığı günler. İstanbul Emniyet Sandığı Genel Müdürü bana telefon etti. “Sinematek’e üye değilim. Ama 1933’te Ankara’da genç bir memurken bu filmde görünüyorum. Karımla birlikte bu filmi görebilir miyiz?” Ben de “Giriş ücretini ödedikten sonra, neden olmasın?” demiştim.
“Bir Büyük Şehrin Senfonisi: Berlin”den çıkarken, sokağa doğru bir panoda “U.F.O. Backerei” yazısını gördüm ‘çayır’ sinemasının tanıtma reklamlarında, sanki bir serginin açılışı varmış gibi güzel süslenmişti her şey. Sordum. Evet U.F.O.da (Eski Film Stüdyoları) şimdi ‘ekmek’ çıkarılıyormuş. ‘Fırın’ varmış burada.
Ne diyorduk? Jim Jarmusch!
ECE AYHAN
* Bu yazı Beyazperde dergisinin 8. sayısında (Eylül-Ekim) yayımlanmıştır.
Ayrıca bkz: https://avrupasinemasi.blogspot.com/2011/09/ece-ayhandan-jarmusch-guzellemesi.html
Hamişler:
Yazıyı bize haber eden Metin Kızılcalıoğlu‘na çok teşekkür ederiz.
Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. Ayrıca “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesi ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde… yürüyor…
12 Temmuz 2012’de Ece Ayhan Çağlar’ın vefatının üzerinden on sene geçmiş olacak. Edebiyat ve yayın dünyasında(ortalığında) Ece Ayhan’ı düşünmek, anmak -belki de anlamak ve anlatmak- kapsamında yoğun bir gayretin, hareketliliğin oluştuğunu görüyorum. 1990’dan bugüne Ece Ayhan hakkında “bütünlenmeye çalışılmış” çeşitli dosyalardan ve atraksiyonlardan bahsetmenin hem okurun zihnindeki algısal öğeleri/aşamaları kıyaslamak hem de bir bibliyografya için ön-hazırlık yapmak açısından faydası olduğunu, olabileceğini düşünüyorum.
Oğlak Yayınları tarafından yayımlanan Ludingirra Dergisi’nin Mart 1997 tarihli 1. sayısı, 1990 sonrasında Ece Ayhan’a odaklanmış özel bir dosyanın yer aldığı ilk dergidir. Ludingirra’daki Ece Ayhan dosyası 94 sayfadan oluşur ve bence 1990-2007 aralığındaki dosyaların içerisinde en önemli, en dengeli, en değerli ve en sahici olan orjin budur. 2000’li yılların başını düşündüğümüzde, edebiyat okurunun zihnindeki Ece Ayhan algısının bütünlenmesi, Ece Ayhan’ın kavranması, anlamlandırılması ve içselleştirilmesi Ludingirra’nın hazırladığı dosyada yer alan inceleme yazıları, söyleşiler ve şiirlerin sayesinde gerçekleşmiştir. Bu dosyada Ece Ayhan şiirinin dilbilimsel salınımları, şiirindeki tarihsel ve siyasal arka-plan vurgulanır; Ece Ayhan şiirinin odaklandığı “toplumsal içerme veya dışlama” konusu aracılığıyla “insan evlâdı” anlatılır. (Benim araştırmalarım ve odağım kapsamında ise Ludingirra’nın ilk sayısında yer alan iki yazı, Ece Ayhan’ın imgelemindeki sezgisel alan derinliğini (büyüklüğü) kavramak yolunda çok önemli: 1-İçkin Bir Ece Ayhan Sözlüğü/Mehmet Rifat, 2-İlhan Usmanbaş’ın bestelediği Bakışsız Bir Kedi Kara’daki atonaliteyi irdeleyen, Usmanbaş’ın atonal sezişiyle ilgili çeşitli ipuçlarını verdiği yazı.) Ludingirra’nın oluşturduğu Ece Ayhan algısı, Ahmet Soysal’ın kaleme aldığı ve Kitap-LIK Dergisi’nin Mart 2003 tarihli 59. sayısıyla birlikte dağıtıma giren “A’dan Z’ye Ece Ayhan” adlı kitapçığa kadar sürer. Ahmet Soysal’ın 50 sayfalık kavramsal ve olgusal kolajı, 2003’e kadar yürüyen Ece Ayhan algısına İkinci Dünya Savaşı ardındaki batı edebiyatı ile Ece Ayhan poetikası arasındaki ilişkilerin/kesişimlerin tutarlı bir haritasını, analizini ekler. Kitapta batı edebiyatı eksenli/haritalı kavramsal temellendirmeler yer almaktadır. Bu haritanın yanı sıra Ahmet Soysal’ın çalışmasında Ece Ayhan’ın yaşamından fragmanlar, anılar, Ece Ayhan’ın yaşamının son 20 yılındaki maddi-manevi zorluklar ve karşılaştığı engeller de çeşitli efemeralar aracılığıyla anlatılır. Siyasal söylemlere pek bulaşmayan bu kitapçığın belirleyici etkisi ve Ahmet Soysal’ın yaklaşımlarıyla artan şiir sanatı (ars poetica) vitesi, 2007 yılına kadar yürür. 2003-2007 aralığını düşünürken Ece Ayhan’ın iç-sesini ve poetikasını daha belirgin ve bir o kadar da genişleyen bir tınıyla (sustain) duymamızı sağlayan “Hoşça Kal” (Ece Ayhan’dan İlhan Berk’e Mektuplar, 188 sayfa, YKY, 2004) ve “Kendi Kendisinin Terzisi Bir Kambur” (Emine Sevgi Özdamar’ın Ece Ayhan Anıları, 108 sayfa, Derleyen: Gültekin Emre, YKY, 2007) adlı kitapları da es geçmemeliyiz. Ece Ayhan’ın zihnindeki karmaşaları, zihninin kavramsal ya da bilişsel haritasını ve yaşamındaki bazı çelişkileri/terslikleri bu kitaplarda bulabiliriz. Özellikle de 1960-1980 yılları arasındaki Ece Ayhan zihni, bu kitaplardaki mektuplarda tınımaktadır.
2007-2011 aralığını, Ece Ayhan hakkındaki söylemlerin, yaklaşımların, poetik yazıların ve analizlerin üssel bir verimle gelişmesi, derinleşmesi dönemi olarak görebiliriz. Bu dönemde, Ece Ayhan üzerine siyasal, düşünsel, sanatsal, şiirsel, yaşamsal ve tarihsel söylemlerde -hem niceliksel, hem de niteliksel- bir artış söz konusudur. Üssel artıştaki en önemli etken isim Eren Barış’tır. Ankara’da, Orta Dünya’dan çıkan ve Eren Barış’ın derleyerek çok büyük zorluklara/engellere rağmen yayımlamayı başardığı “POeLİTİKA” adlı kitap, Ece Ayhan’ın dünya görüşünü ve aradığı “insanlık” tanımını kavramak yolunda yeni bir dönemin bağlangıç fişeği gibidir. 204 sayfalık armağan kitapta 22 yazar, şair ve müzisyen, Ece Ayhan üzerine düşüncelerini kaleme almışlardır, dile getirmişlerdir. Eski kuşağın yanı sıra yeni kuşağın düşüncelerinin ve Ece Ayhan algısının da yansıdığı bu kitapta, Ece Ayhan’ın iktidar ve gaddarlık karşıtı duruşu ile söz konusu duruşun “Zaman” damgası -özellikle de Ahmet Orhan’ın yazısıyla birlikte- ön-plana çıkmaya başlamıştır. Bu yeni perspektifi “kötülük toplumuna karşı haklılığın inadı” olarak ifade edebiliriz. 2007 yılıyla birlikte -tabiri caiz ise- politik açıdan sağda veya solda yer alanlar, gerçek taraflarına geçmeye başlamışlardır ve POeLİTİKA adlı kitap da cesaretin hakikatini imler. Ayrıca, kitapta Ece Ayhan’ın Akif Kurtuluş’a, Doğan Kemancı’ya, Mehmet Taner’e ve E. Emine’ye yazdığı mektuplar ile daha birçok önemli efemera da bulunmaktadır. Bu efemeralar Ece Ayhan’ın yaşamını -neye/kime nasıl/neyle karşı olduğunu- daha derinlikli olarak kavramamızda çok önemlidir. Aynı dönemde yayımlanan “Kadıköy Underground Poetix” adlı sıkı derginin ilk sayısındaki “Ece’mize” bölümü -göreceli olarak- yeni kuşağın “sivilleşme” arayışını ve “imgelemin özgürleşmesi” üst-başlığını güçlendirici/önceliklendirici niteliktedir. POeLİTİKA sonrasında, “Lacivert” adlı derginin Ocak-Şubat 2008 tarihli 19. sayısında da bir Ece Ayhan dosyası yayımlanmıştır. 40 sayfalık Lacivert dosyası -80’lerin ıskartası bir kifayetsiz muhterisin yazısını saymazsak- POeLİTİKA’yı, oradaki “yeni” yaklaşımı teyit eder niteliktedir ve Ece Ayhan üzerine “yeni” kavrayışlar ile “yeni” anlam arayışların yürütülmesi için bir dayanak daha sunmuş gibidir.
2007-2011 döneminde, okurun zihnindeki Ece Ayhan algısını genişleten (Ece Ayhan’ın şiirindeki ve yaşamındaki alan derinliğini imleyen) birçok bağımsız ve samimi atraksiyon gerçekleşmiştir. Çanakkale’de sivil bir insiyatif tarafından “Ece Ayhan Buluşmaları” ile “Ece Ayhan Kültürevi/Arşivi” odaklanmaları 2008’den bu yana düzenleniyor. Taksim’in göbeğinde, Odakule Sanat Galerisi’nde Ece Ayhan odağının yüküyle birlikte bir “Şiir Sergisi” kuruldu. (Taş Uçak, Şubat 2009) Ece Ayhan’ın Çanakkale-Yalova köyündeki mezarı Mülkiyeliler Birliği tarafından “Meçhul Öğrenci Anıtı” olarak yenilendi. (Temmuz 2009) Amerika’da “Poetry Scores” adlı bir taife, Ece Ayhan şiirlerinin İngilizce çevirilerini (Blind Cat Black And Orthodoxies , Çeviren: Murat Nemet-Nejat, Sun&Moon Press, 2002) besteleyerek “Blind Cat Black” adında bir albüm oluşturdu. (28 Şarkı, St. Louis, Aralık 2008) Aynı taifeden Chris King’in “Blind Cat Black” adlı sürrealist filminin Türkiye Gösterimi’ne (12 Temmuz 2010, Kadıköy, KargART) tanık olduk. Birçok fanzin ve özgür neşriyatta Ece Ayhan’a duyulan sevgiyi ve yakınlığı gözlemledik. Erdoğan Kul’un Ece Ayhan ve şiiri üzerine yazdığı doktora tezi, “https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan” adresi kapsamında derlenen özel ilgiler (Ece Ayhan’ın kitaplarına girmeyen bazı şiirlerinin ve yazılarının buluntuları, efemeralar, Çanakkale ve İstanbul Günlükleri’nden parçalar, Ümit Bayazoğlu arşivinden fotoğraflar, gazete arşivi taramaları ve kupürlar, “Öküz” Dergisi alıntıları vb.), Rayzan Başeğmez’in “Yalova Köyü ve Ece Ayhan” belgeseli (Temmuz 2010), Ece Ayhan’a dair ulusal gazetelerde ve radyo programlarında yayımlanan söyleşiler ve haberler, dergilerde yayımlanan birkaç Ece Ayhan mektubu/yazışması, Ece Ayhan’ın kitapları üzerine koleksiyon (imzalı kitap, metruke) araştırmaları, 1982-84 yılları arasında Ece Ayhan’ın Akif Kurtuluş’a yazdığı mektupları kapsayan “Kardeşim Akif” adlı sıkı kitap (Hazırlayan: Eren Barış, Dipnot Yayınları, Haziran 2011, Ankara, 144 Sayfa)… Sonuçta, bu gayretlerin hepsi de son derece ufuk açıcıydı; Ece Ayhan’ın zihninde kurduğu “insanlık” tanımının bilişsel haritasını, bu haritadaki kavramları, nedensellik ilişkilerini, ilişkilerin yönünü ve derecelerini -yeniden- göze alarak (gözlemleyerek), Ece Ayhan şiirinin alan derinliğini hem tarihsel hem de imgesel olarak sürekli genişletiyordu.
2007-2011 döneminin içerdiği münferit hareketlerde (dosya dışı yazılarda) birçok olumsuzluk da yaşanmıştır. Bazı köşe yazarları Ece Ayhan’ın adını, tümcelerini, metaforlarını ve dizelerini “içselleştirmeden”, adeta cımbızlayarak ve şiirsel düzleminden (alan derinliğinden) kopuk bir şekilde sahte korelasyonlarla kullanmış, birçok mikrofon/masa arkasındaki birçok söyleşide, panelde, seminerde “Ece Ayhan” adı neredeyse konuyla ilişkisizce ve son derece iğreti olarak telaffuz edilmiştir. Bir siyasi görüş diğerine racon kesmek için sürekli “Ece Ayhan”dan bahseder, alıntı yapar olmuştur. Bu yazıları kaleme alanların ve söyleşileri, panelleri, aktiviteleri düzenleyenlerin arasında Ece Ayhan ile poetikasından zerre kadar anlamayan veya tamamıyla ters (haksızlık yanlısı) çıkarımlarda bulunanlar bile olmuştur. Ayrıca, bazı siyasi çevreler, Ece Ayhan’ın dizelerini imgesel ya da tarihsel arka-planınından koparıp, Türk Edebiyatı’nda yıllardır süren şiir ve dilbilim araştırmalarını hiçe sayarak (İkinci Yeni şiir akımının sezgisel alan derinliğini ve gaddarlık karşıtı varoluşunu bir kenara itip, yok sayıp) kendi görüşlerinin “motto”su haline getirmeye çalışmışlardır. Söz konusu hilebaz davranış biçimi hem sağ salınımlarda (çokça) hem de sol salınımlarda (biraz daha az) görülmüştür. (Özellikle de ezoterik ve egosantrik mizaçlı söylemlerde/kişilerde yoğun bir biçimde hissediliyor; Ece Ayhan’ın dizeleriyle “kendine gizemli havası vermek” şeklindeki bir pozculuktur bu durum…)
Tekrardan hatırlatalım; 12 Temmuz 2012’de Ece Ayhan Çağlar’ın vefatının üzerinden on sene geçmiş olacak. YKY’nin Kitap-LIK Dergisi, Mayıs 2012 tarihli 160. sayısında “Ece Ayhan: On yıl sonra…” başlıklı özel bir bölüm hazırlamış. Ece Ayhan’ın “Etika” avcılığı, poetikasını kurduğu “varoluş zorlanması” (ben buna “varoluş zonklaması” da diyorum), tarihsel/kültürel/şiirsel tezahürlerin arasında yürüttüğü biriktirici, toplayıcı ve W. Benjamin tarzı (belki de F.H. Dağlarca’vari) çocuksu gezinti ile ideolojilere olan mesafesindeki ince ayarlar (hesaplamalar) dosyadaki yazılarda dile getirilmiş. 1990’lardan bugüne kadar baktığımızda tüm bu yaklaşımlar okuyucunun zihninde oluşan -ve şimdi ilk kez- “Ece Ayhan Çağlar Adası” olarak bütünleyebileceğimiz algıyı üç-aşağı, beş-yukarı teyit eder niteliktedir. Kitap-LIK’ın dosyasında bu yaklaşımlardan farklı olarak, geleceğe uzandığını (büyük katkı, büyük bir adım sağladığını) düşündüğüm iki içerik var: 1- Efe Murad’ın Ece Ayhan ile Sait Faik benzeşiminden yola çıkarak temellendirdiği “melami” ve “toplum parodisi” söylemi, 2- Tunç Tayanç’ın “Seçilmiş Hikâyeler Dergisi”ndeki “E. Ayhan Çağlar” kazıları.
Şimdilerde -2012 yılının Haziran ayının sonunda- birikmiş olan her şeyi ve Ece Ayhan Çağlar Adası’nı şu büyük soruyla birlikte tahayyül etmek gerekiyor: “Üzerinde yaşadığımız toprakların ortodoksi tarihinde sürekli olarak ‘el değiştiren gaddarlıklar’a ve ‘yeni sinsiyet’in muhterislerinin işlediği ‘haksızlık suçları’na karşı Ece Ayhan ne derdi, nasıl giydirirdi acaba?”
Ece Ayhan tüm yaşamı boyunca hangi gaddarlıkların, hangi söylemlerle ve nasıl “el değiştirdiğini” araştırmış, “görmüş” bir adabeyidir. “Adabeyi” kendi adasında oturur ve geleceği düşünür, insanlığı yeniden kur(gul)ar. Onun deyişiyle “Tipolojiyi (bile)bilen kazanır.” Ben, insanlığın -sağın, solun, herkesin- 2012 sularındaki Ece Ayhan Çağlar Adası’nı gördüğünü ancak hâlâ o adaya çıkıp Adabeyi ile tanışamadığını düşünüyorum. Her sabah “iyi bir güneş” bekleyen Adabeyi ile tanışmak için Eren Barış tarafından yayıma hazırlanan “Ece Ayhan Çağlar Anlatıyor” (Dipnot Yayınları, Mayıs 2012, Ankara, 116 Sayfa) adlı kitabın “sahici” bir töz ihtiva ettiği aşikârdır. Özellikle de bu kitabın 69-75 numaralı sayfaları arasındaki olayları “doğru” okuyabilenlerle, birlikte… 2022’de buluşmak üzere…
Sahicilikle/ Zafer Yalçınpınar
23 Haziran 2012
Hamişler:
Yazının pdf dosyası biçemine https://bit.ly/eceayhanadasi adresinden ulaşabilirsiniz.
Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca bkz, Ece Ayhan Web Sitesi: https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html
Murat Ercan’ın “Uzun Hikaye” adlı albümü yayımlandı.
Sarp Keskiner, Karga Mecmua’nın Haziran 2012 sayısında Murat Ercan’la kalbten bir söyleşi gerçekleştirmiş. Söyleşinin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/mercanuzunhikaye.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.
Belki de “doğru olmayan sözcükleri” bulmamız gerekiyor. Oluşları, akışları, akışkanlıkları var edecek sözcükleri. “Bir üslup, kendi ana dilinde kekelemektir. Bu çok güçtür, çünkü bu tip bir kekelemenin gerekliliği olmalıdır. Bu, sözlerinde kekeme değil, kendi dilinde kekeme olmaktır. Ana dilinde yabancı gibi olmak. Bir kaçış çizgisi yapmak.” Örneğin, Ece Ayhan, azınlık-oluş ya da şair-oluş’tur. Türkçede müthiş bir ‘yabancılık’ icat etmiştir.
Dil, hiçbir zaman homojen bir sahada hareket etmez. Bir heterojenlik coğrafyasında hareket edebilmek için sık sık kızarıp bozarmak gerekir değil mi? Kekeleyen bir şiir oluşmak, işte güç olan budur. “Tek dilde bile ikili olmamız gerekir, kendi dilimizde bile ergin olmayan bir dilimiz olmalı, kendi dilimizde azınlık bir dil yaratmalıyız. Çok dillilik, her biri kendi içinde bağdaşık (homojen) olan birçok sistemin sahip olduğu şey değildir; kaçış çizgisi veya değişim çizgisi bir sisteme bulaşır ve onun bağdaşık (homojen) olmasını önler.” Örneğin Cemal Süreya, San adlı şiirinde “Seni kucağıma alıyorum / Tarifsiz uzuyor bacakların” derken Türkçeden “bir başka dil çıkartır.” Proust’un dediği gibi “Güzel kitaplar yabancı dildeymiş gibi yazılmışlardır.”
Edip Cansever, Masa’ya “azınlık oluşunu” koyar. Azınlık olmasa masaya “biranın dökülüşünü” ya da “ekmeğin yumuşaklığını” ya da “üç kere üçün dokuz etmesini” koyar mıydı hiç? Masaya konan onca şey “azınlık oluşun” ürettiği şeyleridir.
“Azınlık oluşun” içinde insanın ‘kendi oluşu’ vardır. Diğer bir deyişle insanın ‘kendi oluşu’, “azınlık oluş”tur. “Bir sakarlık” ya da “bir sıhhat eksikliği” ya da “bir zayıflık” ya da “hayati bir kekemelik” icat etmek… Yaşamda “birinin çekiciliğini belirten” neyse yazının kaynağında da üslup olarak bunlar vardır. Bizi bir şiire ya da bir insana götüren ‘çekerler’ yoksa ne şiirin ne de insanın çekiciliğinden bahsedemeyiz. Bizi çekerler, çünkü onlardaki “azınlık oluşu” hemen fark ederiz. Onlara yeterince keskinlik veren bu güç “kendi kendisini doğrulayan yaşam gücü”dür ve “bu güç hiç bıkmadan, sebatkârlıkla yaşamı doğrular.” Öyle değil mi “dörtnala sevişmek lazım”dır. Sonra “sen çıkarıp utancını duvara asarsın” ve “ben masanın üstüne koyarım kuralları”. Bu dizelerde[1] hem nazik hem de güçlü bir yan var. Çoğu zaman etrafından dolaştığımız yaşam bizden bir ‘oluş hamlesi’ ister.
Nietzsche, “Nevrozlunun tersi olan nazik, sağlıklı ve iyi yaşamlı”, şöyle diyordu: “Öyle görünüyor ki sanatçı ve özellikle filozof bulunduğu çağın içinde rastlantıdır… Onun ortaya çıktığı yerde, hiç atlamayan doğa, birdenbire ileriye doğru sıçrar ve bu neşenin sıçramasıdır.” Böylece “doğa ilk defa bir sonuca vardığını anlar.” Işıklar yanar. “Zorunlu olarak galip gelen bir zar darbesidir bu.” Ah, zarlar yuvarlanıyor işte. Bunun tadını neyle kıyaslayabilirim? “Bütün” den çalınan bir öpüşmenin hazzı işte – daha ne -, burada “… zurnanın ucunda yepyeni bir çingene”[2] ye rastlanır. Gökyüzü çileklerine, dalgalanmalara, mini minnacık çakıl taşlarına benzeyen olaylara, korkulara, titremelere rastlanır.
Zaten, “Rastlamak kapmaktır, çalmak.”
Uluer Aydoğdu
“denizsuyukasesi”, temmuz- eylül 2009, sayı 39
[1] “Sen çıkardın utancını duvara astın/ Ben masanın üzerine koydum kuralları” Dizelerin aslı böyledir. Önceleyin/ Üvercinka/ Cemal Süreya.
[2] “Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene” Gül/ Üvercinka/ Cemal Süreya.
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Poetika Çalışmaları”na https://evvel.org/ilgi/poetika-calismalari adresinden ulaşabilirsiniz.
7-8 Temmuz 2012 tarihlerinde; Adalar Vakfı, Adalar Belediyesi ortaklığı ve Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ile Kınalıada Spor işbirliğiyle, Kınalıada Jarden‘de “Lefter Kupası” düzenlenecek… Çok şenlikli olacağa benzer…
*
Kınalıada Jarden’de…
Ayaktakiler: Karnik Gemerekoğlu,???, B. Garbis İstanbullu,
Ardaş, Recai Ağartan, Varujan Aslanyan
Oturanlar: Altan, Lefter K.Andonyadis,Necdet,Yorgo Dimitrioğlu
*
Kınalıada Jarden’de…
Ayaktakiler: Çakıl Aykaç, Lefter K.Andonyadis, İdareci Acar (arkada), Recai Ağartan,
Yoakim, Vartan Tetikbaş, Nevzat İlter ve Orhan Yalçınkaya
Oturanlar: Vural Yalçınkaya, Toto Kazakos, Aleko, Taki Nikolaidis
Not: Fotoğraflar ADALI Dergisi’nin Mayıs 2012 tarihli 83. sayısından alıntılanmıştır.
*
LEFTER SERGİSİ
Adalar Müzesi Büyükada Çınar Sergi Alanı
Açılış: 24 Haziran 2012 Pazar, Saat:17:00
Küratör: Ersin Salman
Tasarım: Erkal Yavi
Bkz: https://www.adalarmuzesi.org/cms/sergiler/guncel-sergiler/lefter-biz-bu-memleketi-seninle-sevdik
“Adalı” Dergisi’nin, Mayıs 2012 tarihli 83. sayısında, Sait Faik’e ilişkin bazı haberler müjdeleniyor; Sait Faik’in yaşamını geçirdiği ve 20o5 yılından bu yana kapalı olan müze-evin, önümüzdeki günlerde ziyaretçilere açılacağını öğreniyoruz. Ayrıca, müze-evin bahçesinde bulunan Sait Faik heykelinin Kalpazankaya’ya, -asıl yerine- taşınmış/taşınıyor olması da son derece sevindirici… (Zy)
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik ” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.
Futuristika taifesi Céline’in röportajlarından ilginç bir kolaj hazırlamış;
https://www.futuristika.org/kultura/edebiyat/louis-ferdinand-celine-hoscakalin-ve-tesekkurler/
“Hay Hak! Ece Ayhan Yaşıyor Dom!”
*
Önümüzdeki Temmuz ayı (2012) itibariyle Ece Ayhan’ın vefatının ardından 10 yıl geçmiş olacak…
Edebiyat ve yayın dünyasında Ece Ayhan’ı düşünmek, anmak -belki de anlamak ve anlatmak- kapsamında yoğun bir gayretin, hareketliliğin oluştuğunu görüyorum: Örneğin, YKY’nin Kitap-LIK Dergisi Mayıs 2012 tarihli 160. sayısında “Ece Ayhan: On yıl sonra…” başlıklı özel bir bölüm hazırlamış. Bunun dışında, Ankara’dan, Eren Barış, Ece Ayhan hakkındaki araştırmalarını ve buluntularını her geçen yıl daha da sıkı bir şekilde paylaşıyor; geçen sene yayımlanan “Kardeşim Akif” adlı kitabın arkasından “Ece Ayhan Çağlar Anlatıyor” adlı kitap da Eren Barış’ın editörlüğünde Dipnot Yayınevi’nden yayımlandı. Tüm bu gayretleri/yayınları son derece olumlu ve faydalı buluyorum. Nihayetinde bu yayınlar, “Altın Günü” benzeri mikrofon arkası kırıtışlardan ve podyumvari toplaşkalardan/ etkinliklerden filan çok daha geçerli bilgileri ve ilgileri içeriyor. Eren Barış’ın yapıp ettiklerini -en başından, Poelitika’dan beri- çok önemsiyorum. Kitap-LIK’ta yer alan özel bölüm de önemli… Kitap-LIK’ın Mayıs 2012 sayısındaki özel bölümü “genel hatlarıyla” beğendim, ancak, bölümde dikkatimi çeken birkaç “kilit” nokta var. Bunlara itiraz etmek, değinmek zorundayım. (Önümüzdeki günlerde -Haziran ayı içerisinde- bu konuyu ele alan bir yazı için hazırlıklara başladım. “Madem öyle, iki kelâm da ben edeyim…” diye düşünüyorum. )
Ece Ayhan’ın poetikasını doğru bir “sezgisel alan derinliği”nde algılamak ve “İmgelemin Özgürleşmesi” yolunda Ece Ayhan’ın önemini/uzgörüsünü bulmak için birçok gayret var. Beğeniyorum bu gayretleri, arama çalışmalarını, coşkuyla karşılıyorum… Çünkü Ece Ayhan’ın unutturulamayacağı, Yeni Sinsiyet’in kifayetsiz muhterisleri tarafından yürütülen “Ece Ayhan’ı unutturmak, kullanmak veya yanlış anlatmak/tanıtmak” gayesinin gerçekleşemeyeceği gün gibi ortada… Zamanında, bahsettiğim tehlikeli gayeyi engellemek için elimizden geleni yapmıştık. 2007’de her türlü zorluğa ve imkânsızlığa rağmen Eren Barış’ın var gücüyle derlediği “Poelitika” adlı kitap ilk fişekti. Sonrasında (Kadıköy) Underground Poetix’in ilk sayısındaki “Ece’mize” bölümü, Erdoğan Kul’un doktora tezi, verdiğimiz söyleşiler, 2008’den bu yana Evvel Fanzin kapsamında biriken Ece Ayhan İlgileri veya “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı sitedeki efemeralar, korkusuz ve yeni çatlak sesler bu mücadelenin kilometre taşlarıydı. Şimdi, mücadele başka kilometre taşlarıyla, başka buluntularla, belki de başka “sahici insanlar”ın sahici gayretleriyle devam ediyor, edecek…
Sonuçta, 2012’de geldiğimiz noktadan, görüntüden -şimdilik- memnunum.
Sahicilikle
Z. Yalçınpınar
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerine https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.
“Bağımsız ve Birlikte” mottosuyla ilki gerçekleşen “İkametgâh Kadıköy” etkinlikleri kapsamındaki -3 Şubat 2012, Kadıköy Dunia’daki- “Sanat Bağımsız mı?” başlıklı panelde Fırat Arapoğlu, Rafet Arslan ve İnsel İnal’ın cesaretle dile getirdiği bazı konuları çok önemsiyorum. Karga Mecmua, Mayıs 2012 sayısında konuşmanın üçüncü bölümünü yayımlamış; https://zaferyalcinpinar.com/sanatbagimsizmi3.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.
Diğer Bölümler:
1. Bölüm için bkz: https://evvel.org/sanat-bagimsiz-mi-1-firat-arapoglu-insel-inal-rafet-arslan
2. Bölüm için bkz: https://evvel.org/sanat-bagimsiz-mi-2-firat-arapoglu-insel-inal-rafet-arslan
S.H. Dergisi: Sait Faik sağ olsaydı, kendi adına kurulan bu armağanı üç yıldan beri kazananlar için ne derdi?
Ece Ayhan: Sait Faik sağ olsaydı, herhalde; “Yahu teselli mükafatı mı bu?” derdi.Mart-Nisan 1957 tarihli “Seçilmiş Hikâyeler” dergisinde yer alan “Sait Faik: Her Yıl Yeniden Ölen Adam” başlıklı dosyayı tekrardan yayımlıyoruz. Dosyanın tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/olenadamsaitfaik.pdf (18 Mb.) adresinden ulaşabilirsiniz.
Salim Şengil’in yönettiği “Seçilmiş Hikâyeler” adlı derginin Mart-Nisan 1957 tarihli 62. sayısı çok önemlidir. Önemlidir çünkü modern edebiyat tarihimizde ilk kez kayda değer şekilde -dimdik durarak, topluca ve ayağa kalkarak- bir edebiyat yarışmasının(armağanının) sonucuna ve dağıtımındaki haksızlığa karşı çıkılmıştır. Salim Şengil ve “Seçilmiş Hikâyeler” dergisi çevresinde yer alan yazarlar, 1957 yılının “Sait Faik Hikâye Armağanı”nın adil bir şekilde dağıtılmadığına işaret etmişlerdir; derginin 62. sayısı “Sait Faik: Her Yıl Yeniden Ölen Adam” adında oylumlu bir dosyaya ayrılmıştır. Salim Şengil ve arkadaşlarının iddiası; 1954-57 yılları arasında Sait Faik Hikâye Armağanı’nın Varlık Dergisi çevresindeki yazarlara haksız bir şekilde dağıtıldığı yönünde eleştirel bir bakış içeriyor. Dosyanın başında Salim Şengil’in açıklaması ve Seçilmiş Hikâyeler dergisi çevresinin “Sait Faik Hikâye Armağanı”ndan çekilişinin, ayrılışının öyküsü ile açık/sert bir mektup yer alıyor. Ardından konuya ilişkin olarak Attila İlhan‘ın “İş İştir”, Burhan Arpad‘ın “Sait Faik Adına Saygı Gerekir”, Tevfik Çavdar‘ın “Varlık Sanat Tekeli” ve Orhan Duru‘nun “Maskeli Balo” adlı ağır eleştiri yazıları yer almaktadır. Ciddi haksızlıklara karşı yayımlanan bu dosyada kısa bir soruşturma da gerçekleştirilmiş… Soruşturmaya Fikret Otyam, Ece Ayhan, Çetin Altan, Suat Taşer, Tarık Buğra, Mehmed Kemal, Sabahattin Batur, Vüs’at O. Bener, Baki Kurtuluş, Nezihe Meriç, Muzaffer Erdost, Güner Sümer, Tarık Dursun K., Orhan Duru, Tevfik Çavdar, Celâl Vardar, Sevgi Batur, Şükran Özkutlu, Can Yücel, M. S. Arısoy, Mahmut Makal ve Tektaş Ağaoğlu cevap vermiş. Soruşturma cevaplarının çoğu Sait Faik Hikâye Armağanı’nda yaşanan haksızlığı işaret ediyor…
Seçilmiş Hikâyeler dergisinin 1957’de sergilediği “karşı duruş ve haklı tepki” bize şunu göstermektedir: “Günümüzdeki hakkaniyetsiz edebiyat yarışmaları, edebiyat oligarşisi, edebiyat kâhyaları, üleştirmenler ve ödüllendirme sistematiği arasındaki habis birliktelik “yeni” bir şey değil… Yeni olan şey, söz konusu habis birlikteliğe tepkisiz kalışımız…”
Sonuçta, Evvel fanzin kapsamında (sözkonusu edebi ayaklanmadan tam 55 sene sonra, yani 2012 yılında) herkese ibret olsun diyedir, “Seçilmiş Hikâyeler” dergisinin “Sait Faik: Her Yıl Yeniden Ölen Adam” başlıklı dosyasını tekrardan yayımlıyoruz. Dosyanın tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/olenadamsaitfaik.pdf (18 Mb.) adresinden ulaşabilirsiniz.
Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar
Hamiş: 55 yıl sonra, günümüzde, hâlâ aynı yerde saydığımızı görmek beni üzüyor. Hâlâ aynı kifayetsiz muhterisler, üleştirmenler ve edebiyat kâhyaları, benzer edebiyat armağanlarını ya ele geçirmiş durumdalar ya da manüple etmekteler… “Varlık” sebepleri bu olsa gerek!
“Ece Ayhan tarafından kaleme alınan ve 1992 yılında “Arkitekt” adlı dergide yayımlanan bu yazıyı Ece Ayhan kitaplarında, sağda solda bulamazsınız: Çünkü susulmuştur bu yazı… E V V E L dostlarına ve “sahici insanlara” armağan olsun!” (Zy)
*
Sait Faik’in Açık Ya da Gizli Kış Mekânları-II:
https://zaferyalcinpinar.com/bbkara/saitfaikinkismekanlari2.jpg
*
Ayrıca bkz: https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html
Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com