Tem
10
2010
3

Blind Cat Black (Bakışsız Bir Kedi Kara) Türkiye Gösterimi!

Amerikalı yönetmen Chris King ve şiir çetesi Poetry Scores’un, Ece Ayhan şiirlerinin çevirisi üzerinden yaptıkları müziklerle hazırladıkları zombi filmi, Futuristika! Ece Ayhan’ı anma etkinlikleri kapsamında ilk defa İstanbul’da!

Hazırlayanlar:
Futuristika!
Enteresan Mevzular Dergisi (TR) / Chris King [Poetry Scores] (ABD)
ve Zafer Yalçınpınar [EVVEL] (TR)

“Blind Cat Black / Bakışsız Bir Kedi Kara”
2008 // 58 Dakika – Renkli – Amatör Sürrealist Zombi Sessiz
12 Temmuz 2010 Pazartesi, Saat: 21:00 – Ücretsiz gösterim
Mekân: KargART
Adres: Kadife Sokak No:16 Kadıköy

Facebook Etkinlik Sayfası: https://www.facebook.com/event.php?eid=130322370325982

Ayrıntılı bilgi için: edit@futuristika.org

Haz
16
2010
0

İmzalı: Pulsuz Tavla (Mehmed Kemal)

Mehmed Kemal’den imzalı… (tarihsiz)

Written by in: Buluntular (Efemeralar) | Etiketler:
Haz
15
2010
0

“Satıyorum…”

(…)
Orhan Veli aktarıyor:
«— Sait (Faik)’in piyesinde hareket var, lâf yok. Bir kelimelik konuşmayla da bitiyor. Böyle yağmurlu bir günde kalabalık bir caddede insanlar koşuşuyor. Beyoğlu olacak… Taksiler, hususiler, bağıran, çığıran, kadınlar, kızlar… deme gitsin… büyük bir kalabalık… İşte bu kalabalık arasından bir adam çıkıyor. Omuzunda bir tek yorganı… Ondan başka göze batar bir şeyi yok. Vitrinlere baka baka, sahnenin önüne doğru geliyor, sırtındaki yorganı indirip seyircilere doğru uzatıyor, hüzünlü bir sesle:
—Satıyorum… diyor.
Piyes de bitiyor.»

Mehmed Kemal
Acılı Kuşak, Toplum Yayınevi, 1967, s.26

Written by in: Buluntular (Efemeralar) | Etiketler:
Haz
12
2010
0

Sait Faik (Bedri Rahmi Eyüboğlu)

İstanbul deyince aklıma Sait Faik gelir
Burgaz adasında kıyıda sımsıcak bir çakıl ıslanır
Mavi gözlü bir çocuk büyür döne döne
Mavi gözlü ihtiyar balıkçı gencelir, küçülür
İkisi bir boya geldiler mi sait kesilirler.
Bütün İstanbul’u dolaşırlar
El ele, kol kola, baş başa
Ana avrat küfrederler
Eşe dosta, uçan kuşa
Sivriada’da martı yumurtası toplarlar çilli çilli
Zibâ mahallesinde gece yarısı…
Sabaha Galata’dan geçer yolları
Kahvede maytaba alırlar zararsız bir deliyi:
-Ula Hasan! derler. Gazeteyi ters tutaysun!…
Çaktırmadan gazetesinin ucunu yakarlar fakirin
Sonra… oturup ağlarlar.
(…)

Bedri Rahmi Eyüboğlu
Yeditepe Dergisi, Sayı: 106, 1956

Haz
12
2010
0

Yeditepe Dergisi ve Sait Faik (1956)

Yeditepe Dergisi’nin 1 Mayıs 1956 tarihli 106. sayısını Kadıköy’de, İmge Sahaf’ta buldum. Derginin çoğu sayfası 1954’te (derginin yayımlanışından iki yıl önce) vefat eden Sait Faik’i anmaya yönelik yazılara ayrılmış. Dergide en çok ilgimi çeken Şerif Hulusi’nin aktardığı “Sait Faik’le Geçen Günler” adlı anı yazısı  ve Sait Faik’in kendi elyazısıyla çeşitli tashihler içeren “Ormanda Uyku” adlı öyküsünden bir sayfanın görüntüsüydü.
Bunlarla birlikte, Tahsin Yücel’in 1956 Sait Faik Hikaye Armağanı’nı kazanışına ilişkin bir haber (anlaşılıyor ki Ahmet Hamdi Tanpınar ve eseri yarışmadan çekilmeseydi, Tahsin Yücel’in “Haney Yaşamalı” ile bu ödülü kazanması zordu), Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Sait Faik” adlı şiiri (ah Zibâ ah!) ve Turgut Uyar’ın “Göğe Bakma Durağı” adlı şiirinin tarihte ilk kez Yeditepe’nin Sait Faik’e ayrılmış işbu özel sayısında yayımlanmış olması (anlaşılıyor ki Turgut Uyar’ın “Göğe Bakma Durağı” adlı şiiri Sait Faik’le ilişkilendirilmiştir ya da Sait Faik’e ilişkindir) ve Orhan Kemal ile Sait Faik’in Burgaz Adası’nda (Kalpazankaya’da, sahilde… Anlaşılıyor ki Orhan Kemal ve Sait Faik birbirlerine düşman değildirler) çekilmiş bir fotoğrafı beni çoşkuyla doldurdu. (Zy)


***

***

1936 yılının soğuk bir aralık ayı gecesiiydi. İstiklal caddesindeki Petragot kahvesinde cadde tarafındaki pencereye yakın bir masada Cahit Sıtkı Tarancı, Baki Süha Ediboğlu oturuyorduk. Yahya Kemal’in o günlerde Foto Magazin‘de çıkan şiirlerinin güzelliği üzerinde Cahit Sıtkı’nın hayranlık dolu sözlerini dinliyordum. O sırada Sait Faik yanımıza gelip oturdu. Çakır keyif bir hali vardı. Yahya Kemal lâfını yarıda kesip:
-Ölüm kartviziti basan bu şairin methiyesinden bıktık birader! dedi
Cahit Sıtkı’nın şairce;
-Ölümü yaşamak kadar güzel anlatıyor, insanın ölesi geliyor! lafına kulak asmadı, ayağa kalkıp elimden tutarak bana:
-Haydi, kalk, gidelim! dedi.
(Parmakkapı’dan çıkıp, tramvayla Nişantaşı’na Suphi Nuri İleri’nin evine giderler. Evde misafir olan genç bir şair Yahya Kemal’in “Rintlerin Ölümü” adlı şiirini okur.)
Suphi Nuri İleri:
-Doğrusu güzel bir şiir. Güzel, ama hiçbir cazibesi olmayan, insanı allak bullak eden o iç zenginliklerinden yoksun, mermer kadar duygusuz bir kadın gibi güzel. Hatta, mutfak duvarlarını kaplayan süt beyazı fayanslar gibi. Güzel, tertemiz, ama ne yazık ki hiçbir mânası yok. Yahya Kemal’in bu şiiri de öyle. Hemen hepsi de öyledir, diyebiliriz.
(…)

ŞERİF HULUSÎ

***


Haz
10
2010
0

Shakespeare And Company (Barış Yarsel)

“Shakespeare & Co’ya ait bir damga…”

*

Futuristika taifesinden Barış Yarsel, Paris’in en ünlü kitapçısını ziyaret etmiş…
Bkz: https://www.futuristika.org/trend/gezimekan/kitapci-degil-mabed-shakespeare-co

May
31
2010
0

Nâzım Hikmet’in Defterleri’nden…

1938’de Nâzım Hikmet’in cebindeki
İşBankası acendasından bazı sayfaların görüntüleri…
(Memet Fuat, Nâzım Hikmet: Portreler, YKY, 2001, s.112)

*

May
31
2010
0

Sadece şiir. Başka hiçbir şey istemiyor canım. (Nâzım Hikmet)

(…)
(İlya) Ehrenburg, Nâzım’a sordu bu kez:
-Ya siz, Nâzım, neler yazıyorsunuz şu ara?
-Sadece şiir. Başka hiçbir şey istemiyor canım. Bir dönem geçirdim, birkaç yıl kadar süren, hemen hemen 1958’e kadar. Tek bir dize yazamaz olmuştum. Bitti bu iş diye düşünüyordum. Şimdi yitirdiğim bu zamanı telafi ediyorum.
-Evet, çok iyi anlıyorum sizi. Benim de birçok kez şiirle böyle bir şeyler geçti aramda. Kaprisli şeydir şiir.
(…)

Nâzım’la Söyleşi, Vera Tulyakova Hikmet
Çev: Ataol Behramoğlu, Cem Yayınevi, 1989

Bkz: https://urun.gittigidiyor.com/VERA-TULYAKOVA-HIKMET-IMZALI-NAZIM-039-LA-SOYLESI_W0QQidZZ17892622


May
24
2010
0

“Şiir, şairin dünyaya bakışındadır.” (İlhan Berk)

İlhan Berk‘in söyleşilerini birer  “poetika belgesi” olarak  çok önemli, sahici ve öğretici bulmuşumdur her zaman… Aşağıda,  YKY tarafından yayımlanan “Kanatlı At” adlı kitabın tüm baskılarında  (1. baskı 1994, 2. baskı 2005) yer almayan bazı önemli söyleşilerden çeşitli alıntılar bulunmaktadır. İlhan Berk’in kıyıda kalmış bu söyleşilerinden yaptığım bazı alıntıları (bazı sözlerini) birer buluntu olarak da değerlendirebilirsiniz. (Zy)

İlhan Berk: (…)Önce nedir gerçek şiir bunu bir yol düşünelim. Gerçek şiir, aslını ararsak, konuda değildir bir kere. Şairde şairin dünyaya bakışındadır, o kadar, beş altı yıl önce şiiri, şiir yapanın konu olduğunu ben de buz gibi söylerdim. Bugün iyi şiirin, gerçek şiirin konuyla ilgisi olmadığını söylüyorum. Şair için bütün mesele, eşyaya, dünyaya bakıştadır. Ben iyi şiiri, kötü şiirden, sadece, şairin eşyaya bakışıyla, metoduyla ayırırım. Ne demek şairin dünyaya, eşyaya, bakışı? Hayat ve dünya hakkında yanlış fikirler vermemek. (…) İyi, gerçek, ileri şiir konuda değildir hasılı. Sonra sanatçının sorumluluğu nedir? Dünyayı umutsuzluktan kurtarmak, yaşamayı güzel yapmak bence. Az şey mi bu?
(Yeditepe Dergisi, 7 Haziran 1953, Sayı:38)

İlhan Berk: (…)Beni şiirin kendisi ilgilendirir. Şiirin kendisi demek de yapısının gerektirdiği kuruluş nedenleridir. Bunlar da şiirin dışında değil içinde gelişirler. Uyumdan anladığım budur. Ya da uyum benim için şiirin yapısından başka bir şey değildir. (Ilgaz, 7 Ekim 1964)

İlhan Berk: (…)Söze dayanan şiire bağlıyız. Bizde şiir düzyazı ile birlikte düşünülür. Düzyazının bütün ilkelerini şiirden ister. Düzyazı gibi şiiri bağlamak ister. Biliyorsunuz, Sartre’ın dergisine, Les Temps Modernes’de, şiire yer vermemesini kimse anlayamamış, sonunda düzyazıyla, şiirin ilkelerinin ayrı ayrı şeyler olduğunu Sartre ortaya koymak gereğini duymuştur. Şiirin, düzyazı gibi bağlanamayacağını ilk o açık seçik yazmıştır. Şiir daha önce bir konuşmamda da söylediğim gibi, tek çizgilidir bizde. Bir iki ozanın koyduğu çizgi vardır. O çizgilere üşüşülmüştür. Bütün yeniliğin o iki çizgide olduğu sanılır. (…) Şenlikname şiirin kırk türlü yazılabileceğini gösteriyor. Kapalılığı, şiirin belli çizgilerine alışılmış, belli anlayışlar edinmiş kişiler için daha çok. Dünya şiirine açık olan biri için bir kapalılığı yoktur. Ben şiirin kırk türlü yazılabileceğine inandığım için, şiir yazmayı her gün yeni yeni öğreniyormuşum gibi bir tavır korum. Bu benim kendi yapım, kendi yöntemimdir. Buraya çok uzun yollardan geldim. Bir yığın çıkmaz sokaklardan döndüm, ama geriyi biliyorum. Geriye onun için bakmam.
(Yeditepe Dergisi, 9 Ocak 1973)

İlhan Berk’in söyleşilerinden…

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm İlhan Berk ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

May
24
2010
0

Buluntu: (Sakallı) Ece Ayhan Fotoğrafları

Ümit Bayazoğlu -sağolsun, eksik olmasın ve zaten sıkı adamdır ki- kişisel arşivinde yer alan ve daha önce yayımlanmamış, görülmemiş  bazı Ece Ayhan fotoğraflarını benimle paylaştı. Fotoğraflar aşağıdadır. (Zy)

Ece Ayhan, Yalıhan’da gençlerle birlikte…

*

Ece Ayhan ve Ümit Bayazoğlu… Oduncuda…

*

Ece Ayhan çalışıyor…

*

Hamiş: İşbu  fotoğraflar Ece Ayhan Web Sitesi‘nde yer alan “Efemeralar” bölümüne eklenmiştir.

May
19
2010
0

Uygar, zarif ve adaplı.

(…)Uygar, zarif ve adaplı. Bıçkınlığı kafa vurma hamlığından boks inceliğine vardıracak kadar zarif. Öncelikle de “iyi” bir insandı. İyi olmaktan başka çaresi olmadığı için iyi olanlardan değil, zekâsının tüm yeterliğine ve kıvraklığına rağmen iyi olmayı seçtiği için özellikle vurguluyorum bu yanını. Kuzgun, çok sevdiği ve çok sık kullandığı iki deyimle, “mübalağa cenk” bir yaşamı “kına gibi un” halinde öğüttü. “Soyut heykeller yaptı” diye yazıyor ansiklopedilerde. Soyut heykeller midir Kuzgun’un yapıtları? (…)
Belki de Kuzgun, en coşkun sevgiyi, en içten saygıyı beslediği annesini yüceltmek adına (…) belki bir ağıt diye yonttu tahtaları, biçimlendirdi çivileri, demirleri.
Malzemelerini seçimindeki nedenler nedir? (…)
Belki kendisinin de ömür boyu cevabını aramadığı bir yığın soru bıraktı ardında. Ancak, sanatçı olarak kimsenin tartışamayacağı bir gerçeği vardı.
“Adam”lık sanatının büyük ustasıydı Kuzgun.

Seçkin Selvi (Cılızoğlu)
Gergedan Dergisi, Sayı:17, 1988

May
19
2010
0

Kuzgun Acar, Alberto Giacometti ve 1961 Paris Bienali

(…)1961’de, Paris Bienali’nin bilmem kaçıncı günü, bir Montparnesse gecesinde, Türk olduğumu ve sanatla kıyısından köşesinden ilgilendiğimi bilen büyük sanatçı Giacometti, yanıma yaklaşarak, “Bienalle’nin yontu ödülünü size verdik” dedi. İlkin hiçbir şey anlamadım. Benim, Bienal’de bir eserim yoktu. Sonra büyük usta, Akar ya da Aşar adında bir yontucu tanıyıp tanımadığımı sordu bana. (Fransızca, Kuzgun’un Acar’ını  böyle söylüyordu.) O zaman anladım. Ödülü “paslı çivilere” mi verdiklerini sordum. Evet, dedi.
Sonradan öğrendim ki, İtalyan asıllı Giacometti, onüç kişilik seçiciler kurulunun genel eğilimine (üyelerin büyük çoğunluğu, beş yapıtıyla Bienal’e katılan İtalyan Francesco Somaini adlı yontucuyu ödüllendirmek istiyorlarmış) karşı çıkmış ve büyük ödülün Kuzgun’a verilmesini sağlamış. Ertesi saah ilk işimi haberi Kuzgun’a telgrafla bildirmek oldu.(…)

Ferit Edgü
“Ölüm mü çaldı kapını Kuzgun, yoksa sen mi ölümün kapısını?”
Politika Gazetesi, 11 Şubat 1976

Hamiş: Evvel Fanzin’in tüm Kuzgun Acar ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=kuzgun-acar adresinden ulaşabilirsiniz.

May
15
2010
0

“Dost!” Hikâyeler (Vüs’at O. Bener)

Vüs’at O. Bener tarafından
Tarık (Dursun K.) ‘ya ithafen imzalı; “Dost?!

*

Hamiş: Kitabı bana ulaştıran sıkı sahaf
Korhan Akman’a çok teşekkür ederim. (Zy)

Ayrıca bkz; https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=imzali

May
13
2010
0

Kafiyesizliğin Kafiyesi

(…)
Lise kitaplarına henüz girmemiş olan kafiyeler: kafiyesizliğin kafiyesi’dir. Şair efendinin paletinde, bu bahiste, sayısız imkânlar vardır ki, bu imkânları bizim genç ve ortayaşlı ve “kafiye” düşmanı şairlerimiz gayet kısır, gayet berbat kullanıyorlar.
Bendenizce; şiir tekniğiyle, vezin, kafiye –bütün çeşitleriyle- ve istilizasyon –yine bütün çeşitleriyle- imkânlarını, hiçbirini afaroz etmeden kullanmak lazım.
Şimdi asıl, bendenizi, diğer, hiç olmazsa bizim şairlerin bir çoğundan ayıran bir telakkiye geliyorum. Nâzım Hikmet kulunuz, eninde sonunda, nihayetülnihaye, esas, tayin edici unsur olarak muhtevayı ele alırım. Yani işe muhtevadan başlarım. Bu muhtevanın üstüne şeklin tesiri olmaz değil, elbette ki olur. Fakat hareket noktası muhtevadır. Bundan dolayı da, muhtevama en uygun teknik unsurları, şekli bulmak isterim. Bu uygunluk derecesine göre de şiirim iyi yahut kötü çıkar. Ah, bütün mesele burda. İşte Yahya Kemal’in demin bahsettiğim beceriksizliği de burdan geliyor. İnsanın evvela söylenecek sözü olacak; yani 18’inci asır şairlerinin, bu tabir ve tarif sizin, ilhamı… Sonra bu söz söylenmeye değer olacak, sonra bunu en uygun, en mükemmel kalıba sokup, o kalıbın mukabil tesirinden de faydalanarak söyleyecek. Yani sahici, okunmağa değer ve “bu yazılmasaydı yazık olurdu” denilecek şiiri döktürmek zor iş.
(…)

Nâzım Hikmet

Nâzım’ın Bilinmeyen Mektupları’ndan…
(Adalet Cimcoz’a,1945-1950)
Haz: Şükran Kurdakul, Broy Yay. 1987, s.40

May
12
2010
0

Chris King’le “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı zombi filmi üzerine: “Solgun ve öksüren nalsız atlarıyla…”

Futuristika taifesi çok sıkı çalışıyor…  Taife, Ece Ayhan’ın poetikasının kime/neye karşı olduğunu ve kimin/neyin yanında  olduğunu anlatan sıkı bir çalışma yapmış… Futuristika’nın bu çalışmasından ve coşkusundan, “Blind Cat Black” adlı filmden ve Chris King’in tüm söylediklerinden ortaya çıkan şey şudur;  “Ece Ayhan’ın şiirselliği evrenseldir!”
Futuristika’nın Chris King’le gerçekleştirdiği ropörtajı, işbu çalışma için hazırladıkları girizgâhla birlikte aşağıya alıntılıyorum. -Chris King’in “Bakışsız Bir Kedi Kara” çağrışımlı zombi filminden çeşitli görüntülere ve parçalara ise https://www.futuristika.org/kultura/edebiyat/chris-king/ adresinden ulaşabilirsiniz. – (Zy)

“SOLGUN VE ÖKSÜREN NALSIZ ATLARIYLA…”

Futuristika’da Chris King’in Poetry Scores tayfası olarak Ece Ayhan şiirlerinin çevirisi üzerinden yaptıkları müzik ve hazırladıkları zombi filminden bahsetmiştik. Bugün Futuristika! bünyesinde yayınlamaktan en çok mutluluk duyacağımız yazılardan biriyle ve Ece Ayhan’ın dizeleriyle şarkı söyleyen zombilerin görüldüğü filmin alıntılarıyla maceraya devam ediyoruz. Chris King, filmi yapmasına neden olan ruh halini anlattı. Filmin myspace sayfasında idoller/kahramanlar kısmında Orhan Veli ve David Bowie yanyana bulunuyor, bu durum bile, sevdiğimiz zihinlere güzel bir örnektir. Zafer Yalçınpınar sayesinde haberdar olduğumuz (1) ve internet sayesinde dostluğumuzu ilerlettiğimiz bu süreç sayesinde görüyoruz ki, Ece Ayhan, vefatının ardından bile sivil yaşamla üzerine yüksek sesle bildiğini okumaya devam ediyor. Ne mutlu ki, bu sesi dünyanın diğer tarafında bile duyanlar var.
Biz zaten neden varız? Sevgili Zafer’in “Yeni Sinsiyet” diye dikkat çektiği
kitlesel sömürü kurnazlığına elden geldiğimizce “Kahrolsun Yeni Sinsiyet!” demek için. Futuristika’nın ünlemi budur, “Haramiler ki kırkın üstünde sayıları” onlar bizim her daim karşı çıkacaklarımızdır. Ece Ayhan’ın zombileri ise, dostlarımız. İnsanlara karşı zombileri destekliyoruz, insan olduklarını sanıp sinsiyet toplumunun araçları olanlara karşı, zombileştirilenlerin ayağa kalkmasını savunuyoruz. Röportajın hemen ardından, Ece Ayhan’ın dizelerinden yaratılan şarkıyı söyleyerek “ayağa kalkan” zombileri savunuyoruz.

Barış Yarsel – Futuristika!

Futuristika: Zombi filmlerini seviyoruz, sessiz filmleri seviyoruz, ama ilk defa bir sessiz zombi filmi yapıldığını duyduk. Bu film için, The Golem, Nosferatu gibi Alman ekspresyonist filmlerinden ilham aldınız mı?

Chris King: Öncelikle, izninizle aktarmak isterim; bu filmi çekerken ilk filmini yapmakta olan tümüyle amatör bir filmci olduğumu belirtmem gerekli. Aslında, özellikle Aaron AuBuchon, Chad Ivins ve Kevin Belford gibi tecrübeli sinemacılardan oldukça yardım aldım. Ama yine de benim hayal gücüm, benim projemdi ve yardım edenlerden hiçkimsenin filmim için çalışmalarını, yaptıkları en iyi iş olarak değerlendireceğini düşünmüyorum.
Bahsettiğiniz muazzam filmlerden ilham alışımızın kavranması ve nitelenmesi için tüm bunları söylüyorum. Olan şu ki, ben ilk dönem sessiz filmleri diğer tüm türlerden daha çok seviyorum. Bu yüzden “eski” sessizlerde gördüğümüz gibi konuşmaların olmadığı, sadece müziğin olduğu güncel bir film yapmak istedim. Aslında, sessiz de değiller bu eskiler; sadece konuşma, ”konuşkanlık“ yok. Hatta, canlı müzik eşliğinde gösteriliyorlardı. Bizim filmimiz de ”fon müziği şiir” olacak şekilde çekildi ve düzenlendi. Diğerleriyle beraber ben de, “Bakışsız Bir Kedi Kara“nın İngilizce çevirisinden harf be harf  bu müziğin yazılmasında ve yapımında yer aldım.
Bu arada, buradan; yaşadığım yer olan St. Louis, Missouri’den bir video profesörü, Aaron AuBuchon, bana film için yardım etmeye karar verdiğinde, beni evine davet edip Robert White’ın “The Cabinet of Dr. Caligari”yi seyrettirmişti. Alman eksperyonist sessiz filmlerinden bir klasik. Bu filmin bizim için muhteşem bir sinematik örnek olacağı konusunda fikir birliğine varmıştık. Gerçi, sonuçta, benim amatörlüğüm ve film festivali için son teslim tarihi telaşım filmin kalitesini o kadar düşürdü ki, bu iki filmi aynı anda belirtmeyi düşünecek çok az kişi vardır.

F.: Zombi, çoğunlukla bir Amerikan kavramı. Bize göre Ece Ayhan zamansız ve mekansız bir şair. Şiirlerinde ezilenler, yolunu kaybedenler ve kenarda bırakılmışlar önemlidir. Bu filmin zombilerini benzer şekilde tarif edebilir miyiz? Yoksa sizin zombileriniz birer parti elemanları mı? Filmde onları nasıl tasvir ediyorsunuz?

C.K.: Hah! Seviyorum sizi! Filmden sadece birkaç küçük bölüm gördün, ama gerçekten filmi tanımlayıcı -neredeyse kazara oluşan- bir çıkarım yapabilecek kadar anlamışsınız.
Bakışsız Bir Kedi Kara filmi, fon müziği şiir olacak şekilde yapıldı.
Biraz açıklayayım… Murat Nemet-Nejat’ın “Bakışsız Bir Kedi Kara” çevirisinde kullandığı tekniği, sürrealist bir teknik olarak addediyorum. Bu nedenle, filmin, şiirin fon müziğinin biraz sürrealist bir estetiğe sahip olarak yapılmasını istedim. Ama yapılmasını hiç istemediğim bir şey; bugüne kadar seyretmiş olduğum sürrealist filmlerin bir taklidini yapmak olurdu. Ayrıca, sadece deneysel bir şey yerine, karmaşık bir öykü içinde birbirleriyle etkileşimde olan karakterlerin olduğu, hikaye anlatan bir film yapmak istiyordum.
Tüm bunlar üzerinde çalıştığımız zamanlardan bir nokta geldi ki, Aaron AuBuchon Zombie Squad’a ya da St. Louis’de her yerde zombiler olduğuna tesadüfi bir gönderme yaptı. Gerçekten öyle, ve benim hiçbir fikrim yoktu. Altı yıl önce St. Louis’e geri taşındığımdan beri, küçük bir çocuğu olan bir gazete muhabiriyim. Bu sebeple hayatım iş ve ev arasında gidip gelmek. Şehrimizde gelişmekte olan bu tarz -gayet ciddi hayatta kalma görüşleri ve kan bağışları gibi harikulade toplumsal etkinlikleri ile zombi kılığında ortalıkta koşuşturma keyfini harmanlayabilen Zombie Squad gibi- altkültürlerle ilgili pek bilgim yok.
Çalışırken elindekileri kullanman gerektiğine inanıyorum, ve burada, St. Louis’de zombilerin kesintisiz bir berekette olan doğal bir kaynak oldukları ortaya çıkmıştı. Tabi bende hemen, sayıca büyük topluluklar halinde, hem filmi de kalabalıklaştırmaya, hem de bir çeşit çok yönlü sürrealist efekt olarak, bu zombileri oyuncu yapma fikri oluştu.
Filmimde şiiri, genç bir oğlan yosmanın ya da transcinsel bir sokak çocuğunun hikayesi olarak okudum
Benim için gerekli olan bu mesaja olanak tanıdıktan sonra, zombiler ayrıca, şehrin ürkütücü yeraltındaki, ölümün kol gezdiği sokaklardaki yaşamı da sembolize etmeye yaradılar. “Bakışsız Bir Kedi Kara“, sürrealist ve imgesel bir şiir olarak, sınırsız sayıda yorumla kişiye göre değişebilir. Ama filmimde ben, çevirmenin şiiri, reşit olma yaşı gelen genç bir oğlan yosmanın  -ya da transcinsel (kendini karşı cins olarak gören) bir sokak çocuğunun- hikayesi olarak okumasını izledim. Böylece, zombiler, kız ve erkek çocukları hırpalamakla tehdit eden tehlikeli üçkağıtçıları simgeliyorlar.

F.: Başka Türk şairlere ilgi duyuyor musunuz?

C.K.: Hem de çok. New York’ta yaşarken en iyi arkadaşım Defne Halman‘dı. Babası, Türk şiirinin İngilizce’ye çevrilmesinde en önemli figür olan Talat. S. Halman. Bu yolculuğa Murat’la, onun bana “Bakışsız Bir Kedi Kara“ çevrisini vermesiyle, çıktım aslında. Fakat Halman’lar  (ve de sonra, yine Murat’ın) vasıtasıyla, daha fazla Türk şair tanıdım. Garip akımı şairlerinin (Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet) kısa şiirlerine müzik düzenledim, Defne Halman’la beraber Orhan Veli’nin tüm şiirlerini İngilizce’ye çevirdik.

F.: Ece Ayhan’ın iç dünyasıyla tanıştıktan sonra hayatınızda nelerin değiştiğini düşünüyorsunuz?

C.K.: Murat, “Bakışsız Bir Kedi Kara“yı bana verdiğinde, kitap yepyeniydi, bir kitap eleştirisinin satacağı tek zamandı aslında. New York’tan mükemmel bir dergi olan The Nation için eleştiriyi hazırlayacak kadar şanslıydım. Yazım Türkçe’ye de çevrildi ve basıldı; inanılmaz ama kızı bizi tanıştırdığında Profesör Halman beni zaten bu eleştiri yazımdan tanıyordu.(2) O yazıda, “Bakışsız Bir Kedi Kara“nın bugüne kadar okuduğum en kederli kitap olduğunu düşündüğümü söylüyordum. Hala aynı fikirdeyim. Şiir bana, hayal kırıklığı, hüsran, yabancılaşma, iletişimde başarısızlık, imkansız aşk ve sekse karşı pek çok imge, renk ve ruh hali verdi. Bir aile kurmaya başlayıp yerleşmeden önce, hayatım bir rock müzisyeni olarak bazen çok pervasız ve tehlikeli idi, ve “Bakışsız Bir Kedi Kara“, o yıllara dönüp bakmamda bana yardımcı olan bir prizma. Bana daha önceden sahip olmadığım bir kelime haznesi veriyor.

F.: Tahmin ederim, Türkçe kişi isimlerinin çoğunluğunun hemen hemen tam bir anlamı olduğunu çoktan biliyorsunuzdur. “Ece”, “Kraliçe, Yüce, Lider” anlamlarına geliyor; eski, öz Türkçe bir kelime. Sizin soyadınız “Kral”. Tesadüfleri seviyoruz ki aslında pek de inanmıyoruz; hayatta her şey kişilerin bilinçli ya da bilinçsiz seçimleri ile gerçekleşiyor. Bu karşıt eşleme hakkında nasıl hissettiniz/hissediyorsunuz?

C.K.: Gerçekten, büyülendim. Nutkum tutuldu. (Bu cevabı yazılı olarak veriyorum, ama derin bir manada kelimelere dökemeyecek haldeyim.) İsmi hakkında bunları bana daha önce söyleyen olmadı. Şimdi, müziğini düzenlediğim şiirin bir parçası olan ”Bir kraliçedir oğlum kanatlarını açmış...” dizesinin, şairin adına kelime oyunu olduğunu anlıyorum. Fakat, Kraliçe şair ve Kral filmciyi benzetmek bizi filme ve filmin konseptine geri getiriyor.
Murat’ın şiirin bir erkek çocuk ya da bir transcinsel fahişe hakkında olması fikrini izleyerek, bunu iki başrol oyuncusuyla dramatize etmek istedim; bazen kendisini erkek çocuk olarak tanıtan çetin bir kız çocuğu ve bazen kendisini kız çocuğu olarak tanıtan, bir kız çocuğu sanılabilecek güzellikte bir erkek çocuğu. Bu, güzel erkek çocuğunun makyaj testi (kendi fikrine göre) başarısız olunca ve kız çocuğu olarak çirkin görüneceği sonucuna varınca, pek iyi sonuç vermedi. Böylece daha sert görünüşlü bir erkek aktörde karar kıldık ve oyuncunun daha kaba görünüşü ve daha keskin enerjisi nedeniyle bu ikilikle farklı yöntemlerle oynamak durumunda kaldık. Aklımdakinden çok farklı bir film olmasına yol açıldı, ama yine de sonuçta ortaya çıkandan memnunum.

1-Nilgün Kahraman’ın ortaya çıkardığı Ece Ayhan fotoğrafı Zafer Yalçınpınar’ın Ece Ayhan efemeralarından alınmıştır

2-Söz konusu yazı Zafer Yalçınpınar’ın katkısıyla buradan okunabilir.

İşbu söyleşi https://www.futuristika.org/kultura/edebiyat/chris-king/ adresinden alınmıştır.

May
08
2010
0

Kapak: Sarnıç (1939-Sait Faik)

Sait Faik’in ikinci hikâye kitabı olan “Sarnıç”ın kapağıdır. Bu kitap 1939 yılında Çığır Kitabevi tarafından yayımlanmıştır.

May
04
2010
0

Eski Kitaplar Yeni Duygular (B. Necatigil)

Behçet Necatigil’den Mine Türkay’a ithafen
“Eski kitaplarımız yeni duygular verir.” ifadesiyle imzalı
“Eski Toprak” adlı kitap… (10-4-1968)

Hamiş: Kitabı bana ulaştıran sıkı karikatürist Zafer Temoçin’e çok teşekkür ederim.

*

Ayrıca bkz;
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=462
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=imzali

Nis
27
2010
0

Ham Söz, Has Söz (Maurice Blanchot)

Blanchot’nun “Ham Söz, Has Söz” adlı yazısı “şiir dili” ve “töz” arasındaki ilişkiyi “aydınlatmak” adına yazılmış en sıkı yazılardan biridir. İşbu yazının ilk Türkçe çevirisi 1979 yılında “Cehennemde Bir Mevsim” adlı derginin ilk sayısında yayımlanmıştır. Oğuz Demiralp’in sözkonusu çevirisine https://zaferyalcinpinar.com/blanchotvehassoz.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Maurice Blanchot

Nis
22
2010
0

Söyleşi: “Şiir, Boğunç ve Doğru” (Ece Ayhan-Önay Sözer)

Fotoğraf: Nilgün Kahraman

*

Şimdilerde Amerikano Boğaziçi Corp.’ta felsefe profesörlüğü eden Önay Sözer, 1966’da Ece Ayhan’la bir söyleşi gerçekleştirmiş. Zamanın “Yeni Ufuklar” adlı sıkı dergisinde yayımlanan söyleşinin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/eceonaysozer.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
22
2010
0

Dergi: Cehennemde Bir Mevsim (1979)

1979 Yılında Yayımlanan ‘Cehennemde Bir Mevsim’ adlı şiir dergisinin ilk sayısının kapağı.
İşbu dergiyi çıkaranlar arasında Oruç Aruoba, İ.Kuçuradi ve Ertuğrul Özkök bulunmaktadır.

Derginin yönetmeni ise Oğuz Demiralp’tır. (Zy)

*

Hamiş: Ece Ayhan’a ilişkin çeşitli efemeralara Bakışsız Bir Kedi Kara adlı Ece Ayhan web sitesinden ulaşabilirsiniz.

Nis
21
2010
0

Yaşlılık Günlüğü- “II” (Salâh Birsel)

27 Aralık 1981

Kimileri bilimsizlik tarlasıyla bilim ve sanat tarlasının tam sınır çizgisinde durur. Bir yandan bakıldı mı aydın sanılır, öbür yandan dikizlenince de bütün bidelekliği ortaya çıkar.

18 Mart 1982

İnsan sevgisi!
Bu söz artık kafamda sancılar kaldırmaya başladı.
İnsanları seven bir kişinin, bunu belli etmesi için bin bin yol vardır. Ama bu yol fat fut “Ben insanları severim” diye ortaya atılmak değildir.
(…)
Sanırım insanları sevmemek başka şeydir, insan sevgisi madrabazlarını yermek başka şey.
Ne ki, yığınlar böyle maç-maçlar üzerinde durmuyor. Sahtecileri bile şakak lalesi ediyor.

5 Nisan 1982

Ben şimdiye değin imzaladığım kitaplara, kitaplarımı armağan ettiğim kişilerin adını yazmış, yanına da sadece “için” sözcüğünü eklemişimdir. “Sevgi”, “saygı” sözcüklerine ise zinhar yüz vermemişimdir.
(…)
Ne var, son yıllarda ben de her yazar gibi imzamın üstüne birkaç sıcak ve gönül alıcısı söz kondurmaya bakıyorum.
Yoksa bunlar benim yaşlandığımın işaretleri mi?

Nis
20
2010
0

Salvador Dali’nin Don Kişot Desenleri

Dali’nin 1964-1965 yıllarında İtalya’da yayımlanan Don Kişot desenlerinden bazıları, memleketimizde, Argos Dergisi’nin 1990’da yayımlanan 21. sayısında  yer almıştır. Desenlerden bazılarına https://zaferyalcinpinar.com/donkisotdali2.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
16
2010
1

ADA (Oruç Aruoba)

“Hiçbir insan bir ada değildir” diye başlar John Donne, ünlü (Hemingway’i de esinlendirmiş) “çanlar kimin için çalıyor” konulu vaazına.
Doğrudur. Bir ada değildir hiçbir insan; yapayalnız, tek başına, değil – ama, bazı insanlar, adalı kişilerdir – ve yalnızdırlar…
İsmet Değirmenci de onlardan biri; bir adalı ressam; ama burada, gözlerini söze çeviriyor, şiir yazıyor.
Bir adada – bir adadan – yazılan şiirler hangi temellere dayanır?
Herşeyden önce, Deniz’e: Deniz çevreler Ada’yı – Ada, Deniz’in içindedir – O’nunla birlikte; ama O’ndan dolayı, yalnız… Ada’ya gelenler, Deniz’den gelirler; gidenler de, gene, Deniz’e
– Deniz’den – gideceklerdir.
Ada’da kalan yalnız kişi ise, gene, Deniz’e bakar, bekler – ya beklenen birisinin gelmesini; ya da, tabii, o gelmeyeceğine göre, kendi, çekip gitme zamanın gelmesini – gene Deniz’e –Deniz’den…
İsmet Değirmenci de öyle yapıyor: – Adalıların uğraşlarıyla, ilişkileriyle oluşan Ada yaşamını çerçevelerken, onun içine bir kişiyi özleyen yalnız bir kişi koyu – yor – bekletiyor, çantasını alıp gidene dek, Ada’dan – Deniz’e…


Oruç Aruoba

İsmet Değirmenci’nin “Gemi Ne Zaman Gelecek” adlı şiir kitabının tanıtım yazısından…

Bkz: https://www.kitapturk.com/books/Kitap/66704/Gemi_Ne_Zaman_Gelecek.htm

Hamiş: İsmet Değirmenci, Mermer Adası’nda (Marmara Adası’nda) yaşamaktadır.

Nis
16
2010
0

Necatigil’den Timur Selçuk’a…

Karanfil Sahaf’ta gördüğüm imzalı kitapların arasında Behçet Necatigil’in 1971 yılında “De” yayınevi tarafından yayımlanan “Evler” adlı kitabı da bulunmaktaydı. Necatigil, sözkonusu kitabını Timur Selçuk’a ithafen

“Değerli sanatçı
Timur Selçuk için
sevgiyle.
B. Necatigil
6.7.1971″

şeklinde imzalamıştı.

İşbu kitap, Kadıköy’de -Moda Sineması’nın yanında bulunan Kafkas Pasajı’ndaki Karanfil Sahaf’taki rafında- koleksiyonerini bekliyor.

Nis
10
2010
0

Onat Kutlar, “Yeter Ki Kararmasın…” ve Karanfil Sahaf

Onat Kutlar’ın 1984’de De Yayınevi’nden yayımlanan “Yeter Ki Kararmasın” adlı kitabının imzalı nüshasını koleksiyonuma katabilmenin mutluluğunu ve coşkusunu yaşıyorum. Kitabı, Kadıköy’de Moda Sineması’nın yanındaki Kafkas Pasajı’nda, yeni açılan Karanfil Sahaf’ta buldum.  Ayrıca, Karanfil Sahaf’ta daha pekçok ilginç ilkbasım şiir kitabının ve imzalı kitabın bulunduğunu/bulunabileceğini de özellikle söyleyeyim…   (Zy)

*

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com