May
13
2017
--

Serbest Sergi Alanı: “MASKELİ BALO//NEUCOMERS” (19, 20, 21 Mayıs 2017, Burgaz Ada)

Tight Aggressive’in sunduğu ve 19-21 Mayıs tarihleri arasında Burgaz Ada’da gerçekleştirilecek Neucomers etkinliği, farklı disiplinlerden yeni sanatçılara açık çağrıda bulunuyor. Neucomers yaklaşımı, yeni müzik gruplarının, çizerlerin, tasarımcıların ve fanzin üreticilerinin yanı sıra, işlerini sergilemek isteyen yeni sanatçılara da etkinlik boyunca alternatif, serbest bir sergi alanı oluşturuyor… Detaylar için bkz: https://www.facebook.com/events/212181192603562/

May
03
2017
--

“Marmara Adaları’nı Bekleyen Tehlike!” (H. Can Yücel)

Fotoğraf: Güneş Dermenci


Adalı Dergisi‘nin Mayıs 2017 tarihli 143. sayısında H. Can Yücel, Marmara Denizi’ni ve adalarını bekleyen büyük termik tehlikeyi inceleyerek dikkatimize sunuyor. İşbu önemli yazının tam metnine https://www.adalidergisi.com/cms/adali-dergisi/2010-2019/2017/sayi-143-mayis-2017/makale/1899/marmara-adalari-ni-bekleyen-tehlike adresinden ulaşabilir ve tehlikenin türünü ve büyüklüğünü irdeleyebilirsiniz!



Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Mar
31
2017
--

Sarı-Lacivert: “Dr. Memduh Eren’in Fenerbahçe Sevdası”

“Fenerbahçe formasıyla Dr. Memduh Eren”


“Dr. Memduh Eren’in yayımlanan kitapları”


“(…) Memduh Bey Ada’da olduğu dönemlerde genellikle, yüksekte ve manzaraya hâkim Aba burnu sırtına inşa ettiği bu evde vakit geçirmiştir. Tıp fakültesinde okuduğu müddet stajını Beykoz’daki kundura fabrikasında yapmış, bu esnada da Beykoz Spor’da top oynamıştı. Daha sonra Göztepe forması ve son olarak da Fenerbahçe forması giymişti… Futbolu bıraktıktan sonra ise Fenerbahçe Spor Kulübü’nün muhalif cephesine kısa bir süre önderlik etmişti. Genel kurul toplantılarında yönetime/iktidara karşı yaptığı ateşli ve sert konuşmalarla hafızalardan silinmeyen Memduh Eren aynı zamanda 1960 ihtilali öncesinde dikkat çeken öğrenci liderlerindendi. ‘Üçüncü Dünya Devrimi’(Sarı) ve ‘27-28 Nisan Gençlik Eylemi Işığında 27 Mayıs’(Lacivert) adında yazmış olduğu iki adet kitabı bulunmaktadır. Bu kitapları bastıracak bir yayınevi bulamadığından kendi olanaklarıyla bastırmış ve kapaklarını da yıllarca formasını gururla taşıdığı Fenerbahçe’nin renklerinden yani Sarı-Lacivert’ten yapmıştı.

1971 yılında Ziverbey Köşkü’nde günlerce işkence gören fakat pes etmeyen Memduh Eren, ‘Bomba’ davasından yargılanmıştı ve mahkemedeki savunmasını şu küçük hikâye ile sonlandırmıştı; “Eren bir derbi maçında sol uçta topu kazanır, hızla ceza sahasına girer ve boşta olan santrfora pas atmaya hazırlanır. Ancak bir türlü topu çıkaramaz ve geciktiği için mutlak gol pozisyonu kaçar… Takım arkadaşları büyük bir şaşkınlıkla Eren’in yanına koşarlar ve pası neden zamanında çıkaramadığını sorarlar? Eren’in verdiği yanıt savcının iddiasına cevap niteliğindedir ve onun karakterini yansıtır… ‘Pası atacağım yönde bir papatya kümesi vardı. Çiçekleri ezmek istemedim!’ Eren, hâkime döner ve ‘Papatyaları dahi ezemeyen ben nasıl olur da bomba atabilirim!’ der…” Bu maç sonrasında ise “Papatya Memduh” lakabıyla anılmaya başlamıştır. (…)”

Hüseyin Can Yücel
“Aba Koyu’nda İki Fenerbahçeli”
Adalı Dergisi, Sayı: 133, Temmuz 2016


“Dr. Memduh Eren’in muayene ettiği bir
hastası tarafından tasarlanan kibrit”


“Dr. Memduh Eren’in Marmara Adası’nda bulunan mezarı”


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Fenerbahçe Spor Kulübü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
18
2017
--

Cysique Mermeri

(…) Gün batarken rüzgâr şiddetlendi, kuzey-doğudan esmeye başladı. Sabahın üç veya dördünde geminin kaptanı Marmara Adası’nı geçtiğimizi düşünerek boğaza gece karanlığında girmiş olmamak için yelkenleri maystraya aldı. Gerçekten de gün doğarken kendimizi Marmara Adası’nın kuzey batısında ve küçük Gaidoura adacığının hen iki fersah yakınında bulduk.

Marmara Adası, adını bir cins mermerden almıştır. İnce mavimtırak ve gri damarları olan mermer bu adadan büyük miktarlarda çıkarılır. Rumlar bu mermere Cysique mermeri derler. Sebebi ya aynı mermerin Sysique yarımadasında da bulunması, yahut buranın Marmara Adası mermerlerine bir antrepo görevi görmesindendir. Anadolu’daki bütün eski belde kalıntılarında bu mermerin izleri göründüğü gibi İstanbul camilerinin sütunları da aynı taştan yapılmıştır. (…)

Rolin OLİVİER, 1790
Türkiye Seyahatnamesi (2. Kitap), Çev: Oğuz Gökmen, 1991, Ankara


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.


Kas
17
2016
--

#bozcaadabizim

“Bozcaada’nın sahibi ‘deniz’dir
ve hiçbir ada satılık değildir!” (Zy)


İmza Kampanyası:
https://www.change.org/p/bozcaada
-koyları-satılık-değil-çünkü-bozcaadabizim-csbgovtr


ayrıca bkz: https://evvel.org/?s=bozcaada


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
16
2016
--

Heybeli Sahaf’ta; Ece Ayhan’dan Onat Kutlar’a ithafen…

Halki’de (Heybeliada’da) “Heybeli Sahaf”ı (Nâzım Hikmet Erkan’ı) ziyaret ettik. Heybeli Sahaf’ın raflarının ağırlıklı edebiyat/şiir bileşkesinden oluştuğunu söylemeliyim: Heybeli Sahaf’ın uzmanlık alanı -tahmin edebileceğiniz gibi- Nâzım Hikmet’in eserleri… Bununla birlikte, ‘İkinci Yeni’ şairlerinin imzalı kitapları kapsamında da İstanbul sularındaki en ilginç koleksiyonun Heybeli Sahaf’ta olduğu görülüyor: Örneğin, Ece Ayhan’dan Onat Kutlar’a ithafen “13/06/1973” tarihinde imzalanmış “Devlet ve Tabiat” adlı şiir kitabı koleksiyonun en sıkı eserlerinden biri…


“ŞİİR ARKADAŞLIĞI İÇİN,

(…) ve Onat Kutlar’a (…) sunulmuştur.

BİRGÜN YERYÜZÜNDE BEŞ KRAL KALACAK. DÖRDÜ İSKAMBİLDE…

13/6/73, İstanbul

İmza: Ece Ayhan”

_


Hamiş: EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
07
2016
--

Aba Koyu’nda İki Fenerbahçeli: ‘Memduh Nabi Eren’ ve ‘Yaşar Yalçınpınar’

memduheren

“Memduh Nabi Eren, Fenerbahçe Forması’yla…”

Mermer Adası’nın ve Adalar Kültürü’nün ‘büyük yürekli’ araştırmacısı Hüseyin Can Yücel, Adalı Dergisi’nin Temmuz 2016 tarihli 133. sayısında Aba Koyu’nda yaşamış olan iki büyük Fenerbahçeli futbolcuyu anlatmış.

Memduh Nabi Eren ile Yaşar Yalçınpınar‘ın (ve ailelerinin) ilginç yaşam öykülerini içeren bu sıkı araştırma yazısının tam metnine https://www.adalidergisi.com/cms/adali-dergisi/2010-2019/2016/sayi-133-temmuz-2016/makale/1463/aba-koyunda-iki-fenerbahceli adresinden ulaşabilirsiniz.

Adalar kültürü ve özelinde de Marmara Adası kapsamındaki araştırmaları nedeniyle H. Can Yücel’e yerden göğe kadar teşekkür ediyorum.  (Zy)


Önemli Not: Fenerbahçeli Santrfor Yaşar Yalçınpınar‘a ilişkin bir başka metin de şu adreste bulunuyor: https://evvel.org/santrfor-yasar-yalcinpinar-1914-1998


20160707_172104


Adalı Dergisi, Sayı: 133, Temmuz 2016, s. 42-43


20160707_172126


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden, “Fenerbahçe Spor Kulübü” ilgilerine ise https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
30
2015
0

İhtiyar Balıkçı Feridun Reis (H. Can Yücel)

ihtiyarbalikci

“İhtiyar Balıkçı” Lokantası, “France” adı verilen sandal ve “Filozof”


H. Can Yücel, Marmara Adası’nın efsanevi karakterlerinden biri olan Feridun Reis’i ve “İhtiyar Balıkçı”yı anlatan belgesel bir yazı kaleme aldı. “İhtiyar Balıkçı Feridus Reis” başlıklı yazının tam metnine https://www.adalidergisi.com/cms/adali-dergisi/2010-2019/2015/sayi-125-kasim-2015/makale/1071/ihtiyar-balikci-feridun-reis adresinden ulaşabilirsiniz.


 

ihtiyarbalikci2


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
01
2015
0

VİRA BİSMİLLAH!

vb4

vb1


Rüzgâr Defteri Yayımlandı!


ruzgardefteri

Rüzgâr Defteri’nin Facebook Sayfası:
https://www.facebook.com/ruzgardefteri


Rüzgâr Defteri’ni
https://www.oyunyayinevi.com/urun/ruzgar-defteri/
adresinden çevrimiçi olarak satın alabilirsiniz.


vb2


Hamiş: Yalçınpınar’ın 2015 yılı öncesinde yayımlanan tüm kitaplarının pdf biçemine https://zaferyalcinpinar.blogspot.com adresinden, tüm şiirlerine ise https://bit.ly/zypsiir adresinden ulaşabilirsiniz. Zafer Yalçınpınar kimdir? sorusunun cevabı da https://bit.ly/zykimdir adresinde yer alıyor. (Ayrıca bkz: https://zaferyalcinpinar.com)

Ağu
06
2015
0

“Kuleden görünenler gözlerinin; kulenin içi bedeninindir.” (Ertuğ Uçar)

fener1

İllüstrasyon: Ertuğ Uçar


Kuleden görünenler gözlerinin;
kulenin içi bedeninindir.

(…)Fener sekiz kattan oluşur. Kuleye taş örgüsünün iyice genişlediği zemin kattan girilir. Çelik merdivenler önce erzak deposuna, sonra yakıt katına, ve daha sonra genel bakım için korudukları alet edevatı koydukları atölye katına ulaşır. Beşinci katta yatakları ve banyoları bulunur. Altıncı katta yaşarlar. Küçük bir mutfak, üç küçük koltuk ve daracık cama yanaştırılmış tahta bir masa vardır. Yedinci katta feneri çalıştıran mekanizma, sekizinci katta ise fener vardır. Balkona yedinci kattan çıkılır.

O şimdi “lokal” diye adlandırdıkları altıncı katta. Hava mevsime uygun şekilde durgun. Pencerenin yanındaki tahta masaya dirseğini dayamış eli çenesinde dışarı bakıyor. (…) Gözlerini dışarıda pencerenin sağından soluna doğru ilerliyor gözüken denize değil de pencerenin çerçevesine sabitlerse arkadaki her şey iyice bulanıklaşıyor. Bugünkü gibi gökyüzü ve denizin renklerinin birbirine döndüğü havalarda çerçevenin içine sadece mavileri kırpışan bir gri hâkim oluyor. O, gözlerini çerçeveye sabitleyip dışarı bakıyor. O, bunu yapmayı çok seviyor. O aslında tam da şimdi çok konuşmak istiyor. Saatlerce kâğıt oynayıp tek bir laf etmeyen, günler boyu hiç ses çıkarmayan adam, kıpırdamadan seyredip durduğu dalgalar ve gidiş yönleri hakkında, çerçevenin içinden beyaz kuşlar hakkında, çerçevenin yukarısını kaplayan şu bulut hakkında konuşmak istiyor. Bazı dalgalar köpük taşıyor. Bazı beyaz kuşlar denize değecek kadar alçak uçuyor. Bulut çok ilerilere yağmur bırakıyor. O, bunları anlatmak, duvara asılı şu resim hakkında diğerleriyle sohbet etmek istiyor. Her gün aynı noktada aynı duruşta seyrettiği bu manzara parçası onu çok etkiliyor. Bu bir metre karelik fotoğraf durmadan değişiyor.Her gün aklına kazıdıklarını, bir sonraki gün göremiyor. Resme bir köşeden giren bulut çıkmak bilmiyor bazen. Ufuk çizgisi yok oluyor kimi gün. Deniz göklere yükseliyor, gökyüzü kulelerinin dibine iniyor. Kuşların dengesi bozuluyor. Konuşacak ne çok şey oluyor bu fotoğrafın önünde. Kafasında hiç aşina olmadığı bir tasvir etme isteğiyle aynı dalgalara her gün değişik isimler, aynı denize her gün değişik sıfatlar buluyor… ve ne zaman ona da garip gelen bir şekilde gevezelik etmek istese diğer ikisi bu masadan uzakta oluyor. (…)

Ertuğ Uçar
“Yalnızlığın 17 Türü”, Alef Yayınevi, Mart 2007, 1. Baskı, ss. 8-9


Önemli Not: Son yıllarda okuduğum en sıkı öykü kitabının Ertuğ Uçar tarafından kaleme alınan “Yalnızlığın 17 Türü” olduğunu söylemeliyim. Edebiyat oligarşisi tarafından piyasalandırılan ve Bakanlık’tan para desteği alan şu “vasatî edebiyat ortamı”nda gerdan kırarak gezinen “ödüllü öykü yazarları”nın hemen hemen hepsine “Sizin ve sizin gibilerin daha kırk bin fırın ekmek yemesi gerek!” dercesine güçlü Ertuğ Uçar’ın imgelemi! Uçar’ın metinleri, zihnimde, Sait Faik’le özdeşleşen bir duygudurumun oluşmasını sağlıyor. “Öykülemeci anlatım” türünün alan derinliği göz önüne alındığında Ertuğ Uçar’ın “gerçek bir zirve”ye doğru hareket ettiğini görüyoruz. Belki de zirveye ulaşmıştır bile… (Zy)

Ağu
01
2015
0

“O çizgi nereden geliyor?”

Rüzgâr Defteri‘nden…

20150806_125533

İlhan Berk’le Görüşme’den Fotoğraflar (2006)
https://evvel.org/ilhan-berkle-gorusmeden-fotograflar-2006

20150806_125610

ruzgar3


Rüzgâr Defteri’ni
https://www.oyunyayinevi.com/urun/ruzgar-defteri/
adresinden çevrimiçi olarak satın alabilirsiniz.


Hamiş: Yalçınpınar’ın 2015 yılı öncesinde yayımlanan tüm kitaplarının pdf biçemine https://zaferyalcinpinar.blogspot.com adresinden, tüm şiirlerine ise https://bit.ly/zypsiirler adresinden ulaşabilirsiniz. Zafer Yalçınpınar kimdir? sorusunun cevabı da https://bit.ly/zykimdir adresinde yer alıyor. (Ayrıca bkz: https://zaferyalcinpinar.com)

Tem
23
2015
0

Mermer Adası’nın Tam Kalbinde Bir Seramik İşliği: “İNCİ”

inci3

Seramik sanatçısı İnci Yalçın Balkan ve eşi Yusuf Balkan, Mermer (Marmara) Adası’nın merkezinde çağdaş bir sanat işliğini hayata geçirdi. “İnci” adını taşıyan işlikteki eserlerin genelinde seramik sanatının çağdaş motifleri ile figüratif çeşitlemeler bulunuyor. Seramik sanatının el emeğiyle özdeşleşen felsefi dokusu, İnci Yalçın Balkan’ın figüratif kompozisyonlarında, motiflerinde ve renk seçimlerinde belirgin bir şekilde hissediliyor. Adanın tam kalbinde, tarihsel bir mekânın restorasyonu sonrasında hayata geçen “İnci” adlı işliğin, Marmara Adası’ndaki kültür-sanat aurasını olumlu yönde etkileyerek geliştireceğini düşünüyor ve bu biricik kültür-sanat işliğini, adalar kültürü, seramik sanatı, tarih ve felsefeyle ilgilenen herkesin ziyaret etmesini öneriyorum. (Zy)

inci2


inci4

“İnci Yalçın Balkan”


inci1
“İşlikte yer alan eserlerden bir görünüm…”


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
14
2015
0

“Paskalya Adası’nda Aynaların İşleyişi” (Julio Cortázar)

“Paskalya Adası’nın batısına bir ayna konulduğunda, geri kalıyordu. Paskalya Adası’nın doğusuna bir ayna konulduğunda, ileri gidiyordu.”

Bülent Kale’nin çevirdiği “Paskalya Adası’nda Aynaların İşleyişi” adlı kısa öykünün tam metnine https://newalaqasaba.wordpress.com/2015/07/05/julio-cortazar-bir-kisa-oyku/ adresinden ulaşabilirsiniz.


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Julio Cortazar” başlıklı ilgilerin tümü https://evvel.org/ilgi/julio-cortazar adresinde yer alıyor.

Nis
29
2015
0

Marmara Adası’nda Bir Şarap Evi: “Baba Zula” (H. Can Yücel)

5003d452a8da016f3ed02a6385cf54e8_L

İsmail Mersin’in Mermer Adası’ndaki Şarap Evi…
“BABA ZULA” hakkında Adalı Dergisi’nde H. Can Yücel kaleme almış;
https://www.adalidergisi.com/cms/adali-dergisi/2010-2019/2015/
sayi-119-mayis-2015/makale/664/marmara-adasi-nda-bir-sarap-evi-baba-zula

baba_zula_4_280x


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Mar
11
2015
0

“Kancabaş” Teknesi Üzerine… (H. Can Yücel)

kancabas1

Mermer (Marmara) Adası’nın ve çevresindeki takım adaların yerel balıkçı teknesi olan “Kancabaş” hakkında H. Can Yücel özel bir inceleme yazısı kaleme almış… Yazının tam metnine https://issuu.com/adabeyi/docs/kancabas adresinden ulaşabilirsiniz.

kancabas3


kancabas2


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
31
2014
0

Arz-ı Endam

heybeli1k

“Arz-ı Endam”
Heybeli Ada, 2014

Fotos: Z. Yalçınpınar

heybeli2k


Hamiş: Z. Yalçınpınar’ın “Kendini Anlatan” fotoğraflarına https://zaferyalcinpinar.tumblr.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
03
2014
0

“Gülen Ada” Çizimleri (Halikarnas Balıkçısı)

gulenada5

“Gülen Ada”, Halikarnas Balıkçısı
Yeditepe Yayınları, 1957

Kapak ve Hikâye Resimleri: Halikarnas Balıkçısı

“Gülen Ada” adlı hikâyenin tam metnine
https://zaferyalcinpinar.com/gulenada.jpg
adresinden ulaşabilirsiniz.

*


gulenada1

“Fırıncının Kızı” adlı hikâye için…


gulenada2

“Hayatımın Romanı” adlı hikâye için…


gulenada3

“Barbut” adlı hikâye için…


gulenada6

“Hortlıyan Bakış” adlı hikâye için…


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Yeditepe Yayınları” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/yeditepe-dergisi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
25
2014
0

Heybeli Güz

20141024_174142


“Heybeli Ada”
Güz, 2014

Fotoğraflar: Z. Yalçınpınar


20141024_160514

20141024_175232

Ayrıca bkz: Kendini Anlatan

20141024_160805

20141024_173745


Hamiş: Z. Yalçınpınar’ın “Kendini Anlatan” fotoğraflarına https://zaferyalcinpinar.tumblr.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
03
2014
0

Söyleşi: “Adada yaşamak, denizi yaşamaktır.” (Hüseyin Can Yücel)

Ağustos 2014’te, sıkı koleksiyoner Hüseyin Can Yücel ile adalar kültürü ve Marmara (Mermer) Adası üzerine söyleştik.


Zafer Yalçınpınar: Adalar kültürü, özelde de Marmara Adası üzerine çesitli basılı materyalleri toplayarak bu konudaki en geniş koleksiyonu -belki de araştırma faaliyetini- gerçekleştiriyorsun. Nasıl başladı bu serüven?

H. Can Yücel: Haluk Cecan’ın çekimlerini yapmış olduğu 1989 tarihli “Marmara Adaları” adında bir belgesel vardır. 13 hafta boyunca TRT’de yarım saatlik bölümler halinde yayınlanmıştı. İnternet aracılığı ile izlediğim “Derindeki Sırlar” (1997) adlı başka bir belgeselinde Haluk Cecan, Gökçeada’daki kılıç balığı avcılarını konu edinmişti. Oradaki anlatımlar esnasında şu sözler dikkatimi çekti: “Hava gerçekten çok güzel ve kıpırtısız. Tıpkı Yaman Koray’ın anlattığı gibi… Yaman Koray, Marmara Adası’nda kılıç balığı avcılığı yapan insanları anlattığı ‘Deniz Ağacı’ adlı romanında şöyle der; ‘Güneş tam tepelerindeydi. Deniz dümdüzdü, pırıl pırıl yanıyordu. Maviden çok beyazdı. Parlak hareketsiz bir beyaz. Güneşe dönmüş kocaman bir aynaydı deniz… Senenin bu ilk gününde ısınmak için serilmiş yatıyordu sanki.” Bu satırlar zihnime mıhlandı. Hemen romanın ismini not aldım ve araştırmaya başladım. İnternette pek bir şey bulamadım. Beyoğlu sahaflarını tek tek dolaştım ve sonunda unutulmuş bir rafta tek basım yapmış olan 1962 tarihli ‘Deniz Ağacı’nı satın aldım. Araştırmaya ve arşive başlarken satın almış olduğum ilk kitap buydu. Romanı okudum ve içimdeki “ada özlemi” duygusunun sürekli yükseldiğini hissettim. O dakikada karar verdim. Ada ile ilgili yazılı bütün belgeleri toplayıp güzel bir arşiv oluşturmalıydım.

denizagaci

Z.Y.: Koleksiyonun başlangıcında, yani bu serüvenin ilk ânında Yaman Koray’dan kaynaklanan önemli bir metafor ya da şiirsellik var: “gökyüzünün altında, bir ayna gibi uzanışı denizin”. Bu noktada denize olan bağlılığın üzerine bir soru sormak istiyorum. Bu bir tutku mu, yoksa mecburiyet mi? Adaların tecrit faktörünü de göz önüne alarak, ada insanının denizle olan bağından bahseder misin biraz? En azından senin bağından…

H. C. Y.: Adalarda yaşam elbette zordur. Anakarada mevcut birçok olanaktan ada sakinleri tam anlamıyla yararlanamaz. Özellikle de eğitim ve sağlık konuları buna örnektir. Kimi zaman doğumlar bile karşı sahildeki hastaneye yetişme çabası içinde teknelerde gerçekleşmiştir. Yaz aylarında artan nüfusla canlanan ekonomi kış aylarında yine durgunlaşır. Adalarda işlenen ve imâl edilen ürünler de deniz taşımacılığı ile komşu il ve ilçelere ulaştırılır. Ayrıca, balıkçılığın adalarda önemli bir geçim kaynağı olduğunu düşünürsek senin de ifade ettiğin gibi denizin “büyük bir mecburiyet” olmasından söz edebiliriz. Ancak, bütün bu olumsuzluklardan yakınan ada sakinleri bir işleri çıkıp da şehre inmeleri gerektiğinde veya gezinti maksadıyla gittikleri kalabalık yerleşim yerlerinde, bir müddet sonra sıkılıp adeta kaçarcasına adaya geri dönmektedir. Çünkü alışmıştır her sabah yolda karşılaştıkları dostlarına “Günaydın!” veya “Ne haber?” demeye… Çınarların altında demli çay içmeye, kahvehanede birbirini çekiştiren, şakalaşan, dertleşen ahbaplarla sohbet etmeye, ağzı dolu dolu küfür edebilme özgürlüğüne… Kısacası, adapte olamaz şehrin kaosuna… Bir aidiyet duygusudur benliğini saran ve hemen adaya atmalıdır kendini… Benim gibi çocukluğu adada, bütün öğrenim hayatı da büyükşehirde geçmiş, şehirde alınteri dökerek çalışan, stres ve hayat koşullarının ağırlığı sonucunda bunalmış, yorulmuş adalılar için ise bu bağlılık bir tutku seviyesindedir. Öyle bir tutkudur ki bu, her tatili fırsat bilip tek başına da olsa her türlü hava koşuluna ve ulaşım zorluğuna rağmen yollara düşürmektedir insanı. Sosyal hayat doğrultusunda baktığımızda: Akşam üzeri ailece çıkılan çaparilerde balık tutulmaktadır, kimi zaman düğün alayları tekneler aracılığıyla düzenlenmektedir. Alışılmışın dışında bir tekne veya gemi geldiğinde adaya, o tekne günün konusu olur… Uzaklara gitmenin hayalleri kurulur. Denizcilik önemli geçim kaynaklarındandır. Yurtdışı ve yurtiçinde çeşitli vasıflarla çalışan birçok denizci, seferi sona erdiğinde adaya mutlaka geri döner. Hatta, seyir rotası adaya yakın olanlar var ise köylerin önünden geçerken düdük çalarak selamlar sevdiklerini. Nedendir bilinmez, gençlerin dışında denize giren-yüzen pek nadirdir. Hatta, sık kullanılan bir espri de olsa söylemeden geçemeyeceğim; ‘Adalılar ancak kazara düşerlerse denize girerler…’ Çünkü adada yaşamak, denizi yaşamaktır.

Z.Y.: Ailenizin adalı olduğunu düşünüyorum, yanılıyor muyum?

H. C. Y.: Babam 1965 yılında Marmara Adası’na gelmiş ve adaya aşık olmuş.. İmkânlarının elverdiği kadarıyla bir arsa satın alıp üzerine bugün yaşamakta olduğumuz evi yapmış. Annemler çocukluk yıllarından beri -ailece- adaya yaz tatillerini geçirmek için gelirlermiş… Yine böyle bir yaz döneminde annem ve babam tanışmışlar. 1972 yılında evlenmişler. O yıllarda çeşitli ticari faaliyetleri olan babam, 1976’da eski adı “Sarıgöl Otel” olan oteli satın alarak ismini “Marmara Otel” olarak değişitirmiş. Annem ise İngilizce branş öğretmenliğini Marmara Lisesi’nde devam ettirmiş. Ve yaklaşık 14 yıl hizmet vermiş. Esasında adalı olmayışımız aşikâr.. Ancak “ada sevgisi” aile oluşumuzu sağladığı için ve benliğimize, karakterimize işlediği için “adalılığı” kalbimizde yaşıyoruz. Aslında çok farklı coğrafyalardan gelmiş farklı kültürlere sahip insanlardan oluşuyor ailem. Ancak bir cevap vermem gerekli ise size sadece şunu söyleyebilirim: Adalı olduğumu hissediyorum ve evet; adalıyım…

Z.Y.: Ada yaşamının bireyleri “sahici insan” kılan bir yönü var; en yalın haliyle “kafayı dinlemek” diyoruz buna sanırım. İnsanları adaya çeken, adayı keşfetmeye çeken unsurlar sence nelerdir? Adada “kafayı dinlemek” dediğimizde aklına neler geliyor?

H. C. Y.: Benim için “kafayı dinlemek” adayla, doğayla bütünleşmekten geçiyor. Hava koşulları ve zamanım uygun ise çantamı hazırlar dağa uzun yürüyüşler yapar, bol bol fotoğraf çekerim. İnsanların olmadığı veya az olduğu bir sahilde oturup uzun uzun denizi izlerim. Ufuktan geçen gemileri, martıların semadaki süzülüşlerini izlerim. Ve o sessizlik… Adeta kulaklarınızı uğuldatan o sessizlik! Her akşam üzeri farklı güzellikte batan güneş… Özellikle yaz sezonu dışında… Kışın giderseniz, adadaki plajlar boş, sokaklar boş, ada bomboş… Tarifi zor bir sessizlik! Sobayı tutuşturup, bir kadeh şarap doldurup salondan denizi izlemenin keyfine doyamıyorum. Sahile vuran dalgaların çıkarmış olduğu ses ile sobadan çıkan çıtırtıların dışında hiçbir şey tırmalamıyor kulaklarımı. İlkbahar, sonbahar herbiri ayrı güzel.. Sonbaharda, Eylül ve Ekim sonuna kadar boşalan plaj ve koylarda dolaşmak, yüzmek… Akşamları, avdan dönen balıkçı teknelerini izlemek, fotoğraflamak… Bilgisayar yok, telefon yok, hatta gazete de yok. Hafiften çalan bir müzik yeterlidir, dinlenmek için.

Z.Y.: Koleksiyonun kapsamı nasıl, hangi eserler var?

H. C. Y.: Koleksiyonumda roman, anı, araştırma ve şiir kitapları yer almakta. Ayrıca adada çekilmiş eski filmleri de toplamaya çalışıyorum… Bir tür bibliyografya oluştursun diye önemli bir kitleyi sıralayayım: Yaman Koray-Deniz Ağacı, Reşit Mazhar Ertüzün-Kapıdağı ve Çevresindeki Adalar, Prof. Dr. Necdet Tunçdilek-Marmara Adaları, Fikret Arıt-Hep Bu Topraklar İçin, Erol Toy-Iğrıp, Ahmet Enön-Marmara Adası’nda 8000 Yıl, Apostolos Domvros-Petrokarava’ya Dönüş, Osman Sami Öngör-Birkaç İnsan, Şahap Sıtkı-Acı, Neslihan Acu-Kuzgunun Şarkısı, Samih Rifat-Ada, Tomris Uyar-Yaza Yolculuk, İsmet Değirmenci-Gemi Ne Zaman Gelecek… Başlıca filmler de şöyle; Gelin (1986), Kanlı Deniz (Deniz Ağacı’ndan uyarlama, 1972), Ben Bir Sokak Kadınıyım (1965) ,Gemileri Yakmak (1988), Deniz Yıldızı(1986).

cy2

Z.Y.: Kitap ya da film gibi eser bütünlüğü olmayan bir gazete kupürü, bir şiir, bir makale ya da bir gemi bileti, kartpostal veya afiş gibi efemeratik ilgiler koleksiyonun kapsamına giriyor mu? Bu tip çekirdek buluntular için bir tasnifin, önem sıran var mı?

C. Y.: Evet, genelde toplamaya çalışıyorum. Örneğin, Marmara Adası için basılmış olan eski kartpostallar, eski gazete kupürleri… Çeşitli dergilerde çıkan haberler, turistik broşürler, harita, poster ve çok sayıda fotoğraf… Benim için, eğer içinde “Marmara Adası” ibaresi geçiyor ise her şey önemlidir. Ancak hazırlamakta olduğum kitapta da kullanmayı düşündüğüm ada-gemi ilişkisi üzerine ne bulabilirsem topluyorum öncelikle…

Z.Y.: Anladığım kadarıyla adanın büyüsünü keşfetmeye ve anlamaya çalışan insanların tarihini ve hikâyelerini birincil önemde tutuyorsun. Bu insanların ortak bir özellikleri var mı?

H. C. Y.: Ada hakkında kitap yazanlara ve sanatçılara bakarsak, birçoğunun ortak noktasının adaya tatillerini geçirmek maksadı ile gelmiş olduklarını görürüz… İçlerinden çok azı adalıdır. 1960’lı yıllardan başlayarak Marmara Adası turizmde Ege ve Akdeniz kıyılarına nazaran daha aktifti. İstanbul’a yakın oluşu, bunda önemli etkendir. İnsanlar adaya geldiklerinde bir nebze de olsa şehrin kaosundan, zevksizliğinden ve gürültüsünden uzak kalabiliyorlardı. Turizm gelişmeye çabalasa da, adada yaşam her zaman zordu. Ve birçok lüksten yoksundu. Geceleri elektrik kesilir, sokaklar tenhalaşırdı. Yerleşim iki-üç katlı ahşap ve taş duvarlı evlerden oluşuyordu. Hatta 1965 yılı öncesinde gemilerin yanaşabileceği tam teçhizatlı bir iskele dahi yoktu. Edebiyatçı, yazar ve diğer ada müdavimlerinin bu salaş balıkçı kasabasında huzur bulmaya, ruhlarını dinlendirmeye geldikleri açıktır. Yazarlar ve sanatçılar şehre bu kadar yakın ve henüz bozulmamış, yapılaşmaya geçmemiş, herkesin birbirini tanıdığı bu sahil kasabasını yazları mesken edinmişlerdi. Ancak sanatçılar, sonradan, bozulmaya yüz tutan insan ilişkilerini fark etmişler ve biçimsiz yapılaşmanın da artması ile birer birer bu cennet adadan vazgeçmişlerdir. Aslında, eski kitaplara olan ilgim adanın eski hâline olan merakımla doğrudan ilgili. Sahil şeridindeki ve köy merkezindeki değişim, o yıllarda yaşamış eski adalılarla ilgili anılar… Bunların hepsi çok kıymetli. Çünkü yıllar geçtikçe her yer eski güzelliğini yitiriyor. Kültürü, tarihi yok oluyor. Örneğin; Sami Öngör’ün Veli Yakar (Veli Kaptan) ile ilgili anıları çok kıymetlidir. Hazırlamakta olduğum kitabımda da bu konuya değineceğim. Kurtuluş Savaşı yıllarında adada yaşayan Türkler ile Rum çetelerin çatışması ve bugün caminin yanındaki şehitlikte yatanların kim olduklarını ancak Fikret Arıt’tan öğreniyoruz… Bu insanlar ve bizlere aktardıkları tarihsel olaylar çok önemlidir.

 

cy1

 

Z.Y.: Sözlerine dayanarak soruyorum; adadaki sanatsal terklerin ya da azalmanın nedenini bariz bir “kapitalist yozlaşma” olarak değerlendirebilir miyiz?

H.C.Y.: Sadece Marmara Adaları’nda değil, Türkiye’nin her yerinde bir yozlaşma söz konusu. Adaya gelecek olursak, 1935 yılına kadar Marmara Adaları’na düzenli gemi seferleri yapılmamaktaydı. Ada halkı bütün ihtiyaçlarını sandal ve muhtelif çapta ahşap teknelerle en yakın sahil olan Erdek’ten karşılamaktaydı. Turizmden bahsetmek söz konusu bile değildi. Ancak 1935 sonrası genişleyen ve gençleştirilen şimdiki ismi ile Denizcilik İşletmeleri, 2005 yılına kadar kesintisiz seferleri ile adanın anakara ile bağlantı kurmasında çok büyük önem taşır. Henüz 1960’ların sonunda birkaç pansiyon ile başlayan turizm, 1980’lerde tavan noktasına ulaşmıştır. Sonrasında, Sami Öngör’ün de “Geçen Yılları düşündükçe” adlı eserinde vurguladığı gibi, adalar, güzellik-çirkinlik, temizlik-kirlilik, yenilik ve gösteriş ile ilkelliğin bir arada göründüğü tuhaf bir yer hâlini almıştır. Birkaç örnek vereyim; özellikle 1980 sonrası dönemde Kole Burnu’ndaki kilise kalıntısı ve zemindeki büyük güneş saati dozerler vasıtası ile parçalanıp yok edilmiş, sahil düzenlemesi nedeni ile aynı burun üzerindeki tarihi liman kalıntısı da ortadan kaldırılmıştır. Yıllar içerisinde artan turizm talebini karşılamak için, para hırsı ile tek tek o güzel  ahşap yapılar, ada evleri yıkılarak şehrin ruhsuz yüksek apartmanlarına benzer binalar inşa edilmiştir. Doğa da zarar görmüş, en son yüzyıllık çınar ağaçları, budama gerekçesi ile kesilmiş bir daha da toparlanamamıştır. Buna benzer bir ağaç kıyımı ise Mestanağa Mevkii’nde yapılmış, adalıların piknik yaptığı, içinden dere akan bir koru, futbol sahası yapılmak için yok edilmiştir. Eski ada fotoğrafları incelendiğinde gerçekleşen yıkım ve talan gözler önüne serilir. Bunun yanında, insan ilişkileri de bozulmuştur. Özellikle “müdavim” denebilecek nitelikteki adaseverler tek tek küstürülmüştür. Yolunacak kaz gözü ile bakılan yabancılar ve müşteriler, tatilleri için bugün ulaşımı çok daha kolay ve olanakları çok daha iyi görünen Ege ve Akdeniz sahillerini tercih etmektedirler. Marmara Adası’nı dünyada rutubeti olamayan iki adadan biri kılan mermer de tehlikededir. Giderek artan ocaklar vasıtası ile adanın Tekirdağ’a bakan yüzü adeta köstebek yuvasını andırır bir durumdadır. Sürekli olarak bir betonlaşma ve denizin kademe kademe doldurulması sonucunda Asmalı köyünde neredeyse kum kalmamıştır. Bu şekilde devam edildiği sürece beton, adaları rehin alacak gibi görünüyor. Kimse kusura bakmasın; Yunan Adaları’na gıpta ile bakıyoruz şu günlerde. Oysa gerçekten istenilseydi aynı durumda olunabilirdi bugün. Gündelik hesaplar, kısa vadeli çıkar ilişkileri, rant ve garaz teslim almış durumdadır adalarımızı. Her gelen yönetim bir öncekinin icraatlarını ortadan kaldırmak için uğraşmış. Göstermelik hizmetlerle esas ihtiyaçlar göz ardı edilmiştir. Yazık ki her geçen gün de değerlerimiz yok olmaktadır.

Z.Y.: Ben bunu bir kıyam olarak görüyorum. Tarihsel bir kıyam… Bunun önüne geçmek için gereken en temel bakış açısı “sanatsal bir özen ve farkındalık sağlamak” olsa gerek. Adayı ve tarihsel dokusunu, adadaki yaşayışı bilen birkaç hakiki ve sıkı mimar yok mu yahu… Yani, nasıl kuracağız bu sanatsal ve sahici özeni? Samimiyetle soruyorum bunu; mimari anlamda ne yapmak, nerden, nasıl başlamak gerekir sence? Adada böylesi bir dayanışma yok mu?

H.C.Y.: Bireysel çabalar tabiî ki çok önemli. Ancak, devlet tarafından koruma gerekiyor ve restorasyon imkânları için çaba sarf edilmeli. Kültür ve Turizm Bakanlığı, hatta Anıtlar Yüsek Kurulu ile yerel yönetimin çaba sarf eden birincil kurumlar olması gerekir. “Tarihi eser” olarak tescillemek yetmiyor. Bu yapıları kaderlerine terk etmemek, bu yapıları yok olmaktan kurtarmak gerekiyor hemen… İlk önce bütün tarihi yapılar tespit edilmeli. Bunlar balık tuzlamada kullanılan imâlathaneler, zeytinyağı imâlathaneleri, mesken olarak kullanılan ahşap ve taş evler, kilise ve sinegog kalıntıları, değirmenler, çeşmeler…. Yıkılmak üzere olanlar koruma altına alınmalı. Marmara Adaları Merkez İlçesi’nde bile kıyıda köşede kalmış o kadar çok taş ve ahşap yapı var ki… Birçoğu virâne halinde kaderine terk edilmiş durumda. Bunlara örnek vermek gerekirse; Sultan II. Abdülhamit dönemi Baruthane amirlerinden Cin İzzetin Paşa’ya ait köşk yarım kalmış bir konak olarak dört duvar halinde, asfalt yolun hemen üzerinde yüzü Kıble’ye dönük bir vaziyette göze çarpacaktır. Bir dönem bar olarak işletilmiş, şimdilerde ise daha çok hayvan barınağı olarak kullanılmakta… Yaşı bugün 70 ve üzeri olanlar ile sohbet edilmeli, bu insanlardan “eski ada”yı anlatmaları istenmelidir. Bir çeşit bilirkişi, ihtiyar heyeti gibi.. Böylece eserler kayıt altına alınabilir, kaybedilmiş değerler belki biraz bulunur. Daha sonra, koruma altına alınan bu yapılar müze haline getirilip turizme kazandırılabilir. Yok edilen üzüm bağları yeniden canlandırılabilir mesela…

Z.Y.: Son olarak, koleksiyonuna, araştırmalarına geri dönelim istiyorum. Elde ettiğin buluntuların adalar kültürüne ve Marmara Adası’na tezahürü nasıl? Bir kitap ya da tarihsel albüm çalışman var mı?

H.C.Y.: Gün geçtikçe bulunması zorlaşan ve en kalıcı bilgileri taşıyan kitapları toplayıp koruyarak bizden sonraki kuşaklara bir tür bilgi bankası oluşturmamız gerektiğine inanıyorum. Çocuklar adanın tarihini ve eski hâlini hiç bilmeden büyüyorlar. Oysa tarihi, coğrafi özellikleri ve kültürü ile -önceki sorularınıza cevaben sıraladığım olumsuzluklara rağmen- Marmara Adaları bulunmaz bir nimettir. Önceleri verilmesi gereken önem verilmiş olsaydı bugün yok olmuş olan birçok şey hâlâ hayatta olacaktı. Kiliseleri, eski ahşap evleri, kaleleri ve birçok tarihi kalıntısı ile bir hatta birkaç müzeye sahip olunabilirdi. Marmara Adaları Belediyesi’nin armasındaki kancabaş tipi teknelerden hiçbiri bugün yok. Fotoğraflardan başka hiçbir şey kalmamıştır. Bu konunun dışında eski fotoğraflardan bir arşiv hatta bir sergi oluşturmalı. Son 10 yıldaki karşılaştırmalardan bile olumsuz ve kötüye değişim fark edilecektir. Adaya sahip çıkmak için ilk önce tarihine, doğasına ve kültürüne sahip çıkılmalı. Ne kurtarırsak kârdır. Biraz vicdanlı davranırsak gelecek kuşaklara elle tutulur bir şeyler bırakabileceğimizi düşünüyorum. Bu nedenle, eski fotoğraf, harita, yazılı doküman, çekilmiş video ve filmler başta olmak üzere bir bilgi bankası oluşturulmalı. Yabancı kaynaklardan da faydalanılmalı. Bir kütüphane oluşturulabilir. Ben, naçizane, kendi olanaklarımla toplayabildiğim kadar materyal toplamaya çalışıyorum. Bu doğrultuda mesleğimle de ilgili olduğu için, yüz yıllık zaman dilimini kapsayan, Marmara Adaları ile anakara arasındaki deniz ulaşımını anlatacağım bir kitap hazırlığı içerisindeyim. 1908’den 2014’e uzanan düşsel bir yolculuğun kitabı…

Z.Y.: Verdiğin bilgiler ve aydınlık yaklaşımın için çok teşekkür ederim… Umarım koleksiyonun hiçbir zaman bitmez, tamamlanmaz ve sen de Marmara Adası üzerine yaşayan bir “müze-insan” olursun…

H. C. Y.: (Gülüyor) Eyvallah, sağolasın…

(Ağustos 2014, Marmara Adası)


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
16
2014
0

“Milo me kolus nakusis pordes” (Pavli)

10352941_10152570231345042_3279032052982421913_n

“Sevgili Adalar Tarzanı Pavli’nin aramızdan ayrılışından bu yana yaklaşık bir sene geçti. Bugünlerde ondan öğrendiğim Rumca bir deyim sık sık aklıma geliyor: “Milo me kolus nakusis pordes” [götle konuşan osuruk dinler].”

Tevfik Sonder
15 Ağustos 2014

Ağu
16
2014
0
Tem
09
2014
0

“ne kadar da yalnızmışız / zeytin ağacıyla yan yana”

Merdivenleri kurup
saçlarını taramaya başlıyoruz
zeytin ağacının,
yağmur gibi düşüyor zeytinler
yere yaydığımız sergiye
-Bugün yirmi ağaç sıyırabilsek
-Demek daha dört günümüz var.
Dala astığımız radyodan
‘Arkası Yarın’ı dinliyoruz.
Efe, yaban ayvasının gölgesinde uyukluyor,
tavşanların pıtırtıları duyuluyor
çalılıktan.
Ağacın tepesinden gemiler geçiyor
dokunamıyorum
çok uzaktalar.
Denize uzanan iğde ağaçlarının
altında gürültüyle kanat çırpıyor balıkçıl,
ne kadar da yalnızmışız
zeytin ağacıyla yan yana.

İsmet Değirmenci
“Gemi Ne Zaman Gelecek, Assos Yay., 2010, s.33


Hamiş: E V V 3 L kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” başlıklı ilgilere https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
21
2014
0

ZEYTİNYAĞLI GÖKYÜZÜ

zeytin ağaçlarıyla dikilmiş bir perde
denize iliklenen küçük iskelesiyle
bu eski mermer adasının üstü
zeytinyağlı bir gökyüzü

“şimdi”
tüm anlamların zamanı geldi
ve “hemen” gitti:

yaşayıp ölmekten dönüyoruz
Marmara Adası’nın gökyüzünden
__ağıryüzlü Turgut Uyar
__ve aşk ve avarelik üstüne
_____Oktay Rifat’la
perçemli sokaktaki
İstanbul’a


Zafer Yalçınpınar
23 Eylül 2008

 


Hamiş: Z. Yalçınpınar’ın tüm şiirlerine https://zaferyalcinpinar.com/siir.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com