Eyl
28
2012
0

Simgesel Metalar Ekonomisi (P. Bourdieu)

(…)
Gerçekte, Lévi-strauss’un gün yüzüne çıkardığı yapısal hakikat ihmal edilmemiştir. Kabil’de, armağanın neredeyse talihsiz bir şey olduğunu, çünkü karşılığının verilmesi gerektiğini söyleyen pekçok atasözüyle karşılaştım. (Yemin ve meydan okuma için de aynı şey geçerlidir.) Tüm durumlarda, başlangıçtaki edim, alan kişinin özgürlüğünün ihlalidir. Bir tehdit taşır: Kişiyi iade etmeye, hem de daha fazlasıyla iade etmeye zorunlu kılar; bunun ötesinde, yükümlülükler yaratır, karşılık vermekle yükümlü insanlar yaratan, bir tür elde tutma yöntemidir.

Ancak bu yapısal hakikat bir anlamda bastırılmış gibidir. Zamanın varlığı, ancak verenle alanın, bilmeden bağış mübadelesinin yok edilişini temsil eden mübadelenin, ‘al gülüm-ver gülüm’ün gerçeğini reddetme eğilimindeki bir gizleme çalışmasında işbirliği yaptıkları varsayımı ortaya atılırsa anlaşılabilir. Burada değinilen, çok zor bir sorundur: Toplumbilim, nesnelci bir betimlemeye bağlı kalırsa, bağış mübadelesini “al gülüm-ver gülüm”e indirmiş olur ve bir bağış mübadelesiyle bir kredi sözleşmesi arasındaki farkı temellendiremez. Böylece bağış mübadelesinde önemli olan, araya konan zaman aralığı sayesinde, mübadelede bulunanların bilmeden ve birbirlerine danışmadan, yaptıklarının nesnel gerçeğini gizlemeye ya da bastırmaya çalışmalarıdır. (…)

İşte burada karşımıza çıkan, simgesel mübadeleler ekonomisinin ilk özelliğidir: söz konusu olan, her zaman için çifte, bir arada tutulması zor gerçekleri bulunan pratiklerdir. bu ikiliği dikkate almak gerekir. (…) Bu ikilik, bir tür öz-aldatmaca, bir kendini mitoslaştırma aracılığıyla mümkün ve geçerli kılınır. Ancak bu bireysel nitelikli öz-aldatmaca, temeli nesnel yapılarda (her türden vaat, kadın, cinayet vb. mübadelesini yönlendiren namus mantığı) ve başka türlü düşünme ve eyleme olanağını dışlayan zihinsel yapılarda bulunan gerçek bir kolektif tanımama olan kolektif öz-aldatmaca tarafından desteklenir. (…)

Burada da simgesel mübadelelerin ekonomisinin bir başka özelliği karşımıza çıkar: bu da, açıklık getirme tabusudur (bunun en mükemmel biçimi de fiyattır) Neyin ne olduğunu söylemek, mübadelenin gerçeğini ya da kimi zaman söylendiği gibi,”fiyatların gerçeğini” ilan etmek (bir hediye verilirken etiket çıkarılır…) mübadeleyi yok etmek demektir. Bu arada bağış mübadelesinin paradigmasını oluşturduğu tutumların, toplumbilim için tanımsal olarak açık olani ama çok zor bir sorun yarattığı da görülür. Toplumbilim, kendiliğinden olanı, zımni kalması, söylenmemiş olarak kalması gerekeni söylemek zorundadır. (…)

PIERRE BOURDIEU
“Pratik Nedenler”, Çev: Hülya Uğur Tanrıöver, Hil Yayın, 2006, 2. Baskı, ss. 166-168

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Eyl
23
2012
0

“Görmenin Açıklaması” diye neye deriz?

(…)
338. Biri “Kırmızı karmaşıktır” diyecek olsaydı -neyi ima ettiğini, bu cümleyle ne yapmaya çalıştığını tahmin edemezdik. Ama “Bu sandalye karmaşıktır” derse, gerçekten de ne türden bir karmaşıklıktan söz ettiğini dolaysızca bilmeyebiliriz, ama bu önesürüm için hemen birden fazla anlam düşünebiliriz. (…)
339. Burada, “öğrenemeyeceğimiz” bir dil oyunu betimliyoruz.
(…)
341. Kırmızı-yeşil renk körü olan birinin ne gördüğünü siz hayal edebilir misiniz? Onun gördüğü haliyle oranın bir resmini yapabilir misiniz?
(…)
343. Yine: “Görmenin Açıklaması” diye neye deriz? Şu mu söylenecek: Eh, “açıklama”nın ne anlama geldiğini başka durumlardan biliyorsun elbette; öyleyse kavramı burada da kullan.
(…)
348. “Uzlaşma olanağı, bir tür uzlaşmayı zaten içerir.” -Birinin şöyle dediğini düşünün: “Satranç oynayabilmek, bir tür satranç oynamaktır”!
(…)
364. Evet ama burada doğanın söyleyeceği hiçbir şey yok mu?
Var elbette-ama o sesini başka şekilde duyurur.
“Bir yerde kesinlikle var oluş ve var olmayışla karşı karşıya geleceksin!” Ama bu olgularla karşı karşıya geleceğim anlamına gelir, kavramlarla değil.
(…)
367. (…) Rengi doğru tanımış olduğumun kriteri nedir? (…)
(…)
371. Herkesin sağır olduğu bir toplum neye benzerdi? Ya da ‘kıt akıllı’ların bir toplumu? Önemli bir soru! Öyleyse, alışılmış dil oyunlarımızdan birçoğunu hiç oynamamış bir toplum neye benzerdi?
(…)
392.’Kum yığını’, keskin sınırları olmayan bir kavramdır-Pekiyi onun yerine keskin sınırları olan bir kavram niçin kullanılmıyor? Bunun sebebi kum yığınlarının doğasında mı bulunacaktır? Bizim kavramımız için, doğası belirleyici olan fenomen hangisidir?
(…)
395. İnsan, bilinci yerinde değil numarası yapabilir; pekiyi bilinci yerinde numarası?
(…)

Ludwig Wittgenstein
“Zettel”, Çev: Doğan Şahiner, Nisan Yay., 2004

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Ludwig Wittgenstein” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ludwig-wittgenstein adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Eyl
22
2012
0

E V V E L -A

yakında, yakınında!

 

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler: ,
Eyl
22
2012
0

Dikkat…

Sahhaflık kültürünün endüstrileşme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu düşünerek ve bu kültürün koruduğu “eşsiz” değerlerin neo-kapitalist organizasyonlardaki bağlamsızlıkla içeriksizleşmeye, azalmaya başladığını sezmem gerekçesiyle 6. Beyoğlu Sahaf Festivali’ne katılmayacağımı -üzülerek- bildiririm.

Z. Yalçınpınar

 

Eyl
22
2012
0

İstanbul Defterdarları’ndan… (2005)

*

“İstanbul Defterdarları”, Toparlayan: Tan Cemal Genç, Hafriyat Yayınları, 2005

*

Eyl
21
2012
0

Marmor Adası

Adanın ilk ismi, Elafonesos’dur. Bu isim Elafos’tan yani “Geyik” kelimesinden türemiştir. Bir başka teoriye göre, adaya ayak basan ilk koloniciler yerli bir kadının testisinden su içmişler ve adayı “testi adası” anlamına gelen Prokonnisos adıyla anmışlardır. Milad sırasında ada, Elefonesos, Neuris ve Prokonnisos isimleriyle anılmaktaydı. Atina metropoliti Meletios’un 17. yüzyıl sonunda yayımlanan “Coğrafya” adlı eserinde yer alan bilgilere göre “Kardeş adası” anlamına gelen Adelfonesos ve “Baş ada” anlamına gelen Protonnesos isimleri de adaya verilmekteydi.
Bizans imparatoru Jüstinyen, yaşadığı dönemde adayı kızına çeyiz olarak armağan etti. Bu dönemde ada, Preikanisos adıyla anıldı. Ada’nın Marmara adını ne zaman, nasıl aldığı bilinmiyor, ancak “Marmor”(Mermer) kökenli bu ismin İtalyan gemiciler tarafından yaygın olarak kullanıldığı bilinmektedir. 13. yüzyılın başında adaya “marmara” dendiğini haçlı seferlerini yazan Geoffroi Devillehardouin’den öğreniyoruz. “Marmara” adı 1224’te adaya sahip olan Georgios tarafından soyadı olarak da kullanılmıştır. Marmara’da bulunan mermer, yapısı itibariyle mimari ve heykel sanatlarında kullanılmaya müsaittir. Adadaki mermer üretimi Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden günümüze kadar devam etmektedir. Miletoslular adanın kuzeydoğusunda bulunan bugünkü adı “Saraylar”, antik dönemdeki ismi Palatia olan bölgedeki mermer yataklarını keşfedip işleterek bu mermeri dünyanın pek çok yerine ihraç etmişlerdir.

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
20
2012
0

Niels Bohr: Bir Tui Fıkrası

Bkz: https://newalaqasaba.wordpress.com/2012/09/21/niels-bohr-bir-tui-fikrasi/

 

17.11.1952

Tatlı bir tui fıkrası:

(Bu notun altına yapıştırılmış bir gazete kupüründen:)

«Bilindiği gibi doğa bilimcilerin batıl inançları yoktur. Evlerinde hortlak falan gezmez onların ve ayın 13’üne de rastlasa eğer tatil günüyse hiç aldırmaz seyahate çıkarlar.

Ama gene de (Nobel ödül sahibi, 1922) Niels Bohr’un kapısında bir nazarlık at nalı asılıymış, hem de Danimarka’nın herhangi bir köy yolunda bulunabilecek türden adi bir demir parçası.

İsviçre’den bir konuğu –tam da kongreler zamanıymış besbelli- Niels Bohr’un kapısında nalı görünce apışıp kalmış: ‘Şuraya bak!’ demiş ‘Bu ne arıyor burada?’ ‘Çok basit’ demiş ev sahibi, ‘yolda yürürken buldum, alıp oraya astım, uğur getirirmiş’.

‘Afedersiniz aziz meslekdaşım, batıla mı inanıyorsunuz yoksa?’

‘Yok canım’, demiş Niels Bohr ‘inanır mıyım hiç! Ama bu, inanmayanlara da uğur getiriyormuş, öyle dediler!’»

(…)”

Brecht’le Yaşamak, Çalışma Günlüğü, Derleyip Çeviren: Yılmaz Onay, Kalem Yayınevi, sf.156-157.

Tui, Bertolt Brecht’in kapitalist toplumda piyasa için çalışan entelektüelleri tanımlamak için kendisinin türetip kullandığı bir kelimedir. ’Tellect-Ual-In’den yola çıkarak ilk harfler kullanılarak üretilmiş.

 

Bkz: https://newalaqasaba.wordpress.com/2012/09/21/niels-bohr-bir-tui-fikrasi/

Eyl
19
2012
0

Sergi: “Sessizlik” (İsmet Değirmenci)

“Sessizlik”, İsmet Değirmenci

18 Eylül-7 Ekim 2012
Mabeyn Galeri

Başmabeynci Köşkü, Nüzhetiye Caddesi No: 63, Beşiktaş

*

Bkz: https://www.mabeyngallery.com/TR/exhibitions-12/

Eyl
16
2012
0

Yollar

sana yürünmüş yollar bıraktım
taşlı, tozlu, uzun, sonlu

Gizem Yılmazer

 

Eyl
13
2012
0

susku

-Bu susku da neyin nesi?

-Atmaca çığlığı…

Eyl
11
2012
0

Şiir: “Ehl-i Terk”

(tığ ile…)

1/
yaşayarak
yanıyor
uz

2/
küçük bir çınar
geleceği gözlüyor
iki sokağın kesişiminde

3/
yer
imde
adada

4/
açıp kapaman
__________gözlerini
akrebin ateş çemberinden
______________kurtulması gibi

5/
şiir yazmak için kalktım
____________________sana geldim

6/
kırılmaz bir camla
ördüm kalbimi
___________acıya
sınırsız mutsuzluk
___________acıyla

(…)

14/
neresi kapanmak üzereyse oraya
_________taşıdım
tahta sobayı
________yaktım
bu şiiri
____bir tığ ile yazdım

Zafer Yalçınpınar
7 Eylül 2012 Gecesi
Marmara Adası

Hamişler:

“Ehl-i Terk”in tümüne https://zaferyalcinpinar.com/s103.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Z. Yalçınpınar şiirlerine ise https://zaferyalcinpinar.com/siir.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
10
2012
0

“Edebiyat dergilerinin yüklendiği işlevi, bugün edebiyat blogları üstleniyor.” (Dr. Özgür Uçkan)

İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Özgür Uçkan, bir dönem, önemli edebiyat dergilerinin yüklendiği hayati beslenme işlevini bugün edebiyat bloglarının üstlenmeye başladığını belirtiyor.

Bkz: https://www.edebiyathaber.net/edebiyat-dergilerinin-yuklendigi-beslenme-islevini-bugun-edebiyat-bloglari-ustleniyor/

Eyl
09
2012
0

Kendini Anlatan: “Gözü Yaşlı”

“Gözü Yaşlı”

Marmara Adası, Gündoğdu (Prastos) Köyü,2012

Fotoğraflar: Z. Yalçınpınar

*

Ayrıca bkz: kendini anlatan

*

 

Eyl
08
2012
0

Buluntu: “Çok Eski Adıyladır” ve Ece Ayhan’ın Dipnotları, Çağrışımları, Açıklamaları, Tashihleri

Bugün, Ece Ayhan’a ilişkin önemli bir buluntuya erişmenin sevincini yaşıyorum;  archive.org adresinde yer alan “pdf” biçemindeki dosyaların arasında, Adam Yayınları tarafından 1982’de yayımlanan “Çok Eski Adıyladır” başlıklı şiir kitabının ilginç bir nüshasını fark ettim. PDF dosyasının açıklamasında “Ece Ayhan’in kendi elyazısı ile sayfa kenarlarına aldığı notları içerir” ibaresini gördüm ve nüshayı incelemeye karar verdim. Gerçekten de “Çok Eski Adıyladır”da yer alan şiirlerin tarihsel arkaplanına ve Ece Ayhan poetikasının imgesel ya da yaşamsal alan derinliğine dair birçok el yazısı dipnot(açıklama ve tashih) sayfaların üzerinde yer alıyor. El yazısının Ece Ayhan’a ait olup olmadığı noktasında karar vermek için arşivimde yer alan tüm Ece Ayhan el yazılarıyla bu dokümandaki el yazılarını karşılaştırdım. Birçok harfin ve kelimenin yazılışında yüksek oranda örtüşme bulunuyor, ancak şekilsel olarak hâlâ kesin bir şey söyleyemiyorum. Bununla birlikte, alınan notlardaki tarihsel  bilgiler ve çağrışımsal öğeler, Ece Ayhan’ın şiirlerine ilişkin başka kaynaklarda verdiği açıklamalarla son derece uyuşuyor, el yazılarının dilindeki unsurlar da Ece Ayhan’ın söyleyişiyle örtüşüyor. Dipnotlarda açıklanan bazı konuların tarihsel/imgesel çerçevesini daha önceden okumuş/araştırmış biri olarak, dipnotların Ece Ayhan’a ait olduğunu ve tutarlı açıklamalardan oluştuğunu sanıyorum. “Çok Eski Adıyladır” adlı kitabın bu ilginç nüshası şu an https://archive.org/details/CokEskiAdiyladir adresinden indirilebiliyor (38 Mb). Söz konusu nüshayı, kimin bu adrese yüklediğini bilmiyorum, ancak, Ece Ayhan’a ilişkin bu buluntunun çok verimli, aydınlatıcı ve önemli bir paylaşım/araştırma değeri taşıdığı aşikâr…

Sahicilikle
Z. Yalçınpınar

Ece Ayhan’ın “Çok Eski Adıyladır” adlı şiir kitabına ilişkin birkaç özel not:

1-Ece Ayhan bu kitabı için “Çok Eski Adıyla İstanbul” başlığını düşünmüş, sonra vazgeçmiştir.

2-Ece Ayhan “Çok Eski Adıyladır” başlıklı kitabı için şöyle der:  “Çok Eski Adıyladır gerçekten de benim 40’a yakın insan yılını bulan yazı yaşamımda varabileceğim en yetkin ve en sıkı kitabımdır; ve tabii en kasaramsa da!(Karanlık! Da, aynı zamanda.) Alt adı, ‘meclislikler’dir.(Meclislik, bir minyatürde, figürlerin istifidir.) (…) Ben en güzel, en yetkin… filan diyorum ama ‘Çok Eski Adıyladır’ kitabı 6 yıldır Adam Yayınları’nda ancak 300-400 kadar sattı, kalanı da hiç kıpırdamadan olduğu gibi duruyormuş.(…) Yazdıklarım bin yıllık algı ortalamasının çok altında da olabilir bakın, hepten başarısız da. Ama, sorarım; yeni bir sözdizimi ve yeni bir dilbilgisi neden böyle batırılır? Batırılıyor? Kimsenin aklına nedense benim yüzmeyi derin yerde öğrendiğim, ve çırılçıplak yüzdüğümüz gelmiyor!(…) ‘Çok Eski Adıyladır’ için, aynı zamanda karamsardır da dedim, hem de koyusu ve zifiri. Böylesi bir ‘topluluk’ta, uçsuz bucaksız bu ‘kötülük dayanışması’ ortamında karamsar olunmaz da, ne olunur bilemem. Ama benim karanlığımın rengi akkor’dur, o ayrı.” (Şiirin Bir Altın Çağı, Yky, 1993, s.137)

*

Hamiş:

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz. “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesi de https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinde bulunuyor.

 

Eyl
06
2012
0

Ada Rüzgârı

*

*

Fotograflar: Zy
Marmara Adası, 2012

Ayrıca bkz:  kendini anlatan

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
06
2012
0

İS

“İs”

Foto by Zy

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sokak Sanatı” ilgilerine https://evvel.org/ilgi/duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
06
2012
0

7. Karaburun Bilim Kongresi (6-9 Eylül 2012)

Kapitalizm kıskacında

DOĞA, TOPLUM ve TEKNOLOJİ

*

6-9 Eylül 2012

Karaburun-Mordoğan /İZMİR

https://www.kongrekaraburun.org

*

Ayrıntılı kongre programı için bkz:
https://www.yurtsuz.net/News.aspx?newsid=1240

*

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Eyl
05
2012
0

İki Kişi Kalınca Yalnızlık

(…)
kapatınca sessizce
kendi gecemden
____senin gecene
yüzümü uzattım
koynuna büyük ışıksızlığın
ve aramızdaki gölgeler boyunca
diğerine iliklendi masanın bir köşesi
sırtının altındaki minder
_____________şu senben desenli
üzerindeki yokluğumla
_____________burda değilim

(…)

geceye yüzümü bıraktım
uzaklaşarak büyüdü kalbimiz
tülleri aştı rüzgâr
“sade” şarabının kokusu dağılıyor

(…)

iki kişi kalınca yalnızlıkta
seni sevmek cennetin gece vaktidir
burası her şeyin bitişiğinde
veya bir şiirin bitmeyişindedir

 

Zafer Yalçınpınar
5 Eylül 2012

Hamiş: Şiirin tamamına https://zaferyalcinpinar.com/s102.html adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Eyl
04
2012
0

Prokonnesus: İlkçağ ve Ortaçağ Dönemi

Mermer Adası’nın 6000 yıl öncesine uzanan tarihi ve adadaki yerleşimin unsurları, en ayrıntılı biçemiyle Prof. Dr. Necdet Tunçdilek’in “Marmara Adaları” adlı eserinde bulunmaktadır. 1987’de İstanbul Üniversitesi tarafından yayımlanan araştırma projesi metninin, adadaki ilkçağ ve ortaçağ yerleşimine ilişkin bölümüne https://zaferyalcinpinar.com/mermeradasitarihi1.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

“Marmara Adasının kuzey bölümünde, Viranköy Vadisi’nin iç kısmında bulunan Ortaçağ kalıntısı kale, Marmara Adası üzerinde en eski arkeolojik eser olarak yer almaktadır. Viranköy kanyon Vadisi içine gizlenmiş, dolayısıyla denizden görünmesine olanak verdirmeyen kale, korsanlık dönemini yansıtan en iyi gösterge olarak bulunmaktadır.”

Prof. Dr. Necdet TUNÇDİLEK
“Marmara (Takım) Adaları”
İstanbul Üniversitesi Yayınları No: 3471, 1987, İstanbul

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Buluntular (Efemeralar) | Etiketler:
Eyl
03
2012
0

Mermer Adası’nda Fauna ve Deniz Faunası

Adalar konusu fauna açısından ele alındığında, adaları etkileyen “tecrit” faktörünü hatırlamamak olanak dışıdır.  Bilindiği gibi, dünyanın kara kütlelerinden uzağında kalan adalarında tecrit faktörüne bağlı olarak gelişme göstermiş, kendine özgü faunal bir terkip ortaya çıkarken, karaların 5-10 km açığındaki Marmara Adalarında denizin ayırıcı (veya bir hendikap) etkisinin olup olmadığı veya zayıf da olsa böyle bir etkinin ne gibi oluşumlara yol açmış olacağı araştırılmaya değer.

(…)

İkinci husus, adaların farklı relief ve ona bağlı olarak farklı vejetatif terkibi yassı adalarla Marmara Adasının fauna yapısının çok farklı olmasına neden olmuştur. Yassı adaların açık sahalar olması nedeniyle , daha zayıf bir fauna birliğine sahip olurken, Marmara Adası dağlık ve ormanlık tabiatı ileçok daha farklı ve o derecede zengin bir fauna birliğini meydana getirmiştir.

(…)

Yılanlar adaların her yanında bulunmakta olup, özellikle zemini kayalık, üzerleri çalılık ve ağaçlık ortamlar onların habitatını meydana getirir.

(…)

Yerli türler genellikle kargalar ile serçeler olup, kıyı kesiminde martılar ve karabataklardan meydana gelmektedir. Bu da göstermektedir ki, adalar en çok göçmen kuşlar ile karakterize olmakta, onlara bahar ve yaz aylarında yaşam ortamlığı yapmaktadır. Adaların kıyı bölümündeki çalılık sahalar özellikle ötücü kuşlar (saka, iskete vb) ve kırlangıçların yaşam sahası olurken, daha yukarlarda ve özellikle yüksek kayalıklar; kartal, atmaca ve çaylakların yuva sahası olmaktadır. (…) Özellikle Marmara Adasının kuşlar bakımından bu derece ilginç bir merkez olmasının belki en büyük nedeni  adaların iç kısımlarında insanların bulunmaması ve faunanın tedirgin edilmemesinden ileri gelmektedir. Bu şekilde Marmara Adası büyük göç yolu üzerinde ve çok iyi korunmuş bir kuş merkezi olmak özelliğine sahip bulunmaktadır.

(…)

Marmara Adalarının memeli hayvanlar bakımından verimli bir saha olduğu söylenemez. Örneğin hem dağlık, hem de yoğun ağaç örtüsü gibi bir ortama sahip olmasına rağmen bu adalarda kurt, çakal, ayı, yabani domuz v.b. gibi hayvanların hiçbiri yoktur. İri yapılı memeli hayvanların yokluğuna karşılık, burada memeliler sınıfını sadece adatavşanı, tarlafaresi ve tilki gibi ufak cüsseli memeliler temsil etmektedirler.

(…)

Adalar üzerinde, adalılığın meydana getirmiş olduğu tecrit edilme, en uygun olanakları adatavşanları ve tarlafareleri üzerinde göstermiştir. Çünkü bu iki hayvanın düşmanları yok gibidir. Buna ilaveten adı geçen hayvanların yılda birkaç defa yavrulamaları adatavşanı ve tarlafarelerinin süratle sayılarının artmasına neden olmaktadır. Kemiriciler grubu içinde yer alan adatavşanı özellikle kışın besinsiz kaldığı zamanlarda başta zeytin ağaçları olmak üzere bazı ağaçların gövdelerinin alt kısmındaki kabukları kemirdikleri için ağaçlar üzerinde büyük zararlar meydana getirebilmektedirler. Kemiricilerin aşırı ölçüde üremesini önleyecek memeli predatorlar mevcut olmadığından, popülasyon giderek büyümektedir. İşte üremeyi önleyecek predatorların yerini bu ortamda yılanların aldığı görülmektedir.  Yani yılanlar sadece yaz dönemi içinde de olsa artan popülasyonu dengelemeyi doğal bir görev olarak yerine getirebilmektedirler. Mamafih tavşan ve fareler bol besin kaynağı olması ile bu defa yılan popülasyonunun artışını hızlandırmaktadırlar.  Fare ve tavşanlar arasında kurulmuş sistem çok karakteristik olarak zaman zaman adalar üzerinde yılanların birden çoğaldığını, buna karşın tavşan ve fare popülasyonunun azaldığı çok iyi bir şekilde gözlenebilmektedir. Hatta adatavşanı ve tarlafarelerinin azaldığı, yılanların çoğaldığı dönemlerde yılanların sayısı o kadar artmaktadır ki , bunlar bazen ağaçların üzerine kadar çıkıp birbirlerine sarılmış şekilde hevenkler meydana getirebilmektedirler. Bu artışı dengeleyecek gücü bu defa uçucu türler meydana getirmektedirler. Marmara Adalarının kuşlar için iyi bir yaşam ortamı olması nedeniyle ekosistem içine leylekler, kartallar ve çaylakların girdiği görülmektedir. Örneğin leylek ve diğer kuşlar  yukardan izledikleri yılanların üzerine dalış yapıp, yılanı gagası ile yakalamakta ve akabinde süratle yükselmektedirler. Yeterli yüksekliğe ulaştıklarında yılanı bırakmakta, yere düşüp ölen yılanı yeniden ele geçirerek yemektedirler. Özellikle ilkbahar aylarında sürüler halinde gelen leyleklerle o tarihlerde yuvalarından yeni çıkmış yılanlar arasında kıyasıya bir mücadele meydana gelmektedir.

(…)

Adaları derinliği hiçbir yerde 60 metreyi geçmeyen sığ denizler çevirmiştir.

(…)

Marmara Adasında kayalık kıyı oranı %71’i geçerken, buna karşılık güneydeki yassı adalarda bu oran tam ters yönde gelişir ve bu adalarda plaj tipi kıyı %63 oranındadır.

(…)

Marmara Denizinin Akdeniz ile karadeniz arasında, bu iki denizi birbirine bağlama özelliği, her şeyden evvel Marmaraya her iki denizin fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini kazandırmıştır. Bu şekilde Marmara Denizi, her ikisinden de daha kompleks ve daha üstün bir düzeye ulaşmıştır.

(…)

Karadeniz yönünden Marmara Denizine gelen balık sürüleri, herbiri kendi biyolojik özellikleri veya birbirlerinden olan ayrıcalıkları nedeniyle Marmara Denizine geçiş, orada kalış, Ege Denizine geçip geçmeme ve yeniden karadenize dönme süre ve tarihleri birbirlerine pek uymaz. Ancak, bir genelleme yapılırsa, bu olayın güz mevsiminde başladığı, kış başında en üst düzeye vardığı söylenebilir. (…) Ağustos ayından itibaren İstanbul boğazına gelip Marmara Denizine geçmeye başlarlar. Bunu Eylül ayında lüfer, kolyoz, Ekim ayı içinde ise uskumru, torik, mezgit ve özellikle hamsi sürüleri izler. Nihayet hemen hepsi Ekim ile Kasım ayları arasında Marmara Denizine yerleşmiş olurlar. (…)Ege Denizinden Akdeniz kökenli balık olarak sadece sardalya gelir. Genellikle ilkbahar aylarında Marmara Adaları denizlerinin kuzey, batı ve güneybatı bölümlerine yerleşen sardalyalar yaz boyunca varlıklarını sürdürürler.

(…)

Demersal (Taş) balıkları açısından, Marmara Adaları sularında gümüş, tekir, izmarit, kefal, karagöz, barbunya, kupez, ispari, alyanak, mercan, iskine, kırlangıç, iskorpit, dil, sinarit, pisi, lapin en az 20 ekonomik potansiyeli olan balık türleri bulunmaktadır. Ancak yapı ve özellik itibariyle birbirlerinden çok farklı türlerden meydana gelmiş olan bu faunal terkip, her ne kadar Marmara Adaları denizlerini ortak bir yaşam alanı olarak benimsemiş ve ona uyum sağlamış olmakla beraber, adaların kıyılarını kendi karakterlerine göre bölüştükleri ve bu şekilde her türün daha özel kendi habitatlarını ve nihayet kendi nişlerini saptamış oldukları gözlenir.

(…)

Plajlı kıyıların ileri kısmında ve derinliğin 50 metreyi geçtiği yerlerde ise kırlangıç ve mezgit gibi dip balıkları da gene bu kıyı birimi içinde bulunurlar.

(…)

Prof. Dr. Necdet TUNÇDİLEK
“Marmara (Takım) Adaları”
İstanbul Üniversitesi Yayınları No: 3471, 1987, İstanbul

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
01
2012
0

Mermer Adası’nda Klimatik Unsurlar

Fotograflar: Zy

(…) Marmara Adalarının yıllık ortalama sıcaklığı Marmara Adasının güneydoğuya bakan alt yamaç üzerindeki meteoroloji istasyonunun verilerine göre 15.2 derecedir. En soğuk ay 6.0 derece ortalama sıcaklık ile Ocak, en sıcak ay ise 24.6 derece ortalama sıcaklık ile Temmuz’dur. Ortalama maksimum ve minimum değerler bakımından ilginç olan husus, minimumun sıfır derecenin altına hiç düşmemesidir. Yıllık ortalama minimum 1.1 derecedir. Ortalama maksimum ise 29.4 derecedir. Meteoroloji istasyonunun günlük klima kayıtlarına göre mutlak minimum, 19 yıllık rasat döneminde 7.5 derece olarak saptanmıştır. Mutlak maksimum ise 36.8 olarak kaydedilmiş bulunmaktadır.

Hava sıcaklıklarının yıllık seyri incelenecek olursa, 0-10 derece arasındaki sıcaklıkların 4 Aralık’ta başlayıp Mart’ın 27sine kadar olan 114 günlük devrede sürdüğü görülür. 10-20 derece arası 27 Mart’ta başlayıp 31 Mayıs arasındaki 64 günlük süre içinde kalmaktadır. 31 Mayıs’tan başlayıp Eylül’ün 27sine kadarki 119 günlük süre içinde ortalama günlük sıcaklıklar 20 derecenin üzerinde seyretmektedir. Nihayet 27 Eylül’den itibaren günlük ortalama sıcaklıklar 20 derecenin altında seyretmeye başlar ve bu tarihten 4 Aralık’a kadar günlük ortalama sıcaklıklar 20-10 derecenin arasında kalmaktadır. Buna göre en soğuk devre Aralık ile Mart arasında, en sıcak devre de Haziran ile Eylül sonu arasındaki dönemde yer alır. Eylül sonu ile Aralık ve Mart sonu ile Haziran başı arasındaki devreler sıcaklık bakımından ılık dönemlerini oluşturmaktadır.

Donlu günler, en yüksek frekansı 14 günle Ocak ayında göstermektedir. Bu günlerin başlangıç tarihi 28 Kasım gibi erken bir tarihe rastlamakla beraber Kasım ve Aralık aylarındaki don olma ihtimali (frekansı) çok düşüktür. Şubat ise yine donlu gün frekansının oldukça yüksek olduğu bir aydır. Son don tarihi ise 17 Mart olarak saptanmıştır.

(…)

Klimatik özellikleriyle Marmara Adaları biraz değişmiş bir subtropikal klimaya sahiptir. Türkiye genelinde buranın iklimine “Marmara Geçiş Tipi” denilebilir.

(…)

Prof. Dr. Necdet TUNÇDİLEK
“Marmara (Takım) Adaları”
İstanbul Üniversitesi Yayınları No: 3471, 1987, İstanbul

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com