(…)
Gerçekte, Lévi-strauss’un gün yüzüne çıkardığı yapısal hakikat ihmal edilmemiştir. Kabil’de, armağanın neredeyse talihsiz bir şey olduğunu, çünkü karşılığının verilmesi gerektiğini söyleyen pekçok atasözüyle karşılaştım. (Yemin ve meydan okuma için de aynı şey geçerlidir.) Tüm durumlarda, başlangıçtaki edim, alan kişinin özgürlüğünün ihlalidir. Bir tehdit taşır: Kişiyi iade etmeye, hem de daha fazlasıyla iade etmeye zorunlu kılar; bunun ötesinde, yükümlülükler yaratır, karşılık vermekle yükümlü insanlar yaratan, bir tür elde tutma yöntemidir.
Ancak bu yapısal hakikat bir anlamda bastırılmış gibidir. Zamanın varlığı, ancak verenle alanın, bilmeden bağış mübadelesinin yok edilişini temsil eden mübadelenin, ‘al gülüm-ver gülüm’ün gerçeğini reddetme eğilimindeki bir gizleme çalışmasında işbirliği yaptıkları varsayımı ortaya atılırsa anlaşılabilir. Burada değinilen, çok zor bir sorundur: Toplumbilim, nesnelci bir betimlemeye bağlı kalırsa, bağış mübadelesini “al gülüm-ver gülüm”e indirmiş olur ve bir bağış mübadelesiyle bir kredi sözleşmesi arasındaki farkı temellendiremez. Böylece bağış mübadelesinde önemli olan, araya konan zaman aralığı sayesinde, mübadelede bulunanların bilmeden ve birbirlerine danışmadan, yaptıklarının nesnel gerçeğini gizlemeye ya da bastırmaya çalışmalarıdır. (…)
İşte burada karşımıza çıkan, simgesel mübadeleler ekonomisinin ilk özelliğidir: söz konusu olan, her zaman için çifte, bir arada tutulması zor gerçekleri bulunan pratiklerdir. bu ikiliği dikkate almak gerekir. (…) Bu ikilik, bir tür öz-aldatmaca, bir kendini mitoslaştırma aracılığıyla mümkün ve geçerli kılınır. Ancak bu bireysel nitelikli öz-aldatmaca, temeli nesnel yapılarda (her türden vaat, kadın, cinayet vb. mübadelesini yönlendiren namus mantığı) ve başka türlü düşünme ve eyleme olanağını dışlayan zihinsel yapılarda bulunan gerçek bir kolektif tanımama olan kolektif öz-aldatmaca tarafından desteklenir. (…)
Burada da simgesel mübadelelerin ekonomisinin bir başka özelliği karşımıza çıkar: bu da, açıklık getirme tabusudur (bunun en mükemmel biçimi de fiyattır) Neyin ne olduğunu söylemek, mübadelenin gerçeğini ya da kimi zaman söylendiği gibi,”fiyatların gerçeğini” ilan etmek (bir hediye verilirken etiket çıkarılır…) mübadeleyi yok etmek demektir. Bu arada bağış mübadelesinin paradigmasını oluşturduğu tutumların, toplumbilim için tanımsal olarak açık olani ama çok zor bir sorun yarattığı da görülür. Toplumbilim, kendiliğinden olanı, zımni kalması, söylenmemiş olarak kalması gerekeni söylemek zorundadır. (…)
PIERRE BOURDIEU
“Pratik Nedenler”, Çev: Hülya Uğur Tanrıöver, Hil Yayın, 2006, 2. Baskı, ss. 166-168