Tem
05
2018
--

“Abidin Dino’dan Fikret Mualla’ya bir vefa kitabı” (Şule Tüzül)

Şule Tüzül‘ün kitaba ilişkin olarak “Edebiyat Haber” adlı web sitesi kapsamında kaleme aldığı inceleme yazısını https://www.edebiyathaber.net/abidin-dinodan-fikret-muallaya-bir-vefa-kitabi-sule-tuzul/ adresinden okuyabilirsiniz.


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Abidin Dino” başlıklı ilgileri tümüne https://evvel.org/ilgi/abidin-dino adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Tem
05
2018
--

Lefter Küçükandonyadis… hep seni seveceğiz….


Bkz: https://evvel.org/?s=lefter


Lefter Küçükandonyadis kimdir?

“İstanbul Büyükada’da 25 Aralık 1925 tarihinde doğan Lefter Küçükandonyadis, 2 yıl Taksimspor forması giydikten sonra 1947’de Fenerbahçe’ye transfer oldu. 1951-1952 sezonunda İtalya’nın Fiorentina ve 1952-1953 sezonunda Fransa’nın Nice takımlarında oynayan Lefter Küçükandonyadis, 1964 yılına kadar Sarı-Lacivertli forma altında 615 maçta 423 gol attı. İstanbul Ligi’nde 1953-1954 sezonunda gol krallığına ulaştı.

Futboldaki ustalığından ötürü ‘Ordinaryüs’ lakabıyla anılan Lefter Küçükandonyadis, kariyeri boyunca 832 gol atarak rekor kırdı ve üstün golcülüğü dolayısıyla, “Ver Lefter`e, yazsın deftere” sloganı ile Türk futbol tarihinin unutulmazları arasına girdi.

Türkiye Futbol Federasyonu tarafından 50. milli maçını oynaması nedeniyle “Altın Şeref Madalyası” ile ödüllendirilen ilk futbolcu olarak tarihe geçen Lefter Küçükandonyadis, 46 kez A, 1 kez B, 3 kez 21 yaş altı olmak üzere toplam 50 kez milli formayı giydi. A Milli Takım’da 21 golle en çok gol atan oyuncu unvanını uzun yıllar elinde tuttu, 9 kez de Milli Takım kaptanlığını yaptı. 1954 FIFA Dünya Kupası’nda forma giyen efsane oyuncu, turnuvada 2 de gol attı.

Lefter Küçükandonyadis, 1964 yılında Fenerbahçe formasıyla jübile yaptıktan sonra Yunanistan’ın AEK Egaleo ile Güney Afrika’nın Johannesburg takımlarında antrenör futbolcu olarak görev aldı. Daha sonra ise Samsunspor, Boluspor, Orduspor ve Mersin İdman Yurdu takımlarında teknik direktör olarak çalıştı. Uzun yıllar spor yazarlığı yapan ve 3 Mayıs 2009`da Kadıköy`de Kuşdili Parkı’na heykeli dikilen Lefter Küçükandonyadis, 13 Ocak 2012 tarihinde aramızdan ayrıldı.”



Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Fenerbahçe Spor Kulübü ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
02
2018
--

Şiir: “Küresel Sessizlik” (Zafer Yalçınpınar)

yüreğine sıkıntı örülmüş
_____________denizlerde,
yeryüzünün kuşlarıyla
____________karıncalarıyla,
uzanmışım ağaçlardan
___________kendime doğru
zihnimdeki resimlerin yuvasına:

sesi kapanmış otoyol, köhne,
sesi kapanmış inşaat, köhne,
sesi kapanmış ağlayan bir çocuk,
sesi kapanmış bir orman, şelale,
sesi kapanmış liman, köhne,
sesi kapanmış hesap makineleri,
sesi kapanmış düşünücüler,
sesi kapanmış dikenli teller,
sesi kapanmış gişeler, köhne,
sesi kapanmış çınlayıcılar,
sesi kapanmış televizyonlar,
sesi kapanmış duvarlar…

Ey sesi kapanmış herşey!

yazısız bir gazete
________satılıyor,
okunaksız bir kitap
________yazılıyor.

büyük bir terslik var;
sessizlik çağıdır bu.

yeraltına uzanıyor gökyüzü,
göğe ağarıyor deniz,

ve sahneye çıkıyor
küresel sessizlik.

Zafer Yalçınpınar
Temmuz, 2018

Not: Şiirin “pdf” biçemini https://bit.ly/kureselsessizlik adresinden arşivleyebilirsiniz.


Yalçınpınar’ın tüm şiirlerine ve şiir kitaplarına
https://bit.ly/zypsiir adresinden ulaşabilirsiniz.


Tem
02
2018
--

Kadıköy: by Canavar

by Canavar
Kadıköy, 2018


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Sokak Sanatı” başlıklı ilgilere https://evvel.org/ilgi/duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
26
2018
--

Karga Mecmua’nın yeni yayın süreci…

Körler Ülkesi Kadıköy’de, KargaBAR ve KargART ekseninde; 2007 yılında yayın hayatına başlayan Karga Mecmua Haziran 2018 tarihli 127. sayısıyla birlikte yeni bir yayıncılık sürecine yöneliyor; dönüşüyor. Tayfun Polat‘ın 127. sayıda kaleme aldığı “O zaman, görüşürüz…” başlıklı yazı, yeni sürecin ve dönüşümün özelliklerini anlatıyor…

Tayfun Polat’ın yazısını okumak için tıklayınız…

Karga Mecmua’nın 11 yıldır sürdürdüğü yayın serüvenine, ağırlıklı olarak 2007-2013 yılları arasında yayımlanmış 25 betikle (bkz: https://bit.ly/kargaca) katılmaktan onur duyduğumu ifade etmeliyim. Bu süreçte Tayfun Polat ile Utkan Çınar‘a -sahici/sıkı insan oldukları için- ne kadar teşekkür etsem azdır: Beni, metinlerimi, şiirlerimi ve evvel.org‘u hiçbir zaman, hiçbir sıkıntıda yalnız bırakmadılar… Her daim sağolsunlar, varolsunlar.

Yeni süreçte, dönüşümde tüm taifeye başarılar diliyorum.

Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar

Haz
25
2018
--

“25 Haziran Türkiyesi’nde umudu kaybetmemek…” (Güven Gürkan Öztan)

“24 Haziran seçimleri hem 16 Nisan referandumuyla kurulmak istenen tek adam rejiminin kurumsallaşması hem de ona direncin kendini test etmesi açısından kritik bir dönemeç olarak şimdiden tarihe geçti. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İktidarın güç odaklarıyla kurduğu ilişkinin biçimi değişecek, onunla mücadele etme yöntemleri de dönüşecek. Çok daha çetin bir döneme girilecek. (…)”

Güven Gürkan Öztan‘ın makalesinin tam metnini https://www.birgun.net/haber-detay/25-haziran-turkiyesi-nde-umudu-kaybetmemek-220721.html adresinden okuyabilirsiniz.

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Haz
23
2018
--

“EGENİN DİBİ” Çizimleri (Halikarnas Balıkçısı, 1971)


Egenin Dibi, 1971, 2. Baskı, Hikâye Kitabı
Çizimler: Halikarnas Balıkçısı


“Karaoğlan” adlı hikâye için…


“Çingene Ali” adlı hikâye için…


“Karabulutoğulları” adlı hikâye için…


“Deccal” adlı hikâye için…


Egenin Dibi, 1971, 2. Baskı, Hikâye Kitabı
Çizimler: Halikarnas Balıkçısı


“Dönmiyen” adlı hikâye için…


“Egenin Dibi” adlı hikâye için…


“Adadan Adaya” adlı hikâye için…


Ayrıca bkz: https://evvel.org/?s=Halikarnas


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Yeditepe Yayınları” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/yeditepe-dergisi adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
23
2018
--

“Ben Bir Kuş Değilim” (Kerem Bereketoğlu)

Kerem Bereketoğlu, “Ben Bir Kuş Değilim”
Dinleyin: https://youtu.be/ifV4rj9DW_Q

Haz
22
2018
--
Haz
21
2018
--

Cesur Delikanlı’dan… (William Saroyan)


“Soğuk Bir Gün” adlı öykü için… çizim…


Yeditepe Yayınları, 1952


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Yeditepe Dergisi ve Yayınevi” başlıklı ilgilere https://evvel.org/ilgi/yeditepe-dergisi adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
19
2018
--

Maskeler (Eduardo Galeano)

Kara Afrika’da maskeler gerçek suratlardır. Diğer suratlar gizlerken maskeler ele verir.

Afrika maskeleri, sihirli özellikleri sayesinde, nasıl bakıldığına bağlı olarak -karşıdan ya da profilden, yakından ya da uzaktan, yukarıdan ya da aşağıdan- her bir kişinin olduğu farklı kişileri, her hayatın içerdiği hayatları ve ölümleri gözler önüne sererler, çünkü her hayat birden çok hayattır ve maskeler yalan söylemeyi bilmez.

Eduardo Galeano
Hikâye Avcısı, Çev: Süleyman Doğru,
Sel Yayıncılık, 1. Baskı, 2017, s.97


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Eduardo Galeano” başlıklı ilgilere https://evvel.org/?s=eduardo+galeano adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
19
2018
--

İnci’nin Kapakları (John Steinbeck)

Işık Yayınları, 1955


Varlık Yayınları, 1955


Varlık Yayınları, 1961


Sel Yayınları, 2017
(Kapak Tasarımı: Savaş Çekiç)


Bamtam -Panthfinder Edition-, 1963


Penguin Books, 2000


Penguin Books, 2012


The Viking Press, 1.Baskı, 1947

Haz
14
2018
--

İmgelemin gücünü vurgulayan sıkı bir sergi; “SANDIĞIN 3 GÖZÜ”


“Çalışmalarına gerek sokaklardan gerekse galeri sergilerinden aşina olduğumuz sokak sanatçılarından Adekan, Ares ve Cins, “Sandığın 3 Gözü” adlı sergi ile Kasa Galeri’de güçlerini birleştiriyor. ”

Burcu Ezer‘in “ArtfulLiving” adlı web sitesi kapsamında Ares, Adekan ve Cins’le gerçekleştirdiği sıkı söyleşi ile sergiden görüntülere https://www.artfulliving.com.tr/sanat/sokagin-asi-ruhu-galeriye-tasiyor-i-15688 adresinden ulaşabilirsiniz.



Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Sokak Sanatı” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
13
2018
--

Yakın(ın)da: “UPAS”

Hazırlanın… UPAS size geliyor!

https://upas.evvel.org


ŞİİR, herkesi sevmek zorunda değildir!
UPAS, “yeni bir özgür-şiirsel neşriyat” fikridir.
UPAS, “poetikaya öncelik veren özgür bir yayınevi” hazırlığıdır.
UPAS, ‘imgelemin özgürleşmesi’ni amaçlayan bir poetika hamlesidir!


upasnesriyat@gmail.com


 

Haz
12
2018
--

Arşiv/Dergi // “Acéphale” (Başsız) // Georges Bataille, 1936-1939


Georges Bataille tarafından 1936-1939 yılları arasında çıkarılan
“Başsız” (Acéphale) adlı derginin tüm sayılarını https://monoskop.org/Acéphale
adresinde (pdf biçiminde, Fransızca) inceleyebilirsiniz


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Gerçeküstü” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/gercekustu adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
12
2018
--

Kadıköy halkı, Kuşdili çayırına sahip çıkıyor…

“Kuşdili Çayırı’nın katlı otopark yapılmasına karşı basın açıklaması yapan Kuşdili Platformu bölgede planlanan yağma projesine tepki gösterdi. Yapılan basın açıklamasında “Kadıköy’ün tam merkezinde bulunan ve 3. derece doğal sit alanı olan tarihi Kuşdili Çayırı, mahkeme kararlarına, bilim insanlarının ve Kadıköy halkının yoğun itirazlarına rağmen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yeniden imara açılmak istenmektedir” denirken “Tamamı asfaltlanarak sıradan bir araç parkı görünümüne dönüştürülen 45 dönümlük bu alanın, yeşil alana hasret kentimize yeniden Kuşdili Çayırı olarak kazandırılması yönündeki ısrarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Türkiye’nin en büyük havaalanı kaldırılıp yerine park yapılabiliyorsa, bizim talebimizin gerçekleşmemesi için hiç bir neden yoktur” ifadelerine yer verildi.

Haberin tam metnini şu adresten okuyabilirsiniz: https://haber.sol.org.tr/bu-duzen-degismeli/kadikoy-halki-kusdili-cayirina-sahip-cikiyor-239939


“(…)Eski günlerde Fenerbahçe Stadı ilkel olduğu zamanda Kadıköy’deki futbola meraklı gençler mahalleler asındaki çeşitli arsalarda maçlar yapıyorlardı. O tarihlerde Kadıköy’ün muhtelif semtlerinden: Moda, Kuşdili, Bakla tarlası, Kızıltoprak, Erenköy, Bostancı, Hasanpaşa, İbrahimağa mahallelerindeki çayır ve arsalarda yetişen gençler çoğunlukla Fenerbahçe kulübüne giriyorlardı.

yyalcinpinar6

Yaşar Yalçınpınar
1914-1998

Bu anlamda zaman içinde, Moda’dan; Esat Kaner, Kuşdili’nden; Yaşar Yalçınpınar, Bakla tarlası’ndan; Fikret ile Semih Arıcan ve Bülent Büyükyüksel, Erenköy’den; Fikret Kırcan, Erol Keskin ile Naim Şukal ve Hasanpaşa’dan; Halit Deringör, Müjdat Yetkiner, Sabri Kiraz ve Zeynel Üner temayüz ederek Fenerbahçe’ye gelmişler ve onun şampiyonluklarında emek vermişlerdi. (…)”

FARUK ILGAZ
11 Şubat 2011, Fenerbahçe Gazetesi

Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Fenerbahçe Spor Kulübü” başlıklı ilgilere https://evvel.org/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden, “Yaşar Yalçınpınar” arşivine ise https://evvel.org/ilgi/yasar-yalcinpinar adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
12
2018
--

M.C. Escher’in eserleri internette…

“(…)Kütüphaneler ve sanat galerileri, son yıllarda dijital arşivlerini internette ücretsiz olarak yayınlayarak hepimizi mutlu ediyor. Geçtiğimiz günlerde Leonardo Da Vinci’nin 1480-1518 yılları arasındaki notlarından oluşan Codex Arundel, British Library tarafından internete açılmıştı. Şimdi de Boston Public Library (Boston Halk Kütüphanesi), M.C. Escher’in çizim ve baskı çalışmalarını internette yayınladığını duyurdu. (…)”


Haberin tam metni: https://bigumigu.com/haber/escherin-eserleri-yuksek-cozunurluklu-olarak-internete-acildi/


Haz
05
2018
--

Cahit Irgat’ı saygıyla anıyoruz…

5 Haziran 1971’de vefat eden Cahit Irgat’ı saygıyla anıyoruz…
Bkz: https://evvel.org/?s=Cahit+Irgat

Haz
05
2018
--

Yeni Çöl

“Yeni Çöl” by Zy
Bağcılar, 2018


Tüm fotoğraflar:
https://zaferyalcinpinar.tumblr.com


Haz
03
2018
--

Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Yeni Dönemi


Fenerbahçe Spor Kulübü’nün yeni başkanı: “Ali Koç”
Bkz: https://www.fenerbahce.org/detay.asp?ContentID=60585



Kongre’de evvel.org ekibi olarak Ali Koç‘u destekledik…



Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Fenerbahçe Spor Kulübü ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden ulaşabilirsiniz.

May
30
2018
--

Ece Ayhan’ın Ortodoksluklar’ı 50 Yaşında…

Ece Ayhan’ın Ortodoksluklar’ı 50 Yaşında…


742 no’lu nüsha bende…” (Zy)


“Ortodoksluklar Ece Ayhan’ın üçüncü kitabı. 27 parça düzyazısal şiirden oluşan kitap, Memet Fuat yönetimindeki “de Yayınevi” tarafından yayımlanışından elli yıl sonra, Ahmet Soysal, Sezer Tansuğ, Ender Erenel’in kılavuz yazılarıyla özel bir baskıya kavuştu.

1960’larda Divan şiirine, Yunan mitolojisine, toplumsal olgulara, folklora, güncel siyasete yönelen şiirimizde aykırı bir yol tutar Ece Ayhan. Protopop Avvakum’un Hayatım (1946), Metin And’ın Bizans Tiyatrosu (1962) gibi kaynaklardan beslenen, göndermelerle yüklü, yoğun, karanlık ve politik sertlikler taşıyan bir şiir koyar ortaya. Türk şiirinin marjlarını oluşturan Ortodoksluklar, “konuşmaların uzun saltanatlısı”, elli yıldır sürüyor.”

Tanıtım Metni’nden…


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

May
30
2018
--

#gezi5yaşında: “Karanlık gider, Gezi kalır!”

Çizim: Aslı Alpar


“Taksim Dayanışması, Gezi eylemlerinini 5. yılında basın açıklaması yaptı. Gezi sırasında hayatını kaybedenlerin ve yaralananların faillerinin bulunamadığına vurgu yapılan açıklamada; “Gezi 5 yaşında. Karanlık gider, Gezi kalır” denildi.”

Haberin tam metni için: https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2018/05/29/taksim-dayanismasi-karanlik-gider-gezi-kalir/


Ayrıca bkz: https://evvel.org/ilgi/taksim-gezi-parki

May
26
2018
--

Rüzgâr (Eduardo Galeano)

RÜZGÂR

Tohumları saçar, bulutları yönlendirir, denize açılmışlara meydan okur.
Bazeb temizler havayı, bazen de kirletir.
Bazen uzakta olanı yakınlaştırır, bazen de yakınındakini yzaklaştırır.
O görünmez, dokunulmaz.
Okşadığı olur seni ya da çarptığı sana.
Şöyle dediği söylenir:
“İstediğim yere eserim.”
Sesi fısıldar ya da kükrer, ama ne dediği anlaşılmaz.
Gelecek olanı haber verir mi?
Çin’de zamanı önceden haber verenlere rüzgârın aynaları diyorlar.

Eduardo GALEANO
“Hikâye Avcısı”, Çev: Süleyman Doğru
Sel Yayıncılık, 1. Baskı, 2017, s.15


Ayrıca bkz; Rüzgâr Defteri; https://evvel.org/ilgi/ruzgar-defteri


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Eduardo Galeano” başlıklı ilgilere https://evvel.org/?s=eduardo+galeano adresinden ulaşabilirsiniz.

May
25
2018
--

Ece Ayhan’ı Ararken… (Doğan Kemancı)

“İkinci Yeni!  ikinci Yeni!  diye
burnundan getirdiler adamların,
şimdi kıymete bindi.”
Murathan Mungan’dan aktaran Ece Ayhan

“ECE AYHAN’I ARARKEN…”
Yazan: Doğan Kemancı

1969 yılıydı. Türkiye İşçi Partisi Kadıköy İlçesi, Altıyol otobüs durağının arkasındaki binanın dördüncü katındaydı. Biz on beş, on altılık liseliler özellikle TKP davasından yatıp çıkmış Şevki Akşit’in diyalektiği, materyalizmi, ‘çıt usul İsa asi olmuş’u anlatan derslerini büyük ilgiyle izlerdik. Üsküdar İlçesi’nde ise Doğu Perinçek’i görmüştük ilk kez. Din ve Marksizm diye bir konferans vermişti. Işıl ışıl parlayan gözleri vardı. Dışarıda ezan başlayınca konuşmasını kesip beklemişti bitene kadar.

Biz küçükler partiye üye olamazdık ama her tarafa gönüllü koşar, yakalanırsak Sirkeci’de, Sansaryan Hanı’nın en üst katındaki ‘K’ masasına götürülürdük. Boş kalınca da ilçe örgütündeki kitapları okuyup ‘bilinçlenmeye’ çalışırdık. Edebiyat dergilerini karıştırırken ise en çok, Yeni Dergi’lerin her sayısında şiiri çıkan Ece Ayhan’ı şahsen çok merak ederdim. Bu şiirleri yazan nasıl birisi acaba diye düşünürdüm.

Aralık ayının ortalarında bir gün, Behramoğlu kardeşlerin en küçüğü Turan’la Kadıköy İlçe binasında oturuyorduk. Benden dört yaş büyüktü, üniversiteliydi Turan. Ya, ne kadar çok Stalinci olduğundan sözeder ya da dakikalarca, sessizce boşluğa bakardı. İkimiz de parkalı, postallıydık. Benimkiler Osmanağa Camii’nin yanındaki bit pazarından alınma ucuz Türk malıydı. Turan’ınkiler gıcır gıcır Amerikan PX’inden çıkmaydı! O  gün, öğleden sonra çok acı bir haber geldi. Faşistler Yıldız Teknik’te devrimci bir arkadaşımızı, Battal Mehetoğlu’nu vurmuşlardı. Turan’la ben, hemen Beşiktaş’a doğru yola çıktık. Yıldız Teknik’in önünde devrimciler kapıyı tutmuş, kontrol etmeden kimseyi içeri almıyorlardı. Turan, ‘Ataol’un kardeşiyim’ deyince hemen kenara çekilip bizi de içeri aldılar. Battal’ın cenazesi iki gün sonra Sirkeci’den büyük bir törenle Malatya’ya uğurlandı. Annesi İnsaf Ana’ya bir gazeteci neler hissettiğini sorunca o da, “Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler” demiş. İşte Ece Ayhan’ın ‘Meçhul Öğrenci Anıtı’ şiiri bu yanıttan çıkmıştı…

Ece Ayhan ve Doğan Kemancı

1970’in ilk aylarında, tam Milli Demokratik Devrim çizgisinin doğru olduğuna karar verdiğim bir sırada MDD’ciler de ikiye bölündü! Ne garip bir tesadüftür ki, Proleter Devrimci Aydınlık’ın 3-17. Sayısındaki Şahin Alpay’ın müthiş didaktik ‘İşçi Sınıfı ve Milli Demokratik Devrim’ yazısını okuyup, ölene kadar (beyaz) Aydınlıkçı olmaya karar verdim! Gene o senede, bir gün Cağaloğlu’ndan aşağı inerken Vilayet Han’ın ikinci katındaki De Yayınları’na çıkıp Memet Fuat’a sormuştum; ‘Ece’yi nerede bulabilirim?’diye. ‘Bilmiyorum’ demişti. Ne Çengelköy’den, ne de Üsküdar’dan söz etmemişti.

1980’de artık epey büyümüş, Aydınlık Gazetesi’nde çalışıyordum!  Nezih Coş, Sanat Sayfası’nı hazırlardı. Bir gün gidip Cemal Süreya’nın yazısını almamı istemişti. Cemal Süreya’nın yeri Çemberlitaş’taydı. Yazısını aldıktan sonra ‘Hiç eski Papirüs kaldı mı?’ dedim. Bir de ‘Ece’yi nerede bulabilirim?’ diye ona da sordum.  Gizemli bir ‘bakarım…’ kelimesi çıkmıştı ağzından.

Ertesi gün gazeteye geldiğimde içi Papirüs dolu koca bir paket masamda duruyordu. Saat dört civarında da Nezih Coş telefonu uzatıp ‘Ece Ayhan… Seninle konuşmak istiyor,’ demişti. Büyükada’da kalıyormuş Ece. ‘Ben de Heybeli’de oturuyorum’ dedim.

‘Başkent’ Sirkeci’de buluştuk. Kolunda tuttuğu kalın yeşil paltosu vardı. Mayıs’ın başıydı. Çok heyecanlanmıştım. Yanımda yürüyen, işte o inanılmaz, pırlanta gibi şiirleri yazan, kafamda şiir sihirbazı diye canlandırdığım Ece Ayhan’dı. Bir süre şaşkınlıktan ne diyeceğimi şaşırdığımı hatırlıyorum. Bir şeyler söylemiştim, o da,‘bu tarafıma geç, o kulağım duymuyor,’ demişti. Sanki uzun zamandır görmediğim abimle, bir yakınımla yeniden buluşmuş gibi hissetmiştim kendimi… Ne kadar arkadaş, kardeş, sıcak ve alçak gönüllüydü. Vapurun Heybeli’ye bu kadar çabuk geldiğini hiç hatırlamıyorum. Yol boyunca anlatmıştı; ‘Ut’ şiirinde Karagöz’ü unutmuş, hâlâ ukdeymiş içinde, niçin Hacivat demiş de Karagöz dememiş… Meğerse ilk şiiri 1954’te Türk Dili’nde değil de 1953 yazında Siirt’te, ‘Siirt’in Sesi’nde çıkmış… Ve insan toplumuyla ilgili ‘doldurulmaz derin kuyuların kuşkulara, kuşkuların düşünceye dönüşmesi’… Ya da yeni keşfedip övünerek söylediği Şeyh Bedrettin’le olan akrabalığı…

Ece, Büyükada’da, eski bir köşkte, Mustafa Irgat ve Teoman Taylan’la birlikte kalıyordu. Teoman için,‘her sene kitaplarını vapurdan indirip eşeğe yükler buraya getirir’ demişti adalı arkadaşlar. Ece’nin de çok hoşuna gidiyordu o kadar kitabın olduğu bir yerde kalmak. Oğlu Ege de gelmişti. Onun için de çok mutluydu. Herhangi bir öğleden sonrası, Büyükada’nın Çankaya, ya da 23 Nisan Caddesi’nde Ece’yle Ege yanyana yürürken görülebilirdi. O yaz, bir sene sonra, 1981’de kaybettiğimiz hikâyeci Ayhan Bozfırat da Büyükada’daydı. Ece’yle birbirlerine epey arkadaşlık ettiler.

Ece’yle yaptığım röportaj Aydınlık’ta yayınlandı. Evinde doldurduğum üç saatlik kasetler için ‘bunları çözmek zor, sen bana soruları ver ben sana yazarım’ demişti. Röportaj fazla ses çıkarmadı. Ama gazetede üç kişi Nezih Coş’u ve beni acil bir yargılama toplantısına çağırdılar. Sanıklar, Ece Ayhan’la röportajı yapan ben ve sayfada yayınlayan Nezih Coş’tu. Yargıçlarımız da Celal Üster, Cenap Nuhrat ve Nur Deriş’ti. Ece’yle ilgili, artık suyu çıkmış saçma sapan suçlamaları, iftiraları, dedikoduları bir kere daha tekrar ettiler. Deliymişmiş de falan filanmışmış da… Hiç bir aydına yakışmayacak bir seviyesizlikle saldırdılar. Ece’nin yaşayan en etkili birkaç Türk şairinden biri olduğunu, yaptıkları suçlamaların onu çekemeyen kabiliyetsizler tarafından uydurulduğunu, kendilerinin de böyle yalanlara alet oldukları için utanmaları gerektiğini başım dik suratlarına söyledim. Onları ikna etmek gibi bir derdim de yoktu zaten. Gerçek şiiri ve şairi sahtesinden ayırmak da bir yetenek meselesiydi doğallıkla… O da pek herkeste olmuyor ne yazık ki!

Aslında röportajı önce Sanat Olayı’na götürüp Alpay Kabacalı’ya vermiştim. Ülkü Tamer yayınlamak istememiş. Ece’nin hatırladığına göre, Aydınlık’ta çıkınca Oruç Aruoba’nın dikkatini çekmiş. Kesip Enis Batur’a vermiş. Ece’nin ilk kez açıkladığı fikirleri vardı yazıda.

O yaz Türkiye İşçi Köylü Partisi, Büyükada’da bir gece düzenledi. Ece de gelmişti. Doğu Perinçek’le kucaklaştılar, en önde oturup izlediler geceyi… Ve sonra meşum 1980 Eylül’ü geldi. Kitaplarımız torbalara doldurulup, eşimiz, kardeşimiz GMC’ye konup Deniz Harp Okulu’na götürüldüler. Ekim’de, Mustafa Irgat İstanbul’a dönünce Ece’ye Adalar’da ev aramaya başladık. Ama o Eceabat’a gitti. Arada bir İstanbul’a geliyor ya Sirkeci’de hasır şapkasıyla aniden karşımda beliriyor ya da bana, Milliyet’e uğruyordu.

1984-1985. Kızıltoprak’ta Nilgün Marmara ve Beyoğlu’nun arka sokaklarında Bilsak’ın iki sokak aşağısında Manço Apartmanı’nın arka odalarında Mustafa Irgat günleriydi. ‘Tezgâhı kurdum’ diyordu Ece her gördüğümde. Arada Mustafa’yı eleştiriyordu. İki avuç fasulye ıslatıyormuş Mustafa. Çok diyordu. Bir avuç yeterdi. Bolluğa alışmış diyordu.

Ece Ayhan ve Cemal Süreya

Nilgün’ün evi hepimizin buluşma yeri olmuştu. Bir çeşit Ece’yi sevenler derneği gibiydi. Rakısını alan geliyordu. Başta Cemal Süreya… Bir Pazar günüydü, hadi Edip’i arayalım dediler. Nilgün’ün kocası Kaan çevirdi Edip Cansever’in numarasını, karşısına eşi Mefharet çıktı, biraz konuşup Cemal Süreya’ya verdi telefonu.

-‘Beni tanımadınız mı?… Cemal… Mefharet değil misin sen?… Ben Cemal Süreya… Edip televizyon mu seyrediyor şimdi kuzu kuzu?… Gelsin de bir hesap sorayım ben ondan…’

Ardından Edip Cansever geldi telefona.  Hastalandığını ve hastalığının adını anlatmaya çalıştı Cemal Süreya’ya.

-‘Ne? Faranjit mi oldun? Adını bile bilmem ağbi, hastalık mı o?… Hepsinin benzerlerini hepimiz geçirdik…. Ayakla ne ilgisi var?… Yapma yahu sen gut olmuşsun gut… Ağbi o zaman o başka hastalıktır o. Öyle küçük isimlerle geçiştirmeye kalkma…’

Ardından Ece konuşmak istemişti.

-‘Edip, çok matrak yahu. Televizyon izlediğin doğru mu?… Hasta mısın?… O zaman yarın geliyorum sana.’

Telefonu kapattıktan sonra Cemal Süreya, Cansever’i ufaktan çekiştirmeye başladı.

-‘Bir gün Edip sevgililerinin birinden ayrılmış, geldi bizim eve, ‘ben Türkçe’yi senden öğrendim’ dedi. N’olacak yahu ben de Melih Cevdet’ten öğrendim diyorum. Ne var bunda? Edip’i yeni şiirle ben tanıştırdım.’

Sonra da Ece’ye döndü.

-‘Sen Kudüs Fareleri’ni getirip bana okutmuştun’ dedi.

Ece inkâr etti.

-‘Yapma Cemal, Şubat’ta Ankara’da değiliz ki okul tatil… Şiir Şubat ayında çıktı ben seni Mayıs ayında tanıdım yahu.’

Cemal Süreya üsteledi.

-‘Şiirlerini bana getirmiştin. 1954’te şiirlerini bana getirmiştin. Getirmek şu, arkadaşına şiirini getirmiştin. Şimdi bak Kudüs Fareleri’ni çıkmadan önce bana okudun ağbi.’

Ve bu böylece devam etti gitti, ta ki Ece zar zor kendisini dinletip tartışmaya değişik bir boyut getirene kadar;

-‘Yılını hatırlamıyorum, 1973 olabilir, Refik’te oturuyoruz Tünel’de, benim sağımda Ömer Uluç solumda Doğan Hızlan oturuyor. Cemal sen de yuvarlak masanın bu tarafındasın yani doğal bir şekilde. Ömer de çın çın gülüyor böyle çok şeyde… Sen alındın… Ben de dedim ki; ‘ya Cemal okuldayken senin dişlerin çok güzeldi’ dedim. Gerçekten okuldayken esmer bir adamsın dişlerin pırıl pırıl bembeyaz esmer olunca daha da belirgin oluyor şeyinde… Şimdi Cemal sen, Ömer Uluç boyuna gülüyor ya çın çın alınmışın, ‘ya acaba bana mı gülüyor’ şeyinde. O günlerde sen de dişlerini yaptırıyormuşsun, ne bileyim ben… Ondan sonra sen bana dedin ki, şimdi Ömer Uluç da gülüyor ya kendi şeyinde,‘sen şiirlerini bana gösterirdin’ dedin birdenbire. Ben de sana ‘Cemal’ dedim, ‘bu tabak uçar o oyuncak gemi batar’ dedim. Sen de bana ‘herkes oyuncak gemi’ dedin ve konu kapandı… Ben daha sonra Ankara’ya gittim, 1980 yılının sonunda orada sırtının güzel olmasıyla övünen bir kız var Ayla Kurşunlu… Yaptırmışın dişlerini, Ankara’da Ayla Kurşunlu’ya böyle yapmışsın….’ deyip, Ece işaret parmağının tırnağını ön dişlerine tıklatarak Cemal Süreya’nın taklidini yaptı…

Tam burada Cemal Süreya başladı anlatmaya;

-‘Hayır efendim bu yanlış bak ben sana söyleyeyim, sadece Ayla Kurşunlu’ya değil o sırada herkese evlenme teklif ediyordum. Benim bir tutkum vardı, nihilizm üzerine, herkese evlenme teklif ederdim, evlenme nihilizmi yapıyordum. İnanmadan yani. Yalnız o kadın bana öyle demedi hiçbir zaman. Ama birine demiş ki, o daha dramatiktir benim için ‘ya şu Cemal Süreya niçin dişlerini yaptırmıyor?’ demiş. Çünkü oyuklarla geziyordum ağbi. Çünkü eski dişlerim güzeldi ya üstüme alınmıyordum. Ayrıca başka bir şey söyleyeyim Ayla Kurşunlu benle o gün evlense evlenirdim, bugün de evlense evlenmem artık çünkü şimdi bayan Nihayet var…’

-‘78’de Erzincan’dayım,’ diye devam etti Cemal Süreya, ‘memleketim gibi bir yer, aslında memleketim değil ama… Bak ne oldu biliyor musun? Bir profesör kız vardı orada. Ona bir mektup yazdım, Ece Ayhan’ın bir mısraını koydum içine… ‘Ay kin tutmuyor’… Orada düşündüm, ulan kin mi tutmuyor, kir mi tutmuyor? Altında imzam yok ama benden geldiğini anlamıştır…’

-‘Hani bir de’ dedi Ece, ‘Vapur batsın da, Bandırma’dan dönen vapur, karım ölsün kızım kurtulsun… O kadar bunalmış…’

-‘Vapur değil ama sandal benimki,’ diye devam etti Cemal Süreya. ‘İlk evlilikte hep şunu düşünürdüm. Tanrım diyordum, tanrıya da inanmıyordum… Beraberlik kesintilerle bir buçuk yıl sürdü ama on yıl evli kaldık. Ayrılamadım yani o da bende büyük kompleks yarattı. Kendimi hep nasıl düşünüyordum biliyor musun? Kalamış’tan sandala binmişiz karım, ben ve çocuğum, bir yaşında kızım… Cup diye karım düşüveriyor diye görürüm rüyalarımda. Arıyorum yok… Memnunum tabii… Çocuğumla kurtuluyorum. Tabii bu ilerleseydi ben onu iterdim bir gün…’

Nilgün’ün kaygan parkelerinde birileriyle dansettikçe Cemal Süreya, Ece oturduğu yerden kıs kıs gülerdi.

En son 1986’nın Temmuz’unda Kızıltoprak’da oturup konuşmuştuk Ece’yle. Ben, Devrimci Gençlik Birliği yöneticiliğim sırasında yayınladığımız bir bildiriden yargılanmış, 141/2’den yedi buçuk sene ceza almıştım. Yargıtay’da onanmış ve aranmaktaydım. Yurt dışına gitmek üzere olduğumu söyleyince, ‘gitme, dönmen zor olur’ demişti bana.

Ece Ayhan (Mayıs 1981)

İstanbul’da boş ve kocaman bir apartman dairesinin sadece küçük bir odun sobasının ve bir yatağın olduğu arka odalarından birinde, her an gitmeye hazır, yatağında oturmuş düşünürken hatırlıyorum Ece’yi… Yani hep atının üzerindeydi. ‘Atı da şiiri gibi çok güzeldi. Öldükten sonra da tersine yarıştı’. Sonradan demişti ya: ‘Cemal Süreya otuz, ben elli ev değiştirmişim’ diye.

***

Hakiki şiirden anlayanı hemen içine alan bir şiirdir Ece’ninki. Kaynağı başka bir şiir olmayan, taklidi imkânsız, omurgası sağlam, tarihsel perspektifi olan bir şiir…

Çok eskiden öğrenmiştik; Marksizmin özünü, esasını çıkar, geriye herkesin kabul edebileceği ekonomik bir teori kalır. İkinci Yeni’nin içindeki çekirdek, ‘öz, esas’ Ece’ydi. Ece’dir.

Sezai Karakoç’suz ve özellikle Ece Ayhan’sız bir İkinci Yeni düşünülemez…

***

‘İlk kez Muzaffer Erdost, Temmuz 1956’da Pazar Postası’nda ‘İkinci Yeni’ demişti.. Gene Muzaffer Erdost’un bastığı, Ece Ayhan’ın ilk kitabı Kınar Hanım’ın Denizleri’ndeki 26 şiirden 23’ü Pazar Postası’nda çıkmıştı.

***

Gençler mi?.. Kötülüğe karşı hep dayanışma içinde oldular Ayhan abileriyle!..

DOĞAN KEMANCI
Üvercinka Dergisi, Mayıs 2018

 


Hamişler:

1/ Yazının pdf biçemine https://bit.ly/eceayhanararken adresinden ulaşabilirsiniz.

2/ EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com