Kapitalizmi yenmek için vampir hikâyelerine değil, işçi sınıfının gerçek mücadelesine ihtiyacımız var. Hayaletlerle dans etmek yerine, somut devrimci pratiklere yönelmek gerekiyor.
Son yıllarda bir tür entelektüel “sıfat ekonomisi” gelişti. Marksizm, kendi başına yetmezmiş gibi, başına türlü süsler eklenerek yeniden ambalajlanıyor: Romantik Marksizm, Psikanalitik Marksizm, Postmodern Marksizm, şimdi de Gotik Marksizm…
Bu tür “moda Marksizmler”, sınıf mücadelesiyle, toplumu dönüştürme hedefiyle ya da devrimci pratikle değil; daha çok üniversite koridorlarında akademik pozisyon kazanma, çarpıcı seminer başlıkları üretme ve dikkat çekici kitaplar yazma arzusu ile ilgilidir.
(…)
Bir zamanlar “Marksist teori” dendiğinde, emek-değer yasası, artı değer, sınıf mücadelesi gibi kavramlar akla gelirdi. Ama 21. yüzyılın başlarında Batı akademisinin kimi koridorlarında yeni bir eğlence başladı: “Gotik Marksizm.”
Kulağa merak uyandırıcı gelse de, bu akımın kökeni “ilginç “ya da “gizemli” sıfatlarını hak etmeyecek kadar sıradan. Temelinde, post-punk kuşağından gelen bir dizi akademisyenin kişisel estetik zevklerini, politik teoriye dönüştürme girişimi yatıyor. Joy Division (İngiliz post-punk müziğinin karanlık, melankolik tınısıyla bilinen öncü gruplarından biri) dinlerken Marx okumak, burjuva ideolojisinin çözümlemesini vampir metaforlarıyla yapmak ve akademik yazının loş havasına gotik bir parıltı katmak…
Bu yaklaşımın en çok tanınan ismi, kuşkusuz Mark Fisher. 1980’lerin Thatcher dönemi İngilteresi’nde büyüyen Fisher, Joy Division, The Cure ve benzeri gruplarla kurduğu melankolik bağı, toplumsal eleştirisinin merkezine yerleştirdi. 2009’da yayınladığı Capitalist Realism: Is There No Alternative? (“Kapitalist Gerçekçilik: Başka Seçenek Yok mu?”) kitabı, kapitalizmin köklü eleştirisini Batman filmleri üzerinden yapıyordu.
İş burada da kalmadı. Fisher, hauntology adı verilen ve “hayaletlerin musallat oluşu” anlamına gelen kavramla, gecikmiş geleceklerin hüzünlü atmosferini teorinin merkezine yerleştirdi. Kapitalizm, bir türlü ölemeyen ama her yerde hissedilen bir hayalete dönüşüyordu.
Bu noktada ironik bir duruma varılıyor: Marx ve Engels’in “Avrupa’da bir hayalet kol geziyor” diye başlattıkları Komünist Manifesto, orada kastettikleri devrimci ruhla değil, sanki gerçek anlamda perilerle, vampirlerle, esrarengiz şatolarla ilgiliymiş gibi okunmaya başlanıyor. Metafor, gerçekliğini yitirip yeni bir inanca dönüşüyor. Böylece akademik camiada bir grup insan, “Marksist teori” adı altında hayalet avcılığına soyunuyor. (…)
Özcan Buze‘nin 27/7/2025 tarihinde soL‘da kaleme aldığı incelemenin tam metnine https://haber.sol.org.tr/haber/hayaletler-esliginde-teori-yapmak-gotik-marksizm-400154 adresinden ulaşabilirsiniz.