Ara
02
2010
0

Sıkı Sergi: “Kuzgun Acar Anısına Maskeler”

30 Kasım 2010 tarihinde Bir Nokta Sanat Galerisi’nde “Kuzgun Acar Anısına Maskeler” sergisi Jotun Boya ana sponsorluğunda açılıyor. Resim, heykel, seramik, cam gibi farklı disiplinlerden yaklaşık 60 sanatçı ve tasarımcının maske yorumlarından oluşan “Kuzgun Acar Anısına Maskeler” sergisinde ayrıca 1975 yılında Mehmet Ulusoy’un Paris’te Özgürlük Tiyatrosu’nda sergilediği “Kafkas Tebeşir” adlı oyun için sanatçı Kuzgun Acar tarafından hazırlanan maskelerin orijinalleri, sanatçının eskiz defteri ve kişisel eşyaları ile yayınlarına da yer verilecek.

Sergide yer alacak sanatçıların isimleri şöyle;

Ahmet Öztürk Levent, Alaettin Aksoy, Alessandro Gatto, Arzu Parten, Ayfer Kalsın, Ayşen Urfalıoğlu, Babek Sobhi, Beril Anılanmert, Burak Ergin, Carlos Brito, Camekan/Gamze Araz Eskinazi&Yasemin Sayınsoy, Can Göknil, Cüneyt Aksoy, Devran Mursaloğlu, Devrim Erbil, Didem Çapa, Ebru Susamcıoğlu, Esra Carus, Eşber Karayalçın, Ferhan Taylan Erder, Feride Bayraktar, Güngör Güner, Hasan Şahbaz, Hayrettin Arslanoğlu, Hayri Karay, Hildegard Skowasch, Hüseyin Tanyeli, İbrahim Tapa, Igor Smirnov, İlker Yardımcı, İrfan Sayar, İsa Çelik, Kadir Doğruer, Komet, Koray Ariş, Lerzan Özer, Malik Bulut, Metin Deniz, Nihal Sarıoğlu, Orhan Taylan, Oya Akman, Refik Tiniş, Reyhan Gürses, Serhat Kiraz, Server Demirtaş, Sevgi Karay, Seyhun Topuz, Sinan Avinal, Su Yücel, Tan Oral, Toygan Eren, Tüzüm Kızılcan, Yasemin Aslan Bakiri, Yasin Bayrak, Yeşim Bayrak, Yılmaz Zenger, Yunus Tonkuş

Sergi 1 Aralık 2010 – 7 Ocak 2011 tarihleri arasında Pazar günleri hariç her gün 09.30–19.00 saatleri arasında izlenebilecek.

Adres: Bir Nokta Sanat Galerisi Yeni Çarşı Cad. Galatasaray Apt. 26/3 Beyoğlu
Tel: 0212–244 91 83

Ayrıca bkz: https://www.bir-nokta.com/etkinlikler.asp?etkinlikid=23&lang=tr

2 Aralık Perşembe günü Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan kupür…

Hamiş: Bu sergiyi Kuzgun Acar’ın maskelerinin satıldığı müzayedelere karşı bir sanat eylemi olarak düşünebilirsiniz. (Zy)

2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm Kuzgun Acar ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=kuzgun-acar adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
01
2010
0

“Şiirde şairane’ye hep karşı oldum…” (Turgut Uyar)

Gösteri Dergisi’nin Nisan 1981’de yayımlanan 5. sayısında Turgut  Uyar ile Tomris Uyar’ın gerçekleştirdiği bir söyleşiye rastladım. İşbu ilginç söyleşinin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/uyarlarsoylesi.jpg adresinden ulaşabiliirsiniz.

Ara
01
2010
1

Boğaziçi Kitap Fuarı: “İstanbul’un tam kalbinde kelimelerin izinde…”

İş çıkışı bir kitap fuarını gezerek günü geri kazanmak istemez misiniz? Ya da öğlen arasını yayın dünyasının gizeminde değerlendirmek? Öyleyse bu tarihi not edin; 17-22 Aralık 2010.

Boğaziçi Kitap Fuarı, Harbiye’de konuşlanmış İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek olan yepyeni bir fuar. “Gelenek Gelecek” teması çerçevesinde pek çok etkinliğin gerçekleşeceği fuar, her gün 10:00 ve 20:30 arasında ziyaret edilebilecek, 20 Aralık 2010 Pazartesi akşamı 23:00’a kadar da açık olacak; Boğaziçi Suare’ye davetlisiniz.

Yerli ve yabancı yayınevleri, yazarlar, akademisyenler, üniversite kütüphaneleri ve Sivil Toplum Kuruluşları’nın katılımıyla gerçekleşecek olan Boğaziçi Kitap Fuarı’nın amacı tarihsel geçmişi, ekolojik yapısı, jeopolitik konumu ile dünyanın en önemli şehirlerinden biri olan İstanbul’un merkezinde, yazınsal alanda üretici olan yerli ve yabancı her kesimin kentlilerle karşılaşmasını sağlamak, iletişim ve etkileşimine olanak vermek ve sonunda üretim sürecine katkıda bulunacak bir platform yaratmak.

İlk yılında Japonya’yı misafir ülke olarak ağırlayacak olan fuar, kendisini öncelikli olarak kültürel bir alan olarak tanımlıyor. E-kitapların, e-kaynakların, e-yayınların, sahafların, fanzin gibi alternatif yayınların da yer alacağı fuar hakkında organizasyondan Funda Önkol ile konuştuk. Her dilden eserlerin de yer alacağı fuar gibi aynı dilden konuşmanın keyfine vardık; burada güzel insanların farkına vardık…

Zafer Yalçınpınar: İlki düzenlenecek olan Boğaziçi Kitap Fuarı’nın “Burada değerli kitaplar vardır” mottosuyla yola çıktığını görüyoruz. Fuarı diğerlerinden farklılaştıran bazı unsurlardan bahseder misiniz? “Değerli Kitap” derken işaret ettiğiniz şeyler nedir?

Funda Önkol: Bu motto aslında bizim değil, biz yalnızca alıntı yaptık. “Burada değerli kitaplar vardır” Osmanlı Kütüphaneleri’nin giriş kapılarına yazılan bir ibare. Bilginin değerini bilenler için kitap kutsaldır. Burada fuar kapsamındaki pek çok çalışmada rastlanacağı gibi, unuttuğumuz değerlerimize atıfta bulunarak onları toplumsal hafızamızın derinlerinden alıp yüzeye çıkarmaya çalışıyoruz.

Bizim yaptığımız işin merkezinde kitap var; yani en değerli olan. Bunu şöyle açabilirim: Dünyada kitap fuarlarını düzenleyenler fuarcılık şirketleri. Türkiye’de de böyle. Yani fuarcılık şirketi bugün kitap fuarı, yarın plastik fuarı, sonraki gün mobilya fuarı düzenliyor. Oysa ki, bizim kurgumuz bunun tam tersi. Biz yalnızca kitap fuarı yapmak için fuarcılık şirketi kurduk; ana ilgimiz fuarlar yapmak değil, kitap fuarı yapmak.

Benim inancım; sosyal olarak son derece yakınlaşan dünyada bundan sonraki dönemde, böyle ruhu olan ve adanılmış işlerin başarılı olacağı yönünde. Genel olarak tüm dünyada kitap fuarlarına ilginin hızla azalmasının, fuarcılık şirketlerinin dönüşerek bu değişime hızlı uyum gösterememesinden kaynaklandığını düşünüyorum.

Bizim diğer kitap fuarlarından temel farkımız bu olacak. Bu temel fark netice olarak tüm detaylara da nüfuz etmiş durumda.

İpek Tuna: Fuarın adını ilk duyduğumda aklımda, artık pek de dikkat etmediğimiz “Boğaziçi”nde, bir fuarın, yaşadığımız bu kaotik ama güzel şehirin bir süredir hızla kaybettiği özelliklerine yeni bir artı olacağı canlandı. Eski şarkılardan, şiirlerden esen bir hissiyat. Fuar, tıpkı Boğaziçi gibi dolaysız bir bilgi aktarımı sunmaya hazır mı?

F.Ö.: Boğaziçi derken; bu su yolunun gerçekten de ortak hafızamızda çok gerilere itilimiş mitolojik, jeolojik, tarihi ve ekolojik izlerine atıfta bulunmak istedik. Görünmeyeni ya da görmezden gelineni biraz da olsa görünür kılarak yeni değerlerin filizlenmesine katkıda bulunmak bizim için önemli. Yol göstermekten ziyade, yola çıkmaya niyetli olanlara mümkün oldukça çok seçenek sunmak istiyoruz. Sanırım bu da en dolaysız, en özünde bilgi aktarımı demek.

Z.Y.: Fuarın içerdiği yeniliklerle “kültür endüstrisi”ne karşı bir tepki olarak yola çıktığını söyleyebilir miyiz?

F.Ö.: Bir açıdan öyle. Boğaziçi Kitap Fuarı’nda çokça alternatif çalışmaya yer veriyoruz. Aşina olduklarımız ve yıldız olanların yanında, görünür olmayan pek çok yayını, akademisyeni, yazarı, yayıncılığa ve kitaba emeği geçmiş kahramanları sahneye çıkarıyoruz.

Gündelik hayatlarımızda müthiş bir bilgi bombardımanı altındayız. Hızla giden bir trenin penceresinden dışarıyı seyrederken gördüğümüz, formunu tam da algılayamadığımız cisimler gibi, bilgiler de zihnimizin penceresinden gelip geçiyor. Bizde en çok yer edenler, en çok tekrarlananlar yani en çok reklamı yapılanlar. Kimse dönüp, kompartmanda karşısında oturan yolcuya bakmıyor. İşte biz katılımcıları pencerenin dışındaki noktalara da bakmaya davet ediyoruz.

Diğer kitap fuarlarında yer verilmeyen fanzinlere, e-dergilere, kâr amacı gütmeyen özgür neşriyata elimizden geldiğince alan açıyoruz. Binlerce izleyicisi olan bu çalışmaların, kendileri de mevcut “kültür endüstrisi”nin parçası olmayı tercih etmeyen adsız yaratıcılarını tanıtmaya çalışacağız.

İ.T.: Fuar için “anarşist bir kitap fuarı” diyebilir miyiz? Fuarın bölümleri ve katılımcıları, önem verdiğiniz kriterler, değer verdiğiniz yayın kaynakları bu düşünceye itekliyor. Karşılaştığınız zorluklardan biraz bahseder misiniz?

F.Ö.: Bu sıfat çok iddialı olur. Bu çağda, bu dünya düzeninde gerçek bir anarşist olmak mümkün mü? Sonunda, fuar düzenlemek için pek çok yasal zorunluluğu yerine getirmek gerekiyor. Nitekim bu işi yapmak için bir şirket kurmak da bu zorunluluklardan biri. Sonra fuar düzenleme yetki belgesi almak, fuarı TOBB listesine kaydettirmek gibi resmi işlemler var.

Hal böyleyken, teknik olarak anarşistlikten söz etmek güçleşiyor. Ama yine de belirttiğiniz gibi, içerdiği konular, konukları, köklendiği noktalar bugüne kadar alışılmış olandan uzak. Kabul edilmiş ve alternatifsiz gibi görünen ana akışın dışında, yeni akışları zorluyoruz. Ziyaretçileri fuar alanına giriş anından itibaren başka tür bir dünyanın içine sokmaya çalışıyoruz. Fuar alanına girenler yalnızca daha ucuz kitap alıp gitmekle kalmayacak…

Şaşırtıcı bir şekilde karşılaşacağı haikular, yaratıcı düşünceyi tetikleyici atölyeler, performanslar katılımcılara alternatif yaklaşımları tanıştıracak. Toplumları kültürel alanda ilerleten, marjinal diye nitelediğimiz, kenar çizgilerini zorlayan, sınırları öteleyen, itekleyen çalışmalardır.

Dönüşüm zor ve kimi zaman da ürkütücü bir şey. Özellikle Türk insanının derininden gelen şüpheci ve güvensiz yaklaşımı her konuda olduğu gibi bu fuarda da sorun oldu. Ancak ben gelecek yıl bu sorunu aşacağımıza inanıyorum.

Z.Y.: Fuarda internet sitelerine, fanzinlere yani özgür neşriyatlara da yer veriyorsunuz. Sanırım geleceğin, internet yayıncılığında ve özgür neşriyatlarda yuvalandığına inanıyorsunuz…

F.Ö.: Umberto Eco İskenderiye Kütüphanesi’nin açılışında yaptığı konuşmada üç tür hafızadan söz ediyor; organik, mineral ve bitkisel… Organik hafıza beyinlerimiz, mineral hafıza önceki bin yıllarda üzerine işaretlerle yazılan tabletler ve taşlardı, bugün ise bilgisayarlardaki silikon. Bitkisel hafıza ise, papirüsten başlayarak günümüzde kitap yayıncılığında kullanılan çeşit çeşit kâğıtlar. Ben de silikon hafızanın pek çok pratik üstünlüğü ve kolaylığı olsa da, bitkisel hafızanın vazgeçilmez olacağını düşünüyorum.

Ancak özgür ortamda, son derece ucuz maliyetlere, hatta şu anda bloglar, blog tabanlı siteler sayesinde yalnızca zamanınızı yatırarak yaratabileceğiniz silikon yayınların, kesinlikle yeni düşüncelerin kaynağı olacağına inanıyorum. Yeniçağların önemli yazarlarının bu mecralardan çıkacağını düşünüyorum. Diğer yandan da, bu tür yayınların kitap okuma alışkanlığını olumlu yönde etkileyeceğine inanıyorum. Ülkemiz gibi kitap okuma alışkanlığının son derece düşük olduğu bir ülkede bu tür kaynaklar insanları kesinlikle kitaplara yöneltecektir. Kitap vazgeçilmez olandır.

İ.T.: Boğaziçi Kitap Fuarı’na gelen kitlenin beklentisi nasıl olmalı? Sizin gelen kitleden beklentileriniz nelerdir?

F.Ö.: Ziyaretçiler mümkünse hiçbir beklentiyle gelmesinler. Yalnızca “merak”larını yanlarını almayı unutmasınlar. Bu arada, bana böyle güzel ve incelikli sorular sorarak bu kitap fuarının ortaya çıkmasına neden olan düşünceleri ve duyguları irdeleme olanağı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

Z.Y. & İ.T.: Biz çok teşekkür ederiz…

Boğaziçi Kitap Fuarı İlgili Bağlantıları:

Boğaziçi Kitap Fuarı: https://www.bogazicikitapfuari.com/
Online fuar davetiyesi: https://www.bogazicikitapfuari.com/index.php?do=InvitationForm
BKF Twitter: https://twitter.com/bogazicikitap
BKF Facebook grup: https://www.facebook.com/group.php?gid=223976655188

Ara
01
2010
0

“Yer6 Hafıza” Projesi Üzerine…

Birgün Gazetesi’nde Janset (Karavin)’in “Yer6 Hafıza” adlı projesi hakkında ayrıntılı bir yazı yayımlandı. Yazıya https://www.birgun.net/culture_index.php?news_code=1291129118&day=30&month=11&year=2010 adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
29
2010
0

Şiirin Metafiziği 1 (Vedat Kamer)

I

“Felsefe, dünyanın gerçekliğini ararken, hep, şiirin gerçekliğini bulur — dünyayı kendisinden önce belirlemiş; onu gerçek kılmış olan, şiirin… Şiir dünyayı gerçekler — peşinden de felsefe gelir, ‘topallayarak’: dünyayı düzenlemek için…”[1] — Oruç Aruoba

2004 yılında şiirin metafiziğine önhazırlık yaparken[2], rainer’in imge’ye düzenlediği suikaste tanık olmuştum. imge[3] o suikastte üçüncü anlamından yaralanmış, rainer de almanya’ya kaçmıştı. imge’nin üçüncü anlamı eminim çoktan iyileşmiştir, fakat rainer’in sorusu aynen duruyor: “dilin yapıtaşı nedir?”

bu sorunun cevaplanmasındaki en önemli engellerden biri olan imge hâlâ yaşıyor, ilhan berk ise öldü. ilhan berk’in logos’unun 40. önermesi şöyledir: “şairin umudu yoktur”[4]. dünyadaki herşeyin düzenini tayin eden aristoteles, şiirin düzenini de tayin etmiştir. biz aristoteles’in düzenine sahip çıkmayacağız elbette, fakat poetikaya sahip çıkacağız, poetika’nın düzenine.

poetika ontolojik ve epistemolojik bir temel üzerine inşâ edilebilir. ancak böyle bir temel üzerine inşâ edilmiş bir poetika, bir evren tasavvuru olarak, şairin hayatını kuşatacaktır.

artık şair kendi poetikasını kurmalıdır: poetikası şaire logosunu gösterecektir — logos poetikadır.

II

“Şiir, bu yüzden, en üst-düzey gerçekliktir : herhangi bir ‘gerçek’ kaynağından çıkmadan, hatta, salt hayalden çıkarak, en güçlü biçimde, kendi kendisini, gerçekliğe, bir saltık gerçek olarak, yerleştirir.”[5] — Oruç Aruoba

şiirin yapıtaşını resim[6] (image) olarak alan bir poetika için müzik ile şiirin dile getirme olanakları eşdeğerdir. notaların soyut niteliğinin sözcüklere göre fazla olması hep bir karşı argüman olarak sunulmuştur. fakat şair de müzisyen de sanatını icra ederken resimlerini daraltmak zorunda kalır; okur ya da dinleyici de sanat eserini kendi resimlerine genişletir, dolayısıyla da olanaklılıkları eşdeğerdir.[7] şiirde resimleri okura çağıran şey eğretilemedir. eğretileme sözcüklerden meydana gelmiş olsa bile o sözcüklere dair hiçbirşey taşımayabilir. dolayısıyla sözcüğün dile getirme olanaklarını kısıtlama etkisi, enstrümanın dile getirme olanaklarını kısıtlamadaki etkisiyle benzerdir.

şiirin içten okunması[8] eğretilemelerin resim çağırma gücünü artırır. çünkü şiir içsesimize olabildiğince dolaysız temas etmelidir. harflerin havayla teması sözcükleri oksitlendirir. bu da eğretilemelerin saflığını azaltır. işte bu yüzden şiirin başka şeylerle temasından hazzedilmez.

artık ludwig van beethoven’ın 9. senfonisi çalabiliriz.[9]

Vedat Kamer


[1] oruç aruoba, hani, istanbul, metis yayınları, 2001, s. 86
[2] vedat kamer, “şiirin metafiziğine önhazırlık ya da rainer’in lou’su için imgeye suikast”, öteki-siz, sayı: 4, ocak-şubat 2005, s. 93 (bkz: https://bit.ly/siirinmetafizigi)
[3] imge şiirimizde hem eğretileme hem de bu eğretilemenin zihnimizde bıraktığı resim (hayal?) için kullanılıyor. dolayısıyla gösteren ile gösterilen arasındaki ayrım da ortadan kalkıyor. imge’nin kökünü im oluyor olsaydı, im’in (eğretilemenin) işaret ettiği de imge (resim?) olacaktı.
[4] ilhan berk, logos, istanbul, yapı kredi yayınları, 2001, s. 61
[5] oruç aruoba, hani, istanbul, metis yayınları, 2001, s. 82
[6] imge sözcüğünün ingilizcesi de fransızcası da image’tir. fakat tersi geçerli değildir. image dilimize imge, resim, görüntü, hayal, imaj olarak çevrilir. ingilizce’de image’ten türetilen imagine (hayal etmek), imagination (hayalgücü, imgelem) ile birlikte yakın anlamlı picture (resim), vision (görüntü) ve dream (rüya) sözcükleri de mevcuttur. imagination’ın nesnesi image’tir. dolayısıyla da türkçe’de imagination’ı hayalgücü/imgelem olarak çeviriyorsak, image’i de hayal/imge olarak kullanmak doğru olacaktır. fakat imge’nin eğretileme yerine de kullanılıyor olması gösteren ile gösterilen ayrımını yapmak bakımında kavramı işlevsiz hale getirmektedir. bu ayrımı belirgin hale getirebilmek için, daha önce de yaptığımız gibi, image’e karşılık olarak şimdilik resim’i kullanacağız.
[7] eğer şiir, şairin ve okurun zihninde aynı resmi yaratabilseydi, o vakit müzik lehine bir olanaklılıktan söz etme durumumuz daha olurdu. ama neyse ki resimlerin benzerliği ile sanat eserinin estetik değerleri açısından herhangi bir formül üretebilmek mümkün değildir.
[8] şiire ait mümkün bir öğe olarak müzikten söz edebiliriz. şiir ister içten okunsun ister sesli bir içmüzik barındırabilir. bu içmüzik eğretilemenin bir parçası olarak şiire konumlanır.
[9] beethoven 9. senfoniyi bestelediğinde tamamıyla sağırdı.

Kas
29
2010
0

“Sonunda baktım ki o dil de şiirin dışında değilmiş meğer.” (İlhan Berk)

(…)
Özer Sayın:
“Nesneler, imgeler gibi şairlere verilmiştir ama korku saçarlar. Bunu hep yaşadım,” diyorsunuz…
İlhan Berk: (…)Ev garip bir varlıktır; ne kadar kaçarsanız kaçın sizi her yerde bulur. Ev o kadar büyük bir kavramdır ki tüm dünyayı alabilir içine. Ancak, “ev” sözcüğünün içinde sıkışabilirsiniz  de çünkü ev aynı zamanda bir hapishanedir.
Bazen sözler değil, birtakım denklemlerle ilgilenirim, çünkü çok açık bir şekilde kendini ifade edebilir. Şiir ve düzyazı dışında kendini en iyi ifade edenler denklemlerdir.
Sanıyorum ki ev tek başına yaşayamadığı için canı sıkılmaktadır. Birçok insanın evinin olması, ayrı bir sıkıntı kaynağıdır. Evi olan, sıkıntısını da içinde taşıyor demektir. İnsani bir baskıdır bu…
(…)
Özer Sayın: Nesnelerle ilgili şiirlerinizin bazı kısımları düzyazıya dönüşüyor. Hatta bir felsefe metnine yaklaşıyor.
İlhan Berk: Evet, şiirlerim zaman zaman felsefe metinlerine iyice yaklaşıyor. Nesneleri yazmak istediğimde, ilk olarak nasıl bir dil kullanacağımı düşündüm. Ve nedense şiir dili ile değil de düzyazı kullanılması gerektiğine inandım. Elimden geldiğince şiire yaklaşmamasını istedim, çünkü anlatmak istediğim, nesnenin şiir dışındaki durumuydu. Bunu gerçekleşttirecek dili de düzyazıya yakın bir dille buldum. Ancak, sonunda baktım ki o dil de şiirin dışında değilmiş meğer.
(…)

(yeni) Dergisi, Sayı:1, 2010, ss.189-190

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm İlhan Berk ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

“Köprü” (İlhan Usmanbaş)
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=4199

Kas
29
2010
0

“Köprü” (İlhan Usmanbaş)

Sıkı besteci Usmanbaş’ın “Köprü” adlı yazısı ilk önce “Opus” adlı derginin 1962’de yayımlanan ilk sayısında yer almış… Yazı, güncelliğini ve uzgörüsünü koruduğu için olsa gerek, Eylül 2010’da yayın hayatına başlayan “(yeni)” adlı sıkı ve sağlam dergi de işbu yazıya ilk sayısında yer vermiş… Yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/usmanbaskopru.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Birtakım “Yedi Sekiz Hasan Paşa’lar” (yeni) adlı dergi üzerine “ileri-geri-geri-ileri” konuşmaktalar… Diğer taraftan, başka türlü Yedi Sekiz Hasan Paşa’lar ise (yeni)yi yok saymak, (yeni) üzerine sessizlik suikasti uygulamak için susmaktalar. Her iki Yedi Sekiz Hasan Paşa taifesine de cevap olsun diyedir, (yeni) dergisi üzerine bir yazı kaleme almaktayım. Yazı, Karga Mecmua’nın  Aralık sayısında yayımlanacak…(Zy)

Kas
28
2010
1

“Haydarpaşa Garı Yangını”

Fotoğraf, Radikal Gazetesi arşivindendir.

Bkz: https://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=1030602&Date=29.11.2010&CategoryID=77

fotoğraflar: Zeliha Şengöz

https://haber.sol.org.tr/sites/default/files/fotograf/08_hpasa.jpg

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Kas
27
2010
0

Bir haiku…

hep fide fidan
bütün gece düşümde-
kalk dik hepsini

Nail Bezel

Kas
25
2010
0

Sergi: “Epik” (Elif Yıldız)

“Gazetesini doğru katlayamadığı için haberleri doğru okuyamayan ve bu yüzden birçok şeyden çok sonra haberi olan insanların yarattığı traji-komik durum bu serginin konusu olabilir.” (Elif Yıldız)

“Epik” – Elif Yıldız
illüstrasyon & karikatür sergisi
17- 31 Aralık 2010
KargART / Kadıköy
Kadife Sok. No: 16

Sergi Açılış: 17 Aralık Cuma, Saat: 20:00

Facebook Etkinlik Bağlantısı: https://www.facebook.com/event.php?eid=125751844152389

Hamiş: Elif Yıldız’ın bazı çalışmalarına https://illustratorsculptor.blogspot.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
24
2010
0

Korkuyorum Jean-Luc Godard (Selda Salman)

Grizine taifesinden Selda Salman, Jean-Luc Godard’ın son filmi Film Socialisme üzerine yazmış… Yazının tam metnine https://www.grizine.com/2010/11/24/korkuyorum-jean-luc-godard/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Jean-Luc Godard ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?s=godard adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
23
2010
0

Bitmemiş Şiirler 1959-1975 (Göran Sonnevi)

1.

Yüzünde
büyüyor bir gölge
karanlıkların kanatları
gibi.

(…)

7.

Bu ışık
kendinde
her türlü iktidara
karşı  direnebilecek
gücü duyanlarda
vardır.
Işık çakar
söner, çakar
görüyorum bunu
(…)
Toprağın üstündeki
taşlar konuşuyor
Çevremizde otlar
büyüyor-Biz
konuşuyoruz,
(…)

GÖRAN SONNEVİ
Şiirler, Çev: Lütfi Özkök-Yavuz Çekirge, Yeditepe Yay., 1978

Kas
21
2010
0

Olimpos ve Nâzım (Ali Cengizkan)

Fotoğraf: Constantine Manos

Nâzım’a benziyor Olimpos köyü
Su gibi akıyor bayır aşağı.
Denizin mavi aynasında boy verip
İnsanlığın gönlüne gömülmek istiyor.

Ali Cengizkan

Kas
20
2010
0

“Soldan yavaşça yaklaştır” (Ryan Gander)

İngiliz sanatçı Ryan Gander‘ın Zürih-Haus Konstruktiv’de sergilenen
bir yerleştirme çalışması…

Kas
20
2010
0

Beşinci Mektub (Nâzım Hikmet)

Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından tıpkıbasımı gerçekleştirilen
Çankırıdan Piraye’ye Mektublar” adlı defterden…

(…)
Gökyüzünün yarısında bulutlar dolaşıyor..
Böyle hışımla gelen
____________Zonguldak tirenidir.
(…)
Kalktı tiren.
Acı acı öttürüyor düdüğünü.
Kulak çınlaması gibi..
Senin de kulakların çınlasın karıcığım.

Başladı radyo.
Halkevinden verdiler hoparlöre…

Kalın kalın konuşuyor terziler.
Terzilerin makinası Singer.
(…)
Radyo alafranga havalar çalıyor.
Çok uzun sürerse
Belediye reisi kapatır mutlak.
Biliyorum:
Sevmiyor garb musikisini…

Yine sesini duydum o kadının.
Belki böyle bir ses yoktur.
Geliyor senin sesin kulağıma Pirayem.

Terziler 5 numara gazlambası yakıyor.
Gazı nerden bulmuşlar?

Radyo kemençeyle taksime başladı.

Dağlar bembeyaz.
(…)
Tiren işçileri geçiyor yoldan,
Yalnız onlar konuşurlar böyle bağıra bağıra…
Yol aydınlık…
Radyo şarkı söylüyor:
“Ne gelen var, ne haber..
Gün uzun, yollar uzak!”

Neden?
Halbuki ben,
halbuki biz
haber, her halde
ve çok yakında gelecek,
____________biliyoruz…

1-10-940

Nâzım Hikmet
“Çankırıdan Piraye’ye Mektublar”, Bilgi Üniv. Yay., 2010

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm Nâzım Hikmet ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=tas-ucak adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
19
2010
0

Yazarın Uğraşı (Elias CANETTI)

Tan Dergisi’nin Aralık 1982 tarihli 8. sayısında Ahmet Cemal’in çevirisiyle yayımlanan “Yazarın Uğraşı” adlı yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/yazarinugrasi.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
17
2010
0

491 MÖS! (Müzayede Özel Sayısı)

491 MÖS! (Müzayede Özel Sayısı)

“Yoksulluğun harçlığından denkleştirilmiş duhuliyedir en iyisi!”

https://zaferyalcinpinar.com/491mos.pdf

*

Yokoluşlarının ağıtını yazan o kifayetsiz muhterislerle
senin ilgilenmeyişinin 2010’daki  yüzüdür 491
DÖRTDOKUZBİR “Evvel Fanzin” cakasıdır ve Kadıköy tribidir.

491‘in tüm sayılarını https://zaferyalcinpinar.com/491.html
adresinden indirebilirsiniz.
(E-posta: dortdokuzbir@gmail.com)

Kas
16
2010
0

“Beton”

Avantacular Press taifesinden ve Andrew Topel’den sıkı görsel işler gelmeye devam ediyor… “Concrete/Beton” adlı seriden bazı görüntülere https://avantacular-press.blogspot.com/2010/11/concrete.html adresinden ulaşabilirsiniz.

“Concrete (Beton)”
by Andrew Topel

Kas
16
2010
0

Üç Uç: Artaud, Beckett, Blanchot (Ahmet Soysal)

Kitabın tanıtım yazısından;

“Üç: uc’un aynılığı ve başkalığı. İlkinden iki nokta çıkarılınca aynı. İkincisine iki nokta eklenince aynı. İkisi noktasız aynı. İkisi noktalı aynı. Ama ikisi noktalı olunca, yalnızca tekrarlanan bir sayı. Diyalektiğin parodisi gibi. Ayrıca noktalı sözcük ek alınca dönüşmüyor, ç, uç’taki ç gibi c olmuyor. Üç’ün aynılığı ve başkalığı. İki sözcük arasındaki okunmayan boşluk.

İki harf arasındaki daha da okunmayan boşluk. Seslendirilince dil ilk sözcükte damakta daha önde, ikinci sözcükte belirgin olarak daha geride. Sahne. Vücut. Hepsi iki nokta gibi. Yan yana iki nokta. Son noktadan bir nokta eksik. Yazının sona devinimi. Yazının eksikliği. Şimdiden ölümde varlığı.”
Uc’un kenardan sonra geldiğini, göğün bir toplu iğne gibi hayatlarımıza batırıldığını öğreniyoruz.”

Bkz: https://www.pandora.com.tr/urun.aspx?id=216032

Kas
15
2010
0

Tıpkıbasım: “Çankırı’dan Piraye’ye Mektuplar” (1940)

1940 yılında Nazım Hikmet Çankırı Cezaevi’nde yatarken çizgisiz defterine dolmakalemiyle şiirler yazdı. Deftere ‘Çankırıdan Pirayeye Mektublar’ başlığını koydu ve onu kendi elleriyle ciltledi. İçine şu notu iliştirdi: ‘Karıcığıma geç kalmış bayram hediyesi…’ Tek nüsha olan bu eser tıpkıbasımıyla yayımlandı.

Bkz: https://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=1027824&Date=09.11.2010&CategoryID=40

Kas
09
2010
0

Sait Faik’in Maskesi

Sait Faik’in ölümünden kısa bir süre sonra Bedri Rahmi Eyüboğlu öğrencisi Fatin Yılmaz’la birlikte bir hemşirenin yardımıyla Sait Faik’in maskını alır. Maskın pozitif kalıbı Eyüboğlu’nun atölyesinde çıkarıldıktan sonra, Güngör Kabakçıoğlu, maskı alarak Tünel’deki foto Süreyya’da maskın fotoğraflarını çektirir.
Bu fotoğraflar ilk kez Seçilmiş Hikâyeler dergisinin Nisan 1955’te Sait faik özel sayısı  olan 27. sayısında yayımlanır. Aradan geçen zamanda mask uzun bir süre ortadan kaybolur. Güngör Kabakçıoğlu, maskı 1994’te Darüşşafaka’nın Şişli Site Sineması’ndaki merkeziinde, tozlar içinde kararmış bir halde bulur.
Sait Faik’in maskı Güngör Kabakçıoğlu’nun ısrarlı girişimleri spnucunda, 1996’da 42 yıl gecikmiş olarak Sait Faik Abasıyanık Müzesi’ne konmuştur.

Sevengül Sönmez
A’dan Z’ye Sait Faik, YKY,2007, s.132

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com