by Perşembe
Haziran 2013
*
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sokak Sanatı” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.
by Perşembe
Haziran 2013
*
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sokak Sanatı” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.
Almanya’nın farklı üniversitelerinden 30’un üzerinde Alman profesörü, tüm Türkiye’ye yayılan Gezi Parkı eylemlerine dönük polis şiddetinin durdurulması için çağrıda bulundu.
Türkiye Yönetimine Çağrı,
Türkiye’nin tüm şehirlerinde ve bölgelerinde gündeme gelen halk protestolarına karşı uygulanan ölçüsüz polis şiddetini artan bir kaygıyla izliyoruz. Öğrenciler, akademisyenler, çevreci aktivistler, sendikacılar, aydınlar ve sanatçılar, müzisyenler ve gecekondu sakinleri, her yaştan kadın ve erkek 31 Mayıs tarihinden bu yana polis copları, polis panzerleri, biber gazı atağına maruz. Daha şimdiden ilk ölümler gündeme geldi, binlerce insan yaralı, yüzlercesi tutuklu.
Protestoların başlama sebebi, yönetiminizin neredeyse yüz yıllık ağaçları da keserek bir park alanına Alışveriş Merkezi, Topçu Kışlası ve cami yapma gibi hedefleriydi. Polis güçleri, bu park alanında protesto hakkını kullanan İstanbullulara sabah 5 civarında saldırdı ve ağır müdahalelerde bulundu. Barışçıl bir şekilde ağaçlarını korumak isteyen insanlara uygulanan bu ölçüsüz şiddet, Türkiye’nin her tarafında otoriter bir iktidar tarzına, toplumun giderek daha çok dinçleştirilmesine, özgürlük ve kişilik haklarının sınırlandırılmasına, basın sansürüne ve üniversitelerdeki özerklik eksikliğine karşı içten içe büyümüş bir öfkenin dışavurumuydu. 2000’li yılların başında toplumların barışçıl gelişmelerinin asgari ön koşulu, insanlığa ve insan haklarına, etnik ve inanç azınlıklarının haklarına, devlet ve din işlerinin ayrımına ve kadının kamuda ve toplumda eşitliğine sayıı gösterilmesidir. Bir hükümetin meşruluğu sonuçta bunlarla da ölçülür.
Protestolara katılan tüm toplumsal ve demokratik hareketlerin, bir çok sendikanın ve öğrenci kuruluşlarının, akademisyen ve aydınların özetle aşağıdaki taleplerde anlaştıklarını okuyoruz:
• Taksim Meydanı civarındaki Gezi Parkı yeşil alan olarak kalacaktır
• Ölçüsüz polis şiddetinin sorumluları istifa etmelidir, gaz kullanımı yasaklanmalıdır
• Tutuklular serbest bırakılmalıdır. Hükümet orantısız şiddetten dolayı halktan özür dilemelidir
• Taksim’de ve diğer alanlarda yürüyüş ve toplanma hakkına saygı gösterilmelidirSendikalar dahil muhalefet, talepleri gerçekleşinceye kadar protestoları sürdürmeye çağırmaktadır.
Biz, Alman üniversitelerinden ve yüksekokullarından bilim kadınları ve bilim adamları olarak, Türkiye’deki korkunç polis şiddetini kınıyor ve sizi giderek kitleselleşen protesto hareketiyle eşit ve insani bir diyaloğa çağırıyoruz.Daha iki ay gibi kısa bir süre önce Kürt bölgelerindeki savaşın siyasal bir barış süreciyle bitirilme olasılığı ilan edilmişti. Tam da bu noktada anlaşılması mümkün olmayan bir otoriter sertlik duruşu sonucu Türkiye’nin batısındaki şehirlerin de bir savaş alanına çevrilmesi şaşırtıcıdır.
Türkiye’nin en ünlü şairi Nazım Hikmet ne kadar insani formüle etmişti:
“Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine!”Sizi sorumluluğa, akıllılığa ve diyaloğa davet ediyoruz!
Ölçüsüz polis şiddetini hemen durdurunuz!Prof. Dr. Oskar Negt, Prof. Dr. Gazi Caglar, Prof. Dr. Seyla Benhabib (USA), Prof. Dr. Christiane Dienel, Prof. Dr. Axel Honneth, Prof. Dr. Lutz Finkeldey, Prof. Dr. Ulrich Harteisen, Prof. Dr. Dr. h.c. Martin Thren, Prof. Dominika Hasse, Prof. Dr. Gisela Hermes, Prof. Dr. Maria Busche-Baumann, Dr. Eva Kalny, Prof. Dr. Wolfram Stender, Prof. Dr. Heiko Geiling, Prof. Dr. Udo Wilke, Prof. Dr. Uwe Schwarze, Dr. Lisa Herzog, Dr. Haydar Gencer, Dr. Daniel Loick, Apl. Professor Dr. Herbert Breger, Dr. Christian Kaiser, Prof. Dr.Maria Macuch, Prof. Dr. Bernhard Borgetto, Dr. Jürgen Ebert, Dr. Andreas W. Hohmann, Prof. Dr. Martin Nonhoff, Prof. Dr. Dr. h.c. Dieter Senghaas, Prof. Dr. Klaus Schlichte, Dr. des. Frieder Vogelmann, Prof. Dr. Leonie Wagner, Prof. Dr. Otmar Hagemann, Prof. Dr. Gaby Lenz, Prof.Dipl.-Ing. Annegret Droste, Prof. Dr. Anna Wittmann, Prof. Dr. Heinz Lynen von Berg, Prof. Ursula Knecht, Prof. Bernd Echtermeyer
(Kaynak: soL Haber Portalı)
Bkz: https://haber.sol.org.tr/dunyadan/30-alman-profesorden-gul-ve-erdogana-cagri-polis-siddetini-durdurun-haberi-74472
Evvel Fanzin’in takipçilerinden bazıları, zaman zaman, Evvel Fanzin’in odaklarındaki (ilgilerindeki) içeriğe erişmekte -aradığını bulmakta- zorlandıklarını ifade ediyorlar… Haklılar da. 2006′dan bu yana bazı evvel fanzin ilgilerinde birçok paylaşım gerçekleştirdik: Evvel Fanzin, bazı ilgilerde/konularda internetteki -ve hatta bazı açılardan matbu/basılı platformları da geçercesine- en birikimli ve kalabalık edebiyat/sanat/felsefe efemerası arşivi haline dönüştü. Evvel Fanzin kapsamındaki ilgilerin indeksleri, efemera meraklıları ve edebiyat/sanat/felsefe araştırıcılarına büyük bir kolaylık olacak…
*
2007-2013 tarihleri arasında , E V V E L fanzin ilgileri kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan”, “İlhan Berk”, “Kuzgun Acar”, “Sait Faik”, “Nâzım Hikmet”, “Abidin Dino”, “Oktay Rifat”, “Bedri Rahmi Eyüboğlu”, “Oruç Aruoba”, “Ludwig Wittgenstein” başlıklarındaki paylaşımların (ilgilerin, efemeraların, buluntuların, haberlerin ve diğer gayretlerin) indeksine https://bit.ly/evvelindeksi adresinden ulaşabilirsiniz.
Bkz: https://www.pen.org.tr/tr/node/1823
“Bir insanı öldürürseniz katil, milyonlarca insanı öldürürseniz kahraman, tüm insanları öldürürseniz Tanrı olursunuz.”
Katil, kahraman, Tanrı…
Kentlerden ölüm haberleri geliyor ancak siz yine de öfke ve düşmanlık saçıyorsunuz..
Elinizdeki %50’yi iki yıldır “sandık kozu” olarak kullanıyor ve halkınıza zulmediyorsunuz.
“Kötülük eden, kötülük bulur.” diyorsunuz kötülük ediyorsunuz.
Yunus Emre’yi anarak “Söz ola kese savaşı / Söz ola kestire başı.” diyorsunuz ancak yıkıcı sözlerinizle “biz”ve “onlar” diye ayırıp halkınızı iç savaş için kışkırtıyorsunuz.
“Zulme karşı suskun kalan dilsiz şeytandır.” diyorsunuz, zulmünüze boyun eğmeyen halkınızızehirliyorsunuz.
Düşünce ve ifade özgürlüklerini savunmak, yaşam haklarını korumak için en doğal tepkilerini gösteren yurttaşları, “ayak takımı, eşkıya, çapulcu” diye aşağılayarak halkınızıyaralıyorsunuz.
Bu açıkça bölücülüktür.
Bu açıkça kışkırtıcılıktır.
Bu açıkça halk düşmanlığıdır.
Bu açıkça zulümdür.
Bu zulme karşı yazarak, düşleyerek kuracağımız yeni dünya, şimdi bir direnişin de yeni adımlarınıtaşımaktadır.
Bilmenizi isteriz ki bu ülkenin ev sahipleri, gelir geçer iktidarlar değil, halktır.
Bu inançla, Gezi Parkı’nın sermayenin kasalarına değil, İstanbul halkına bırakılmasınıistiyoruz.
Bunun için de biz yazarların Gezi Parkı’nda özgürlükleri için günlerdir direnen halkımızın yanında olduğunu size ve kamuoyuna duyuruyoruz.
Kızılderili Reisi Seattle’ın 1854 yılında ABD Başkanı Franklin Pierce’e yazdığı o ünlü mektubu size yeniden anımsatıyoruz. O başkana ne kadar da benziyorsunuz değil mi?
“Beyaz adam, anası dünyaya ve kardeşi gökyüzüne satın alınabilen veya yağma edilebilen bir mal gibi, koyunlara ve parlak boncuklara davrandığı gibi davranır. Onun bu iştahı ve hırsı bir gün dünyayı yiyip bitirecek ve geriye yalnızca çorak bir çöl bırakacak.“
Bu ülkeyi sizin, medyanızın ve sermayenin iştahına bırakmayacağız.
PEN YAZARLAR DERNEĞİ (P.E.N.) ve
TÜRKİYE YAZARLAR SENDİKASI (TYS)
“Aristoteles’in yaşamının bir bölümünü geçirdiği antik Assos kentinde 1-4 Temmuz tarihlerinde düzenlenecek “Assos’ta Felsefe” etkinliğinin bu yılki konusu Friedrich Nietzsche…”
Bkz: https://www.radikal.com.tr/kultur/
nietzsche_assosa_geliyor-1137038
Taksim Dayanışması olarak 11 gündür taleplerimizi her ortamda yükseltiyoruz. Hayatını kaybeden Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş ve Mustafa Sarı’nın ailelerinin acılarını paylaşıyor, yaralanan binlerce yurttaşımıza acil şifa dileklerimizi iletiyoruz.
5 Haziran günü Taksim Dayanışması’nın ve alanın taleplerini Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a ilettik. O günden bu yana taleplerimizin hiçbiri karşılanmadığı gibi bu hususta herhangi bir somut adım da atılmadı. Polis şiddeti ülkenin birçok ilinde halen sürüyor.
Hükümet temsilcileriyle 5 Haziran günü gerçekleştirilen temas sonrasında tarafımıza herhangi bir görüşme talebi iletilmiş değildir. Hükümeti sorumlu davranmaya, taleplerimizi dinlemeye ve bu taleplerin gerçekleştirilmesi yönünde somut adımlar atmaya bir kez daha davet ediyoruz.
Dayanışma’nın talepleri nettir, bir kez daha tekrarlamak isteriz:
– Gezi Parkı, Park olarak kalmalıdır. Taksim Gezi Parkına Topçu Kışlası adı altında ya da başka herhangi bir yapılaşma olmayacağını, projenin iptal edildiğine dair resmi bir açıklamanın yapılmasını, Atatürk Kültür Merkezinin yıkılmasına ilişkin girişimlerin durdurulması,
– Taksim Gezi Parkı’ndaki yıkıma karşı direnişten başlayarak halkın en temel demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma emrini veren, bu emri uygulatan ve uygulayan, binlerce, insanın yaralanmasına, üç yurttaşımızın ölmesine neden olan sorumlular, başta İstanbul, Ankara, Hatay Valileri ve Emniyet Müdürleri olmak üzere tüm sorumluların görevden alınmasını, Gaz bombası ve benzeri materyallerin kullanılmasının yasaklanması,
– Ülkenin dört bir yanında direnişe katıldığı için gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını, haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılması,
– 1 Mayıs alanı olan Taksim ve Kızılay başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarımızda, kamusal alanlarımızda toplantı, gösteri, eylem yasaklarına ve fiili engellemelere son verilmesini; ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması
Hükümetin muhatabı bellidir. Talepler ortadadır. Hükümeti toplumsal tepkileri dikkate almaya, sorumlu davranmaya, ortaya konulmuş ve milyonlarca insan tarafından her gün dile getirilen taleplerin gereğini yerine getirmeye çağırıyoruz.
Taksim Dayanışması olarak 9 Haziran Pazar günü saat 16.00’da Taksim Meydanı’nda gerçekleştireceğimiz mitinge, Gezi Parkı’na, kentine, tüm hak taleplerine sahip çıkan tüm yurttaşları bekliyoruz. Taleplerimiz karşılanana kadar burada olacağız.
TAKSİM DAYANIŞMASI
Bkz: https://haber.sol.org.tr/dunyadan/yurtdisindaki-akademisyenlerden-gezi-parki-aciklamasi-haberi-74383
YURTDIŞINDAKİ GENÇ AKADEMİSYENLERİN
HÜKÜMETE VE TÜRK MEDYASINA ÇAĞRISIDIR!
Yurtdışındaki genç akademisyenler olarak hükümeti sağduyulu davranmaya, halk ile uzlaşı ve diyaloğa, medyayı ise gerçekleri tarafsız bir şekilde yayınlamaya çağırıyoruz!Bizler, yurtdışında yaşayan genç akademisyenler olarak, son günlerde ülkemizde yaşanan olayları kaygıyla izlemekteyiz. Bu olaylarda hükümetin ve medyanın takındığı tavır bizleri herhangi bir ideolojik amaç ya da çıkar altında toplanmadan ve hiçbir politik oluşumun destekçisi olmadan bu açıklamayı yapmak zorunda bırakmıştır.
Türkiye’de 28 Mayıs 2013’te başlayan barışçıl Gezi Parkı eyleminin polis tarafından orantısız ve aşırı güç kullanılarak sonlandırılmaya çalışılması, eylemin büyüyerek sivil bir halk hareketine dönüşmesine neden olmuştur. Yakın çevremizden aldığımız doğrudan aktarımlar ve kişisel gözlemlerimiz bu hareketin hükümet tarafından iddia edildiği gibi siyasi veya ideolojik olarak değil tamamen toplumsal bir hareket olarak başladığını açıkça gözler önüne sermektedir.
Gelinen noktada bu toplumsal hareket çeşitli halk kitlelerince benimsenmiş olup; iktidarın bireyler üzerinde gittikçe artan baskısına, başta haber alma, ifade, adil yargılanma, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme özgürlükleri olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin gasp edilmesine ve tırmanan polis şiddetine karşı ortak bir tepkiye dönüşmüştür.
Hükümetin siyasal ve ekonomik boyunduruğundaki Türk medyasının bu süreçte özellikle ilk günlerde izlediği „yok sayma“ politikasını şiddetle kınıyoruz! Türk yazılı ve görsel basını bundan sonra asli görevini yerine getirerek kamuoyunun tarafsız haber almasını şartlar ne olursa olsun sağlamalıdır. Aksi halde Türk medyası bunun hesabını gelecek nesillere veremeyecektir.
Hükümet bu aşamada uzlaşıcı ve birleştirici bir tutum göstermeli ve olayların daha da içinden çıkılamaz bir hale gelmesine izin vermemelidir. Bu noktada bizler yurtdışındaki genç akademisyenler olarak, hükümeti sağduyulu davranmaya çağırıyor, aşağıdaki hususların vakit geçirmeksizin hayata geçirilmesini istiyoruz:
1. Bugüne kadar sivil halk üzerine uygulanan orantısız ve aşırı güç kullanımı kesinlikle kabul edilemez! Son zamanlarda her türlü barışçıl, toplumsal protestoya biber gazı ile müdahale etme alışkanlığından derhal ve kalıcı olarak vazgeçilmelidir.
2. Başta İstanbul ve Ankara Valisi ile Emniyet Genel Müdürü olmak üzere bu olayların bu şekilde orantısız ve aşırı güç kullanımı ile bastırılmaya çalışılmasında sorumlular tespit edilerek adalete sevk edilmelidir.
3. Gelişigüzel gerçekleştirilen göz altılara hemen son verilmelidir.
4. Hükümet, haber alma, adil yargılanma, ifade, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme özgürlükleri başta olmak üzere temel hak ve özgürlükleri derhal yasal bir çerçeveyle garanti altına almalı ve koşulsuz uygulanmasını sağlamalıdır.
5. Hükümet, olayların bu aşamaya gelmesine sebebiyet veren söylem ve politikalarını gözden geçirmeli, izlemekte olduğu politikaları bu özeleştiri ışığında düzeltmeli ve bunu kamuoyu ile paylaşmalıdır.
6. Özellikle, otokrasiyi andıran „Biz yaptık, oldu!“ yaklaşımından ve sadece seçime indirgenmiş plebisit yönetim ile çoğunlukçu demokrasi anlayışından vazgeçilmeli, kuvvetler ayrılığı, basının gerçek bağımsızlığı, muhalefetin ve sivil toplum örgütlerinin karar verme ve denetleme mekanizmalarına katılımı gibi demokratik araçlara tekrar işlevlik kazandırılmalı ve bu araçların korunması garanti altına alınmalıdır.
7. Toplumu ve yaşayışı ilgilendiren konularda şeffaflık ve tartışma ortamı sağlanmalı, çoğunluk olmasalar dahi toplumun farklı kesimlerinin duyarlılıkları dikkate alınmalı, toplumu ayrıştırıcı değil birleştirici söylem ve uygulamalara öncelik verilmelidir.
(Kaynak: soL Haber Portalı)
Solcu Liseliler’den “Yaşamın her alanında örgütlülük!” başlıklı açıklama:
Bkz: https://haber.sol.org.tr/liseliler/solcu-liseliler-yasamin-her-alaninda-orgutluluk-haberi-74382
Gezi Parkı Direnişi ve Yaşanan Devlet Şiddeti Üzerine
İstanbul içerisinde hepimizin sayılı nefes alma yerlerinden biri olan Gezi Parkı’nın sermayenin talanına teslim edilmesinin ardından ağaçların kesilmesiyle başlayan protesto eylemleri ve direniş büyüyerek tüm Türkiye’ye yayıldı. Talepleri için sokağa çıkanlar, karşısında polisin oldukça sert müdahalesini buldu. Kararlı bir direniş ve dayanışma sonucunda Gezi Parkı’nın kapıları halka açıldı. Eylemler ve talepler burada bitmedi. Tüm Türkiye’de hükümet politikalarının ve artan devlet şiddetinin protesto edilmesine dönüşen eylemlere karşı uygulanan polis şiddeti ve yıldırma politikası sürmektedir. Her türlü basın açıklaması yapma ve toplanma özgürlüğünün askıya alındığı, taleplerin ve tepkilerin görmezden gelindiği, ciddi bedensel ve psikolojik yaralanmaların yaşandığı korkutucu bir süreç hükümet ve emniyet güçleri tarafından devam ettirilmektedir.
Süregelen bu şiddetin ve taleplerin görmezden gelinmesinin etkileri bizzat şiddete uğrayanları etkilediği gibi toplumda da kalıcı izler bırakmakta ve insanların yaşamını etkilemektedir. Savaş ve şiddetin olduğu her durumda olduğu gibi bu etkilerin ortaya çıkmasını engellemenin tek yolu vardır; o da şiddeti durdurmak ve şiddetle susturulan sözün ortaya çıkmasını engellemek yerine onu ciddiye almaktır. Aksi takdirde herkes hak ettiği yaşamdan daha fazla ve daha hızlı uzaklaştırılmaktadır.
Şunu belirtmeliyiz ki, tüm Türkiye’de devam eden eylemler hükümetin politikalarına karşı derin bir öfkeyi barındırmakla birlikte milliyetçi ve ırkçı bir eksene de kaydırılmak istenmektedir. Bu eksen de insan yaşamı, ülke ve dünya için bizzat hükümetin politikaları kadar tehdit edici ve tehlikelidir. Biz bu eksenle aramızdaki mesafeye dikkat çekerek, öncelikle Gezi Parkı için, sermayenin talanına ve hükümet politikalarına karşı yürütülmekte olan mücadeleyi destekliyor ve acilen insanlık dışı ve gayri meşru müdahalelerin son bulmasını istiyoruz.
Bizler, TODAP olarak Gezi Parkı için sokağa çıktık ve elimizden gelen desteği verdik. Şimdi yine, devam eden direniş içerisindeki cinsiyetçi ve homofobik söylemden uzak, emekten ve insandan yana güçlerle dayanışmamızı sürdüreceğimizi bildiriyor, derhal tüm müdahalelerin son bulmasını, yaşanan şiddetin tüm sorumlularının istifa etmesini, protesto özgürlüğünün güvence altına alınmasını, Topçu Kışlası projesinin iptal edilmesini, kentlerin sermaye lehine kullanılmasının sona erdirilip insanların ve diğer canlıların yaşamını huzurlu kılacak şekilde yeniden yapılandırılmasını talep ediyoruz. Aynı zamanda biliyoruz ki toplumun ve insanların iyi olma halinin sağlanmasının ön koşulu otoriterlikten arınmış demokratik bir düzenin ve bireyin kendi yaşamı üzerinde söz hakkının varlığıdır. Bunun için hep birlikte mücadeleye devam edeceğiz. Diren Gezi Parkı!
Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği (TODAP)
Bkz: https://eleps.info/
*
“Kargaşa 13 – Jurnal”
12 – 30 Haziran 2013
Açılış: 12 Haziran, Çarşamba, 19:00
Kavramsal Çerçeve: Ali Çetinkaya, Emrah Bekdikli, Tayfun Polat
Koordinasyon: Murat MRT Seçkin
Katılımcılar: Ali Çelik, Ali Çetinkaya, Anti-Pop, Aslı Akyüz, Berna İşbilir Aydın, Burak Ersöz, Deniz Rona, Ebru Kaya, Emrah Bekdikli, Harun Töle, Murat Güzelgün, Nazım Serhat Fırat, Nilüfer Özakça, Özgür Ufuk Ataç, Polat Canpolat, Saadet Sorgunlu, Timuçin Erk, Yeşim Sancaktar, Zafer Yalçınpınar
Bkz: https://www.facebook.com/events/504150106324455/
*
“Taksim Gezi Parkı eylemleri uluslararası emek dünyasına da damgasını vurdu. Eylemler, Cenevre’de başlayan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Konferansı’nda gündeme gelirken polis ve hükümet eleştirildi. Milyonlarca işçiyi temsil eden Uluslararası Sendikalar Konseyi de Başbakan Tayyip Erdoğan’a mektup gönderirken polisin aşırı şiddet kullanımını “ayıpladı.”
ILO’nun 102. Genel Konferansı İsviçre’nin Cenevre kentinde başladı. Konferansa katılmak için dünyanın dört bir tarafindan Cenevre’ye gelen Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) üyesi sendikalar, 4 Haziran’da ILO binasında toplandı. Değişik ülkelerden çalışan, işveren ve hükümet temsilcileri, Türkiye delegasyonundan eylemler hakkında bilgi aldı. Toplantıda, ITUC Genel Sekreteri Sharan Burrow, Türkiye’de sendikalara karşı baskı uygulandığını söyledi.
1 Mayıs’ta İstanbul’da maruz kaldığı baskı ortamına da dikkat çeken Burrow, Uluslararası Sendikalar Konseyi’nin Türkiye’deki üye sendikaları ile ortaklaşa çalışma kararı aldığını açıkladı. 36 Avrupa ülkesinde, 85 sendikayı temsil eden Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) da Gezi Parkı eylemlerine destek bildirisi yayımladı. Bildiride, katlanarak devam eden olayların kaygıyla izlendiği ifade edildi. Polisin orantısız güç kullanımı kınanırken “Mevcut baskı 1 Mayıs’ı akla getirmektedir. ETUC sosyal demokrasi, sendikal haklara saygı ve Türkiye’de giderek büyüyen otoriteryanizme karşı kavga verenleri desteklemektedir. ETUC İcra Kurulu, Türk hükümetini temel uluslararası haklara ve Avrupa Temel Haklar Şartı’na saygıya davet etmektedir. ETUC, bu haklara Türkiye’de saygı gösterilmesini sağlamak için nasıl bir eyleme geçilmesi gerektiğini belirlemek için üyeleri ile yakın temas halinde kalacaktır” denildi.
İçerisinde, ITUC’nin da bulunduğu dünya genelinde milyonlarca işçiyi temsil eden Uluslararası Sendikalar Konseyi de Gezi Parkı eylemleriyle ilgili olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a mektup gönderdi. Mektupta, “ifade özgürlüğünün önemli bir parçası olan, insanların barışçıl bir şekilde toplanma özgürlüklerini kullandıkları sırada, Türk güvenlik güçlerinin acımasız ve aşırı şiddet kullanımından üzüntü duydukları ve ayıpladıkları” bildirildi.Demokrasinin sadece seçim sandığından ibaret olmadığına işaret edilen mektupta şöyle denildi: “Küresel sendikal hareket hükümetinizin şiddete dayalı baskıyı düzenli bir uygulama haline getirmesinden endişe duymaktadır. İstanbul Taksim Meydanı’nda gerçekleşmesi beklenen 1 Mayıs kutlamalarının güvenlik güçlerinin göstericilere göz yaşartıcı gaz ve diğer baskı metotları kullanarak saldırması sonucu kanlı bir gün haline gelmesi hâlâ hatırlarımızdadır.”
Baskı ve anti demokratik önlemleri devam ettirmek yerine gösterilerin altında yatan nedenlerin görülmesi gerektiğine işaret edilen mektupta, şöyle devam edildi: “Sizi bir an önce vatandaşlar ve temsilcileri ile diyaloğa girerek mevcut durumu teskin etmek için gerekli önlemleri almaya çağırıyoruz. Sizi aynı zamanda barışçıl eylemlere katıldığı için gözaltına alınanları bir an önce serbest bırakmaya çağırıyoruz. Türk halkı daha iyisini hak etmektedir. Demokrasi ve sendikal hakları da dahil olmak üzere tüm insan haklarından faydalanmayı hak etmektedir.”
(Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi, 7 Haziran 2013)
“Paris sahaflarında küflenmiş raflarda bulunan kitabın kapak ve birinci sayfasına, Nazım Hikmet’in “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin” dediği ressam Abidin Dino, son derece ilginç bir desen çizerek altına Fransızca-Türkçe “A Olga tatlı yarim, Abidin-Tatlı Yarim Olga’ya, Abidin” notunu yazmış. Kitap, 1920’lerden 1950’lere kadar birçok baskıya, acıya, sefalete rağmen inandıkları düşünceler adına boyun eğmeden savaşan genç insanların öyküsü ile başkarakter Ahmet’in, İstanbul, Anadolu ve Sovyet Rusya’da geçen hikâyesini anlatır.”
(Kaynak: EdebiyatHaber.net, Bkz: https://www.edebiyathaber.net/abidin-dinodan-nazimin-son-kitabina-desen/)
E V V E L ‘in Önemli Notu: Yukarıdaki desenle benzeştiğini düşündüğüm bir Abidin Dino desenine şu adresten ulaşabilirsiniz: https://evvel.org/saman-sarisi-icin-abidin-dino
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “İmzalı” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz. Abidin Dino ilgileri https://evvel.org/ilgi/abidin-dino adresinde, Nâzım Hikmet ilgileri ise https://evvel.org/ilgi/tas-ucak adresinde bulunuyor.
İşkencecileri ve gaddarlığı lanetliyoruz…
Bkz: https://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=421302
Bkz: https://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/universite-ogrencisine-iskence-yaptilar-tayyipi-seviyorum-dedirtmek-istediler-habe
*
Taksim Dayanışması’nın 6 Haziran Basın Açıklaması:
Bugün Taksim Gezi Parkı Direnişimizin 10. Günü. Tüm çağrılarımıza kulakların tıkandığını ve polisin ilk günden beri uyguladığı vahşi saldırılarına devam ettiğini üzülerek görüyoruz. Kamu oyununun da bilgisinde olan bu saldırgan tutuma rağmen, her rengiyle, inancıyla, farklılıklarıyla özlediğimiz demokratik Türkiye’nin bir örneğini sunan Gezi Parkı Direnişini ve katılan milyonlarca yurttaşımızı selamlıyoruz. Buradayız, tüm güzellikleriyle halk burada.
Biz burada barışçıl amaçlarla dayanışmayı örüyorken; hükümetimiz Ankara’da, İzmir’de, Antakya’da, Rize’de, Tunceli’de ve daha pek çok yerde vahşi saldırılar sürüyor. Komplolar, provokasyonlar, tuzaklar devam ediyor.
24 Saat dönüşümlü olarak ekranlardan aynı şeyi söyleniyor, aynı amaçla söyleniyor.
Farklı ağızlar aynı dilde konuşuyor. Verilen tüm mesajlar açıktır;
Ne zaman vatanı birlikte kurduk, dediklerinde, biliriz ki farklılıklarımızı bizi dağıtmak için kullanırlar.
Marjinaller, dediklerinde, geniş kesimlerin sahiplendiği ve kendi talepleri ile eklendiği bu mücadeleyi küçükmüş gibi, ülke yangın yerine dönmemiş gibi, meşru değilmiş gibi göstermek istiyorlar.
Samimi vatandaşlar, çevre duyarlılığı olan vatandaşlar dediklerinde, alanlarda taleplerini haykıranları tehdit ediyorlar.
Provokasyon dediklerinde, polis saldırılarını, devleti temsilen yapılan konuşmalarda kullanılan tahrik dilinin yarattığı etkiyi gizlemeye çalışıyorlar.
Dün Taksim Dayanışması olarak ortaklaştırdığımız talep ve tespitleri iletmek üzere Sn. Bülent Arınç ile yapılan görüşme, somut herhangi bir adım atılmayacağı izlenimini desteklemektedir.
Akabinde, birkaç saat sonrasında Ankara Kızılay meydanındaki eyleme uyarı yapılmaksızın şiddetli bir polis saldırısı gerçekleştirilmiştir. Bugün de Sn. Tayyip Erdoğan’ın Tunus’tan, Muammer Güler’in Ankara’dan gün içinde yaptıkları açıklama ve söylemler bizleri şaşırtmayan minvaldedir.
Günlerdir, hatta 1 Mayıs’tan beri yoğunlaşarak süren polis şiddetini haklı göstermek üzere geliştirilen söylemlerle, tepkiyle sokağa dökülen halk hedef gösterilmektedir. Marjinal, provokatör, illegal gibi yaftalamalar ile haklı ve meşru talep ve tepkilerin kamuoyundan gizlenmesi ve alanlarda yaratılmış dayanışma ruhunun zedelenmesi hedeflenmektedir.
Soruyoruz, şiddet uygulayan kimdir? Sabaha karşı uyuyan insanlara gazlarla, joplarla saldıran kimdir? Tomalarla, sivil araçlarla halkın arasına dalan kimdir? Lazerle hedef belirleyerek gaz fişeklerini gözlere ve kafalara sıkmak suretiyle, ağır yaralanmalara ölümlere sebep olanlar kimdir, kimlerden emir almaktadır? Portakal gazı ve gerçek merminin söylenti olduğunu söyleyen Muammer Güler bunlara cevap versin.
Hükümet dönemlerinde hakların ve özgürlüklerin genişlediği vurgusu eşliğinde giderek tırmandırılan polis şiddetine eşlik eden bu söylemler öfkeyi daha da yükseltecektir.
Dün Sn. Arınç ile olan görüşmemizin ardından yaptığımız açıklamada da söylediğimiz gibi bu olayı başlatan devlettir. Başta Taksim Dayanışması olmak üzere, halkın somut taleplerini karşılaması ve alanlarda yükselen tüm tepkileri hesaba katarak adımlar atması gereken de devlettir.
Bizler Taksim Dayanışması olarak gerek görüşmedeki yaklaşımı, gerekse ardından gerçekleşen açıklamaları, devletin insiyatif ve güvenilirliğini giderek kaybettiğinin bir göstergesi olarak görüyoruz.
Bizleri ayırarak güçsüz düşürmeyi düşünüyor iseniz, taleplerimizin net olduğunu, her söylem ve saldırının bu taleplere daha da güçlü sarılmamıza neden olduğunu bir kez daha belirtelim.
Başta Gezi Parkı ve Taksim olmak üzere ülkenin pek çok yerinde sokağa dökülenlerin talepleri haklı ve meşrudur. Buna gölge düşürerek dayanışmayı zedelemek ve sahip çıkılan ortak değerleri tahrip konusunda ısrarcı olmak çözüm değil çözümsüzlük üretecektir.
Bizler haklı ve meşru mücadelemizi sürdürürken, taleplerimizden geri adım atmayacağımızı bir kez daha ilan ediyor, herkesi sokakların bu kararlılığının geleceği aydınlatacak güç olduğunu göstermeye çağırıyoruz. Haklı mücadelemiz katılamayan tüm yurttaşlarımızı destek olmaya çağırıyoruz. Çünkü meşru, haklı ve doğru olan biziz. Bir kez daha devlete ve hükümete sesleniyoruz. Yanlış yapıyorsunuz, vazgeçin ve demokrasinin gereklerini yerine getirin.
BU DAHA BAŞLANGIÇ MÜCADELEYE DEVAM!
Taksim Dayanışması
Ayrıca bkz: https://evvel.org/taksim-dayanismasi-taleplerini-bildirdi
Fotoğraf: M. Önder
Bkz: https://www.radikal.com.tr/kultur/patti_smith_hepimiz_capulcuyuz-1136522
‘Çapulcular’ arasına ABD ‘li ozan Patti Smith de katıldı. New York ‘ta gazeteci Elif Key’le görüşen Smith, söyleşi sırasında elinde “We are all capulchu” (Hepimiz çapulcuyuz) yazılı bir pankartla da poz verdi. Key’in ‘Annemlerde uyumuşum’ başlıklı bloğunda paylaştığı söyleşide “Uyanmaları gerekiyordu” diyen Smith, sözlerine şöyle devam etti: “Biz dünyadaki hiçbir yöneticiye, hiçbir sisteme inanmıyoruz, onların palavralarına karnımız tok. Teknolojiyle başedemedikleri için bizden nefret etme yolunu seçiyorlar. Teknolojiden hiç anlamasam da şunu biliyorum tek bir cümlemizle kalelerini başlarına yıkabiliriz. Ve bundan korkuyorlar. Korksunlar da, bu bir kültürel devrim, daha bu başlangıç, sonunda biz kazanacağız.”
(Kaynak: Radikal Gazetesi)
Kardeş Türküler’in gezi parkı eylemi için destek şarkısı… “Tencere Tava Havası”
Boğaziçi Caz Korosu dün Gezi Parkı eylemine destekteydi. Hazırladıkları şarkı ise büyük ilgi gördü. Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nda halkın direnişi sürüyor. Dün Gezi Parkı’ndaki direnişe destek veren Boğaziçi Caz Korosu hazırladığı şarkıyla büyük ilgi gördü. (Kaynak: soL haber portalı)
Akademide görevli bir grup felsefeci, Gezi Direnişi ile ilgili bir açıklama yayınladı. Açıklamanın tam metni şu şekilde:
FELSEFECİLERDEN İNSAN HAKLARI VE DEMOKRASİ ÇAĞRISI
Bir haftadır neredeyse bütün ülkede yaşanan; yüz binlerce insanın yıllardır biriktirdiği öfke, ezilmişlik ve “öteki’’ olma duygusunun göstergesi olarak okunması gereken eylemler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın siyaset yapma tarzını gözden geçirmesini gerekli kılan bir noktaya gelmiştir. Başbakan’ın, yüzbinlerce insanın canı gönülden katıldığı, destek verdiği olayları yalnızca küçümseyici bir dille değerlendirmesi, ülkemizde yaşanan olayların asıl nedenini göremediği ya da görse bile bu durumu bir siyasi araca çevirmek istediği kuşkusu yaratmaktadır.
İstanbul’da Taksim-Gezi Parkı’na yapılmak istenen AVM-Rezidans, Topçu Kışlası inşaat projesi vesilesiyle başlayan olaylar, bize, %50 oy çoğunluğunun ancak demokratik bir devlette anlamı olabileceğini göstermektedir. Oy çoğunluğunun insanlara ait dünya bakışını ve hayat anlayışını değiştirmek, siyasi iktidar sahiplerinin kendi hayat anlayışlarını, dünya görüşlerini dayatmak anlamına gelmeyeceği kabul edilmelidir. Masumane bir şekilde siyasi iktidarın kimi tasarruflarını protesto etmeye yönelik kitle eylemlerinin insan hakları ve demokratik yaşamın gerekleriyle bağdaşmayan bir şekilde ağır fiziksel şiddet kullanılarak bastırılmaya çalışılması kabul edilemez.
Olaylardan çıkarılması gereken en önemli ders, insanın insanca yaşaması önündeki tüm engellemelerin, yasakçı ve her şeyi belirleyen anlayışın yerine gerçek bir demokrasi anlayışının yaşama geçirilmesinin ne kadar gerekli olduğudur. Ülkemizin demokrasi tarihi olumsuz olgularla yeterince kirlidir. Ülkemizin demokrasi tarihine eklenecek yeni bir kirli sayfaya gerek yoktur. Yaşanan olaylarda medyanın takındığı görmezden gelme tutumu da oldukça düşündürücüdür.
Biz aşağıda ismi olan felsefeciler Başbakana, insan haklarını ve değerlerini yeniden yaşama geçiren kararların ve uygulamaların önünü bir an evvel açması hususunda çağrıda bulunuyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Zehragül Aşkın, Güçlü Ateşoğlu, A.Kadir Çüçen, Metin Becermen, İsmail Demirdöven, Zeynep Direk, Sadık Erol Er, H.Haluk Erdem, A.Galip, Atalay Girgin, Doğan Göçmen, Mustafa Günay, Taşkıner Ketenci, Yavuz Kılıç, Uluğ Nutku, Mehmet Şiray, Yaman Örs, Cengiz İskender Özkan, Mehmet Afşar Timuçin, Ali Timuçin, Cengiz Mesut Tosun, Halil Turan, Çetin Türkyılmaz, Onur Varolun
(Kaynak: soL Haber Portalı)
Bkz: https://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/felsefecilerden-gezi-direnisi-aciklamasi-haberi-74231
“Editörler Platformu” oluşumunda yer alan bazı isimleri sevmesem ve saymasam da -hatta bazı isimleri bir editör olarak kabul etmesem de- aşağıda yer alan bildiriyi yerinde ve doğru bir metin olarak görüyorum:
Sansürün her türlüsü virüstür. En sinsi, en yaralayıcı, en ölümcül olanı da otosansürdür. Otosansürün köreltici, gerçeği denetim altına alan, uyuşturucu karakteri ona yadsınamaz bir “yasallık” kazandırmıştır. Toplumlar bu virüse bağışıklık kazanırlarsa özgür düşünceyi, gerçeği karakutuya tıkarlar. Nedense, istikrarlı biçimde o karakutular hep kayıptır ya da iktidar sahiplerince yok edilir.
Kişi fikirlerini açıkça dile getiremiyorsa ancak sahte bir yaşama eyleminden söz edilebilir. Korku, sinmişlik bir yaşama biçimi değil, ölme biçimidir. Bir ağaç basit bir simge olabilir, yaşadıkça canlı bir simgedir: Özgürce yaşamak isteyen insanlar kukla değildir. Kimse yaşama iradesini, yeryüzündeki en temel özgürlük olan nefes alma özgürlüğünü denetim altına alamaz. Nefes almayan bir toplum düşünemez: düşünmeyen bir toplum geriler, tek bir düşünceye hapsolur, tektipleştirilir. Geri kafalılığın, dargörüşlülüğün kuklası haline gelir. Artık yaşanan toprak, toprak değil kör noktadır. Toplumlar “yaşanacak yer” kurarlar, “ölünecek yer” değil.
Biz, özgür, bağımsız düşünceyle yazılan kitapların bir özgürlük alanı oluşturduğuna, bu kitaplarla kurulan dostluğun dönüştürücü, gerçek bir ilişkiye hayat verdiğine inanıyoruz. Kitaplarla nefes alıyor, kitaplarla varoluyoruz. Çünkü özgür, bağımsız, yaratıcı düşünceye merak duyuyor, bilgiyi ve özgür düşünceyi yaymak suretiyle gerçeği bilmek ve paylaşmak istiyoruz.
Türkiye Medyası karakutuları açma iradesini bir an önce gösterip gerçeği dile getirebilmelidir.
Gün “küçük bir azınlık” ya da “marjinal” olduğu iddia edilen, görmezden gelinen, ötekileştirilmeye çalışılan insanların nefes alma özgürlüğünü bir arada, yan yana icra etme günüdür. Farklı renklerin estetiğini, direnme gücüyle birleştirip direnmenin estetiğini sergileme günüdür. Gün güzelden, iyiden yana, bağımsızca, korkusuzca yaşadığımızı, nefes alma hakkımızı kullandığımızı dile getirme günüdür.
Bu dumanı, gaz bulutunu kaldırın, bırakın herkes nefes alsın, zihinler aydınlansın.
Silah korkaklığın simgesidir.
İnsan da ağaç gibi direndikçe güzeldir.
EDİTÖRLER PLATFORMU
Bkz: https://www.youtube.com/watch?v=L2OnCd95AGE
Amerikalı siyasi düşünür ve dilbilimci Noam Chomsky, Gezi Parkı eylemlerine destek verdi.
“Ben de dayanışmanın içinde bir çapulcuyum, DİRENİSTANBUL” yazılı bir afişle görünen Chomsky, Türkçe olarak “Her Yer Taksim, Her Yer Direniş” dedi.
“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kamuoyuna
27 Mayıs 2013 tarihinde saat 22.00 sularında Taksim Gezi Parkı’nın fiilen yıkılması girişimi sonrası yaşanılan toplumsal duyarlılık karşısında hükümetin izlediği polis şiddeti nedeniyle başta Taksim İstanbul olmak üzere bütün yurtta, yurttaşlar demokratik tepkilerini ortaya koymaktadır.
Öncelikle hayatını kaybeden Abdullah Cömert ve Mehmet Ayvalıtaş’ın ailelerinin acılarını paylaşıyor, yaralanan binlerce yurttaşımıza acil şifa dileklerimizi iletmek istiyoruz.
Ne yazık ki, toplumun demokratik ve insan hakkı eksenli taleplerinin barışçıl ve demokratik şekilde ortaya konmasına karşı iktidar şiddet, baskı ve yasakçı politikalarına devam etmektedir. Tek bir yurttaşımızın burnunun kanamadığı, gerilimlerin ortadan kalkarak demokratik taleplerin dillendirilebildiği bir toplumsal iklime bir an önce kavuşmak için yoğun çaba harcadığımızın bilinmesini isteriz.
Bu nedenlerle; Taksim Dayanışması olarak aşağıdaki taleplerin Hükümet tarafından bir an önce yerine getirilmesi için somut adımların atılmasını bekliyoruz.
• Gezi Parkı, Park olarak kalmalıdır. Taksim Gezi Parkına Topçu Kışlası adı altında ya da başka herhangi bir yapılaşma olmayacağını, projenin iptal edildiğine dair resmi bir açıklamanın yapılmasını, Atatürk Kültür Merkezinin yıkılmasına ilişkin girişimlerin durdurulmasını,
• Taksim Gezi Parkı’ndaki yıkıma karşı direnişten başlayarak halkın en temel demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma emrini veren, bu emri uygulatan ve uygulayan, binlerce, insanın yaralanmasına, iki yurttaşımızın ölmesine neden olan sorumlular, başta İstanbul, Ankara, Hatay Valileri ve Emniyet Müdürleri olmak üzere tüm sorumluların görevden alınmasını, Gaz bombası ve benzeri materyallerin kullanılmasının yasaklanmasını,
• Ülkenin dört bir yanında direnişe katıldığı için gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını, haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılmasını,
• 1 Mayıs alanı olan Taksim ve Kızılay başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarımızda, kamusal alanlarımızda toplantı, gösteri, eylem yasaklarına ve fiili engellemelere son verilmesini; ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasını TALEP EDİYORUZ.
Bunun yanı sıra; 27 Mayıs 2013 saat 22.00’dan bu yana ülkemizin meydanlarında, caddelerinde, sokaklarında ve tüm kamusal alanlarında yükselen tepkilerinin içeriğinin, ruhunun, beklentilerinin, taleplerinin yetkililer tarafından fark edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yaşananları “marjinallikle” açıklamaya çalışmak görmezlikten gelmek anlamına gelir. Gezi Parkına müdahale ile simgeleşen iktidar anlayışının yurttaşlarımızda “yaşam tarzına ve inançlarına müdahale ve hor görülme” biçiminde algılandığı ve buna kadını, erkeği, genci, yaşlısı ile büyük bir toplumsal tepki gösterdikleri; “biz varız, buradayız ve taleplerimiz var” biçiminde yanıt verdikleri görülmektedir.
Yükselen bu tepkinin içeriğinin; “başta 3. Köprü, 3. Havaalanı, Kanal İstanbul, AOÇ ve HES’ler olmak üzere ekolojik değerlerimizin talanına ve güncel olarak Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısına ilişkin itirazların, ülkemize ve bölgemize ilişkin savaş siyasetine karşı duruşun ve barış talebinin, Alevi yurttaşlarımızın hassasiyetlerinin, kentsel dönüşüm mağdurlarının haklı taleplerinin, kadınların bedenleri üzerinde denetim kuran muhafazakar erkek politikalarına karşı yükselen sesin, üniversite, yargı ve sanatçılar üzerindeki baskılara karşı direncin, başta Türk Hava Yolu işçileri olmak üzere tüm emekçilerin hak gasplarına karşı taleplerinin, tüm cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı mücadelenin, yurttaşların eğitim ve sağlık hakkına ulaşımının önündeki tüm engellerin kaldırılması istemleri” olduğunu iktidar sahiplerine iletmek istiyoruz.”
TAKSİM DAYANIŞMASI
(Kaynak: soL Haber Portalı)
Bkz: https://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/taksim-dayanismasi-bulent-arinc-ile-gorustu-haberi-74194
Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com