Bkz: https://www.futuristika.org/kultura/musiki/aksak-kilavuz-by-cembak/
15
2010
Bilincin Bahçesi (Jardin de la Connaissance)
“Bilincin Bahçesi”, Kanada Quebec’te 250 metrekarelik bir alana “100Landschaftsarchitektur” mimarları tarafından 40000 eski kitap kullanılarak inşa edilen özel bir bahçedir.
Bkz: https://www.archdaily.com/72833/jardin-de-la-connaissance-100landschaftsarchitektur/
Fotoğraflar: Thilo Folkerts
09
2010
kafandaki sözcükleri aç…
kafandaki sözcükleri aç,
ebrulu sayfayı geç,
ve baştan başla
(…)
bir saat koy masaya,
-kum saati değil, bildiğimiz saatlerden
zili ve takvimi olursa iyi olur-
bir metronom,
-temponun hızı için, ayarlarsın sen-
mademki eski nüfus kâğıdın duruyormuş
yaşamının sayfalarını da ona eklersin.
ECE AYHAN
“Hayvan” Dergisi, Ağustos 2004, Sayı:27, s.2
08
2010
Sinema ve R.Barthes
Roland Barthes: (…)Kültürsüzleşme hızı her sanat dalında farklı. Sinemada çok sık görünüyor, edebiyatta ise daha sınıflandırılmış. Bence, belli bir bilgi, yani teknik bilgi olmadan çağdaş edebiyata katkıda bulunmak olası değil. Çünkü edebiyatın varlığı tekniği ile anlam kazandı. Kısaca, sinemanın bugünkü kültürel konumu belli bir bilgi isteyen teknikleri harekete geçiriyor, aksi takdirde kesin bir hayal kırıklığı kaçınılmaz olacaktır.Ancak edebiyatın tersine, sinemanın varlığı kendi tekniği ile bütünleşmemiş durumda. Sinemanın hakikatine koşut bir edebiyat hakikati düşünün! Dil ile mümkün değil bu…
-Filmi dil ile kavramaya çalışmak zor, hatta olanaksız değil mi?
Roland Barthes: Bu zorlukları sıralamak mümkün. Bugüne dek olan kanı, her dil için kalıp olan sözcüğün, konuşulan dili oluşturduğu idi. Bu konuşma dili analojik olmayan simgeler (süreksiz olan ve olabilen) kullanan bir koddur. Bunun tersine sinema, kendini ilk bakışta gerçekliğin analojik (dolayısıyla sürekli) dilegelişi olarak sunar. Peki, dilbilimsel bir analiz yapabilmek için analojik ve sürekli terimlerden hangisi seçilmeli? Filmin ya da parçalarının semantik olarak anlayışı nasıl ayrıştırılıp, değiştirilmeli? Eğer eleştiri sinemayı dil olarak (bu kavramın metaforik kullanımını fazla kurcalamadan) görmek istiyorsa, önce sinemaya dair analojik olmayan; ya da en azından bozulmuş, abartılmış veya kurallaştırılmış analojiye ait; sistematik olarak dil parçaları gibi düzenlenmiş öğelerin olup olmadığı araştırılmalıdır. Bunlar henüz gelişmemiş, somut araştırmanın çözebileceği sorunlardır ve belli film olma ölçüleri ile anlaşılabilir. (…)
“…ve sinema” Dergisi, Çev: Alper Gönen, Sayı:3, Hil Yayın, 1986, s.111
08
2010
“Şiirsel Yük”
Edebiyat Nedir?‘deki notlardan birinde şunlar yazılıdır: “Bazı saf kişiler benim ‘şiir karşıtı’ ya da ‘şiire karşı’ olduğumu ilan ettiler. Suya ya da havaya karşı olduğumu söylemek kadar saçmadır bu.” Sartre için şiir havayla su gibidir; çevremizdedir, dışımızdadır, solunur, dokunulur, içinden geçilir, doğanın bir öğesidir. Bazıları bunun kabul edilişinde bir azımsama biçimi görecektir. Aslında Sartre’ın söylediğinin başka bir anlamı vardır: “Şiir varsa, şair ortada yoktur,” demek istemektedir.(…)
Pierre Verstraeten’le “Yazar ve Dili” konulu bir söyleşide insani arzunun, derin arzunun şiirde nasıl dışa vurulduğunu gösterir: “Arzunun eşdeğeri sözcüklerin kullanımıyla verilir, şu anlamda ki, sözcükler kendileri için söylenmez; söylenemez olan şey sözcüklerin gerçekliğinde gösterilir, yani tam olarak, sözcüğün yoğunluğunun bizi sözcüğün kendisini yaratmamış ancak içine sızmış olan şeye gönderdiği ölçüde gösterilir: Arzuyu dile getirme istenci yoktur. Söze dökme, arzunun dile getirilmesine yönelik değildir, ancak arzu, söze dökülenin içine sızar.”
Bu satırlarda hemen dikkati çeken şey, şiirsel yükün, “üretilmiş” olmayan, bir “istencin” meyvesi olmayan, tam tersine gizli özne olarak hareket eden, sözcüklerin yoğunluğuna “sızan”, gerçeliklerinde gösterilen ve söze dökülen dilin içine işleyen bir şey olarak betimlenmesidir.(…)
Raymond Jean
“Sartre ve Şiir”, Çev. Aytekin Karaçoban
Sombahar Dergisi, No:24, 1994, s.6-7
06
2010
Birşey arıyorsak labirent en gözde mekândır.
(…)
Juan Cobos: Kamera ve oyuncuların ortak hareketlerinin sonucunda filmleriniz çok başarılı ve güzel…
Orson Welles: Burada görsel bir saplantı var. Filmlerimi düşünürken onların bir devamlılık ekseninde olmayıp, daha çok bir arayış üzerine kurulduğuna inanıyorum. Birşey arıyorsak labirent en gözde mekândır. Niçin olduğunu bilmiyorum, ama filmlerimin büyük bir kısmı fiziksel bir arayış üzerine kurulmuştur.
J.C: Yapıtlarınız üzerine çok düşünüyorsunuz…
O.W.: Asla deneme ile edinilen ve olaylardan çıkarılan, aposteriori bir olgu değil. Filmleri hazırlarken üstünde uzun uzun düşünüyor ve çok büyük çapta ön hazırlık yapıyorum. Çekime başlarken de filmin en kolay anlaşılır kısmını en başa koyuyorum. Sinemanın çekici ve tiyatroya üstünlük sağlayan yanı, hem kendine egemen olabilmek hem de kendini zenginleştirebilmek. Hiçbir yerden gelmeyen bir yaşam sunuyor bize. Sinema her zaman yeni bir şeylerin keşfedilmesini sağlamak zorunda. Esasen sinemanın şiirsel olması gerektiğine inanıyor, bu nedenle hazırlık sırasında değil, ama çekim sırasında, dramatik süreyi veya anlatım sürecini geciktiren şiirsel bir sürece dalmayı deniyorum. Gerçekte ben bir fikir adamıyım; ve ahlakçı olmaktan çok, fikir adamı olmanın avantajını kullanıyorum.
(…)
“…ve sinema” Dergisi, Sayı:1, 1985, s.89
Çev: Nuray Yaşar ve İlker Yaşar
03
2010
Zamanların Sonu Üstüne Söyleşiler
(…)
-Zamanların sonunu mu yaşıyoruz?
Jean-Claude Carriére: Aklıma ilk gelen şey, tartışmasız bir biçimde kimi dilbilgisel zamanların sonuna tanık olduğumuzdur. (…) Fiil çekimi ne demektir? Zaman içinde durumların tüm çeşitliliğini düşünmek, dile getirmek çabasıdır. Kuşkusuz bu olanaksız bir çabadır. Zamanı denetim altına alabilmek ve her an, şu zamanın içindeyiz, şu kaygan çıkıntıya geçtik, diyebilmek için onu hiçbir zaman yeterince “zaman”a parçalayamayacağız.
(…)
-Dilin bu yeni kullanımı size nasıl düşünceler esinliyor?
Jean-Claude Carriére: Dilbilgisel zamanların kullanımına bir yorum getirmekten titizlikle kaçınıyorum. Buna dikkat çekmekle yetiniyorum. Bu evrimin yaşamlarımızın, kimbilir neden, durmaksızın hız kazanması yüzünden dilin yalınlaşması yönünde gerçekleştiği sonucuna varılabilir. Öyle görünüyor ki bizler Couperin müziğindeki ayrıntıları algılamakta yetersiz kalıyoruz, çünkü, kulağımız hasar görmüştür ve kuşkusuz hasar gören yalnızca kulağımız değil. Belki de zamanla ilişkimiz içinde belli bir duygumuz kayboldu, yeni bir tembellik yerleşti.
(…)
Umberto Eco: Daha az baskıcı, dinden daha az titizlik isteyen, bir felsefeden daha eğlenceli bir tarikat: New Age, ne usçul bir denetim gereği ne de herhangi bir tanrıbilim olmaksızın her konumun gerçekliğini benimseyen mutlak bağdaştırmacılıkç Makrobiyotikten uçan dairelere, pranoterapiden Budacılığa değin her şey benimsenir; kişinin kendi mönüsünü hazırlaması yeterlidir. Bir “kendin yap” dini. Ama ben bunu da, 2000 yılının yaklaşmasından çok, ideolojilerin çöküşüne bağlıyorum.
(…)
-İnternetin insanlığın bir tür eksiksiz belleğini, sınırsız bir sanal kitaplığı kullanımımıza sunduğu şu sırada belleğin yitmesinden nasıl söz edebilirsiniz?
Umberto Eco: Nihayet, belleğin güncel bunalımı diye adlandırdığım şeyi ele alma fırsatı doğdu. Bir an için ilerleme kavramına geri dönelim. Yüzyıllar boyunca, kültürümüzün, bilginin durmaksızın birikmesiyle tanımlandığı izlenimini taşıdık. Ptolemaios’un güneş sistemini, daha sonra Galilei’ninkini, ardından Kepler’inkini vb’ninkileri öğrendik. Oysa bu yanlış! Uygarlıkların tarihi, tonlarca bilginin yokolduğu, birbirini izleyen bir dizi uçurumdur! Yunanlılar, Mısırlıların matematik bilgilerini anlayabilecek yeterlikte değildi; bu da, yitik eski bilgilere yeniden ulaşılmasına dayalı gizilcilik anlayışlarının serpilmesine yol açtı. Daha sonra, Orta Çağ, bütün Yunan bilimini, bir diyalog dışında bütün Eflatun’u ve Aristoteles’in yarısını yitirdi… Bunu böylece uzun uzun sürdürürsek, çağlar boyunca, her dönemde bilginin bir bölümünün yitirilmesine göz yumulduğunu görürüz.
“Zamanın sonu Üzerine Söyleşiler”
Hazırlayanlar: Catherine David, Frédéric Lenoir ve J.P. de Tonnac
Çev: Necmettin Kâmil Sevil, YKY, 2000
24
2010
Su Tesisat (by Zy)
by Zy
Ayrıca Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/kendinianlatan/kendinianlatan.html
16
2010
Tüm adlar dilin ucundadır.
(…)Sözcükler, onları tekrar yazanlara, onları söyleyen müzisyene, telaffuz eden kadın oyuncuya, onları görmeden takip eden ve anlamları içinde yitip giden okuyucuya, her birini kaleme almış olanlardan daha anlaşılır görünürler. Yazan, yazmak için arar sözcükleri.(…)Yazan kişinin bakışları donmuş, bedeni hareketsiz kalmıştır, kaçıp giden sözcüklere uzanmıştır yalvaran elleri. Tüm adlar dilin ucundadır. İşin sanatı, gerektiğinde onları çağırabilmek, minicik ve kapkara bedenleri böylelikle yeniden canlandıracak bir sebeple çağırabilmektedir.(…)
Pascal Quignard
Adı Dilimin Ucunda, Çev:Esra Özdoğan, Sel Yay., 2005, s.9-10
15
2010
“Bakışsız Bir Gece Kara” ya da “12 Temmuz 2010”
Chris King ve Poetry Scores taifesinin hazırladığı Blind Cat Black isimli filmin Türkiye gösterimi 12 Temmuz Pazartesi akşamı saat dokuzda İstanbul Kadıköy Kargart’ta ve Çanakkale Yalı Han’da eş zamanlı olarak gerçekleşti. 12 Temmuz 2010 gecesine ilişkin bilgilere ve fotoğraflara https://www.futuristika.org/bakissiz-bir-gece-kara/ adresinden ulaşabilirsiniz.
İşbu film gösterimini hazırlayan ya da destekleyen tüm ekibe (Chris King ve Poetry Scores taifesine, Barış Yarsel’e, İpek Yarsel’e, Pınar İlkiz’e, Peri Kazancı’ya, Futuristika! taifesine, Çanakkale İçinde taifesine, Onur Özer’e, Sürrealist Eylem Türkiye taifesine, Tayfun Polat ve Karga Mecmua taifesine, KargART’a ve KargaBar’a, Underground Poetix taifesine, Kadıköy’ün lodosuna, kafasına ve sokaklarına) ve katılan tüm konuklara içtenlikle teşekkür ederim.
Şimdi, bu gösterimin ardından, birkez daha ayağa kalkarak ve kurşun kalemlerimizi avcumuzda sıkarak ya da gökyüzüne zarfsız kuşlar göndererek şunu söyleyebiliriz;
“Hay Hak! Ece Ayhan yaşıyor… Dom!”
Zy
14
2010
Bakışsız Bir Fanzin Solgun ve Nalsız Atlarıyla; Ak ya da Kara!
Chris King ve Poetry Scores taifesi tarafından çekilen “Blind Cat Black” (Bakışsız Bir Kedi Kara) adlı filmin İstanbul-Kadıköy ve Çanakkale-Yalıhan‘da eşanlı olarak gerçekleşen Türkiye Gösterimi sırasında yayımlanan fanzindir. (Fanzine Kadıköy’de ve Çanakkale’de muhtelif mekânlarda ulaşabilirsiniz.) Fanzinin tasarımını Futuristika! taifesi gerçekleştirdi. Ayrıca, filmin Kadıköy gösterimine katılanlara Ece Ayhan’ın kitaplarına girmeyen “İnsanların Kötüleri” adlı şiiri bir bildirge olarak dağıtılmıştır.
Hamiş: Blind Cat Black’in Türkiye Gösterimi’ne ait birtakım görüntüler Futuristika! ve Evvel Fanzin takipçileriyle önümüzdeki günlerde paylaşılacaktır.
12
2010
Buluntu: İnsanların Kötüleri (Ece Ayhan Çağlar, 1955)
Ece Ayhan’ın YKY’den ve diğer yayınevlerinden yayımlanan kitaplarına girmemiş olan “İnsanların Kötüleri” adlı şiirini Yenilik Dergisi’nin 1955 tarihli 28. sayısında buldum. Şiir, “E. Ayhan Çağlar” imzasıyla yayımlanmış. Yeni Ufuklar’da bulduğum ve Evvel Fanzin kapsamında tekrardan yayımladığım “Takma Göz” (1956) adlı şiir de “E. Ayhan Çağlar” imzasıyla yazılmıştı. Ece Ayhan’ı ve onun “insanlık” görgüsünün, anlayışının kökenlerini, sahiciliğini kavramak açısından “E. Ayhan Çağlar” imzasıyla yayımlanan işbu şiirleri ve buluntuları çok önemsiyorum. Ece Ayhan’ın düşüncelerini ve imgelemini “ters” algılayan ortalama idraklıların bu şiirlerden öğreneceği çok şey var… Ancak her şeyden önce, Ece Ayhan’ın zihninde yarattığı ve ölümüne karşı olduğu o “kötülük tipolojisi”nin algısal nitelikleri bu şiirde bulunmaktadır. Zaten Ece Ayhan’ı ve şiirini doğru okumak için ona “Ayhan Çağlar” olarak bakmak ve onu Ayhan Çağlar olarak araştırmak gerektiğini her vesileyle dile getirmiştim.
Sonuçta, Ece Ayhan’ı ve onun poetikasının evrenselliğini, sıkılığını unutturmak isteyen “kötülük dayanışmaları” ve dernekleri başaramadılar. Şimdi onu yanlış tanıtmak isteyen kifayetsiz muhterisler ve fetbazlar da başaramayacaklar…
12 Temmuz 2010‘un (yani Chris King tarafından Ece Ayhan poetikasından esinlenerek çekilen Blind Cat Black -Bakışsız Bir Kedi Kara- adlı filminTürkiye gösteriminin) hemen öncesinde Ece Ayhan’a ilişkin sıkı bir buluntuyu ve efemerayı Ece Ayhan okuruyla yani sıkı ve sahici insanlarla paylaşabilmenin mutluluğunu yaşıyorum.Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar
*
10
2010
Blind Cat Black (Bakışsız Bir Kedi Kara) Türkiye Gösterimi!
Amerikalı yönetmen Chris King ve şiir çetesi Poetry Scores’un, Ece Ayhan şiirlerinin çevirisi üzerinden yaptıkları müziklerle hazırladıkları zombi filmi, Futuristika! Ece Ayhan’ı anma etkinlikleri kapsamında ilk defa İstanbul’da!
Hazırlayanlar:
Futuristika! Enteresan Mevzular Dergisi (TR) / Chris King [Poetry Scores] (ABD)
ve Zafer Yalçınpınar [EVVEL] (TR)
“Blind Cat Black / Bakışsız Bir Kedi Kara”
2008 // 58 Dakika – Renkli – Amatör Sürrealist Zombi Sessiz
12 Temmuz 2010 Pazartesi, Saat: 21:00 – Ücretsiz gösterim
Mekân: KargART
Adres: Kadife Sokak No:16 Kadıköy
Facebook Etkinlik Sayfası: https://www.facebook.com/event.php?eid=130322370325982
Ayrıntılı bilgi için: edit@futuristika.org
10
2010
Blind Cat Black (Bakışsız Bir Kedi Kara) Çanakkale Gösterimi!
Amerikalı şair ve yönetmen Chris King ile şiir çetesi Poetry Scores’un, Ece Ayhan şiirlerinin çevirisi üzerinden yaptıkları müziklerle hazırladıkları zombi filmi, Bir Sivil Girişim Kara, Çanakkale İçinde (www.canakkaleicinde.com) ve Futuristika! Enteresan Mevzular Dergisi ortak çalışmasıyla İstanbul gösterimiyle eşzamanlı olarak Çanakkale’de!
“Blind Cat Black / Bakışsız Bir Kedi Kara”
2008 // 58 Dakika – Renkli – Amatör Sürrealist Zombi Sessiz
12 Temmuz 2010 Pazartesi, Saat: 21:00 – Ücretsiz gösterim
Mekân: Yalı Hanı
Adres: İstasyon Sanat Merkezi Çanakkale
Facebook Etkinlik Bağlantısı için tıklayınız
Ayrıntılı bilgi için: onur@canakkaleicinde.com
Ayrıca bkz: https://www.futuristika.org/trend/etkinlik/blind-cat-black-bakissiz-bir-kedi-kara-filmi-canakkale-gosterimi/
27
2010
“Gene Anlam Üstüne” (İlhan Berk)
(…) Anlam (çağdaş anlamda) ilk kez Ahmet Haşim’le kırılmıştır.
Asıl tokadı ondan yemiştir. Sezgi, duyum, cinas onunla kısa da olsa yaşanır olmuştur. Böndür anlam. Her şeyi onun yarattığı sanılır.(…) Bizim anlamla ilgimiz dolaylıdır, tek erk değildir. Büyük bir şiir hiç mi hiç anlam kokmaz, yoksa da dolaylı kokar. Şiiri us yürütmez çünkü. Şiirde us hiç mi işe yaramaz: yarar: aksak bir us olarak ancak. (…)
Francis Ponge: İnciri anlıyorum ama şiiri anlamıyorum, der. Şiir gizli bir tarih kor, o gizliliktir yeri, orda boy atar, yaşar. Ele gelen bir şey değildir şiir. Yalnız ele gelmez de değildir: Görülmezdir de. Ele alındığında her seferinde değişir. Daha önce de söyledim: Şiir minareden yere düşen bir taşın düşmeyip asılı kalmasıdır.
İlhan Berk
“Ben İlhan Berk’in Defteriyim”, Alkım Yay., 2003, s. 110
27
2010
Özdek
Özdek, kalıcı bir duyum olanağıdır. (John Stuart Mill)
Aktaran ve Çeviren: İlhan Berk
22
2010
Dilbilgisi ve Sözlük
(…) Yararlı bir başka ayrım da dilbilgisel anlambirimleri sözlüksel anlambirimlerinden ayırt etmeyi sağlayan ayrımlardır. İkisi arasındaki ayrım ölçütü sayısal düzeydedir: Söz zincirinde dilbilgisel öğelerin ortalama sıklığı, sözlüksel öğelerin ortalama sıklığından çok fazladır. (…)
İşlevsel anlambirimler dilbilgiseldir. Yönetilen anlambirimler dilbilgisel ya da sözlüksel olabilirler; yönetilen dilbilgisel anlambirimler adıllardır. Aynı biçimde belirleyenler dilbilgisel ya da sözlüksel olabilirler. Dilbilgisel belirleyenlere kiplikler adı verilir.
Uzun zaman kiplikler ile işlevsel anlambirimleri karıştırılmıştır; ikisini birbirinden ayırmamızı sağlayan ölçüt, işlevsel anlambirimlerle birlikte bulunan dizimlerin sözdizimsel bağımsızlığıdır.
Mortéza Mahmoudian
“İşlevsel Sözdizimin Temel İlkelerine Genel Bir Bakış”, Çev: Ayşe Eziler Kıran
21
2010
Troçki’nin Hayaletleri (James Hughes)
Fotoğraf: James Hughes
Kuzey İrlandalı Fotoğraf sanatçısı James Hughes, “Troçki’nin Hayaletleri: Bir Sürgünün Kaybolan Mekânları” çalışmasında, Troçki’nin Büyükada’da yaşamış olduğu terk edilmiş mekânların fotoğraflarını çekerek geçmişi ve bugünü yansıtırken, insanlığın ardında bıraktığı izleri, mekânın ruhunu zedelemeden tekrar gözden geçirmemizi amaçlıyor. Anılarımızın oluşması, biraz bu ‘hayaletlere’ bir kez daha bakabilmemiz, biraz da Troçki’nin dilinden düşürmediği Spinoza’nın ünlü sözünü anımsamamızla ilintilidir: ‘Ne ağlayın, ne de gülün, sadece anlayın.’
Bkz: https://www.ntvmsnbc.com/id/25108146/
20
2010
zamanı yürürlükten kaldırmak
İlhan Berk’in “Lettera Amorosa” adlı eserinden iki görüntü…
(Hayy Kitap, 2005)
13
2010
Bir şey ifade etmeyen…
(…) Demek oluyor ki bir şey ifade etmeyen, istenmeden kendiliğinden gelen birçok şekiller vardır. Fakat evrimin ileri bir aşamasında daha becerikli ve daha iyi gözlemci haline gelen sanatçı, onlara ifade gücü veriyor ve bilinçsizlik bilinç haline geliyor. Bu geçişi şu yolla ifade edebiliriz: “İlkel sanatçının elinde bilinçsiz olarak doğan ve bu sanatçının değerini anlamadığı ifade şekilleri, sanatın daha ileri bir devrinde, gerçeği dikkatle inceleyen sanatçı tarafından bilinçli bir yolda araştırılmış ve ortaya konmuş olarak yeniden görülüyor.”
(…) Bu geçişin örnekleri antik sanatta çoktur. Heykel sanatında, baş kısmında teknik birer hata olan boynun uzaması, oransızlık, sonraları zarifliğin alâmeti ve nihayet gerçeğin taklidi oluyor; kendiliğinden meydana gelen benzerlik daha sonraları özenle aranıyor. Bir şey ifade etmeyen ve daima aynı şemaya uydurulan jestler bir şeyler ifade etmeye başlıyor.
W. Deonna
Sanatta Ritimler ve Kanunlar, Çev: Süleyman Kazmaz, Remzi Kitabevi, 1974, s.116