Eyl
01
2010
0

Şiire ve Şiirde Primitif Anlayışa Dair. (1943)

Muzaffer Tayyip Uslu -ki kömürü elmasa dönüştüren şairlerdendir- 1943 yılında ilginç bir yazı kaleme almış… Yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/siirdeprimitif.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.
İşbu yazı, Zonguldak’ta, Kara Elmas Dergisi’nin 17. sayısında yayımlanmış.

Ağu
31
2010
0

YOKSULLUĞUN HARÇLIĞINDAN DENKLEŞTİRİLMİŞ DUHULİYEDİR EN İYİSİ. (ECE AYHAN)

Ne türden olursa olsun, gerçek şiirin, çağdaş toplumlarda, öyle “ayrılmış” bir yeri filan yoktur, söylenenlerin, yalanla başlayıp yalanla bittiği dillere destan olmuş bütün bayram demeçlerinin aksine.
Eh, toplumuna göre değişebilir biraz bu, kötülüğün koyuluğundan, iyiliğin açıklığına kadar —iyilik de, olanaksızlığın iyiliğidir. (…)
Tekin değildir şiir pek, iyi gözle bakılmaz ona, taş atar durup durduğu yerde çok dalgalara; çünkü şiir, bir yerde, gerçeğin de yedilmesidir; yani, ortaya konuşuyorum, şiir gerçeği yeder.
İşte böylesi bir olumsuz yeri vardır şiirin toplumlarda. Sonuçlayarak diyebilirim ki, bir toplumda yeri olmayışı onun yeridir. (…)

Ece Ayhan
Yeni Dergi, Ekim 1970, Sayı: 73

Ağu
27
2010
0

Hareketsizliğin Araştırılması (Philippe Petit)

Hareketsizlik ipte dansın gizidir. Özsuyudur.
Ona “ulaşabilmek” için zaman o kadar önemli değildir.
Yoksa “yaklaşmak” için mi demeliydim?
(…)
En uygun adımlarınızı atarak ipin ortasına gelin.
Dengenizi sağlayın. Bekleyin. Sırık yatay durumla karışacak, beden iki güçlü ve sabit ayak üstünde duracaktır: Bundan sonra hızla hareketsizlik gelir.
Bunu düşüneceksiniz.
Hareketsiz sanacaksınız kendinizi; kımıldamıyorum artık, hareketsiz durumdayım.
Ya gözeten ve başıboş dolaşan bakışlarınız? Ağaçlarda dolaşan bakışlarınızı yakaladım. Ya kafanızın içindeki, soldan sağa kekeleyen düşünceler? Yağmur mevsiminde dereler gibi çağıldayan damarlarınızdaki kan? Ya saçlarınızdaki rüzgâr? Ya havada sallanan ip? Çiğnediğiniz ve yuttuğunuz hava? Ne gürültü patırtı ama!
(…)Nefesinizi tutacağınız anı kollayın. Dünya ötesi bir ağırlık, soluğunuzu yönelteceğiniz bu ip karşısında ezecektir sizi; hava ipin bir ucundan girecek, ip boyunca yavaş yavaş yol alacak, ayaklarınızın altını delecek, bacaklarınızdan yükselecek, bedeninizi istila edecek ve nihayet burun deliklerinize ulaşacaktır. Ve bu hava aynı şekilde aynı yerden geri dönecektir; aşağı inecek, her kasın çevresinde akacak, ayak çizgilerinizle birleşecek, iple bütünleşecek olan havayı dudaklarınızın ucundan yavaşça atacaksınız. Havayı yarı yolda bırakmayın, geldiği gibi ipin ucundan kaçıncaya kadar peşinden ayrılmayın. Solunum, yavaş, gevşek, ip gibi uzun olacaktır.
Beden, iple, bir kaya gibi bütün olacaktır bir şekilde.
Denge objesini hissedeceksiniz. İp siz olacaksınız.

Philippe Petit
“İp Cambazı”, Çev: İsmail Yerguz, Sel Yay., 2006, s.38-39

Ağu
25
2010
0

İmgelenebilme

(…)Somut bir nesnenin, herhangi bir gözlemcide güçlü bir imge uyandırabilme olasılığının yüksek olması. Çevrenin zihindeki imgesinin işe yarar ve canlı bir biçimde belirlenebilmesini, güçlü bir biçimde kurulabilmesini kolaylaştıran şeyler, biçim, renk ya da düzenlemedir. Buna okunabilirlik, hatta belki daha da yüceltilmiş bir anlamda görünürlük de diyebiliriz, bu durumda nesneler yalnızca görünebilmekle kalmaz, duyulara çarpıcı bir biçimde şiddetle sunulurlar.
Yarım yüzyıl önce Stern, sanatsal bir objenin bu niteliğini ele almış ve ona “gözle görülebilirlik” adını vermiştir. Sanatın tek amacı bu değilse de, Stern sanatın iki temel işlevinden birinin, biçimsel belirginlik ve uyumluluk sayesinde güçlü bir biçimde algılanacak görünüş gereksinimini karşılayacak imgeler yaratmak olduğunu sezmişti. Stern, içsel anlamın ifade edilebilmesi yolunda atılacak ilk önemli adımın bu olduğunu düşünüyordu.
Bu alışılmamış anlam çerçevesinde imgelenebilen (…) iyi biçimlendirilmiş, farklı ve ilginç görünür; gözün ve kulağın daha dikkatli olmasını, olaya katılmasını ister. Böylesi bir çevrenin duyumsal açıdan kavranışı yalnızca basitleştirmekle kalmayacak aynı zamanda genişletilip derinleştirilmiş olacaktır. (…)

Kevin Lynch
“Çevrenin İmgesi”, Çev: İlknur Özdemir, Cogito Dergisi, Yaz, 1996, s.159

Ağu
18
2010
0

Birbirlerinin üzerine yığılıyorlardı.

(…)
Kafka her zaman düşüncelerini ifade etti ve buna kesin olarak karar verdiği andan itibaren (günlüğünde ya da düşüncelerini not aldığı yazılarında) her kelimeyi bir tuzağa dönüştürdü (tehlikeli yapılar inşa ediyordu; kelimeler belli bir mantık düzenine göre sıralanmıyor, birbirlerinin üzerine yığılıyorlardı; sanki tek yapmak istedikleri şaşırtmak, yoldan çıkarmaktı; sanki doğrudan doğruya şaşırmakla başlayıp yolunu kaybetmeye kadar giden süreçlerden asla bıkmayan yazarın kendisine hitap ediyorlardı).
Gösterilecek en boş çaba, salt edebi nitelik taşıyan kimi yazılarına bir anlam vermektir; bu tür yazılarında okur, olmayanı yaşadığı izlenimine kapılır; okuyucunun edineceği en iyi izlenim ise, daha önce var olanı yaşamaktır, ama bir kez olsun kabaca biçimlendirilmeye kalkışıldığında ve en utangaç doğrulamayla karşı karşıya kalındığında bile, daha önce var olanı hemen gizler.

Georges Bataille
“Edebiyat ve Kötülük”, Çev: Ayşegül Sönmezay, Ayrıntı Yay. 2.baskı, 2004,  s. 123

Ağu
15
2010
0

Bilincin Bahçesi (Jardin de la Connaissance)

“Bilincin Bahçesi”, Kanada Quebec’te 250 metrekarelik bir alana  “100Landschaftsarchitektur” mimarları tarafından 40000 eski kitap kullanılarak inşa edilen özel bir bahçedir.

Bkz: https://www.archdaily.com/72833/jardin-de-la-connaissance-100landschaftsarchitektur/

Fotoğraflar: Thilo Folkerts

Ağu
09
2010
0

kafandaki sözcükleri aç…

kafandaki sözcükleri aç,
ebrulu sayfayı geç,
ve baştan başla
(…)
bir saat koy masaya,
-kum saati değil, bildiğimiz saatlerden
zili ve takvimi olursa iyi olur-
bir metronom,
-temponun hızı için, ayarlarsın sen-
mademki eski nüfus kâğıdın duruyormuş
yaşamının sayfalarını da ona eklersin.

ECE AYHAN
“Hayvan” Dergisi, Ağustos 2004, Sayı:27, s.2

Ağu
08
2010
0

Sinema ve R.Barthes

Roland Barthes: (…)Kültürsüzleşme hızı her sanat dalında farklı. Sinemada çok sık görünüyor, edebiyatta ise daha sınıflandırılmış. Bence, belli bir bilgi, yani teknik bilgi olmadan çağdaş edebiyata katkıda bulunmak olası değil. Çünkü edebiyatın varlığı tekniği ile anlam kazandı. Kısaca, sinemanın bugünkü kültürel konumu belli bir bilgi isteyen teknikleri harekete geçiriyor, aksi takdirde kesin bir hayal kırıklığı kaçınılmaz olacaktır.Ancak edebiyatın tersine, sinemanın varlığı kendi tekniği ile bütünleşmemiş durumda. Sinemanın hakikatine koşut bir edebiyat hakikati düşünün! Dil ile mümkün değil bu…

-Filmi dil ile kavramaya çalışmak zor, hatta olanaksız değil mi?

Roland Barthes: Bu zorlukları sıralamak mümkün. Bugüne dek olan kanı, her dil için kalıp olan sözcüğün, konuşulan dili oluşturduğu idi. Bu konuşma dili analojik olmayan simgeler (süreksiz olan ve olabilen) kullanan bir koddur. Bunun tersine sinema, kendini ilk bakışta gerçekliğin analojik (dolayısıyla sürekli) dilegelişi olarak sunar. Peki, dilbilimsel bir analiz yapabilmek için analojik ve sürekli terimlerden hangisi seçilmeli? Filmin ya da parçalarının semantik olarak anlayışı nasıl ayrıştırılıp, değiştirilmeli? Eğer eleştiri sinemayı dil olarak (bu kavramın metaforik kullanımını fazla kurcalamadan) görmek istiyorsa, önce sinemaya dair analojik olmayan; ya da en azından bozulmuş, abartılmış veya kurallaştırılmış analojiye ait; sistematik olarak dil parçaları gibi düzenlenmiş öğelerin olup olmadığı araştırılmalıdır. Bunlar henüz gelişmemiş, somut araştırmanın çözebileceği sorunlardır ve belli film olma ölçüleri ile anlaşılabilir. (…)

“…ve sinema” Dergisi, Çev: Alper Gönen, Sayı:3, Hil Yayın, 1986, s.111

Ağu
08
2010
0

“Şiirsel Yük”

Edebiyat Nedir?‘deki notlardan birinde şunlar yazılıdır: “Bazı saf kişiler benim ‘şiir karşıtı’ ya da ‘şiire karşı’ olduğumu ilan ettiler. Suya ya da havaya karşı olduğumu söylemek kadar saçmadır bu.” Sartre için şiir havayla su gibidir; çevremizdedir, dışımızdadır, solunur, dokunulur, içinden geçilir, doğanın bir öğesidir. Bazıları bunun kabul edilişinde bir azımsama biçimi görecektir. Aslında Sartre’ın söylediğinin başka bir anlamı vardır: “Şiir varsa, şair ortada yoktur,” demek istemektedir.(…)
Pierre Verstraeten’le “Yazar ve Dili” konulu bir söyleşide insani arzunun, derin arzunun şiirde nasıl dışa vurulduğunu gösterir: “Arzunun eşdeğeri sözcüklerin kullanımıyla verilir, şu anlamda ki, sözcükler kendileri için söylenmez; söylenemez olan şey sözcüklerin gerçekliğinde gösterilir, yani tam olarak, sözcüğün yoğunluğunun bizi sözcüğün kendisini yaratmamış ancak içine sızmış olan şeye gönderdiği ölçüde gösterilir: Arzuyu dile getirme istenci yoktur. Söze dökme, arzunun dile getirilmesine yönelik değildir, ancak arzu, söze dökülenin içine sızar.”
Bu satırlarda hemen dikkati çeken şey, şiirsel yükün, “üretilmiş” olmayan, bir “istencin” meyvesi olmayan, tam tersine gizli özne olarak hareket eden, sözcüklerin yoğunluğuna “sızan”, gerçeliklerinde gösterilen ve söze dökülen dilin içine işleyen bir şey olarak betimlenmesidir.(…)

Raymond Jean
“Sartre ve Şiir”, Çev. Aytekin Karaçoban
Sombahar Dergisi, No:24, 1994, s.6-7

Ağu
06
2010
0

Birşey arıyorsak labirent en gözde mekândır.

(…)
Juan Cobos: Kamera ve oyuncuların ortak hareketlerinin sonucunda filmleriniz çok başarılı ve güzel…

Orson Welles: Burada görsel bir saplantı var. Filmlerimi düşünürken onların bir devamlılık ekseninde olmayıp, daha çok bir arayış üzerine kurulduğuna inanıyorum. Birşey arıyorsak labirent en gözde mekândır. Niçin olduğunu bilmiyorum, ama filmlerimin büyük bir kısmı fiziksel bir arayış üzerine kurulmuştur.

J.C: Yapıtlarınız üzerine çok düşünüyorsunuz…

O.W.: Asla deneme ile edinilen ve olaylardan çıkarılan, aposteriori bir olgu değil. Filmleri hazırlarken üstünde uzun uzun düşünüyor ve çok büyük çapta ön hazırlık yapıyorum. Çekime başlarken de filmin en kolay anlaşılır kısmını en başa koyuyorum. Sinemanın çekici ve tiyatroya üstünlük sağlayan yanı, hem kendine egemen olabilmek hem de kendini zenginleştirebilmek. Hiçbir yerden gelmeyen bir yaşam sunuyor bize. Sinema her zaman yeni bir şeylerin keşfedilmesini sağlamak zorunda. Esasen sinemanın şiirsel olması gerektiğine inanıyor, bu nedenle hazırlık sırasında değil, ama çekim sırasında, dramatik süreyi veya anlatım sürecini geciktiren şiirsel bir sürece dalmayı deniyorum. Gerçekte ben bir fikir adamıyım; ve ahlakçı olmaktan çok, fikir adamı olmanın avantajını kullanıyorum.
(…)

“…ve sinema”  Dergisi, Sayı:1, 1985, s.89
Çev: Nuray Yaşar ve İlker Yaşar

Ağu
03
2010
0

Zamanların Sonu Üstüne Söyleşiler

(…)
-Zamanların sonunu mu yaşıyoruz?
Jean-Claude Carriére: Aklıma ilk gelen şey, tartışmasız bir biçimde kimi dilbilgisel zamanların sonuna tanık olduğumuzdur. (…) Fiil çekimi ne demektir? Zaman içinde durumların tüm çeşitliliğini düşünmek, dile getirmek çabasıdır. Kuşkusuz bu olanaksız bir çabadır. Zamanı denetim altına alabilmek ve her an, şu zamanın içindeyiz, şu kaygan çıkıntıya geçtik, diyebilmek için onu hiçbir zaman yeterince “zaman”a parçalayamayacağız.
(…)
-Dilin bu yeni kullanımı size nasıl düşünceler esinliyor?
Jean-Claude Carriére: Dilbilgisel zamanların kullanımına bir yorum getirmekten titizlikle kaçınıyorum. Buna dikkat çekmekle yetiniyorum. Bu evrimin yaşamlarımızın, kimbilir neden, durmaksızın hız kazanması yüzünden dilin yalınlaşması yönünde gerçekleştiği sonucuna varılabilir. Öyle görünüyor ki bizler Couperin müziğindeki ayrıntıları algılamakta yetersiz kalıyoruz, çünkü, kulağımız hasar görmüştür ve kuşkusuz hasar gören yalnızca kulağımız değil. Belki de zamanla ilişkimiz içinde belli bir duygumuz kayboldu, yeni bir tembellik yerleşti.
(…)
Umberto Eco: Daha az baskıcı, dinden daha az titizlik isteyen, bir felsefeden daha eğlenceli bir tarikat: New Age, ne usçul bir denetim gereği ne de herhangi bir tanrıbilim olmaksızın her konumun gerçekliğini benimseyen mutlak bağdaştırmacılıkç Makrobiyotikten uçan dairelere, pranoterapiden Budacılığa değin her şey benimsenir; kişinin kendi mönüsünü hazırlaması yeterlidir. Bir “kendin yap” dini. Ama ben bunu da, 2000 yılının yaklaşmasından çok, ideolojilerin çöküşüne bağlıyorum.
(…)
-İnternetin insanlığın bir tür eksiksiz belleğini, sınırsız bir sanal kitaplığı kullanımımıza sunduğu şu sırada belleğin yitmesinden nasıl söz edebilirsiniz?
Umberto Eco: Nihayet, belleğin güncel bunalımı diye adlandırdığım şeyi ele alma fırsatı doğdu. Bir an için ilerleme kavramına geri dönelim. Yüzyıllar boyunca, kültürümüzün, bilginin durmaksızın birikmesiyle tanımlandığı izlenimini taşıdık. Ptolemaios’un güneş sistemini, daha sonra Galilei’ninkini, ardından Kepler’inkini vb’ninkileri öğrendik. Oysa bu yanlış! Uygarlıkların tarihi, tonlarca bilginin yokolduğu, birbirini izleyen bir dizi uçurumdur! Yunanlılar, Mısırlıların matematik bilgilerini anlayabilecek yeterlikte değildi; bu da, yitik eski bilgilere yeniden ulaşılmasına dayalı gizilcilik anlayışlarının serpilmesine yol açtı. Daha sonra, Orta Çağ, bütün Yunan bilimini, bir diyalog dışında bütün Eflatun’u ve Aristoteles’in yarısını yitirdi… Bunu böylece uzun uzun sürdürürsek, çağlar boyunca, her dönemde bilginin bir bölümünün yitirilmesine göz yumulduğunu görürüz.

“Zamanın sonu Üzerine Söyleşiler”
Hazırlayanlar: Catherine David, Frédéric Lenoir ve J.P. de Tonnac
Çev: Necmettin Kâmil Sevil, YKY, 2000

Tem
16
2010
0

Tüm adlar dilin ucundadır.

(…)Sözcükler, onları tekrar yazanlara, onları söyleyen müzisyene, telaffuz eden kadın oyuncuya, onları görmeden takip eden ve anlamları içinde yitip giden okuyucuya, her birini kaleme almış olanlardan daha anlaşılır görünürler. Yazan, yazmak için arar sözcükleri.(…)Yazan kişinin bakışları donmuş, bedeni hareketsiz kalmıştır, kaçıp giden sözcüklere uzanmıştır yalvaran elleri. Tüm adlar dilin ucundadır. İşin sanatı, gerektiğinde onları çağırabilmek, minicik ve kapkara bedenleri böylelikle yeniden canlandıracak bir sebeple çağırabilmektedir.(…)

Pascal Quignard
Adı Dilimin Ucunda, Çev:Esra Özdoğan, Sel Yay., 2005, s.9-10

Tem
15
2010
0

“Bakışsız Bir Gece Kara” ya da “12 Temmuz 2010”

Chris King ve Poetry Scores taifesinin hazırladığı Blind Cat Black isimli filmin Türkiye gösterimi 12 Temmuz Pazartesi akşamı saat dokuzda İstanbul Kadıköy Kargart’ta ve Çanakkale Yalı Han’da eş zamanlı olarak gerçekleşti. 12 Temmuz 2010 gecesine ilişkin bilgilere ve fotoğraflara https://www.futuristika.org/bakissiz-bir-gece-kara/ adresinden ulaşabilirsiniz.

İşbu film gösterimini hazırlayan ya da destekleyen tüm ekibe (Chris King ve Poetry Scores taifesine, Barış Yarsel’e, İpek Yarsel’e, Pınar İlkiz’e, Peri Kazancı’ya, Futuristika! taifesine,  Çanakkale İçinde taifesine, Onur Özer’e, Sürrealist Eylem Türkiye taifesine, Tayfun Polat ve Karga Mecmua taifesine, KargART’a ve KargaBar’a, Underground Poetix taifesine, Kadıköy’ün lodosuna, kafasına ve sokaklarına) ve katılan tüm konuklara içtenlikle  teşekkür ederim.

Şimdi, bu gösterimin ardından, birkez daha ayağa kalkarak ve kurşun kalemlerimizi avcumuzda sıkarak ya da gökyüzüne zarfsız kuşlar göndererek şunu söyleyebiliriz;

“Hay Hak! Ece Ayhan yaşıyor… Dom!”

Zy

https://www.futuristika.org/wp/wp-content/uploads/2010/07/MG_1106-590×393.jpg
Tem
14
2010
0

Bakışsız Bir Fanzin Solgun ve Nalsız Atlarıyla; Ak ya da Kara!

Chris King ve Poetry Scores taifesi tarafından çekilen “Blind Cat Black” (Bakışsız Bir Kedi Kara) adlı filmin İstanbul-Kadıköy ve Çanakkale-Yalıhan‘da eşanlı olarak gerçekleşen Türkiye Gösterimi sırasında yayımlanan fanzindir. (Fanzine Kadıköy’de ve Çanakkale’de muhtelif mekânlarda ulaşabilirsiniz.) Fanzinin tasarımını Futuristika! taifesi gerçekleştirdi. Ayrıca, filmin Kadıköy gösterimine katılanlara Ece Ayhan’ın kitaplarına girmeyen “İnsanların Kötüleri” adlı şiiri  bir bildirge  olarak dağıtılmıştır.

Hamiş: Blind Cat Black’in Türkiye Gösterimi’ne ait birtakım görüntüler Futuristika! ve Evvel Fanzin takipçileriyle önümüzdeki günlerde paylaşılacaktır.

Tem
12
2010
0

Buluntu: İnsanların Kötüleri (Ece Ayhan Çağlar, 1955)

Ece Ayhan’ın YKY’den ve diğer yayınevlerinden yayımlanan kitaplarına girmemiş olan “İnsanların Kötüleri” adlı şiirini Yenilik Dergisi’nin 1955 tarihli 28. sayısında buldum. Şiir, “E. Ayhan Çağlar” imzasıyla yayımlanmış. Yeni Ufuklar’da bulduğum ve  Evvel Fanzin kapsamında  tekrardan yayımladığım  “Takma Göz” (1956) adlı şiir de “E. Ayhan Çağlar” imzasıyla yazılmıştı. Ece Ayhan’ı ve onun “insanlık” görgüsünün, anlayışının kökenlerini, sahiciliğini kavramak açısından “E. Ayhan Çağlar” imzasıyla yayımlanan işbu şiirleri ve buluntuları çok önemsiyorum. Ece Ayhan’ın düşüncelerini ve imgelemini “ters” algılayan ortalama idraklıların bu şiirlerden öğreneceği çok şey var… Ancak her şeyden önce, Ece Ayhan’ın zihninde yarattığı ve ölümüne karşı olduğu o “kötülük tipolojisi”nin algısal nitelikleri bu şiirde bulunmaktadır. Zaten Ece Ayhan’ı ve şiirini doğru okumak için ona “Ayhan Çağlar” olarak bakmak ve onu Ayhan Çağlar olarak araştırmak gerektiğini her vesileyle dile getirmiştim.
Sonuçta, Ece Ayhan’ı ve onun poetikasının evrenselliğini, sıkılığını unutturmak isteyen “kötülük dayanışmaları” ve dernekleri başaramadılar. Şimdi onu yanlış tanıtmak isteyen kifayetsiz muhterisler ve fetbazlar da başaramayacaklar…
12 Temmuz 2010‘un (yani Chris King tarafından Ece Ayhan poetikasından esinlenerek çekilen Blind Cat Black -Bakışsız Bir Kedi Kara- adlı filminTürkiye gösteriminin) hemen öncesinde Ece Ayhan’a ilişkin sıkı bir buluntuyu ve efemerayı Ece Ayhan okuruyla yani sıkı ve sahici insanlarla  paylaşabilmenin mutluluğunu yaşıyorum.

Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar

*

Tem
10
2010
3

Blind Cat Black (Bakışsız Bir Kedi Kara) Türkiye Gösterimi!

Amerikalı yönetmen Chris King ve şiir çetesi Poetry Scores’un, Ece Ayhan şiirlerinin çevirisi üzerinden yaptıkları müziklerle hazırladıkları zombi filmi, Futuristika! Ece Ayhan’ı anma etkinlikleri kapsamında ilk defa İstanbul’da!

Hazırlayanlar:
Futuristika!
Enteresan Mevzular Dergisi (TR) / Chris King [Poetry Scores] (ABD)
ve Zafer Yalçınpınar [EVVEL] (TR)

“Blind Cat Black / Bakışsız Bir Kedi Kara”
2008 // 58 Dakika – Renkli – Amatör Sürrealist Zombi Sessiz
12 Temmuz 2010 Pazartesi, Saat: 21:00 – Ücretsiz gösterim
Mekân: KargART
Adres: Kadife Sokak No:16 Kadıköy

Facebook Etkinlik Sayfası: https://www.facebook.com/event.php?eid=130322370325982

Ayrıntılı bilgi için: edit@futuristika.org

Tem
10
2010
0

Blind Cat Black (Bakışsız Bir Kedi Kara) Çanakkale Gösterimi!

Amerikalı şair ve yönetmen Chris King ile şiir çetesi Poetry Scores’un, Ece Ayhan şiirlerinin çevirisi üzerinden yaptıkları müziklerle hazırladıkları zombi filmi, Bir Sivil Girişim Kara, Çanakkale İçinde (www.canakkaleicinde.com) ve Futuristika! Enteresan Mevzular Dergisi ortak çalışmasıyla İstanbul gösterimiyle eşzamanlı olarak Çanakkale’de!

“Blind Cat Black / Bakışsız Bir Kedi Kara”
2008 // 58 Dakika – Renkli – Amatör Sürrealist Zombi Sessiz
12 Temmuz 2010 Pazartesi, Saat: 21:00 – Ücretsiz gösterim
Mekân: Yalı Hanı
Adres: İstasyon Sanat Merkezi Çanakkale
Facebook Etkinlik Bağlantısı için tıklayınız

Ayrıntılı bilgi için: onur@canakkaleicinde.com

Ayrıca bkz: https://www.futuristika.org/trend/etkinlik/blind-cat-black-bakissiz-bir-kedi-kara-filmi-canakkale-gosterimi/

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com