Eki
26
2012
0

Japon Mitolojisinden…

İzanagi ve İzanami göklerin köprüsünde yan yana durmuş ve yükseklerden aşağı bakmış. “Aşağıda bir şey görebiliyor musun?” diye sormuş İzanagi. “Yalnızca su” diye yanıt vermiş İzanami. “Hiç kara var mı diye merak ediyorum.” “Bunu anlayabiliriz demiş İzanagi. “Göklerin mücevher mızrağını alalım ve derinlere doğru fırlatalım. Eğer kara varsa mızrak bunu mutlaka gösterecektir.”

İki tanrı derinliklerde mızrağı gezdirmiş ve çekip çıkarınca ucunda bir şey birikmiş mi diye bakmış. Mızrağın ucundan tuzlu su damlamış ve daha sonra tuzlu bir kütle olarak aşağıdaki denize düşüp bir ada meydana getirmiş.
“Artık aşağıdaki sularda yaşayabiliriz” diye bağırmış İzanami. “kalacak toprağımız oldu.”

Böylece izanagi ve İzanami göklerden ayrılmışlar ve denizin ortasında yarattıkları adada yaşamaya başlamışlar. Orada büyük bir saray inşa etmişler ve mücevher mızrağı, taşıyıcı sütun olarak ortasına yerleştirmişler.

“Adalar, Yazarlar, Şairler”
Sevengül Sönmez, Adalı Yay., 2011, s.92

Eki
24
2012
0

Mermer Adası’nda Simalar (Z. Yalçınpınar)

Nedendir bilinmez, Marmara Adası’nı içselleştirerek sevmiş birçok kültür ve sanat simasından hiçbir kaynakta veya platformda yüksek sesle bahsedilmez. Bu önemli insanlardan bazılarını adada yüz yüze tanıma fırsatını buldum, bazılarına ise tevellüdüm nedeniyle yetişemedim. Ancak, çeşitli uğraşılar sonucunda bütünleyebildiğim araştırmalardan ve dinlediğim hikâyelerden sonra birçok yazarın, şairin, ressamın, sporcunun ve gazetecinin adaya kısa süreli misafir olduğunu, adadan etkilendiğini ve uzun yıllar boyunca adada yaşadığını öğrendim.

İstanbul Radyosu’nun ve Güneş Spor Kulübü’nün kurucularından, ilk spor spikerimiz gazeteci Eşref Şefik [1] , Marmara Adası’nın en tanınmış simalardan biridir herhalde… Eşref Şefik, yaşlılık döneminde -1970’li yıllardan vefatına kadar- senede altı ay gibi bir süreyle Aba Koyu’na inşa ettiği yazlık evinde yaşamıştır. Eşref Şefik’in oğlu ve efsane kitap koleksiyoneri Şefik Atabey de aynı yazlık evde uzun yıllar komşumuz olmuştur. Çocukluğumdan bu yana Şefik Atabey’in zekası ve özgün kişiliği beni çokça etkilemiştir. Kitap koleksiyonum üzerine ilk tavsiyeleri ve yönlendirmeleri 2000 yılında Şefik Atabey’den aldığımı da not etmeliyim. Ayrıca, Eduardo Galeano’nun müthiş kitaplarını bana tanıtan kişi de Şefik Atabey’den başka biri değildir. Osmanlı İmparatorluğu tarihi ve coğrafyasına ilişkin yabancı dilde -çoğunluğu Avrupa dillerinde- yazılmış kitaplar ve belgeler konusunda en bilgili kişilerden biri olan Şefik Atabey’in 2010 yılındaki vefatının ardından kitap koleksiyonerliği dünyasında bilgi ve deneyim açısından çok büyük bir boşluk oluşmuştur. [2]  Eşref Şefik’in ve Şefik Atabey’in mezarları Marmara Adası’ndadır.

Atabey Ailesi’nin Aba Koyu’ndaki Yazlık Evi

Aba Koyu’nda yaşamış efsane isimlerden bir diğeri de Psikiyatr Dr. Memduh Nabi Eren’dir (1923-1997). 27 Mayıs’ın dikkat çekici gençlik liderlerinden biri olan Memduh Eren’in “Üçüncü Dünya Devrimi” (Sarı Kitap) ve “27-28 Nisan 1960 Gençlik Eylemi Işığında: 27 Mayıs” (Lacivert Kitap) başlıklı iki önemli siyasal teoriler ve anılar kitabı yayımlanmıştır. Eren, 1971’in acı çeken ancak pes etmeyen sıkı isimlerindendir. Ayrıca, Eren, Fenerbahçe Spor Kulübü’nde forma giymiş eski futbolculardandır. Futbolu bırakmasının ardından kulübün muhalif cephesine de kısa bir süre liderlik etmiştir. Kulüpteki genel kurul toplantılarında yaptığı ateşli ve sert konuşmaları ile yönetime/iktidara muhalif kişiliği hiçbir zaman unutulamaz. Memduh Eren’e ilişkin çok hoş bir futbol hikâyesi şöyledir: Eren, bir derbi maçında sol uçta topu kazanır, hızla ceza sahasına girer ve boşta olan (muhtemel bir pası rahatlıkla gole çevirebilecek) santrfora pas atmaya hazırlanır. Ancak bir türlü pası santrfora çıkaramaz ve gecikir. Top kalecide kalır. Takım arkadaşları şaşkınlık içerisinde Memduh Eren’e doğru koşarlar ve neden pası zamanında santrfora çıkarmadığını sorarlar. Eren’in verdiği cevap karakterini de yansıtmaktadır: “Pası çıkaracağım doğrultuda bir çiçek kümesi vardı. Çiçekleri ezmek istemedim!” Uzun yıllar Aba Koyu’nun üzerindeki yüksek tepede bulunan dağ evi benzeri yerleşkesinde yaşamını sürdüren Dr. Memduh Eren, 1997 yılında “böbrek yetmezliği” rahatsızlığı nedeniyle vefat etmiştir. Mezarı Marmara Adası’ndadır.

Dr. Memduh Eren, Fenerbahçe formasıyla…

Aba Koyu’nda uzun yıllar yaşayan Fenerbahçe Spor Kulübü’nün eski futbolcularından biri de büyük amcam Santrfor Yaşar Yalçınpınar’dır [3] . 1930’lu yılların sonundan 40’lı yılların ortasına kadar, çubuklu formayı onurla taşıdığı 75 maçta 60 gol kaydetmiştir. Büyük amcam, 1998 yılındaki vefatına kadar Aba Koyu’ndaki yadigâr evimizde hayatını sükûnet içerisinde sürdürmüştür.

Aba Koyu kapsamında son olarak şunu da hatırlatmak gerekir: 1950’li yılların ortasında, Ahmet Esat Tomruk’un (İngiliz Kemal’in) [4]  kısa bir süre Aba Koyu’nun girişinde yer alan bir evde yaşadığı rivayeti Marmara Adası’nda yaygındır. Ancak, bu söylencenin kaynağını, sebebini bulabilmek ya da doğruluğunu kanıtlayacak bir belgeye ya da kişiye ulaşmak mümkün değildir.

1950-70 yılları arasında Marmara Adası’na edebiyat çevreleri tarafından özel bir değer verilmiştir. Şair Oktay Rifat ve ailesinin yaz tatillerini Marmara Adası’nda geçirdiğini, Oktay Rifat’ın oğlu Samih Rifat tarafından kaleme alınan  Ada [5]  adlı zarif kitaptan öğreniyoruz. Samih Rifat’ın Marmara Adası’ndaki çocukluk ve ilkgençlik anılarını içeren kitaptan bazı bölümler aşağıdadır:

“1955-64 yılları arasında her yıl yaz aylarını Marmara Adası’nda geçirdim. Annem ve babamla (Oktay Rifat). İlk gittiğimde on yaşındaydım, son gittiğimde on dokuz olmuştum sanırım. Babamın yıllık izin süresiyle, bir ayla sınırlıydı Ada günlerimiz -şimdi bu zaman bana daha uzun geliyor, sanki bütün yazı orada geçirirmişiz gibi; öyle değildi oysa. (…)
Rüzgârlarım vardı, tanırdım: Gündoğrusu, Batı, Karayel. Yosun ve balık kokan Lodos, Dipdiri Poyraz. Gece kalır, ay çıkar: sabaha dek sütliman. Sonra ürperir yavaşça, nereden geldiği belirsiz, esmeye başlar, bir bir yükselir, artar. Öğleye doğru kuzuya keser denizin üstü. Burunlardan savurtma eser; kuytulara hafif esintilerle dolar. Yüzmeye giderim yelin tersine, rüzgâr almayan kumsala: Kole’ye ya da Aba’ya, Tatlısu’ya, Manastır’a… Dönüşte oradadır, beni bekler patikanın tepesinde, teknedeysem burundaki kayada. Serinletir, kucaklar, okşar. Sonra yemek, öğle uykusu, Çınaraltı’nda buluşmalar. Rüzgâr hiç durmaz bu arada: kıyıda, sokakta, bahçede, dağda; bir o yana, bir bu yana. Bilmem yaşam mıdır bir burgaçtan esip duran, hafifçecik ya da hoyrat, üstümüze.”

Papirüs Dergisi’nin Oktay Rifat bölümünden bir fotoğraf…
(Güneş gözlüğü takan çocuk da Samih Rifat olsa gerek…)

İkinci Yeni şiir akımının en derin şairlerinden biri olan Turgut Uyar ile eşi Tomris Uyar’ın bazı tatillerini Marmara Adası’nda geçirdiğini, Erhan Altan’ın  Tomris Uyar’la gerçekleştirdiği söyleşileri içeren “Ben Koşarım Aşağlara, Koşarım” [6]  adlı kitaptan fark ediyorum. Ayrıca, ünlü radyo sunucusu Baki Süha Ediboğlu’nun [7] anılarını kaleme aldığı “Bizim Kuşak ve Ötekiler” [8]   adlı kitapta Turgut Uyar’a ilişkin şu satırlar yer almaktadır:

Turgut Uyar’ı yakından görüp tanışamadım. Dört yıl kadar evvel Marmara Adası’nda uzaktan gördüm. Başka bir ozan arkadaşım onun Turgut Uyar olduğunu söyledi. Orta boylu, sarışınla kumral arası genç bir insan. Ağır ağır yürüyor ve çevresiyle pek ilgilenmiyordu. Her halinde ozan olduğu belliydi. (…)

Edebiyat eleştirmeni Fethi Naci [9]  ve dostları da 1960’ların Marmara Adası’nın sevdalılarındandır. Fethi Naci’nin “Dünya Bir Gölgeliktir”  [10] başlıklı anı kitabından bazı bölümler:

Boğazına düşkün olanlar için Ada’nın en önemli özelliği balığın ve ıstakozun çok ucuz oluşu. Marmara Adası’nda herkes bol bol ıstakoz yiyebilir. Kocaman ıstakozlar müzayedede 3-5 liraya gidiyor. Yıl, 1962. Müzayede deyince Marmara’nın kedilerinden söz etmem gerek. Balıkçılar, tuttukları balıkları ve ıstakozları getirip müzayede ile satıyorlar. Müzayedeyi idare eden, müzayedenin başladığını ilan etmek için düdüğünü öttürünce, insanlardan önce kediler koşuyorlar düdük sesine. “Kokuyu alınca” değil, “düdüğü duyunca”. Böylece Pavlov’un şartlı refleks olayını Marmara’nın kedileri de doğrulamış oluyor.

Marmara, daha çok, 15-20 günlüğüne izin alan, orta halli memurların dinlenme yeri. Yüzmek için, dolmuş yapan motorlarla, Tatlısu’ya, Manastır’a gitmek gerek. Manastır çok hoş bir plaj; hiçbir zaman rüzgâr tutmuyor. Denizin üzerine sarkmış kocaman bir çınar ağacı var. Kırk yıl önce keyifli günler yaşamıştık Marmara Adası’nda: Turgut Uyar, Edip Cansever, Arif Damar… (…) Şimdi, Turhan Günay’la, Oya Baydar ve Aydın Engin’le buluşmalarımız, deniz kıyısında akşam yemekleri… (2002) Bunlar güzel anılar olarak kalacak…

(…) O fotoğrafı buldum. 1996’da, Marmara Adası’nda Atila Ergür’ün öğrencisi Aydın Çukurova çekmişti. Aylardan Temmuz. Lâle’yle tavla oynuyoruz. Atilla Özkırımlı seyrediyor. Nuri Akay (balıkçı) objektife bakıyor. Atila Ergür keyifle gülüyor. Ben pek asık suratlı olduğuma göre galiba Lâle’ye yenilmek üzereyim. Fonda armut, kiraz, kayısı ve zeytin ağaçları. Güneşli bir gün. Ağaç gölgelerinden yararlanmak için tavla masasını ağaçlara iyice yaklaştırmışız. (…)

Yaşar Kemal’in Ada Üçlemesi’ni yazarken Marmara Adası ve tarihinden çokça faydalandığı tüm adalılar tarafından dile getirilmektedir. Yaşar Kemal’in 1990’lı yılların ortasından günümüze kadar Marmara Adası’nı her ziyaretinde Kole Burnu’nun tepesinde bulunan en eski motellerden Mola’da misafir olduğunu biliyoruz.

Türkiye’de soyut sanatın öncülerinden olan yontucu Kuzgun Acar’ın [11]  da hayatının son yıllarında Marmara Adası’nda yaşamayı düşündüğünü, vefatının hemen ardından yayımlanan “Tiyatro Dergisi”nin 32. sayısında Tanju Cılızoğlu’nun satırlarından öğreniyoruz:

(…)Bayrampaşa Belediye Başkanı, Kuzgun’u Antalya’da Haşim İşcan anıtını yaparken tanımış ve bir sohbet sırasında kendi projelerinden söz ederek Atatürk anıtı düşüncesini açmıştı. Kuzgun, “bir iş bulduk!” diye atlamamış işin üzerine, incecik sormuştu Bayrampaşa Belediye Başkanı’na, “Ben kendi kafamın içindeki Atatürk’ü mü yapacağım, sizin kafanızın içindeki Atatürk’ü mü?” Sonra oturmuş anıtın maketini çıkarmış, başta Belediye Başkanı olmak üzere ortaya çıkan anıt maketine kimse, hiçbir Bayrampaşalı “Hayır” dememişti. Marmara Adası Belediye Başkanı Ahmet Enön de Antalya Festival gazetesinden Kuzgun’u tanımış ve Kuzgun, bir hafta sonu soluk almak için Marmara Adasına gittiğinde  Kuzgun’a bir heykel için asılmış. Sonunda orada da Bayrampaşa Belediye Başkanı’na sorulan soru sorulmuş, cevap alınmış ve “Balıkçılarla balık ağları çeken” Atatürk anıtı maketi ortaya çıkmıştı.Kuzgun coşkuyla sıvanmıştı bu anıtlara… Hatta Marmara Adası işini öylesine sevmişti ki “Bu anıt istediğim gibi çıkarsa, en çok bu anıtı özlerim” diyerek yaşamı Marmara Adası’nda kıyıya çekmeyi bile kurmuştu.(…)

1964 yılında Marmara Adası’nın Gündoğdu Köyü’nde (çok eski adıyla Prastos’ta) dünyaya gelen ve hâlâ o güzelim coğrafyada yaşayan sıkı ressam İsmet Değirmeci’yi unutmamak gerekiyor. Değirmenci’nin 2010’da yayımlanan “Gemi Ne Zaman Gelecek?” [12] adlı şiir kitabının arka kapak yazısını Oruç Aruoba kaleme almıştır. Aruoba’nın bakışı ve düşüncesi, Marmara Adası’nın simalarını ve adalı kültürünün özünü kavramak yolunda özel bir sonsöz sayılabilir:

‘Hiçbir insan bir ada değildir’ diye başlar John Donne, ünlü (Hemingway’i de esinlendirmiş) ‘çanlar kimin için çalıyor’ konulu vaazına.

Doğrudur. Bir ada değildir hiçbir insan; yapayalnız, tek başına, değil ama, bazı insanlar, adalı kişilerdir ve yalnızdırlar…

İsmet Değirmenci de onlardan biri; bir adalı ressam; ama burada, gözlerini söze çeviriyor, şiir yazıyor.

Bir adada – bir adadan – yazılan şiirler hangi temellere dayanır?

Herşeyden önce, Deniz’e: Deniz çevreler Ada’yı – Ada, Deniz’in içindedir – O’nunla birlikte; ama O’ndan dolayı, yalnız… Ada’ya gelenler, Deniz’den gelirler; gidenler de, gene, Deniz’e  – Deniz’den – gideceklerdir.

Ada’da kalan yalnız kişi ise, gene, Deniz’e bakar, bekler – ya beklenen birisinin gelmesini; ya da, tabii, o gelmeyeceğine göre, kendi, çekip gitme zamanın gelmesini – gene Deniz’e –Deniz’den…

İsmet Değirmenci de öyle yapıyor: – Adalıların uğraşlarıyla, ilişkileriyle oluşan Ada yaşamını çerçevelerken, onun içine bir kişiyi özleyen yalnız bir kişi koyu – yor – bekletiyor, çantasını alıp gidene dek, Ada’dan – Deniz’e…

Zafer Yalçınpınar (Zy)
23 Ekim 2012, İstanbul

———————–

[1]   (18941980), Bkz: https://tr.wikipedia.org/wiki/Eşref_Şefik
[2]   bkz: Emin Nedret İşli ve Ömer M. Koç’un Yazıları, NTV Tarih Dergisi, Sayı:20, Eylül 2010, bkz: https://zaferyalcinpinar.com/sefikatabey.jpg
[3]   (1914- 1998) Bkz: https://evvel.org/santrfor-yasar-yalcinpinar-1914-1998
[4]   (1887-1966)  Bkz: https://tr.wikipedia.org/wiki/İngiliz_Kemal
[5]   Samih Rifat, “Ada”, Sel Yay. (Geceyarısı kitapları), Ocak 2002
[6]   Erhan Altan, “Ben Koşarım Aşağlara, Koşarım”, Dünya Yay., Eylül 2005
[7]   (1915-1972)  Bkz: https://tr.wikipedia.org/wiki/Baki_Süha_Ediboğlu
[8]   Baki Süha Ediboğlu, “Bizim Kuşak ve Ötekiler”, Varlık Yay., 1968
[9]   (1927-2008) Bkz: https://tr.wikipedia.org/wiki/Fethi_Naci
[10] Fethi Naci, “Dünya Bir Gölgeliktir”, YKY, 2002
[11] (1928-1976)   Bkz: https://tr.wikipedia.org/wiki/Kuzgun_Acar
[12] İsmet Değirmenci, “Gemi Ne zaman Gelecek?”, Assos Yay., 2010

Hamişler:

-Yazının fotoğraflarla zenginleştirilmiş PDF biçemine https://zaferyalcinpinar.com/mermeradasindasimalar.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

-Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

-Mermer Adası’nın Facebook Sayfası şu adreste: https://www.facebook.com/mermeradasi

-EVV3L kapsamında yayımlanan “Fenerbahçe Spor Kulübü” başlıklı ilgilere https://evvel.org/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden, “Yaşar Yalçınpınar” arşivine ise https://evvel.org/ilgi/yasar-yalcinpinar adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
22
2012
0

Dunkleosteus

Fosilleri Büyükada ile İstanbul-Tuzla kayalıklarında bulunan ve bu sularda 400 milyon yıl önce (Devoniyen dönemde) yaşamış ilk omurgalı canlılardan “Dunkleosteus” (katil çene) adı verilen “Zırhlı Balık” kafatasıdır. Bu canlı, 8-10 metre uzunluğundadır. Birebir ölçüdeki zırhlı balık replikası, Fransa’da Eldonia Fosil Enstitüsü tarafından, buluntu fosiller dikkate alınarak Adalar Müzesi için üretildi.

Eki
21
2012
0

Maesta ve Errabunda (C.Baudelaire)

Agathe, uçtuğu var mı ruhumun arasıra,
Büyülü, mavi, derin ve ışıl ışıl yanan
Bambaşka denizlere, bambaşka semalara,
Şu kahrolası şehrin simsiyah havasından
Agathe, uçtuğu var mı tuhumun arasıra?

Hey trenler, vapurlar beni burdan götürün!
Ne var göz yaşlarımdan çamurlar yuğuracak?
Arasıra der mi ki Agathe’ın ruhu, üzgün
“Nedametten, azaptan ve ıstıraptan uzak,
Hey trenler, vapurlar beni burdan götürün!”

(…)

Charles Baudelaire
Çev: Sait Maden
“İçe Kapanış”, Derleyen: Şükren Kurdakul, Ataç Yay., 1959

Eki
21
2012
0

bir ada gibi…

Omurgasını kırmış bir balık yatar
Seninle denizin üstünde
Öpülmüş bir dudak gibi.

Edip Cansever

Eki
21
2012
0

Mermer Adası, Facebook Sayfası…

Marmara (Mermer) Adası ve Adalar Kültürü’ne yönelik özel ilgiler için…

Mermer Adası Facebook Grubu:
https://www.facebook.com/mermeradasi

Mermer Adası Facebook Grubu:
https://www.facebook.com/mermeradasi

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
21
2012
0

Meyvesiz Erik Ağacı

Baharda meyve vermedi erik ağacı
____Utandı –
Buruk baktı yapraklarına
___Çıplak dallarına
_____Ve ağladı

Ve mahallenin veletleri -meyve hırsızı-
_Hiç taş atmadılar
Küçümseyerek baktılar ağaca
____Ve gittiler

Öylesine yüzüstü ve öylesine yapayalnız
_____Erik Ağacı
Artlarından onlara özlemle baktı
_____Ve ağladı

Ve mahallenin bayları bayanları
____Ayrımsamadılar
____Zavallı erik ağacını
Ki öylesine yararsız – öylesine suçlu
____Ağladı

Yalnız kara bir kedi -gölge dostu
Güneş gibi sarı gözleriyle
Uzun uzun süzdü erik ağacını
___Ve yer yurt edindi
Dört enik getirdi gölgesine ağacın

___Şimdi erik ağacı
Hazla uzatır serin şemsiyesini
Yavrucuklar azılı güneşinden yazın
___Kavrulmasınlar diye

ZAHRAD (Zareh Yaldızcıyan)
“Yağ Damlası”, Çev: Ohannes Şaşkal, İyi Şeyler Yay., 1993, s.22

Eki
19
2012
0

Kitap: Adalar, Yazarlar, Şairler… (Sevengül Sönmez)

“Adalar, yazarlar, şairler…
Mitostan Edebiyata”

Sevengül Sönmez
Adalı Yay., 2011

Bkz: https://www.idefix.com/Kitap
/tanim.asp?sid=HF62CM4K1Y6YRNYMJ7PX

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
18
2012
0

Yazıdan bir ev… Halki’de…

*

*

*

“Yazıdan Ev”
Heybeliada, 2012

Fotos by Zy

Ayrıca bkz: Kendini Anlatan

Özellikle bkz: DADALIada

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sokak Sanatı” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
21
2012
0

Marmor Adası

Adanın ilk ismi, Elafonesos’dur. Bu isim Elafos’tan yani “Geyik” kelimesinden türemiştir. Bir başka teoriye göre, adaya ayak basan ilk koloniciler yerli bir kadının testisinden su içmişler ve adayı “testi adası” anlamına gelen Prokonnisos adıyla anmışlardır. Milad sırasında ada, Elefonesos, Neuris ve Prokonnisos isimleriyle anılmaktaydı. Atina metropoliti Meletios’un 17. yüzyıl sonunda yayımlanan “Coğrafya” adlı eserinde yer alan bilgilere göre “Kardeş adası” anlamına gelen Adelfonesos ve “Baş ada” anlamına gelen Protonnesos isimleri de adaya verilmekteydi.
Bizans imparatoru Jüstinyen, yaşadığı dönemde adayı kızına çeyiz olarak armağan etti. Bu dönemde ada, Preikanisos adıyla anıldı. Ada’nın Marmara adını ne zaman, nasıl aldığı bilinmiyor, ancak “Marmor”(Mermer) kökenli bu ismin İtalyan gemiciler tarafından yaygın olarak kullanıldığı bilinmektedir. 13. yüzyılın başında adaya “marmara” dendiğini haçlı seferlerini yazan Geoffroi Devillehardouin’den öğreniyoruz. “Marmara” adı 1224’te adaya sahip olan Georgios tarafından soyadı olarak da kullanılmıştır. Marmara’da bulunan mermer, yapısı itibariyle mimari ve heykel sanatlarında kullanılmaya müsaittir. Adadaki mermer üretimi Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden günümüze kadar devam etmektedir. Miletoslular adanın kuzeydoğusunda bulunan bugünkü adı “Saraylar”, antik dönemdeki ismi Palatia olan bölgedeki mermer yataklarını keşfedip işleterek bu mermeri dünyanın pek çok yerine ihraç etmişlerdir.

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
19
2012
0

Sergi: “Sessizlik” (İsmet Değirmenci)

“Sessizlik”, İsmet Değirmenci

18 Eylül-7 Ekim 2012
Mabeyn Galeri

Başmabeynci Köşkü, Nüzhetiye Caddesi No: 63, Beşiktaş

*

Bkz: https://www.mabeyngallery.com/TR/exhibitions-12/

Eyl
09
2012
0

Kendini Anlatan: “Gözü Yaşlı”

“Gözü Yaşlı”

Marmara Adası, Gündoğdu (Prastos) Köyü,2012

Fotoğraflar: Z. Yalçınpınar

*

Ayrıca bkz: kendini anlatan

*

 

Eyl
06
2012
0

Ada Rüzgârı

*

*

Fotograflar: Zy
Marmara Adası, 2012

Ayrıca bkz:  kendini anlatan

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
04
2012
0

Prokonnesus: İlkçağ ve Ortaçağ Dönemi

Mermer Adası’nın 6000 yıl öncesine uzanan tarihi ve adadaki yerleşimin unsurları, en ayrıntılı biçemiyle Prof. Dr. Necdet Tunçdilek’in “Marmara Adaları” adlı eserinde bulunmaktadır. 1987’de İstanbul Üniversitesi tarafından yayımlanan araştırma projesi metninin, adadaki ilkçağ ve ortaçağ yerleşimine ilişkin bölümüne https://zaferyalcinpinar.com/mermeradasitarihi1.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

“Marmara Adasının kuzey bölümünde, Viranköy Vadisi’nin iç kısmında bulunan Ortaçağ kalıntısı kale, Marmara Adası üzerinde en eski arkeolojik eser olarak yer almaktadır. Viranköy kanyon Vadisi içine gizlenmiş, dolayısıyla denizden görünmesine olanak verdirmeyen kale, korsanlık dönemini yansıtan en iyi gösterge olarak bulunmaktadır.”

Prof. Dr. Necdet TUNÇDİLEK
“Marmara (Takım) Adaları”
İstanbul Üniversitesi Yayınları No: 3471, 1987, İstanbul

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Written by in: Buluntular (Efemeralar) | Etiketler:
Eyl
03
2012
0

Mermer Adası’nda Fauna ve Deniz Faunası

Adalar konusu fauna açısından ele alındığında, adaları etkileyen “tecrit” faktörünü hatırlamamak olanak dışıdır.  Bilindiği gibi, dünyanın kara kütlelerinden uzağında kalan adalarında tecrit faktörüne bağlı olarak gelişme göstermiş, kendine özgü faunal bir terkip ortaya çıkarken, karaların 5-10 km açığındaki Marmara Adalarında denizin ayırıcı (veya bir hendikap) etkisinin olup olmadığı veya zayıf da olsa böyle bir etkinin ne gibi oluşumlara yol açmış olacağı araştırılmaya değer.

(…)

İkinci husus, adaların farklı relief ve ona bağlı olarak farklı vejetatif terkibi yassı adalarla Marmara Adasının fauna yapısının çok farklı olmasına neden olmuştur. Yassı adaların açık sahalar olması nedeniyle , daha zayıf bir fauna birliğine sahip olurken, Marmara Adası dağlık ve ormanlık tabiatı ileçok daha farklı ve o derecede zengin bir fauna birliğini meydana getirmiştir.

(…)

Yılanlar adaların her yanında bulunmakta olup, özellikle zemini kayalık, üzerleri çalılık ve ağaçlık ortamlar onların habitatını meydana getirir.

(…)

Yerli türler genellikle kargalar ile serçeler olup, kıyı kesiminde martılar ve karabataklardan meydana gelmektedir. Bu da göstermektedir ki, adalar en çok göçmen kuşlar ile karakterize olmakta, onlara bahar ve yaz aylarında yaşam ortamlığı yapmaktadır. Adaların kıyı bölümündeki çalılık sahalar özellikle ötücü kuşlar (saka, iskete vb) ve kırlangıçların yaşam sahası olurken, daha yukarlarda ve özellikle yüksek kayalıklar; kartal, atmaca ve çaylakların yuva sahası olmaktadır. (…) Özellikle Marmara Adasının kuşlar bakımından bu derece ilginç bir merkez olmasının belki en büyük nedeni  adaların iç kısımlarında insanların bulunmaması ve faunanın tedirgin edilmemesinden ileri gelmektedir. Bu şekilde Marmara Adası büyük göç yolu üzerinde ve çok iyi korunmuş bir kuş merkezi olmak özelliğine sahip bulunmaktadır.

(…)

Marmara Adalarının memeli hayvanlar bakımından verimli bir saha olduğu söylenemez. Örneğin hem dağlık, hem de yoğun ağaç örtüsü gibi bir ortama sahip olmasına rağmen bu adalarda kurt, çakal, ayı, yabani domuz v.b. gibi hayvanların hiçbiri yoktur. İri yapılı memeli hayvanların yokluğuna karşılık, burada memeliler sınıfını sadece adatavşanı, tarlafaresi ve tilki gibi ufak cüsseli memeliler temsil etmektedirler.

(…)

Adalar üzerinde, adalılığın meydana getirmiş olduğu tecrit edilme, en uygun olanakları adatavşanları ve tarlafareleri üzerinde göstermiştir. Çünkü bu iki hayvanın düşmanları yok gibidir. Buna ilaveten adı geçen hayvanların yılda birkaç defa yavrulamaları adatavşanı ve tarlafarelerinin süratle sayılarının artmasına neden olmaktadır. Kemiriciler grubu içinde yer alan adatavşanı özellikle kışın besinsiz kaldığı zamanlarda başta zeytin ağaçları olmak üzere bazı ağaçların gövdelerinin alt kısmındaki kabukları kemirdikleri için ağaçlar üzerinde büyük zararlar meydana getirebilmektedirler. Kemiricilerin aşırı ölçüde üremesini önleyecek memeli predatorlar mevcut olmadığından, popülasyon giderek büyümektedir. İşte üremeyi önleyecek predatorların yerini bu ortamda yılanların aldığı görülmektedir.  Yani yılanlar sadece yaz dönemi içinde de olsa artan popülasyonu dengelemeyi doğal bir görev olarak yerine getirebilmektedirler. Mamafih tavşan ve fareler bol besin kaynağı olması ile bu defa yılan popülasyonunun artışını hızlandırmaktadırlar.  Fare ve tavşanlar arasında kurulmuş sistem çok karakteristik olarak zaman zaman adalar üzerinde yılanların birden çoğaldığını, buna karşın tavşan ve fare popülasyonunun azaldığı çok iyi bir şekilde gözlenebilmektedir. Hatta adatavşanı ve tarlafarelerinin azaldığı, yılanların çoğaldığı dönemlerde yılanların sayısı o kadar artmaktadır ki , bunlar bazen ağaçların üzerine kadar çıkıp birbirlerine sarılmış şekilde hevenkler meydana getirebilmektedirler. Bu artışı dengeleyecek gücü bu defa uçucu türler meydana getirmektedirler. Marmara Adalarının kuşlar için iyi bir yaşam ortamı olması nedeniyle ekosistem içine leylekler, kartallar ve çaylakların girdiği görülmektedir. Örneğin leylek ve diğer kuşlar  yukardan izledikleri yılanların üzerine dalış yapıp, yılanı gagası ile yakalamakta ve akabinde süratle yükselmektedirler. Yeterli yüksekliğe ulaştıklarında yılanı bırakmakta, yere düşüp ölen yılanı yeniden ele geçirerek yemektedirler. Özellikle ilkbahar aylarında sürüler halinde gelen leyleklerle o tarihlerde yuvalarından yeni çıkmış yılanlar arasında kıyasıya bir mücadele meydana gelmektedir.

(…)

Adaları derinliği hiçbir yerde 60 metreyi geçmeyen sığ denizler çevirmiştir.

(…)

Marmara Adasında kayalık kıyı oranı %71’i geçerken, buna karşılık güneydeki yassı adalarda bu oran tam ters yönde gelişir ve bu adalarda plaj tipi kıyı %63 oranındadır.

(…)

Marmara Denizinin Akdeniz ile karadeniz arasında, bu iki denizi birbirine bağlama özelliği, her şeyden evvel Marmaraya her iki denizin fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini kazandırmıştır. Bu şekilde Marmara Denizi, her ikisinden de daha kompleks ve daha üstün bir düzeye ulaşmıştır.

(…)

Karadeniz yönünden Marmara Denizine gelen balık sürüleri, herbiri kendi biyolojik özellikleri veya birbirlerinden olan ayrıcalıkları nedeniyle Marmara Denizine geçiş, orada kalış, Ege Denizine geçip geçmeme ve yeniden karadenize dönme süre ve tarihleri birbirlerine pek uymaz. Ancak, bir genelleme yapılırsa, bu olayın güz mevsiminde başladığı, kış başında en üst düzeye vardığı söylenebilir. (…) Ağustos ayından itibaren İstanbul boğazına gelip Marmara Denizine geçmeye başlarlar. Bunu Eylül ayında lüfer, kolyoz, Ekim ayı içinde ise uskumru, torik, mezgit ve özellikle hamsi sürüleri izler. Nihayet hemen hepsi Ekim ile Kasım ayları arasında Marmara Denizine yerleşmiş olurlar. (…)Ege Denizinden Akdeniz kökenli balık olarak sadece sardalya gelir. Genellikle ilkbahar aylarında Marmara Adaları denizlerinin kuzey, batı ve güneybatı bölümlerine yerleşen sardalyalar yaz boyunca varlıklarını sürdürürler.

(…)

Demersal (Taş) balıkları açısından, Marmara Adaları sularında gümüş, tekir, izmarit, kefal, karagöz, barbunya, kupez, ispari, alyanak, mercan, iskine, kırlangıç, iskorpit, dil, sinarit, pisi, lapin en az 20 ekonomik potansiyeli olan balık türleri bulunmaktadır. Ancak yapı ve özellik itibariyle birbirlerinden çok farklı türlerden meydana gelmiş olan bu faunal terkip, her ne kadar Marmara Adaları denizlerini ortak bir yaşam alanı olarak benimsemiş ve ona uyum sağlamış olmakla beraber, adaların kıyılarını kendi karakterlerine göre bölüştükleri ve bu şekilde her türün daha özel kendi habitatlarını ve nihayet kendi nişlerini saptamış oldukları gözlenir.

(…)

Plajlı kıyıların ileri kısmında ve derinliğin 50 metreyi geçtiği yerlerde ise kırlangıç ve mezgit gibi dip balıkları da gene bu kıyı birimi içinde bulunurlar.

(…)

Prof. Dr. Necdet TUNÇDİLEK
“Marmara (Takım) Adaları”
İstanbul Üniversitesi Yayınları No: 3471, 1987, İstanbul

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
01
2012
0

Mermer Adası’nda Klimatik Unsurlar

Fotograflar: Zy

(…) Marmara Adalarının yıllık ortalama sıcaklığı Marmara Adasının güneydoğuya bakan alt yamaç üzerindeki meteoroloji istasyonunun verilerine göre 15.2 derecedir. En soğuk ay 6.0 derece ortalama sıcaklık ile Ocak, en sıcak ay ise 24.6 derece ortalama sıcaklık ile Temmuz’dur. Ortalama maksimum ve minimum değerler bakımından ilginç olan husus, minimumun sıfır derecenin altına hiç düşmemesidir. Yıllık ortalama minimum 1.1 derecedir. Ortalama maksimum ise 29.4 derecedir. Meteoroloji istasyonunun günlük klima kayıtlarına göre mutlak minimum, 19 yıllık rasat döneminde 7.5 derece olarak saptanmıştır. Mutlak maksimum ise 36.8 olarak kaydedilmiş bulunmaktadır.

Hava sıcaklıklarının yıllık seyri incelenecek olursa, 0-10 derece arasındaki sıcaklıkların 4 Aralık’ta başlayıp Mart’ın 27sine kadar olan 114 günlük devrede sürdüğü görülür. 10-20 derece arası 27 Mart’ta başlayıp 31 Mayıs arasındaki 64 günlük süre içinde kalmaktadır. 31 Mayıs’tan başlayıp Eylül’ün 27sine kadarki 119 günlük süre içinde ortalama günlük sıcaklıklar 20 derecenin üzerinde seyretmektedir. Nihayet 27 Eylül’den itibaren günlük ortalama sıcaklıklar 20 derecenin altında seyretmeye başlar ve bu tarihten 4 Aralık’a kadar günlük ortalama sıcaklıklar 20-10 derecenin arasında kalmaktadır. Buna göre en soğuk devre Aralık ile Mart arasında, en sıcak devre de Haziran ile Eylül sonu arasındaki dönemde yer alır. Eylül sonu ile Aralık ve Mart sonu ile Haziran başı arasındaki devreler sıcaklık bakımından ılık dönemlerini oluşturmaktadır.

Donlu günler, en yüksek frekansı 14 günle Ocak ayında göstermektedir. Bu günlerin başlangıç tarihi 28 Kasım gibi erken bir tarihe rastlamakla beraber Kasım ve Aralık aylarındaki don olma ihtimali (frekansı) çok düşüktür. Şubat ise yine donlu gün frekansının oldukça yüksek olduğu bir aydır. Son don tarihi ise 17 Mart olarak saptanmıştır.

(…)

Klimatik özellikleriyle Marmara Adaları biraz değişmiş bir subtropikal klimaya sahiptir. Türkiye genelinde buranın iklimine “Marmara Geçiş Tipi” denilebilir.

(…)

Prof. Dr. Necdet TUNÇDİLEK
“Marmara (Takım) Adaları”
İstanbul Üniversitesi Yayınları No: 3471, 1987, İstanbul

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
31
2012
0

“Niyetim, yazı yazmak bile değildi. Balığa çıkacaktım.”

(…) Niyetim, yazı yazmak bile değildi. Balığa çıkacaktım. On kuruşa kahve, yirmi kuruşluk köylü cigarası içecektim. Kaybettiğim her şeyi; insanlığı, cesareti, sıhhati, iyiliği, dostluğu, alın terini, sessizliği yeniden bulacak; belki yeniden bir adam olmasam bile bir temiz hayatın içinde hayran, meyus ve mahcup ölümü bekleyecektim. Aklıma ara sıra esen yazmak arzusunu, arzusunu değil kötü huyunu, bu tek kötü huyu muvaffakiyetler, şöhretler düşünmeden, “düşünürsem allah canımı alsın!” düşüncesiyle yeniden bulabilirsem, kalemsiz kâğıtsız dağlara fırlayacak, balığa çıkacaktım. Yazmayacaktım. Biliyordum ki, insanlar beni pek sevmeyeceklerdi. Bir adam ki onlar gibi değildir. Balığa çıkacak olsam, “Koca evi barkı var. Ne bok yemeye balığa çıkar? Deli midir nedir? Pay da almaz” diyeceklerdi. “Baba fırını has çıkaran enayi, çalışmıyor, bereket ki anası var, yoksa satar savar, sürünür” diyeceklerdi. Hiçbir zaman yeniden damla damla, dakikalari duya duya, sıkıla patlaya; rüzgârı, balığı, denizi, ağı, seve seve, ölümü beklediğimi bilemeyeceklerdi.(…)

Sait Faik, 1952
“Haritada Bir Nokta” adlı hikâyesinden…

Hamişler:

Hikâyenin tam metnine https://www.insanokur.org/?p=9592 adresinden ulaşabilirsiniz.

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
14
2012
0

1. Lefter Kupası’nı Heybeliada kazandı…

Adalar Müzesi’nin düzenlediği organizasyon 7-8 Temmuz tarihleri arasında Barsamyan Stadı’nda gerçekleştirildi. Sembolik olarak dört adanın (Kınalıada, Burgaz, Heybeliada, Büyükada) takımları arasında yapılan maçlarda Lefter’in Adalı ve İstanbul’un çeşitli semt ve kulüplerinden arkadaşlarının yanı sıra İstanbul kulüplerinin veteran oyuncularından seçilmiş Lefter dostları da bulundu.

Günün ilk maçında üçüncülük dördüncülük karşılaşması Kınalıada ile Burgaz takımları arasında yapıldı. Normal süresi 3-3 biten karşılaşmada Burgaz’ı penaltılar sonrasında 6-5 mağlup eden Kınalıada, organizasyonu 3. sırada tamamladı.

1.Lefter Kupası’nın final maçı ise Büyükada ile Heybeliada arasında yapıldı. Büyükada’yı 3-1 yenen Heybeliada 1. Lefter Kupası’nın sahibi oldu.

Final maçının ardından ödül törenine geçildi. Kupayı Heybeliada takımına Yönetim Kurulu Üyelerimizden Mustafa Serdar Erkan ile Lefter Küçükandonyadis’in eşi Stavrini Küçükandonyadis ve eski futbolcularımızdan Selçuk Yula verdi. Galatasaray eski başkanlarından ve aynı zamanda sembolik olarak Heybeliada takımının kaptanı olan Alp Yalman, kupayı Lefter müzesine bağışlayacaklarını söyledi.

Tem
10
2012
0

12 Temmuz 2012’de, Ece Ayhan Çağlar Adası’na doğru…

12 Temmuz 2012’de, Ece Ayhan Çağlar Adası‘na doğru…
https://www.facebook.com/events/452352414798275/

“Hay Hak! Ece Ayhan ölmemiş, dom!”

*

2012 Sularında; Ece Ayhan Çağlar Adası:
https://bit.ly/eceayhanadasi

*

Tem
08
2012
0

2012 Sularında; “Ece Ayhan Çağlar Adası”

12 Temmuz 2012’de Ece Ayhan Çağlar’ın vefatının üzerinden on sene geçmiş olacak.  Edebiyat ve yayın dünyasında(ortalığında) Ece Ayhan’ı düşünmek, anmak -belki de anlamak ve anlatmak- kapsamında yoğun bir gayretin,  hareketliliğin oluştuğunu görüyorum. 1990’dan bugüne Ece Ayhan hakkında “bütünlenmeye çalışılmış” çeşitli dosyalardan ve atraksiyonlardan bahsetmenin hem okurun zihnindeki algısal öğeleri/aşamaları kıyaslamak hem de bir bibliyografya için ön-hazırlık yapmak açısından faydası olduğunu, olabileceğini düşünüyorum.

Oğlak Yayınları tarafından yayımlanan Ludingirra Dergisi’nin Mart 1997 tarihli 1. sayısı, 1990 sonrasında Ece Ayhan’a odaklanmış özel bir dosyanın yer aldığı ilk dergidir. Ludingirra’daki Ece Ayhan dosyası 94 sayfadan oluşur ve bence 1990-2007 aralığındaki dosyaların içerisinde en önemli, en dengeli, en değerli ve en sahici olan orjin budur. 2000’li yılların başını düşündüğümüzde, edebiyat okurunun zihnindeki Ece Ayhan algısının bütünlenmesi, Ece Ayhan’ın kavranması, anlamlandırılması ve içselleştirilmesi Ludingirra’nın hazırladığı dosyada yer alan inceleme yazıları, söyleşiler ve şiirlerin sayesinde gerçekleşmiştir. Bu dosyada Ece Ayhan şiirinin dilbilimsel salınımları, şiirindeki tarihsel ve siyasal arka-plan vurgulanır; Ece Ayhan şiirinin odaklandığı “toplumsal içerme veya dışlama” konusu aracılığıyla “insan evlâdı” anlatılır. (Benim araştırmalarım ve odağım kapsamında ise Ludingirra’nın ilk sayısında yer alan iki yazı, Ece Ayhan’ın imgelemindeki sezgisel alan derinliğini (büyüklüğü) kavramak yolunda çok önemli: 1-İçkin Bir Ece Ayhan Sözlüğü/Mehmet Rifat, 2-İlhan Usmanbaş’ın bestelediği Bakışsız Bir Kedi Kara’daki atonaliteyi irdeleyen, Usmanbaş’ın atonal sezişiyle ilgili çeşitli ipuçlarını verdiği yazı.) Ludingirra’nın oluşturduğu Ece Ayhan algısı, Ahmet Soysal’ın kaleme aldığı ve Kitap-LIK Dergisi’nin Mart 2003 tarihli 59. sayısıyla birlikte dağıtıma giren “A’dan Z’ye Ece Ayhan” adlı kitapçığa kadar sürer. Ahmet Soysal’ın 50 sayfalık kavramsal ve olgusal kolajı, 2003’e kadar yürüyen Ece Ayhan algısına İkinci Dünya Savaşı ardındaki batı edebiyatı ile Ece Ayhan poetikası arasındaki ilişkilerin/kesişimlerin tutarlı bir haritasını, analizini ekler. Kitapta batı edebiyatı eksenli/haritalı kavramsal temellendirmeler yer almaktadır. Bu haritanın yanı sıra Ahmet Soysal’ın çalışmasında Ece Ayhan’ın yaşamından fragmanlar, anılar, Ece Ayhan’ın yaşamının son 20 yılındaki maddi-manevi zorluklar ve karşılaştığı engeller de çeşitli efemeralar aracılığıyla anlatılır. Siyasal söylemlere pek bulaşmayan bu kitapçığın belirleyici etkisi ve Ahmet Soysal’ın yaklaşımlarıyla artan şiir sanatı (ars poetica) vitesi, 2007 yılına kadar yürür. 2003-2007 aralığını düşünürken Ece Ayhan’ın iç-sesini ve poetikasını daha belirgin ve bir o kadar da genişleyen bir tınıyla (sustain) duymamızı sağlayan “Hoşça Kal” (Ece Ayhan’dan İlhan Berk’e Mektuplar, 188 sayfa, YKY, 2004) ve “Kendi Kendisinin Terzisi Bir Kambur” (Emine Sevgi Özdamar’ın Ece Ayhan Anıları, 108 sayfa, Derleyen: Gültekin Emre, YKY, 2007) adlı kitapları da es geçmemeliyiz. Ece Ayhan’ın zihnindeki karmaşaları, zihninin kavramsal ya da bilişsel haritasını ve yaşamındaki bazı çelişkileri/terslikleri bu kitaplarda bulabiliriz. Özellikle de 1960-1980 yılları arasındaki Ece Ayhan zihni, bu kitaplardaki mektuplarda tınımaktadır.

2007-2011 aralığını, Ece Ayhan hakkındaki söylemlerin, yaklaşımların, poetik yazıların ve analizlerin üssel bir verimle gelişmesi, derinleşmesi dönemi olarak görebiliriz. Bu dönemde, Ece Ayhan üzerine siyasal, düşünsel, sanatsal, şiirsel, yaşamsal ve tarihsel söylemlerde -hem niceliksel, hem de niteliksel- bir artış söz konusudur. Üssel artıştaki en önemli etken isim Eren Barış’tır. Ankara’da, Orta Dünya’dan çıkan ve Eren Barış’ın derleyerek çok büyük zorluklara/engellere rağmen yayımlamayı başardığı “POeLİTİKA” adlı kitap, Ece Ayhan’ın dünya görüşünü ve aradığı “insanlık” tanımını kavramak yolunda yeni bir dönemin bağlangıç fişeği gibidir. 204 sayfalık armağan kitapta 22 yazar, şair ve müzisyen, Ece Ayhan üzerine düşüncelerini kaleme almışlardır, dile getirmişlerdir. Eski kuşağın yanı sıra yeni kuşağın düşüncelerinin ve Ece Ayhan algısının da yansıdığı bu kitapta, Ece Ayhan’ın iktidar ve gaddarlık karşıtı duruşu ile söz konusu duruşun “Zaman” damgası -özellikle de Ahmet Orhan’ın yazısıyla birlikte- ön-plana çıkmaya başlamıştır. Bu yeni perspektifi “kötülük toplumuna karşı haklılığın inadı” olarak ifade edebiliriz. 2007 yılıyla birlikte -tabiri caiz ise- politik açıdan sağda veya solda yer alanlar, gerçek taraflarına geçmeye başlamışlardır ve POeLİTİKA adlı kitap da cesaretin hakikatini imler. Ayrıca, kitapta Ece Ayhan’ın Akif Kurtuluş’a, Doğan Kemancı’ya, Mehmet Taner’e ve E. Emine’ye yazdığı mektuplar ile daha birçok önemli efemera da bulunmaktadır. Bu efemeralar Ece Ayhan’ın yaşamını -neye/kime nasıl/neyle karşı olduğunu- daha derinlikli olarak kavramamızda çok önemlidir. Aynı dönemde yayımlanan “Kadıköy Underground Poetix” adlı sıkı derginin ilk sayısındaki “Ece’mize” bölümü  -göreceli olarak- yeni kuşağın “sivilleşme” arayışını ve “imgelemin özgürleşmesi” üst-başlığını güçlendirici/önceliklendirici niteliktedir. POeLİTİKA sonrasında,  “Lacivert” adlı derginin Ocak-Şubat 2008 tarihli 19. sayısında da bir Ece Ayhan dosyası yayımlanmıştır. 40 sayfalık Lacivert dosyası -80’lerin ıskartası bir kifayetsiz muhterisin yazısını saymazsak- POeLİTİKA’yı, oradaki “yeni” yaklaşımı teyit eder niteliktedir ve Ece Ayhan üzerine “yeni” kavrayışlar ile “yeni”  anlam arayışların yürütülmesi için bir dayanak daha sunmuş gibidir.

2007-2011 döneminde, okurun zihnindeki Ece Ayhan algısını genişleten (Ece Ayhan’ın şiirindeki ve yaşamındaki alan derinliğini imleyen) birçok bağımsız ve samimi atraksiyon gerçekleşmiştir. Çanakkale’de sivil bir insiyatif tarafından “Ece Ayhan Buluşmaları” ile “Ece Ayhan Kültürevi/Arşivi” odaklanmaları 2008’den bu yana düzenleniyor.  Taksim’in göbeğinde, Odakule Sanat Galerisi’nde Ece Ayhan odağının yüküyle birlikte bir “Şiir Sergisi” kuruldu. (Taş Uçak, Şubat 2009)  Ece Ayhan’ın Çanakkale-Yalova köyündeki mezarı Mülkiyeliler Birliği tarafından “Meçhul Öğrenci Anıtı” olarak yenilendi. (Temmuz 2009) Amerika’da “Poetry Scores” adlı bir taife, Ece Ayhan şiirlerinin İngilizce çevirilerini (Blind Cat Black And Orthodoxies , Çeviren: Murat Nemet-Nejat, Sun&Moon Press, 2002) besteleyerek “Blind Cat Black” adında bir albüm oluşturdu. (28 Şarkı, St. Louis, Aralık 2008)  Aynı taifeden Chris King’in “Blind Cat Black” adlı sürrealist filminin Türkiye Gösterimi’ne (12 Temmuz 2010, Kadıköy, KargART) tanık olduk. Birçok fanzin ve özgür neşriyatta Ece Ayhan’a duyulan sevgiyi ve yakınlığı gözlemledik. Erdoğan Kul’un Ece Ayhan ve şiiri üzerine yazdığı doktora tezi, “https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan” adresi kapsamında derlenen özel ilgiler (Ece Ayhan’ın kitaplarına girmeyen bazı şiirlerinin ve yazılarının buluntuları, efemeralar, Çanakkale ve İstanbul Günlükleri’nden parçalar, Ümit Bayazoğlu arşivinden fotoğraflar, gazete arşivi taramaları ve kupürlar, “Öküz” Dergisi alıntıları vb.), Rayzan Başeğmez’in “Yalova Köyü ve Ece Ayhan” belgeseli (Temmuz 2010), Ece Ayhan’a dair ulusal gazetelerde ve radyo programlarında yayımlanan söyleşiler ve haberler, dergilerde yayımlanan birkaç Ece Ayhan mektubu/yazışması, Ece Ayhan’ın kitapları üzerine koleksiyon (imzalı kitap, metruke) araştırmaları, 1982-84 yılları arasında Ece Ayhan’ın Akif Kurtuluş’a yazdığı mektupları kapsayan “Kardeşim Akif” adlı sıkı kitap (Hazırlayan: Eren Barış, Dipnot Yayınları, Haziran 2011, Ankara, 144 Sayfa)… Sonuçta, bu gayretlerin hepsi de son derece ufuk açıcıydı; Ece Ayhan’ın zihninde kurduğu “insanlık” tanımının bilişsel haritasını, bu haritadaki kavramları, nedensellik ilişkilerini, ilişkilerin yönünü ve derecelerini -yeniden- göze alarak (gözlemleyerek), Ece Ayhan şiirinin alan derinliğini hem tarihsel hem de imgesel olarak sürekli genişletiyordu.

2007-2011 döneminin içerdiği münferit hareketlerde (dosya dışı yazılarda) birçok olumsuzluk da yaşanmıştır. Bazı köşe yazarları Ece Ayhan’ın adını, tümcelerini, metaforlarını ve dizelerini “içselleştirmeden”, adeta cımbızlayarak ve şiirsel düzleminden (alan derinliğinden) kopuk bir şekilde sahte korelasyonlarla kullanmış,  birçok mikrofon/masa arkasındaki birçok söyleşide, panelde, seminerde “Ece Ayhan” adı neredeyse konuyla ilişkisizce ve son derece iğreti olarak telaffuz edilmiştir. Bir siyasi görüş diğerine racon kesmek için sürekli “Ece Ayhan”dan bahseder, alıntı yapar olmuştur. Bu yazıları kaleme alanların ve söyleşileri, panelleri, aktiviteleri düzenleyenlerin arasında Ece Ayhan ile poetikasından zerre kadar anlamayan veya tamamıyla ters (haksızlık yanlısı) çıkarımlarda bulunanlar bile olmuştur. Ayrıca, bazı siyasi çevreler, Ece Ayhan’ın dizelerini imgesel ya da tarihsel arka-planınından koparıp, Türk Edebiyatı’nda yıllardır süren şiir ve dilbilim araştırmalarını hiçe sayarak (İkinci Yeni şiir akımının sezgisel alan derinliğini ve gaddarlık karşıtı varoluşunu bir kenara itip, yok sayıp) kendi görüşlerinin “motto”su haline getirmeye çalışmışlardır. Söz konusu hilebaz davranış biçimi hem sağ salınımlarda (çokça) hem de sol salınımlarda (biraz daha az) görülmüştür. (Özellikle de ezoterik ve egosantrik mizaçlı söylemlerde/kişilerde yoğun bir biçimde hissediliyor; Ece Ayhan’ın dizeleriyle “kendine gizemli havası vermek” şeklindeki bir pozculuktur bu durum…)

Tekrardan hatırlatalım; 12 Temmuz 2012’de Ece Ayhan Çağlar’ın vefatının üzerinden on sene geçmiş olacak.  YKY’nin Kitap-LIK Dergisi, Mayıs 2012 tarihli 160. sayısında “Ece Ayhan: On yıl sonra…” başlıklı özel bir bölüm hazırlamış. Ece Ayhan’ın “Etika” avcılığı, poetikasını kurduğu “varoluş zorlanması” (ben buna “varoluş zonklaması” da diyorum), tarihsel/kültürel/şiirsel tezahürlerin arasında yürüttüğü biriktirici, toplayıcı ve W. Benjamin tarzı (belki de F.H. Dağlarca’vari) çocuksu gezinti ile ideolojilere olan mesafesindeki ince ayarlar (hesaplamalar) dosyadaki yazılarda dile getirilmiş. 1990’lardan bugüne kadar baktığımızda tüm bu yaklaşımlar okuyucunun zihninde oluşan -ve şimdi ilk kez- “Ece Ayhan Çağlar Adası” olarak bütünleyebileceğimiz algıyı üç-aşağı, beş-yukarı teyit eder niteliktedir. Kitap-LIK’ın dosyasında bu yaklaşımlardan farklı olarak, geleceğe uzandığını (büyük katkı, büyük bir adım sağladığını) düşündüğüm iki içerik var: 1- Efe Murad’ın Ece Ayhan ile Sait Faik benzeşiminden yola çıkarak temellendirdiği “melami” ve “toplum parodisi”  söylemi, 2- Tunç Tayanç’ın “Seçilmiş Hikâyeler Dergisi”ndeki “E. Ayhan Çağlar” kazıları.

Şimdilerde -2012 yılının Haziran ayının sonunda- birikmiş olan her şeyi ve Ece Ayhan Çağlar Adası’nı şu büyük soruyla birlikte tahayyül etmek gerekiyor: “Üzerinde yaşadığımız toprakların ortodoksi tarihinde sürekli olarak ‘el değiştiren gaddarlıklar’a ve ‘yeni sinsiyet’in muhterislerinin işlediği ‘haksızlık suçları’na karşı Ece Ayhan ne derdi, nasıl giydirirdi acaba?”

Ece Ayhan tüm yaşamı boyunca hangi gaddarlıkların, hangi söylemlerle ve nasıl “el değiştirdiğini” araştırmış, “görmüş” bir adabeyidir. “Adabeyi” kendi adasında oturur ve geleceği düşünür, insanlığı yeniden kur(gul)ar. Onun deyişiyle “Tipolojiyi (bile)bilen kazanır.” Ben, insanlığın -sağın, solun, herkesin- 2012 sularındaki Ece Ayhan Çağlar Adası’nı gördüğünü ancak hâlâ o adaya çıkıp Adabeyi ile tanışamadığını düşünüyorum. Her sabah “iyi bir güneş” bekleyen Adabeyi ile tanışmak için Eren Barış tarafından yayıma hazırlanan “Ece Ayhan Çağlar Anlatıyor” (Dipnot Yayınları, Mayıs 2012, Ankara, 116 Sayfa) adlı kitabın “sahici” bir töz ihtiva ettiği aşikârdır. Özellikle de bu kitabın 69-75 numaralı sayfaları arasındaki olayları “doğru” okuyabilenlerle, birlikte… 2022’de buluşmak üzere…

Sahicilikle/ Zafer Yalçınpınar
23 Haziran 2012

 

Hamişler:

Yazının pdf dosyası biçemine https://bit.ly/eceayhanadasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan adresinden ulaşabilirsiniz.

Ayrıca bkz, Ece Ayhan Web Sitesi: https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html

Haz
30
2012
0

Lefter: Futbolun Ordinaryüsü (Haluk Hergün)

1924 yılının 22 Aralık günü Büyükada’da, balıkçı Hristo ile Argiro’nun ikinci çocukları dünyaya gelir. Bu sarışın, elâ gözlü, cin gibi bakan bebeğe, adı gibi “özgür” olsun diye Elefterios adını koyarlar…

Bkz: https://www.idefix.com/Kitap/tanim.asp?sid=HQLBTCECZF5FMDKB007J

 

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yer alan Fenerbahçe Spor Kulübü ilgilerine https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
16
2012
0

“Lefter K.Andonyadis” Sergisi ve Turnuvası

LEFTER SERGİSİ

Adalar Müzesi Büyükada Çınar Sergi Alanı
Açılış: 24 Haziran 2012 Pazar, Saat:17:00
Küratör: Ersin Salman
Tasarım: Erkal Yavi

*

Rumcada Lefter (Elefterios), özgür anlamına geliyor. 22 Aralık 1924 tarihinde doğan Lefter’in babası Hristo balıkçılıkla, annesi Argiro ise terzilik ile uğraşıyordu. Rum kökenli aile, 20. yüzyılın başında Büyükada’ya göç etmişti. Futbola Büyükada’da başlayan Lefter, Fenerbahçe forması altında 615 maç ve 423 gole imzasını attı. Milli takımda ise 50 maç, 21 gol ve 7 kez kaptanlığı futbol tarihine yazdırdı. Ellinci milli maç madalyası alan ilk futbolcu ve milli takımda en çok gol atan üçüncü futbolcu oldu. Aslında Lefter’in geçmişi “ilk”lerle dolu: Yurt dışına bonservis ücreti alınmak suretiyle transferi yapılan, 1954 Dünya Kupası’nda 400’üncü golü atan ve yaşarken heykeli dikilen ilk futbolcu. Efsane futbolcu Lefter Küçükandonyadis zatürre nedeniyle tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi’nde 13 Ocak 2012 tarihinde yaşamını yitirdi.

Futbol Yaşamı:
1941-1943 Taksim Spor Kulübü
1943-1947 Diyarbakır’da askerlik
1947-1964 Fenerbahçe
1951-1952 İtalya’da Fiorentina
1952-1953 Fransa’da Nice
1964 Yunanistan’da AEK
1965 Yunanistan’da Egaleo (çalıştırıcı)
1965-1966 SuperSport United (G.Afrika)
1966-1967 Samsunspor (çalıştırıcı)
1967-1968 Orduspor (çalıştırıcı)
1968-1969 Mersin İdmanyurdu (çalıştırıcı)
1969-1970 Boluspor (çalıştırıcı)

*

 7-8 Temmuz 2012 tarihlerinde; Adalar Vakfı, Adalar Belediyesi ortaklığı ve Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ile Kınalıada Spor işbirliğiyle, Kınalıada Jarden‘de “Lefter Kupası” düzenlenecek…

Ayrıca bkz:
https://evvel.org/adalarda-lefter-kupasi-ve-lefter-sergisi
https://www.fenerbahce.org/fb2008/detay.asp?ContentID=29588

*

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Fenerbahçe Spor Kulübü” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
15
2012
0

İki Kişilik Ada Sessizliği

(Yedi yıl sonra, bir şiirin negatifi…)

 

Bir adam örgüsünden çıkıyor kadının: Gökyüzü bulutsuz ve yürüyüşsüz.
Bir taşı büyütüyor adamın yalanlı kalbi: Ağaç sallantısız ve meyvesiz.
Bir biletçi para basıyor: Örgücü kadın dimdik ileriye bakıyor.

1.

bir dağdan geri dönüyor rüzgâr
güneş sönüyor muhasebeci gibi beceriksiz

kadın adamı doğru anlıyor, yanlış
_______adam kadının yanlış anladığını biliyor, doğru
_______________bir nokta yerini başka bir noktaya bırakıyor

“gündüz” diye bağırıyor kadın aşağıdan yukarı beyaz bir yelken

kadın ile adamın arasındaki ışıksızlık büyük söngü ustası

(…)

Zafer Yalçınpınar
15 Haziran 2012

Şiirin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/s100.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Ayrıca Bkz: İki Kişilik Ada Çarpıntısı (2005)

Haz
12
2012
0

E-Kitap: DADALIada (Z.Yalçınpınar)

DADALIada
Zafer Yalçınpınar

E-Kitap, Haziran 2012, 70 Sayfa

indir;
https://bit.ly/dadaliada

(9,30 Mb.)

“bir çakarın yanında evet bu benim ne hastalık !
iskelenin ucunda oturuyordu tanıdık bir yalnızlık”

ayrıca bkz; FÜG,
https://evvel.org/bildiri-no3-fug

 

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com