Nis
21
2014
0

Balık Kavağa Çıkınca (A. Voznesenski)

Sizi artık sevmeyeceğim güzel hanımefendi
İki Pazar günü, ardı ardına gelse de aynı haftada,
birdenbire açsa güller, açsa güller her bir tarafta,
bir karatavuğun yumurtaları kadar mavi renkteki.

Evler dikili durursa bacaların üzerinde,
bir fare başlarsa hoş bir şekilde şakımaya,
sosisli sandviç yemeye çalışırsa sahibini,
ancak o vakit düşünürüm seninle evlenmeyi.

Andrei Voznesenski
Çev: Duygu Gündeş-Zafer Yalçınpınar

Nis
20
2014
0

Sait Faik’ten Bedri Rahmi’ye Bir Soru: “Sen hiç Ziba mahallesi diye bir yer duydun mu?” (1954)

Sait Faik’in 1954 yılındaki vefatının ardından, aynı yıl birçok edebiyat, kültür-sanat dergisi ve gazetede Sait Faik’i yâd etmek -malesef bazıları da ‘hesabı, bakiyeyi, olumsuz söylentileri, eleştirileri kapamak’ (misal, Yaşar Nabi)- amacıyla çeşitli yazılar kaleme alındı, özel dosyalar yapıldı. Bu yazıların içerisinde yer alan anılardan en güzelleri Bedri Rahmi’nin kaleminden çıkmış. Bildiğim kadarıyla Bedri Rahmi Eyüboğlu, biri Cumhuriyet Gazetesi’nde diğeri de resmi bayramlarda yayımlanan Bayram Gazetesi’nde olmak üzere iki yazı kaleme aldı. Bedri Rahmi bu yazılarda, Sait Faik’le yaşadığı ilginç olayları (belki de hovardalıkları) Sait Faik’in benzersiz mizacına doğru yakınsayarak, yani Sait Faik’in “sivil insan” diyebileceğimiz özellikleriyle birlikte paylaşmış… 17 Mayıs 1954 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Bedri Rahmi’nin kaleme aldığı “Sait için…” adlı yazının tam metniyle Bülent Kale’nin “newalaqasaba” adlı mekânında karşılaştım. (bkz: https://newalaqasaba.wordpress.com/2011/11/18/sait-faik-105-yasinda/) İşbu yazıdan ilginç bir bölüm/hikâye aşağıdadır:

(…)
İçkiyi henüz kesmediği günlerden bir gündü. Beyoğlu’nda buluştuk. Bana,

―Sen hiç Ziba mahallesi diye bir yer duydun mu? ―diye sordu.

Böyle bir yerden haberim yoktu. Beyoğlu’nun yan sokaklarından birisine saptık. Kasımpaşa’nın Kurtuluş taraflarına uzayan yollarından geçtik. Vakit gece yarısını geçmişti. Hiç bilmediğim karanlık sokaklardan sonra gayet patırtılı birkaç kahve, birkaç meyhane arasında karar kıldık. Kahvelerden birisinde Sait’in ahbapları seslendiler. Ağır kamyon şoförlerine benziyorlardı. Bütün hallerinde uzun yolların hantal arabaların, belâlı yolculukların izleri vardı. Sait’i uzun zamandan beri tanımamış olsalar onunla bu kadar rahat konuşamazlardı. Masalarına yaklaştık. Bize gayet cömert ikramda bulundular. Sonra yandaki kahvelerden birisine geçtik Sait,

― Bak ―dedi―, ha bu uşaklar senun memleketludurlar…

Kırk beş elli yaşlarında bir adam kemençe çalıyordu. Onun yanıbaşında yedi sekiz yaşlarında bir çocuk aynı gayretle kendi kemençesini işletiyordu.

Bir Karadeniz havası ki sorma gitsin. Bütün mahalle ortasından koca bir testereyle ikiye bölünüyor sanırdınız. Yaşlı kemençeci kahvenin sahibiymiş, o kalktı. Onun kemençeyi kestiğinin farkına bile varmayan küçük habire kemençenin yayına çekiştiriyor, akla, hayale gelmeyecek sesler çıkarıyordu. Meğer küçüğün vazifesi sadece babasının sazına azamî gürültü çıkararak katılmakmış! Sait bir tablo seyreder gibi çocuğu seyrediyor, ikide bir,

― Vay anasını be!… Ulan bu sadece gürültü çıkarıyor, hiç bir şey çaldığı yok! ―diyordu.

Ziba mahallesinden Beyoğlu’na döndüğümüz zaman saat gecenin üçünü geçmişti. Beyoğlu’nda her yer kapalı idi. Yalnız bazı dükkânların kepenkleri altından ışık sızıyordu. Sait bunlardan birisine kabaca bir tekme attı. Kepenk aralandı. Girdik. Gene demin Ziba’da rastladığımız insanlara benzeyen kalender insanlar içki içiyorlardı. Sait bana bunları adlarıyle ve çoğunun adlarının başına, sonuna küfürler katarak tanıştırdı.

Taksim’de ayrılırken şafak söküyordu.

İçki yasağına kadar, yani altı, yedi sene evveline kadar Sait’in hayatı ufak tefek duraklarla bu tempoda işledi sanıyorum.

İstanbul’u, karış karış biliyordu. İstanbul’u turist gibi değil, yerlisi gibi değil; polisi, jandarması, bekçisi gibi değil, babasının evi gibi, cebinin içi gibi biliyordu.

İstanbul yedi tepeye kurulmuş derler, bu tepelerden sekizincisi de Sait’in kurduğu tepe olmalı. İstanbul’u Sait’in dilinden, Sait’in eserinden tatmamış olanlar, istedikleri kadar yerlisiyiz desinler, Sait’i okumadıkça Sait’in dilimize getirdiği ışıkla İstanbul’u kana kana seyretmedikçe, doğup büyüdükleri memlekette birer turist olarak yaşıyorlar demektir.
(…)

Bedri Rahmi Eyüboğlu
Cumhuriyet Gazetesi, 1954


Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz. Bedri Rahmi başlıklı ilgiler ise şu adreste: https://evvel.org/ilgi/bedri-rahmi

Nis
20
2014
0

Sait Faik, Orhan Veli ve Nâzım Hikmet Heykelleri (Çağdaş Erçelik)

Çağdaş Erçelik’in edebiyat ve şiir kapsamlı sıkı yontularından çok etkilendim. Erçelik’in eserlerinde, Egon Schiele’nin duygulanım içeren dokularını, Abidin Dino’nun çizgisinin gücünü ve Zühtü Müridoğlu’nun zarif uzanışını birlikte(eşanlı olarak) görüyorum.

Tüm sıkı yontuculara ve sanatseverlere Erçelik’in eserlerini incelemek için şu adreste yer alan  web sitesini “şiddetle” öneriyorum: https://cagdasercelik.blogspot.com.tr

 

sfaik

“Sait Faik”

*

orhanvelli

“Orhan Veli”

*

nhikmet
“Nâzım Hikmet”

*

bkz: https://cagdasercelik.blogspot.com.tr

*

Nis
18
2014
0

“Yahu, önüne baksana koskoca geminin tam göbeğine gitmekte mana var mı?” (Sait Faik)

Sait Faik’in vefatının ardından Bedri Rahmi’nin kaleme aldığı yâd yazılarından biri, 4 Haziran 1954 tarihli  Bayram Gazetesi’nde (resmi bayramlara mahsus gazetede, ki eskiden bayram günleri sadece “Bayram Gazetesi” yayımlanırdı) yayımlanmıştır. Bu yazıda Bedri Rahmi, Sait Faik’le birlikte giriştiği tehlikeli bir macerayı anlatır. Bu maceranın kısaltılmış bir anlatımıyla 9 Temmuz 2010 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin “Seyahat” ekinde karşılaşıyoruz:

SAİT FAİK İLE BEDRİ RAHMİ O AKŞAM ÖLÜMDEN DÖNMÜŞTÜ

Sait Faik ile Bedri Rahmi Eyuboğlu, Sivriada’ya giderler. Fakat motor, Sivriada’ya yanaşır yanaşmaz Sait Faik küfre başlar. Nedeni de kıyıda 4-5 martı ölüsü görmüş olmasıdır. “Dün vurmuş olacaklar. Dün buraya bir sürü yabancı geldi. Tabancalarını tecrübe etmişlerdir” der. Daha sonra balıklar tutulur. Kıyıda güzel bir ateş yakılır. Yanlarında rakı, meze filan da vardır. Ateşin çevresinde rakılarını yudumlayarak muhabbete başlarlar. Fakat bir süre sonra Sait Faik, “Ben sıkıldım, döneceğim” der. Sait Faik ile gelenler bozulmuştur. Dönmeye karar verirler, bu kez de hava patlamıştır. Balıkçılar, “Yapma be Sait Beyciğim. Bak, kırk yıllık balıkçıyız, böyle havada yola çıkılmaz. Üstelik hiçbiriniz doğru dürüst kürek çekmesini bilmiyorsunuz. Başımıza bela çıkaracaksınız. Deniz, sabaha karşı düzelir, o zaman gideriz” derler. Sait Faik’in bütün bunları dinleyecek hali yoktur. Gecenin on birine doğru yola çıkarlar. Sabahın üçüne doğru Burgaz Adası’na varırlar. Sait Faik’in evine ayak bastıklarında annesi Makbule Abasıyanık, hâlâ uyumamıştır. Annesine, “Biz sana geceyi adada geçireceğiz dedik ya!” deyince, annesi şaşkınlığını gizleyemez: “Ben döneceğinizi biliyordum da, bu havada nasıl bunu başardınız, ona şaşıyorum.”

Bkz: https://www.hurriyet.com.tr/seyahat/15276304_p.asp

 

Yukarıdaki paragrafta anlatılan maceranın Bedri Rahmi’nin kaleminden çıkan daha kapsamlı episodu şöyledir:

(…)
Balıkçılar bir ağızdan:

-Yapma be Sait Beyciğim. Kırk yıllık balıkçıyız böyle bir havada biz yola çıkmayız. Hiçbiriniz doğru dürüst kürek çekmesini bilmezsiniz. Başınıza bir belâ çıkaracaksınız. Deniz sabaha doğru düzelir, çıkarsınız.

Ne dedilerse para etmedi. Gecenin saat on birine doğru denize açıldık. Bizim motörü bir görseniz bu cesaretimize şaşardınız. Motörümüzün ne mal olduğunu bütün dostlarımız gibi Sait de pekâlâ bilirdi. Bizim motörcülüğümüze gelince buji temizlemekten başka bir tarafından anladığımız yoktu.

On birde çıktık demiştim ya, sabahın üçüne doğru burgaza vardık! Tepeden tırnağa sucuk gibi ıslanmıştık. Hiç unutmam bir ara Sait karanlıkta doğruldu. Müthiş bir telaşla bana döndü:

-Yahu önüne baksana koskoca geminin tam göbeğine gitmekte mana var mı?

Motörü büyük bir gayretle çevirdiğimi hatırlıyorum. Sait’in önümüzdeki gemi dediği şey, tâ Süreyya Paşa plajı dolaylarında parlayan bir ışıktı.

-Vay anam vay. Demek sen buraları böyle bilirsin ha? diyecek oldum.

Sait mahçup:

Uzun etme be birâder. Birdenbire o ışığı burnumuzun dibinde bir gemi ışığı sandım Herkesin başına gelir.

Sabaha doğru Sait’in evine geldiğimiz zaman, annesi uyanıktı. Sait hayretle:

-Biz sana geceyi adada geçireceğiz dedik ya.

Annesi hiç oralı olmadı;

-Ben döneceğinizi pekâlâ biliyordum. Amma bu havada nasıl becerdiniz hâlâ şaşıyorum, diyordu.

(…)

Bedri Rahmi Eyüboğlu
Bayram Gazetesi, 4 Haziran 1954


1. Hamiş: Bedri Rahmi’nin Sait Faik’e ilişkin diğer bir anısı için bkz: https://evvel.org/sait-faikten-bedri-rahmiye-bir-soru-sen-hic-ziba-mahallesi-diye-bir-yer-duydun-mu-1954

2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz. Bedri Rahmi başlıklı ilgiler ise şu adreste: https://evvel.org/ilgi/bedri-rahmi

Nis
18
2014
0

Şiir: “Bir Karanlık Ayna İçi” (P. Eluard)

Hıncahınç bir kenar mahalle
Üstünde aylar sultanı ağustos günlerinden
Kıvıl kıvıl bir hâle

Namus sözümüzden bu çember
Duramaz olmuş yerinde
Öfkemizden döne döne yanar

Burası Bazilika sokağı
Bu bir okulun sokağa bakan yüzü
Kurşunlardan böyle çiçek bozuğu

Kala kala bunlar kaldı çiçekten yana
Açmış duvarları üstünde felâketin
Bulanıp insan teninin beyazlığına

Bazilika sokağının göbeğinde
Duvarlar bizden yana olmuş
Yediveren bir damga üzerlerinde

Hürriyet aşkıyla oyulmuş

Paul Eluard
Çev: Oktay Rifat

Nis
17
2014
0

Ağaç

Ağaç sonsuza uzanır.
Boşluğu yakalar
(…)

Z’İN ZÖ-HAO
Çev: Aydın Ergü

 

Nis
17
2014
0

Gezi Kütüphanesi Ruhu

geziparkı ex-libris damgası
“Gezi Parkı / Parayla Satılmaz”

Haziran 2013’te Gezi Kütüphanesi’nde Kullanılan Kitap Damgası
(Tekin Deniz Arşivi’nden…)

*

 

“Pazar günü Gezi’de şenlik var”

20 Nisan 2014 Pazar günü, 11.00-18.00 saatleri arasında Gezi Parkı’nda “takas tezgahı” açılacak. Kitaplar, eşyalar ve kıyafetler parkta el değiştirecek.

Gezi olayları sırasında ücretsiz dağıttığı kitaplarla eyleme katılanlara bir nebze de olsa moral veren ve 15 Haziranda polis marifetiyle ortadan kaldırılan Gezi Kütüphanesi’nin “ruhu” bu pazar yine parkta olacak. 20 Nisan Pazar 11.00-18.00 saatleri arasında gerçekleşecek etkinlik için Facebook’tan yapılan duyuruda, “Siz de evinizde kullanmadığınız kıyafetlerinizi, kolay taşınabilir eşyalarınızı veya okuduğunuz ve değiştirmek istediğiniz kitaplarınızı getirerek tezgahınızı açabilirsiniz” denildi.

Bkz: https://kitap.radikal.com.tr/Makale/pazar-gunu-gezide-senlik-var-395787

 

Nis
17
2014
0

Canımıza Tak Demişliğin Önsözü (Feyyaz Kayacan)

I
İlkin birçok şeylerin çok olduğunu duyuyorduk çok uzaklara yazılı kafamızda. Sonra tak diye canımız geliyordu kapıya. Biz kapıyı hemen açıp eskiden kalma her nasılsa bir elimizle, soluğumuzu yoklayarak, bir şiire başlıyorduk. Kalktığımız şiiri bir yere kadar getiriyorduk.
Güvenimiz bir sırmalı sarmaşıktı göğsümüzde.
Ve siz getiriyordunuz şiirin sonunu. Bu hep böyle oluyordu. Beğeniyorduk da. Bizden daha yeni kopmuşa benziyordu çünkü. Sesimize gelince, uysal geçit resimlerini ortasından çatlatıyordu. Ve öylece yola çıktık. Çocuklar, büyük yürekler, erikleri çürütmeyen tanrılar bekliyorlardı bizden.
(…)

III
İçimizden çok biriydi. Yedi türlü girginliği vardı yaşamaya. En beyaz ekmeği o indirmişti denizlere. Bir iyiliği kaçıracak olsa, okumamışa dönerdi en sivri kitapları.
Öyle bir adamdı çok.
(…) Ayçiçekleri diktiydi bir gün bir çıkmazın ibiğine. Bir başka gün en olgun sözlüğü yazdığı görüldü, yüksek resimlerine bakaraktan. Bilmediği yoktu. Öyle bir adamdı işte.  (Ağaçlar geldiler ağaçlar gittiler.)
Kartallar tuğralarda aşındı, o adam da soluğundan silindi.
Kıyametleri devşirdi saksılar.
(…)

Feyyaz Kayacan
“Gibiciler”, Yeditepe Yay., 1967, s.5-7

Nis
17
2014
0
Nis
17
2014
0

konuş/ân kimse

__________ (Jules Supervielle için, gibi…)

nasılların yolundan gittim
(doğru yerden indim)
yanlışların sokağına
(ben nerdeyim)
aklımı kaybettim
(ben kimseyim)
herkes kimsedir
(defne ağacı çiçekleniyormuş)
otuz beşimde fark ettim
(gözlerimi yendim)
seni ellerime gömdüm
(çizgilere koydum)
kalbimi sektim

(nerdeyim kimseyim)
yendim sektim
(kendinle)
birlikte

(…)

Zafer Yalçınpınar

Hamiş: Şiirin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/s110.html adresinden ulaşabilirsiniz. (Yalçınpınar’ın tüm şiirleri https://zaferyalcinpinar.com/siir.html adresinde…)

 

Nis
16
2014
0

Steinbeck’in Tavsiyeleri (1975)

1975 yılında John Steinbeck, “The Paris Review” adlı edebiyat dergisine verdiği bir röportaj kapsamında -edebî yazım sürecine ilişkin- çeşitli tavsiyeler sunmuş. Ayraç Dergisi işbu tavsiyeleri derlemiş…

Bkz: https://www.ayracdergisi.com/?p=7395

1. Kitabı yazmayı tamamlayamayacağınız fikrinden kurtulun. Tek seferde 400 sayfa yazmayı denemeyin, günde 1 sayfa yazın. Bitirdiğiniz zaman şaşıracaksınız.

2. Özgürce ve mümkün olduğunca hızlı yazın. Yazacaklarınızı bitirene kadar asla yazdıklarınızı düzeltmeyin veya değiştirmeyin. İşinizi bitirmeden düzeltme yapmaya kalkışmak genelde yazmayı bırakmak için bir bahane oluyor.

3. Seyircilerinizin varlığını unutun. Başlangıçta isimsiz ve yüzsüz seyirciler sizi korkutacak olsa da daha sonra bunun bir önemi kalmayacak çünkü bu bir tiyatro oyunu değil ve onlar aslında yoklar. Yazıda, seyirci tek bir okuyucudur. Tanıdığım ya da hayal ettiğim birine yazıyormuş gibi yapmanın faydasını gördüğüm olmuştur.

4. Eğer yazının bir bölümü tüm enerjinizi emiyorsa o parçayı atlayın ve yazmaya devam edin. Yazınızın tamamını bitirdiğinizde sizi uğraştıran bölümü tekrar okuyun. O parçanın sizi o kadar uğraştırmasının sebebinin onun yerleştirdiğiniz yere ait olmamasından kaynaklandığını göreceksiniz.

5. Yazdıklarınız içinde en çok dikkat etmeniz gereken bölüm en çok beğendiğiniz bölümdür. O parçanın genele uyum sağlamadığını farketme ihtimaliniz çok yüksek.

6. Diyalog yazıyorsanız, aynı anda yazdıklarınızı yüksek sesle okumayı ihmal etmeyin. Diyaloglar ancak o zaman konuşmanın diline sahip olacaktır.

ayracdergisi.com

Nis
16
2014
0

Kaybolma (Andrei Voznesenski)

1.Kaybolma
Her an içimdesin
Yarım saatliğine, bir dakikalığına bile kaybolma.
Geri döneceksin sonra
Binlerce, binlerce yılın ardından.
Ama, sana ait o mum içimde yanmakta olacak hâlâ.

2.Kaybolma
Çıkıp gitme hayatımdan.
Bir anda kaybolma ortadan,
Ya da kanma zihninin ateşten karmaşasına.
Hepsi-herkes geçip gidecek
Sen benzersizsin
Sadece sen farklısın diğerlerinden
Sakın kaybolma.

3.Ve sonsuza dek
Yıldızlı saatlerimiz tükenmeyecek
Bir uçağın içindeyiz uçuyoruz
Birlikte uçuyoruz
Uçuyoruz
Tek bir kemerle bağlıyız sadece
Tüm zamanların dışında
Omzumda uyuyorsun
ve ateşler yayılıyor etrafa zarif avuçlarından
senin o zarif avuçlarından

4. Kaybolma
Raslantı eseri olsa bile
Çıkıp gitme hayatımdan
ya da kanma zihninin ateşten karmaşasına.
Binlerce lamba düşün
İçlerinde binlerce mum
ben sadece sen olanın yanmasını arzuluyorum

5.Kaybolma
İçimin saflığı
Kaybolma, tüm uçlarda
çok daha yakın olacaksın bana
çünkü gerçek şu:
yanından geçip gitsem bile
izin vermeyeceğim düşmene,
kaybolma sakın!

Andrei Voznesenski
Çev: Duygu Gündeş

Nis
16
2014
0

Alpay Kabacalı vefat etti…

Değerli araştırmacı-yazar Alpay Kabacalı’nın vefat etti: https://haber.sol.org.tr/kultur-sanat/alpay-kabacali-yasamini-yitirdi-haberi-91065

2009 yılında, E V V E L fanzin kapsamında, Alpay Kabacalı’nın “Türkiye’de Yazar Ne ile Yaşar?“(Milliyet Sanat Dergisi) adlı yazı dizisini paylaşmıştık:

Birinci Meşrutiyet ve Abdülhamit Dönemi:
https://zaferyalcinpinar.com/yazarneileyasar.jpg

Milli Mücadele Dönemi
https://zaferyalcinpinar.com/yazarneileyasar2.jpg

Cumhuriyet Dönemi
https://zaferyalcinpinar.com/yazarneileyasar3.jpg

1940-1950 Dönemi
https://zaferyalcinpinar.com/yazarneileyasar4.jpg

Nis
15
2014
0
Nis
14
2014
0

Banksy’den yeni iş… galiba…

san_banksy_cheltenham-7

Bkz: https://www.cnnturk.com/fotogaleri/kultur-sanat/diger/ve-banksy-geri-dondu
Bkz: https://www.diken.com.tr/keyif/efsane-geri-mi-dondu/

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sokak Sanatı” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
14
2014
0

“Engel Kafanda”

BlH0XCDIgAERB39

Caddebostan Sahili’nde görülmüştür.
by Seçil Y.

*

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sokak Sanatı” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
14
2014
0

Onun Hikâyesi (Andrei Voznesenski)

Arabayı çalıştırdım ve oyalanmaya başladım.
Nereye gitsem? derken gecenin güzelliğinin farkına vardım.
Kaput titredi, asabi bir av köpeği gibi.
Ürpedim. Gece aydınlatıyordu etraftaki tüm evleri.
Balzac çağının yakıcı acısını hissettim.
Soğuk iliklerime kadar işledi, tutamadım kendimi.
Şampanyayla karışık elma şarabı günleriydi.

Başımı kaldırdım ve camı kapadım.

İki genç kafadar, bayağı da hoşlar,
Kürk paltoların içinde, hafiften umarsızlar.
“Bu akşam boşsunuz, öyle değil mi bayan?
Hoş vakit geçirmek ister misiniz?
Beş yüze, şimdi. Bir binliğe patlar tüm gecesi.”

Fahişe aradığımı sandılar! Öfkelendim!
Bu ne cüret! Yerinden çıkacak gibi kalbim!
Ama beni istiyorlar, genç bir kaltağım onlar için,
Alınmıştım, “hayır” yerine “evet” dedim.

Biri diğerinden daha “tatlı ve saf”
kalçalarını sallıyor kaçırırken gözlerini
“zengin bir arkadaşın daha var mı senin gibi?
Ben de, olurum onunla tüm gece, bir binliğe” dedi.

Hayvan bunlar! En iyisi sırra kadem basmak!
Gazı kökledim ve terk ettim olay yerini.
Her şeye rağmen çarpıyor kalbim hem sevinç hem de kederle
“Beş yüze, şimdi. Bir binliğe patlar tüm gecesi.”

 Andrei Voznesenski, 1975
Çev: Duygu Gündeş- Zafer Yalçınpınar

Nis
13
2014
0

Sualtında gerçek bir gerçeküstücü: “Münchhausen”

440px-Gottfried_Franz_-_Munchhausen_Underwater

“Gottfried Franz’ın “Münchhausen sualtında” adlı tablosu (1896)”

*

1720-1797  yılları arasında -gerçekten- yaşayan “Carl Friedrich Baron von Münchhausen” ve onun inanılmaz varoluşuyla (tarihsel ya da edebi karakteriyle) tanışmama Atlas Tarih Dergisi’nin 25. sayısında Özge Aytulu‘nun kaleme aldığı bir yazı vesile oldu. Yazının spotu şöyle: “Palavracı Baron diye bilinen Münchhausen, yüz yıllar boyu olağanüstü maceralarıyla tanınmış bir Alman asilzadesi. (…) Renkli kişiliği ve hayalgücünü zorlayan anıları sinema ve edebiyatın yanı sıra psikoloji bilimini de etkiledi.” Aytulu’nun yazısı, Tarsem(Singh)’in yönettiği 2006 tarihli “Düşüş” adlı efsanevi film ile “Baron Münchhausen” tarzını ilişkilendirmek/kavramak açısından da çok değerliydi.

Sonuçta(yani, Ece Ayhan’ın dile getirdiği gibi ‘bu kara gerçeğimiz’de) “Sürrealizm” ile ilgilenen herkesin araştırması/incelemesi gereken bir isimdir; “Baron Münchhausen”.

 

700px-Stamps_of_Germany_(BRD)_1970,_MiNr_623

 The Fall movie poster

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Gerçeküstü” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/gercekustu adresinden ulaşabilirsiniz.

Ayrıca bkz: https://evvel.org/ilgi/denizalti-edebiyati

Nis
12
2014
0

E-kitap: “Üç Öykü” (J. D. Salinger)

ucoyku_225x300

“Üç Öykü”, J.D. Salinger
Çev: Eren İnan Canpolat
Kendi Yayınları, Şubat 2014

Bkz: https://kendiyayinlari.com/2014/02/09/uc-oyku/

Kısa süre öncesine kadar yalnızca belli kütüphanelerin kilitli salonlarında okunabilen üç J.D. Salinger öyküsü, paylaşım siteleri sayesinde hepimiz için ulaşılabilir hale geldi. Tek bir kitapçıkta topladığımız “Doğumgünü Çocuğu” (1946), “Bovling Toplarıyla Dolu Okyanus” (1947) ve “Paula” (1948), Salinger okurlarına tanıdık gelecek. Özellikle anlatıcısı Çavdar Tarlasında Çocuklar‘dan bildiğimiz Vincent olan “Bovling Toplarıyla Dolu Okyanus”, Caulfield ailesinin temellerinin daha 1945 gibi erken bir tarihte atılmaya başlandığını göstermesiyle Salinger meraklılarının ilgisini çekecektir. (Tanıtım Metni’nden…)

Nis
11
2014
0

Sakın Şaşırma: Orhan Veli 100 Yaşında!

0007

“Sakın Şaşırma: Orhan Veli 100 Yaşında” Sergisi
4 Nisan – 1 Mayıs 2014
Yapı Kredi Kültür Merkezi, 1. kat
İstiklal Caddesi, No: 161 Beyoğlu / İstanbul

*

Bkz: https://www.ykykultur.com.tr/haber/dogumunun-100-yilinda-
orhan-veliyi-buyuk-bir-sergiyle-aniyoruz

Ayrıca bkz: https://www.baskahaber.org/2014/04/
sakn-sasrma-orhan-veli-yuz-yasnda.html

*

0002

*

Nis
11
2014
0

Sana (Andrei Voznesenski)

Seviyorum Seni. Senin sırtını, Senin omuzlarını
Senin sesini hissettiğimde seviyorum Seni,
tüm vücudunla örtüyorsun beni Sen
tıpkı bir çağlayan ya da sağanak yağmur gibi

Seviyorum Senin kaderinin içinde olmayı,
Senin şüphelerinin ve Senin endişenin,
Ve diliyorum ki Senin o belli belirsiz dolaşan kanının
yemyeşil bir bahçenin girişi kadar geniş olmasını.

Kutsansın iyi niyet meyveleri,
Senin suya gömülen sinenin yumuşaklığında!
Milyonların arasından seçtim Seni
sırf bu sebepten sevgili dostum.

Çalıların yapraklarına benzer ince ve zarif,
Senin ürperen ve titreyen akciğerlerini hissediyorum.
Senin tüm iç organlarını işitiyorum,
Sen bütünüyle kutsal ve safsın!

Hayat neden böyle bir yola sapıyordu?
Oysa ben sadece yaşamak istiyorum
Senin mavi damarlarınla damgalanmış elini
ve o elin uzandığı bardağı gördüğüm günleri.

Andrei Voznesenski
Çev: Duygu Gündeş

Nis
09
2014
0

ISSIZLIK (Federico Garcia Lorca)

Dinle, çocuğum ıssızlığı.
Dalgalanan ıssızlığı,
vâdilerin kaydığı ıssızlığı,
yankıların olduğu ıssızlığı,
alınları toprağa eğilten ıssızlığı.

 Federico Garcia Lorca
“Seçme Şiirler”, Çev: Sabri Altınel, Galata Şiir Yayınları
Şubat 1962, s.30

 

gorunulorca3

“Lorca’nın Portresi”  (Gregoria Prieto)
A.g.e, s.82

*

Nis
08
2014
0

Kaş’ta Kış

“Kaş’ta Kış”
Fotos: Z. Yalçınpınar

*

*

*

Ayrıca bkz: kendini anlatan

*

*

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com