“Günsüz”
by Zy
Hamiş: Z. Yalçınpınar’ın “Kendini Anlatan” fotoğraflarına https://zaferyalcinpinar.tumblr.com adresinden ulaşabilirsiniz.
“Günsüz”
by Zy
Hamiş: Z. Yalçınpınar’ın “Kendini Anlatan” fotoğraflarına https://zaferyalcinpinar.tumblr.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Ormanların, ağaçların ve bitkilerin perilerine Dryad, bazen de Hamadryad denirdi. Bunlar ağaçların ruhları idi. Geceleri ağaçlardan ayrılıp el ele vererek halka olur; ayışığında bir çelenk halinde dönerek dans ederlerdi.
Dryad’lar ağaçlarla birlikte yaşar, ağaçlarla birlikte can verir, ölürlerdi. (…)
Ağaç sevgisi o denli yeğindi ki, ozanlara taç diye defne dalından, yengi kazanmış atletlere ise zeytin dalından çelenkler takılırdı.
Anadolu’da bugün bile Dryad’imişler gibi ağaçlarda bir ruh olduğu inancı vardır.
(…)Güney Anadolu’da zeytin ağaçlarının mirasçıları kaç kişiyse, zeytinin gövdesine baltayla o sayıda çentik vurulur. Ağacın yaralanmaması ve canının acıtılmaması için ağaçlardaki paylarından geçenler (özellikle kadınlar) çoktur. Zaten ağaçlara “kanlı kavak” gibi adların takılması, mezarlığa selvinin, köy meydanına da ulu çınarın dikilmesi Anadolu’da ağaç duygusunun derinliğini gösterir.
Ormanlarda dağ taş ve orman tanrısı Pan korkusu, ormanın çoluklu çocuklu bir insan kalabalığının bağrışmasına benzeyen uğultusundan ileri gelmektedir. Durgun havalarda ormanda sanki bir insanın iç çekişi duyulur. Hemen hemen her şeyin “lisanı hal” ile bir anlatılışı vardır a.
İşte eski Anadolu’lulara ormanlar ve ağaçlar “lisanı hal” ile Dryad’ları anlattılar.
(…)
Ormanlarla ilgili Anadolu kaynaklı iki efsane vardır. Birisi Klity efsanesi. Klity güzel bir köylü kızıdır. Apollon, (yani güneş) her gün ateş arabasıyla göklerden geçerken kız, güneş tanrısını görür ve ona âşık olur. Utangaç ve pısırık âşık kız güneşe sevgisini bildirmez. Fakat sabahtan akşama dek toprakların üzerinde oturup, güneş tanrısı gökler boyunca gezeleyip gözlerini ondan ayırmaz. Zavallı kızcağız böyle güneşe baka baka, yüzünü hep güneşe çeviren “güneş çiçeği” olur. Bizde ise bu güneş çiçeğine çoğunca “ay çiçeği” deriz.
Ağaçlar üzerine Dryope efsanesi pek acıklıdır. Dryope ile İole iki kız kardeştir. Dryope evliydi. Bir gün iki kardeş bir pınar kenarına gider. Dryope çiçek açmış bir mersin dalı koparır. Dal, koptuğu yerden kanayınca kadın şaşırır. Dryope istemeden bir Dryad’ı öldürmüş bulunur. Dryope korku içinde kaçmaya kalkışır, ne var ki, topukları toprağa köklenmiştir. Kadın yalnız belinden üst yanını oynatabildiği için, “Eyvah!” diye saçlarını yolmaya kalkışır, ancak avuçlarını saçlarla değil, başından kopardığı yapraklarla dolu bulur. Öte yandan, çocuğunu emzirmeye kalkışınca da , memelerinin katılaştığını ve sütünün kesildiğini görür. İole kardeşinin halini görür, yardımına koşar, ilerlemekte olan ağaçlaşmayı durduramayınca, aynı ağaç kabuğuyla bağlatmak üzere kardeşini kollarıyla sarar, ama ağaçlaşmaz. Tam o sırada Dryope’nin kocasıyla babası çıkagelirler. İole onlara taze ağacı gösterir, onun hâlâ sıcak olan gövdesine sarılır ve yapraklarını öperler.
Artık Dryope’den, yamru yumrulaşma yüzünden başka bir şey kalmamıştır. Genç kadın güçbelâ konuşmaya uğraşarak, “Hiç günahım yok, sonumu hak edecek bir fenalık yapmadım, kimseyi incitmedim. Eğer yalan söylüyorsam yapraklarım kuraklıktan kurusun, dökülsün, gövdem de dallarım da kesilip cayır cayır yakılsın. Çocuğumu dallarımın arasından alın ve bir sütnineye verin. Sık sık dallarımın altına getirin; onu burada emzirsinler. Çocuğum gölgemde koşup oynasın. Çocuğum konuşacak ve söz anlatacak çağa gelince, beni “Annem!” diye çağırsın, annesinin bu gövdede olduğunu bilsin. Ama ağaçların dağlarını, yapraklarını koparmaktan sakınsın, belki de her ağaç benim gibi bir anadır” der. Sözlerinin burasında susar, çünkü kabuk, yüzüne gözüne yürümüş, dudaklarını ve gözlerini örtmüş bulunur.
Halikarnas Balıkçısı
“Anadolu Efsaneleri”, Bilgi Yay., 4.Baskı, 1983, ss. 135-139
Danıştay 6’ncı Dairesi, Topçu Kışlası’nın da içinde olduğu Taksim Yayalaştırma Projesi’ne ilişkin geçen yıl onadığı iptal kararını oy çokluğuyla kaldırdı. Karar sonrası bir açıklama yapan Taksim Dayanışması, “Niyetinizin farkındayız, aklınızdan dahi geçirmeyin” dedi.” Taksim Dayanışması’nın açıklamasının tam metnine https://taksimdayanisma.org/aklinizdan-dahi-gecirmeyin adresinden ulaşabilirsiniz.
Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın da içinde olduğu Beyoğlu, Sıraselviler Caddesi’ndeki Hrisovergi Apartmanı “Binanın depreme karşı riskli olduğu” gerekçesi ile polis ve zabıta eşliğinde tahliye edildi. Vakfa ait eşyalar nakliye kamyonları ile yediemin deposuna götürüldü.
Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nca yapılan açıklamada, “Nazım Hikmet Vakfı, Sıraselviler caddesindeki tarihi Hrisovergi apartmanının, otel ve AVM yapılmak üzere bir inşaat şirketine kiralanması nedeniyle yirmi yıldır etkinliklerini sürdürdüğü binasından tahliye ediliyor. Hukuk süreçlerinin sonuçlanmamış olmasına karşın, 14.07. 2015 günü Vakıf merkezine gelen Beyoğlu Belediyesi’ne ait zabıta ve güvenlik güçleri, tahliye işlemini gerçekleştiriyor. Bu yasa tanımaz, kültür düşmanı eylem ve girişimi şiddetle kınıyor, kamuoyunu Nâzım Hikmet Vakfı’yla dayanışmaya çağırıyoruz“ denildi.
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi, 15/7/2015
“Paskalya Adası’nın batısına bir ayna konulduğunda, geri kalıyordu. Paskalya Adası’nın doğusuna bir ayna konulduğunda, ileri gidiyordu.”
Bülent Kale’nin çevirdiği “Paskalya Adası’nda Aynaların İşleyişi” adlı kısa öykünün tam metnine https://newalaqasaba.wordpress.com/2015/07/05/julio-cortazar-bir-kisa-oyku/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Julio Cortazar” başlıklı ilgilerin tümü https://evvel.org/ilgi/julio-cortazar adresinde yer alıyor.
“Vasat Edebiyatı 101”
Taylan Kara
Hayal Yayınları, Mayıs 2015
“Edebiyat ortalığı”nda sergilenen “güdümlü” faaliyetleri eleştirdiği özel çalışmalarıyla tanınan Taylan Kara -sağolsun- “Vasat Edebiyatı 101” (Hayal Yayınları, Mayıs 2015) adlı yeni kitabını imzalayıp bize göndermiş. Vasat Edebiyatı 101‘de, edebiyatımızın (ve dilimizin) maruz kaldığı tüm “ödüllendirme-pazarlama-tutundurma” yöntemleri, piyasa sistematiğinin edebiyata bulaştırdığı “yeni sinsiyet” ile bu kötücül tavrın türevi olan tüm faaliyetler ayrıntılarıyla anlatılmış, incelenmiş. Taylan Kara’yı “Vasat Edebiyatı 101” adlı eleştirel çalışması nedeniyle tebrik ediyoruz.
Önemli Not: Taylan Kara’nın edebiyat oligarşisine dair gerçekleştirdiği analiz ve eleştirilerin bazılarına https://evvel.org/?s=Taylan+Kara adresinden ulaşabilirsiniz.
Taylan Kara, B. Sadık Albayrak’ın hazırladığı (27 Haziran 2015 tarihinde yayınlanan) “Edebiyat Cephesi” adlı tv programında, edebiyat ödülleri üzerinden uygulanan “haksızlık yordamı”nı ve işbu yordamın oluşturduğu “mezalim ortamı”nı tüm ayrıntılarıyla anlatıyor…
Programın 47 dakika uzunluğundaki video kaydının tamamı şu adreste yer alıyor:
https://www.youtube.com/watch?v=OyZEUXCeI94
Taylan Kara’nın ayrıntılarını sunduğu haksızlık yordamını ve mezalim ortamını görmedik, duymadık, bilmiyorduk demeyin!
İyi seyirler…
Önemli Not: Taylan Kara’nın edebiyat oligarşisine dair gerçekleştirdiği diğer analiz ve eleştirilerine https://evvel.org/?s=Taylan+Kara adresinden ulaşabilirsiniz.
(…)
ıhlamur ağacı
arılarıyla sesleniyor:
“gökyüzü dolu bir yere
___________geldik seninle”
(…)
rüzgârın yürüyüşünü
__________duyuyorum
______________yapraklarda
toprak yağmurla gözleniyor
kökler yağmurla güçleniyor
________________toprakta
düşünmeyen göremez düşünmeyi
yağmurun noktalama işaretlerini
nehirleri, gölleri ve denizi
virgülleri, uzun çizgileri
anlamın birikimini
(…)
senin için
yazılmış bir dize batıyor
ıhlamur ağacının yanından
_________kalbimizin denizine
göller oluşuyor
dağların tepelerinde
(…)
Zafer Yalçınpınar
Temmuz 2015
Hamişler:
1/ “Kıyıların Kıyısında” adlı şiirin tam metnine https://bit.ly/kiyilarinkiyisinda adresinden ulaşabilirsiniz.
2/ Yalçınpınar’ın tüm şiirlerine https://bit.ly/zypsiir adresinden ulaşabilirsiniz.
3/ “Yalçınpınar da kimdir?” diyenler için; https://bit.ly/zykimdir
“İnsanlık Onuru”
Z. Yalçınpınar, Sapanca-2015
Hamiş: Z. Yalçınpınar’ın “Kendini Anlatan” fotoğraflarına https://zaferyalcinpinar.tumblr.com adresinden ulaşabilirsiniz.
1/
Karanlık boş odanın içinde
çizgisiz siyah bir dosya kâğıdı.
(…)
3/
(…)
yoksa iyi akşamlar dediğimiz yüzler
evlerinde ne yaparlar sonra?
Yalnızlık hâkimdir her şeye
diye gümler karanlık
içimizdeki çölün üzerine.
(…)
6/
(…)
her gün yeni bir gerçek;
kullanılmış,
yeni bir ad koyar gibi;
mide bulandıran.
Aramak boşuna
özgür kalacaksınız
özgür bırakırsanız
bir soru kemirecek içinizi…
Kiminle konuşuyorum?
Hiç kimse.
Yankılanır duvarlarınızda
kaçamaz olursunuz
bir kuşku kaplar derinleri
irkilir gibi kuşlar
avuçların içinde.
(…)
8/
(…)
bir kuyumcu titremişti yatağında
içinden bir şeyler uçmuş gibi
utandığınız bir anı terk ederken sizi
(…)
keşke görülseydi
keşke bilinseydi
balkonda vişne suyu içen birisinin
uzak trajedilere gebe olduğu.
(…)
M(ehmet) Ş(enol) Ş(işli)
“Sayıklayanlar”, Esen Kitap, Mayıs 2015,
ss. 11, 16, 26, 31, 32
“Düşünmeyi Düşünmek”
Z. Yalçınpınar, Sapanca-2015
Ayrıca bkz: Kıyıların Kıyısında
Hamiş: Z. Yalçınpınar’ın “Kendini Anlatan” fotoğraflarına https://zaferyalcinpinar.tumblr.com adresinden ulaşabilirsiniz.
(…)
Katya…
Üç gün önce, yirmi dört yıldan sonra ilk defa Salies’e döndüm. Ordudan ayrılıp, kendi yoksul kasabamın yaşlanan doktorunun yerini almak üzere bu yöreye geldiğimden beri ilk defa. Dört yılımı siperlerde geçirmek, gelecekle ilgili umutlarımı toz gibi dağıtmıştı. Artık ne ünlü olmayı özlüyor, ne de heyecan hayali kuruyordum. Taşra doktorluğunun getirdiği huzura, zamanımı dolduran o tekdüze hasta ziyaretlerine, şükranla sarıldım. Yıllar ben dikkat etmeden geçti, bir daha da hatırlanmadı. Derken bir sonbahar sabahı, kendimi birden kırk beş yaşında buldum; kırk beş demek, gençlik umutlarının, orta yaş başarılarıyla karşılaştırılıp tartıldığı zaman demektir. Çünkü o zamana kadar yapabileceğim her şeyi yapmış olmam gerektiği ortadadır. Kırk beşinci doğum günümün akşamında, tek başıma çalışma masamda otururken, insanın kendine sorabileceği en kalıplaşmış soruyu sordum; Nereye gitti hepsi? Ve sonra da daha az kalıplaşmış olan başka soru: Neydi ki zaten?
(…)
Trevanian
“Katya’nın Yazı”, Çev: Belkıs Çorakçı
E Yayınları, 3. Baskı, 1998, s. 13
(…)
Sevgili Chamisso, sana her şeyi tüm çıplaklığıyla anlatacak ve senin yargını etkilemeye çalışmayacağım. Uzun bir süredir kendi kendimi suçluyor, bana eziyet eden kurdu içimde besliyordum. Gözlerimin önüne hep hayatımın bu en ciddi anı geliyordu ve ben bu resme yalnızca kuşku, utanç ve pişmanlıkla bakabiliyordum. Sevgili dostum, düşüncesizlik yaparak doğru yolu terk eden herkes kendisini ansızın yokuş aşağı giden başka patikalarda bulur ve yuvarlandıkça yuvarlanır; gökyüzünde parlayarak yol gösteren yıldızlara bakması boşunadır, hiçbir seçeneği yoktur, yokuş aşağı inmek ve kendisini Nemesis’e kurban etmek zorundadır. Lanetleri üzerime çektiğim o aceleci yanlış adımı takiben aşk duygularıyla suç işleyerek başka bir varlığın yazgısına müdahalede bulunmuştum; böylesi bir felaketle karşı karşıya kalınca, kendimi bir an önce kurtarmak için körü körüne bu çareye sarılmaktan başka ne yapabilirdim? Çünkü son saatim çalmıştı. Hakkımda kötü düşünme, sevgili Adelbert; benden talep edilen bedeli yüksek bulduğumu, yalnızca bana ait olan bir şeyi altınlardan daha çok esirgediğimi sanma. Hayır, Adelbert, ruhum yalan dolan peşinde olan bu esrarengiz sürüngene karşı büyük bir nefretle doluydu. Belki ona haksızlık ediyordum, fakat onunla söz konusu olabilecek her türlü birliktelik beni çileden çıkarıyordu. Hayatımda ve hatta genelde dünya tarihinde sıkça olduğu gibi burada da, kendiliğinden gelişen bir olay, tasarlanan bir eylemin önüne geçti. Sonraları kendimle barışabildim. Öncelikle zorunluluklara saygı göstermesini öğrendim; zaten yapılan bir eylemden, olup biten bir olaydan daha zorunlu ne olabilir! Sonunda bu zorunluluğu, içinde bizlerin yalnızca birer dişli sıfatıyla işlev gördüğümüz büyük çarka hükmeden kader olarak kabul etmesini ve ona gerekli saygıyı göstermesini de bildim. Olması gereken olacaktır ve olmuştur; hiç kuşku yok ki, bunda, benim ve benimle bağlantılı kişilerin alınyazısını belirleyen ve saygı göstermesini öğrendiğim kaderin de payı oldu.
(…)
Adelbert von Chamisso
“Peter Schlemihl’in Garip Hikâyesi”, Çev: Etem Levent Bakaç
Aylak Adam Yayınları, 2014, ss. 61-62
“Duyguların güçlü oluşunu delilik zannediyorsunuz.”
(Kadıköy’de görülmüş bir duvar yazısı… Haziran 2015)
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sokak Sanatı” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.
“Şaşırganlar”
by Zy, 2015
Hamiş: Z. Yalçınpınar’ın “Kendini Anlatan” fotoğraflarına https://zaferyalcinpinar.tumblr.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca bkz; Şiir: Şaşırı
Büyük duygu… Eylül ayına kadar sürecek…
Takip etmek için: https://www.facebook.com/muralistanbul
by QBIC
(Haziran 2015, Moda)
Viva la Mural İstanbul! (2012-2014)
Bkz: https://line.do/mural-istanbul/5lt/vertical
Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sokak Sanatı” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.
Bugün, Yeni Sinsiyet’in[1] yarım asır boyunca projelendirdiği “mezalim” ortamının içindeyiz ve gündelik yaşamımızın her ânında bu ortama maruz kalıyoruz. Yeni Sinsiyet’in “mezalim” ortamını sürdürülebilir kılmak için bulduğu son çözüm formülünü, yani ‘haksızlık yordamı’nı[2] her alanda var gücüyle uyguladığını görüyoruz ve bu gaddarlığa tarihsel açıdan tanık oluyoruz. Yeni Sinsiyet’in yandaş-paydaş etkileşimleriyle kalabalıklaştırdığı ‘biz’ söyleminin[3] cehalet hizmetkârları da ‘melanet ortamı’na ramak kaldığını[4] sezmelerine rağmen, seve seve, bile isteye, ‘haksızlık yordamının gönüllüleri’ sıfatıyla, telafisiz ve muazzam bir kötücüllüğün “son bütünleyicileri” olmak için sıraya girmişler.
Peki, Yeni Sinsiyet’in haksızlık yordamı nasıl yürürlüğe ya da dolaşıma sokulmuştur? Büyük bir yalan çeşitlemesi, nasıl olmuştur da gündelik yaşam dilindeki “Günaydın”lar veya “Merhaba”lar gibi yaygınlaşmıştır?
Mezalim ortamını kalabalıklaştıran niceliksel birlikteliklerin (yandaş-paydaş etkileşimlerinin) temel bileşeni “hakikate ihanet”tir. Bu noktada, “Yeni Sinsiyet” tanımlamasıyla işaret etmeye çalıştığımız niteliksel çelişkiye benzer bir başka çelişkinin geçer akçe kılınması söz konusudur; “Karakter aşınması, hilebazlık, yalancılık ve döneklik” gibi kişilik bozuklukları veya olumsuzluklar, tipoloji dediğimiz kapsamla kökten çelişmektedir. Bu çelişkiden ortaya çıkan karşıtlık, anakronik bir görüngünün yanılsamasıyla birlikte “fetbaz” bir algıya dönüştürülmüştür. Haksızlık yordamındaki çeşitlemelerin temelinde ‘yangın çıkaran itfaiyeci’ rolü ve bu rolün hakikate olan tarihsel ihaneti birincil strateji olarak kullanılmıştır. Maalesef bu strateji, gelecekte de “tarihsel bir avadanlık” olarak kullanılacaktır ve anakronik hayaletler retorik arsızlığıyla birlikte cehalet alanında salınmaya devam edecektir.
Mezalim ortamına karşı durarak direnen kalb ve vicdan sahibi -sahici- insanların hakikate ve töze her temasını, anlamın her imlenişini, yani her haklılık inadını, dirayeti, mezalim ortamının sürdürülebilirliği açısından ‘zulüm fırsatları’ olarak gören Yeni Sinsiyet, “Sorunları fırsatlara çeviriyorum, pisliği temizliyorum!” retoriğinin gaddar önlemleriyle haksızlık yordamını yürürlüğe sokmuştur. Bu yordamın vitrini için gereken söylem üretiminde Yeni Sinsiyet’in ikmal edip geliştirdiği kültür endüstrileri[5], hiç durmayan birer makine, birer fabrika, birer maden, birer şantiye gibi çalışmışlardır. Bu kesim, cehalet ortamından elde ettikleri hileli seçkinliği kaybetmemek adına, Yeni Sinsiyet’in mezalim vitrini için gereken endüstriyel çalışmaya sabah akşam “retorik arsızlığı” taşımışlardır. Kültür endüstrilerinin tüm uzantıları podyumlarda, göz alıcı ışıkların altında, şilt ve plaketlerle, kameraların önünde ve mikrofonların arkasında, Yeni Sinsiyet tarafından defalarca, üst üste ödüllendirilmiştir. Bu ödüllendirmenin sembolik de olsa bir kazanım ya da artı değer olarak görülmesi, mezalim ortamını tümden kabullenmek anlamına gelir. Çünkü mevcut ödüllendirme, kalb ve vicdan sahibi insanları cezalandırarak -icabında teker teker, acımasızca öldürerek- gerçekleştirilmiştir. Yeni Sinsiyet’in izlediği yordam, kalb ve vicdan sahibi insanları cezalandırıp yandaş-paydaş etkileşimlerinin önündeki engelleri kaldırmak ve cehalet ortamını niceliksel olarak kalabalıklaştırmaktır. Kültür endüstrilerinin egosantrik balonlarıyla kalabalıklaşan Yeni Sinsiyet’in podyumları, her geçen gün bir başka toplu fotoğrafta aynı müstehzi endamları pozlamaktadır.
Sonuçta, Yeni Sinsiyet, adalet ve güzellik duygusu taşımayan gaddar bir haksızlık yordamının hâkim hukuka dönüşmesi için var gücüyle stratejiler geliştirmektedir ve bu stratejileri de ‘yangın çıkaran itfaiyeci’ rolünün ‘oyun kurucu’ meziyetleriyle planlamaktadır. Kokmuş tuz çeşitlemesi, işte, böylesidir: Yürürlükteki haksızlık yordamına “şaşırmayan” herkes, amaçlanan melanet ortamından “pay” kapmanın vicdansız beklentisiyle nefes almakta ve Yeni Sinsiyet’in stratejik tezgâhlarıyla birlikte sabah akşam garaz beslemektedir.
Bu vicdansız beklenti ve ayrıcalıklı hırs, insanlığın sonu ya da eşyaya dönüşmenin başlangıcı değilse nedir?
Zafer Yalçınpınar
11 Mayıs 2015
[1] Bkz: “Yeni Sinsiyet ve Bazı Enstrümanları”, 2010
https://zaferyalcinpinar.com/i21.html
[2] Bkz: “Yeni Sinsiyet’in Haksızlık Yordamı”, 2014
https://bit.ly/haksizlik
[3] Bkz: “Yeni Sinsiyet Tipolojisi’nin ‘Biz’ Söylemi ve Retorik Arsızlığı”, 2010
https://zaferyalcinpinar.com/i22.html
[4] Bkz: “Yeni Sinsiyet’in İkbal Ezberi”, 2012
https://zaferyalcinpinar.com/i29.html
[5] Bkz:“Yeni Sinsiyet’in Seçkinlik Arayışı”, 2011
https://zaferyalcinpinar.com/i23.html
Hamiş:
-Yeni Sinsiyet Tipolojisi’ne karşı kaleme alınan yazıların ve sergilenen tavırların tüm envanterine https://yenisinsiyet.evvel.org adresinden ulaşabilirsiniz.
-Yazıya https://bit.ly/kokmustuzcesitlemesi adresinden pdf biçeminde ulaşabilirsiniz.
-Ayrıca bkz: https://evvel.org/ilgi/davali
(…)
(…)
Adelbert von Chamisso
“Peter Schlemihl’in Garip Hikâyesi”, Çev: Etem Levent Bakaç
Aylak Adam Yayınları, 2014, ss. 19-21
11 Haziran 2015’te vefat eden efsanevi Ornette Coleman, müzik ile dil arasındaki hayatî ilişkiyi irdelemiş, cazın matematiksel imkânlarını ilerletmiş (özellikle de ‘bebop’ türü kapsamında tanımlanan enerjik armoniyi diğer türlerin melodik alışkanlıklarıyla kesiştirerek) yeni bir alan derinliğine ulaşmış ve yıllar süren çalışmalarının sonucunda “Free Jazz” türünü icat etmiş sıkı bir cazcıydı. ‘Özgürlük arayışı’, Coleman’ın tüm beste ve yorumlarındaki armonik geçişlerde son derece etkili “çözümler” olarak tarihe kazınmıştır. (Zy)
Roll Dergisi’nin Kasım 1997 tarihli 13. sayısında, filozof Jacques Derrida ile cazcı Ornette Coleman arasında gerçekleşen “doğaçlama” bir söyleşi yer alıyor. Siren İdemen tarafından çevrilen söyleşinin metnine https://issuu.com/adabeyi/docs/colemanderridasoylesi adresinden ulaşabilirsiniz.
Hamişler:
1. Söyleşiden haberdar olmamızı sağlayan ve söyleşinin metnini titiz bir çalışma sonucunda EVV3L’e ulaştıran Derya Bengi‘ye çok teşekkür ederiz.
2. Söyleşinin pdf biçemine https://zaferyalcinpinar.com/colemanderridasoylesi.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.
3. Ayrıca bkz: https://evvel.org/ilgi/caz-cumlesi
Tutkunluğum
Adından gelir
Anlamını bulur gözlerinde;
Suskunluğum
İsmin
Ruhun cismini buluşudur
Ben gecede otururum
Düşlerim
Ardından gelir
Kerem Bereketoğlu
“Rindistan”, Oyun Yayınevi, 2014, s.37
Francis Picabia‘nın “Kervansaray” adlı eserini dilimize çeviren Ayberk Erkay, EVV3L’in “imzalı” arşivine bir hediye gönderdi. Kendisine çok teşekkür ederiz. Ayberk Erkay, ayrıca L. Aragon’un en önemli gerçeküstücü metinlerinden biri olan “Paris Köylüsü”nün 2015 sonbaharında yayımlanacağı haberini de bize müjdeledi. Merak ve heyecan içerisinde bekliyoruz. (Zy)
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Gerçeküstücü” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/gercekustu adresinden ulaşabilirsiniz.
“Şartlar” vs. konuşuluyor… Gündelik yaşamımızın her ânında maruz kaldığımız “hırsızlık, adaletsizlik, eşitsizlik, haksızlık, haysiyetsizlik, yalancılık, dolandırıcılık, arsızlık, hilebazlık, fetbazlık, sahtekarlık ve yeni sinsiyet” repertuarının en az %60 oranında azaltılacağı, bu yöndeki kötücül-pragmatik dilin sıfırlanacağı bir gelecek istenmelidir!
Zafer Yalçınpınar
10 Haziran 2015
“Kadıköy-Caferağa’da görülmüş politik bir ‘stencil’ çalışması”
by KULP
(8 Haziran 2015)
–
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Sokak Sanatı” başlıklı ilgilere https://evvel.org/ilgi/duvarda adresinden ulaşabilirsiniz.
Uğruna savaşacağım bir şey ver
Yoksa düşman olacağız!
Adımı biliyorsun diye
Yaşadığım her hüznü sahiplenme
Yoksa kardeş olacağız!
(…)
Savaşacağım uğruna, bir şey ver!
Düşman yoksa; olacağız
Biliyorsun diye adımı
Her hüznü yaşadığım; sahiplenme!
Kardeş yoksa; olacağız!
Kerem Bereketoğlu
“Rindistan”, Oyun Yayınevi, 2014, s.20-21
Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com