Dün sahafları gezerken bir sahafta bazı kitaplar gördüm. İlgili sahaf Lale Müldür’ün kütüphanesindeki “işe yaramaz kitaplar”ı sattığını söyledi. Kitapları inceledim, kitapların içinde Hilmi Yavuz hazretlerinin Lale Müldür’e imzaladığı kitap da vardı. Belediye şairi Hilmi Yavuz beni pek ilgilendirmedi.Ancak, Lale Müldür’e imzalanan kitaplar arasında iki ilginç isim vardı: HAKAN ARSLANBENZER ve SERKAN OZAN ÖZAĞAÇ… Tarikatçı Arslanbenzer’in dergâh yayınlarından çıkmış “Şehidet’in Erken Günlerini Anarak” adlı kitabı Lale Müldür’e imzalıydı ve 2 Ytl’ye satılıyordu. İçinde bulunduğum durum beni güldürdü. Bu işten kâr çıkarılabileceğim ortadaydı ve kitabı satın aldım ve şu an gittigidiyor’da satışa sundum, şu adresten kitabı satın alabilirsiniz:
https://www.gittigidiyor.com/main/urun.php?id=5017378
Serkan Ozan Özağaç’ın Lale Müldür’e imzaladığı kitap ise tarikatçı arslanbenzer olayından çok daha ilginçti: ”Ağrılar Kitabı” adlı kitap Serkan Ozan Özağaç tarafından Lale Müldür’e imzalanmıştır. Lale Müldür zamanında Serkan Ozan Özağaç’a kitapta yer alan “Marie Sophie” bölümüyle ile ilgili bir “çalıntı” suçlamasında bulunmuştur. Bu olay C Yayınları’nın sahibi rahmetli Cenk Koyuncu ile Lale Müldür arasında bir tartışmaya neden olmuştur. Tartışma basına ve gazetelere yansımış ve Cenk Koyuncu, Lale Müldür için “Lale Devri kapanmıştır.” demiştir. Kitapta bazı yerler ve sayfalar Lale Müldür tarafından işaretlenmiştir. Kitap 1-50 numaralı satışdışı kopyanın 41 numaralı olanıdır. Bu kitabı da GittiGidiyor’da satışa sundum:
Aşağıdaki köşe yazısı Radikal’den alıntıdır.
Hem çalma hem alay etme
28/03/2004 RADİKAL
LALE MÜLDÜR (Arşivi)
Kar yağdığından bu yana evden çok az dışarı çıktım, hele Kaktüs’e hiç gitmedim. Geçenlerde oraya uğradığımda benim için posta olup olmadığını sordum. “Tabii, var” deyip, elime Serkan Ozan Özağaç’ın “Ağrılar Kitabı”nı verdiler. İlk şiiri okuyup bıraktım ama yanımdaki menajer Sayım devam etti ve Marie Sophie bölümlerine geldi.
Marie Sophie bana çok tanıdık geldiği için başladım kitabı karıştırmaya. İlk önce kitabın “Ağrısız bir hayat dileğiyle ve saygı ve sevgiyle” diye bana imzalandığını ve yazarın çok büyük bir imzası olduğunu gördüm. Çok bir anlam veremedim. Sonra otobiyografisinde çeşitli Fransız üniversitelerinde bulunduktan sonra hiçbir okulu tamamlayamadığını okudum. İnanmıyorum ya neyse! Ayrıca sonunda 1,000 adet basıldığını ve bu bana gelen kitabın 41 numaralı kitap olduğunu okudum.
En son olarak da kitabın içinde yer alan resmini gördüm. Biraz haydut gibi, tipsiz bir çocuk… Bu neden önemli, en son anlayacağız. Sonra başladım Marie Sophie adlı iki bölümü okumaya. Konu olarak aşağı yukarı benim ‘Buhurumeryem’. Tabii çok zevksiz ve aşağı yukarı okura hiçbir şey geçiremiyor. Sonunda onu kıskıvrak yakalayacağım yeri buldum. Bir dizede “Her melek korkunçtur” var ve yıldız işaretiyle sayfanın altında Rainer Maria Rilke diye yazıyor.
Şimdi bu çok ilginç, çünkü “Her melek zalimdir” olsa, Rilke. Kendisinin iddia ettiği gibi Turan Oflazoğlu’nun çevirisi olsa, “Her melek ürkünçtür” olması lazım. “Korkunç” benim lafım ve benim şiirlerimde hem korkunç hem de “zalim” olarak geçiyor melekler. Ayrıca genç şairimsinin dediği gibi Turan Oflazoğlu olsa, kitapta onun da adının geçmesi lazım bir şekilde. Yani belli ki bütün fikir benim. Zaten Marie Sophie diye bir ad yok bildiğim kadarıyla Fransızca’da.
Sophie nereden geliyor o zaman? Benim “Seriler Kitabı”mdan arkadaşlarımın dediği gibi. Ayrıca da beni Fransızca’ya çeviren sevgili arkadaşımın adı. Bazen tanrının yerine geçerek yazdığı bu zırvalıkları bana niye gönderdi o zaman? İşte burada yeni nesilde karşılaştığımız bir problemle karşılaşıyoruz. Kafaları çoğunun cambur cumbur, karışık ve ne istediklerini
bilmiyorlar. Bir de müthiş bir saygısızlık var tabii.
Çünkü hem Sayım onlarla yani şairimsiyle ve editörüyle konuştuğunda ona karşı çok saygılılar, ama ben konuştuğumda son derece saygısız. Benimle, “Hadi ya biz seni niye okuyalım yaaa?” diye konuşuyorlar. Ya, beni aşağı yukarı herkes okumuş, yetmemiş yurtdışında da okunmuşum, Türk edebiyatına girmeye çalışan tipler olarak elbette siz de okuyacaksınız. Benden dergisi için şiir isteyen biri olarak Cenk Koyuncu’ya da hiç yakıştıramadım doğrusu. Tabii nedenleri vardı, çünkü ben hem şairimsiyi hem de yayınevinin sahibi olarak Cenk Koyuncu’yu mahkemeye vereceğimi söylemiştim.
Mahkemede iş ciddiye biniyordu. Ahmet Güntan dedi ki: “O zaman şimdiye kadar senden bir şeyler almış herkesi mahkemeye vermen lazım!” Ama ben artık beyin kanamasından sonra ikinci hayatını yaşayan bir insandım ve aldığım önemli kararlardan biri de “para”ydı. Eskiden hiçbir önem vermediğim. Evet onları mahkemeye vereceğim ve bunu şairimsiye söylediğim zaman, bana ne dedi biliyor musunuz? Hiç bozulmayarak, hatta gülerek:
“Beni ne diye o zaman manken yapmıyorsunuz?” Radikal’deki yazılarımla insanları manken yapabileceğimi sanıyor demek ki! “Ağrısız” hayatı da, 41. sayıyı da, her şeyi gösteririm o zaman size.
Nerede eski yıllar Ahmet Tulgar’ın deyişiyle, şiirlerimdeki her dizenin uzun uzun tartışıldığı? Şimdi hem sizden çalıyorlar hem de size gönderiyorlar, 41. sayı olarak!