Nis
26
2011
0

Haber: William S. Burroughs için soruşturma!

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Ocak ayında Sel Yayıncılık tarafından Süha Sertabiboğlu çevirisiyle yayınlanmaya başlayan William S. Burroughs’un “Cut-up” üçlemesinin ilk kitabı olan ‘Yumuşak Makine’ için soruşturma açtı.

Haberin devamı için bkz: https://www.ntvmsnbc.com/id/25206516/

William S. Burroughs için soruşturma!

Nis
23
2011
1

Havayı dinliyorum… (Nâzım Hikmet)

Damardan boşanan kan gibi ılık ve uğultulu
Son lodoslar esmeye başladı
Havayı dinliyorum
Nabız yavaşladı
(…)

Nâzım Hikmet

Türk edebiyatının en önemli şairi Nâzım Hikmet’in 1956 ve 1957 yılında Prag’da el yazısıyla Osmanlıca yazdığı şiirler ortaya çıktı. İçlerinde hiç bilinmeyen mısralar da var, ezbere bildiğimiz dizelerden çok farklı olanlar da…

Ankaralı koleksiyoner Erdal Dikmen’in Nazım Hikmet’in ailesinden aldığı ‘evrak-ı metruke’den pek çok şiirin orijinalleri çıktı. Koleksiyonda Nazım’ın yazdığı 77 daktilo, 17 el yazması ve 13 Osmanlıca mektup ve şiir var. Dikmen, ‘evrak-ı metruke’nin ehil ellere geçmesi için çaba gösterdiğini söylüyor.

Radikal gazetesinden Abdullah kılıç’ın haberine göre, Nâzım Hikmet’in 54 yıl önce vatan hasretiyle yazdığı şiirlerin ilham kaynağı Prag kenti. Şarl Meydanı, Prag Şatosu, Vatslav Caddesi, Doktor Faust’un evi, nehirler, köprüler… ancak şairin asıl özlemi Türkiye, eşi, dostları ve oğlu. Bu hasretini dizelere dökmüş. Nâzım’ın Prag’da yazdığı dizeler, sanki İstanbul için yazılmış. Prag’ın nehirlerine, tarihi köprülerine bakarken, aslında İstanbul vardı gönlünde… Belki de bu yüzden Prag şiirlerini okurken İstanbul geliyor okurun aklına…

Haberin devamı için bkz:  https://www.ntvmsnbc.com/id/25205440/

Nis
22
2011
0

Okumanın Tarihi’nden: “400 deveden oluşan kütüphane”

UNESCO “Dünya Kitap Günü” (23 Nisan) yaklaşıyor. “Okuma Tarihi” konusundaki A History of Reading –Alberto Manguel (Penguen Books, 1996) adlı eserin çevrilmesini dilemiştim ki meğer zaten Füsun Elioğlu tarafından çevrilip “Okumanın Tarihi” adıyla 2001’de YKY’den yayımlanmış. Birkaç alıntı:

M.Ö. 4000 civarı: Kil tablete on keçi ile koyun çizilmesi ile ilk okur da doğmuş oldu.
MÖ 593: Peygamber Ezekiel bir hayal görür: Ağzını açıp bir kitabı yiyerek okuması emredilir; böylece eserin anlamını sindirip içselleştirebilecektir.
MÖ 330: Büyük İskender annesinden gelen mektubu asker önünde sessizce okur. Askerler şaşkına döner çünkü o ana kadar hep sesli okumaya tanık olmuşlardır.
MÖ 213: Çin İmparatoru Şi Huang-ti tarihin kendi yönetimiyle başladığına karar vererek önceki bütün eserlerin yakılmasını buyurur.
MÖ 200: Bizanslı Aristofanis noktalama işaretlerini icat eder. Daha önce kelimeler kesintisiz ard arda getirilirdi.
MÖ 55: Jül Sezar ruloyu sayfalara bölüp yan yana koyar; böylece kitap formatını başlatmış sayılır.
230: Kraliyet buyruğuyla, İskenderiye’den geçen her gemideki bütün kitapların birer kopyası yapılır –şehir kütüphanesi için. İskenderiye Kütüphanesi yangınında yarım milyon eser yanar.
1000: 117 bin kitabı olan İran Başveziri Abdülkasım İsmail hepsini alfabetik sırada yürüyen dört yüz develik bir kervan halinde yanında taşır.
1100: Gazali Kur’an okuma konusunda bir dizi kural geliştirir. Altıncı kural ağlamaktır –Kur’an’ın bazı bölümlerinin kederle okunmasını gerekli saydığı için.
1284: Venedik veya Floransa’da gözlük icat edilir.
1333: Ressam Simone Martini bir tablosunda Meryem’in eline kitap tutuşturur. Kadınların zihin kapasitesi konusunda şüpheci olan Katolik Kilisesi tartışır: Tanrı’nın Annesi okur sayılabilir mi?
1455: Gutenberg matbaayı icat eder; artık okurlar aynı metnin tıpkı kopyalarını okuduklarından emin olabileceklerdir.
1536: Hümanist William Tyndale İngilizler anlayabilsin diye İncil’i İngilizceye çevirir; bunun üzerine yakılır.
1559: Roma Din Mahkemesi Engizisyon Yasak Kitaplar Listesi çıkarır. Bu liste 1966’da güncellenmiş, Graham Greene ile Colette yasaklı yazarlar arasında yer almıştır.
1740: ABD’nin Güney Carolina eyaletinde kölelere okuma öğretmek yasaklanır. Bunu başka eyaletler izler. Okuma çabasında ısrar edilen kölenin işaret parmağının ilk boğumundan kesilir. Bu yasa ancak 1865’te kaldırılır.
1781: Denis Diderot depresyondaki karısını güzel kitaplar okuyarak iyileştirdiğini açıklar. “Kitap okuyarak tedavi” bilimine daha sonra “biblioterapi” denir.
Günümüz: Dünyada insanların dörtte biri okuma bilmiyor.

Nice okuyuşlara…

Tarık Günersel

Nis
19
2011
0

Epifani (Berk Doğan)

Berk Doğan’ın epifani duygusu üzerine şekillendirdiği animasyon çalışmaları Futuristika!‘da yayımlandı.

Bkz: https://www.futuristika.org/detritus/film/epifani/

(…)Animasyon, benim, gerçekliği nasıl ürettiğimi anlamamda bir araç oldu.  Sinemayı dışarıda bırakırak bu sözün iyice derinine inerek, gerçekliği üretmek kavramını sorgulamak ve anlamaya çalışmak gerekir. Ve bu konuda çalışmalar yapmış pekçok insan, bizi gerçekliği üretmenin sınırsız olasılıklarına taşıyorlar… (Berk Doğan)

Nis
19
2011
0

Mayıs 2011’de, Evvel Fanzin’de…

Mayıs 2011’de, Evvel Fanzin’de;

“Hakkaniyetsiz edebiyat yarışmaları, edebiyat oligarşisi, edebiyat kâhyaları, üleştirmenler ve ödüllendirme sistematiği” arasındaki habis birlikteliğin modern edebiyat tarihimizdeki kökenine uzanacağız. Sait Faik Hikâye Armağanı’na ilişkin önemli tarihsel yorumları ve tarihsel belgeleri okurlarımızla paylaşacağız. (Zy)

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Nis
19
2011
0

YIKIM 2011

23
GÜN
DÜZ
kaldı!

Bkz: https://destruction2011.com/

Hamiş: “YIKIM 2011” sanat projesine ilişkin olarak Janset Karavin, Z.R. Güvenç ile Rafet Arslan, Fırat Arapoğlu’nun  Açık Radyo’da(Açık Dergi’de) “Yer6Hafıza” programı kapsamında gerçekleştirdiği söyleşiyi https://ia600603.us.archive.org/16/items/YeraltiHafiza15Nisan2011/YeraltiHafiza20110415.mp3 adresinden dinleyebilirsiniz.

Nis
19
2011
0

Sergi: “Yüzükoyun/Prone” (Merve Morkoç)

‘Yüzükoyun / Prone’
Merve Morkoç (lakormis)
21 Nisan-21 Mayıs 2011 / GALERİST

“(…)Rüyaların hiçbir zaman tam olarak hatırlanamaması ve zihinde kalanların görülen rüyaların parçaları olmaları, Merve Morkoç’un “Yüzükoyun / Prone” sergisinin ana fikrini oluşturmaktadır. Sanatçı, izleyicilere her bir  odada  yirmişer dakikalık “REM (Rapit Eye Movement)”ler yaşatmak istemektedir ve her odada bulunan eserler bütünlük içerisinde  parçalara ayrılmıştır.(…)”

Açılış: 21 Nisan 2011, 19.00–21.00

GALERİST Galatasaray
İstiklal Caddesi Mısır Apt. 163/4, Beyoğlu, İstanbul
https://www.galerist.com.tr

https://zaferyalcinpinar.com/mmorkoc.jpg
Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler: ,
Nis
17
2011
0

Sergi: “Olasılıklar Arası Denge” (Hüma Birgül)

“OLASILIKLAR ARASI DENGE”
Hüma Birgül
6 Mayıs- 8 Haziran 2011 / HUSH GALLERY

“Sonsuz kombinasyon arasında düşünsel devinim! Yaşamsal yansımanın dengesi arayışıyla… Hayatı, şeyleri algılama biçimi üzerinden renk ve form dengesi.
Bir hikâye betimlemek değil, ötesinde de değil, kendisi! İçe doğru ve her yöne. İçeriden!
Durum ve durumlar karşısındaki yeni durumlar…
Kafamdaki denge gitgide netleşiyor… Ta ki istediğim olana kadar devam… Ve baştan… Her resim yaşam gibi, yaşamdan öte. Ve kala.”

Açılış: 6 Mayıs 2011, 19:00

Hush Gallery
Caferağa Mh. Miralay Nazım Sk. 20
Bahariye – Kadıköy / İstanbul
www.hushgallery.org

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Nis
16
2011
1

Bu kez TURGUT UYAR adına; “ÖDÜLLER İNSANSIZDIR!”

Turgut Uyar adına bir şiir yarışması/ödülü düzenlendiğinden ve konunun ayrıntılarından –Egoist Okur adlı bir web sitesindeki duyuru aracılığıyla- bugün haberim oldu. Şiir-edebiyat ödüllerine, jüriciliğe, üleştirmenliğe ve genel olarak da “ödüllendirme sistematiği”ne karşı olarak  binbir türlü yazı yazdık, sıkı duruş sergiledik. Gerek Evvel Fanzin’de gerekse de diğer platformlarda yıllardır dile getirdiğimiz bu hakikatler, yeni sinsiyetin nemalanıcıları tarafından özel bir haysiyetsizlikle ve yüzsüzlükle anlamazlıktan geliniyor her defasında… Bu nedenle -aşağıda yazılanlarda olduğu gibi- bazı şeyleri sürekli tekrar etmek zorunda kalıyorum. Ve ne yazıktır ki tüm edebiyat kâhyalarına, kifayetsiz muhterislere, üleştirmenlere, haysiyetsizlere ve üçkâğıtçılara aşağıdaki sözleri tekrar etmek, hatırlatmak gibi bir haysiyete/göreve sahibim… Böylesi bir yükü yüklendim, istemeden:

Hande Edremit:“Denizaltı Edebiyatı” adlı bildirinizde “Ödüller insansızdır.” diyorsunuz. Ece Ayhan da “Şairlere ödüller verileceğini duyunca, şunları düşündüm: Demek yasalar da yetmemiş, ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor.” demişti. Günlük hayatta da biraz bu şekilde var olmaya çalışıyoruz sanki. Fotoğraflarla önceden belirlenmiş bir sahneyi yaratmaya daha kötüsü yaşamaya çalışarak…

Zafer Yalçınpınar: Ödül konusu son derece karışık bir konu… Şimdi, her şeyi bir kenara bırakalım ve meseleye dil açısından bakalım: Bugün, “Ödül” dediğimiz anda imgesel olarak ödülü alan kişiyi ya da eseri değil “ödül sistematiği”nin kendisini ya da ödülün metasını işaret ediyoruz, yüceltiyoruz, ayrıcalıklandırıyoruz. Eskiden böyle değildi. Şimdilerde, rekabet, kazanmak, yarışmak, hırs, farklılık, üstünlük filan gibi şeyler doğrudan aklımıza geliyor. Ödüllendirme denen şey, Yeni Kapitalizm’in yönetim süreçlerinin içerisinde düşünüldüğünde bir “isteklendirme” türüdür ve iktidar heveslileriyle iktidar sahiplerinin buluştuğu bir podyumdur. Ödül, iktidarın, kendi iktidarını kuvvetlendirdiği bir araçtır. Ödüller sahici değildir. “Ödül Sistematiği” denen şeyden podyumu, ışıkları, jüriyi, ödülü takdim edeni, alkış seslerini, o kırıtışları, gazetelerdeki haberleri, duyuruları filan kaldırın, geriye ne kalır? Şiltler, plaketler filan kalır. Zaten, bu şiltler, plaketler filan birer “simge” değil midir? İmgelemi kuvvetli bir şair için “ödül” denen şeyin karşılığı böylesi bir “sıradan simge” olamaz. Çünkü ödül sistematiğinin demin saydığım bileşenlerinin hiçbiri de imgelemin özgürleşmesiyle bağlantılı değildir. Şairin ödülü sıkı şiir yazmak, yazabilmektir. Şairin ödülü; tüm baskılara rağmen özgür bakışını, imgeselliğinin biricikliğini kaybetmemektir. Derdi şudur şairin; töze nüfuz edebilmek, tözü imlemek… Şair, şiirinin sıkılığını, dizelerinin gücünü yarışmalarla, ödüllerle filan teyit ettiremez. Bakın, bugünün edebiyat ortalığını birazcık araştırdığınızda “ödülsüz” bir şair bulmakta zorlanırsınız. Herkesin bir yığın ödülü var yahu… Nerede kaldı bu adamların ayrıcalığı filan? Ama benim dediğim anlamda, yani imgelemin özgürleşmesi ve töze nüfuz edebilmek yönünde ödüllendirilmiş şair sayısı bir elimin parmaklarının sayısını geçmez. Bu nedenle “Ödüller insansızdır” dedim.

Ayrıca bkz: Damperli Ödül Furyası ve Saygınlık Cukkalamak

Turgut Uyar’ın mezarının görüntüsü… (Yorumsuzdur!)


Denizaltı Edebiyatı Bildirisi‘nden… (2009)

(…)

3.1.1.1. Ödüller insansızdır.
3.1.1.1.1. Yükleniciler insansızdır.
3.1.1.1.2. Düzenleyiciler insansızdır.
3.1.1.1.3. Katılımcılar insansızdır.
3.1.1.1.4. Takdimciler insansızdır.
3.1.1.1.5. Jüri insansızdır.
3.1.1.2. Ödüller insansızlıktır.
3.1.1.2.1. Şartnameler insansızdır.
3.1.1.2.2. Şiltler ve plaketler insansızdır.
3.1.1.2.3. Mikrofonlar ve masalar insansızdır.
3.1.1.2.4. Ödül törenleri, kurdeleler, kuşaklar ve podyumlar
insansızdır.
3.1.1.2.5. Toplu fotoğraflar insansızdır.

(…)

Zafer Yalçınpınar

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Nis
15
2011
0

Haber: Nâzım Hikmet’in yakın arkadaşlarından Müzehher Vâ-Nû vefat etti.

13 Nisan 2011 tarihinde Nâzım Hikmet’in gençlik arkadaşı Vala Nurettin’in eşi Müzehher Vâ-Nû, 99 yaşında hayata veda etti. Müzehher Vâ-Nû, Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın kurucuları arasında yer alıyordu. Vakıftan yapılan açıklamaya göre, Nâzım Hikmet’in birlikte Anadolu’ya geçtiği, sonra da birlikte Sovyetler Birliği’ne gittiği gençlik arkadaşı Vala Nurettin ile eşi Müzehher Vâ-Nû, Nâzım Hikmet ile Bursa Cezaevinde yattığı dönemin özellikle son yıllarında yakın arkadaş oldular. Nâzım Hikmet’in Bursa Cezaevinden onlara yazdığı mektuplar ise sonraki yıllarda kitap olarak yayımlandı. Nâzım Hikmet uzun cezaevi yıllarından sonra özgürlüğüne kavuştuğunda da ilk bir ayı, Vala ve Müzehher Vâ-Nâ’nun Salacak’taki evlerinde geçirmişti. Müzehher Vâ-Nû, 1991’de faaliyete geçen Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın da kurucuları arasında yer alarak, uzun süre yönetim kurulu üyeliği yaptı.
Müzehher Vâ-Nû’nun naaşı İstanbul Esentepe Nimet Abla Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Edirnekapı Şehitliği’nde toprağa verildi. – Ankara (Ankara Haber Ajansı)


Nis
13
2011
0

Herkes sessizliğini alıp gelecek… (Pippa Bacca için…)

DÜŞ YOLA taifesi, 16-17 Nisan 2011 tarihlerinde sırt çantasını alıp yollara düşen birçok insan için büyük önem ifade eden Pippa Bacca anısına İstanbul’dan Gebze’ye yürüyor. (…) Herkes kendi sessizliğini alıp gelecek ve sadece yürüyecek. (…)

Ayrıntılar ve program için bkz:
https://www.facebook.com/event.php?eid=116116271775066

Ayrıca bkz:
https://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=929534&Date=06

Nis
13
2011
0

(yeni) III: “Demokrasi çıkmazda mı?”

Tanıtım metni:

Üç ayda bir çıkan (yeni)’nin bu sayısı da (yeni)ye mektuplar, (yeni) dosya, (yeni)ler ve (yeni)den olmak üzere dört bölümden oluşuyor ve dosya konusu ‘Demokrasi Çıkmazda mı?’.

Dosyanın vurgusu, demokrasinin yalnızca ‘siyasi’ boyutta ele alınmaması gerektiği. Demokrasinin, kavram ve uygulama olarak köktenci bir biçimde sorunlaştırılacağı tarihsel bir döneme girişi vurgulanıyor. ‘Yeni’ bakış açıları, ‘yeni’ düşünsel donanımların gerektiği bir dönem. Arap ülkelerinde bir ülkeden öbürüne sıçrayan tarihi öneme sahip demokratik içerikli halk başkaldırıları dosya giriş yazısında ayrıntılı olarak ele alınıyor. Slavoj Žižek’in konuyla ilgili bir gazete yazısı da dosyaya taşındı.

Türkiye’de dergiciliğin genellikle yapmadığı işlerin bir parçası olarak, Türkçe şiirin atılım yapmadığı bir dönemde, Azerbaycanlı şair Süleymanoğlu’nun üzerinde on yıldır çalıştığı düşünsel derinlikle dolu epik şiirinin bir bölümü yayımlanıyor. Bir başka ‘yeni’lik de 2005 yılından bu yana kısa film ve video art alanında ürün veren Burak Serbest’in ‘Kafka’ya Yolculuk’ adlı ilk uzun metrajlı film projesi. Stockholm’da yaşayan iki genç çağdaş sanatçı Simon Goldin ve Jakob Senneby’nin Batı dünyasını önemli ve derin bir biçimde belirleyen yasal, finansal ve yerlemsel gerçeklikler üzerine, oyun-gerçeklik ve sanal-gerçeklik kavramlarını kullanarak sahneledikleri ‘Nordenskiöld Modeli: Bir Spekülasyon için Tasarı’ adlı sahneleme deneyinin metni de var bu sayıda.

Fotoğraf, Cem Sarvan ile Michel Martinez’in ortak aşkları Uruguaylı şair Mario Benedetti üzerine söyleşilerinde şiirle buluşuyor. Ayrıca New York’ta yaşayan fotoğraf sanatçısı Kaya Sanan’ın New York’ta çektiği ‘Yakalanan Anlar’ dizisinden fotoğraflar (yeni)nin üçüncü sayısında. Bahadır Gülmez, Aragon’un ‘Mutlu Aşk Yoktur’ şiirinin Türkçeye yapılmış önceki çevirilerini ve şiirini eleştirel olarak inceliyor ve yazısının sonunda da kendi çevirisini paylaşıyor. (yeni)ler bölümünde, dili öne çıkaran yazıların yanı sıra görsel sanatları konu alan yazılar da var. Ressam Fatma Tülin’le, 2 x 26,5 metre boyutundaki epik tablosu ‘Önce’ üzerine söyleşi; ressamın, boyut, renk, teknoloji ve resim sanatıyla ilgili görüşlerini yansıtıyor. National Gallery, Londra ve National Gallery, Washington’un ortak çalışmasıyla gerçekleştirilen, en kapsamlı Venedik manzara resimleri sergisinin küratörü Charles Beddington ve National Gallery, Londra’nın direktörü Nicholas Penny ile Burcu Yüksel’in Londra’da (yeni) için yaptığı söyleşi yer alıyor. Evren Erem’in, Nabokov üzerine yazdığı özgün inceleme yazısı Nabokov’un yazarlığını ve kelebekbilimciğini ayrı düşünmemek gerektiğini gözler önüne seriyor. İsmail Pelit, Gündüz Vassaf ile Said Nursi’yi bir araya getirmenin zorluklarını dile getiriyor. Manchester Üniversitesi’nde antropolog olan ve ‘sınır’ kavramı uygulamaları üzerine çalışan Sarah Green, Türkiye ile Yunanistan sınırına ilginç bir yaklaşım getiriyor.

(yeni)den içinde, ‘Yeni Ufuklar’ dergisinin Ocak 1967 özel sayısında 1950-1960 yılları arasında ürün vermiş, yazarlığa başlamış sanatçılar hakkında Ece Ayhan’la yapılan söyleşi yer alıyor.

Kendi elinden bölümünde de bu sene dördüncüsü düzenlenen Metin Altıok Şiir Ödülü’nün sahibi Birhan Keskin’in el yazısı şiiri bulunuyor.

(yeni)yi parantez içine almış bir (yeni) anlayışına sahip olan derginin editörlüğünü İsmail Ertürk üstleniyor. Yayın kurulundaysa Oruç Aruoba, Enis Batur, Ali Cengizkan, Oğuz Demiralp, Evren Erem, İsmail Ertürk, Murat Gülsoy, Ekrem Işın, Fahri Özdemir, Soli Özel, Kaya Genç, Zeynep Gülçin Özkişi, Jean-Philippe Calvin, Orhan Tekelioğlu ve Gündüz Vassaf yer alıyor.

Ayrıca bkz:  (yeni), sıkı ve sağlam…

Nis
12
2011
0

Bazı Konserler…

DEEP PURPLE: 11 Mayıs 2011

“Shades of Deep Purple” isimli 1968 tarihli ilk kayıtlarından bu yana 100 milyonu geçen albüm satışı ile Deep Purple, müzik dünyasında efsaneleşmiş ismini “dünyanın en gürültülü grubu” olarak halihazırda yer aldıkları Guinness Rekorlar Kitabı’na da taşıdı. 40 yılı aşkın geçmişinde, rock müzik tarihinin en önemli virtüözlerini yetiştiren grup, kurucu üyelerinden olan Ritchie Blackmore’un yanı sıra,  David Coverdale, Glenn Hughes, Joe Lynn Turner, Joe Satriani gibi isimleri kadrosunda ağırladı. Rock müzik tarihinin kilometre taşlarından; ‘Smoke One The Water’, ‘Child In Time’, ‘Perfect Strangers’, ‘Black Night’, ‘Highway Star’ ve 90’lı yılların en iyi şarkılarından biri olan ‘Sometimes I Feel Like…’ gibi şarkıların yaratıcısı olan Deep Purple, günümüzde, grubun ‘klasik kadrosu’ olan ekipten, Ian Gillan, Roger Glover ve Ian Paice’in yanısıra, Ritchie Blackmore’un gruptan ayrılmasından sonra, son yılların en iyi gitar virtüözü olarak kabul edilen Steve Morse’u ve Jon Lord’un 2002 yılında gruptan ayrılmasıyla Don Airey’i kadrosuna katan grup yoluna son hızla devam ediyor.

JUDAS PRIEST/Whitesnake: 10 Temmuz 2011

Heavy metalin gelmiş geçmiş en büyük isimlerinden olan Judas Priest, kariyerlerinin finalini görkemli bir dünya turnesiyle kutluyor! 40 yıl boyunca markaları haline getirdikleri heavy metal rüzgarını dünyanın dört bir yanında estirdiler ve şimdi veda ediyorlar! Bu jübile turnesi dünya müzik tarihine kazınacak bir etkiyle gezegenin en önemli şehirlerini heavy metalin ta kendisiyle, Judas Priest’le son defa buluşturacak! EPITAPH ismiyle heavy metal tarihine unutulmaz bir iz bırakacak bu turnede Judas Priest, 40 yıllık kariyerleri boyunca kendilerini tüm dünyaya sevdiren emsalsiz hitlerini sahnede icra edecek. Judas Priest’in EPITAPH turnesinin İstanbul ayağındaysa yine bir dünya markası kendilerine eşlik edecek. Ülkemizde daha önce verdikleri konserlerle onbinleri kendilerine hayran bırakan hard rock devi WHITESNAKE, bu sene yayımladıkları ve dünya çapında büyük beğeniyle karşılanan “Forevermore” albümlerinin turnesi kapsamında hem İstanbul’lu hayranlarıyla bir defa daha buluşacaklar hem de Judas Priest’e hep beraber edeceğimiz vedayı görkemli bir şölene dönüştürecekler.

(Konserlerin tanıtım metinlerinden alınmıştır.)

Nis
05
2011
0

Kompile Karga II

Kompile Karga II… Toplandı!

Karga Bar kapsamında yayımlanan albümleri
https://www.kargabar.org/#/tr/album
adresinden dinleyebilir/indirebilirsiniz.

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Nis
02
2011
0

Brooklyn’de bir başka 491…

Bugün https://fourninetyone.com adresinde “491” adlı bir başka online yayınla karşılaştım. Demek ki Francis Picabia ile 291-391 ruhunu/kafasını hatırlayan, benzer bir bakışı ya da sezgiyi irdelemeye çalışan sadece biz değilmişiz. New York-Brooklyn’de çevrelenen ve plastik sanatlar, mimari, elektronik müzik ve edebiyat üzerine sıkı ve eleştirel yazılar, özel tanıtım metinleri yayımlayan 491 adlı (https://fourninetyone.com) siteyi/oluşumu herkese öneriyorum.

Sitenin editörleri Bret Schneider ile Jamie Keesling… İlginç bir tayfa ve içerikle Kasım 2010’da (yani bizden, bizim 491’imizden 9 ay sonra) yola çıkan bu oluşumu fark etmek beni heyecanlandırdı. Demek ki dünyanın başka yerlerinde de “imgelemin özgürlüğü” yolunda umutlanan, araştıran, uğraşan, yazan, çizen, düşünen birileri varmış…

Bunu bilmek, bunun  bir teyidini görmek çok güzel…

Sahicilikle
Zy

https://fourninetyone.com‘dan bir görüntü…

Nis
02
2011
0

491’e ON İKİ!


491’e ON İKİ!

https://zaferyalcinpinar.com/491oniki.pdf

*

Yokoluşlarının ağıtını yazan o kifayetsiz muhterislerle senin ilgilenmeyişinin 2010’lardaki  yüzüdür 491
DÖRTDOKUZBİR “Evvel Fanzin” cakasıdır ve Kadıköy kafasıdır.
491, seslidir… Ses ver!

491‘in tüm sayılarını https://zaferyalcinpinar.com/491.html adresinden indirebilirsiniz. (E-posta: dortdokuzbir@gmail.com)

Nis
01
2011
0

KUZGUN ACAR’IN ESERLERİ SATIŞA ÇIKARILMASIN!

Kuzgun Acar’ın müzayedede satışa çıkarılan eseri
(1950’lerden… Ahşap figür üzerine çivilerle oluşturulmuş taç kompozisyonu)

MAÇKAMODERN‘in yarın (2 Nisan 2011’de) gerçekleşecek müzayedesinin kataloğunu incelerken Kuzgun Acar’ın erken dönem bir heykeline rastladım. Acar’ın 1950’li yıllarda yonttuğu düşünülen bu heykel, müzayede kapsamında 150000 TL ile 250000 TL arasında bir fiyattan  satışa çıkarılıyor. Kuzgun Acar’ın heykellerinin müzayedelerde satışa çıkarılmasına son derece karşı olduğumuzu herkes biliyor. Zamanında bu konuya ilişkin olarak yüksek sesli tepkiler vermiştik. Hatta, Borges Defteri’nden Cavit Mukaddes bir yazı/öneri kaleme almıştı. (Bkz:  Kuzgun Acar’ın İlk Yapıtı, Bir Yorum, Bir Soru ve İki Not!) (Ayrıca bkz: Üzgün Bir Sesle, Kuzgun Acar )

Sonuçta, birçok sanatçı ve sanatsever Kuzgun Acar’ın eserlerinin müzayedelere sunulmaması yönünde ortak bir tepki göstermişti. Kuzgun Acar’ın eşi Fersa hanım, Ocak-Şubat 2011’de, Bir Nokta Sanat Galerisi’nde “Kuzgun Acar Anısına Maskeler” sergisini  düzenleyerek sıkı bir tepki-eylem koymuştu ortaya… (Tüm bunlara, bu tepkilere rağmen,  bazı muhterisler izansızlığa, pervasızlığa ve umarsızlığa devam ediyor! Bu tavır yaygın bir tipoloji oldu artık… “Yola devam!” diyor yeni sinsiyet… Önüne geleni ya satışa çıkarıyor ya da yakıp, yıkıyor.)

Kuzgun Acar’ın eserlerine ilişkin söylemimizde ve hassasiyetimizde bir değişiklik yok:

KUZGUN ACAR’IN ESERLERİ SATIŞA ÇIKARILMASIN!

Kuzgun Acar gibi dünya heykel sanatında ‘sıkı’ yeri olan bir sanatçının eserleri, bu devasa/meçhul dağınıklığı asla ve asla hak etmiyor! Herkesi -ayağa kalkarak- Kuzgun Acar’ın eserleri konusunda duyarlılığa ve haklılığın inadına davet ediyoruz!

Kuzgun Acar’ın yapıtlarını haraç-mezat akçe uğruna feda edenlere ya da bu eserleri sanat kâhyaları ile  sanat hamilerinin toplu fotoğraflarına dahil edenlere sonsuz karşıyız!

Zy

Önemli Not: Bu tepkiyi vermiş olmamıza rağmen, kaç defadır bas bas bağırmamıza rağmen (üstelik Kuzgun Acar’ın eserlerine yönelik “adam gibi bir öneri” de sunmuş olmamıza rağmen) yukarıda katalog fotoğrafını gördüğünüz erken dönem Kuzgun Acar eseri 2 Nisan’daki MAÇKAMODERN müzayedesinde satışa çıkarılmış ve belirtilen fiyat aralığındaki bir bedele satılmıştır. (5 Nisan 2011)

11 Nisan 2011’de Kuzgun Acar’ın eşi Fersa Pulhan Acar, konuya ilişkin olarak şöyle dedi: “Özel koleksiyonlarda bulunan eşim Kuzgun Acar’ın eserleri satışa sunulmadan önce bana haber verilirse çok sevinirim.”

Kuzgun Acar’ın İlk Yapıtı, Bir Yorum, Bir Soru ve İki Not!

Mar
30
2011
0

Dağınıklar Kenti

12 Nisan 2011, Saat:13.30
Beyoğlu Sineması

Dağınıklar Kenti, ait/aitsiz, yurt/yurtsuz, kök/köksüz olmayı ince bir şekilde sorgulamaya ve didiklemeye açıyor. Bu coğrafya sancıyla kıpırdanmakta, kendini ve yerini arayan çocuklar doğurmaktadır. Dağınıklar Kenti’nde ev(ler), anahtarlar, kaçaklık, kayıp anne, hopper, yeni sorulara açılıyor. Ve bu sorular her şeyi reddeden, başka bir birey oluşu arzulayan bir zihnin karşısına, duygularıyla hareket eden, köşeye sıkışınca da aidiyeti arayan bir başka karakteri koyarak tecrübe edinmeye çalışılıyor. Uygar Asan’ın yeni minimal bağımsız çalışması Dağınıklar Kenti, sorular ve “oluş”lar üzerine bir ayrıntılar çalışması.

cast: sezgin cengiz&uygar asan set&afiş foto: cengiz güleryüz
yönetmen yardımcısı: aram dildar kostüm: anita sezgener ses: gökhan güçtekin & uygar asan sanat yönetmeni: gökhan güçtekin yazan & yöneten: uygar asan
yapımcılar: anita sezgener & uygar asan

Oyuncular;
sezgin cengiz, umur ozan, aslı turan,
tolga iskit, nurşin durmaz, alp giritli, özgür öksüz, sibel günsür, nilgün günsür
elif özsüt, hamza güzel, çağlar tüfekçi, cengiz güleryüz, umut altunordu, rıdvan algül,
remzi pamukçu, m. faruk denli, aram kılavuz, kenan varol

Bilet için bkz: https://web03.biletix.com/etkinlik/M412B/TURKIYE/tr

Mar
23
2011
0

E. Bostancı’nın “Gölge Haramileri” Üzerine…

“Gölge Haramileri”
Egemen Bostancı

ASMA SANAT (22 Mart- 05 Nisan 2011)
Asmalımescit Şehbender Sokak.  Çiçek Han No:5/3
Tünel/Beyoğlu

“Haramiler ki artık kırkın üstünde sayıları” diyor Ece Ayhan bir şiirinde. Bugünlerde kuracak olsaydı bu dizeyi Ece Ayhan, sanırım şöyle ifade ederdi: “İnsanlar ki artık kötülükle yüzlediler kendilerini”
“Öküzlemeler” adlı uzun bir söyleşisinde ise “Tipolojiyi bilen kazanır” diyor Ece Ayhan. Oysa bugün, “tipolojiyi bilen, kaybeder insanlığını” diyebiliriz. Egemen Bostancı, tipolojiyi biliyor, muhteris tipolojisini tanıyor. Daha doğrusu “tanımış” bulundu bir kere. Farketti onları.
Sabah akşam, çeşitli vesilelerle, “İmgelemin Özgürleşmesi”nden bahsedip duruyorum, bilen bilir. İmgelemin özgürleşmesi şiirde olduğu gibi resimde de geçerlidir. Sıkı şiir olduğu gibi sıkı resim de vardır. Şairin evren tasavvuru tarihin salınımında ressamınkiyle kesişir. Aynı yerden indirgenmiştir çünkü. Tek fark dile getiriş biçimidir. Biri dizelerle sezdirir, diğeri çizgilerle, renklerle… Örneğin şair, “Lastik ayakkabıların dışına benzeyen bir surat” diyerek kötülemektedir. Ressam da böylesi bir tipolojiyi görür ve resmeder. Yani, sözsüz olarak, izleyiciye sezdirir. Çünkü resmetmek ve kurtulmak zorundadır bu tipolojiden, ifşa etmek zorundadır.
Peki, özgür bir ressamın günümüz insanlığında gördüğü şeyler nasıldır? Aslında soruyu şöyle çeşitlendirmemiz gerekiyor: Haramileşmiş bir topluluktaki portrelerin retoriği nasıl olur? Kıvrımları, kıvırışları, gençliği, yaşlılığı, fetbazlığı, sönmesi, parlaması, hırsı, dinginliği, iknası, suskusu nasıl olur? Böylesine ceberrut ve fetbaz bir topluluk nasıl ifade edilir özgür imgelemde? Ceberrutların ve fetbazların retoriği nasıl ifade edilir resim sanatında?
Egemen Bostancı, “gölge haramileri” serisiyle bu sorulara cevap veriyor. Evet, cevap aramıyor, cevap veriyor. Çünkü kendi evren tasavvuru için böyle yapmak zorundadır, onları ifşa etmek zorundadır.
Swankmajer, “Diyaloğun Boyutları”nda hangi tipolojiyi ifşa ettiyse, insanlığın gerçekliğini nasıl tersimlediyse -yani Swankmajer’in gerçeküstücülüğü, endüst-realitenin kötücüllüğünü nasıl tanımlıyorsa- Egemen de aynı yoldan gidip haramileşmiş bir insanlığın kötülük dolu retoriğini ve böylesi bir tipolojinin eşgallerini çıkarıyor.
Egemen’in Gölge Haramileri, “Kötülük Dayanışması” dediğimiz büyük resimden indirgenmiş bir portreler serisidir. Benim gözümde.
Öyle görüyorum.

Zafer Yalçınpınar

Hamiş: Egemen Bostancı’nın web sitesine https://kapalimetin.weebly.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Mar
22
2011
0

E-Kitap: Bakmak (İlhan Berk)

Son olarak, İlhan Berk tarafından kaleme alınan “Türk Şiirinin Yapısına Bakmak” adlı uzun inceleme yazısının II. ve III. bölümü Bakmak‘a eklendi. (“Bakmak” adlı e-kitapta toparladığım İlhan Berk yazılarının tam listesi aşağıdadır.)

1962-65 ve 1975-1977 yılları arasında “Yeni Ufuklar” ile “Milliyet Sanat” adlı dergilerde yayımlanan bu inceleme yazılarının bütününü, imgelem, şiir dili, dize tekniği, doğu-batı şiiri gibi konular kapsamında çok değerli, İlhan Berk’in kendi poetikasına ilişkin ayrıntılı açıklamaları kapsamında ise örneklerle dolu ve aydınlatıcı bir derleme olarak görüyorum. Ayrıca, İkinci Yeni şiir akımının 1950’den günümüze uzanan imgesel yaklaşımındaki kökenleri, getirdiği yenilikleri ve oluşturduğu poetikanın gerekçelerini de İlhan Berk’in bu güçlü inceleme yazıları aracılığıyla kavrıyoruz.

Kitabın tamamına https://zaferyalcinpinar.com/ilhanberkbakmak.pdf adresinden PDF biçeminde ulaşabilirsiniz. (60 Mb.)

Mar
19
2011
0

Şiirin Dip Sularında (Sait Maden)

Sait Maden’in şiirsel çalışmalarının, kişiliğinin ve özgür imgeleminin “şiir” ile “hakikat” arasındaki görsel ilişkiyi derinlemesine sınadığını, tasarım felsefesindeki duyum ve algı unsurlarını cesurca araştırdığını düşünmekteyim. Sait Maden, Lorca’nın bütün şiirlerinin yanı sıra Baudelaire, Octavio Paz, P. Neruda, L. Aragon, P. Eluard, Mayakovski, Saint John-Perse, B. Cendrars gibi şairlerin şiirlerini dilimize aktarmıştır. Bununla birlikte, edebiyat tarihimizdeki çoğu dergi ve yayınevinin logo çalışması ile birçok önemli şiir kitabının kapak tasarımını gerçekleştiren Sait Maden’in, 21 Mart 2011 Dünya Şiir Günü için hazırladığı “Şiirin Dip Sularında” adlı poetik bildirisi aşağıdadır.

Hamiş: Sait Maden’in bu bildirisi, bana göre, denizaltı edebiyatı olarak ifade ettiğim derinliği, sahiciliği ve sıkılığı da imlemiş, birçok bağlamda onaylamıştır. (Zy)

Mar
19
2011
0

Aslantepe’de bir heykel…

Aslantepe’de bir heykel: Alex de Souza

18 Mart 2011
Galatasaray: 1
Fenerbahçe: 2

Son not:
“KARA DERYALARDA BİR FENERSİN!”

Mar
15
2011
0

Zygiella Notata /2

“zygiella notata” adlı sıkı fanzinin ikinci sayısı yayımlandı.
Fanzinle ilgili bilgilere https://zygiellanotata.tumblr.com adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Mar
14
2011
0

Oyun: Zırhlı Kurt (Tarık Günersel)

Tarih masalsa bu diyarda,
has tarih olmalı masal da.

(…) 1993’te ustam Erol Keskin IV. Mehmed hakkında iki aktör bir aktris için piyes yazmamı önerdi. Yazmak 18 yılımı aldı. (…)
Tarık Günersel

Zırhlı Kurt 16 Mart’ta Kadıköy Haldun Taner Sahnesi’nde başlıyor. Oyun hakkındaki detaylı bilgilere https://zaferyalcinpinar.com/zirhlikurt.pdf adresinde yer alan broşürden ulaşabilirsiniz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com