Mar
26
2014
0

Artemis Sahaf

20140323_131141

Kuzguncuk’un sahaf ve kitap kültürü macerasına bir mekân daha eklenmiş; Artemis Sahaf. Genç, sıkı ve dinamik bir ekip tarafından devam ettirilen bu sahaf dükkânının raflarında, şiir, edebiyat ve edebiyat eleştirisi odağı oldukça kuvvetli. Artemis Sahaf, çeşitli dönemlerde “Edebi Eserler” başlıklı -ve çok ilginç insanların buluştuğu- kitap mezatları da gerçekleştiriyor. Tüm kitap heveskârlarına -özellikle de şiir, edebiyat tarihi ve efemerası üzerine çalışan araştırmacılara- Artemis Sahaf’ı öneriyoruz. Artemis Sahaf’ın Facebook Sayfası şu adreste yer alıyor; https://www.facebook.com/pages/Artemis-sahaf/172441359618890

Hamiş:

“Kuzguncuk” dediğimizde, tabiî ki, Kuzguncuk’un kadim sahafı Bahadır Bey’i de vurgulamadan geçilmez: https://evvel.org/cok-yasa-kuzguncukun-sahafi

 

Mar
24
2014
0

Fanfaronade

Fanfaronade-731x1024

Fanfaronade: Caka satmak; boşa böbürlenmek;
küstah tavır ve davranışlar sergilemek; hava atmak.

Project Twins taifesi, 2011-2012 yıllarında İngilizce’nin kıyıda köşede kalmış, az kullanılan kelimelerini görselleştirerek bir illüstrasyon alfabesi yaratmış… Bkz: https://www.sanatblog.com/siradisi-kelimelere-resimli-sozluk/

 

Mar
22
2014
0

Kuzguncuk’un Kahraman Bostanı

20140323_125343

Kuzguncuk’un kahraman bostanını ve oradaki özgürlük düşünü ziyaret ettik. Özellikle ilkokul öğrencilerinin Kuzguncuk’un kahraman bostanı için çizdiği resimlerden oluşan sergi bizi çok etkiledi… Kuzguncuk’un kahraman bostanının hikâyesi şurada; https://www.kahramanbostan.org/kuzguncuklunun_bostan_mucadelesi.asp

20140323_125311

20140323_125324

Mar
21
2014
0

İstanbul Hepimizin

IstanbulSozlesmesi_mailBkz: https://www.istanbulhepimizin.org/

Mar
19
2014
0

Edebi Eserler Mezatı (Artemis Sahaf, 23 Mart 2014)

artemismezat

Artemis Sahaf Edebi Eserler Mezatı
23 Mart 2014, saat: 13.30

İcadiye Cad. 86/B Kuzguncuk, İstanbul

Bkz: https://www.facebook.com/events/638493796200385

*

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Mar
18
2014
0

#İyikiDoğdunAliİsmailKorkmaz

*

20 yaşındasın…
Yaşıyorsun, binlerce yıllık insanlıktan daha fazlasısın.
Düşlerinde özgür dünya var.
#İyikiDoğdunAliİsmailKorkmaz

*

Mar
16
2014
0

Bir “Toplumsal Mühendislik” Öyküsü (Cenk Saraçoğlu)

Sosyolojik açıdan tüm boyutlarıyla ele alınmış ve uzun süredir bize zarar veren, maruz kaldığımız “toplumsal mühendislik” faaliyetlerine ilişkin çok sıkı bir yazı… Cenk Saraçoğlu tarafından  kaleme alınmış. Yazının tam metnine https://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/akp-doneminde-insan-bir-toplumsal-muhendislik-oykusu-haberi-89388 adresinden ulaşabilirsiniz.

Mar
11
2014
0

Berkin’im… Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek.

berk

Bkz: https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/49423/Berkin_imizi_kaybettik….html

“Gezi Parkı direnişi sırasında ekmek almaya giderken, polisin attığı gaz bombasıyla başından vurulan Berkin Elvan, 269 gün süren yaşam savaşını kaybetti.

Berkin’in ailesi Twitter’dan, “Halkımıza: Saat 07.00 Berkin Elvan’ı evladımızı kaybettik. Başımız sağolsun” ifadeleriyle acı haberi duyurdu.”

Cumhuriyet Gazetesi, 11 Mart 2014

Mar
04
2014
0

intihar karası bir olay…

İntihar karası bir olay bu! Ey Ece! Seni hatırlıyoruz! İntihar karası devam ediyor! Eğer Ece Ayhan yaşıyor olsaydı, şu haberde yer alan intihar karası olayı mutlaka şiirlerinden birinde işlerdi: https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/
46741/Bu_ilani_veren_anne_intihar_etti.html

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Şub
25
2014
0

“Portakallı Yarim” ya da Yeni Sinsiyet Tipolojisi edebiyat alanında başarıdan başarıya koşarken…

Yeni Sinsiyet Tipolojisi edebiyat alanında başarıdan başarıya koşarken; kalb ve vicdan sahibi olanların aklından “Portakallı Yarim” adında yeni bir film çekmek geçiyor. Misal, şiirimizin şerrrefli, bıyyyıklı ve kuzzzeyli delikanlısını başrole koysak, diğer mutat zevatları ve avaneyi de çeşitli rollere üleştirsek… Böylesi bir filmle ödül alır mıyız la Altın Portakal’da? Alırız la. Jüriyi de filmin yapımcısı olarak bağladık mı, tamamdır la! Bir dakika, sahiden, asıl meseleyi unuttuk, yönetmen kim olacak la? Edebiyatımızın cumhurbaşkanını ya da varlığlı bir editörü yönetmen yaptık mı, tamamdır. Kesin birinciyiz olm… E, ne duruyoruz sayın izleyiciler, sayın büyük şiir okuyucuları, üleştirmenler, çekin la şaheser filminizi!

Untitled-1

Şub
23
2014
0

Söyleşi: “2011-2014 Poetika Çalışmaları Üzerine…” // 16 Şubat 2014

Tekin Deniz: İkinci Yeni çalışmalarınızı yakından takip edenlerdenim. Öncelikle, bu özverili ve güzel çalışmalarınız için teşekkür ederim. 2014 yılında, hâlihazırda tamamlanmış bir çalışmanız var mı? Bizimle ne zaman paylaşacaksınız?

Zafer Yalçınpınar: 2013’teki odaklanma çalışmalarının, yani, farklı katılımcılara yöneltilmiş farklı sorular üzerinden yoğunlaşma gayreti içeren söyleşilerin ardından, 2014 yılında bir anket veya poetika soruşturması düzenlemeyeceğimi, 2013 yılı sonuçlarını paylaştığım dosyadaki sunuş yazısında ifade etmiştim. (Bkz: https://bit.ly/poetika2013) Zaten, geçmiş 2011-2013 poetika çalışmalarında yeterince veri toplamıştım. (Bkz: 2011, https://zaferyalcinpinar.com/ikinciyeni2011.pdf) (Bkz: 2012, https://bit.ly/poetika2012) Bir de, her yıl yeni gelen verilerin, katılımcıların söylemlerinin önceki çalışmalardan üssel olarak bir farklılık göstermemesini, marjinal faydanın ve poetik bulguların azaldığını, yaptığımız araştırmanın “zorlama” diyebileceğimiz bir noktaya yaklaştığını hissetmem kararımda etkili oldu. Çünkü İkinci Yeni ve imgelemin özgürleşmesi meselesi için yöntemsel olarak ters bir durum bu. İkinci Yeni konusu üssel derecede aşkın bir poetika meselesidir. Yani, incelendikçe bulguları, anlamları, imgelemi genişleyen büyük bir meseledir. Tıpkı, Ece Ayhan’ın yaşamını ya da şiirindeki tarihselliği araştırmak gibi… Yani, diğer meseleleri her düzlemde katbekat aşan bir alan derinliği, genişliği vardır. Bu nedenle Şubat 2013 ile Şubat 2014 arasındaki zamanı, 2011-2013 dönemindeki geçmiş anket ve söyleşilerden elde ettiğim verileri incelemeye adadım. Ancak, şu an içinde bulunduğumuz tarihsel ya da çevrimsel dönemde karşılaştığım haysiyet yoksunu birçok kötülük, şeytanlık, vicdansızlık ya da “müsibet” diyebileceğimiz olay, analizi tamamlamama, çalışma hızımı optimize etmeme engel oldu. Şu an kaleme aldığım diğer iki büyük konuyla birlikte, poetika analizi de karınca adımlarıyla ilerliyor. 2015’in Şubat ayında, gelecekte yapacağım diğer poetika çalışmalarına süreksel ve üssel yollar açabilecek analitik çıkarımları ortaya koyarak, toparlayarak, 2011-2014 döneminin poetika analizini tamamlamayı umut ediyorum.

T.D.:Sizi, “50 yılın ardında İkinci Yeni” anketini hazırlamaya iten koşullar nelerdi? Sizce edebiyat ve diğer dallarda bugün bu alanda ne tür boşluklar, ne gibi eksiklikler var?

Z.Y.: Beni 2011 anketine yönelten en önemli neden, her şeyden önce, İkinci Yeni akımının bitmediğini görmem, aksine, İkinci Yeni’nin diğer her şeyden çok daha etkin bir biçimde geleceğin şiirini biçimlendirdiğini sezmemdir. Bilimde de vardır bu. Bir hakikati hissedersiniz, sonra araştırmaya, kanıtlamaya başlarsınız. Düşünsenize, 50 küsur yıldır bu topraklarda dile getirilen tüm şiirlerin, dergilerin, şunun bunun, hepsinin aurası, hâlâ, İkinci Yeni şiirinin imgelemini geçemedi. Bütün o antoloji rezaletleri, ödüllendirme mekanizmaları, jüricilik ya da editörcülük salınışları, mikrofon arkasından sabuklamalar, gerdan kırmalar, şiir seçkileri, şiir dergileri, eleştiri numaraları, kavgalar, icat edilmeye çalışılan püsür, karışık akımlar, kitap olmayan kitaplar, “şiir ve x” başlıklı dosya konuları, kendini büyük şair zanneden küçük şiir heveskârları filan… Tüm bu “yapaylamasına etkin” şiir ortamında yer alan hiçbir unsur İkinci Yeni’den daha güçlü bir şiirsel alan derinliğinin oluşmasını sağlayamadı. Sağlayamaz da. Çünkü hepsi, hepsi, hepsi türev… Hepsi de fos çıktı. Bu dev başarısızlığın yanına “edebiyat körlüğü” veya bir tür “öğrenilmiş çaresizlik” kavramı da eklendi. Yani, okuyucu da şair de neyin şiir olduğunu veya şiirin nerde olduğunu, neyin hangi bağlamda eşsiz değere sahip olduğunu anlayamayacak, dahası sezemeyecek duruma geldi. “Bilmediğini, bilmiyor olduğunu da anlayamaz, yani bilmediğinin de farkına varamaz” türünden bir körlük sarmalına düşüldü. Ece Ayhan bu durumu “derin bir çatlak var” diyerek ifade eder. Dünya kadar büyük bir armuz… Sonuçta, “okumamak” ya da “araştırmamak” gibi şeyler de hasıl oldu. Bu durum 2011 anketini başlatmamdaki birincil neden… Ayrıca, Yeditepe Dergisi kapsamında Fahir Aksoy’un hazırladığı 1960 tarihli büyük anketi (bkz: https://evvel.org/50-yilin-ardinda-ikinci-yeni-anketi) inceledim ve o çalışmadan çok feyz aldım. Orada çok önemli şeyler var. Analize oradaki cevapları da ekleyeceğim. Aslında, bakıyorum şu son 20 yıla, İkinci Yeni hakkında dirsek çürütüp, akımın özünü doğru kavrayıp, doğru yordam ve yöntemlerle hakiki bir araştırma yapılmamış. Bir kümelenme analizi, diskur analizi, dendogram çalışması ya da bir imgesel etkileşim-nedensellik haritası, sezgisel de olsa bir “sınır ağları” çalışması filan koyulmamış ortaya… Denenmemiş bile. Herkes aynı şeyleri ezberden geveleyip durmuş. Çünkü kendine eleştirmen ya da araştırmacı diyen o üleştirmenler, gerçekte, yordam ve yöntem bilmiyorlar. Yordam ve yöntem, İkinci Yeni’nin alan derinliğinin incelenmesi kapsamındaki en önemli isterlerdir. Son 20 yılda kimse İkinci Yeni’nin sezgisel alan derinliğini ve etkileşimlerini doğru yordam ve yöntemlerle inceleyememiş. İsterleri bilmiyorlar. Çok zor tabiî… Emek, rahle, izan, görgü, bilgi ister, aidiyet duygusu ister böyle şeyler… Kısacası, göz ister! Böyle şeyleri, bilginin içerdiği özütü dirsek temaslarıyla, yeni sinsiyet tipolojisiyle, retorik arsızlığıyla ya da saygınlık cukkalama enstrümanlarıyla, ödüllendirme sistematiğiyle, antolojicilikle kısacası damperli, fikir keli bir kafayla elde edemezsiniz.

T.D.: Çağdaşı olan birçok şaire göre Cemal Süreya’nın ölümünden sonra şiirimiz ciddi bir tutukluk dönemi geçiriyor. İkinci Yeni sizce edebiyatımızda büyük bir çıkmaz sokak mı oluşturdu yoksa ortaya koyduğu yeni imgelemler ile yarattığı derinlik henüz anlaşılamadı mı?

Z.Y.: Tutukluğun nedeni, sadece Cemal Süreya’nın vefatı değil, tüm İkinci Yeni’nin aşkın, üssel derecede güçlü bir şiir akımı olarak belirleyici etkisini hâlâ sürdürmesidir. “Çıkmaz sokak” söylemini ağzına dolayan belediye şairleri hiçbir şeyin farkında değiller, kendilerinin bile… Sanki, bir tür ezberle hayatlarını sürdürüyorlar, ezbere yaşıyorlar. Misal, ben bu “çıkmaz sokak” söylemini ilk duyduğumda çok hoşuma gitti: Çünkü bu sözün İkinci Yeni imgelemindeki ve söylemindeki karşılığı bir tür övgüdür aslında. İkinci Yeni şiiri, üzerinde AVM’ler ya da türlü türlü gaddarlıklar, bilinçsiz tüketim, kampanya, görsel taciz, hile, endüstri, itiş kakış ve hatta rezilleşmiş trafik taşıyan işlek bir cadde değil. İkinci Yeni’nin meselesi şu dizede vurgulanır: “Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler?” Yani, İkinci Yeni imgelemi mağazalaşacak, endüstrileşecek, ızgara sistemiyle sokak sokak, cadde cadde şebekesi kurulacak bir şey değil, akışkanlar mekaniğiyle hesaplanacak bir emlak meselesi değil. İnsanlığın ve tüm zamanların tahayyül gücüne hitap eden çok önemli bir poetika meselesidir İkinci Yeni.

T.D.: Anket ve odak çalışmalarının öncesini ve sonrasını düşünürsek, Zafer Yalçınpınar olarak hangi çıkarımlara vardınız?

Z.Y.: Bunları daha sonraki yıllarda dile getireceğim. Ama, 2011 yılında gerçekleştirdiğim anketin sunuş yazısından bir alıntıyla soruna cevap vermeye gayret edeyim: (Bir kâğıttan okumaya başlıyor) “Türk şiirinde İkinci Yeni, imgelemin özgürleşmesine odaklanan tek şiir akımıdır. Dilin yapıtaşının sözcükler olmadığı “hakikati”, İkinci Yeni akımının şiirselliğiyle birlikte edebiyatımıza mıhlanmıştır. İmgelemin özgürleşmesi yönündeki bir tasavvur, sözcüklerin belirli bir ‘t’ anındaki sözlük anlamının ön-kabulüyle ya da sözlü kültürün “zihinsellik taşımayan” dolaşımına odaklanarak gerçekleşemeyecektir. İkinci Yeni şairlerinin -hepsinin- bu durumu fark ettiği aşikârdır. İkinci Yeni’ye göre dilin yapıtaşı “imge”dir.”

T.D.:Sizin imgeleminizi esaret altına alan temel olgular nelerdir? İmgeyi özgürlüğüne kavuşturabilmek için nasıl bir söylem içinde olunmalı? Birey ile toplum ilişkisi göz önüne alındığında İkinci Yeni’nin nefes alıp verdiği dönem ile bugün arasındaki kopukluklar veya bağlar nelerdir?

Z.Y.: Bu konuda da fazla bir şey söylemek istemiyorum. Söyleyeceklerimi 2011-2014 yılları arasındaki poetika çalışmalarımın analizine, geleceğe saklamak istiyorum. Ancak, basitçe şöyle diyelim;“insandan çok eşyaya benzememek”. Bu tümce benim için değişmez bir şiardır. Söz özün giysisidir. Bir de tutup söze giysi giydirmeye çalışırsanız, haysiyetsizliğe ve melanete yol açan retorik arsızlığının esiri ya da kölesi olursunuz. İmgelemin özgürleşmesinin önündeki en büyük engel de retorik arsızlığıdır. Aslında, senin sormak istediğin bağ da kopukluk da bu noktadadır.

16 Şubat 2014

     

*

Hamişler:

1. Söyleşinin tam metnine https://issuu.com/adabeyi/docs/poetikacalismalarisoylesi adresinden de ulaşabilirsiniz.

2. Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Poetika Çalışmaları” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/poetika-calismalari adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
23
2014
0

#eceayhanengellenemez

#eceayhanengellenemez çünkü #siirsokakta #şiirheryerde

*

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler: ,
Şub
23
2014
0

Seminer: “Edebiyatı Felsefe ile Okumak” (Doğan Yaşat)

Bkz: https://www.akbanksanat.com/detay/06-03-2014/cagdas-sanat-atolyesi-edebiyati-felsefe-ile-okumak

“Edebiyat ile felsefe, dil ile derdi olan, dil aracılığıyla iş gören, şu veya bu şekilde dilin sınırlarını zorlayan, tüm bunları ise tam da dilin içinde gerçekleştiren iki alan. Bu sebeple olsa gerek, kimi felsefe metinlerinin edebiyata, kimi edebiyat metinlerinin ise felsefeye çokça yaklaştığını, hatta bunların birbirlerinin konusu haline geldiğini görmek olanaklıdır. Edebiyatçı ile filozofu yan yana düşünmek yeni bir buluş olmasa da dil bağlamındaki kesişme noktalarında kimin, hangisine ışık tutacağını düşünmek, yeni ve deneysel okuma olanaklarını içinde barındırmaktadır.

Doğan Yaşat düzenlediği bu seminerler dizisinde Batı yazınından ve Türkçe edebiyattan seçilmiş metinleri, modern felsefe, ağırlıklı olarak ise 20. yüzyıl felsefesi ile birlikte düşünerek yeni okuma biçimleriyle ele alacaktır.” (Seminerin tanıtım metninden…)

*

6 Mart Perşembe 18.30-20.30
Franz Kafka ve Derrida: “Dava”

7 Mart Cuma 18.30-20.30
Thomas Mann ve Nietzsche: “Venedik’te Ölüm”

13 Mart Perşembe 18.30-20.30
Samuel Beckett ve Adorno: “Watt”

14 Mart Cuma 18.30-20.30
Yusuf Atılgan ve Heidegger. “Anayurt Oteli”

20 Mart Perşembe 18.30-20.30
Sevim Burak ve Deleuze: “Ford Mach-I”

21 Mart Cuma 18.30-20.30
Bilge Karasu ve Agamben: “Göçmüş Kediler Bahçesi”

*

cagdas-sanat-atolyesi-edebiyati-felsefe-ile-okumak_1360

Şub
22
2014
0

Belgesel: “Düşlerinde Özgür Dünya”

ozgurdunya

Ali İsmail Korkmaz’ın Ailesinin İstanbul Ziyareti Belgesel Oldu:
“Düşlerinde Özgür Dünya”
Bkz: https://www.baskahaber.org/2014/02/ali-ismail-korkmazn-ailesinin-istanbul.html

*

Şub
14
2014
0

Kitap: Bilge Karasu / Şiir Çevirileri (Haz: Tunç Tayanç)

siircevirileriBkz: https://www.pandora.com.tr/urun/siir-cevirileri/334799

Bilge Karasu’nun 50’li ve 60’lı yıllarda, özellikle Frederico Garcia Lorca’da yoğunlaşarak yedi şairden, İngilizce ve İspanyolca iki dilden yaptığı ve çeşitli dergi ve gazetelerde yayımladığı şiir çevirileri, araştırmacı Tunç Tayanç’ın emeği sayesinde ilk defa bu kitapta bir araya geliyor. Okur ve araştırmacıların, büyük bir dil ustasının şiir çevirisi konusundaki yaklaşımını daha iyi değerlendirebilmeleri için şiirlerin orijinalleri de kitaba eklendi. (Tanıtım Metni’nden..)

Şub
14
2014
0

Amerika’da Nâzım Hikmet Sempozyumu

Bkz: https://kitap.radikal.com.tr/Makale/nazim-amerikayi-da-fethetti-392168

“ABD’nin New England kentinde bulunan köklü eğitim kurumu Brown Üniversitesi, 11 Şubat’ta “Nâzım Hikmet; bir şair, bir ulus, bir dünya” adlı bir sempozyum düzenledi. Nâzım Hikmet üzerine ABD’deki ilk akademik sempozyum olma özelliği taşıyan etkinliğe Brown Üniversitesi’nden İngilizce profesörü Mutlu Konuk Blasing, Karşılaştırmalı Edebiyat ve Almanca üzerine çalışmaları bulunan Prof. Dr. Azade Seyhan, yine aynı üniversiteden asistan profesör Robyn Creswell ve gazeteci Stephen Kinzer konuşmacı olarak katıldı. Türkiye’den ise yazar- psikolog Gündüz Vassaf ve Prof. Dr. Talat Halman oldu. Sempozyumda Nâzım’ın yaşamı, eserleri ve kişiliği konuşuldu. Gösterilen yoğun ilgiden dolayı üniversitenin web sitesinden canlı olarak yayınan sempozyum tüm gün sürdü.”

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Şub
11
2014
0

Karaköy’de Gizli: Bedri Rahmi Eyüboğlu Mozaikleri

brmozaik

Ekin Karaca tarafından hazırlanan ilginç habere şu adresten ulaşabilirsiniz: https://www.bianet.org/bianet/kultur/153046-kasapta-gizli-kalan-bedri-rahmi-mozaikleri

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Bedri Rahmi Eyüboğlu” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/bedri-rahmi adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
09
2014
0

2011’in başında söylemişiz…

Karga Mecmua, Mart-Nisan 2011′de (47. ve 48. sayılarında) dosya konusu olarak “Yerli” üstbaşlığını  işlemişti. Dosya kapsamında edebiyat, sinema, müzik, tiyatro ve çağdaş sanatlardaki “yerli” söylemini analiz etmeye çalışmıştı. Karga Mecmua’nın Mart 2011 tarihli 47. sayısında yayımlanan “Yerli Edebiyat” soruşturmasına verdiğim cevaplar aşağıdadır:

Karga Mecmua: “Yerli” edebiyat denince aklınıza ne geliyor?

Zafer Yalçınpınar: Aklıma “yetiştiği, yeşerdiği dile özgü, yetiştiği dilin zihinselliğiyle ve bileşenleriyle olgunlaşmış, yaşamın imgesel imkânlarını, bütünlüğünü, coşkusunu, umudunu, şiirselliğini, mücadelesini ve insani hakikatini kısacası her şeyi, ama her şeyi yetiştiği dilde -yani yetiştiği yerde- arayan” bir edebiyat geliyor. Sonra da -nedense- tüm bunlar birden aklımdan uçup gidiyor. Hepsi bir yanılsamaymış, geçersizmiş ya da geçersizleşecekmiş gibi bir düşünce eşliğinde karamsarlığa kapılıyorum.

K.M.: Son 10 yılda “yerli” edebiyatta genel eğilimlerden bahsedebilir miyiz?

Z.Y.: Önce fotoğrafın geneline bir baykuş bakışı atalım ve neler var görelim…
Yeni Kapitalizm kültürüne eklemlenmeye ve kendini küresel pazarda alınıp satılan bir tüketim unsuru haline getirmeye çalışan, bu yönde mağazalaşan yerli(!?) edebiyat var; bu bir. Sivilleşmeye, sıkılaşmaya, sürüden çıkmaya, bağımsızlığını güçlendirmeye ve eşyadan çok insana benzemeye çalışan bir yerli edebiyat var; bu iki. Sosyal ve kültürel politikalar yoluyla toplumu (aslında topluluğu) yönlendirenlerin pompaladığı, belediyecilik araç ve gereçleriyle mankenleşen, bütçelenen, naz yapan, gerdan kıran bir yerli edebiyat var; bu üç. Yeni Sinsiyet Tipolojisi’nin “biz” söylemleriyle cehalet alanını kalabalıklaştıran bir yerli edebiyat var; bu da dört. Birinci ve dördüncü tipolojinin niceliksel üstünlüğü ve kalabalığı aşikâr… Niteliksel olarak ise ikinci tipolojinin üstünlüğü, yalnızlığı, biricikliği aşikâr… Genel eğilimi, sanırım, niceliksel üstünlüğü olan birinci ve dördüncü tipoloji belirliyor. “Hileli bir demokrasi” gereği olarak filan… Bununla birlikte, bir “bezdiri” şeklini aldığından beri genel eğilimleri fazlaca umursamıyorum.

K.M.: “Yerli” kitap endüstrisinde bir gelişme var mı? Varsa gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Z.Y.: Sorunun çapı gereği, olsa olsa, endüstriyel gelişmeler vardır. Standartlaşma, azamileştirme, merkezileştirme filan… Bunların kahrediciliğinden “üçüncü dalga” konulu mecmuada bahsetmiştim. Şimdi, bir kez daha yüzleştirme beni bunlarla… Zaten her gün -belirli oranlarda- böylesi bir endüst-realite’ye maruz kalıyorum.

K.M.: “Yerli” edebiyat dışarıda nasıl algılanıyor?

Z.Y.: Başta ortaya koyduğum tipolojiler kapsamında cevap vermeye çalışayım. Birinci ve dördüncü tipoloji batıda “gelişmeye-kullanıma açık” olarak algılanıyor, doğuda nasıl algılanıyordur, bilmiyorum. Üçüncü tipoloji batıda “otantik ve zayıf”, doğuda ise “batıcıl ve zayıf” olarak algılanıyor. İkinci tipolojinin ise dışarıda algılandığını düşünmüyorum.

K.M.: Türkiye’de hem sanatçı hem de okuyucu kitlenin popülerlik anlayışını nasıl buluyorsunuz?

Z.Y.: Bu meseleye “gerçeklik terörü” üzerinden bakmak gerekiyor… Bu bir “gösteri arzı ile seyirci talebi dengesi” meselesi oldu artık… Podyum, mikrofon, alkış, eyyam heveslileri ve böyle şeylere meraklıların sayısı arttı. Birisi -hiç düşünmeden- podyuma çıkar ve beline “Ben dünya güzeliyim” yazan bir kuşak takarak türlü pozlar verir. İzleyenler de -gene hiç düşünmeden- podyumdakini alkışa boğar. Ertesi gün bir komşunuz diğerine şöyle fısıldıyordur: “Dünkü dünya güzelini gördün mü… Ne harika şeydi!” Sonuçta, zihinselliğin zayıfladığı her yerde “popülerlik” güç kazanır. Aslında, popülerliğin spot ışıklarının altında gerçek bir “aydınlanma” yoktur. Koşutluğu devam ettirirsek, “komşu-okuyucu” okuduğundan aydınlanamaz haldedir ve bunun da farkında değildir.

Karga Mecmua, Mart 2011, Sayı:47

Şub
08
2014
0

Taksim Dayanışması’nın Basın Açıklaması (7 Şubat 2014)

Taksim Dayanışması’nın 7 Şubat 2014 tarihli basın açıklamasına https://taksimdayanisma.org/441 adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
06
2014
0

Narlı

narli

“Narlı”

Foto: Zy
Heybeliada, 2014

Ayrıca bkz: kendini anlatan

*

Şub
06
2014
0

Yeni Yasa, Internet’te Sansürün İşleyişi ve Son Olaylar

Futuristika taifesi yeni internet yasası ve son olaylar hakkında  yerden göğe kadar sıkı ve faydalı bir araştırma yazısı yayımlamış. Herkes özgürce okusun, sansür ve oto-sansür olmasın, gaddarlık ve baskı koca bir neslin mizacı olmasın, olamasın diyedir; bakınız;  https://www.futuristika.org/yeni-5651-internette-sansurun-isleyisi-ve-son-gelismeler/

Şub
04
2014
0

Adalar Savunması

Bkz: https://haber.sol.org.tr/kent-gundemleri/adalar-savunmasi-kuruldu-haberi-87062

İstanbul Büyükada’da dün basın toplantısı düzenleyen Adalar Savunması kuruluşunu ilan etti. Grup, toplantıda amaçlarını ve hedeflerlerini açıkladı.

Adalar Savunması toplantıda yaptığı açıklamada Karadeniz dereleri, Marmara Ege denizleri ve adalarının rant yolsuzluk ve talan kıskacında olduğunu belirtti ve herkesi mücadeleye çağırdı. İstanbul Yassıada, Sivriada, Çanakkale Gökçeada ve Bozcaaada ve Balıkkesir Ayvalık gibi adaların imara açılarak turizm bölgesi ilan edildiğini belirten grup “adalarımızı savunuyoruz savunmaya devam edeceğiz” dedi.

Açıklamanın sonunda yolsuzluğa talan hırsızlığa karşı mücadele etmek için Adalar Savunması’nda yanyana geldiklerini kaydeden grup Adalar halkı olarak, Adalarımızın sesini İstanbul’dan ve tüm Türkiye’den yükselen kentine ve yaşam alanlarına sahip çıkan, sorunlarına çözümler üretmeyi hedefleyen seslere katıyoruz. Kentlerimizin yağmaya, talana, hırsıza teslim edilmemesi, insanlığın ortak mirası olan değerlerimize, adalarımıza, birbirimize sahip çıkmak için bir kez daha, hem de yüksek sesle tüm duyarlı insanları mücadeleye çağırıyoruz” dedi.

Kaynak:  Rıfat Doğan / soL haber portalı / 2 Şubat 2014

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com