Kas
17
2019
--

Akademik/Makale: “Kötülük Kavramı ve Ece Ayhan’ın Eserlerine Kötülük Meselesi Bağlamında Bir Yaklaşım” (Ümit Bademkıran)(2018)

“Öz” Metni: “Hayatın bir hakikati olarak estetiğe dâhil olan kötülük, tartışmalı bir kavram olarak geniş bir kapsama sahiptir. Neyin kötülük olup olmadığı subjektif aklın bir yargısı olduğu için bugün kötülüğün sayısız tanımı bulunmaktadır. Kötülük, ilk olarak bir insan edimidir ve doğrudan insan ile ilişkilidir. Ayrıca kötülük nihayetinde, estetiğe ve edebiyata insan bağlamında dâhil olur. Subjektifliğin kapsamında olan kötülük, tek boyuta indirgenemeyeceği için edebî eserlerde çeşitli biçimlerde yer almıştır. Edebiyatta var olan kötülük, sanatkârların gerçekliğe inmesi dolayısıyla belirir. Gerçeklik, kötülüğün taşıyıcısı ve onun sürekliliğini sağlayan bir olgudur. Kötülük ve hakikat iç içe olduğu için, edebiyatta kötülüğün gerçekliğin sınırlarında aranması bir yanılgıya sebebiyet vermez; çünkü direkt olarak kötülük, genellikle ve daha önce gerçekliğin dışına itilmiş ve bahis konusu kötülüklere bazı sanatkârlar “kayıtsız” kalmıştır. Bu çalışmada eserlerini kötülük bağlamında inceleyeceğimiz Ece Ayhan, kötülüğü gerçekliğin bahsi geçen sınırlarında aramış ve edebî eserlerini tarih, iktidar, toplum, devlet, fuhuş vb. alanlardaki kötülüklerle inşa ederek kendi dönemindeki edebiyat mensuplarından kötülüğü ‘derinleştiren’ bir sanatkâr olarak ayrılmıştır. Biz ise bu araştırmada Ayhan’ın kötülüğü bir ‘mesele’ olarak ele aldığı bu yönünü, düzyazıları ve şiirleri bağlamında sorgulayacak; söz konusu kötülük unsurlarını çeşitli açılardan yorumlayacağız.” (İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt 58, Sayı: 2, 2018)


Ümit Bademkıran tarafından kaleme alınan makalenin tam metnini https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/595949 adresinden -pdf dosyası biçeminde- okuyabilirsiniz.


Hamiş: EVV3L kapsamında yer alan “Ece Ayhan” başlıklı çalışmaların indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
01
2019
--

2012 Sularında Ece Ayhan Adası


Üvercinka Dergisi, Sayı: 58, Ağustos 2019
Okumak için: bit.ly/eceayhanadasi


Hamiş: EVV3L kapsamında yer alan “Ece Ayhan” başlıklı çalışmaların indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
10
2019
--

“Seyyit Nezir, Türk Şiiri’nin birikmiş emeğidir.”

Şiirin özütünün, evrensel poetikanın, şiirsel alan derinliğinin, dilin yüceliğinin ve haysiyetle ışıldayan hakkaniyet yükünün zerre kadar farkında ol(a)mayan bazı kifayetsiz muhterisler, Seyyit Nezir’e karşı yeni bir “itibarsızlaştırma” operasyonu başlatmışlar. Kimse kusura bakmasın, söz konusu mutat zevat -hiçbir açıdan- Seyyit Nezir’in sahip olduğu “dil ve hakkaniyet görgüsü”nün kıyısına bile yaklaşamaz. Seyyit Nezir, 40 yıl boyunca okura sunduğu kaliteli dergilerle, yönettiği sıkı yayınevleriyle ve işaret ettiği doğrularla Türk Şiiri’nin birikmiş emeğidir. Bu emeği itibarsızlaştırmaya çalışmak beyhude bir çabadır ve söz konusu bu kötücül çabayı sergileyen mutat zevat için tuhaf bir “hezeyanlar girdabı” oluşturur. 20 yıldır icra edilen o girdaptır ki edebiyatımıza -ve dilimize- en büyük zararı vermiştir, vermektedir. Hezeyan girdapları “mahsulü öldürmek” mertebesini çoktan geçmiştir artık… Sıra toprağa gelmiştir! Mutat zevat ve kifayetsiz muhterisler bizatihi toprağı -toprağın verimliliğini- yok etmeye heveslenmektedir.

Her koşulda Seyyit Nezir’in ve birikmiş emeğin yanında olduğumu ifade etmekten onur duyuyorum. O girdaplar mı? Çokça umursamıyoruz, şimdilik… Çünkü bizim varoluş biçimimiz de yaşadığımız dilsel ekosistem de hezeyan girdaplarına düşenlerle aynı değil. Rahvan göndermişiz onları… Kendimize yeni bir yaşam kurmuşuz. 10 yıllardır rahvan gönderiyoruz, kendi yanlışlarıyla ve öfkelerinin ağırlığıyla yere düşmelerine izin veriyoruz o kötücül tipolojinin…

Biz sıkı şiirin ve imgesel alan derinliğinin gücüne inanırız ve birikmiş emeğe saygı duyarız. Hezeyan girdaplarından çıkan o kötücül çöp kokusunu bizden önce fark edenler olacaktır elbet… (Önce kendi komşularının, hezeyan girdaplarına komşu olan diğer tiplerin fark etmesi gerek bu bozuk kokuyu…) Biz ne mi yapacağız? Haklılığın inadı ile kalb ve vicdan arayışımızı sürdüreceğiz; kendi dilsel auramızda çöp kokusuna izin vermeyeceğiz. Zaten bizim bazen sevilmemizin (ve bir kesim tarafından hiçbir zaman sevilmeyişimizin) nedeni de budur: Çöp kokusuna izin vermemek!

Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar
10 Ağustos 2019

Ağu
06
2019
--

Üvercinka Dergisi’nin 58. sayısı yayımlandı…


Üvercinka Dergisi’nin Ağustos 2019 tarihli 58. sayısı yayımlandı!
Detaylar için bkz: https://kulturpostasi.com/uvercinkanin-agustos-kufesi/


Tem
31
2019
--

Sait Faik ve Doktor Besançon

EVV3L’in sıkı takipçilerinden -eksik olmasın- Halûk Cengiz, Sait Faik’e dair ilginç bir buluntu paylaştı. Buluntuyu ve buluntuya dair Halûk Cengiz’in oluşturduğu bilgi notunu aşağıda ilginize sunuyoruz. (Zy)


saitfaikmuzesi.org adresinde kronolojik bir liste bulunuyor. Bu listede Sait Faik’in muayene için Paris’e seyahatiyle ilgili olarak şu ifadeler yer alıyor:

29 Ocak 1951: Doktor Kazım İsmail Gürkan’ın tavsiyesiyle Doktor Justin Besançon’a muayene olmak için Paris’e gider. Doktor, on beş gün kadar hastanede yatması ve karaciğerinden parça alınması gerektiğini söyler. Bütün bunlardan korkan Sait Faik beş gün sonra İstanbul’a döner.

Nazlı Karabiyikoğlu tarafından artfulliving.com.tr‘de kaleme alınan “Sait Faik’in Paris’teki Bilinmeyen Beş Günü” başlıklı yazıda şu bilgilere yer verilmiş:

“(…) Sait Faik’in karaciğer problemleri ilerleyince Burgazada’da artık tam zamanlı kaldığını, tedavi için Fransa’ya gittiğini, hepimiz biliriz -kitaplarının biyografi kısmında yazanlar ezberimizdedir-. Wikipedia’yı açabilirsek şu bilgiyle karşılaşabiliriz: “Yazara, 1948 yılında siroz teşhisi kondu. Sık sık doktorlara da görünmesine rağmen hastalığının kötüye gitmesi üzerine 1951 yılında Fransa’ya gidip orada tedavi olmaya karar verdi. 31 Ocak 1951’de amcası ve Samet Ağaoğlu’nun desteği ile gittiği Paris’te sadece beş gün kalıp, İstanbul’dan uzakta öleceği ve tedavinin ağırlığının korkusu ile geri döndü. Sait Faik, daha sonra amcasına yazdığı bir mektupta geri dönüş sebebini doktorlarla olan konuşması ile hastaneye yatması kararı verildikten sonra düştüğü panik ve yaşadığı kriz olarak açıkladı. Paris’teki doktorlar, Sait Faik’e ciğerinden parça almaları gerektiğini söyleyince yazar paniğe kapılmıştı. Fransa’dan döndükten bir hafta sonra pişman oldu. Annesinin de baskısıyla Paris’e tedavisine geri dönme arzusunu ölene kadar muhafaza etti. Paris yolculuğunun ardından büyük bir umutsuzluğa düşen Abasıyanık, aynı zamanda yazarlık kariyerinin en verimli günlerini geçirmeye başladı.” Peki gerçekten ne olmuştu o beş günde Sait Faik’e? Onu Paris’ten kaçarcasına uzaklaştıran sadece ciğerinden alınacak parçanın verdiği panik miydi? Ne hissediyordu Sait Faik? Ne yiyor, ne içiyor, kendine dar ettiği o beş günde aslında ne yapıyordu? (…)”

Naim Tirali’nin (o tarihlerde Tirali de Paris’tedir ve sıklıkla birliktedirler) 16 Mayıs 1975 tarihli Milliyet Sanat’ın 132. sayısında yayımlanan yazısı önemli. (Bkz:“Sait Faik’in Paris’teki Bilinmeyen Beş Günü” )

İnsan Ömrü başlıklı kitabın bendeki 1945 yılında yapılan 3. baskısı. Ne yazık ki kitabı dilimize çeviren Sadık Gören, kitaba bir önsöz yazmış olmasına karşın doktorun kimliğine ilişkin pek fazla bir bilgi vermiyor. Sadece “Fransa tıp âleminin meşhur simalarından olan Doktor Besançon’un İNSAN ÖMRÜ adını verdiği eserini kısaltarak dilimize çevirdim” diyor. Bu konuda oldukça fazla kaynağa rastladım. Ama hep benzeri bilgiler paylaşılıyor. Ne var, hemen hepsinde tam adı Justin Besançon olan doktorun adı Doktor Besançon olarak anılıyor. 1940’ların ortalarında “Fransa tıp âleminin ünlü simalarından” olan, 1951’de Sait Faik’in tedavi amacıyla gidip görüştüğü doktor bence bu doktor Justin Besançon olmalıdır.

Halûk CENGİZ
halukcengiz57@gmail.com
30 Temmuz 2019


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Sait Faik” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
17
2019
--

ECE AYHAN ADINDA BİRİ TATARA TİTİRİ (Tarık Özcan)


GİRİŞ


Bir süredir üniversite mizah dergilerini, lise edebiyat dergilerini toplamaya çalışıyorum. Bu dergilerin hoş detaylar barındıran ‘efemera niteliğinin’ ötesinde, biyografi çalışmaları için gizli hazineler barındıran özellikte olduğunu keşfettim, keşfediyorum. Şu an okuduğunuz bu yazı da sözünü ettiğim çabanın ürünüdür.

Üniversite mizah dergilerinin belki de en meşhuru Kazgan. Kazgan, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) öğrencilerinin her yıl yayımladığı, –ve yayımlanmaya halen devam eden- okulun hoca ve öğrencileri hakkında karikatürler ve nükteli yazılar içeren bir mizah dergisi. Aynı zamanda “İnek Bayramı” gibi bir Mülkiye geleneği.[1]

Kazgan’ın çeşitli sayılarını incelerken “Mülkiyeli Edebiyatçılar” isimli bir dosya hazırlamayı düşünüyordum. Ancak bu çalışmada bir sınırlamaya gitmek hem biçim hem de içerik bakımından daha doğru olacaktı. Bu düşünce zihnimi meşgul ederken Cemal Süreya ve Ece Ayhan’ın İkinci Yeni için kullandığı tabir aklıma geldi: bir Mülkiye hareketi olarak İkinci Yeni.

Ece Ayhan, İkinci Yeni’den bahsederken şu ifadeleri kullanır:

“Bana baka; ‘İkinci Yeni’ (ben, ‘Sıkı Şiir’ diyorum şimdi buna; o başka, ya da ‘Sivil Şiir’) 1950’lerden sonra, Türkçede, taş­radan gelmiş ve çok genç parasız yatılıların oluşturdukları hiçbeklenmedik, garip bir biçimde de özgün, çağdaş, çağcıl ve önemli bir şiir ve bir düşünce ‘sıçrama’sıdır; yani 13/15 bir akım. Çok özgül bir anlamda belki de bir Mülkiye hareketi, hiç değilse ilginç bir Ankara şiir olayı. (Ne tuhaf; uç beylerini de birlikte getiren, iyice sınırda ve yeni şiir atılımları, ikidir Ankara’dan çıkıyor Cumhuriyet tarihimizde!)”[2]

Şu cümle de onun:

“İlginç bir saptama: Sezai Karakoç ile Cemal Süreya, Mülkiye’yi (Siyasal Bilgiler Fakültesi) bitirmişlerdir ama ‘mülkiyet’le bir ilinti kurmamışlardır.

(Cemal Süreya bana İkinci Yeni olayının temelde ve bir anlamda (İnek Bayramı gibi) bir Mülkiye Hareketi olduğunu da söyler.)”[3]

Bahsettiğim sınırlamayı “Mülkiyeli İkinci Yeni Şairleri” yapmak da bir tercihti. Ancak literatürü incelediğimde, Cemal Süreya: Şairin Hayatı Şiire Dahil ve Doğunun Yedinci Oğlu Sezai Karakoç çalışmalarında Kazgan değinilerini görünce[4] daha özgün bir çalışma yapmak niyetiyle yazıyı sadece Ece Ayhan’a özgülemek istedim ve bu yazı ortaya çıktı.

Kazgan-1959

BİR YIĞIN KEÇİBOYNUZU


1959 Kazgan’ında Kazgancı Cafer İdris Damsarsar, “Şaban’a Mektup” isimli yazıda Ece Ayhan’ın Kınar Hanımın Denizleri kitabını alaycı bir dille müjdeler: “Ece Ayhan Çağlar’ın ‘Kınar Hanımın Denizleri’ adlı bir yığın keçiboynuzuyla dolu bir şiir kitabı çıktı.”[5]

Kazgan-1959, s.3

Keçiboynuzu kavramı (zahmeti çok faydası az) Ece Ayhan şiiriyle kuvvetli bağ kuramayan her okuyucunun kullanacağı türden bir benzetme. Ancak yazının sahibine dikkat çekmek isterim: İdris Damsarsar. Bilindiği üzere İdris Damsarsar, Ece Ayhan’ın kullandığı takma isimlerden biri. Bu bilgiyi bilenler için yukarıdaki değini daha da komik bir hal alabilir ancak 1959 Kazgan’ındaki İdris Damsarsar’ın Ergin Günçe olduğu bilgisini vererek işleri daha da karmaşık bir hale getireceğim, maalesef.[6]

Ergin Günçe’nin Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden yakın arkadaşı ve Kazgan’ın yayın kurulunda bulunan Dinçer Günday, İdris Damsarsar hakkında Hakkı Avan’a şunları anlatır:

“Mülkiye’nin bir geleneği vardır: İnek Bayramı. Aslında bir şenliktir. Fakültenin son sınıfındaki öğrenciler, bu etkinliğin kapsamı içinde bir de Kazgan adındaki mizah dergisini çıkarırlar. 1959 yılının Kazgan’ında yayımlanmak üzere, Apollinaire’nin ‘Marizbill’ adlı şiirinin bir uyarlaması yapılır, ama nedense bu uyarlama dergide yer almaz. ‘Marizbill’, Ergin Günçe’nin el yazısıyla, ‘Mürebbiye’ adı konularak uyarlanır. Uyarlama çevirinin altında “İdris Damsarsar” imzası görülür. Apollinaire’nin anılan şiirini Sabahattin Eyüboğlu ile N. Cumalı dilimize çevirmiştir.”[7]

İşleri daha da karmaşık hale getirmeden, yazıyı kimliğinden bağımsız ‘dönemselliği’ bakımından inceleyeceğim. 1950’lerin ikinci yarısında, pek çok edebiyat dergisindeki meşhur tartışma “İkinci Yeni ve anlamsız şiir” başlıkları üzerine eğilir. Tartışmaların çoğu İkinci Yeni şiirinin, toplumsal sorunlardan uzak ve toplum karşısında “faydasızlığına” işaret eder. Bu nedenle Kazgan’daki yazıyı da tipik bir örnek olarak değerlendirebiliriz. Ancak bu tipikliğe karşı Ece Ayhan’ın savunması ve bugünden bakınca onun şiirinin nerede durduğu göz önüne alındığında bir keçiboynuzundan mı yoksa kurucu babadan mı bahsettiğimiz sorusunun cevabı gayet açık sanırım.

Bu bağlamda Ece Ayhan’ın, İkinci Yeni hakkında yapılan ilk soruşturmada verdiği cevabı önemsiyorum:

“Yeni ozan yeni müteşebbistir, toplum içinde halen var olan ya da var olması istenilen gereksinimleri duyar, sezer, piyasaya gelir, üretime başlar. Yeni gereksinmeleri karşılayacak olan müteşebbisin üretimi, en az halen var olan gereksinmeleri karşılayan müteşebbisin üretimi denli, belki de daha çok, önemlidir.”[8]


TATARA TİTİRİ


 1959 yılının Kazgan’ından bir buluntu: Ece Ayhan Adında Biri Tatara Titiri.

Kazgan-1959, s.10

Yukarıdaki alıntı iki güzel tesadüf barındırıyor. Birincisi, Ece Ayhan hakkında yapılan bir betimlemenin bir argo deyimle yapılmış olması.[9] İkincisi ise “tatara titiri” deyiminin Ece Ayhan’ın yazı ve söyleşilerinde sıklıkla kullandığı bir tabir olması.

“Tatara titiri”, Hulki Aktunç’un Büyük Argo Sözlüğü’nde şöyle tanımlanmış:

“İşe yaramaz, önemsiz, değersiz”.[10]

Kazgan’da Ece Ayhan’ın bu şekilde tarif edilmesi tahminimce onun “tatara titiri” deyimini gündelik hayatta sıklıkla kullanması nedeniyle dergiyi hazırlayan arkadaşlarının, Ece Ayhan’a yaptıkları küçük bir şakadan kaynaklanıyor. Ece Ayhan’ın yazı ve söyleşilerinde, sekiz farklı yerde “tatara titiri” deyimini kullandığını gördüm.[11] Yani sevdiği bir deyim. Bu nedenle okul yıllarında da bu deyimi sıklıkla kullanıyor olabileceğini düşünüyorum. Ancak bu ilişkiden bağımsız olarak Kazgan’ı hazırlayan ekip, “tatara titiri” deyiminin olumsuz anlamını kullanarak bu türden bir betimleme yapmış da olabilir. Bu deyimin tespit edebildiğim ilk kullanımlarından biri Oktay Rifat’ın Jacques Prevert’den yaptığı çeviri:

Blaise Pascal adında biri
Tatara titiri”[12]

Çevirinin altına ayrıca şu not düşülmüş:

“Bu şiir bizim ünlülere uygulanarak da okunabilir.
İşte:Peyami Safa adında biri
Tatara titiri”

O yıllarda bu deyimin gündelik hayatta ya da matbuda ne düzeyde dolaşımda olduğunu bilemiyorum ancak çok yaygın bir kullanım olmasa gerek. Bu nedenle yukarıda yaptığım ilk okumaya daha yakınım.


BABİL’İN EN KÜÇÜK KAPISI


Kazgan-1959, s.41

Yukarıdaki buluntuda geçen “Şiirlerine bakılırsa Babil’de doğmuştur.” ifadesi başlı başına önem arz ediyor. Tunç Tayanç’ın yayına hazırladığı, “Adım Ece Ayhan Çağlar…” isimli çalışmadan öğrendiğimiz kadarıyla Ece Ayhan’ın ilk dönem şiirlerinde “Babil imgesi” önemli bir yer tutmakta. Ece Ayhan’ın ilk dönem şiirlerinden haberdar olan arkadaşları da belki sataşarak belki de hoş bir jest yaparak tarihe not düşmüşler.

Şiirlerden birkaç örnek verelim. İlk örnek “Babil’de Arkadaşlık” şiirinden:

Sonra Kötü İlgi’m
Ben yitmiye devam etmek istiyorum dedim
(tükenmez bir kızlık bu kapıda sıkışmış)
Bir Çarşamba günü
Ve sonraki günler yitmiye devam ettik
(sen Babil’de arkadaşlığın ne demek olduğunu bilir misin).[13]

İkinci örnek “Babilde” şiirinden:

Babil’in en küçük kapısı açık
Sokaklarda bir bakır çocuğun
Güzel yüzünü bir veba maskesi gibi
Bir hüzün gizliyor.[14]

Üçüncü örnek ise “Sentez”[15] şirinden:

Babil’de
Babil’de bir çocuk demek
Bizi kullanıp kullanıp duruyormuş
Ama biz bu değiliz ki
Daha ilk sayfalarda
Karşımıza çıkıveriyor
Başkasının gözleri
Başkasının ağızları dudakları
Babil’de basılmış[16]

Peki neden Babil? En sarih açıklama Edip Cansever’in sanırım:

“Peki neden bu kadar seviyor dille oynamayı Ece Ayhan? Ben şöyle diyeceğim: Yaşamadığı çağların, hatta yaşarken bile yaşamıyor göründüğü bir çağın, o hiç yazılmamış duygular tarihini ele geçirmek için. Bu yüzden kurulu bir şiir dili onun ilgisini çekmez hiç.”[17]

“Babil imgesinin” kökenini Ece Ayhan şiirindeki tarihimsilikte[18] aramak da mümkün. Orhan Koçak’ın anlatımıyla:

“Eğer bazı eski metin ve söylemlere kayıtlı olan ’yabansı’ sözcüklerin şiirdeki varlığı nedensizse, şiiri ‘aydınlatacağına karartıyorsa’ ve buna rağmen şiir de ‘tarihsel tabakalarla’ bağlantısını bu sözcükler aracılığıyla kuruyorsa eğer, o zaman şiirin tarihselliği de sorunlu bir nitelik alır. Bu durumda, tarihten değil de ‘tarihimsilikten’, ‘tarihmiş gibi yapmaktan’ söz edilebilir ancak.”[19]

Ancak bu arayışı gerçekleştirirken Ahmet Soysal’ın uyarısını da dikkate almak gerekir:

“Ece Ayhan’ın şiiri tarihe gönderir. Bu göndermeleri açmak, çözümlemek, ilginç olabilir. Ama bu çözümleme, şiirin şiir olarak değerinin bize veremez. Ece Ayhan’ın şiiri bulmaca değildir, ve bulmaca çözücülerin oyuncağı değildir.”[20]

Buluntudaki bir diğer önemli nokta da şu elbette: “ ‘İkinci Yeni’ adında bir şiir akımını milletin başına bela etmiş, ortalığı karıştırmış, sonra da sessiz sessiz gülmüştür.”

Ece Ayhan personanasının en belirgin iki özelliği, “ortalığı karıştırma” ve “sessiz sessiz gülme” denebilir. Ortalığı karıştırma onun kışkırtıcılığına bir gönderme sanırım. Ama bununla sınırlı değerlendirmemek lazım. Ortalığı karıştırırken kendine yer açan, kendi değerini ve özerkliğini direten bir “eylem” olarak da düşünülebilir. Kendisi de niçin yazdığını şöyle açıklıyor:

“Kimbilir, belki de, yerimi (hakkımı) aramak uğruna çiziktiriyorum. Issız bir uçta ve kendi kendine bir şeyleri yoklamak anlayacağınız. (Efendi efendi ayakta durmaya çabalarken, bak bu bir budak da ne oluyor?”[21]

“Sessiz sessiz gülen” tarafı da onun muzipliğine ve oyunbazlığına bir gönderme kuşkusuz. Bu durumu en iyi anlatan yine kendisi:

“Köylü kentten köyüne dönüyor, yalnız ve ansızın karşısına bir ayı çıkıyor. Kaçış yok. Köylü çırılçıplak soyunuyor. Ayı anadandoğma adamı görünce ters geri kaçıyor. Ben de böyle yaptım, çok ayı ürkütüp kaçırttım.”[22]

Ece Ayhan, İkinci Yeni’yi milletin başına bela etti, ortalığı karıştırdı, çok ayı ürkütüp kaçırttı, sonra da sessiz sessiz güldü. İyi ki de öyle oldu.

TARIK ÖZCAN,9 Temmuz 2019
tarikozcan1@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] Kazgan hakkında kısa bir bilgi için bkz. Bahanur Garan Gökşen-Erol Gökşen, “1923’ten 1960’a Kadar Ankara’da Çıkan Edebiyat-Kültür ve Sanat Dergileri Üzerine Tanıtıcı Bir Kaynakça Denemesi”, Kültürel Mirasın İzinde Ankara, Hacettepe Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2016, s.168.

[2] Ece Ayhan, “Ayağa Kalkarak ‘İkinci Yeni’ Akımı”, Bir Şiirin Bakır Çağı, YKY, İstanbul, 2016, s.14.

[3] Ayhan, s.20.

[4] Feyza Perinçek-Nursel Duruel, Cemal Süreya: Şairin Hayatı Şiire Dahil, Can Yayınları, İstanbul, 2017, s.77 Turan Karataş, Doğu’nun Yedinci Oğlu Sezai Karakoç, Kaknüs Yayınları, İstanbul,  1998, s.55.

[5] Kazgancı Cafer İdris Damsarsar, “Şaban’a Mektup”, Kazgan, 1959, s.3.

[6] İdris Damsarsar meselesi epey karmaşık olduğundan bu yazıda çok fazla üzerinde durmayıp ayrı bir yazı olarak yayımlamayı düşünüyorum.

[7] Dinçer Günday, Ergin Günçe’yi Hatırlamak, Manisa Kültür Sanat Kurumu Yayını, Manisa, 2011, s.13.

[8] Ayhan, s.14.

[9] Ece Ayhan şiirinin argoyla kurduğu güçlü ilişki malum. Meseleye farklı açılardan yaklaşan birkaç okuma için bkz.  Enis Batur, Başkalaşımlar I-X, Kırmızı Kedi, İstanbul, 2016, s.75; Erdoğan Kul, Ece Ayhan’ın Şiirleri Üzerine Bir Araştırma, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2007, s.464-471; Cihat Duman, “Bozuk Ağzın Şiiri Ya da Şiirin Vesikalı Baldızı: Argo”, Hece, Sayı 165, 2011, s.99.

[10] Hulki Aktunç, Büyük Argo Sözlüğü, YKY, İstanbul, 2015, s.275

[11] Ece Ayhan, Aynalı Denemeler, YKY, İstanbul, 2012, s.10, s.74; Ece Ayhan, Başıbozuk Günceler, YKY, İstanbul, 1997, s.250; Ece Ayhan, Şiirin Bir Altın Çağı, YKY, İstanbul, 1993, s.16, s.26, s.77, s.275, s.279.

[12] Jacques Prevert, “Sıkıntılı Bahis”, çev. Oktay Rifat, Yaprak, Sayı 14, 1949,  s.1.

[13] Tunç  Tayanç , “Adım Ece Ayhan Çağlar…”, YKY, İstanbul, 2014, s.142

[14] Tayanç, s.145.

[15] Aynı şiir küçük farklılıklarla Bütün Yort Savul’lar! kitabında da yer almaktadır. Bkz. Ece Ayhan, Bütün Yort Savul’lar!, YKY, İstanbul, 1994, s.237.

[16] Tayanç, s.161.

[17] Edip Cansever, “Ecegilleri Okumak”, Şiiri Şiirle Ölçmek, haz. Devrim Dirlikyapan, YKY, İstanbul, 2012, s.152-153.

[18] Farklı kavramsallaştırmalar kullanılabilir elbette. Necmiye Alpay, benzer bir gerekçeyle uzayzamanı kavramını, Ali Özgür Özkarcı ise tarih toplayıcısı kavramını kullanıyor.  Bkz. Necmiye Alpay, Yaklaşma Çabası, Edebi Şeyler, İstanbul, 2018, s.98; Ali Özgür Özkarcı, Ece Ayhan (Şiir, Tarih, İdeooji), Edebi Şeyler, İstanbul, 2018, s.44.

[19] Orhan Koçak, Kopuk Zincir, Metis, İstanbul, 2016, s.165.

[20] Ahmet Soysal, A’dan Z’ye Ece Ayhan, YKY, İstanbul, 2003, s.45.

[21] Ayhan, s.9

[22] Ümit Bayazoğlu, “Ece Ayhan Sivil İtaatsizliğin Sınırından Sesleniyor: Çok Adam Kırmışım, Özür Dilerim”, Express, 20 Mayıs 1995, s.14.


KAYNAKÇA

Aktunç Hulki, Büyük Argo Sözlüğü, YKY, İstanbul, 2015

Alpay Necmiye, Yaklaşma Çabası, Edebi Şeyler, İstanbul, 2018

Ayhan Ece, Aynalı Denemeler, YKY, İstanbul, 2012

Ayhan Ece, Başıbozuk Günceler, YKY, İstanbul, 1997

Ayhan Ece, Bir Şiirin Bakır Çağı, YKY, İstanbul, 2016

Ayhan Ece, Bütün Yort Savul’lar!, YKY, İstanbul, 1994

Ayhan Ece, Şiirin Bir Altın Çağı, YKY, İstanbul, 1993

Batur Enis, BaşkalaşımlarI-X, Kırmızı Kedi, İstanbul, 2016

Bayazoğlu Ümit, “Ece Ayhan Sivil İtaatsizliğin Sınırından Sesleniyor: Çok Adam Kırmışım, Özür Dilerim”, Express, 20 Mayıs 1995

Cansever Edip, “Ecegilleri Okumak”, Şiiri Şiirle Ölçmek, haz. Devrim Dirlikyapan, YKY, İstanbul, 2012

Damsarsar Kazgancı Cafer İdris, “Şaban’a Mektup”, Kazgan, 1959

Duman Cihat, “Bozuk Ağzın Şiiri Ya da Şiirin Vesikalı Baldızı: Argo”, Hece, Sayı 165, 2011

Garan Gökşen Bahanur – Gökşen Erol, “1923’ten 1960’a Kadar Ankara’da Çıkan Edebiyat-Kültür ve Sanat Dergileri Üzerine Tanıtıcı Bir Kaynakça Denemesi”, Kültürel Mirasın İzinde Ankara, Hacettepe Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2016

Günday Dinçer, Ergin Günçe’yi Hatırlamak, Manisa Kültür Sanat Kurumu Yayını, Manisa, 2011

Karataş Turan, Doğu’nun Yedinci Oğlu Sezai Karakoç, Kaknüs Yayınları, İstanbul,  1998

Koçak Orhan, Kopuk Zincir, Metis, İstanbul, 2016

Kul Erdoğan, Ece Ayhan’ın Şiirleri Üzerine Bir Araştırma, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2007

Özkarcı Ali Özgür, Ece Ayhan (Şiir, Tarih, İdeooji), Edebi Şeyler, İstanbul, 2018

Perinçek Feyza – Duruel Nursel, Cemal Süreya: Şairin Hayatı Şiire Dahil, Can Yayınları, İstanbul, 2017

Prevert Jacques, “Sıkıntılı Bahis”, çev. Oktay Rifat, Yaprak, Sayı 14, 1949

Soysal Ahmet, A’dan Z’ye Ece Ayhan, YKY, İstanbul, 2003

Tayanç Tunç  , “Adım Ece Ayhan Çağlar…”, YKY, İstanbul, 2014


YAYINCININ NOTLARI

-Yazının temel buluntusu olarak dikkat çeken 1959 tarihli Kazgan Dergisi‘nin pdf dosyası biçemindeki tam metnini https://evvel.org/kazgan1959.pdf adresinden inceleyebilirsiniz.

-İşbu kıymetli araştırmayı EVV3L ve takipçileriyle paylaşan Tarık Özcan‘a yerden göğe kadar teşekkür ederiz.

-EVV3L kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” başlıklı ilgilerin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
01
2019
--

Üvercinka Dergisi’nin 56. sayısı yayımlandı…

Üvercinka Dergisi‘nin Haziran 2019
tarihli 56. sayısı yayımlandı…

May
22
2019
--

Kitap: “Bir Limandan Üç Resim” (İlhan Berk)


“Düşünce halinde her şey kaybedilmiştir”

İkinci Yeni’nin önde gelen şairlerinden İlhan Berk, ilkgençlik yılları sayılabilecek dönemde “İlhan Berk olmak” yolunda kişiliğini ve yazınsal yetilerini keşfederken, öykü, anlatı, tiyatro oyunu türünde sınıflandırılabilecek düzyazı denemelerinde bulundu. Uzun erimli bir şiirin ilk eskiz çalışmaları gibi de değerlendirilebilecek, dergilerde kalan bu düzyazılardan oluşan “Bir Limandan Üç Resim”, Berk’in şiir dışında yazınsal türlerle “mesai”sine dikkat çekebilmek, yazınsal ve düşünsel evriminin oluşum aşamalarına ışık tutabilmek adına bir çaba.

“Düşünce halinde bir elin çirkinliğini duyuyorum, uzanmak hatırıma gelmiyor; kaçıyorum. Mevsimlerin dökülüşü, bir çocuk kumların mestliğine vücudunu bırakıyor, ona uymanın hızı, fakat elde etmiş olmanın sıkıntısı, vazgeçiyor.” (Tanıtım Metni)


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

May
03
2019
--

Artistik Bellek // #18 // Mayıs 2019


Artistik Bellek‘in Mayıs 2019 tarihli 18. sayısı yayımlandı.

(Fanzin kapsamında, geçtiğimiz Ocak ayında kaybettiğimiz
çevirmen Duygu Gündeş anısına hazırlanmış özel bir sayfa da bulunuyor.
Berk Cömert‘e dostane ve düşünceli yaklaşımı için çok teşekkür ederiz.)

Nis
08
2019
--

“Şairin Şiir Evreni” (Oruç Aruoba, 22 Ocak 2019)


Oruç Aruoba, 22 Ocak 2019
Nilüfer Belediyesi, Bursa



Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Oruç Aruoba” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/oruc-aruoba adresinden ulaşabilirsiniz.

Mar
25
2019
--

Akademik/Makale: “Eugenio Montale’nin Karamsarlığı” (İbrahim Yasin Güler)

‘Öz’ Metni: “Eugenio Montale, kapalı ve gizemli şiirin İtalyan edebiyatındaki en önemli temsilcilerindenbiridir. Montale’nin şiirleri, XIX. yüzyılın, iki dünya savaşı ile şekillenmiş ortamından dolayı karamsar bir çerçeve çizer. Söz konusu şiirler, karamsarlığın öncülü Leopardi gibi evrensel sorunların yarattığı kaygıları ele alır. Şair karamsar dünyasındaki kendi çözümsüz durumunu, şiirleriyle birçok kuşağa anlatmış ve onların yalnızlığına, umutsuzluğuna tercüman olmayı başarabilmiştir. Bu çalışmanın amacı, Eugenio Montale’nin şiirlerindeki karamsarlığın sebeplerini, şairin bunları işleyiş biçimini, bir diğer İtalyan şair Leopardi’nin karamsarlığı ile ortak paydada bulunan ve ayrılan yanlarını incelemektir.” (İbrahim Yasin Güler)


Makalenin tam metnini https://dergipark.gov.tr/download/article-file/503286 adresinden okuyabilirsiniz.


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Poetika Çalışmaları” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/poetika-calismalari adresinden ulaşabilirsiniz.

Mar
20
2019
--

“Sonnet XXV” (Pablo Neruda)

Çeviren: Duygu Gündeş
Üvercinka Dergisi, Mart 2019,No. 53

Duygu Gündeş’in Çeviri Şiirleri:
bit.ly/cevirisiirler
Mar
09
2019
--

‘Birkaç kuşak sonra, örgütlü insan toplumu diye bir şey kalmayabilir’ (Noam Chomsky)

(…)
Peki propaganda modelinde belirlediğiniz türden filtreler medyanın bu konudaki tutumunu açıklıyor mu yoksa başka faktörler de mi söz konusu?

Noam Chomsky: Son derece şeffaf bir şekilde açıklıyor. Büyük şirket işletme modeline göbekten bağlılar: yani yarın kar etmeniz gerek. Ve ekonomi büyümeli. Ne türden bir büyüme olduğu umurlarında değil, sadece büyümek zorunda. Bu şekilde içselleştirmiş durumdalar. Dolayısıyla, evet, reklam verenlerin etkisi var ve kendilerinin de bir şirket olması çok belirleyici. Ama ondan daha derin olan şey, George Orwell’ın vurgusu, ki ben hafife alındığını düşünüyorum (ve Rızanın İmalatı kitabında ele almadık aslında bunu). Hayvan Çiftliği’nin önsözünü okudunuz mu bilmiyorum. 30 yıl sonra orijinal yazıları bulunduğunda keşfedildi. Kitapta İngiltere halkına hitap ederek diyor ki, ‘Bu kitap totaliter düşman üzerine bir taşlama elbette.’ Ama sonra şöyle devam ediyor: ‘Ama kendinizden çok fazla emin olmayın. Özgür İngiltere’de, fikirler zor kullanılmaksızın bastırılabilir.’

Orwell bazı örnekler veriyor ve iki cümlelik bir açıklama yapıyor. Biri basının zengin adamların elinde olduğu ve bu adamların belirli fikirlerin ifade edilmemesini istemek için her türden çıkarı olduğu. Diğeri ise temel olarak ‘iyi eğitim’ ile ilgili. En iyi okullara gidiyorsanız, Oxford ve Cambridge’den mezunsanız, belirli şeyleri söylememenin – hatta artık düşünmemenin – daha iyi olduğu anlayışını içselleştirmişsiniz demektir. Bu, Gramsci’nin “hegemonik sağduyu” dediği şey haline gelmiştir, hiç lafını etmezsiniz belli şeylerin. Ve bu, bu şeylerin nasıl içselleştirildiği, çok büyük bir faktör. Bunları gündeme getiren insanlara deli gözüyle bakılır. (…)


Söyleşinin tam metnine https://dunyadanceviri.wordpress.com/2019/03/09/noam-chomsky-birkac-kusak-sonra-orgutlu-insan-toplumu-diye-bir-sey-kalmayabilir/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Mar
06
2019
--

Üvercinka Dergisi’nin Mart 2019 tarihli 53. sayısı yayımlandı…

Üvercinka Dergisi’nin Mart 2019 tarihli 53. sayısı yayımlandı…
(Büyütmek için resme tıklayın…)
Mar
01
2019
--

“İlhan Berk Şiirinin Atardamarı: Günaydın Yeryüzü” (Seyyit Nezir)


İlhan Berk’in 1952 yılında yayımlanan
“Günaydın Yeryüzü” adlı şiir kitabının kapak görüntüsü…

Yazko Edebiyat’ın Ağustos 1983 tarihli 34. sayısında Seyyit Nezir tarafından kaleme alınan “İlhan Berk Şiirinin Atardamarı: Günaydın Yeryüzü” başlıklı yazının tam metnini https://evvel.org/ilhanberkseyyitnezir.pdf adresinden okuyabilirsiniz.



Ayrıca Bkz:
“Şairler Bizim İçin Övünür” (Seyyit Nezir)
(Aydınlık Gazetesi, 4/3/2019)


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
25
2019
--

Canımız, biriciğimiz Duygu Gündeş’i yitirdik…

Canımız, biriciğimiz, güzeller güzeli çevirmen Duygu Gündeş, 26 Ocak 2019 tarihinde Kadıköy’de hayatını kaybetmiştir. Duygu’nun Çeviri Şiirler adlı eserini Eylül 2018’de yayımlamıştık. Duygu için gerçekleştireceğimiz anma programına dair bilgiler önümüzdeki günlerde hem web sitemizden hem de sosyal medya platformlarımızdan duyurulacaktır. (Zafer Yalçınpınar)

Duygu Gündeş (1976-2019)

10 Kasım 1976 tarihinde Ankara’da dünyaya gelen Duygu Gündeş, 1994’te Kadıköy Anadolu Lisesi’nden, 1996’da İstanbul Üniversitesi Turizm Otelcilik Meslek Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. 2005 ile 2007 yılları arasında Kanada’da yer alan Güney Alberta İngilizce Dil Vakıfları’nın “Amerikan Edebiyatı ve Yaratıcı Yazarlık” bölümünde eğitimini sürdürdü. Çevirileri ve yazıları birçok edebiyat platformunda (Kaçak Yayın, Yeni Harman, Koridor, Patika, EVV3L, Karga Mecmua, Üvercinka) yayımlanan Duygu Gündeş’in “Psikopat, Keith Ablow” (Pegasus Yayınları, 2008) ile “Duman Hırsızı, Shana Abe” (Erko Yayıncılık, 2007) adında iki roman çevirisi de bulunmaktadır.

Yaşamının büyük bölümünü İstanbul Kadıköy’de (Fenerbahçe-Dalyan ve Erenköy-Ethem Efendi’de) geçiren Duygu Gündeş, 26 Ocak 2019 tarihinde Kadıköy’de yaşamına son vermiştir. Bilinen tüm çevirileri ve yazıları duygugundes.info adresinde toplanmıştır.


Çeviri Şiirler, Duygu Gündeş
UPAS Yayın/Şiir, Eylül 2018, 30 Sayfa
(2. Edisyon, 3 Şubat 2019)
Okumak için: bit.ly/cevirisiirler


William Blake, Charles Bukowski,
Leonard Cohen,
Emily Dickinson,
George Eliot, John Milton, Pablo Neruda,

Carl Sandburg, Sappho, Robert Snyder,
Humbert Wolfe,
Andrei Voznesenski,
William Butler Yeats


“Yeni Harman ve Kaçak Yayın gibi edebiyat dergilerinden tanıdığımız Duygu Gündeş‘in 2000’li yılların başından günümüze özenle gerçekleştirdiği şiir çevirileri (13 şairden 21 şiir) bu kitapta bütünleniyor. Çeviri Şiirler, William Blake‘den Charles Bukowski‘ye uzanan geniş bir yelpazede edebiyatın güçlü şairlerinden imgesel kıvılcımlar yansıtıyor.”

Şub
24
2019
--

Buluntu: “Hüseyin Çapkan İçin Ağıt” (İlhan Berk)

(…)
III

Ölünün Karısının Dediği

Cuma günü gök bulutluydu,
Gözüne uyku girmiyordu.

Cuma günü gök bulutluydu.

Kalktın beyaz gömleğini giydin,
Bir düğmesi düşmüştü diktim.

Cuma günü gök bulutluydu.

Bir zaman avluda gittin geldin,
Gülün bir dalı sarkmıştı kaldırdın.

Cuma günü gök bulutluydu.

Yavaşça çıktın sonra kapıdan,
Arkandan baktım durdum.

Cuma günü gök bulutluydu.
(…)

İlhan BERK
“Hüseyin Çapkan İçin Ağıt” adlı şiirinden..


Önemli Not: İlhan Berk’in bu şiiri kitaplarında yer almamaktadır. Şiirin tam metnini, hikâyesini ve buluntuya ilişkin detaylı bilgileri https://parsomen13.blogspot.com/2019/02/ilhan-berkten-yeni-bir-siir.html adresinde okuyabilirsiniz. Bu buluntuda emeği geçen tüm İlhan Berk dostlarına -yerden göğe kadar- teşekkür ederiz. (Zy)


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
21
2019
--

Ece Ayhan’ın 1998 Yılında Katıldığı Televizyon Programı ya da “Efsaneyi değiştirmek istedim.”


izlemek için tıklayın…

1998 yılında, yerel bir televizyon kanalında (Ton TV), Ahmet Kaşıkçı’nın sunumuyla gerçekleşen bir programa dönemin Çanakkale Belediye Başkanı İsmail Özay ve Ece Ayhan konuk olarak katılmış. (Programın dört parçadan oluşan eksiksiz kaydını https://pasaj69.org/ece-ayhanin-1998-yilinda-katildigi-televizyon-programinin-kaydi/ adresinde izleyebilirsiniz.)

Programı izlediğimizde, 90’ların sonunda Ece Ayhan’ın zihinsel ve fiziksel açıdan yaşına göre “oldukça sağlıklı” göründüğünü, mantıksal ve kavramsal çerçeveyi kaybetmeden konuştuğunu, yani o dönemde Ece Ayhan’ı itibarsızlaştırmaya çalışan kifayetsiz muhterislerin öne sürdüğü gibi “kötü, sağlıksız, hasta, deli vb.” olmadığını fark ediyoruz. Böylelikle, gözlerimizle gördüğümüz, kulaklarımızla duyduğumuz bu sahici yayın, bizim daha önce edebiyat oligarşisinin kâhyalarına karşı defalarca dile getirdiğimiz “Ece Ayhan’ı yanlış biliyorsunuz, yanlış tanıtıyorsunuz!” suçlamalarımızı da haklı çıkarıyor, diyebiliriz.

Programın eksiksiz kaydının paylaşılmasında emeği geçen Ahmet Kaşıkçı‘ya, Mustafa Önder‘e, Seçkin Ertün’e, Musa Günerigök’e, ayrıca, yayını pasaj69.org ortamından yaygınlaştıran Uğur Yanıkel‘e -yerden göğe kadar- teşekkür ederiz.

Zafer Yalçınpınar
21 Şubat 2019


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
05
2019
--

Kerim Çaplı’nın “Kayıp” albümünden oğlu Ahmet Çaplı’yla birlikte; “Muhtacım Sana”

Klibi izlemek için tıklayın…

Virtüöz: Kerim Çaplı
https://evvel.org/virtuoz-kerim-capli

1967′de Kerim Çaplı
https://evvel.org/1967de-kerim-capli

Hard to Believe (by Jim Capli)
https://evvel.org/hard-to-believe-by-jim-capli

Kerim Çaplı: Renkli Sağlam Uzun Aksak
https://zaferyalcinpinar.com/k7.html

Kerim Çaplı’nın Çocukluğu
https://evvel.org/kerim-caplinin-cocuklugu

Piano Pasha “Erdoğan Çaplı” ve 14 Yaşındaki Oğlu “Kerim Çaplı” https://evvel.org/piano-pasha-erdogan-capli-ve-14-yasindaki-oglu-kerim-capli

KERİM ÇAPLI’YI UNUTMADIK!
https://evvel.org/kerim-capliyi-unutmadik

Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı
https://evvel.org/yavuz-cetin-ve-kerim-capli

Kerim Çaplı’nın ünlü bir davul solusunu
https://zaferyalcinpinar.com/kerimcaplimobydick.flv
adresinden arşivleyebilirsiniz.


2004 yılında aramızdan ayrılan; birden çok enstrümana virtüöz seviyesinde hakimiyeti, vokal yeteneği ve aykırı mizacıyla Türkiye çağdaş rock müzik tarihinin Kerim abisi Kerim Çaplı’nın, 80’li yıllarda Erekli Stüdyosu’nda kaydettiği ve bu zamana kadar günyüzüne çıkmamış şarkıları oğlu Ahmet Çaplı’nın üstlendiği “Kayıp” projesi kapsamında müzikseverlerle buluştu. (Ayça Han, Cumhuriyet Gazetesi, 5/2/2019)


Bkz: https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kultur-sanat/1231405/Cagdas_rock_tarihimizin_Kerim_abisinin_hic_bilinmeyen_sarkilari….html#


“Kerim Çaplı’yı 2017 yılında büyük ilgi gören “Blue” belgeseliyle tanıdım. “Delilik ve dahilik arasında” yer alan ince çizginin üzerinde dolaşmasını hayranlıkla izlediğim o hayat, belgesel boyunca Virginia Woolf’un şu cümlesini dolaştırdı aklımda: “Ne hoş bir güzelliği vardır, hafif adımlarla, dünyadan gülümseyerek geçenlerin.” Sayısız şarkı yapmış Kerim Çaplı, bugün yaptığı o şarkıların nerede olduğu bilinmiyor. Ancak Erekli Stüdyosu’nda kaydettiği 8 parçalık bir demonun varlığı uzun süredir biliniyordu. Şimdi ise Kerim abinin oğlu Ahmet sayesinde içinde 5 İngilizce, 1 enstrümantal ve 2 Türkçe parçanın yer aldığı albüm “Kayıp” müzik tarihinde yerini alıyor.” (Ayça Han)

Ayça Han: Projenin de odağında olan “Kayıp”lık meselesi nedir? Neden kayıptı bu kayıtlar, size ulaşana kadarki süreçte bu kadar bilinmiyor oluşlarının sebebi neydi?

Ahmet Çaplı: Aslında kayıplık manasını sadece bu albüme değil hikayenin bütününe atfetmek daha doğru. Mesele kayıp olan kayıtlardan ziyade kayıp bir hayat. Bunu şöyle açıklayayım; aslında bu kayıtlar tahmin ediyorum (sonra öğrendiğim kadarıyla) babamın yakınındaki bazı müzisyen dostları tarafından da biliniyormuş. Yani kaybolmuş bir albümden ziyade çeşitli nedenlerle kendini kaybetmiş ve bulmak için de çabalamamış bir müzisyenin aslında her zaman varolan kayıtları. Ve imkanların daha da kısıtlı olduğu o dönemde böylesi gel gitleri olan bir karakterin bu kayıtları bu kadar titizlikle tamamlaması ama çıkartamamış olması bence bize hayatında boğuştuğu zorluklarla ilgili başka noktaları işaret ediyor. (…)


Söyleşinin tam metnine şuradan ulaşabilirsiniz:
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kultur-sanat/1231405/Cagdas_rock_tarihimizin_Kerim_abisinin_hic_bilinmeyen_sarkilari….html#


Okumak için tıklayınız…

Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Kerim Çaplı” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/kerim-capli adresinden ulaşabilirsiniz.

Oca
23
2019
--

Bir Şiir Kitabı’nın ve Şiir Sergisi’nin 10.Yılı: “MEYDANSIZ / TAŞ UÇAK” (Zafer Yalçınpınar)

Şöyle bir baktım da, ikinci şiir kitabım Meydansız‘ın yayımlanmasının üzerinden 10 yıl geçmiş: Dünya -tüm yüküyle birlikte- güneşin etrafında 10 kez dönmüş… Hiçbir şey değişmemiş, hâlâ aynı durumdayız; “Meydansız” olarak yaşamanın burukluğunu ve anlamsızlığını kalbimizde tüm yüküyle hissediyoruz.

Meydansız, Cavit Mukaddes‘in yönlendirmesi sonucunda, Tuncay Takmaz‘ın yayınevi olan Çekirdek Sanat tarafından Savaş Çekiç‘in kapak tasarımı eşliğinde Ocak 2009’da yayımlandı. Kitap Beyoğlu’nda, İSO’nın yönettiği Odakule Sanat Galerisi’nde gerçekleştirilen Taş Uçak Şiir Sergisi‘yle birlikte okura sunuldu.

Okumak için; bit.ly/meydansiz2009

Ne sergi ne de kitap pek ilgi görmedi… Zaten böyle olacağını biliyorduk. Karga Mecmua’nın Şubat 2009 tarihli 24. sayısında Tayfun Polat’la birlikte bu ilgisizliği değerlendiren çok sert bir söyleşi gerçekleştirdik. (Aşağıda söyleşinin tam metnini paylaşıyorum.) O günlerde hem Meydansız’la hem de Taş Uçak Şiir Sergisi’yle işaret etmeye çalıştığım şeyler edebiyat kâhyaları tarafından örtbas ediliyor ve okuyucu sürekli kandırılıyordu. Bugün de durum aynıdır. O gün de işaret ettik aynı şeyleri, şimdi, 10 yıl sonra da işaret ediyoruz. Çünkü meseleye ‘uzay zaman’ olarak baktığımızda hakikatin sırlı olmadığını görürüz: Hakikat, kalb ve vicdan arayışıyla birlikte yaşamın özüne mıhlanmıştır! (Zy)

Taş Uçak Şiir Sergisi’nin Açılışı’nda (10 Şubat 2009)

TAŞ UÇAK İNECEK MEYDAN ARIYOR…


(İşbu söyleşi Karga Mecmua’nın Şubat 2009 tarihli 24. sayısında yayımlanmıştır.)

Tayfun Polat: Şiir Sergisi ne demek?

Zafer Yalçınpınar: Şiir ihtiva eden ve geneli düşünüldüğünde poetik tarafı ağır basan bir izlek, demek… Tıpkı resim ya da fotoğraf sanatı gibi şiir de imgelerden ve imgesel öğelerin kurgusundan, dengesinden oluşur. Duvarda asılı bir şiirin duvarda asılı olan bir tablodan farkı, şiirin kelimeler tarafından işaret edilen farklı, dolaylı ve belki de ilkel bir imgeleminin olmasıdır. Ayrıca şiirde, fonetik bazen de müzikal bir yapı oluşturabilirsiniz; örneğin soyut bir şiirde -resim sanatında olduğu gibi renklerin tınısını değil de- kelimelerin işaret ettiği imgelerin tınısını bulabilirsiniz. Ya da İlhan Berk’ten Mısırkalyoniğne veya Oktay Rifat’tan Perçemli Sokak’ı, bu iki şiir kitabını birer soyut resmi izler gibi okuyabilirsiniz. Sergide 16 adet şiir ve şiirsel metin ile 14 adet görsel işimden oluşan genel bir kompozisyon var. Ayrıca sergide Nâzım Hikmet ve Ece Ayhan’ın poetikasına çeşitli referanslar da var… Aslında, şiirsel metinlerimin imgeselliği ile çoğu tipografik olan görsel işlerimin imgeselliği arasındaki kimyayı, alaşımı ortaya koymak istedim. Bu alaşımda poetika daha ağır geliyor… Bu nedenle şiir sergisi dedik…  

T.P.: Bu serginin açılması süreci nasıl işledi?

Z.Y.: “Odakule Sanat Galerisi” ve “Asanat” danışmanı Necip Yeşiltepe, internetteki çeşitli platformlarda bazı görsel işlerimi görmüş, çok beğenmiş. Bir sergi düzenlemeyi teklif etti ve koşullarını sundu. Ben de kabul ettim. Sonrasında serginin içeriği ve kompozisyonu üzerine çalışırken Necip Yeşiltepe, şiirlerimdeki imgeselliğin daha baskın, daha etkileyici olduğunu ve görsel işlerimi de kapsadığını fark etti. Böylece sergiyi hem şiirlerimden hem de görsel işlerimden oluşturmaya karar verdik. Söyleşiler ise sergiye katılacaklarla ve okuyucuyla etkileşim kurmak için düşünüldü. Bir de baktık ki söyleyecek, anlatacak ve işaret edecek, yani içimizde birikmiş birçok şey varmış… Bunları da paylaşalım istedik.

T.P.:  “Görsel iş”ten kasıt nedir? Ya da farkı nedir?

Z.Y.: Şimdi, benim bu parçaları “görsel iş” diye muğlak bırakmamın sebebi onların “ne olduğu” üzerinde kalıcı bir karara varamayışım… Yöntem olarak çeşitli kolajlardan, grafik deneylerinden, stokastik süreçlerden ve tipografiden oluşuyor bu işler… Ayrıca içlerinde, “Ş” harfinin tipolojisinin, matematiğin, tersimlemelerin, istatistiğin ve felsefenin birtakım bileşkelerine işaret eden işler de var… Fakat tüm bu teknikler ya da öğeler görsel işlerimin “nasıl oluştuğu” hakkında bilgi verirken onların “ne olduğu” hakkında aydınlatıcı değiller. Bunun sebebi de görsel işlerime bulaşan “poetika”, o cehennem… Biliyorum ki tüm bu durum, bu bilinmezlik yaptığım işlerin bir “ucube eser” gibi yanlış algılanmasına sebep oluyor, olacaktır da. Fakat inan ki “görsel iş” deyişinden daha iyi bir deyiş bulamadım…   

T.P.: Sergi kapsamında gerçekleşecek söyleşilerin konuları nasıl seçildi?

Z.Y.: Söyleşi konuları Puşt Ahali Edebiyat Platformu’nda iki senedir sürekli tartıştığımız ve sürekli savunduğumuz başlıklar… Bu söyleşiler çeşitli şairlerden çeşitli alıntılarla ve şiir okumalarıyla başlayacak… “Boşluğun Dili” konulu söyleşi dışında, söyleşilerin odağı şairlik halleri ve günümüz edebiyat ortamımızın vasatlığı… Ayrıca,  “Haklılığın İnadı” başlıklı söyleşide Ece Ayhan ve Nâzım Hikmet üzerinde özelikle duracağız ve görsel, işitsel paylaşımlarda da bulunacağız… “Boşluğun Dili” ise tamamen benim şiirlerimle ilgili… Bu söyleşide şiirlerim ve şiirlerimde yer alan birkaç duygudurum hakkında konuşacağız… Söyleşiler başından sonuna kadar katılımcılarla etkileşimli gerçekleştirilecek.

T.P.: Sergiye ve bir şiirine adını veren “Taş Uçak” göndermesini açıklar mısın?

Z.Y.: Öncelikle Taş Uçak, Nâzım Hikmet’in mahkûm olduğu dönemde Bursa Cezaevi’ne verilen lakaptır. Abidin Dino’nun aktardığına göre bu lakabı Nâzım Hikmet koymuştur. Şimdi düşünün, taştan uçak yapmaya çalışan ya da yıllarını böylesine karşıt, imkânsız bir düşüncenin, benzetmenin belki de avuntunun içinde geçirmiş bir adam…  Bir büyük şair… İfadedeki imkânsızlık duygusu… Fakat gene de şairin bu yöndeki imgesel inadı… Ayrıca, Cemal Süreya şöyle demişti: “Ağır ol bay düzyazı, uçamazsın!” Sıkı şiirin en önemli temsilcisi olan Ece Ayhan da “Anlaşılmayacaksın. Ey kanatsızlık!” diyor. Bugün sıkı şairlerin hepsi yeni Taş Uçak’larda yaşıyor… Bunu işaret etmek istedim. Bir açıkhava hapishanesine benzettiğim, görünmez dikenli tellerle çevrilmiş ve imkânsızlıkları sistemin kaotik yapısıyla örülmüş kentlerde, yeni taş uçaklarda…

T.P.:  Bu sergi mevcut edebiyat ortamında nasıl algılanabilir?

Z.Y.: Bugün, edebiyatın içtenliğine ve sahiciliğine inananlardan değil de ticari kâhyalık yapmak ve statüko cukkalamak peşinde koşanlardan oluşan, yani, editörcülük oynayan fırsatçıların maniple ettiği bir edebiyat “ortalığımız” var. Çoğu da modern şiiri bilmiyor, sezmiyor… Her iki türlü de liyakatsizler… Yani “kim kime dum duma” bir ortalık, bir ortalama kavrayış, vasatlıktan kaynaklanan bir retorik arsızlığı söz konusu… Bizim işaret etmeye çalıştığımız şeyler kolay kolay anlaşılmayacaktır. Hatta sezilmeyecektir bile… Diğer birçok konuda olduğu gibi edebiyatta da meydansızız. Sergiye “anlaşılmaz şeyler bütünü” gözüyle bakılacak sanırım… Bu da kötü, belki de “ortalama” bir yaklaşımdır bana göre… Kısacası bu meydansızlıkta serginin iyi ya da yeterince algılanacağını düşünmüyorum. 

T.P.: Sence nasıl algılanmalı?

Z.Y.: Eski ve usta şairleri saymazsak sıkı şiir denen şeyin okuyucusu, takipçisi kalmamış gibi günümüzde… Ayrıca birtakım fason şiirleri ve şairleri, yani gerçekte şiir ve şair olmayanları, sahici olmayanları zaten hesaba katmıyorum.  Kalburüstü yayınevlerinden çıkan yeni şairlerin yeni şiir kitapları bile en fazla 200-300 adet satıyor. Bu kadar küçülmüş, bu kadar odalaşmış, bu kadar meydansız ve yalnızlıkla, dikenli tellerle çevrilmiş bir ortamda bir tane yamuk bıyıklı ve kısa pantollu adam çıkmış “şiir” diye inat ediyor. Sıkı şiirin içtenliğini ve sahiciliğini savunmaya çalışıyor, onun akkor yapısını işaret etmeye çalışıyor, her şeye rağmen yazıyor, okuyor, tartışıyor, uykusuz kalıyor, kısacası şartlarını zorluyor falan… En azından bu çaba takdir edilmeli… Bununla birlikte açık açık söyleyeyim ki eğer tek bir kişi, tek bir dizemin imlediği şeyi sezdikten sonra o dizeyi aklına mıhlar ve hiçbir zaman unutmaz ise Taş Uçak Şiir Sergisi başarısız değil demektir, benim için…   

Karga Mecmua, Sayı: 24, Şubat 2009

Hamiş: Yalçınpınar’ın tüm şiirlerine ve şiir kitaplarına -pdf olarak- https://bit.ly/zypsiir adresinden ulaşabilirsiniz. Yalçınpınar’ın söyleşileri de şurada; https://bit.ly/dilinkemigi

Oca
08
2019
--

Akademik Çalışma: “Seçilmiş Hikâyeler Dergisi’nin Tanıtımı, Türk Edebiyatına Katkısı ve Sistematik İndeksi” (Dr. Nuran Özlük)

“Çalışmada hikâye yazarı Salim Şengil tarafından 1947-Temmuz 1957 tarihleri arasında birinci seride 47, ikinci/yeni seride 66 olmak üzere toplam 113 sayı neşredilen, başlangıçta yalnız hikâye türüne yer verse de yayımlandığı dönemin değişen sanat anlayışına duyarsız kalamayarak hikâyenin yanında diğer türlere de sayfalarını açan, özellikle toplumcu gerçekçi sanat anlayışını benimseyen 1950 kuşağı hikâyecilerinin kendilerini ifade edebilmelerine ve İkinci Yeni şiirinin gelişmesine imkân sağlayan Seçilmiş Hikâyeler Dergisi’nin tanıtımı, Türk edebiyatına katkılarının tespiti ve sistematik indeksinin hazırlanması ile edebiyat tarihi araştırmalarına katkıda bulunmak amaçlanmıştır.” (Özet)


Dr. Nuran Özlük tarafından gerçekleştirilen kapsamlı çalışmanın tam metnine burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz.


Hamiş: EVV3L kapsamında yer alan “Poetika Çalışmaları”na https://evvel.org/ilgi/poetika-calismalari adresinden ulaşabilirsiniz.

Oca
07
2019
--

Akademik Makale: “Wittgenstein’ın Psikoloji Felsefesi Bağlamında Deneyim ve İfade İlişkisi” (Cemre Uğural)

Cemre Uğural tarafından kaleme alınan akademik makalenin tam metnini https://www.flsfdergisi.com/sayi26/95-112.pdf adresinden okuyabilirsiniz.

Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Ludwig Wittgenstein başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ludwig-wittgenstein adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
30
2018
--

Meşhur Manyaklığın 12. Yılı: Zafer Yalçınpınar Oto-Almanağı (2006-2018)


Meşhur Manyaklık! 12. Yıl…
Zafer Yalçınpınar Oto-Almanağı (2006-2018)
Okumak için: https://bit.ly/zypalmanak

Kendi hakikatiyle yazılmış/yanmış özel bir tarihtir 12 yıldır yayımladığım bu ‪Almanak…

“Eşya olmadığımızı, insan olduğumuzu vurgulamak” adına hakikat yolundaki kalb ile vicdan arayışımızı 2018 yılında da sürdürmeye çalıştık… 2019 yılının -2018 yılında olduğu gibi- birçok “yıkım, esaret ve ölüm” getireceğini düşünüyorum, hissediyorum. ‘Mezalim’ kapınızı çaldığında eşya olmamaya özen gösterin; insan olmaya veya insan kalmaya çalışın. ‘Denizin sessizliği’ gibi, direnin…

Herkes için umut dolu bir 2019 diliyorum.

Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com