Oca
25
2015
0

Buluntu: “Ne can sıkıcı insan şu Freud!” (SAİT FAİK)

Kitap-Lık Dergisi’nin Mayıs-Haziran 1997 tarihli 27. sayısında Sait Faik’e dair çok ilginç bir buluntu yer almış: Çeşitli edebiyat meseleleri konusunda Sait Faik tarafından çevrilmiş (ya da alıntılanmış, biraz da yeniden yazılmış) ilginç ve karışık fragmanlar… 23 Mayıs 1936 tarihli Kurun (Vakit) Gazetesi’nin “Güzel Sanatlar, Kadın, Moda, Sinema” ilavesinde Sait Faik tarafından kaleme alınan “Ne can sıkıcı insan şu Freud!” başlıklı metnin tamamına https://issuu.com/adabeyi/docs/freudsaitfaik1936 adresinden ulaşabilirsiniz.


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Sait Faik ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden, Burgaz Adası Sait Faik Müzesi kapsamında gerçekleştirilen Sait Faik Araştırma Atölyesi’nin çalışmalarına ilişkin bilgilere ise https://saitfaikmuzesi.org/sait-faik-arastirma-atolyesi/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Oca
24
2015
0

Sergey Ayzenştayn’ın Desenleri

ayz1

1975 yılında İstanbul Sinematek Derneği’nin salonunda gerçekleştirilen “Ayzenştayn Desenleri” sergisi vesilesiyle Milliyet Sanat Dergisi’nin 23 Mayıs 1975 tarihli 133. sayısı Sergey Ayzenştayn‘a ayrılmış… Dergide, Canan Çoker ile Onat Kutlar’ın Sergey Ayzenştayn üzerine inceleme yazıları ve Ayzenştayn’ın “Desen çizmeyi nasıl öğrendim” başlıklı bir metni bulunuyor: https://issuu.com/adabeyi/docs/ayzenstayndesenleri

 

ayz2Sergey Ayzenştayn’ın “Rimbaud” Deseni


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “İmzalı” ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/imzali adresinden ulaşabilirsiniz.

Oca
21
2015
0

Ustamız Oruç Aruoba, ISSUU’da…

DSCN3313

“Ustamız Oruç Aruoba…”
Fotoğraf: Zafer Yalçınpınar, 8 Mayıs 2011


Bilen, bilir: EVV3L ve taifesinin en önemli araştırma gayretleri Oruç Aruoba‘nın çeşitli metinlerine ve çevirilerine yöneliktir. Yıllardır, ustamız Oruç Aruoba’nın çeşitli degilerde (70’li yılların sonundan başlayarak) yayımlanan incelemelerini, felsefi metinlerini, çevirilerini araştırıyor, buluyor ve “Oruç Aruoba” ilgileri kapsamında takipçilerimizle paylaşıyoruz. Ancak, geçenlerde farkına vardık ki EVV3L kapsamında yer alan bu özel gayretlerimizin bir yedeği ya da derli toplu bir bütünsel erişimi yoktu. Bu nedenle ustamız Oruç Aruoba’nın metin ve çevirilerine ilişkin bütünsel bir bileşkeyi EVV3L’in ISSUU alanına taşımaya karar verdik. Bununla birlikte, ISSUU’yu benimsemeyen EVV3L okurları için de elimizde bulunan metinlerin PDF biçemlerini https://bit.ly/orucaruoba adresine yükledik. (37 mb.)

Kısacası, Oruç Aruoba’nın hakiki dostlarına, kalb ve vicdan yolunda hakikati arayanlara, EVV3L’in sıkı takipçilerine iyi okumalar dileriz.

Sahicilikle
Z. Yalçınpınar


ISSUU’da Oruç Aruoba Metinleri ve Çevirileri:
Bkz: https://issuu.com/adabeyi/stacks/f2f581b69b384146b884bd16bacba1db

Nietzsche: Şair-Filozof (Oruç Aruoba, 1978)
https://issuu.com/adabeyi/docs/sairfilozof

Nietzsche: Temel Görüşü, Temel Kavramları (Oruç Aruoba, 1978)
https://issuu.com/adabeyi/docs/nietzschetemelkavramlar

Yerli-Yersiz Felsefe (Oruç Aruoba, 1980)
https://issuu.com/adabeyi/docs/yerliyersizfelsefe

Demokrasinin Özü: Özgürlük ve Özyönetim (Oruç Aruoba, 1981)
https://issuu.com/adabeyi/docs/ozyonetim

Üniversite’nin Ölümü (Oruç Aruoba, 1981)
https://issuu.com/adabeyi/docs/universiteninolumu

En Hakiki Mürşit (Oruç Aruoba, 1981)
https://issuu.com/adabeyi/docs/enhakikimursit

Özerklik Üzerine… (Oruç Aruoba, 1981)
https://issuu.com/adabeyi/docs/ozerklikuzerine

Söylemin Berisi (Oruç Aruoba, 1982)
https://issuu.com/adabeyi/docs/soyleminberisi

İktidar ve Bilgi-M. Foucault Çevirisi (Oruç Aruoba, 1982)
https://issuu.com/adabeyi/docs/iktidarvebilgi

İşi Halley’e Bırakmayalım (Zeynep Aruoba, Oruç Aruoba, 1982)
https://issuu.com/adabeyi/docs/halleyebirakmayalim

Hermann Hesse–INCIPIT VITA NOVA Çevirisi (Oruç Aruoba, 1982)
https://issuu.com/adabeyi/docs/incipitvitanova

Franz Kafka Öyküleri Çevirileri (Oruç Aruoba, 1982)
https://issuu.com/adabeyi/docs/kafkaoykuleri

Ernst Bloch: Varolan Yokülke (Oruç Aruoba, 1982)
https://issuu.com/adabeyi/docs/varolanyokulke

Ernst Bloch Çevirileri (Oruç Aruoba, 1982)
https://issuu.com/adabeyi/docs/blochcevirileri

Neler Varmış O “Siyah Çanta”da Meğer… (Oruç Aruoba, 1983)
https://issuu.com/adabeyi/docs/siyahcanta

Söylem Söylemi (Oruç Aruoba, 1983)
https://issuu.com/adabeyi/docs/soylemsoylemi

KIERKEGAARD’ın İbrahim Öyküsü (Oruç Aruoba, 1984)
https://issuu.com/adabeyi/docs/ibrahimoykusu

M. Rilke’nin Sancaktar’ı Üzerine… (Oruç Aruoba, 1984)
https://issuu.com/adabeyi/docs/sancaktaruzerine

İnsanın Kavram Bağlamları (Oruç Aruoba, 1985)
https://issuu.com/adabeyi/docs/insaninkavrambaglamlari

Dil Oyunları ve Felsefe Üzerine-L. Wittgenstein Çevirisi (Oruç Aruoba, 1985)
https://issuu.com/adabeyi/docs/diloyunlari

Tanrı’nın Sevgilisi Kim? (Oruç Aruoba, 1986)
https://issuu.com/adabeyi/docs/tanrininsevgilisikim

Wittgenstein, Dil ve Godard-Robert Maclean Çevirisi (Oruç Aruoba, 1986)
https://issuu.com/adabeyi/docs/dilvegodard

Beyaz Kentte (Oruç Aruoba, 1986)
https://issuu.com/adabeyi/docs/beyazkentte

Niye Gitsin ki Felsefe Sinemaya (Oruç Aruoba, 1987)
https://issuu.com/adabeyi/docs/felsefesinema

Üst Üste Çadırlar (Oruç Aruoba, 1990)
https://issuu.com/adabeyi/docs/ustustecadirlar

Celal Bey’in Albatros’u Uçup Gitti (Oruç Aruoba, 1990)
https://issuu.com/adabeyi/docs/celalbeyalbatros

Dört Açık Kıyı Düşü (Oruç Aruoba, 1991)
https://issuu.com/adabeyi/docs/dortacikkiyidusu

Göz ve Söz, Tanzaku’lar (Oruç Aruoba, 2003)
https://issuu.com/adabeyi/docs/gozvesoz

gaSte (S Gazetesi) Yazıları’ndan… (Oruç Aruoba, 2008)
https://issuu.com/adabeyi/docs/gasteyazilari2008

Üniformalılık (Oruç Aruoba, 2008)
https://issuu.com/adabeyi/docs/uniformalilik

Açık Mektup (Oruç Aruoba, 2014)
https://issuu.com/adabeyi/docs/rtemektup


Oca
21
2015
0

“Bilmediğimiz Nâzım Hikmet” (Aslı Uluşahin)

Nâzım Hikmet’in doğumunun 113. yıldönümü vesilesiyle Aslı Uluşahin tarafından hazırlanan “Bilmediğimiz Nâzım Hikmet” başlıklı yazı dizisinin tam metnine https://asliulusahin.blogspot.com.tr/2015/01/113.html adresinden erişebilirsiniz.


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Nâzım Hikmet” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/tas-ucak adresinden ulaşabilirsiniz.

Oca
19
2015
0

Bedri Rahmi’nin Bir Deseni

brahmidesenk


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Bedri Rahmi Eyüboğlu” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/bedri-rahmi adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
18
2014
0

Buluntu-Söyleşi: “İlhan Berk ile ‘Köroğlu’ Üzerine…” (1955)

korogluberk2

“Köroğlu”, İlhan Berk
Dost Yayınları, 1955


“Sanatlar” Dergisi’nin 1955 yılında yayımlanan 3. sayısında, İlhan Berk’in ilginç bir “konuşma”sına rastladım. Necdet Eruygur tarafından gerçekleştirilen bu “konuşma”da İlhan Berk, “Köroğlu” adlı üçüncü şiir kitabına ilişkin çeşitli soruları cevaplamış. Konuşmanın tam metnine https://bit.ly/korogluilhanberk1955 adresinden ulaşabilirsiniz.

İyi okumalar dileriz.


 

korogluberk

“Köroğlu” adlı kitabın arka kapağında yer alan İlhan Berk portresi. (1955)

*


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
05
2014
0

Göz ve Söz; Tanzaku’lar (Oruç Aruoba, 2003)

tanzaku

Ustamız Oruç Aruoba’nın,  6:45 Yayınları tarafından Ocak 1999’da yayımlanan “Ne” (Otuzaltı Tanzaku) adlı eserinde yer almayan bazı özel “Tanzaku”larına ve “Tanzaku” üzerine tanımlayıcı düşüncelerine, Haziran-Temmuz 2003 tarihli “Le poéte travaille” adlı dergide rastlamanın mutluluğunu yaşıyoruz. Ustamız tarafından kaleme alınan “Göz ve Söz” adlı tanımlayıcı yazı ile bahsettiğimiz “Tanzaku”larına https://zaferyalcinpinar.com/gozvesoz.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.


Hamişler:

1/ Uzun zamandır, ustamız Oruç Aruoba’nın kaleme aldığı ve 1970’lerin ortasından günümüze uzanan çeşitli dergilerde yayımladığı felsefi yazılarını “bulmak” üzerinde çalışıyorduk. Sonunda, çalışmamızı tamamladık; https://evvel.org/ustamiz-oruc-aruoba-issuuda

2/ EVV3L kapsamında yayımlanan “Oruç Aruoba” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/oruc-aruoba adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Kas
23
2014
0

“Tanıdık Dünya” Resimleri (Abidin Dino)

mca

Adam Yayınları, 1984


 

mca1


mca2


mca3


mca4


mca6


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Abidin Dino” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/abidin-dino adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
16
2014
0

“Köle Hanı” Çizimleri (Avni Arbaş)

kolehanikapak

“Köle Hanı”, İlhan Tarus
Yeditepe Yayınları, 1954

Kapak ve Hikâye Resimleri: Avni Arbaş


kolehani1

“Üst Kat” adlı hikâye için…


kolehani2

“Kör Nefis” adlı hikâye için…


kolehani3

“Köle Hanı” adlı hikâye için…


kolehani4

“Otuz Papel” adlı hikâye için…


kolehani5

“Sır” adlı hikâye için…


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Yeditepe Yayınları” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/yeditepe-dergisi adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
09
2014
0

“A. Camus ve Marmaris” (Ali Bulunmaz)

Albert Camus hakkında ilginç bir Marmaris hikâyesi/buluntusu… Ali Bulunmaz’dan…
Bkz: https://altidokuz.com/muhtelif/marmariste-bir-fransiz/

Kas
03
2014
0

“Gülen Ada” Çizimleri (Halikarnas Balıkçısı)

gulenada5

“Gülen Ada”, Halikarnas Balıkçısı
Yeditepe Yayınları, 1957

Kapak ve Hikâye Resimleri: Halikarnas Balıkçısı

“Gülen Ada” adlı hikâyenin tam metnine
https://zaferyalcinpinar.com/gulenada.jpg
adresinden ulaşabilirsiniz.

*


gulenada1

“Fırıncının Kızı” adlı hikâye için…


gulenada2

“Hayatımın Romanı” adlı hikâye için…


gulenada3

“Barbut” adlı hikâye için…


gulenada6

“Hortlıyan Bakış” adlı hikâye için…


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Yeditepe Yayınları” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/yeditepe-dergisi adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
01
2014
0

Buluntu: İlhan Berk Fotoğrafları (İsa Çelik)

iberk2yeni2


 Fotoğraflar: İsa Çelik

Gösteri Dergisi, Mayıs 1984, Sayı: 42


 iberk2yeni


Hamişler:

1. Fotoğrafları EVV3L’e ulaştıran, sıkı dostumuz Sn. Neylan Doğan‘a çok teşekkür ederiz.

2. EVV3L kapsamında yayımlanan İlhan Berk başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
29
2014
0

“Dar Olan” (Dağlarca)

20141028_120145

Fazıl Hüsnü Dağlarca
Bkz: Dağlarca 100 Yaşında Sergisi’nden İzlenimler

Özel Not: Fazıl Hüsnü Dağlarca, Kadıköy’deki apartman dairesinin “Dağlarca’nın Gökyüzü” adında bir müze olmasını vasiyet etmiştir.

 


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “F.H. Dağlarca” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/daglarca adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
25
2014
0

Hikâye: “Şair Bir Gece Hırsızı” (Karel Çapek)

karelcapek

Çekoslovak yazar Karel Çapek‘in “Kaybolan Bacak” adlı hikâye kitabına ulaşmayı “edebiyat”, “etik” ve “ironi” kavramları arasındaki ilişkiler kapsamında çok önemli bir tanışma biçimi olarak görüyorum. Çapek’in hikâye kitabı, Hasan Ali Ediz’in çevirisiyle 1953 yılında Yeditepe Yayınları’ndan yayımlanmış. Kitabın kapağı ile içerdiği hikâyelerin bazı sahnelerini Ferruh Doğan çizgiye dökmüş. Kitapta yer alan hikâyelerin tümü çok ilginç ve ironik, ancak, içlerinden bir tanesi çok hoşuma gitti: “Şair Bir Gece Hırsızı” adlı hikâye beni hem güldürdü, hem de günümüzde olan bitenler ve günümüz edebiyat ortamı çerçevesinde çokça düşündürdü.

İşbu hikâyenin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/sairbirgecehirsizi.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Hikâyenin tam metnine EVV3L’in issuu’daki pdf alanı‘ndan da erişebilirsiniz: https://issuu.com/adabeyi/docs/sairbirgecehirsizi

İyi okumalar dileriz…

sairhirsiz7

“Şair Bir Gece Hırsızı” adlı öykü için
Ferruh Doğan’ın çizimlerinden biri…

*


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Yeditepe Dergisi ve Yayınevi” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/yeditepe-dergisi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
03
2014
0

Söyleşi: “Adada yaşamak, denizi yaşamaktır.” (Hüseyin Can Yücel)

Ağustos 2014’te, sıkı koleksiyoner Hüseyin Can Yücel ile adalar kültürü ve Marmara (Mermer) Adası üzerine söyleştik.


Zafer Yalçınpınar: Adalar kültürü, özelde de Marmara Adası üzerine çesitli basılı materyalleri toplayarak bu konudaki en geniş koleksiyonu -belki de araştırma faaliyetini- gerçekleştiriyorsun. Nasıl başladı bu serüven?

H. Can Yücel: Haluk Cecan’ın çekimlerini yapmış olduğu 1989 tarihli “Marmara Adaları” adında bir belgesel vardır. 13 hafta boyunca TRT’de yarım saatlik bölümler halinde yayınlanmıştı. İnternet aracılığı ile izlediğim “Derindeki Sırlar” (1997) adlı başka bir belgeselinde Haluk Cecan, Gökçeada’daki kılıç balığı avcılarını konu edinmişti. Oradaki anlatımlar esnasında şu sözler dikkatimi çekti: “Hava gerçekten çok güzel ve kıpırtısız. Tıpkı Yaman Koray’ın anlattığı gibi… Yaman Koray, Marmara Adası’nda kılıç balığı avcılığı yapan insanları anlattığı ‘Deniz Ağacı’ adlı romanında şöyle der; ‘Güneş tam tepelerindeydi. Deniz dümdüzdü, pırıl pırıl yanıyordu. Maviden çok beyazdı. Parlak hareketsiz bir beyaz. Güneşe dönmüş kocaman bir aynaydı deniz… Senenin bu ilk gününde ısınmak için serilmiş yatıyordu sanki.” Bu satırlar zihnime mıhlandı. Hemen romanın ismini not aldım ve araştırmaya başladım. İnternette pek bir şey bulamadım. Beyoğlu sahaflarını tek tek dolaştım ve sonunda unutulmuş bir rafta tek basım yapmış olan 1962 tarihli ‘Deniz Ağacı’nı satın aldım. Araştırmaya ve arşive başlarken satın almış olduğum ilk kitap buydu. Romanı okudum ve içimdeki “ada özlemi” duygusunun sürekli yükseldiğini hissettim. O dakikada karar verdim. Ada ile ilgili yazılı bütün belgeleri toplayıp güzel bir arşiv oluşturmalıydım.

denizagaci

Z.Y.: Koleksiyonun başlangıcında, yani bu serüvenin ilk ânında Yaman Koray’dan kaynaklanan önemli bir metafor ya da şiirsellik var: “gökyüzünün altında, bir ayna gibi uzanışı denizin”. Bu noktada denize olan bağlılığın üzerine bir soru sormak istiyorum. Bu bir tutku mu, yoksa mecburiyet mi? Adaların tecrit faktörünü de göz önüne alarak, ada insanının denizle olan bağından bahseder misin biraz? En azından senin bağından…

H. C. Y.: Adalarda yaşam elbette zordur. Anakarada mevcut birçok olanaktan ada sakinleri tam anlamıyla yararlanamaz. Özellikle de eğitim ve sağlık konuları buna örnektir. Kimi zaman doğumlar bile karşı sahildeki hastaneye yetişme çabası içinde teknelerde gerçekleşmiştir. Yaz aylarında artan nüfusla canlanan ekonomi kış aylarında yine durgunlaşır. Adalarda işlenen ve imâl edilen ürünler de deniz taşımacılığı ile komşu il ve ilçelere ulaştırılır. Ayrıca, balıkçılığın adalarda önemli bir geçim kaynağı olduğunu düşünürsek senin de ifade ettiğin gibi denizin “büyük bir mecburiyet” olmasından söz edebiliriz. Ancak, bütün bu olumsuzluklardan yakınan ada sakinleri bir işleri çıkıp da şehre inmeleri gerektiğinde veya gezinti maksadıyla gittikleri kalabalık yerleşim yerlerinde, bir müddet sonra sıkılıp adeta kaçarcasına adaya geri dönmektedir. Çünkü alışmıştır her sabah yolda karşılaştıkları dostlarına “Günaydın!” veya “Ne haber?” demeye… Çınarların altında demli çay içmeye, kahvehanede birbirini çekiştiren, şakalaşan, dertleşen ahbaplarla sohbet etmeye, ağzı dolu dolu küfür edebilme özgürlüğüne… Kısacası, adapte olamaz şehrin kaosuna… Bir aidiyet duygusudur benliğini saran ve hemen adaya atmalıdır kendini… Benim gibi çocukluğu adada, bütün öğrenim hayatı da büyükşehirde geçmiş, şehirde alınteri dökerek çalışan, stres ve hayat koşullarının ağırlığı sonucunda bunalmış, yorulmuş adalılar için ise bu bağlılık bir tutku seviyesindedir. Öyle bir tutkudur ki bu, her tatili fırsat bilip tek başına da olsa her türlü hava koşuluna ve ulaşım zorluğuna rağmen yollara düşürmektedir insanı. Sosyal hayat doğrultusunda baktığımızda: Akşam üzeri ailece çıkılan çaparilerde balık tutulmaktadır, kimi zaman düğün alayları tekneler aracılığıyla düzenlenmektedir. Alışılmışın dışında bir tekne veya gemi geldiğinde adaya, o tekne günün konusu olur… Uzaklara gitmenin hayalleri kurulur. Denizcilik önemli geçim kaynaklarındandır. Yurtdışı ve yurtiçinde çeşitli vasıflarla çalışan birçok denizci, seferi sona erdiğinde adaya mutlaka geri döner. Hatta, seyir rotası adaya yakın olanlar var ise köylerin önünden geçerken düdük çalarak selamlar sevdiklerini. Nedendir bilinmez, gençlerin dışında denize giren-yüzen pek nadirdir. Hatta, sık kullanılan bir espri de olsa söylemeden geçemeyeceğim; ‘Adalılar ancak kazara düşerlerse denize girerler…’ Çünkü adada yaşamak, denizi yaşamaktır.

Z.Y.: Ailenizin adalı olduğunu düşünüyorum, yanılıyor muyum?

H. C. Y.: Babam 1965 yılında Marmara Adası’na gelmiş ve adaya aşık olmuş.. İmkânlarının elverdiği kadarıyla bir arsa satın alıp üzerine bugün yaşamakta olduğumuz evi yapmış. Annemler çocukluk yıllarından beri -ailece- adaya yaz tatillerini geçirmek için gelirlermiş… Yine böyle bir yaz döneminde annem ve babam tanışmışlar. 1972 yılında evlenmişler. O yıllarda çeşitli ticari faaliyetleri olan babam, 1976’da eski adı “Sarıgöl Otel” olan oteli satın alarak ismini “Marmara Otel” olarak değişitirmiş. Annem ise İngilizce branş öğretmenliğini Marmara Lisesi’nde devam ettirmiş. Ve yaklaşık 14 yıl hizmet vermiş. Esasında adalı olmayışımız aşikâr.. Ancak “ada sevgisi” aile oluşumuzu sağladığı için ve benliğimize, karakterimize işlediği için “adalılığı” kalbimizde yaşıyoruz. Aslında çok farklı coğrafyalardan gelmiş farklı kültürlere sahip insanlardan oluşuyor ailem. Ancak bir cevap vermem gerekli ise size sadece şunu söyleyebilirim: Adalı olduğumu hissediyorum ve evet; adalıyım…

Z.Y.: Ada yaşamının bireyleri “sahici insan” kılan bir yönü var; en yalın haliyle “kafayı dinlemek” diyoruz buna sanırım. İnsanları adaya çeken, adayı keşfetmeye çeken unsurlar sence nelerdir? Adada “kafayı dinlemek” dediğimizde aklına neler geliyor?

H. C. Y.: Benim için “kafayı dinlemek” adayla, doğayla bütünleşmekten geçiyor. Hava koşulları ve zamanım uygun ise çantamı hazırlar dağa uzun yürüyüşler yapar, bol bol fotoğraf çekerim. İnsanların olmadığı veya az olduğu bir sahilde oturup uzun uzun denizi izlerim. Ufuktan geçen gemileri, martıların semadaki süzülüşlerini izlerim. Ve o sessizlik… Adeta kulaklarınızı uğuldatan o sessizlik! Her akşam üzeri farklı güzellikte batan güneş… Özellikle yaz sezonu dışında… Kışın giderseniz, adadaki plajlar boş, sokaklar boş, ada bomboş… Tarifi zor bir sessizlik! Sobayı tutuşturup, bir kadeh şarap doldurup salondan denizi izlemenin keyfine doyamıyorum. Sahile vuran dalgaların çıkarmış olduğu ses ile sobadan çıkan çıtırtıların dışında hiçbir şey tırmalamıyor kulaklarımı. İlkbahar, sonbahar herbiri ayrı güzel.. Sonbaharda, Eylül ve Ekim sonuna kadar boşalan plaj ve koylarda dolaşmak, yüzmek… Akşamları, avdan dönen balıkçı teknelerini izlemek, fotoğraflamak… Bilgisayar yok, telefon yok, hatta gazete de yok. Hafiften çalan bir müzik yeterlidir, dinlenmek için.

Z.Y.: Koleksiyonun kapsamı nasıl, hangi eserler var?

H. C. Y.: Koleksiyonumda roman, anı, araştırma ve şiir kitapları yer almakta. Ayrıca adada çekilmiş eski filmleri de toplamaya çalışıyorum… Bir tür bibliyografya oluştursun diye önemli bir kitleyi sıralayayım: Yaman Koray-Deniz Ağacı, Reşit Mazhar Ertüzün-Kapıdağı ve Çevresindeki Adalar, Prof. Dr. Necdet Tunçdilek-Marmara Adaları, Fikret Arıt-Hep Bu Topraklar İçin, Erol Toy-Iğrıp, Ahmet Enön-Marmara Adası’nda 8000 Yıl, Apostolos Domvros-Petrokarava’ya Dönüş, Osman Sami Öngör-Birkaç İnsan, Şahap Sıtkı-Acı, Neslihan Acu-Kuzgunun Şarkısı, Samih Rifat-Ada, Tomris Uyar-Yaza Yolculuk, İsmet Değirmenci-Gemi Ne Zaman Gelecek… Başlıca filmler de şöyle; Gelin (1986), Kanlı Deniz (Deniz Ağacı’ndan uyarlama, 1972), Ben Bir Sokak Kadınıyım (1965) ,Gemileri Yakmak (1988), Deniz Yıldızı(1986).

cy2

Z.Y.: Kitap ya da film gibi eser bütünlüğü olmayan bir gazete kupürü, bir şiir, bir makale ya da bir gemi bileti, kartpostal veya afiş gibi efemeratik ilgiler koleksiyonun kapsamına giriyor mu? Bu tip çekirdek buluntular için bir tasnifin, önem sıran var mı?

C. Y.: Evet, genelde toplamaya çalışıyorum. Örneğin, Marmara Adası için basılmış olan eski kartpostallar, eski gazete kupürleri… Çeşitli dergilerde çıkan haberler, turistik broşürler, harita, poster ve çok sayıda fotoğraf… Benim için, eğer içinde “Marmara Adası” ibaresi geçiyor ise her şey önemlidir. Ancak hazırlamakta olduğum kitapta da kullanmayı düşündüğüm ada-gemi ilişkisi üzerine ne bulabilirsem topluyorum öncelikle…

Z.Y.: Anladığım kadarıyla adanın büyüsünü keşfetmeye ve anlamaya çalışan insanların tarihini ve hikâyelerini birincil önemde tutuyorsun. Bu insanların ortak bir özellikleri var mı?

H. C. Y.: Ada hakkında kitap yazanlara ve sanatçılara bakarsak, birçoğunun ortak noktasının adaya tatillerini geçirmek maksadı ile gelmiş olduklarını görürüz… İçlerinden çok azı adalıdır. 1960’lı yıllardan başlayarak Marmara Adası turizmde Ege ve Akdeniz kıyılarına nazaran daha aktifti. İstanbul’a yakın oluşu, bunda önemli etkendir. İnsanlar adaya geldiklerinde bir nebze de olsa şehrin kaosundan, zevksizliğinden ve gürültüsünden uzak kalabiliyorlardı. Turizm gelişmeye çabalasa da, adada yaşam her zaman zordu. Ve birçok lüksten yoksundu. Geceleri elektrik kesilir, sokaklar tenhalaşırdı. Yerleşim iki-üç katlı ahşap ve taş duvarlı evlerden oluşuyordu. Hatta 1965 yılı öncesinde gemilerin yanaşabileceği tam teçhizatlı bir iskele dahi yoktu. Edebiyatçı, yazar ve diğer ada müdavimlerinin bu salaş balıkçı kasabasında huzur bulmaya, ruhlarını dinlendirmeye geldikleri açıktır. Yazarlar ve sanatçılar şehre bu kadar yakın ve henüz bozulmamış, yapılaşmaya geçmemiş, herkesin birbirini tanıdığı bu sahil kasabasını yazları mesken edinmişlerdi. Ancak sanatçılar, sonradan, bozulmaya yüz tutan insan ilişkilerini fark etmişler ve biçimsiz yapılaşmanın da artması ile birer birer bu cennet adadan vazgeçmişlerdir. Aslında, eski kitaplara olan ilgim adanın eski hâline olan merakımla doğrudan ilgili. Sahil şeridindeki ve köy merkezindeki değişim, o yıllarda yaşamış eski adalılarla ilgili anılar… Bunların hepsi çok kıymetli. Çünkü yıllar geçtikçe her yer eski güzelliğini yitiriyor. Kültürü, tarihi yok oluyor. Örneğin; Sami Öngör’ün Veli Yakar (Veli Kaptan) ile ilgili anıları çok kıymetlidir. Hazırlamakta olduğum kitabımda da bu konuya değineceğim. Kurtuluş Savaşı yıllarında adada yaşayan Türkler ile Rum çetelerin çatışması ve bugün caminin yanındaki şehitlikte yatanların kim olduklarını ancak Fikret Arıt’tan öğreniyoruz… Bu insanlar ve bizlere aktardıkları tarihsel olaylar çok önemlidir.

 

cy1

 

Z.Y.: Sözlerine dayanarak soruyorum; adadaki sanatsal terklerin ya da azalmanın nedenini bariz bir “kapitalist yozlaşma” olarak değerlendirebilir miyiz?

H.C.Y.: Sadece Marmara Adaları’nda değil, Türkiye’nin her yerinde bir yozlaşma söz konusu. Adaya gelecek olursak, 1935 yılına kadar Marmara Adaları’na düzenli gemi seferleri yapılmamaktaydı. Ada halkı bütün ihtiyaçlarını sandal ve muhtelif çapta ahşap teknelerle en yakın sahil olan Erdek’ten karşılamaktaydı. Turizmden bahsetmek söz konusu bile değildi. Ancak 1935 sonrası genişleyen ve gençleştirilen şimdiki ismi ile Denizcilik İşletmeleri, 2005 yılına kadar kesintisiz seferleri ile adanın anakara ile bağlantı kurmasında çok büyük önem taşır. Henüz 1960’ların sonunda birkaç pansiyon ile başlayan turizm, 1980’lerde tavan noktasına ulaşmıştır. Sonrasında, Sami Öngör’ün de “Geçen Yılları düşündükçe” adlı eserinde vurguladığı gibi, adalar, güzellik-çirkinlik, temizlik-kirlilik, yenilik ve gösteriş ile ilkelliğin bir arada göründüğü tuhaf bir yer hâlini almıştır. Birkaç örnek vereyim; özellikle 1980 sonrası dönemde Kole Burnu’ndaki kilise kalıntısı ve zemindeki büyük güneş saati dozerler vasıtası ile parçalanıp yok edilmiş, sahil düzenlemesi nedeni ile aynı burun üzerindeki tarihi liman kalıntısı da ortadan kaldırılmıştır. Yıllar içerisinde artan turizm talebini karşılamak için, para hırsı ile tek tek o güzel  ahşap yapılar, ada evleri yıkılarak şehrin ruhsuz yüksek apartmanlarına benzer binalar inşa edilmiştir. Doğa da zarar görmüş, en son yüzyıllık çınar ağaçları, budama gerekçesi ile kesilmiş bir daha da toparlanamamıştır. Buna benzer bir ağaç kıyımı ise Mestanağa Mevkii’nde yapılmış, adalıların piknik yaptığı, içinden dere akan bir koru, futbol sahası yapılmak için yok edilmiştir. Eski ada fotoğrafları incelendiğinde gerçekleşen yıkım ve talan gözler önüne serilir. Bunun yanında, insan ilişkileri de bozulmuştur. Özellikle “müdavim” denebilecek nitelikteki adaseverler tek tek küstürülmüştür. Yolunacak kaz gözü ile bakılan yabancılar ve müşteriler, tatilleri için bugün ulaşımı çok daha kolay ve olanakları çok daha iyi görünen Ege ve Akdeniz sahillerini tercih etmektedirler. Marmara Adası’nı dünyada rutubeti olamayan iki adadan biri kılan mermer de tehlikededir. Giderek artan ocaklar vasıtası ile adanın Tekirdağ’a bakan yüzü adeta köstebek yuvasını andırır bir durumdadır. Sürekli olarak bir betonlaşma ve denizin kademe kademe doldurulması sonucunda Asmalı köyünde neredeyse kum kalmamıştır. Bu şekilde devam edildiği sürece beton, adaları rehin alacak gibi görünüyor. Kimse kusura bakmasın; Yunan Adaları’na gıpta ile bakıyoruz şu günlerde. Oysa gerçekten istenilseydi aynı durumda olunabilirdi bugün. Gündelik hesaplar, kısa vadeli çıkar ilişkileri, rant ve garaz teslim almış durumdadır adalarımızı. Her gelen yönetim bir öncekinin icraatlarını ortadan kaldırmak için uğraşmış. Göstermelik hizmetlerle esas ihtiyaçlar göz ardı edilmiştir. Yazık ki her geçen gün de değerlerimiz yok olmaktadır.

Z.Y.: Ben bunu bir kıyam olarak görüyorum. Tarihsel bir kıyam… Bunun önüne geçmek için gereken en temel bakış açısı “sanatsal bir özen ve farkındalık sağlamak” olsa gerek. Adayı ve tarihsel dokusunu, adadaki yaşayışı bilen birkaç hakiki ve sıkı mimar yok mu yahu… Yani, nasıl kuracağız bu sanatsal ve sahici özeni? Samimiyetle soruyorum bunu; mimari anlamda ne yapmak, nerden, nasıl başlamak gerekir sence? Adada böylesi bir dayanışma yok mu?

H.C.Y.: Bireysel çabalar tabiî ki çok önemli. Ancak, devlet tarafından koruma gerekiyor ve restorasyon imkânları için çaba sarf edilmeli. Kültür ve Turizm Bakanlığı, hatta Anıtlar Yüsek Kurulu ile yerel yönetimin çaba sarf eden birincil kurumlar olması gerekir. “Tarihi eser” olarak tescillemek yetmiyor. Bu yapıları kaderlerine terk etmemek, bu yapıları yok olmaktan kurtarmak gerekiyor hemen… İlk önce bütün tarihi yapılar tespit edilmeli. Bunlar balık tuzlamada kullanılan imâlathaneler, zeytinyağı imâlathaneleri, mesken olarak kullanılan ahşap ve taş evler, kilise ve sinegog kalıntıları, değirmenler, çeşmeler…. Yıkılmak üzere olanlar koruma altına alınmalı. Marmara Adaları Merkez İlçesi’nde bile kıyıda köşede kalmış o kadar çok taş ve ahşap yapı var ki… Birçoğu virâne halinde kaderine terk edilmiş durumda. Bunlara örnek vermek gerekirse; Sultan II. Abdülhamit dönemi Baruthane amirlerinden Cin İzzetin Paşa’ya ait köşk yarım kalmış bir konak olarak dört duvar halinde, asfalt yolun hemen üzerinde yüzü Kıble’ye dönük bir vaziyette göze çarpacaktır. Bir dönem bar olarak işletilmiş, şimdilerde ise daha çok hayvan barınağı olarak kullanılmakta… Yaşı bugün 70 ve üzeri olanlar ile sohbet edilmeli, bu insanlardan “eski ada”yı anlatmaları istenmelidir. Bir çeşit bilirkişi, ihtiyar heyeti gibi.. Böylece eserler kayıt altına alınabilir, kaybedilmiş değerler belki biraz bulunur. Daha sonra, koruma altına alınan bu yapılar müze haline getirilip turizme kazandırılabilir. Yok edilen üzüm bağları yeniden canlandırılabilir mesela…

Z.Y.: Son olarak, koleksiyonuna, araştırmalarına geri dönelim istiyorum. Elde ettiğin buluntuların adalar kültürüne ve Marmara Adası’na tezahürü nasıl? Bir kitap ya da tarihsel albüm çalışman var mı?

H.C.Y.: Gün geçtikçe bulunması zorlaşan ve en kalıcı bilgileri taşıyan kitapları toplayıp koruyarak bizden sonraki kuşaklara bir tür bilgi bankası oluşturmamız gerektiğine inanıyorum. Çocuklar adanın tarihini ve eski hâlini hiç bilmeden büyüyorlar. Oysa tarihi, coğrafi özellikleri ve kültürü ile -önceki sorularınıza cevaben sıraladığım olumsuzluklara rağmen- Marmara Adaları bulunmaz bir nimettir. Önceleri verilmesi gereken önem verilmiş olsaydı bugün yok olmuş olan birçok şey hâlâ hayatta olacaktı. Kiliseleri, eski ahşap evleri, kaleleri ve birçok tarihi kalıntısı ile bir hatta birkaç müzeye sahip olunabilirdi. Marmara Adaları Belediyesi’nin armasındaki kancabaş tipi teknelerden hiçbiri bugün yok. Fotoğraflardan başka hiçbir şey kalmamıştır. Bu konunun dışında eski fotoğraflardan bir arşiv hatta bir sergi oluşturmalı. Son 10 yıldaki karşılaştırmalardan bile olumsuz ve kötüye değişim fark edilecektir. Adaya sahip çıkmak için ilk önce tarihine, doğasına ve kültürüne sahip çıkılmalı. Ne kurtarırsak kârdır. Biraz vicdanlı davranırsak gelecek kuşaklara elle tutulur bir şeyler bırakabileceğimizi düşünüyorum. Bu nedenle, eski fotoğraf, harita, yazılı doküman, çekilmiş video ve filmler başta olmak üzere bir bilgi bankası oluşturulmalı. Yabancı kaynaklardan da faydalanılmalı. Bir kütüphane oluşturulabilir. Ben, naçizane, kendi olanaklarımla toplayabildiğim kadar materyal toplamaya çalışıyorum. Bu doğrultuda mesleğimle de ilgili olduğu için, yüz yıllık zaman dilimini kapsayan, Marmara Adaları ile anakara arasındaki deniz ulaşımını anlatacağım bir kitap hazırlığı içerisindeyim. 1908’den 2014’e uzanan düşsel bir yolculuğun kitabı…

Z.Y.: Verdiğin bilgiler ve aydınlık yaklaşımın için çok teşekkür ederim… Umarım koleksiyonun hiçbir zaman bitmez, tamamlanmaz ve sen de Marmara Adası üzerine yaşayan bir “müze-insan” olursun…

H. C. Y.: (Gülüyor) Eyvallah, sağolasın…

(Ağustos 2014, Marmara Adası)


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
19
2014
0

Sponek Birahanesi’nde…

sponek

Türkiye’de ilk sinema gösteriminin yapıldığı Sponek Birahanesi’nin afişi.
(Ali Özuyar Arşivi’nden…)


(…) “Sponek Meyhanesi’nde
sinemayı öğrenmiştir
geceden gece” (…)

bkz: TARİHİNSANCISI SÖYLEDİ-1


Eyl
10
2014
0

Özel bir fotoğraf: Ece Ayhan, Tomris Uyar, Tevfik Akdağ, Nilgün Marmara, Cemal Süreya, İlhan Berk

ecenilgun

Kaynak: https://hturgut.uyar.info/post/95080065283/bu-fotografa-iliskin-herhangi-bir-not-yok-nerede

Ece Ayhan’ın, Tomris Uyar’ın, Tevfik Akdağ’ın, Nilgün Marmara’nın, Cemal Süreya’nın ve İlhan Berk’in belirgin olduğu bir fotoğraf… Fotoğrafın, 1980’li yılların ortasında Nilgün Marmara’nın Kızıltoprak’taki evinde çekildiği düşünülmektedir.

(Not: Ece Ayhan, Öküz Dergisi’ndeki yazılarından birinde -İstanbul Günlüğü’nde- Nilgün Marmara’nın Kızıltoprak’taki evinde bulunan geniş ahşap parkeli salondan ve bu ahşap parkelerin 1mm. inceltilerek (kazınarak) cilaya hazır biçime getirilmesinden bahseder. Zy)


Hamiş: EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
29
2014
0

İlhan Berk’in Kendi El Yazısıyla; “GÜNLÜK İŞLERDENMİŞ GİBİ ÖLÜM” ve “ÜÇ KEZ SENİ SEVİYORUM DİYE UYANDIM”

ilhanberkelyazisi1

“İlhan Berk’in kendi el yazısıyla
‘Günlük İşlerdenmiş Gibi Ölüm’ adlı şiiri…”


 Değerli dost ve yazar Akif Kurtuluş, twitter’da, İlhan Berk’in -kendi el yazısıyla- iki şiirini paylaşmış.
Akif Kurtuluş’a bu sıkı paylaşım için çok teşekkür ederiz. (Zy)


 

ilhanberkelyazisi2

“İlhan Berk’in kendi el yazısıyla
‘Üç Kez Seni Seviyorum Diye Uyandım’ adlı şiiri…”
(Akif Kurtuluş Arşivi’nden…)


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan İlhan Berk ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
27
2014
0

İlhan Berk’le Görüşme’den Fotoğraflar (2006)

000034

2006 yılının Ağustos’uydu. İlhan Berk’le Bodrum’da, Şalvarağa Sokak 16 numarada bulunan evinin o ünlü “avlu”sunda  yüz yüze görüşme fırsatı buldum. Bu görüşmenin içeriğinden “ilhanberkiğne” adlı yazımın -BirGün Kitap, 2009- sonunda “önemle” bahsederim.

İlhan Berk ile görüştüğüm gün çektiğim fotoğraflardan -birkaç tanesi dışında- paylaşmamıştım. Bugün, söz konusu fotoğrafların hepsini paylaşıyor ve 28 Ağustos 2008’de vafat eden sıkı şair İlhan Berk’i saygıyla yâd ediyorum.

Z. Yalçınpınar
25 Ağustos 2014


Hamişler:

1/ 2006 yılında dijital fotoğraf makineleri yaygın değildi. Aşağıdaki fotoğraflar, o günlerde kullandığım 1970 model ve analog bir “Zenit” marka fotoğraf makinasıyla görüntülendi.

2/ “ilhanberkiğne” başlıklı yazının tam metnine https://upas.evvel.org/ilhanberkigne.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

3/ Yalçınpınar’ın diğer fotoğrafları için bkz: https://zaferyalcinpinar.tumblr.com

4/ EVV3L kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.


000020

“İlhan Berk’le…”


000025

“Avlu”


000022

“Avludaki Yasemin”


000028

“Şalvarağa Sokak, 16 Numara (Bodrum)”


000026

000023


000011

“İlhan Berk’in Çalışma Masası”

000014


000029

İlhan Berk ‘Yolda’


000030

“İlhan Berk çarşıda…”

000031

000033


Hamişler:

1/ 2006 yılında dijital fotoğraf makineleri yaygın değildi. Aşağıdaki fotoğraflar, o günlerde kullandığım 1970 model ve analog bir “Zenit” marka fotoğraf makinasıyla görüntülendi.

2/ “ilhanberkiğne” başlıklı yazının tam metnine https://upas.evvel.org/ilhanberkigne.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

3/ Yalçınpınar’ın diğer fotoğrafları için bkz: https://zaferyalcinpinar.tumblr.com

4/ EVV3L kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
17
2014
0

Sahir Bey’in İlhan Berk Anısı: “Ne o öyle! Şiirin bozuk tekerlek gibi tıngırdıyor, hep aynı sesi veriyor.”

CIMEN-YAPRAKLARI-WALT-WHITMAN-YEDITEPE__18529446_0

*

Sahir Bey’le 2014’ün kış aylarında gerçekleşen bir serginin açılışında tanıştık. Daha doğrusu Sahir Bey, beni -uzaktan biliyormuş- İlhan Berk üzerine yaptığım incelemeleri, araştırmaları takip ediyormuş. İlhan Berk, 1954 yılında Kırşehir’de, Sahir Bey’in okuduğu lisede Fransızca öğretmeniymiş. Sahir Bey, İlhan Berk’e değgin bir anısını benimle paylaştı. Kendi sözleriyle aktarıyorum:

“İlhan Berk’e ‘mösyö’ derdik. Uzun boylu, çok yakışıklı, son derece temiz ve bakımlıydı. O zamanlar ben ve birkaç arkadaşım, edebiyat dersi ödevi olarak bir duvar gazetesi çıkarıyorduk. Duvar gazetesinde benim vezinli-kafiyeli şiirlerimi görmüş. Birgün arkadaşlarım “Mösyö seni çağırıyor,” dediler. Gittim, lisede öğretmen odalarının orada bir pin-pon masası vardı. İlhan Berk masanın başında, ellerini arkada kavuşturmuş, bekliyordu. Heybetli bir duruşu vardı. “Sahir sen misin?” dedi. “Evet” dedim. “Duvar gazetesinde şiirini gördüm. Ne o öyle! Şiirin bozuk tekerlek gibi tıngırdıyor, hep aynı sesi veriyor. Kafiyeyi vezini bırak, o şiir anlayışı eski…” dedi.

Birkaç hafta sonra duvar gazetesinin diğer sayısında kafiyesiz, serbest başka bir şiir yazdım. Arkadaşlar “Mösyö seni çağırıyor,” dediler gene. Gittim, aynı yerde, aynı duruşla beni bekliyordu… Yeni şiirimi okumuş. “Aferin, şimdi oldu.” dedi ve arkasından Walt Whitman’ın “Çimen Yaprakları” adlı çeviri kitabını çıkardı, imzalayıp bana hediye etti. “Aferin, böyle devam et!” dedi.

Şiire bakışımı değiştiren o olayı hiç unutmuyorum.”

Sahicilikle
Z. Yalçınpınar

Ağu
13
2014
1

Yeni Sinsiyet’e Karşı: “Sorular, sorular, sorular, sorular…” (11 Kasım 2011)

 

  1. 2005’ten bugüne, Enver Ercan ve kurduğu oligarşik düzen, hangi edebiyat yarışmalarına hangi jüri üyelerini seçiyor? Yarışmaları düzenlenleyen kurumlar ya da “aileler” ile Enver Ercan’ın arasındaki bağlayıcı ilişkiler (hukuk) nasıldır? Edebiyat yarışmalarında “Jüri Üyeliği” hizmeti karşılığında alınan bir bedel var mıdır? İşin içindeki/amacındaki paranın meblağı ne kadar? Bir yazar/şair, jüri üyeliği müessesesinde jürilik yaparak ya da yarışma organizasyonlarında yer alarak bir senede ne kadar bir yekün kazanır, nerelere turistik geziler gerçekleştirebilir? Anadolu’daki bir ilimizde (lafın gelişi olarak, örneğin Kastamonu’da) gerçekleştirilen bir edebiyat etkinliğinin bütçesi nasıl belirleniyor? Mevcut yekünü ve “gezi hakkını” kazanmak için -diğer mesleklerle karşılaştırıldığında- “yoğun ve yorucu çalışmak” gerekiyor mu? Jüri üyeleri, yarışmalara katılan eserleri -gerçekten- okuyorlar mı, -gerçekten- değerlendiriyorlar mı? Türk Edebiyat Tarihi, sözkonusu jüri oligarşisinin -kolaylıkla- kazandığı bazı menfaatler neticesinde özünü nasıl kaybediyor, Türk Edebiyat Tarihi’nin özü nasıl, kimler tarafından değiştirilmek isteniyor?
  1. Enver Ercan’dan önce Varlık Dergisi’nin editörü kimdi? Enver Ercan, Varlık Dergisi’ne nasıl editör oldu? Varlık Dergisi’ne şiir gönderen genç yazar ve şairlere hangi “keramet”leri öğütledi, öğütlüyor? Bir yayın koordinatörü olarak Enver Ercan’ın, Varlık’a eser gönderenlere karşı tavrı nasıldır? Yaşar Nabi Nayır’ın kızı Filiz Nayır Deniztekin’in Varlık Dergisi’ndeki yönetsel konumu, tavrı ve söylemleri nasıldır?
  1. Doğan Hızlan ile Enver Ercan arasındaki bağın geçmişi nasıldır? Enver Ercan, Hürriyet Pazarlama’da “pazarlama elemanı” olarak çalışırken Doğan Hızlan’ın Hürriyet’teki pozisyonu/görevi neydi? Enver Ercan’ın elinden kim, nasıl tuttu? Enver Ercan’ı bir “kurtarıcı” olarak Varlık Dergisi’ne “kim”, “nasıl” yöneltti? Sözde kurtarılmış bir Varlık Dergisi’nin bugünkü yazar-şair tipolojisi ve edebiyat yayıncılığı tavrı nasıldır?
  1. İzmir’den endam göstermeye çalışan bazı şiir heveslilerinin Varlık Dergisi ile ilişkileri nasıldır?
  1. Hangi siyasal parti, 10-15 yıl boyunca, Varlık Dergisi’nin baş/lokomotif abonesiydi? Varlık Dergisi hangi siyasal partiden “abonelik”le destekleniyordu? Söz konusu siyasal partiyle taban tabana ters olan başka bir ideolojinin mutat yayın organı neden Varlık’a reklâm verir? Bu karşıtlıkta ve çelişkide neler gizlidir? Bu çelişkinin beslediği bir “Yayıncılık İstismarı” atmosferi, “karakter aşınması” var mıdır?
  1. Son 2-3 senedir Varlık Dergisi ile Zaman Kitap Eki arasındaki metinsel ve içeriksel ilişki nasıldır? Varlık Dergisi, içinde bulunduğumuz dönemin yozlaşı retoriğine nasıl kanalize oldu? Zaman Gazetesi, Varlık Dergisi’ne neden reklâm verir?
  1. 2000-2010 yılları arasında Varlık Dergisi oligarşisinde editör, düzeltmen, çevirmen ve koordinatör (junior seviyesinde birer edebiyat kâhyası) olarak çalışan şiir heveslileri kimlerdir? Zamanında kimlerden, hangi ödülleri almışlar? Edebiyat çevresinde hangi retoriği yaygınlaştırmakla görevlilerdi?
  1. Varlık Dergisi -sözde- “tarihsel önem”ine nasıl sahip oldu? 1940-1965 arası düşünüldüğünde “Dost”, “Yeditepe”, “Yeni Ufuklar”, “Yenilik”, “Seçilmiş Hikâyeler” ve “Türk Dili” gibi dergiler ile Varlık Dergisi arasındaki temel farklılık nedir? Tarihteki hangi statükocu oligarşi, Varlık Dergisi’ni nasıl desteklemiştir ve yönetmiştir? Varlık, mevcut statükocu tavrını hangi enstrümanlar aracılığıyla devam ettirmeye çalışmaktadır?
  1. Yaşar Nabi Nayır, bir editör ve yayıncı olarak hakikaten “çok önemli” miydi? Yeditepe Dergisi’nin editörü Hüsamettin Bozok ve çevresi hangi enstrümanlarla nasıl etkisizleştirilmiştir, unutturulmuştur?
  1. Komşu Yayınları’ndan çıkan ve sonrasında kapanan “Eşik Cini” dergisinin oligarşik çizgisi neydi? Nalan Barbarosoğlu kimdir? Kimlerden “danışmanlık” desteği aldı? Barbarosoğlu, hangi edebiyat yarışmalarında jüri olmuş, oluyor?
  1. YasakMeyve Dergisi’nde yayımlanan şiirleri kim, nasıl seçiyor?
  1. Geçmişte, 2000’li yılların ortasında İstanbul Uluslararası Tüyap Kitap Fuarı’na onur yazarı olarak seçilen ve “Tüyap Kitap Fuarı Onur Yazarlığı” kurumunu anlamsızlaştıran, içsizleştiren “köşe yazarı” kimdir? İtibarsızlaştırma yönündeki seçim bilerek mi yapılmıştır, bu seçimin içinde siyasal bir yönlendirme ya da erk uzantısı olmuş mudur?
  1. Enver Ercan ve Faruk Şüyun, 90’lı yılların başında Kadıköy Gençlik Kitabevi’nde hangi etkinlikleri düzenlediler?
  1. Feridun Andaç’ın bugünlerdeki duruşu, verdiği pozlar nasıldır?
  1. Edebiyat Turizmi’nin mucitleri kimler? İstanbul Şiir Festivali’ni kimler projelendirdi? Diğer festivalleri kimler, hangi kurumsal yapı aracılığıyla destekliyor, yönetiyor? Söz konusu etkinliklere katılacak konukları kimler, nasıl belirliyor? Yabancı konuklar hangi söylemlerle ve vaatlerle davet ediliyor? Bu organizasyonlara ilk kez kim onur konuğu oldu, kimler katılımcıydı? Bu festivallerin “şiire” hakiki bir katkısı oluyor mu? Bu festivallerin organizasyonundan nemalanan yan-müesseseler var mı?
  1. Türkiye’nin odak/konuk ülke olduğu  2008 Frankfurt Uluslararası Kitap Fuarı’na ülkemizden katılacak yazar, şair ve yayınevlerini kim belirledi? Yazarlar ve şairler hangi yayınevi sahipleri tarafından nasıl puanlandı ve listelendi? 2008 Frankfurt Kitap Fuarı’na katılan Türk Yayınevleri’nin çeviri/telif başarısızlığının maddi boyutları nedir? Fuara harcanan bütçe heba edildi mi? Enver Ercan, Zaman Kitap’a Frankfurt Fuarı öncesinde hangi açıklamaları yaptı?
  1. Kuru/derinliksiz/içsiz edebiyatın lideri Selim İleri, edebiyat dünyasına kimleri soktu, hangi yöntemlerle, kimleri, nerelerde piyasalandırdı? Selim İleri’nin piyasalandırdığı isimler hangi eserlerden, hangi intihalleri yaptı, yapıyor?
  1. Zafer Doruk’un oğlu Taner (Cin)Doruk kimdir? Hangi motivasyonla kimlere tehditvari konuşmalar savuruyor, kimleri korkutmaya çalışıyor? Hangi dizide oynuyor? Hangi retoriği kullanıyor? Yakın zamanda kimden, hangi ödülü aldı? Taner (Cin)Doruk’un babası Zafer Doruk, hangi edebiyat ödülünde jürilik yapıyor? Taner (Cin)Doruk kimle yüzleşmekten, nasıl kaçtı?
  1. Yayıncılık istismarlarının temel bileşenleri nelerdir? Hangi edebiyat heveslileri, hangi sözde editörler tarafından nasıl yemleniyor? Okuyucu bu durumun farkında mı? Okuyucu neler düşünüyor, neyi okumak zorunda kalıyor?
  1. Küçük İskender’in Varlık Dergisi’ndeki rolü/görevi nedir? Varlık Dergisi ve Enver Ercan, Küçük İskender’i nasıl görüyor? Küçük İskender’in Varlık Dergisi çevresine eklemlenmesine hangi olay neden oldu? Hangi olaylar Küçük İskender’i hâlâ Varlık’ta tutuyor?
  1.  Enver Ercan’ın 70’li yıllardaki özgeçmişinde yer alan önemli ifadeler nelerdir?
  1. TYS üyeliğimin askıya alınmasıyla sonuçlanan süreci (daha doğrusu “askılama işkencesi”ni) başlatan Salih Bolat kimdir? Salih Bolat hangi gerekçeyle benden şikayetçi oldu? TYS tarafından cezalandırılma sürecimi Enver Ercan nasıl yönetti? Bu dilekçeyi vermesini Salih Bolat’tan kim istedi? TYS’den bana hangi evraklar, hangi imzalarla gönderildi? Evrakların içeriği neydi? Ben suçlamalara nasıl karşılık verdim? TYS nasıl bir örgüttür, ne işe yarar? Edebiyat ödüllerinde ve jüri seçiminde TYS’nın rolü nedir? TYS üyeliğimin “askılanması” işkencesi daha ne kadar sürecek?
  1. TYS’nın yeni başkanı Mustafa Köz olayların neresinde durur, ne düşünür, nasıl durur? Kendisinin başkanlığından önceki dönemde -Enver Ercan’ın başkan seçilişinde- Mustafa Köz’ün rolü neydi? Enver Ercan’ın yönetimi döneminde Mustafa Köz’ün TYS’ndaki görevi neydi?
  1. Enver Ercan’ın genel başkan seçildiği 19-20 Mayıs 2007 tarihli  TYS Genel Kurulu’ndaki şaibeler nelerdi? Genel kurulun usulsüz olduğu iddisıyla kim TYS’na dava açtı? Davanın sonucu ne oldu? TYS’nın 2007 genel kuruluna ilişkin mahkeme kararı nasıldır? Kendisini eleştirenlere Enver Ercan, işbu konu hakkında hangi söylemlerle cevap verdi?
  1. Mevcut TYS üyeleri, TYS’nı nasıl görüyor? TYS bir “yazarlık-şairlik tescil merkezi” midir? TYS nasıl çalışıyor?
  1. “Düşle” İnternet Platformu’nun düzenlediği bir etkinlikte Enver Ercan, TYS için hangi acz ifadeleriyle birlikte hangi piyasalandırma çözümlerini önerdi?
  1. Kadavralaşmış yazar örgütleri var mıdır? Var ise bunların yönetim anlayışı, savunu söylemleri nasıldır? Üyelerine ve genç yazar-şairlere karşı davranış biçimleri nasıldır? Kadavralaşmış yazar örgütlerinin söylemleri ile eylemleri arasındaki büyük çelişkilerin nedenleri nelerdir? Hangi genç yazarlar hangi kadavra örgütlere hangi çözümsel önerilerde bulundu? Bu öneriler nasıl “sümen altı” edildi? Öneriler nasıl dışlandı?
  1. Başlangıçta, Şeref Bilsel edebiyat dünyasına kendini kabul ettirmek için hangi gazetenin kitap ekinde, ne tip yazılar yazdı? Şeref Bilsel, edebiyat kâhyalığı ve “üleştiri” denemelerine -bugünkü retorik arsızlığının temelini atmaya, şiir-şair değerlendirme yazıları yazmaya- ilk kez hangi edebiyat dergisinde başladı? Bu yazılardaki tavrı, yaklaşımı, söylemleri nelerdi? Şeref Bilsel’i kimler destekledi?
  1. Şeref Bilsel 2003 yılında yazdığı bir “değerlendirme” yazısında Kuzey Yıldızı Edebiyat Dergisi ve yayıncıları için ne dedi, hangi övgüleri savurdu? Aradan iki sene geçtikten sonra, 2005 yılında, Şeref Bilsel,  Kuzey Yıldızı Edebiyat Dergisi için ne dedi, hangi sövgüleri savurdu?
  1. Kuzey Yıldızı Edebiyat Dergisi, özel bir Özge Dirik sayısı hazırladığında Şeref Bilsel, neden “Ölü edebiyatı yapıyorsunuz!” dedi? Hangi sövgüleri savurdu?
  1. 2-3 yıl boyunca Özge Dirik’i ve şiirlerini çeşitli sövgülerle dışlayan Şeref Bilsel, “Yasakmeyve” adlı derginin “Müntehir Şairler” sayısında neden Özge Dirik hakkında yazı yazmaya gerek duydu? Yeni Sinsiyet’in “fırsatçılık” ve “karakter aşınması” yaklaşımı nasıldır? Enver Ercan, Şeref Bilsel’in yazısını neden yayımladı?
  1. Artshop  Yayınevi tarafından, hatalarla dolu, özensiz, herhangi bir editöryal çalışma olmaksızın ve en önemlisi de Özge Dirik’in vasiyetini zerre kadar umursamadan basılan “Özge Dirik Şiirleri” adlı kitabın fikir babası kimdir? Artshop Yayınevi’ne Özge Dirik Şiirleri’ni yayımlaması yolunda kimler öneride bulundu?
  1. Artshop Yayınevi, “Özge Dirik Şiirleri” adlı kitabı yayımladıktan sonra hangi söylemlerle ve etkinliklerle işbu kitabı pazarlamaya çalıştı?
  1. Yeni Sinsiyet’in “Biz Söylemi”ndeki retorik arsızlığı ve karakter aşınması sistematiği nasıl çalışıyor, nasıl yaygınlaşıyor?
  1. Şeref Bilsel’in çelişkili ve tuhaf söylemlerinin nedenleri nelerdir?
  1. Cenk Gündoğdu ya da Özcan Erdoğan benzeri tiplerin Yeni Sinsiyet Tipolojisi’ndeki önemi ve görevi nelerdir? Cenk Gündoğdu hangi gazetede “düzeltmen” olarak çalışıyor, bu gazetede hangi şairleri kimlere övüyor, Gündoğdu’nun öğrenim geçmişi, dergicilik geçmişi nasıldır, siyasi görüşü nedir? Özcan Erdoğan’ın dergicilik geçmişi nasıldır, siyasi görüşü nedir?
  1. Beni savcıya kim, hangi gerekçeyle ve delillerle şikayet etti?
  1. Şeref Bilsel, Cenk Gündoğdu ve Özcan Erdoğan üçlüsünün taşradaki yazar ve şairlerle ilişkileri nasıldır? Taşradaki şiir heveslileri hangi vaatlerle, nasıl yemleniyor?
  1. Şeref Bilsel ile Baki Ayhan T. arasındaki benzerlikler nelerdir? Yeni Sinsiyet’in paydaş/yandaş yelpazasinde (geniş meşrebinde) hangi yayınevleri, hangi kitaplar ve antolojiler yer alıyor? Yeni Sinsiyet’e nasıl biat edilir? Yeni Sinsiyet, hangi şiir kitaplarını piyasalandırmaya çalışıyor? Yeni Sinsiyet’in internetteki uzantıları kimler? Yeni Sinsiyet’in internet aktiviteleri ve kullandığı platformlar hangileri? Özcan Erdoğan’ın internet yayıncılığı bilgisi ve geçmişi nasıldır? İnternet’te hangi yazar ve şairler hangi mahlasları kullanıyorlar? Kim, kimi hangi araçlarla tehdit ediyor? Bu tehditlere ilişkin örnekler nelerdir?
  1. “Baki Ayhan T.” kimdir? Gerçek soyadı nedir? Baki Ayhan T., 80’li yıllarda neler yaptı, 90’lı yıllarda neler yazdı, 2000’li yıllarda neler yapıyor? Baki Ayhan T.’nin akademik hayatı ve çalışmaları nasıldır? Edebiyat öğrencileriyle akademik paylaşımları nasıldır?
  1. Şeref Bilsel ve Baki Ayhan T. hazırladıkları şiir yıllıklarında hangi dergilere ve isimlere yer veriyorlar? Yıllıkların kapsamında yer alan isimlerin, dergilerin, şiirlerin ve konu başlıklarının istatistiksel dağılımı nasıldır? Sözkonusu dağılım, hangi oligarşik ideolojinin kavramsal ve imgesel arkaplanına hizmet ediyor?
  1. Uzun yıllar boyunca Adam Yayınları için, ardından da Yapı Kredi Yayınları için şiir yıllığı hazırlayan M.H. Doğan’ın poetik ve politik görüşü nasıldı? M.H. Doğan’ın vefatının ardından YKY için şiir yıllığı hazırlamaya devam eden Baki Ayhan T.’nin poetik görüşü, bilgisi, sezgisi nasıl? Baki Ayhan T. hangi şairleri ve poetikayı tasfiye etmeye çalışıyor? Baki Ayhan T. ve planladığı tasviyeye karşı hangi eylemler gerçekleştirildi? Hangi gazetelerde hangi yazarlar ve şairler Baki Ayhan T.’ye karşı durarak ortak metinler imzaladı? Baki Ayhan T. kendisine karşı olan yazılara nasıl cevap vermeye çalıştı?
  1. “Üç Nokta” dergisinin yayımlanış amacı nedir? “Üç Nokta” dergisi hangi özel dosyalarla Türk Edebiyat Tarihi’nin yakın geçmişini biçimlendirmeye (daha doğrusu değiştirmeye) çalışıyor? Üç Nokta dergisinin “2000’li yıllar” konulu dosyasında kimler, neler yazdı? Dergide kullanılan retoriğin özellikleri nelerdir?
  1. Seyhan Erözçelik, 2009 yılında beni telefonla arayarak kimin “destur”unu/sözlü uyarısını iletti? Ne dedi?
  1. Enis Batur’un uzaklaştırılması sonrasında, Yapı Kredi Yayınları’nın görüntüsü nasıldır? Şiir ve edebiyat alanında hangi cemaatvari oligarşi, hangi masaları işgal ediyor? Yapı Kredi Yayınları, şiir ve edebiyat alanında itibar kaybetti mi?
  1. “Esrariler” kimdir? Günümüzdeki uzantıları kimler, oluşturdukları “ağ” nasıl çalışır?
  1. “Sıcak Nal” adlı dergiyi -gerçekte- kim yönetiyor? “Siyahi” adlı dergiyi -gerçekte- kim yönetiyordu? Bu iki dergi hangi görüşe hizmet ediyor?
  1. Haydar Ergülen ile Elif Şafak arasındaki tipolojik benzerlikler nelerdir? Radikal Gazetesi’ndeki köşe yazılarıyla yıldızı parlayan Haydar Ergülen, Radikal’in ardından BirGün’de oradan da Cumhuriyet Gazetesi’nde yazmaya nasıl başladı? Haydar Ergülen’in Cumhuriyet Gazetesi’nden sonraki durağı neresi olacak? Haydar Ergülen neye, nasıl hazırlanıyor?

Yeni Sinsiyet Tipolojisi’ne karşı dile getirdiğim bu sorular “devede kulak” misalidir. 2012 yılı içerisinde yayımlamak üzere yukarıdaki soruların cevaplarını ve diğer her şeyi ihtiva eden bir yazı dizisi (kitapçık) kaleme almaktayım. 2000’den 2011’e kadar edebiyat ortalığında gördüğüm, duyduğum, şahit olduğum her şeyi, tüm yaşadıklarımı, tüm duyumsadıklarımı, tüm içtenliğimle, sahiciliğimle, teker teker isimler vererek, olaylarla, şiirlerle ve belgelerle -acele etmeden- anlatacağım.

“İnsanlık Tarihi” devam ettiği sürece birileri çıkacak ve böylesi sorular sormaya, direnen yazılar yazmaya devam edecektir. Üstelik söz konusu karşı duruşu, direnişi ve haysiyeti hiçbir menfaat gözetmeden, aksine, karşı olduğu Yeni Sinsiyet’in melanet zevatları tarafından yaşamına ve ailesine zarar geleceğini “bile bile” sergileyecektir. Gelecekte kalemim, gözüm, kalbim benden alınsa da -ki bu acz içine düşmem muhtemeldir- başka birileri her zaman olacak; sahici edebiyat adına, hakikate uzanan kalb ile vicdan yolu adına çıkacak ve “şiir”i savunacak: Kaleminin ucundaki gözünü, kalbini ve vicdanını savunacak, dile getirecek. Çünkü “haklılığın inadı” diye bir şey vardır ve bu direniş bitirildiğinde -biterse eğer- “İnsanlık Tarihi” de (tarih de) bitmiş demektir. Ve o günlerde -hâlâ nefes alıp verebiliyorsanız, becerebilirseniz- kendinize “Ben bir eşya mıydım, yoksa, insan mıydım?” diye yüksek sesle sorun. Cevap veremeyeceksiniz, kendinize… Hatırlamayacaksınız. Cevap uydurmaya gerek de kalmamıştır:- zaten, biraz önce dedim ya, insanlık tarihi bitmiştir ve soru sormanın -düşünüyor olmanın- bir anlamı yoktur. Sorular dile gelmeyecektir. Tarih de şiir de…

Dile gelmeyecektir.

Zafer Yalçınpınar
11 Kasım 2011 / İstanbul

zaferyal@gmail.com
www.evvel.org
www.zaferyalcinpinar.com

 

Ayrıca bkz: https://evvel.org/ilgi/davali

Ağu
02
2014
0

‘Yeni’ Ece Ayhan Şiirleri’nden: “KATIRTIRNAKLARI”, “HARPTE ÖLEN BİRİ İÇİN” ve “HÜRRİYETE GİDİŞ”

KATIRTIRNAKLARI

Bu tanrı eski tanrı değil
Savaşa gidiyor askerler yine
Herkes gibi sen de beklemekten usanacaksın
Dar dünyaları kimse sevmez
Yalnızlığın acı tarafı böyle garip
Alışmalısın.

Gördüklerimiz de oradan geliyor
Ama bu bitmemiş bir hikâyedir
Bu çekinmeden anlatılan, bu ezik
Yıkılmış evler gibi bombardımanlarda
Biri onurunu yitirmeye razı oldu

Savaştakiler güler bunlara, anlatma
Katırtırnakları yerinde güzeldir.

(1955)

Ece Ayhan Çağlar
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”
Haz: Tunç Tayanç, YKY, 2014, 1.Baskı, s.153*

*Bu şiirin bir başka versiyonu için bkz. a.g.e. s.152


 

HARPTE ÖLEN BİRİ İÇİN

Öleceğin hiç aklına gelmemişti
Üstelik böyle istemezdin
Senin ölümün başka türlü olmalıydı
Güneşi ne de severdin
Bir gölgenin altındasın şimdi
Mendillerini hatırlarsın kadınların
Boş düşünceleri bırak
Yaşamadığına inanmalısın artık
Cevap veremediğine göre
Sana seslenenlere.

(tarihsiz)

Ece Ayhan Çağlar
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”
Haz: Tunç Tayanç, YKY, 2014, 1.Baskı, s.99*

*Bu şiirin bir başka versiyonu için bkz. a.g.e. s.98


 

HÜRRİYETE GİDİŞ

Bu davul sesleri niçin?
Serin yaz ikindisinde
Gözler nemli
Parlıyorlar da
Gök hiç böyle olmazdı
Hiç böyle açık
Rüzgâr heyecanlı
İnsanlar gibi
Rüya vadilerinde
Mevsimsiz çiçekler açmış
Güneş yağmuru altında
Gençler var
“Artık şarkılar söylenecek
Hürriyete dair
Dağlara dağlara
Altın yeleli atlar.”

(1950)

Ece Ayhan Çağlar
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”
Haz: Tunç Tayanç, YKY, 2014, 1.Baskı, s.52*

*Bu şiirin bir başka versiyonu için bkz. a.g.e. s.53


Hamişler:

1- Ece Ayhan’ın Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirleri ya da Tetiklenmemiş Başlangıçlar: https://evvel.org/ece-ayhanin-yesil-murekkeple-yazilmis-siirleri-ya-da-tetiklenmemis-baslangiclar-zafer-yalcinpinar

2- “Adım Ece Ayhan Çağlar…” için Tebrik ve Teşekkür: https://evvel.org/adim-ece-ayhan-caglar-icin-tebrik-ve-tesekkur

3- Ece Ayhan’ın “Panik” adlı Şiirine İlişkin Önemli Bir Düzelti: https://evvel.org/ece-ayhanin-panik-adli-siirine-iliskin-duzelti

4- EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
31
2014
0

“Ece Ayhan’ın Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirleri ya da Tetiklenmemiş Başlangıçlar” (Zafer Yalçınpınar)

eceayhantunctayanc


Ece Ayhan’ın Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirleri ya da
Tetiklenmemiş Başlangıçlar

Tunç Tayanç’ın hazırladığı “Adım Ece Ayhan Çağlar…” (YKY, Haziran 2014) isimli sıkı araştırma sonucu elde edilen, Ece Ayhan tarafından kaleme alınmış 100’e yakın “yeni” şiirle (ve şiir taslağıyla) karşı karşıyayız bugünlerde… Tayanç’ın araştırmasının en önemli buluntu bileşenini, Ece Ayhan’ın lise çağında (1949-1953) yazdığı şiirleri ve şiir taslaklarını içeren “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler” başlıklı epizot oluşturuyor.

Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler’in önemsenmediğini ve tuhaf bir “unutuş ya da red -psikolojik- mekanizması”yla bizzat Ece Ayhan tarafından “yok” sayıldığını Eren Barış’ın hazırladığı “Ece Ayhan Çağlar Anlatıyor” (Dipnot Yay., 2012)  adlı kitaptaki Özcan Yalım-Ece Ayhan söyleşisinden biliyoruz. Bu çıkarıma, söz konusu şiirlerin neredeyse tamamını ilk kitabı olan “Kınar Hanım’ın Denizleri”ne almamasından (ilk kitabına içkin görmemesinden) varabiliyoruz zaten. Ancak burada, bir tereddütü ifade etmek gerekiyor: Tunç Tayanç’ın hazırladığı tasnife göre Ece Ayhan’ın 1953-1959 dönemindeki şiirleri için -yani, 2. ve 3. kısım buluntular için- tamı tamına Ece Ayhan tarafından “gözden çıkarılmıştır” diyemeyiz sanırım:- Çünkü, 1953-1959 dönemindeki şiirlerin bazıları Ece Ayhan’ın “Bütün Yort Savul’lar!” (YKY, 1994) adlı toplu şiirleri ile genişletilmiş baskılarında vardır. Bu varlıktan/içermeden de Ece Ayhan’ın haberi olması -içermeyi görmesi, bilmesi, kabul etmesi- gerekir, diye düşünüyorum. (Ki zaten, benzer tereddütü “Adım Ece Ayhan Çağlar…” isimli kitabın 202. ve 203. sayfalarında Tunç Tayanç da -birkaç cihetten birden- ifade etmiş.) Demek ki “Islak” ile “Üç Gencin Kalbi” adlı şiirleri saymazsak Ece Ayhan tarafından “gözden çıkarılmış şiirler” diyebileceğimiz betikler çoğunluğu, “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler” tasnifinin içerisindedir.

Şimdi bugün, Ece Ayhan’ın poetikasıyla yoğunlaştığımızda, yani Ece Ayhan’ın şiir uzamına 2014’ten baktığımızda, gün ışığına yeni çıkan “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler” epizotunu, Ece Ayhan’ın diğer şiirlerine göre “zayıf” olarak  değerlendiren bir “şiir okuru kitlesi” de olacaktır. Gerçekten de Ece Ayhan’ın şiir kitaplarına istinaden 1959-1968 yıllarını kapsayan dönemin, “Devlet ve Tabiat”(1973) ve sonrası dönemine göre farklı bir imgesel ritim -çağrışımsal/gönderimsel bir farklılık- taşıdığını söyleyebiliriz. Ben bu farklılığın nedenini Ece Ayhan’ın “tarihsel avadanlık” meselesine bakışında, daha doğrusu bu bakışın bütünlenme ânında (son dönüşümünde) buluyorum: “Devlet ve Tabiat” adlı kitabıyla birlikte Ece Ayhan, ‘şiirinin kurgusunda/şiirinin zihninde’ tarihî gaddarlıkların -imgesel imkânlar açısından- lirik tuşelere göre “daha vazgeçilmez” olduğunu benimsemiştir. Yani, “Devlet ve Tabiat” adlı kitabıyla birlikte tarihî gaddarlıklar -ve gaddarlığın el değiştirmesi, yaygınlaşması, vurgulanması, ifşa edilmesi- onun şiirinin içinde “makro” bir sorgulama hâline gelmiştir; bir hijyen faktör olmuştur. “Devlet ve Tabiat” öncesinde ise tarihî gaddarlıklar, şiirin (şiirin zihninin, imgeselliğin) mihengi için en fazla diğer unsurlar kadar -örneğin, Ece Ayhan’ın hisleri ve dışlanmışlıkları kadar- vazgeçilmezdir.

Şunu demeye çalışıyorum; Ece Ayhan’ın “Devlet ve Tabiat”(1973) öncesi dönemini düşündüğümüzde, Tunç Tayanç’ın hazırladığı kitapta yer alan “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler” buluntusunda en az ‘Kınar Hanım’ın Denizleri’, ‘Bakışsız Bir Kedi Kara’ ve ‘Ortodoksluklar’daki şiirlerin oluşturduğu kadar sıkı-önemli bir imgelemle karşılaşıyoruz. Zaten, bu kısa ve zoraki değerlendirmeyi kaleme almamı da o şiirsellik sağladı. Ece Ayhan’ın uzamda kurduğu ‘şiir zihni’nin, yani, aradığı “iyi bir güneş” sisteminin yoğrulmamış, tetiklenmemiş başlangıçları olarak gördüğüm şiirler… Şunlar: “Herşey”, “Neden Yarın Patron”, “Hürriyete Gidiş” ve “Çivi Çakan Zenci”.

Peki, Tunç Tayanç’ın Ece Ayhan’a ait şiir buluntularını tasnif ederken kullandığı “Ankara Günleri”(1953-1956)  döneminde (2. kısımda) işbu yazı boyunca önemsediğim türden şiirler yok mu? Var; “C”, “Harpte Ölen Biri İçin”, “Kapıların Kapanışı” ve “Katırtırnakları” adlı şiirleri de Ece Ayhan tarafından “tetiklenmemiş başlangıçlar” olarak içselleştiriyorum.

Görebildiğim kadarıyla…

Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar
24 Temmuz 2014


 

NEDEN YARIN PATRON

Hangi kapıyı açsam
ne güzel birdenbire karşımda
başka bir deniz başka bir cadde
açsam hangi kapıyı

Elbet şarkı söyliyen
başka kadınlar da vardır kentte
ve son şarkısını söylüyor biri*
_____-kendimi karıştırıyorum kendimle-

Neden yeni bir kapı açınca
yeni bir cadde ile yeni bir deniz
ve neden karanlıkta binlerce kesik baş
_____-içlerinden biri benimle alay ediyor
_____biliyorum

Patron yarın beni kovacak
patron yarın beni kovacak
binlerce patron yarın beni zevkle kovacak
_____-gece yarısı bakır ay batıyor
_____denizde boğuldum yine birdenbire
_____açarken başka bir kapıyı

Ve seni hâlâ seviyoruz kıskanç arkadaşımla
denizden bir şarkı dokuyoruz
yel eserken
devler uyurken dağlarda.

(tarihsiz)

Ece Ayhan Çağlar
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”
Haz: Tunç Tayanç, YKY, 2014, 1.Baskı, s.75

* Ece Ayhan, önce, “Semerkantta biri” şeklinde yazmış, sonra üzerini çizmiş.


 

KAPILARIN KAPANIŞI

İki çizgi birleşti
Verdi kolayca yaşadıklarını
Sayılmayan kaçıncı kişi bu
Yani bütün insanlar
Üzerine kapıların kapanışı

(1954)

Ece Ayhan Çağlar
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”
Haz: Tunç Tayanç, YKY, 2014, 1.Baskı, s.118


Hamişler:

1- “Adım Ece Ayhan Çağlar…” için Tebrik ve Teşekkür: https://evvel.org/adim-ece-ayhan-caglar-icin-tebrik-ve-tesekkur

2- Ece Ayhan’ın “Panik” adlı Şiirine İlişkin Önemli Bir Düzelti: https://evvel.org/ece-ayhanin-panik-adli-siirine-iliskin-duzelti

3- EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com