Oca
31
2010
0

Konuşuyoruz, söyleşiyoruz; “Neyse O!” (6 Şubat)

Konuşuyoruz, söyleşiyoruz. Her şey üzerine; “Neyse O”
İşimize bakmıyoruz, göğe bakıyoruz…
Gelmeyecek olanı -hâlâ- bekliyoruz. Bekleriz de.

Not: Etkinlikte kısa metrajlı bir “Ece Ayhan” sunumu gerçekleştirilecektir. Katılımcılara, “parola” karşılığı kitap ve dergi hediye edilecektir. Parola, “Evvel Fanzin”dir.

Yer: Deniz Müzesi, Beşiktaş-İstanbul
Zaman:6 Şubat 2010 Cumartesi / Saat: 14:30

Facebook Etkinlik Bağlantısı: https://www.facebook.com/event.php?eid=283167771303

Oca
31
2010
0

Çekirdek Sanat Karma Sergi (3-11 Şubat 2010)

3-11 ŞUBAT 2010
ÇEKİRDEK SANAT KARMA SERGİ

Deniz Müzesi, Beşiktaş


Duygu Arat, Sanja Sarıkaya, Pelin Türker, Ayşe Önuçak, Nalan Türkeli, Okan Sabuncular, Hüseyin Rüstemoglu, Aysun Karasu Çavuş, Zafer Yalçınpınar, Özden Arkun, Günseli Yetkin, Serpil Akgün, Füsun Yeremyan, Nazan Dizen, Zeynep Akoğlu Sertbaş, Gülsüm Kökten, Serkan Yolcu , Alper Özarılı, Zeynep Özmen Ünlü , Meral Pekün, Birgül Özçelikci Taşören, Aysun Yenice, K.Muzaffer Gençer, Serkan Yolcu,  Aliye Arslan, Şehnaz Aykaç, Vedat Özcan, Zeynep Akoğlu Sertbaş, Yasemin Eskici, Rukiye Üstündağ, Gamze Kuyumcu, Necmiye Ergen, Sevda Arat

Açılış: 3 Şubat 2010  / 17:30 – 19:30

Deniz Müzesi Komutanlığı Ana Teşhir Binası / Beşiktaş – İstanbul

*

Facebook Etkinlik Bağlantısı: https://www.facebook.com/event.php?eid=296357293713

*

Oca
31
2010
0

Şiir: Yer (Zafer Yalçınpınar)

(…)
yerin
kıyısında
birbirine
karışıyor
beyaz
ile
toprak
(…)

Zafer Yalçınpınar


Hamiş: Şiirin tamamına https://zaferyalcinpinar.com/s77.html adresinden ulaşabilirsiniz. Ayrıca, işbu şiir “Kıyı” adlı şiirimle birlikte düşünülmelidir.

Oca
31
2010
0

Çımacı ve Kayıkçı

Çımacı:
-Baba yorulma al ipi bağla.
Kayıkçı:
-Eyvallah evlâdım başka vakit, bugün işim aceledir.

Teodor Kasap’ın çıkardığı “Çıngıraklı Tatar” adlı derginin 26. sayısından bir karikatür…

Oca
30
2010
0

Anlaşılamamaktan şikayet eden bir kuşak…

Jerome David Salinger’in “The Catcher in the Rye” adlı romanı, 16 Temmuz 1951’deki basımından bugüne dek yalnızca savaş sonrası Amerikan yazınının en başarılı eserlerinden biri değil, aynı zamanda da en çok konuşulan eserlerinden biri olmuştur. Yirmi yılda üç milyondan fazla satmış, yaklaşık yirmi dile çevrilmiş, iki yüzü aşkın inceleme ve yorumlara konu olmuş, Amerikan yazınının Greta Garbo’su olarak nitelendirilmiştir (Freese 1971, s. 180). Romanın 1961’deki baskısı, 1.250.000 adet satmıştır. 1961’de Amerika’da üç yüzü aşan kolej ve üniversitede, okul kitapları arasında yerini almıştır. Böylelikle bir Salinger sanayisi oluşmuştur.
Ancak çekingen bir yazar olan J. D. Salinger (1919), hiçbir şekilde kendi ve özel yaşamı hakkında, tüm uğraşlara rağmen herhangi bir bilgi vermemiş, kendini daima uzak tutmuştur. Onunla yapılabilen bir tek söyleşide, 1941’den beri bu roman üzerinde çalıştığını, otobiyografik unsurları da malzeme olarak kullandığını belirtmiştir. Bugüne dek dünyanın her bir yanında Salinger hayranları oluşmuştur. Bunların çoğunluğu da, elbette “Holden” kuşağı genç insanlardır. Bu genç insanlar yetişkin olmaktan korkmaktadırlar, kendilerini “Holden” gibi hissetmekte ve bu eserde kendilerini bulmaktadırlar. Bu anlamda “Holden”, gençliğin özdeşleştiği bir figure haline gelmiştir. Anlaşılamamaktan şikayet eden bir kuşak söz konusudur. Toplum sistemi altında ezilen, acı çeken bir kuşaktır ergenlik dönemindeki gençlik. Toplum onlara bir şey vermemektedir. “Holden” kuşağı, çocukluğun masumiyetine, suçsuzluğuna özlem duyar ve kendilerini “Holden”ın, kız kardeşi Phoebe ile olan iletişiminde bulurlar. Freese’ye göre Salinger’in başarısının en önemli nedenlerinden biri de, “Holden” (ergenlik) kuşağına seslenmiş olmasıdır (1971, s.185). Okurlardan da, Salinger ya da “Holden” taraftarları diye söz eder Freese. Ayrıca ülkenin ve dünyanın pek çok yerlerinde “Holden” kulüpleri kurulur.
(…)

Hikmet Asutay
“Salinger ve Atılım Romanı” adlı makalesinden…

Oca
29
2010
0

Ömer Uluç’la “Sıkı Resim” Üzerine…

Ömer Uluç‘un Eserlerinden İki Örnek

***

Sıkı ressam Ömer Uluç ile Ece Ayhan tarafından yapılan bir söyleşiye https://zaferyalcinpinar.com/omerece.jpg adresinden ulaşabilirsiniz. İşbu söyleşi önce 1988 yılında Gösteri Dergisi’nde yayımlanmış, daha sonra da YKY’den çıkan “Hay Hak! Söyleşiler” adlı kitapta yayımlanmıştır.

Oca
28
2010
0

Estetik Üzerine Dersler (Wittgenstein)

Çoğu zaman dili, içinde çekiç, kalem keski, kibrit, çivi ve tutkal bulunan bir takım sandığına benzetirim. Bu çeşitli aletlerin arasında büyük farklar olsa da, bu nesneler tesadüfen oraya konulmuş olamaz; kullanıldığı yerler farklı olsa bile aralarında bir “aile benzerliği” vardır. Oysa tutkal ve keski arasında oldukça büyük bir fark görülür.
Yeni bir alana yöneldiğimizde dilin bize oynadığı oyunlara sürekli olarak şaşırırız.
Bir kelimeyi tartışırken, daima onun bize hangi yollarla öğretildiğini sorarız. Bu bir anlamda birçok karmaşık düşünceyi yok eder, diğer yandan ilkel bir dil elde etmiş oluruz.(…) Örneğin “Bunun veya şunun rüyasını gördüm” demeyi nasıl öğrendik? İlginç olan bunu bize bir rüya gösterildiği için öğrenmiş olmadığımızdır. Bir çocuğun “güzel”, “iyi” gibi ifadeleri nasıl öğrendiğini düşünürsek, onun bu ifadeleri bir tür ünlem gibi öğrendiğini keşfederiz.(Ayrıca “güzel” hakkında her zaman konuşulur, çünkü pratikte çok az karşılaşırız) Genelde bir çocuk “güzel” gibi bir kelimeyi yiyeceklerle bağdaştırır. Bu kelimeleri ona öğretirken abartılı el hareketleri ve yüz ifadeleri çok büyük önem taşır. Kelime bir yüz ifadesi veya el hareketi yerine kullanılır.(…)
Dilini bilmediğimiz, yabancı bir kavime katılsak ve kendi dilimizde “iyi”, “güzel” vs. anlamına gelen kelimeleri öğrenmek istesek, bunları neye göre seçmemiz gerekir? Herhalde bir gülümseyiş, belli bir el kol hareketi, yiyecekler, oyuncaklar ararız. (…) “Ağaçlar rüzgârda sallanırken birbirleriyle konuşurlar” sözünü hatırlamak gerekir. Burada ağaçların dalları, insanların kollarına benzetiliyor. (Her şeyin bir ruhu vardır.) Şüphesiz yabancı bir kavmin insanlarının el kol hareketlerini bizimkilere benzer bir şekilde anlamak gerekir. Bu bizi alışılmış estetikten -ve etikten- ne kadar uzaklaştırıyor! Belli kelimelerden değil de, nedenlerden ve faaliyetlerden dolayı hareket ediyoruz.
Bu şartlar altında kullanılan kelimelerin çoğunun “güzel”, “hoş” vs. gibi sıfatlar oluşu dilimizin bir özelliğidir. Fakat bunun gerekli olmadığı da apaçık ortada. Başlangıçta bunların ünlem olarak kullanıldıklarını gördük. “Bu hoş!” demek yerine sadece “Ah!” demem veya gülümsemem ya da karnımı okşamam bir şey farkettirir mi? Bu ilkel dil yeterli olduğu sürece, kastetmek istediğimiz kelimelerin veya nesnelerin gerçek anlamlarıyla -yani “güzel” veya “iyi” diye tanımladığımız şeylerle- ilgili bir sorun yaşanmaz.

Ludwig Wittgenstein
“Estetik , Betimleme, Din ve Freud Hakkında Dersler”

Çev:Zeki Algün, İlya Yayınevi, 2001, ss.24-28

Oca
28
2010
0

Wittgenstein’ı Sevmek İçin 50 Neden (R. Jaccard)

Nedenleri Roland JACCARD sıralamış…
Cogito Dergisi’nin “Sessizliğin Grameri: Wittgenstein” konulu 33. sayısında yer alan yazıya https://zaferyalcinpinar.com/witt50.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Oca
27
2010
0

Dionysos-Dithyrambos’lar (F. Nietzsche)

Nietzsche’nin “Dionysos-Dithyrambos”ları –şiirleri… Oruç Aruoba’nın işbu şiir çevirileri “Yazı” adlı derginin 1978 yılında yayınlanan 3. sayısında yer almıştır. Şiirlere https://zaferyalcinpinar.com/dionysos.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Oca
27
2010
0

Görsel Şiir: “Güneşe İlahi” (Luciano Ori)

“Güneşe İlahi”, Luciano Ori

“Buluntu Şiir”, Haz: Levent Kavas, 6:45 Yayınları, 1996, s.74

Oca
25
2010
0

ÇATIDA

ÇATIDA
karar
an
kar
lar.

Oruç Aruoba
Sayıklamalar’dan…


Oca
25
2010
0

Tavanı aynalıdır oranın.

(…)Tavanı aynalıdır oranın.
Çağrılılar baş aşağı sarkıyorlar tavandan; üzerine mumlar dikilmiş pespembe bir düğün pastası tavanın tam ortasından aşağı sarkıyor—bir ineğin memesi gibi.
Çevresinde, smokinlerden ve tuvaletlerrden siyah yuvalarına geçirilmiş ampuller gibi kel kafalar ve yapılı saçlar parlıyor. Yüzlerini hiç göremiyor insan. Birisinin tepesinde ufacık bir açıklık var; bir çorabın topuğundaki delik kadar; öylesine ufak ki, istese kapatabilir insan siyah mürekkeple.
Bir başka kel kafa, olgun bir elma gibi ışıl ışıl parlıyor; derisinin altında, tıpkı elmanın çekirdekleri gibi, üç düşüncenin durduğunu görebiliyor insan: İkisi kara, birisi açık renkte, olgunlaşmamış daha.
Özenle taranmış saçların ayrım yerleri, çocukların domuz biçimi kumbaralarının yarıkları gibi parlıyor.(…)

Andrey  Voznesenski
“Oza”, Çev: T. Gönenç,  Ada Yayınları, 1986, s.34

Oca
24
2010
0

Unutmadık!

(…)
Özgürlüge adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz,
ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi, UNUTMA BİZİ!

Uğur Mumcu
(1942-1993)

Oca
23
2010
0

Orta Kişi ve Demokrasi

Orta kişi, ölçü olarak işe yarar sözgelişi. Bütün ortaların, ortalamaların görevi de budur. Bir ortalama, değişmez bir başörnek olarak bulgulanmamıştır. Ne gülünç bir bir yanılgıya düşmüşüzdür Orta Kişi konusunda. Gerçekte o, karşılaştırma işinde bir ölçüt olsun diye bulgulanmıştır. Bir ölçüt olarak bulgulanmıştır, tıpkı öbür ölçütler gibi, metre gibi, gram gibi, para birimi gibi. Budur işi –başka hiçbir şey değil. Tapınılsın diye bulgulanmamıştır. (…) Ama insan kafası bu kurumu kendi işlerine yarasın diye bulgulamıştır. Güzel. Nedir bu işler? Her şeyden önce, gerekli durumlarda, yaşayan bir insanı, yaşayan başka bir insanla karşılaştırmak: tıpkı paranın, bir koyun budunu Keats’ın şiirlerini toplayan bir kitapla karşılaştırmamıza yarayacak bir buluştan başka bir şey olmayışı gibi. (…) Orta Kişi, insanlığın birimidir.

D.H. Lawrence
Anka Kuşu, Çev: Akşit Göktürk, Bilgi Yay. s. 84

Oca
23
2010
0

Suratlar değil, çehreler çiziyorum.

Orkide Bahçesi. Fevkalede şeyler söylüyor: “Yüzebiliyorum işte! Ama yalnız iki kez. Sonra ölesiye yorgun düşüyorum.” (…) Günler sıcak ve güneşli, asfalt bana göre değil, kafamın ardında durmadan süren bir basınç var. Bu arada bol bol zaman geçiyor, onu kullanmıyorum, tersine, güneş yanığı olduktan sonra derinin kalkıp dökülmesi gibi, zamanın geçmesinden hoşnutum. Her şeyi suçluyorum, çok ışık alarak göz kamaştıran ve camından bulanık ve sahte bir gökyüzü gösteren büyük pencereyi de. (…) Hiçbir zaman Goethe ya da Hebbel gibi gelişmiş bir felsefem olacağını sanmıyorum, onlar düşünce yönünden, tramvay biletçilerinin belleklerine sahiplerdi. Kendi görüşlerimi her defasında unutuyorum, onları ezberlemeye bir türlü karar veremiyorum. Kentler, serüvenler, yüzler beynin kıvrımlarında bir otun yaşamından çok daha hızlı sönüyor. Birgün yaşlanınca, ne yapacağım, tırpanlanmış geçmişimle ve kendini beğenmiş çolaklıktan fazla bir şey olmayacak, örselenmiş düşüncelerimle birlikte ne zavallı yaşayıp biteceğim. (…) Yağmur insanın kafasındaki son düşünceleri de siliyor. (…) Düşünceler kışın birikirler. Kâğıt beni çekmiyor artık, bir yarasa gibi tembelliğin çatısına asılıyorum: Ense kökü aşağıya sarkık! (1920)
(…)
Garga’yı bir deha yapmak gerekirdi. Yoksa, bir ödül dövüşçüsü olacak. O, yalnız dövüşmekle kalmamalı, aynı zamanda tütün içmeli, çocukluk etmeli ve ilgi duymalı. Belli bir üstünlük, çocuksu alaycılık, kaygısızlık! Yavaştan yürümeli, tembel, gaddar, büyük el ve ayaklarla. (…) Ayrıca, suratlar değil, çehreler çiziyorum. Asıl dışavurumculuk işte burada yatıyor! İnsan kılığında kuvvetler değil, zihinsel yaratıklar olarak insanlar! Ben aslında öykü-düşünce’den hareket ediyorum. Önce öyküm ve insanlarım var. Öyküyü ben yapıyorum, daha doğrusu: o beni yapıyor.
Beynin kara hırsı: Kazanmak. (1921)

Bertolt Brecht
“Günce”, Çev: Y. Pazarkaya, Düşün Yayınevi, 1998, 2. Baskı

Oca
22
2010
0

“Deniz Küstü” Desenleri (Abidin Dino)

Yaşar Kemal’in “Deniz Küstü” adlı romanı için  Abidin Dino tarafından çizilen desenlerden bazıları aşağıdadır:

*

*

https://zaferyalcinpinar.com/denizkustu.jpg
Oca
21
2010
0

İplikhane’de

(…)
1.
sıcak soğuk ayırt etmeden
sabah akşam kendimizden geçtik
gerçeğe dokunduk diyedir
uzuncaovaya gönderildik

2.
zorlandık iplikhanedeki sürgünümüzde
görünmez ve kalın halatlar ördük
yalanlardan yalanlarla
yalanların arasına

nakış gibi eliböğründeler diktik
hırslıların hırslarının
tüm çıkıntılarına

3.
bir el arabası bile yoktu
gaz tenekesiyle taşlar taşıdık
kalbsizlerin kalbinin olmadığı yerden

(…)

Şiirin tamamına https://zaferyalcinpinar.com/s76.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Sahicilikle/ Zafer Yalçınpınar

Oca
20
2010
0

Ahmet Hamdi Tanpınar ve Narmanlı Yurdu

Tanpınar’ın Narmanlı Yurdu’ndaki günlerini Haldun Taner kaleme almış. Milliyet Sanat’ın 1980’de yayımlanan yeni dizisinin 14-15 numaralı ortak sayısındaki işbu yazıya https://zaferyalcinpinar.com/ahmethamdi.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Oca
19
2010
0

İkibinler, yanlış bir hayatın doğru yaşanamayışıdır.

Bildiğiniz gibi Karga Mecmua taifesi, 33. ve 34. sayılarında edebiyat, müzik, sinema, tiyatro, plastik sanatlar, spor ve tv dizileri üzerine bir 2000’ler dosyası oluşturdu. İşbu özel hafızaya aşağıdaki adreslerden ulaşabilirsiniz;

edebiyat:  https://www.kargamecmua.org/?d=32,13,6
müzik:   https://www.kargamecmua.org/?d=32,19,7

tiyatro, sinema, plastik sanatlar, tv dizileri:
https://zaferyalcinpinar.com/2000ler2.jpg

spor:   https://www.kargamecmua.org/?d=32,6,3

Oca
18
2010
0

“Trucks carry melons” (Poetry Scores)

St. Louis’den Chris King ve  Poetry Scores taifesi, Murat Nemet-Nejat’ın İngilizce çevirisiyle birlikte birçok “Orhan Veli” şiirini uyarlayarak şarkılaştırmış… Örnek olarak, “Trucks carry melons” adlı şarkının MP3’üne https://www.box.net/shared/f7ojbpafo4 adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Poetry Scores taifesi, daha önce çeşitli Ece Ayhan şiirlerinin çevirilerinden oluşan “Blind Cat Black” projesini gerçekleştirmişti.
(Bkz: https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=399)

Oca
18
2010
0

Kerouac, On The Road…

Jack Kerouac’in orjinal rulo metniyle yayımlanan “YOLDA” üzerine… Şenol Erdoğan‘ın yazısına https://www.kargamecmua.org/?d=32,36,16 adresinden ulaşabilirsiniz.

Oca
17
2010
0

Gördüğümüz Göründüğü Kadar Basit Değildir.

“Felsefe üzerinde çalışma –ki mimarideki çalışmaya çokça benzer- aslında daha çok kişinin kendi üzerinde çalışmasıdır. Kendi anlayışı üzerinde. Nesneleri nasıl gördüğü üzerinde. (Ve onlardan ne beklediği üzerinde.)” (Vermischte Bemerkungen, 1931)

(…)

“Nasıl bir küçük düşünce tüm yaşamı doldurabilir? Aynen insanın hayatı boyunca, aynı ufacık tarlada dolaşması ve kendinde başka hiçbir şeyin olmadığını düşünmesi gibi! Adam her şeye tuhaf bir perspektif (ya da projeksiyon) ile bakıyor: Adamın durmaksızın dolaştığı bu tarla muazzam bir büyüklüğe çıkıyor. (…) Dibe inmek için, insanın uzakları dolaşması gerekmiyor.” (Vermischte Bemerkungen, 1946)

(…)

“Nesneleri gerçekte olduğundan daha basit görmek istemenin altında yatan tehlike günümüzde çoğu kez fazla önemsenmiyor. Oysa gerçekte bu tehlikeyi arz eden büyük ölçüde duyumların fenomenolojik araştırmasıdır. Bunlar her zaman olduklarından daha basit görülüyor.

Bir figürün daha önce görmediğim bir düzenini gördüğümde, başka bir figür görürüm. Böylelikle //////’ü, //  //  //’ın veya ///  ///’un özel durumu olarak görürüm vs. Bu açıkça gösteriyor ki gördüğümüz göründüğü kadar basit değildir. “(Philosophische Bemerkungen)

Ludwig Wittgenstein

(İşbu metinler Şenol Erdoğan’ın hazırladığı ve 6:45 yayınlarından yayımlanan “Mimar Wittgenstein” adlı kitaptan alıntılanmıştır.)

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com