Oca
28
2010

Estetik Üzerine Dersler (Wittgenstein)

Çoğu zaman dili, içinde çekiç, kalem keski, kibrit, çivi ve tutkal bulunan bir takım sandığına benzetirim. Bu çeşitli aletlerin arasında büyük farklar olsa da, bu nesneler tesadüfen oraya konulmuş olamaz; kullanıldığı yerler farklı olsa bile aralarında bir “aile benzerliği” vardır. Oysa tutkal ve keski arasında oldukça büyük bir fark görülür.
Yeni bir alana yöneldiğimizde dilin bize oynadığı oyunlara sürekli olarak şaşırırız.
Bir kelimeyi tartışırken, daima onun bize hangi yollarla öğretildiğini sorarız. Bu bir anlamda birçok karmaşık düşünceyi yok eder, diğer yandan ilkel bir dil elde etmiş oluruz.(…) Örneğin “Bunun veya şunun rüyasını gördüm” demeyi nasıl öğrendik? İlginç olan bunu bize bir rüya gösterildiği için öğrenmiş olmadığımızdır. Bir çocuğun “güzel”, “iyi” gibi ifadeleri nasıl öğrendiğini düşünürsek, onun bu ifadeleri bir tür ünlem gibi öğrendiğini keşfederiz.(Ayrıca “güzel” hakkında her zaman konuşulur, çünkü pratikte çok az karşılaşırız) Genelde bir çocuk “güzel” gibi bir kelimeyi yiyeceklerle bağdaştırır. Bu kelimeleri ona öğretirken abartılı el hareketleri ve yüz ifadeleri çok büyük önem taşır. Kelime bir yüz ifadesi veya el hareketi yerine kullanılır.(…)
Dilini bilmediğimiz, yabancı bir kavime katılsak ve kendi dilimizde “iyi”, “güzel” vs. anlamına gelen kelimeleri öğrenmek istesek, bunları neye göre seçmemiz gerekir? Herhalde bir gülümseyiş, belli bir el kol hareketi, yiyecekler, oyuncaklar ararız. (…) “Ağaçlar rüzgârda sallanırken birbirleriyle konuşurlar” sözünü hatırlamak gerekir. Burada ağaçların dalları, insanların kollarına benzetiliyor. (Her şeyin bir ruhu vardır.) Şüphesiz yabancı bir kavmin insanlarının el kol hareketlerini bizimkilere benzer bir şekilde anlamak gerekir. Bu bizi alışılmış estetikten -ve etikten- ne kadar uzaklaştırıyor! Belli kelimelerden değil de, nedenlerden ve faaliyetlerden dolayı hareket ediyoruz.
Bu şartlar altında kullanılan kelimelerin çoğunun “güzel”, “hoş” vs. gibi sıfatlar oluşu dilimizin bir özelliğidir. Fakat bunun gerekli olmadığı da apaçık ortada. Başlangıçta bunların ünlem olarak kullanıldıklarını gördük. “Bu hoş!” demek yerine sadece “Ah!” demem veya gülümsemem ya da karnımı okşamam bir şey farkettirir mi? Bu ilkel dil yeterli olduğu sürece, kastetmek istediğimiz kelimelerin veya nesnelerin gerçek anlamlarıyla -yani “güzel” veya “iyi” diye tanımladığımız şeylerle- ilgili bir sorun yaşanmaz.

Ludwig Wittgenstein
“Estetik , Betimleme, Din ve Freud Hakkında Dersler”

Çev:Zeki Algün, İlya Yayınevi, 2001, ss.24-28

Yorum yapılmamış »

RSS feed for comments on this post.


Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com