İnsanların yaşantıdan söz ederken neyi kastettiklerini kendi kendime çoğu kez sormuşumdur. Bir teknisyenim ve her şeyi olduğu gibi görmeye alışkınım. Onların sözünü ettiği şeyi çok iyi görüyorum. Kör değilim ya. Tamaulipas Çölü üzerindeki ayı görüyorum, her zamankinden daha parlak, olabilir, ama gene de hesaplanabilir bir cisim, dünyamız etrafında dönen bir cisim; aslında bir çekim sorunu, ilginç, ama neden yaşantı? Ayın ışığı karşısında simsiyah görünen zikzaklı kayaları görüyorum; vahşi bir hayvanın sırtındaki zikzaklar gibi görünüyor olabilirler, ama ben biliyorum ki bunlar kayadır, olasılıkla volkanik olan taşlardır, bilmiyorum, bunu ayrıca incelemek ve saptamak gerekir. Neden korkayım? Eski vahşi hayvanlar artık yok oldu. Neden bunları düşüneyim? Ne taşlaşmış melekler; ne de şeytanlar görüyorum: Aşınmadan oluşan bilinen biçimleri, bir de kum üzerindeki uzun gölgemi, ama hortlak mortlak yok ortada: Neden kadın gibi olmalı? Tufan görmüyorum, yalnız ayın aydınlattığı, rüzgârdan su gibi dalgalanan kumu görüyorum; beni şaşırtmıyor, olağanüstü de bulmuyorum, hepsi açıklanabilir şeyler. Lanetlenmiş ruhların nasıl göründüğünü bilmiyorum, belki de gece, çölde görünen kara kaktüsler gibidirler. Benim gördüklerim kaktüsler, bir kez çiçek açıp sonra ölen bitkiler. Ayrıca (şu anda öyle görünse bile) yeryüzündeki ne ilk, ne de son kişi olmadığımı biliyorum, son kişi olmayı düşünmek beni sarsmıyor, çünkü değilim. Ne diye isteriye kapılmalı? Işıkta başka türlü bir şey gibi gözükseler bile dağ sıraları dağ sıralarıdır, ama burası Sierra Madre Oriental ve biz ölüler ülkesinde değil, Meksika’da Tamaulipas Çölü’ndeyiz, bir ilerki yoldan altmış mil uzaklıkta, acı bir durum, ama neden yaşantı? Bence uçak uçaktır, onu nesli tükenmiş bir kuş olarak görmüyorum, bozuk motorlu bir SuperConstellation başka bir şey değil, ay onu nasıl isterse öyle aydınlatsın. Olmayan bir şeyi neden yaşayayım? Bir şeyi sonsuzluğu dinler gibi dinlemeye de karar veremiyorum; adım attıkça duyulan kum hışırtısından başka bir şey duymuyorum. Üşüyorum, ama yedi sekiz saat sonra güneşin yeniden doğacağını da biliyorum. Neden dünyanın sonu olsun sanki? Sırf bir şey yaşamış olmak için saçma sapan şeyleri düşünemem ben. Yeşil gecenin içinde beyazımsı kum sınırını görüyorum, aşağı yukarı yirmi mil ötede sınır, Tampico yönünde olan bu sınırın öteki tarafında neden başka bir dünyanın başladığına inanayım? Tampico’yu bilirim. Salt fantezi yüzünden korkmaktan kaçınırım, ya da korku yüzünden dehşete kapılmaktan; mistik, olmaktan.
“Geliniz!” dedim.
Herbert dikiliyor ve hâlâ yaşantılar duyuyordu.
Max Frisch
Homo Faber, Çev. Sezer Duru, Can Yayınları, 1998,2. Baskı, s.26,27
May
14
2007
14
2007
Yaşantılar duyuyordu…
Yorum yapılmamış »
RSS feed for comments on this post. TrackBack URL
Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com